Erol TAŞDELEN, gelecek kaygısı ile çalışan banka personelini ele aldı. Bankalar 2020 Kasım sonu itibarıyla 2019’un aynı döneminde göre karlılıklarını % 23 artırdığı, personel başına karlılıklarını % 30 artırdığı buna karşı 2020 Kasım sonunda 139 şube, 2776 personel azalttığı ortaya çıktı. Yasaklara rağmen bu kadar personel nasıl çıkarıldı. İşte cevabı.
Türkiye’de Faaliyet gösteren bankalar, Pandemi nedeni ile personel çıkarılmasının yasaklanmasına rağmen 2020 yılının ilk 11 ayında 2.776 personel azalttı. Personel azalmasının önemli bir kısmı bazı haklarını vererek istifaya zorlama şeklinde oldu.
Pandemi döneminde Bankalar personel çıkarılmasını yasaklanmasından rahatsızlık duymuş, kapalı kapılar arkasında bu rahatsızlığı TBB, TCMB ve BDDK ortamında dile getirmişlerdi. Bu rahatsızlığın boşa olmadığı yasaklara rağmen bir yolunu bulup personel azaltmaya devam ettikleri ortaya çıktı. Yasakların kalkması ile birlikte sektörde en az 10.000 personel azalması bekleniyor.
Bankalarda çalışma koşulları zorlaştı; evde çalışan personele sosyal haklarını verilmemesi, salgın dönemde bazı bankalar dönüşümlü çalışırken bazılarının personeli tam kadro çalışmaya zorlayarak çoğu personelin Koronavirüse yakalanması; şehir dışına tayın tehditti, personelin Çağrı Merkezi’nde çalışmaya zorlanması, unvan indirimleri, mesai gibi doğal haklarının verilmemesi, Kısa Çalışma Ödeneğine gönderilmesi ve gönderme ile tehdit edilmesi, ücretsiz izne çıkarılması gibi uygulamalar ile ilgili son günlerde şikayetler arttı. Bankaların iş barışını bozucu davranışlar ile ilgili gelen şikayetlerin de çıkarılan personel sayısına bakınca boşa olmadığı anlaşılıyor.
Bankalar 11 ayda139 şube, 2776 personel azaldı
BDDK verilerine göre 2019 sonunda 11299 şube ile yurtiçinde faaliyet gösteren bankaların şube ile hizmet verirken, 2020 Kasım sonunda 139 azalarak 11160 şubeye geriledi. 2019 sonunda 203.839 personel ile hizmet veren bankalar 2020 Kasın sonunda personel sayısını 2776 azalarak 201.063 çalışana düşürdüğü görüldü.
Personel başına karlılık arttı
Bankaların Vergi Öncesi Karlılığın / Ortalama Toplam Personel Sayısına göre oranladığımızda 2019 Kasım ayında 277 bin TL Karlılık yaparken; 2020 Kasım sonunda % 30 artış ile 361 bin TL‘ye çıktığı görüldü. BDDK’nın bu verisi de bankaların “personel başına karlılığımız düşüyor, personel azaltmamız gerekiyor” tezini çürütürken, arka planda başka hesaplar olduğunu da kanıtlıyor.
2020 Kasım ayında Net Karlılık % 23 arttı
Bankacılık sektörünün Kasım sonu Net karlılığı açıklandı. 2019 Kasım sonunda 46,5 milyar TL Net Kar yapan bankalar 2020 Kasım ayında bir önceki yıla göre net karlılıklarını % 23,1 artırarak 57,3 milyar TL‘ye çıkardılar. 2019 yılının aynı dönemine göre karlılıklarını 10,8 milyar TL artırmış oldular. Personel daha ne yapsın. Sorun banka stratejinde ise gönderilmesi gereken sahadaki personel değil CEO’ların bizzat kendileri olmalı.
Personel huzursuz Sendikalar sessiz
Bankalar ilk fırsatta işten çıkarılacak personel listelerini hazırlayıp “pandemi döneminin işten çıkarma yasaklarının” kalkmasını beklerken diğer taraftan da boş durmayarak “ikna odalarında” personeli hukuk dışı istifaya zorlamaya başlaması yasağı delme hamlesi olarak görülüyor. Zira, Cumhurbaşkanlığına 30 Haziran 2021’e kadar işten çıkarmayı yasaklama yetkisi verilmişti. En son sürenin sona ereceği 17 Ocak 2021’den itibaren 2 ay daha süre uzatılmıştı. Kapanan işyerleri yasak kapsamına girmediği için bankalar kapattıkları şube ve kapattıkları birimlerin personellerini yasak kapsamından çıkarıp çalışmalarını sonlandırmak için arayış içine girdi. Personeli maliyet ve bankaya yük olarak gören bankalar pandemi sürecinde Dijitalleşmeye ağırlık vermişlerdi.
Son haftalarda Körfez Sermayeli büyük banka ile yerli sermayeli büyük bankanın bunu saklama gereği bile duymadan personelleri bölgelere çağırarak görüşmelere başladığı sektör içinde bilinir hale geldi. Buna karşılık giden şikayetlere Banka Sendikaları, BDDK, Çalışma Bakanlığının sessiz kalması bu kurumların “sessiz kalarak üstü kapalı olumsuz sürecek destek verdikleri” yönünde çalışanlarda genel kanaat oluşmuş durumda. Hangi bankanın ne kadar personel azalttığı ise yıl sonu faaliyet raporlarını yayınlamaları ile birlikte ortaya çıkacak.
TCMB Başkanı Dr. Fatih KARAHAN, Ankara dışında sanayici ve İş İnsanları ile bir araya gelip sunumlar yaptı. Çok da iyi oldu. Zira, TCMB ana hedefi olan özellikle son 2 yıldır Enflasyon belası ile uğraşırken yaptıklarını topluma direkt anlatamama sıkıntısı yaşıyordu. Aylık basına yapılan sunumlar ise aşırı teknik ifadeler içerdiği için toplumca pek anlaşılamıyordu.
Bunu TCMB kurmayları ve Başkanı fark etmiş olmalılar ki bu hafta Eskişehir, Uşak ve Denizli toplantıları planlandı. 10-11 Şubat’ta Uşak ve Denizli’de sanayici ve İş İnsanlarına sunumlar yaptı. Sunumlara katılmış biri olarak basına kapalı olması nedeni ile görüş bildirmem etik olmazdı. Banka resmi sitesinde “TCMB PARA POLİTİKASI ve MAKROEKONOMİK GÖRÜNÜM” başlıklı sunumu paylaştığı için sunumun içeriği ile ilgili değerlendirme yapmamda sakınca yok.
Bir defa sunum, “2013 yılından bu yana, yurt genelinde düzenli aralıklarla, farklı sektör ve ölçeklerden firmalar ile yüz yüze görüşmeler yapılıyor. Denizli ve Uşak bölge illerinde 2024 yılı içinde 700, son 5 yıl içinde toplamda 3.700 firma görüşmesi yapılmıştır” ifadeleri ile başlıyor. Benim buna Uşak özelinde itirazım var. “Başkana yanlış bilgi veriliyor” diye düşünüyorum. Diğer illeri bilmem ama Uşak özelinde 2024 yılında firmalar ile yüz yüze görüşmeler gerçekleşmedi. Anketleri “görüşme” diye bildiriyor olabilirler ama yüz yüze görüşme olmadı! İki yıl önce TCMB İzmir Bölge ziyaretimde direkt Reel Sektörü müdürüne eleştiri olarak bu konuyu iletmiştim. Demek ki uyarılarım dikkate alınmamış! EXİMBANK’ın İzmir Bölge Müdürü ve ekibi ve Denizli Bölge Müdürü ve ekibi her yıl Uşak firmalarını ziyarette bulunur örnek almasını dilerim. Konumuza dönelim…
SUNUMDA 5 TEMEL MESAJ VARDI!
25 yıllık bankacılık deneyimi, 8 yıllık sanayi içindeki tecrübem ile benim açımdan sunumda 5 temel mesaj vardı.
Kuru Baskılamıyoruz, Net Döviz Rezerv arttı : Başkan Karahan kamuoyu zihninde yer alan “kur baskılanıyor” düşüncesinin doğru olmadığını, “kur baskılamak için döviz satmamız gerekiyor oysa Swap hariç döviz net rezervlerimiz Mayıs 2023’de -60,5 milyar USD’de iken, Ocak 2025’de 126 milyar USD artış ile +65,4 milyar USD seviyesine geldiğini” belirtti. Bunun, “Cari dengede iyileşme ve Dış finansman ihtiyacının azalmasından; Sermaye girişlerinin yeniden başlamasından; Döviz Arzının artması, döviz talebinin azalmasından” kaynaklandığının altı çizildi. Rakamlar da bu söylemi destekliyordu. Zira, Mayıs 2023’de 56 milyar USD olan 12 aylık birikimli açık 48 milyar USD azalarak Kasım 2024’de 7 milyar USD’ye gerilemişti. 12 aylık birikimli Cari Açık/GSYİH oranı da 2023-II. dönemde %5’den 2024-III. Döneme %0,7’ye düşmüştü. Döviz ile ilgili diğer direkt mesajlar ise, Kur taahhütlerinin olmadığı; rezerv iyileşmenin “carry trade” kaynaklı değil yurtiçi kaynaklı iyileşmeden kaynaklı olduğunun altı çizildi. Diğer bir ifade ile yastık altı dövizden sisteme girişler olduğu ima edildi. CDS Risk Priminin Mayıs 2023’de 703 iken Şubat 2025’de 255’lere kadar düşmesi yıllık yurt dışı faiz ödemelerinin 7 milyar USD düşüş katkısı sağladığının altı çizildi. Hazine’nin Yurt Dışı Borçlanma maliyeti Mayıs 2023’de %11,3 iken, Şubat 2025’de %6,6’ya düştüğü belirtildi. Bankaların yurt dışı sendikasyon maliyeti de aynı dönemlerde %9,6’dan %7’ye gerilediği belirtildi.
Dezenflasyon süreci devam etmekte:Enflasyon ile ilgili sıkı duruşlarının sonuçlarının alınmaya başlandığını; bu duruşun devam edileceği belirtildi. Enflasyon ile mücadelede, “Talep dengelenmesi; Fiyatlama davranışlarında normalleşme; Beklentileri iyileştirme” stratejisi uygulandığı belirtildi. 2022 yılındaki yıllık enflasyon %64,3 olurken, 2023 yılını %64,8’e yükselmesi karşılığında 2024 yılını % 44,4 ile kapatıldığını, 2025 hedeflerinin %24 olarak revize edildiği belirtildi. Alt kalemlerde 2023-25 döneminde Temel Mallarda %52,8’den %24’de; Gıda’da %72’den %41,8’e; Hizmetler sektöründe %90,7’den %62,9’a düzelme olmasına rağmen özellikle Hizmetler sektöründe yüksek oranın devam ettiğini burada da Kira ve Eğitim harcamalarının yüksek kaldığını bunun da 2025’e taşındığının altı çizildi. “Tüketici ve firmaların enflasyon beklentileri de gerileme eğilimine girmiştir” tespiti yapılarak Yatırımdaki büyümenin 1990’lar seviyesine gerilemesine rağmen Ekonomideki Büyümenin harcama artışından kaynaklandığı 2004-19 yıllarındaki %4,7 olan ortalama harcama değişiminin 2020-24 döneminde %11 olduğunu bu alanın kontrol altına alınması için talep daraltıcı politikalar izlendiği belirtildi. Bu tespit; TCMB’nin Kredi kartlarındaki daraltıcı uygulamalarını da bu çerçevede değerlendirmek lazım ve bu stratejisi ile uyumlu olduğu anlamına geliyor ki, Hanehalkı harcamalarını baskılanması bir süre daha devam edeceği anlamına da gelmekte. Tabi bu durumda esnafın işlerinin kötüleşeceği; toptancı ve sanayicinin bundan olumsuz etkileneceği, bu sürecin zaman aralığı bilinemediği için firmaların bu talep daralması duruma ne kadar dayanacağı yönünde bir değerlendirme ise yapılmamış. Var ise de sunumda yer almadı. Konkordato ve firma iflas sayılarının artışı aslında buradaki sıkıntının işaretlerini net veriyor.
KKM’yi bitireceğiz: KKM konusunda TCMB çok net. KKM sürecinin tamamlandığını, buradaki avantajın zamana yaygın şekilde hızla bitirileceği mesajı verildi. KKM’de Vergi avantajının ortadan kaldırılması; süre olarak yapılan kısıtlamalar aslında bir süredir KKM’nin bitirileceği netti. Ağustos 2023’de KKM hacmi 143 milyar USD iken, Ocak 2025’de 114 milyar USD düşerek 26 milyar USD seviyesine gerilemiş durumda. Sunum sonunda sorduğum; “Bankalardan kredi kullanarak yapılan KKM’lere bir işlem yapılacak mı? Hazine ve TCMB üzerinden haksız, sistem boşluğundan fırsatçı kazanç elde edildiği; mevduat blokesi ile nakit karşılıklı kullanılan krediler bloke edilerek yeni krediler ile kat ve kat KKM hesaplar açıldı, bunlara yönelik bir yaptırım gelecek mi; bu ödemelerin geri alınması gerekmez mi?” şeklindeki sorum ise cevapsız kaldı. Hazine, MASAK ve TCMB’nin böyle bir çalışma var ise de en azından bilgi paylaşımı yapılmadı; bendeki izlenim bu yönde bir çalışma olmadığı ve Hazine ve TCMB tarafından ödenen bu zararın sineye çekileceği yönünde oldu.
İhracat artarken, ithalat azaldı: 12 aylık birikimli İhracat Mayıs 2023’de 254 milyar USD iken Ocak 2025’de 9 milyar USD artarak 263 milyar USD’ye yükseldi. Aynı dönemde 376 milyar USD olan ithalat ise 30 milyar USD azalarak 347 milyar USD seviyesine geriledi. “Küresel ticaret kademeli olarak toparlansa da zayıf seyretmektedir” dendi. Avrupa’nın mal ithalatı yavaşlarken, Türkiye açısından olumlu verinin Avrupa’daki pazar payımız artması oldu. 2022 yılında AB ülkelerinin ithalatında Türkiye’nin payı %3,3 iken 2024 yılında %4 oldu. Sanayi üretiminde 2022 yılından bu yana yataya yakın seyir gözlenmesi ise dünyadaki bu yöndeki gelişme ile paralel olması şeklinde açıklandı.
Reel Sektöre destek devam edecek: Reel sektöre TCMB Reeskont kredi desteğinin Ocak 2024-25 döneminde 635 milyar TL olduğunu; Faiz avantajı ve %2 Döviz Dönüşüm desteğinin de aynı dönemde 182 milyar TL olduğu belirtildi. Uşak ili sanayicilerinden ve TOBB Geri Dönüşüm Meclis Üyesi Arif ÖZTAN‘ın gelen “%2 kur desteği yükseltilsin” yönündeki talep ise bu yöndeki isteklerin değerlendirildiği belirtilerek cevaplandı. Reel sektör temsilcilerin TCMB kredi için EXİMBANK’a verdikleri Teminat Mektubu komisyon oranlarının bankalarca yüksek istendiği hatta Halkbank gibi bir kamu bankasının %4 gibi komisyon istediği bu yönde “banka ücret ve komisyon oranlarına müdahale edebilen TCMB’nin bu tür kredilere EXİMBANK’a verilecek mektup komisyonlarında sınırlama getirmesi gerektiği” de katılımcılar tarafından talep olarak TCBM Başkanına direkt iletildi. TCMB Reeskont kredilerindeki “döviz almama” koşulu hem döviz hem TL kredi kullanan ve döviz ödemeleri olan firmaları zorlama noktasına getirdi. Zira, TCMB Reeskont kredisi kullanan firmalar bir yıl kredi vadesi boyunca ithalat gibi bazı ödemeler hariç döviz alamıyor aksi halde kullandığı tüm kredi ana parasının %3’ü kadar ceza yiyor. Taahhüt konusunda ek süre talep eden firmalar da oldu. Banka kredi faiz oranlarındaki yükseklik ve finans maliyetlerin artması ise ortak sorunların başından geldi. Döviz çeklerindeki yasaklar ve firmalar arasındaki döviz ödeme yasağı firmaların kur farkından zararına oluşturduğu yönündeki sorular da gündemdeydi. Bu hafta firmaların döviz bulundurma oranı ile ilgili yasağın kalkması aslında reel sektörün elini güçlendirirken; yüksek maliyetleri bulan Bağımsız Denetim Rapor zorunluluğu gibi uygulamalar halen devam ediyor. Benim görüşüm bu alanda da sınırın daraltılması bunun yerine firmalara destek ve kılavuz olması için Sanayi Ticaret Odalarında “FİNANS OFİSİ” kurulmasının daha faydalı olacağı yönünde. Reel Sektör temsilcilerinden Uşak Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Selim KANDEMİR talebi de “ara eleman” bulmadaki zorluklardan dolayı Uşak’a Merkez Bankanın Teknik Meslek Liseleri yapılması için maddi destek sağlaması oldu.
Kısaca, TCMB Başkanının Reel Sektör ile buluşma girişimi başarılı geçti ve yerinde oldu. Zira, Ekonomi kurmaylar uzunca bir süre sahlardan uzaklaşmış, piyasadaki olumsuz havayı dağıtacak, Güven oluşturacak aksiyon almamıştı. Bu tür toplantılar hiç kuşkusuz çok faydalı ve ekonomi kurmaylara taleplerin birinci elden dillendirilmesi için de fırsat yaratıyor. Uşak ve kendi adıma çok verimli bir toplantı idi. Uşak Valiliğinin akşam düzenlediği yemek sonra soru cevap kısmı da katılımcı olarak benim açımdan çok verimli geçtiğini düşünüyorum. Reel Piyasada güvenin tesisi için bu tür toplantılar yaygınlaştırılması ve ekonominin diğer tarafları da TCMB’nin başlattığı ziyaret programına benzer şekilde sahada olmalı. “Reel Sektör ile yüz yüze görüşüyoruz” diye rapor yapan İzmir Bölge Reel Sektör müdürünü de kısa sürede Uşak firmalarını gezerken görmek isteriz.
Erol TAŞDELEN-Ekonomist www.bankavitrini.com
***********
Başkanımız Dr. Fatih Karahan Uşak ve Denizli’de “Para Politikası ve Makroekonomik Görünüm” başlıklı sunum tamamı:
Tekstil Sektörü sil baştan: Pamuk Yasaklanıyor, sağlıkçılar endişeli…
Tekstilin aşırı tüketim nedeni ile üretimi yetersiz hale gelen Pamuk ve Yün’ü terk ederek Pterol ürünü olan Polyester kumaşa geçmesi tartışmaları da beraberinde getirdi. Tesktil sektörü talebi karşılayabilmek ve maliyetleri düşürmek için Polyester ürünleri Çevreci ve Geri Dönüşüm savunması ile savunurken Toplum Sağlık uznamları sağlık açısından Petrol Ürünlerinin kansorejen etki yaptığını öne sürerek tekstilden tamamen yasaklanmasını savunuyor. Yasal düzenlemeler ise Petrol Ürünleri kullanmak isteyen üreticilerin lehine ilerliyor…
Avrupa Birliği (AB), sağlıkçıların ciddi kaygılarını içeren itirazlarına rağmen çevre kirliliğiyle mücadele kapsamında Plastik ve Tekstil sektörlerinde köklü değişiklikler yapıyor.
2025 yılından itibaren PET plastikten üretilen şişelerin en az %25 oranında geri dönüştürülmüş malzeme içermesi zorunlu hale geliyor. 2030 yılında bu oran %50’ye çıkarılacak. Bunu yanında, doğaya atılmaması için plastik şişelerin kapaklarının tamamen çıkarılamaz şekilde tasarlanması da mecburi olacak.
Yeni düzenelmeler Tekstil sektöründe de büyük bir dönüşümü beraberimnde getirecek. AB’nin döngüsel ekonomi politikaları kapsamında, 2050 yılına kadar tüm tekstil ürünlerinin geri dönüştürülebilir olması planlanıyor. Bu çerçevede, pamuk gibi geri dönüştürülmesi zor doğal liflerin yerine, plastik şişelerden elde edilen Polyester kumaşların kullanımı teşvik edilecek.
GERİ DÖNÜŞÜM SEKTÖRÜ GÖZDE OLDU!
AB’nin Teksitlde Sürdürülebilir sloganı ile savunduğu Polyester ürünlerin Petrol kaynaklı olduğu gzö ardı ederek çevresel etkiler ile öne sürmesi ve bu yönde yasal düzenlemelere gitmesi Geri Dönüşüm Sektöründe faaliyet gösteren firmalara olan ilgiyi de artırmış durumda. Bu firmalar geri dönüşüm ürünlerin tekrar ekonomiye kazandırarak çevreye olumlu katkı sunduklarını savunurken yeni düzenlemeler bu firma ürünlerine olan talebi de artırmış durumda. Türkiye aynı zamanda AB ülkelerinin Geri Dönüşüm ürünlerini en fazla ithal eden ülkeler grubunuda yer alırken yerli çevreciler de bu ürünler o kadar kıymetli niçin bizim gibi ülkelere bu ürünleri gönderiyorlar eleştirilerini yapıyor.
SAĞLIKÇILAR ENDİŞELİ: PEROL ÜRÜNLERİ KANSOREJEN!
Düzenlemeler her ne kadar Çevreci ve Geri dönüşü teşvik edecek şekilde sunulsa da Sağlıkçıların yeni uygulama ile ilgili ciddi kaygıları var. Zira, başta PET’den elde edilen iplikler gibi Polyester ve Akrelik ipliklerin ana hammaddesi PETROL! PETROL’den elde edilen ipliğin direkt vücut ile temas temesi, güneş ışığına maruz kalması içindeki üretim aşamasındaki kiyasallar ile birleşince ciltte ciddi deformelere ve kansorejen maddeler içerdiği için direk İnsan hayatını tehdit ettiğine yönelik kaygılar da artmış durumda. Her ne kadar Tekstil Polyester ve Akrelik ağırlıklı kumaş ve ürün üretmeye yoğunlaşsa da bu ürünlerin İnsan hayatını tehdit edeceği yönündeki kaygıların da yersiz olmadığı buna karşılık Dünya Sağlık Örgütü’nün yeterli açıklama yapmaması ve tavır almaması eleştirilere neden oluyor.
SAVUNMA: PAMUK VE YÜN ÜRETİM YETERSİZ!
Doğal ve sağlıklı olan Pamuk ve Yün’ün maliyetler ve yetersiz üretilmesi nedeni ile Tekstilde kullanılması tercih dışına itilirken bunu çözümü ise az tekstil ürünleri tüketiminden geçiyor, fakat dünya genelindeki aşırı Tüketim Alışkanlığı yaratılması bu ihtiyacı karşılamak için alternatif yol arama arayışını tetikkiyor. AB’de kişi başına tekstil tüketimi yıllık 25 kg’a gelmiş durumda. Toplum yararına bildirimlerde bulunan Sağlıkçılar ise Tekstil tüketiminin düşürülerek tekrar doğal olana Pamuk ve Yün ürünlere dönülmesini savunuyor. Günümüz aşartlarında kısa sürede bunun olamayacağını fakat en azından iç çamaşırların Pamuk ve Yün ürünlerden seçilmesinin Petrol ürünü olan Polyerter kumaşların olumsuz etkisini azaltacağını savunuyorlar. Pamuk ve Yün ürünlerindeki fiyat artışı ise Polyester ürünlere olan tercihi artırmış durumda. Diğer taraftan petronden elde edilen kumaşlarda elektik, dayanıklılık gibi özellikler öne çıkarılarak tüketin de artırılmış durumda. Poliyester kumaştan yapılan ürünler ayakkabı sektöründen, konfeksiyone, ev tekstilinden araç kumaşlarına kadar birçok sektöre yayılmış durumda…
Kırık Cam Teorisi , 1982 yılında James Q. Wilson ve George L. Kelling tarafından ortaya atılan bir alışkanlık ve kriminoloji teorisidir. Teorik olarak, küçük oranların dağılımının ve suçların önlenmemesi durumunda daha büyük suçların ve sosyal dağılımın kaçınılmaz hale gelmesi savunur.
Teorinin Temel Mantığı
Teorinin adı, bir binadaki kırık bir camın tamir edilmemesi halinde diğer camların da kırılmaya başlaması fikrinden gelir. Eğer bir mahallede veya şehirde küçük suçlar ve değişmeler (grafiti, terk edilmiş binalar, çöp odaları, gürültü yasak vb.) kontrol belgesi alınmazsa, bu durum bölgedeki suç oranlarını arttırır ve daha büyük suçlara zemin hazırlar.
Örnekler ve Uygulamalar
New York Metrosu (1990’lar)
New York’ta metro istasyonlarında küçük suçlarla mücadele edildi: kaçak binişler engellendi, duvarlardaki grafitiler temizlendi, dilencilik azaltıldı. Sonuç olarak metrodaki suç oranları ciddi şekilde düştü .
Şehir Güvenlik Politikaları
Teorik olarak bazı şehirlerde polis güçlerinin sıfır tolerans politikası uygulamasına yol açtı. Küçük suçların sert şekilde cezalandırılmasıyla, daha büyük suçların önüne geçilmesi amaçlandı .
Eleştiriler
Aşırı Polis Gücü Kullanımı: Bazı durumlarda, küçük suçlara sert cezalar hukukunun orantısız polis olaylarına ve sosyal adaletsizliğe yol açtığını savunuyor.
Ekonomik Faktörlerin Göz Ardı Edilmesi: Teori, suçun yalnızca şiddetlendirilmesinden kaynaklanıp devam ederken, yoksulluk, işsizlik ve eğitim eksikliği gibi temel nedenler göz ardı edildiği için eleştiriliyor.
Sonuç
Kırık Cam Teorisi, özellikle şehir güvenlik politikaları ve suç önleme stratejisi açısından önemli bir yaklaşım sunmuştur. Ancak, sosyal adalet ve ekonomik faktörler göz önünde bulundurulmadan insanlarda tartışmalara yol açabilmektedir.
KIRIK CAM TEORİSİ’NİN İŞ DÜNYASINDA NE ANLAMA GELİR?
Kırık Cam Teorisi , iş dünyasında kurumsal disiplin, iş etiği ve marka itibarı açısından önemli çıkarımlar sunmaktadır. Küçük porsiyonlukların veya etik ihlallerin zamanında düzeltilmemesi, daha büyük problemler ve krizler doğurabilir .
İş Dünyasında Kırık Kam Teorisi’nin Uygulamaları
1. Şirket Kültürü ve Disiplin
Küçük kuralsızlıklar (örneğin, çalışanların işleri sürekli geç gelmesi, küçük etik ihlaller, dikkatsiz müşteri hizmetleri) dikkate alınmasalar, daha büyük süreçlere dönüşebilir.
Örnek: Bir ofiste çalışanların sürekli olarak iş disiplinini ihlal etmesi (mesaiye geç kalma, küçük basınçlar, sorumsuzluk) ile genel bir disiplinsizliğe ve düşük verimliliğe yol açabilir .
2. Müşteri Memnuniyeti ve Marka İmajı
Küçük müşteri şikayetlerine önem verilmezse, anlık müşteri memnuniyetsizliği artar ve marka imajı zarar görür.
Örnek: Bir restoranın küçük hijyen problemlerini görmezden gelmesi, “sağlıklı skandallarına veya müşteri kaybı nedeni”.
3. Şirket İçindeki Etik Kurallar ve Yolsuzluk
Küçük çaptaki etik ihlalleri (masraf raporlarında küçük sahtekarlıklar, rüşvetin normalleşmesi) büyük yolsuzluklara dönüşebilir.
Örnek: Bir şirket, çalışanların fatura şişirme gibi küçük usulsüzlüklerini görmezden gelir, ileride büyük değişiklikler mali dolandırıcılıklara yol açabilir.
4. Operasyonel Verimlilik ve Kalite Kontrol
Küçük kalite sorunlarına veya paketlere aksaklıklara zamanında müdahale edilmezse, müşteri kaybı ve maliyet artışı kaçınılmaz hale gelir.
Örnek: Bir üretim birimi küçük üretim hataları düzeltilmezse, büyük farklılık kalite sorunlarına ve ürün geri çağrılarına yol açılabilir.
5. Liderlik ve Çalışan Motivasyonu
Yönetimin küçük hataları tolere etmesi, çalışanların motivasyonunu düşürebilir ve profesyonellik standartlarını güçlendirebilir.
Örnek: Bir yöneticinin sürekli olumsuz bir tutum sergilemesi veya çalışanlarına adil davranmaması, şirket içinde güvensizliğe ve yüksek işten ayrılma bölümlerine yol açabilirsiniz.
Sonuç
İş dünyasında Kırık Kamera Teorisi , küçük sorunların erken tespit edilip iyileştirilmesinin arttırılmasını vurgular. Küçük hatalar ardı ardına, kurumsal kültürde bozulmalara, verimlerin azalmasına ve hatta ekonomik krizlere neden olabilir . Bu nedenle, küresel disiplin, kalite kontrol ve etik kurallar konusunda sıfır tolerans politikası uygulaması uzun vadeli sürdürülebilir başarıya sahiptir.