Connect with us

EKONOMİ

ABD’de enflasyon geriliyor, küresel piyasalarda bir bayram havası…

Yayınlanma:

|

  • Küresel mali piyasaların günlerdir sabırsızlıkla ve büyük bir umutla beklediği ABD enflasyon verisi, tüm dünyanın yüzünü güldürecek şekilde sonuçlandı. Yıllık manşet TÜFE enflasyon %8,7 olan beklentiye karşı %8,5 olarak gerçekleşirken, çekirdek TÜFE artışı ise %5,9 ile %6,1 olan beklentinin altında kaldı. ABD’de enflasyonun %9,1 ile kısa bir süre önce (41 yılın zirvesi) doruk noktasına ulaşmış olabileceğine işaret ederek, son günlerde iyimser bir veriye bizim de şans tanıdığımızı belirtmiştik.
  • ABD’de enflasyonun gerilemeye yüz tutması, küresel mali piyasaların açısından oldukça iyimser bir durum. Keza, FED’in sıkı para politikasına aynı dozda devam etmeyebileceği hatta atmış olduğu adımların işe yaradığını görerek biraz kenara çekilebileceği beklentisi, âdeta morfin bağımlısı olan piyasalarda büyük bir mutluluk ile karşılandı.
  • Gelelim verinin piyasa yansımasına. Risk-on yani risk alma iştahı artınca, gemilerin güvenli limanı (doları) terk ettiğini pekâlâ çok iyi biliyoruz. Dün de gün bu minvalde sonuçlandı. Risk iştahı denince akla gelen ABD’nin teknoloji borsası Nasdaq geceyi neredeyse %3 yükselişle tamamlarken, risk-off modunda değer kazanan ABD doları bu sefer de günün kaybedeni idi. Bu bağlamda, ABD dolarının piyasa faiz olan 10 yıllık tahviller geri çekilirken, yaralı aslan EURUSD paritesi 1,0370 seviyesini gün içi test etti. Peşinen söyleyeyim, paritede hâlen daha riskleri büyük resimde aşağı yönlü görürken, 1,0350 seviyesinin üzerine iyice yerleşmeden EUR’da uzun pozisyon açma niyetinde değiliz. Yeri gelmişken ekleyelim, dün Almanya’da da açıklanan manşet enflasyon %8,5 ile beklentiler düzeyinde kalırken, yukarı yönlü bir sürpriz yapmaması da olumlu havayı pekiştirdi.
  • Doların neredeyse tüm para birimlerine karşı dün değer kaybetmesi, aynı zamanda bütün gelişmekte olan ülke ekonomilerine de olumlu yansıdı. Dün bültenimizde de belirttiğimiz üzere, son haftalarda gelişmekte olan ülke para birimlerine yönelik ilgi artarken, risk primi CDS hemen hemen her yerde gerilemeye devam ediyor. Dolar ile ters korelasyona sahip kıymetli metallerin de olumlu havasını dün bir adım daha ileriye taşıdığını gördük. 1,700 dolar/ons seviyesinin altından taşıdığımız ve 1,835 dolar hedef gösterdiğimiz altın dün son 5 haftanın zirvesi olan 1,810 dolar seviyesine dayanırken, bir diğer uzun pozisyona sahip olduğumuz gümüşün ise (20,80 dolar üzerinde haftalık kapanış durumunda) 22 dolar serüveni devam ediyor. Gram altın cephesinde ise 1,065TL seviyesine doğru isteğin ancak ve ancak 1,023TL seviyesindeki teknik bölgenin üzerinde tutunma durumunda gerçekleşeceğinin altını çizmek gerekiyor.
  • Gelelim Türk mali piyasalarına. Son günlerde, Türkiye ile ilgili her paragrafın içinde Rusya’nın da yer aldığının okurlarımız fark etmişlerdir. Türkiye’nin CDS risk priminin son haftalarda 200 baz puandan fazla gerilemesinin (bu sabah 680) arkasındaki sis perdesini dün bültenimizde âdeta nakış gibi işledik. TCMB’nin analitik bilançosunda elde ettiğimiz izlenim, son 10 günde TCMB rezervlerinin 10 milyar dolar kadar arttığı yönünde. Bunun da arka planını Türkiye’ye Rusya’dan para akışı iddiaları süslüyor. Bu yöndeki haberlere dün bir yenisi daha eklendi: Rusya’nın ardından Suudi Arabistan’dan da 20 milyar dolarlık para girişi için görüşmelerin sürdüğünü okuduk. Bu haberlerin fiyat seviyeleri üzerinde de olumlu etkileri olduğunu not etmek gerekiyor. BİST100 endeksi günü %1,5 ; bankacılık endeksi ise %3’ün üzerinde yükselişle yeni zirve seviyelerinden tamamladı. USDTRY kuru ise, risk priminde yaşanan geri çekilme ve küresel risk iştahının yardımı, hatta ve hatta Rusya ile Suudi Arabistan haberler ile 17,80 seviyesine varan bir geri çekilme kaydetti. USDTRY cephesinde ay sonu 17,88 seviyesinden kâr al çalıştırak çıktığımız uzun pozisyon ardından gelişmeleri takip edebilmek adına kenarda beklemeye devam ediyoruz.
  • Elbette buraya kadar bültenimizi okuyan bir kişinin yüzünde garip bir ifade belirdiğini de rahatlıkla görebiliyoruz. Her ne kadar tek bir veriye bel bağlayarak riskler azaldı mı hatta bitti mi gibi bir çıkarıma girmenin yanlış olacağına kesin gözüyle baksak da, 2022 yılına son derece olumsuz başlayan piyasaların bir müddet de olsa olumlu veri ardından nefes almasını da garipsememek gerekiyor. Uygulanan ve piyasa dinamikleri ile örtüşmeyen para politikasına rağmen, sınırlı da olsa bu kısa dönemde, konjonktürün de desteğiyle  TL’nin de değer kazanabileceğini göz ardı etmemek gerekiyor! Teknik bir bakış açısıyla, bu haftanın kapanışının kabaca 17,85 seviyesinin altında olması ile bu beklentinin hayat bulmasını bekliyoruz (bakınız grafik).
  • Biraz daha somutlaştırmak gerekirse, Rusya’dan Akkuyu nükleer santrali inşaat bedeli olarak geldiği konuşulan paranın nelere muktedir olduğunu da yakında anlayacağız. Yaptırım altında olan Rusya’nın Türkiye’ye gönderdiği para ile (bu illaki dolar da olmayabilir) Türkiye’nin yabancı para varlıklarının artırırken, eğer para dolarsa, Rusya da bir miktar parasını yurt dışında bir yere park etmiş olacaktır. Bu para ile döviz cinsi tahvil alınması yönünde beklenti ise, Türkiye’nin eurobond fiyatlarını yükseltirken, getiri de son dönemde düşmeye başladı. Mesela, 5 yıl vadeli Türkiye dolar cinsi eurobondun getirisi son 19 günde neredeyse %25 düşerek %11,7 seviyesinden %9 seviyesine geriledi. Not edelim ki, Hazine Müsteşarlığı dün 2 yıl vadeli dolar cinsi yurt içinde ihraç ettiği tahvil ile 1,6 milyar dolar borçlanırken, ihraca 3,03 milyar dolar talep geldi. Hazineden yapılan açıklamaya göre, doğrudan satış yöntemiyle bankalara ihraç edilen Ağustos 2024 itfalı dolar cinsi devlet iç borçlanma senedinin yıllık getirisi yaklaşık %5,5 seviyesinde. Tüm bu yeni (!) gelişmelerin sağlıklı yorumunu önümüzdeki günlerde bankacılık sektörü ve de TCMB bilançosuna bakıp yorumlamaya çalışacağız.
  • Piyasaların coşkulu bir şekilde tamamladıkları dünkü gün ardından yeni günün sabahında Asya piyasalarında da hava sıcak ve ılık ılık esmeye devam ediyor. Asya genelinde hâkim renk yeşil. Bugün içeride Haziran ayı ödemeler dengesi raporu ve dış ticaret endeksleri, her hafta Perşembe günü olduğu üzere TCMB’nin para ve banka istatistikleri ve diğer haftalık bültenleri önemle irdelenecektir. Dışarıda ise ABD’de ÜFE enflasyonu ve haftalık işsizlik maaşı başvuruları takip edilebilir.

>USDTRY

USDTRY kurunda haftalık kapanışa azami dikkat etmek gerekiyor. Beklediğimiz kırılım aşağı yönü henüz gerçekleşmedi. Bu hafta gözler kabaca 17,85 seviyesinin altında kapanış arayacaktır. Böyle bir durumda, küresel risk iştahı ile aşağı yönlü rahatlamaya imkân tanıyacağız.

16601929277878677e8512cd72180221221a9d7ffd_1_1200.jpg

>ABD enflasyon

Yıllık manşet TÜFE enflasyon %8,7 olan beklentiye karşı %8,5 olarak gerçekleşirken, çekirdek TÜFE artışı ise %5,9 ile %6,1 olan beklentinin altında kaldı. ABD’de enflasyonun %9,1 ile kısa bir süre önce (41 yılın zirvesi) doruk noktasına ulaşmış olabileceği düşünülüyor.

1660192927ea419c737f13ed2335301d92263b6f4f_2_1200.jpg
>ETHUSD: Kır zincirlerini gel aşka kanalım seninle

Ethereum’da 1,824 dolar seviyesi üzerinde haftalık kapanış ile (teyit) 2,400 dolar seviyesinin kapısının aralanacağını düşünüyoruz.

1660192927f2bc8a14ba8b3623676af3646dec1846_3_1200.jpg
>İnşaat Maliyet Endeksi

TÜİK Haziran ayı inşaat maliyet endeksini açıkladı. Aylık artış %3,47 , yıllık ise %106,87 oldu. Bina inşaat maliyet endeksinin alt kalemlerine baktığımızda malzeme endeksinin %124,22 , işçilik endeksinin ise %45,38 artış kaydettiğini görüyoruz. Mayıs ayında yavaşlayan artış hızı, maliyet artışı nedeniyle  yeniden ivme kazanmış. Maliyetlerin artması, yeni inşaat yapımını sınırlarken, arz sorunu dolaylı olarak konut fiyatlarını da yukarı itiyor.

1660192928952bda74f16508c335dcc7d6263d3db9_4_1200.jpg
İKTİSATBANK

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

İsrail-İran Savaşının Türkiye’ye Etkileri

Yayınlanma:

|

İsrail ile İran arasında çıkabilecek uzun süreli bir savaş, sadece çatışmanın merkezindeki ülkeleri değil, çevre ülkeleri ve küresel sistemi de etkileme potansiyeline sahiptir. Türkiye, jeopolitik konumu, enerji bağımlılığı, ekonomik yapısı ve diplomatik ağı nedeniyle bu savaşın en çok etkilenecek ülkelerinden biri olacaktır.

Bu analiz, savaşın Türkiye’ye olası etkilerini altı temel başlık altında ele almaktadır:

1. 🛢️ Enerji ve Ekonomi Üzerindeki Etkiler

İran’ın enerji üretimi ve Hürmüz Boğazı’nın kontrolü, küresel petrol ve doğal gaz arzı için kritik önemdedir. Savaşın bu hattı etkilemesi durumunda:

  • Enerji fiyatlarında sert artış yaşanacaktır. Türkiye’nin petrol ve doğal gazda yüksek dışa bağımlılığı, enerji ithalat faturasını şişirecek, cari açık büyüyecektir.

  • Enflasyonist baskı artar. Akaryakıt ve üretim maliyetlerinin yükselmesi, gıda ve temel tüketim ürünlerinde zincirleme fiyat artışına neden olur.

  • Sanayi ve ulaşım sektörlerinde maliyet artışıyla birlikte tüketici harcamalarında daralma görülebilir.

2. ⚖️ Jeopolitik Denge ve Dış Politika Baskısı

Türkiye, Batı bloku (NATO-ABD) ile İslam dünyası arasında denge kurmaya çalışan bir dış politika izlemektedir. Savaş derinleşirse:

  • Çift yönlü baskı oluşur. ABD, Türkiye’den İsrail lehine daha net bir pozisyon almasını bekleyebilirken; iç kamuoyu ve İslam ülkeleri Filistin-İran eksenine daha yakın bir tavır talep edebilir.

  • Denge politikası zorlaşır. Türkiye, arabulucu rolünü korumak isterken tarafsızlığını da kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir.

3. 🤝 Diplomasi ve Göç Yönetimi

Savaş bölgesine yakın olan Türkiye, bölgedeki göç hareketlerinden doğrudan etkilenebilir.

  • Yeni mülteci dalgası riski doğar. İran, Irak ve Suriye’deki çatışma ve insani krizler nedeniyle Türkiye sınırlarına yeni göç baskıları oluşabilir.

  • İç politikada göç tartışmaları artar. Halihazırda Suriyeli göçmenler konusunda hassas olan kamuoyunda yeni bir göç dalgası sosyal ve siyasi gerilimlere yol açabilir.

4. 🛡️ Güvenlik ve Askeri Riskler

Savaş, bölgedeki tüm askeri dengeleri etkileyebilir ve Türkiye’nin güvenlik ortamını doğrudan sarsabilir.

  • Sınır ötesi gerginlikler: Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki operasyon bölgelerinde İran yanlısı milis gruplarla sıcak temas ihtimali artar.

  • Terör riski ve iç güvenlik tehditleri: İran destekli yapıların Türkiye içinde veya sınır hattında provokatif eylemlere yönelmesi riski oluşur.

5. 📉 Finansal Piyasalara Etkisi

Savaş ortamı, küresel finansal piyasalarda risk algısını artırır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler bu dalgalanmalardan doğrudan etkilenir.

  • Borsa İstanbul’da dalgalanma görülür. Yabancı yatırımcıların riskten kaçışı, Borsa İstanbul’da satış baskısını artırabilir.

  • Döviz kurları ve altın fiyatları artabilir. TL üzerindeki baskı artar; bireyler ve yatırımcılar güvenli liman olarak döviz ve altına yönelir.

6. 🚢 Ticaret ve Sanayiye Etkisi

Türkiye’nin Orta Doğu ve Orta Asya’ya olan ticareti, savaş nedeniyle sekteye uğrayabilir.

  • Dış ticaret yollarında sorun: İran ve Irak güzergâhlarında güvenlik riskleri, lojistik maliyetleri artırır.

  • İhracatçı üreticiler zarar görür. Özellikle makine, inşaat, tekstil ve otomotiv yan sanayi sektörleri sipariş iptalleri ve pazar kaybı riskiyle karşı karşıya kalır.

Sonuç: Türkiye Çok Boyutlu Riskle Karşı Karşıya

İsrail-İran savaşının uzun sürmesi; ekonomi, dış politika, güvenlik, diplomasi ve toplumsal alanlarda zincirleme etkiler yaratır. Türkiye bu süreci, enerji stratejilerini gözden geçirerek, iç güvenlik politikalarını güçlendirerek ve diplomatik dengesini koruyarak yönetmek zorunda kalacaktır.

www.bankavitrini.com


Yayın Notu: Bu analiz www.bankavitrini.com için hazırlanmıştır.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Kriz Yönetiminde Yeni Yöntemler: Dijital Çağın Dinamikleriyle Uyumlu Stratejiler

Yayınlanma:

|

Kriz, bir şirketin itibarını, finansal yapısını ve operasyonel devamlılığını tehdit eden olağanüstü bir durumdur. Ancak artık krizler sadece doğal afet, ürün hatası ya da skandallardan ibaret değil; dijital linçler, sosyal medya kampanyaları ve siber saldırılar da modern kriz tanımının bir parçası haline gelmiştir.

Bu bağlamda kriz yönetimi, geleneksel yöntemlerin ötesine geçerek çok boyutlu, hızlı ve veri odaklı bir yapıya dönüşmüştür. İşte yeni nesil kriz yönetimi yaklaşımları:

1. Gerçek Zamanlı İzleme ve Erken Uyarı Sistemleri

Artık krizleri tahmin etmek ve erken müdahale etmek mümkündür. Sosyal medya dinleme araçları sayesinde olası bir krizin sinyalleri önceden yakalanabilir. Bu araçlar kullanıcı şikayetlerini, anahtar kelimeleri ve duygu analizlerini anlık olarak takip ederek alarm verir.

2. Senaryo Tabanlı Simülasyonlar ile Hazırlık

Başarılı kurumlar, olası kriz senaryolarını önceden simüle ederek kriz anında hangi adımları atacaklarını netleştiriyor. Ürün geri çağırma, siber saldırı veya itibar krizleri gibi olaylara karşı önceden denenmiş çözümler hazır tutuluyor.

3. Çok Paydaşlı İletişim Yönetimi

Krizler yalnızca kamuoyu ile değil, çalışanlar, yatırımcılar, müşteriler ve resmi kurumlar gibi çok sayıda paydaşla da doğru iletişimi gerektirir. Her paydaş grubu için özel mesajlar, farklı iletişim kanallarıyla sunulmalıdır.

4. Veri Odaklı Karar Verme Süreçleri

Kriz anında refleksle değil, veriye dayalı stratejiyle hareket etmek hayati önem taşır. Sosyal medya verileri, müşteri geri bildirimleri, kriz yayılma analitiği gibi göstergelerle doğru adımlar belirlenebilir.

5. Dijital Kriz Müdahale Ekipleri

Geleneksel kriz masaları yerini artık dijital kriz ekiplerine bırakıyor. Özellikle sosyal medya krizlerinde, deneyimli ekipler anında devreye girerek içerik üretimi, yorum yönetimi ve doğru bilgilendirme ile süreci kontrol altında tutuyor.

6. Şeffaflık ve Samimi İletişim Dili

Geleneksel kriz iletişimi genellikle soğuk, resmi bir dille yürütülürdü. Ancak günümüzde tüketici daha empatik, samimi ve içten bir yaklaşım bekliyor. CEO açıklamaları, kısa videolar ve açıklayıcı infografikler daha fazla etki yaratıyor.

7. Kurum İçi Kriz Eğitimleri

Kriz yönetimi sadece yönetime değil, tüm çalışanlara aittir. Bu nedenle özellikle ön cephede görev yapan çalışanlara kriz anında nasıl davranmaları gerektiği eğitilmelidir. Kriz bilinci, kurum kültürünün bir parçası haline getirilmelidir.

8. Kriz Sonrası Rehabilitasyon Planları

Kriz atlansa bile etkisi devam eder. İtibar kaybı, müşteri güveni ve çalışan motivasyonu gibi konularda kriz sonrası rehabilitasyon süreci başlatılmalı; iletişim kampanyaları, itibar onarma projeleri ve iç iletişim aksiyonları devreye alınmalıdır.

9. Siber Güvenlik Odağında Kriz Hazırlığı

Dijitalleşmenin getirdiği en büyük risklerden biri de siber saldırılardır. Kurumlar, sadece BT birimlerinin değil tüm organizasyonun siber krizlere hazırlıklı olması için yeni stratejiler geliştiriyor.

10. Kurumsal Hafıza ve Öğrenen Organizasyon Yaklaşımı

Her kriz, gelecekteki krizler için bir öğrenme fırsatıdır. Kriz sonrasında detaylı analiz yapılmalı, neyin işe yaradığı ve neyin işe yaramadığı kayıt altına alınmalı ve bu bilgiler kurumsal hafızaya entegre edilmelidir.

Krizler Kaçınılmaz, Yönetim Şekli Tercih Meselesidir

Krizlerin ne zaman çıkacağını kestirmek zor olabilir; ancak nasıl yönetileceği tamamen kurumsal hazırlıkla ilgilidir. Yeni nesil kriz yönetimi; çevik, şeffaf, veri temelli ve insan merkezli bir yaklaşımla ilerlemektedir. Bu yöntemleri benimseyen kurumlar, sadece krizleri aşmakla kalmaz, aynı zamanda krizlerden güçlenerek çıkar.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.