Connect with us

GÜNDEM

Altındağ’da gerilim sürüyor: “Bu yaşananlar ilk değil, artık Suriyelileri istemiyoruz”

Yayınlanma:

|

Ankara’nın Altındağ ilçesinin Battalgazi mahallesinde dün gece iki gencin Suriyeliler tarafından bıçaklandığı haberlerinin yayılmasının ardından mahalleli sokağa döküldü.

Suriyelilerin dükkanlarına ve araçlarına saldırdıkları iddia edilen kalabalığa çevik kuvvet müdahale etti.

Bugün çok sayıda polis memuru, mahalleye giriş ve çıkışları kontrol etmek ve olası olayları bastırmak üzere gün boyu mahallede görev yaptı.

Yaklaşık 50 bin nüfuslu Battalgazi mahallesinde en az 10 bin Suriyeli olduğu tahmin ediliyor.

BBC Türkçe’ye konuşan mahalleliler, Suriyelilerle aralarında yaşanan sorunların özellikle son yıllarda arttığını ve artık Battalgazi mahallesinde göçmen istemediklerini ifade ediyor.

Mahalle sakini Suriyeliler ise evlerine çekilmiş halde, dün yaşanan gerilimin bitmesini bekliyor.

Ankara Battalgazi Mahallesi'nde bazı Suriyeli göçmenler ve mahalleli genç arasında çıkan kavga sonucu 18 yaşındaki Emirhan Yalçın bıçaklanarak hayatını kaybetti. Yüzlerce polis tarafından gün boyu giriş ve çıkışları kontrol edilen Battalgazi Mahallesi'nde Suriyeliler ve mahalleli arasında gerginlik hala sürüyor. Mahalle sakinlerinin çoğu, "Artık Suriyelileri burada istemiyoruz" diyor.

“Dükkanlarının ruhsatı yok, vergi vermiyorlar”

Neredeyse konuştuğumuz her mahalle sakini, özellikle son yıllarda mahalledeki Suriyeli esnaf sayısının Türklere oranla çok arttığını ve bunun mahallede sosyal adaletsizliğe neden olduğunu düşünüyor.

Mahallede, Suriyelilerin dükkanlarının ruhsatsız ve denetimsiz olduğu, dolayısıyla vergi vermeden Türklere karşı haksız kazanç elde ettikleri görüşü hâkim.

Mahalledeki az sayıda Türk dükkan sahiplerinden biri olduğunu ifade eden Aydın, “7-8 senedir komşuluk yaptığım Suriyeliler var. İçlerinde çok iyi olanlar olduğu gibi çok kötü olanlar da var ama Suriyeliler geldikten sonra buradaki esnaf nüfusunu Suriyeliler oluşturmaya başladı” diyor.

Esas sorunun denetimsizlikte olduğunu düşünen bir mahalleli şöyle anlatıyor:

“Dükkan açıp kapatırken çok rahatlar. Tek dükkanı üçe bölüp, üç farklı dükkan diye kiralıyorlar. Belediye ya da kaymakamlık bunun önüne geçmiyor, aksine göz yumuyor. Vergi vermiyorlar, ruhsat almıyorlar ama bu dükkanlarda her türlü şeyi satıyorlar.”

Bölgede nüfusları yıldan yıla artan Suriyelilerin, alışveriş yaparken Türklerden değil de Suriyeli esnaftan alışveriş yaptığına dair şikayetler de dile getiriliyor.

Ankara Battalgazi Mahallesi'nde bazı Suriyeli göçmenler ve mahalleli genç arasında çıkan kavga sonucu 18 yaşındaki Emirhan Yalçın bıçaklanarak hayatını kaybetti. Yüzlerce polis tarafından gün boyu giriş ve çıkışları kontrol edilen Battalgazi Mahallesi'nde Suriyeliler ve mahalleli arasında gerginlik hala sürüyor. Mahalle sakinlerinin çoğu, "Artık Suriyelileri burada istemiyoruz" diyor.

Suriyelilerin mahalleye ilk geldiği yıllarda bölge halkının pek çok yardımda bulunduğu ifade eden Dursun, yıldan yıla bu durumun değişerek Suriyelilerin ekonomik olarak avantajlı pozisyona geçtiklerini savunuyor:

“Alışverişte birbirlerini seçiyorlar, Türk esnaflardan değil Suriyeli esnaflardan alışveriş yapıyorlar. O yüzden buradaki Türk esnaf bitti. Kira haricinde esnafa bir gram faydaları yok. Altındağ bölgesinde kesinlikle denetim yok. İçlerinde vergi veren elbette var ama bu oran 10’da 1’dir.”

“İlk geldiklerinde evimdeki halıları, koltukları, döşekleri verdim. Savaştan kaçmışlar, bizler kesinlikle gitmeyiz ama bir mağduriyet yaşamışlar diye hepimiz destek çıktık. Ama son 5 senedir kendi imkanlarıyla dükkân açtıktan sonra bir tane Türk vatandaşına faydaları olmadı.”

Bundan sonra ne olacak?

Yüzlerce polis tarafından etrafı çevrilmiş ve tüm dükkanları kapatılmış mahallede ciddi bir gerginlik hissediliyor.

Artık Suriyelilerle yaşamak istemediğini öfkeli bir biçimde dile getirenlerin sayısı ise azımsanamayacak kadar çok.

Ölen Emirhan Yalçın’ın bir kadın kuzeni, “Ben Emirhan’la birlikte büyüdüm. Suriyelileri artık burada istemiyoruz. Onlar gönderemezse biz göndereceğiz. Bizim binamızda da Suriyeliler yaşıyor ama biz artık onları bile istemiyoruz” diyor.

Bir başka mahalleli ise, “Ya bunları buradan götürecekler ya da bizim başımızı belaya sokacaklar. Bugün yarın toplanıp, mecbur bir şeyler yapacağız. Ya onlar bize bir şey yapacak ya biz onlara” diyor.

Neredeyse hayalet şehre dönmüş mahallede, Suriyelilerin sokağa çıkmaktan imtina ettiği anlaşılıyor.

Mahallede gezdiğimiz saatler boyunca sadece mahalleye ekmek dağıtan bir Suriyeli gruba denk geliyoruz.

Konuştuğumuz Suriyeli göçmen, kavgaya dair hiçbir şey bilmemesine rağmen dün gece evinin taşlandığını ve arabasına zarar verildiğini anlatıyor:

“Biz Türklerle genelde yan yana gelmiyoruz, hiçbir Türk tanımıyorum. Aşağıda dükkanım var, bugün kapalı. Ekmekler bugün fazla kaldı, arabayla satıp yine eve gideceğim.”

“Dün işten geldiğimde kavgayı bilmiyordum. Evde çocuklarla otururken cama taş atıldı, arabama zarar verildi. Bir yakınımızın ve komşumun daha arabası kırıldı. Daha önce böyle şeyler olmuyordu. Bilmiyorum ne yapacağız. Dün gece her şeyi yaptılar.”

Ankara'da iki grup arasındaki kavgadan sonra gerginlik

“İçlerinde iyi olanlar da var”

Mahallede geçirdiğimiz süre içerisinde çoğunlukla Suriyelilerden duyulan rahatsızlıklar dile getirilse de Suriyelilere karşı daha ılımlı görüşlere sahip kişiler de bulunuyor.

Suriyeli komşusundan hiç rahatsız olmadığını, aksine ‘çok iyi insanlar’ olduğu dile getiren bir kişi, “İçlerinde iyileri, çok temiz olanları da var ama en azından olaya karışanların buradan gönderilmesi gerekiyor” diyor.

Bir başka kişi ise mahallede Suriyelilerden fahiş kira bedelleri alındığını söylüyor:

“Suriyelileri istemiyoruz diyenlerin çoğu, dükkanını ya da dairesini fahiş fiyatlarda Suriyelilere satmıştır. Ahır gibi yerleri fiyatından beş kat yüksek bir şekilde Suriyelilere kiralıyorlar. Hayvanın yaşamayacağı, suyu elektriği olmayan kömürlükleri biraz tadilat edip ev diye kiralıyorlar.”

“İçlerinde sadece işinde gücünde olan, pırlanta gibi aileler de var. Adamlar ölümden kaçmış gelmiş, bunu istismar etmenin de bir anlamı yok. Sevmiyorsun madem, neden dükkanını fahiş fiyata kiraya veriyorsun?”

Suriyelilerin mahalleden gitmesi gerektiğini düşünen bir kadın mahalle sakini de kira ve dükkân fiyatlarıyla ilgili benzer bir örnek veriyor:

“Evet buradan artık gitsinler ama bu duruma getiren de biz olduk. Kendi vatandaşlarımız dururken Suriyelilerden daha fazla para almak için evleri dükkanları onlara kiraya verdik. Benim dayım ihtiyaç sahibi olmasına rağmen onu oturduğu evden çıkartıp, Suriyeliler fazla para veriyor diye onları koydular.”

Bu konuşmayı duyan bir mahalle sakini ise kiraya çıkardığı dairesine 4 aydır kiracı bulamadığını ama yine de yüksek fiyat teklif eden Suriyelilere kiralamadığını ifade ediyor:

“1.500 teklif etmelerine rağmen Suriyelilere yine de kiraya vermiyoruz. Ben ’64 yılından beri buradayım, üçüncü kuşaktayım, hiç bu kadar rahatsız olduğumuz bir dönem olmamıştı. Artık gitsinler, ülkelerinde savaş yok artık, herkes bunu istiyor.”

Ankara Battalgazi Mahallesi'nde bazı Suriyeli göçmenler ve mahalleli genç arasında çıkan kavga sonucu 18 yaşındaki Emirhan Yalçın bıçaklanarak hayatını kaybetti. Yüzlerce polis tarafından gün boyu giriş ve çıkışları kontrol edilen Battalgazi Mahallesi'nde Suriyeliler ve mahalleli arasında gerginlik hala sürüyor. Mahalle sakinlerinin çoğu, "Artık Suriyelileri burada istemiyoruz" diyor.

“Bu yaşananlar ilk değil”

Mahalleli, Suriyeliler ve Türkler arasında ölümle sonuçlanan bu kavganın ilk olmadığını ifade ediyor.

Mahallede geçirdiğimiz süre arttıkça, Suriyeliler ve Türkler arasında yaşanan ve kimi zaman yaralamalı kavgalara dönüşen gerilimlerin son birkaç yıldır artış gösterdiğini anlıyoruz.

Evinin bahçesinde bir grup kadın arkadaşıyla oturan bir mahalleli, “Birkaç yıl önce burada bir bıçaklama daha oldu ve o kişi de öldü. O zamanlar da olaylar karıştı, dükkanlar kapatıldı” diyor.

Mahallenin taksi durağında yaptığımız röportajda bir taksici, yakın zamanda yaşanan bir gerilimi şöyle anlatıyor:

“Geçenlerde bizim taksi durağımızda bir taksici arkadaşımız yolcu almak üzere duraktan ayrılırken yanlışlıkla Suriyeli bir gence çarptı. Çocuk yaralanmadı, hemen ayağa kalktı. Taksici de zaten çocuğu görmemişti, tamamen görünmez kazaydı.

“Çocuğun yakını Suriyeliler anında 100 kişi toplanıp arabayı kırdılar, şoförü dövdüler. Çocuğun Suriyeli babası bile halkını durdurabilmek için ‘Bir şey olmadı’ dedi ama durmadılar. Kendi mahallemizde ‘Suriyeliden kaçalım’ der olduk. Arkadaşımızı zor kurtardık. Herhangi bir olayda anında Whatsapp gruplarından birleşip 50-100 kişi olabiliyorlar.”

Bir başka mahalleli Adem Şanlı da Suriyeliler ve Türkler arasındaki gerilimin son yıllarda giderek arttığını ifade ediyor:

“İki sene önce 15 yaşında bir erkek çocuğu annesiyle yanmış bir binanın önünden geçiyordu. O binada kalan Suriyeliler çocuğun annesine laf attılar. Karşılık veren çocuğun kolunu kırdılar. Türkler de gelip müdahale ettiğinde hepsi çatıya çıkıp aşağı kiremit atmaya başladı.

“Daha dün mahalle kahvesinde dört kişi otururken, karşı apartmanın önünde bir Suriyeli ve Türk’ün kavga ettiğini gördük. Gidip müdahale bile edemedik çünkü bir anda 30 kişi oldular. Herkesin ailesi, çoluğu çocuğu var.”

Ankara Battalgazi Mahallesi'nde bazı Suriyeli göçmenler ve mahalleli genç arasında çıkan kavga sonucu 18 yaşındaki Emirhan Yalçın bıçaklanarak hayatını kaybetti. Yüzlerce polis tarafından gün boyu giriş ve çıkışları kontrol edilen Battalgazi Mahallesi'nde Suriyeliler ve mahalleli arasında gerginlik hala sürüyor. Mahalle sakinlerinin çoğu, "Artık Suriyelileri burada istemiyoruz" diyor.

“Suriyeliler ve Türkler sosyal yaşamda yan yana gelmiyor”

Başta kadınlar olmak üzere konuştuğumuz pek çok kişi, Suriyelilerden ötürü mahalledeki park ve bahçe alanlarını rahatça kullanamadıklarını savunuyor.

Suriyeli komşularıyla ilişkilerini sorduklarımız ise genelde ‘pek ilişki kurmadıklarını’ ifade ediyor.

Adem Şanlı, “Buraya uyum sağlayamıyorlar, kendi kültürlerini yaşıyorlar. Burayı Halep’e, Şam’a çevirdiler. Biz mülteci durumuna düştük. Mahallede selam verecek Türk kalmadı. Benim bu saatten sonra bunlara empati yapmak, hoşgörülü davranmak içimden gelmez” diyor.

Tehlikeli gerginlik

‘Ölen benim kızım olabilirdi’

18 yaşındaki kızının dün gece olay yerinde olduğunu söyleyen Dursun, kızının ‘kıl payı’ kurtulduğunu ama bundan sonrası için endişeli olduğunu ifade ediyor:

“Benim kızım ölen çocuğun çok samimi arkadaşı. Dün gece olay olmadan yarım saat önce yanlarından ayrılmış. Dün gece ölen benim kızım da olabilirdi. Kızım milli jimnastikçi, evde hüngür hüngür ağlıyor, bugün antrenmana gidemedi.

“Çocuklarımız sokağa çıkıp da rahatça gezemiyorlar. Ailelerimiz, çoluğumuz çocuğumuz şu parkta rahatça oturamıyor. Geliyorlar nargileleriyle, kalabalık gruplarla oturuyorlar. Bir şey de diyemiyorsun, yanındaki ailenden çekiniyorsun. Nitekim başımıza geldi, bıçaksız gezmiyorlar.”

Evin bahçesinde otururlarken konuştuğumuz bir grup kadın ise mahallenin sosyal imkanlarından faydalanamadıklarını çünkü ‘Suriyeli genç erkek nüfusunun ciddi bir biçimde arttığını’ ifade ediyor.

Bir kadın, “Kadınları balkona bile çıkamaz ama erkekleri atletle, kısa şortlarla sokakta geziyor. Bizimkilerde de bunları yapanlar yok mu, var. Ama en azından bizimkiler burada sığıntı değil” diyor.

bbc

Okumaya devam et

GÜNCEL

Türkiye’nin Kafkaesk Manzarasında Genç Olmak

“Suçum, Umut Etmekti”

Yayınlanma:

|

Yazan:

“Bir sabah, genç bir birey hiçbir neden belirtilmeden susturulduğunu fark etti.”
Kafka’nın Davası, Josef K.’nın bilinmeyen bir suçlamayla sürüklendiği karanlık bir sistemin hikâyesiydi. Bugünse Türkiye’de binlerce genç, kendi adalet arayışında görünmez duvarlara çarpıyor. Tek fark: Buradaki suçlama çoğu zaman “bir şey istemek” kadar belirsiz, ceza ise “hiçbir şey elde edememek” kadar sessiz.

Kafkaesk Hukuksuzluk
Türkiye’de hukuk artık adaletin değil, itaati garanti altına almanın aracı. Mahkeme salonları gerçeğin değil, niyetin sorgulandığı sahnelere dönüşmüş durumda. Tıpkı Dava’daki gibi, kimse neyle suçlandığını tam olarak bilmiyor ama süreç başlıyor. Ve başlarsa da durmuyor. Gençler yargılanmasa da yorgun düşüyor; çünkü herkes bir gün “sıra bana gelir mi?” kaygısıyla yaşamaya başlıyor.

Ekonomik Çöküşün Sessizliği
Üniversite diploması, artık bir umut değil; çoğu zaman boş bir cüzdanın eki. Bir kuşak, mesleksizlikle, işsizlikle ve çaresizlikle cezalandırılıyor. Diplomalı ama üretime katılamayan, eğitimli ama geleceği çizilemeyen yüz binlerce genç, sanki “gelecek inşa etme” suçu işlemiş gibi toplum dışına itiliyor. Ebeveynlerine yük olmamak için geçici işlerde boğuluyor, göç fikrini içinden sesli telaffuz ediyor.

Sosyal Medyanın Sahte Tesellisi
Gerçek mutsuzlukların üzerine filtre çekiliyor. Instagram’da kariyer yapıyor gibi gözüken birçok genç, aslında annesinin evinde sabaha
kadar iş ilanı kovalıyor. LinkedIn’de “network” peşinde koşarken özgeçmişinin son satırına yeni bir şey yazamamanın ağırlığıyla eziliyor. Gerçek başarıların sesi duyulmuyor çünkü sistem “gösteriyi” ödüllendiriyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

GÜNCEL

Yapay Zekâ Beyninizi Sessizce Ele Geçiriyor Olabilir!

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yapay Zekânın Beyne Zararları: Fark Edilmeyen Tehditler

Yapay zekâ (YZ), hayatımızın her alanına entegre olmaya devam ederken, insan psikolojisi ve beyin sağlığı üzerindeki etkileri giderek daha fazla sorgulanıyor. Doğrudan fiziksel bir tehdit oluşturmamakla birlikte, YZ’nin dolaylı yollarla beyin fonksiyonlarını olumsuz etkileyebileceği düşünülüyor. Özellikle yoğun dijital etkileşim, bireyin bilişsel işleyişini ve psikolojik dengesini tehdit edebiliyor.

1. Aşırı Ekran Kullanımı ve Dijital Bağımlılık

YZ destekli sosyal medya, video uygulamaları ve içerik algoritmaları kullanıcıları ekran başında daha uzun süre tutmak üzere tasarlanıyor. Bu durum, dikkat dağınıklığı, uyarıcıya bağımlılık, hatta dopamin sisteminin bozulması gibi sonuçlar doğurabiliyor. Bilimsel araştırmalar, uzun süreli dijital maruziyetin beynin karar alma, öğrenme ve hafıza merkezlerini olumsuz etkileyebileceğini ortaya koyuyor.

2. Karar Verme Yetisinin Zayıflaması

Yapay zekâdan sürekli destek alınması, bireyin kendi karar verme mekanizmasını kullanma sıklığını azaltıyor. Bu durum zamanla bilişsel atalete (tembelliğe) yol açabiliyor. Kendi düşünme süreçlerini devre dışı bırakma eğilimi, uzun vadede analitik düşünme becerilerinin zayıflamasına neden olabilir.

3. Yaratıcılığın Azalması

YZ araçları, yazı yazma, görsel üretme ve içerik tasarlama gibi birçok alanda kullanıcıyı destekliyor. Ancak bu destek zamanla insan beyninin yaratıcı merkezlerini yeterince çalıştırmama riskini de doğurur. Rutinleşmiş ve hazır içeriklerle çalışan beyin, yeni fikirler üretme konusunda daha az zorlanır ve zamanla yaratıcılık kabiliyetini köreltebilir.

4. Bilgi Tembelliği

“Nasıl olsa yapay zekâdan öğrenirim” düşüncesiyle hareket eden bireyler, öğrenme motivasyonlarını kaybedebilir. Bu, özellikle öğrenciler ve genç kullanıcılar için tehlikeli bir zihinsel konfor alanı oluşturur. Uzun vadede bilgiye ulaşma becerisi gelişir, fakat bilgiyi işleme ve içselleştirme becerisi geriler.

5. Stres ve Kaygı

YZ’nin iş gücünü tehdit etmesi, sosyal medyada tetiklediği karşılaştırma kültürü ve gelecekteki bilinmezlikler, bireylerde kaygı ve stres düzeylerini artırabilir. Özellikle genç nesilde “yerini yapay zekâya kaptırma korkusu” giderek yaygınlaşmaktadır.

Araç mı, Tehdit mi?

Yapay zekâ, doğru kullanıldığında bireyin bilişsel yetilerini destekleyebilir. Ancak aşırı bağımlılık, pasif kullanım alışkanlıkları ve yaratıcılıktan uzaklaşma, beynin uzun vadeli sağlığı için tehdit oluşturabilir. Bu nedenle, YZ ile olan ilişkimizi bilinçli, sınırlı ve dengeleyici şekilde kurmak hayati önem taşır.

Okumaya devam et

GÜNCEL

ABD İran’ı vursa da, piyasalarda panik havası yok!

Yayınlanma:

|

Yazan:

ABD Başkanı Trump, hafta sonu İran’daki nükleer tesislere düzenlenen büyük çaplı hava saldırılarının ardından, “rejim değişikliği” fikrini kamuoyuna taşıdı. Trump, sosyal medya paylaşımında “Eğer mevcut rejim İran’ı yeniden büyük yapamıyorsa, neden bir rejim değişikliği olmasın?” diyerek tartışmaları alevlendirdi. Ancak Savunma Bakanı Pete Hegseth ve Başkan Yardımcısı JD Vance gibi üst düzey yetkililer, operasyonun rejim değişikliğine yönelik olmadığını vurguladı. “Geceyarısı Çekici Operasyonu” adı verilen saldırı kapsamında, İran’ın üç kritik nükleer sahası hedef alındı. Genelkurmay Başkanı Caine, operasyonun Fordow dâhil olmak üzere tüm hedeflerde çok ağır hasar yarattığını söyledi.

İran ise saldırılara İsrail’e yönelik füze saldırılarıyla karşılık verdi, ancak henüz ABD üslerini ya da Hürmüz Boğazı’nı hedef almadı. ABD yönetimi bölgedeki askerî varlığını artırarak olası misillemelere karşı önlem aldı. ABD’de Savunma ve Dışişleri Bakanları operasyonun açık uçlu olmadığını, ancak İran karşılık verirse başka hedeflerin vurulabileceğini açıkladı. ABD’nin doğrudan askerî müdahaleye girmemeyi tercih eden dış politika çizgisi, Trump’ın bu ani kararıyla ciddi bir kırılma yaşadı. Trump, kendi sosyal medya hesabından yaptığı ilk açıklamada, operasyonun başarılı bir şekilde gerçekleştiği belirtirken, aynı mesajda bundan sonra ‘barış’ zamanı ifadesi kullansa da bunun nasıl mümkün olacağı kafalarda soru işareti yarattı.

ABD’nin savaşa dâhil olması ve İran’ın her türlü cevabı vereceğini açıklaması ile dün tansiyon tüm gün yüksek seyretti. Kararın piyasa yansıması bizim öncelikli ilgi alanımız olsa da, madalyonun diğer tarafına da bakmamız gerekiyor. Şöyle ki, ABD’nin İran’daki nükleer tesisleri vurması, sadece Ortadoğu’da değil, dünyada da büyük sonuçlar doğurabileceğini düşünüyoruz. Trump’ın operasyonun başarısına vurgu yapan X mesajında da belirttiği gibi İran masaya oturacak mı (barış) yoksa karşılık mı verecek? Şayet ABD, İran’ın nükleer faaliyetlerini durdurur ve uzun sürecek bir savaşa girmeden sonuc elde ederse, ABD’nin ‘gücü’ yeniden dünya çapında kabul görecek. Lâkin savaş uzarsa ve İran’da düzen bozulur ya da hükûmet düşerse, zaten oldukça karışık olan bölgenin daha da karışabileceğini, dünyanın ise ABD’yi sorumlu tutabileceğini göz ardı etmemek gerekiyor.

Bu gelişmeler, yalnızca ABD’yi değil; dolaylı yoldan Çin’i, hatta Rusya ve Avrupa’yı da doğrudan etkiliyor. Günlerdir bültenlerimizde vurguladığımız üzere, ABD ile Çin arasındaki jeostratejik rekabet derinleşirken, İran’ın petrol ihracatının %90’ının Çin’e yönelmiş olması, Washington’ın bu hamlesinin yalnızca Tahran’ı değil, aynı zamanda Pekin’i de hedef aldığına işaret ediyor. ABD, İran üzerinden Çin’in enerji tedarik zincirini zorlayarak rakibini zayıflatmayı amaçlıyor. İran’da hükûmet değişirse, Çin bölgede önemli bir müttefikini kaybedebilir. Avrupa pahalı petrol ve olası mülteci akını yüzünden süreçten zarar görebileceğini, Rusya’nın ise İan’a sattığı silahlardan ve iş birliğinden mahrum kalacağını ama artan petrol gelirlerinden fayda sağlayacağını düşünüyoruz.

Günlerdir bültenimizde kaleme aldığımız üzere, büyük resmi kaçırmamak gerekiyor. ABD, Ortadoğu taşeronu veya karakolu İsrail ile bölgeyi kendisi ve ABD çıkarları için istikrara getirmeye çalışıyor. Süreç ilk önce Hamas ile başladı, Hizbullah ile devam etti. İran’ın Suriye’deki etkisi ortadan kaldırıldı, Suriye, Lübnan ve Irak gibi ülkelerdeki güç boşlukları ile birlikte geniş açıdan düşünürsek bir sonraki hedefin İran olduğunu ve muhtemelen on yıllardır baskı ve yaptırım altında kalan İran’ı muhalefetin de desteği ile devirmek isteyeceklerini düşünüyoruz. Bu arada cereyan eden gelişmelerin Türkiye’yi direkt olarak ilgilendirdiğini de göz ardı etmeyelim. Terörün bitirilmesi noktasında gösterilen çabanın arka planında Ortadoğu’da cereyan eden yeniden yapılanmanın yer aldığının altını çizmek gerekiyor. Bu yeni tablonun şimdilik enerji fiyatları ve güvenlik politikaları üzerinden Türkiye’ye olumsuz etkisi ön planda olsa da, İran’ın etkisinin zayıflaması, Türkiye’nin diplomatik ve jeopolitik manevra alanını genişletebilir.

PKK’nın silah bırakması ve terörün aniden son bulması süreci, bu büyük stratejik dönüşümün parçası olarak değerlendirilmelidir. Son 47 yılda terörle mücadeleye ayrılan kaynağın ekonomik kayıplar ve fırsat maliyetinin 1,8 trilyon dolar olarak hesaplandığını Bakan Şimşek’in sunumda bizzat duydum. Böyle bir kaynağın kalkınma ve büyüme için kullanılmasının ne kadar büyük bir enerji yaratacağını sesli bir şekilde düşünün… Ortadoğu’da yeni bir fotoğraf var ve buna uyum sağlamak gerekiyor!

Gelelim yaşananların piyasa yansımasına… Peşinen piyasalarda panik havasının olmadığını hatta abartılı bir tepkinin de olmadığını not edelim. Piyasaların korku endeksi VIX 20 seviyesinde yatay ve sakin bir seyir izliyor. Asya cephesinde gösterge endeks Tokyo borsası ve ABD borsalarının vadeli işlemleri sadece %0,3 civarında geriledi. Brent cinsi ham petrol, Cuma gününü 77 dolar seviyesinden tamamlaması ardından açılışta 81 dolar seviyesine kadar yükselerek yılın en yükseğini test etse de 78 dolar seviyesine geri çekildi.

Yatırımcılar, İran’ın nasıl bir karşılık vereceğini merak ederken, küresel ekonomik büyüme ve enflasyon üzerindeki risklerin daha bir ön planda olduğunu görüyoruz. Gözler hâliyle Hürmüz Boğazı’na çevrildi. Boğazın deniz trafiğini tamamen kapatılması beklenmese de, günde yaklaşık 20 milyon varil petrolün geçtiği boğaz, dünya petrol arzının beşte birini taşıyor; kapatmayı bırakın trafiğin aksaması bile petrol fiyatları üzerinde yukarı yönlü baskı yaratabilir. İran Meclisi boğazın kapatılması yönünde adım atsa da, son karar, ülkenin Ulusal Güvenlik Konseyi’ne ait olduğunu ve pratikte zor olacağı iddia ediliyor. Petrol ve doğal gaz fiyatlarının yukarıya gitmeye devam etmesi, yukarıda da değindiğim üzere, Türkiye ve KKTC gibi net enerji ithalatçısı ülkelerin enflasyonla savaş ve cari açık faturalarını kabartacağı gibi, ihraç eden ülkelerin de ekmeğine hâliyle yağ sürecektir!

Trump’ın devreye aldığı tarife savaşları, ABD’nin cari açığını azaltmak adına zayıf dolar talep etmesi ve FED başkanı üzerinde tam saha pres uygulayarak faiz indirim talebi hâliyle böyle zamanların bir numaralı güvenli limanı olarak ön plana çıkan doların göreceli olarak zayıf bir seyir izlemesine neden oluyor. Bir diğer güvenli liman olan altın ise geride bıraktığımız hafta 3,450 dolar seviyesini test etmesi ardından ilk işlemlerde 3,400 dolar seviyesini denese de, bültenimizi yazdığımız sabah erken vakitlerde 3,360 dolar seviyesine geri çekildi. Gümüşün ons fiyatı da benzer bir şekilde 36 dolar seviyesine gerilerken, geçen hafta 110bin dolara dayanan bitcoin ilk nazarda 99bin dolar seviyesine kadar gerilemesi ardından psikolojik seviyede denge buldu. Kağıt para sisteminin sorgulandığı bir ekosistemde, jeopolitik risklerin geride kalması durumunda, altın, gümüş ve bitcoin gibi enstrümanlara yönelik talebin yeniden canlanacağını düşünüyoruz. Pariteler cephesinde ise, doların hafif de olsa değer kazandığını görüyoruz. EURUSD 1,15 seviyesinin aşağısına sarkarken, dolar YEN karşısında 147 seviyesine yaklaştı.

Türkiye cephesinde ise hafta sonu TCMB’den makro ihtiyati çerçeve kapsamında bazı adımlar daha atıldığını gördük. KKM’den çıkışı destekleyen adımların jeopolitik risklerin zirve yaptığı bir dönemde piyasa tarafından pek de önemsenmeyeceğini düşünüyoruz. Bir süredir Haziran ayının ikinci yarısının siyaseten zor geçeceğine işaret etmiştik. Bu kapsamda da Kabine revizyonu ve 30 Haziran tarihinde CHP kararı (kurultaya yönelik mutlak butlan) ön plana çıkmıştı. Artan jeopolitik risklerin iç siyasette bazı adımların atılması zor hâle getirdiği kanaatindeyiz. USDTRY kuru ilk işlemlerde 39,70 seviyesinden eşleşerek haftayı karşıladığını da not edelim. CDS risk primi 311 baz puan seviyesinde ve geride bıraktığımız haftaya nazaran hafif de olsa gerilediğini görüyoruz. Küresel borsaların seyrine bakarsak, Türk hisse senetlerinin de bugün satış baskısına boyun eğmeyeceğini düşünüyoruz.

FED’in Temmuz ayında faiz indirme ihtimali düşük görünürken, Başkan Powell’ın bu hafta Kongre’de İran saldırısı ve Trump’ın tarifeleri gibi konularda zor sorularla karşılaşması bekleniyor. Ortadoğu krizi, bu hafta Lahey’de yapılacak NATO zirvesinde de gündemin üst sıralarında yer alacaktır. Makro cephede ise PMI verilerini takip edeceğiz.

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.