Yönetim alanında sahada aktif çalışan danışman ve bu alanda akademik uzmanlığı olan biri olarak, iş dünyasında yaşanan olaylara sadece yüzeysel bakmanın ötesinde, onların derin yapısını analiz etmenin önemli bir sorumluluk olduğuna, aynı zamanda her vakanın bizlere bir şeyler öğrettiğine inananlardanım.
Diğer yazılarımda olduğu gibi bu yazımda da akademi ve uygulamacı gözlüğü takarak Zorlu Holding’in CEO’su ile yine grup şirketlerinden olan Vestel’in CEO’su Ergün Güler arasında geçen e-posta yazışmasının yönetsel analizini yapmak istedim.
Cem Köksal’ın Zorlu Holding CEO’su olarak bir şirket içi yazışmada sergilediği tutum ve ardından yaşanan gelişmeler, bana göre sadece bir Ramazan kutlamasına verilen tepki değil, “kurumsal siyaset”, “şirket içi güç dinamikleri”, “liderlik ve yöneticilik arasındaki farklar” bağlamında incelenmesi gereken önemli bir vaka olarak değerlendirilmeli. Öyleyse, bu vakaya sadece manevi, siyasi veya gündelik tartışmalar üzerinden değil, bilimsel çerçeveler ve yönetim teorileri bağlamında bakarak anlamaya çalışalım.
Ne dersiniz?
Buzdağının Görünmeyen Kısmı: Kurumsal Siyaset, Güç Mesafesi ve Ajans Teorisi
Olayın görünen tarafında bir Ramazan kutlaması içeren bir e-posta var. Ancak bana göre buzdağının altına baktığımızda, bu mesele yalnızca bir dini tebrik mesajına karşı verilen bir tepki değil.
Burada kurumsal siyaset, iki üst düzey yönetici arasında cereyan eden güç savaşı ve Türk iş kültürüne özgü bazı yöneticilik yaklaşımları da devrede.
Bana göre bu vaka; aslında gün yüzüne çıkmış bir olay fakat bizlerin duymadığı, “kurumsal kapıların ardında” yaşanan buna benzer hatta bundan daha fazla etki barındıran yönetim olayların iş dünyasında her daim şiddetli bir şekilde yaşandığını düşünmemiz gerekir.
Kurumsal Siyaset ve Güç Savaşları
Yönetim alanında kurumsal siyaset, organizasyon içinde bireylerin kendi otoritelerini güçlendirmek, çıkarlarını korumak ve organizasyon içinde söz sahibi olmak için yaptığı hamleler bütünü olarak tanımlanır.
Bu vakada, Zorlu Holding CEO’su Cem Köksal ile Vestel CEO’su Ergün Güler arasındaki çekişme, aslında kurumsal güç savaşlarının bir bir e-postaya yansımasıdır. E-posta’da geçen “daha önce buna benzer bir konuda seni uyarmıştım” cümlesinden de anlaşıldığı üzere bu olay aslında ilk defa yaşanan bir olay da değil.
Kimi zaman büyük organizasyonlarda yöneticiler, kendilerini daha görünür kılmak ve bağlı çalışanların desteğini almak için yeri ve zamanı geldiğinde çalışanların değerleriyle örtüşen mesajlar vermeye özen gösterirler. Vestel CEO’su Ergün Güler’in de bu mesajı çalışanlarla olan ilişkisini ve liderlik etkisini artırmaya yönelik bir adım olarak değerlendirilebilir. Güler, belki de manevi bir duygu ile çalışanlarına Ramazan tebriği göndermesi görünürde çalışanların moralini artırmak amacıyla yapılan bir mesaj gibi görünse de, aynı zamanda onun duygusal toplum olarak müslüman çalışanlarıyla daha güçlü bir bağ kurma ve liderlik otoritesini pekiştirme stratejisi olarak da yorumlanabilir.
Cem Köksal’ın buna sert bir yanıt vermesi ise, görünürde kurumsal politikaların uygulanmasını sağlama çabası gibi niyet barındırsa da, özünde tüm şirket çalışanlarının gözü önünde kendisine bağlı çalışan, belki de halefi olabilecek başka bir üst düzey yöneticisine “sen bizim tanıyamamışsın” “kurum kültürümüzü ben biliyorum sen bilmiyorsun” dercesine mesaj içerikli yazısı ile “kendi otoritesini pekiştirmeye yönelik bir hamle” olarak okumak sanırım yanlış olmaz.
Tabi bu noktada bazıları bunun bir kızgınlıkla olabileceğini, kurumsal yapılarda böyle yazışmaların olabileceğini düşünülebilir. Bu gibi durumlarda
Sigmund Freud’un “sinirliyken söylenen her söz, sakinken düşünülmüştür” cümlesini bana hatırlatır.
Ajans Teorisi: Yönetim Kurulu ve CEO İlişkisi
Ajans teorisi (agency theory), yöneticilerin, şirket sahipleri veya yönetim kurulları adına kararlar alırken “her zaman organizasyonun çıkarlarını gözetmeyebileceğini” ve bazen kendi güçlerini artırmaya yönelik hamleler yapabileceklerini savunur (Jensen & Meckling, 1976).
Bu bağlamda Cem Köksal’ın tepkisi, holding yönetim kurulunun prensiplerine uygun mu, yoksa kendi yönetici otoritesini artırmaya yönelik mi? sorusunu gündeme getiriyor. Eğer gerçekten Zorlu Holding’in kurumsal prensipleri açısından bir hata yapılmış olsaydı, bunu özel bir toplantıda veya daha yapıcı bir dil kullanarak çözmek bulunduğu görevin sorumluluğunun farkında olan bir lidere yakışan bir davranış olurdu. Ancak Köksal’ın bunu sert ve aleni bir şekilde yapması, organizasyon içindeki hiyerarşiyi ve kendi otoritesini net bir şekilde vurgulamak istemesinin bir göstergesi olduğunu söyleyebiliriz.
Güç Mesafesi: Ormanın Kralı Kim?
Güç mesafesi teorisi, Geert Hofstede tarafından ortaya atılan bir kavramdır ve farklı kültürlerde güç ve otoritenin nasıl algılandığını inceler.
Güç mesafesi yüksek olan kültürlerde, hiyerarşi vurgulanır, otorite sorgulanmaz ve yöneticilerin emirleri kesin bir şekilde uygulanır. Güç mesafesi düşük olan kültürlerde ise yöneticiler daha erişilebilir, çalışanlarla daha eşitlikçi bir ilişki kurar ve otoriteyi paylaşırlar.
Cem Köksal’ın e-postasındaki otoriter tonu, katı kurallara bağlılığı ve kendisinden sonra gelen üst düzey başka bir yöneticiyi doğrudan uyarması, onun yüksek güç mesafesi anlayışına sahip bir lider olduğunu düşündürüyor. Öyle ki; Cem Köksal, doğrudan ve sert bir üslupla başka bir üst düzey yöneticiye “Bu konuyu daha önce de uyardım, tekrar etme” diyor. Güç mesafesi düşük olan bir lider olsaydı, daha yumuşak bir iletişim dili kullanır, neden böyle bir kural koyduğunu açıklayarak çalışanı anlamaya veya ikna etmeye çalışırdı. Diğer yandan, yüksek güç mesafesine sahip yöneticiler, kurumsal otoritenin korunmasını çalışanların duygularından daha önemli görürler. Oysa Türkiye gibi güç mesafesi orta-yüksek olan bir ülkede, kültürel değerlere duyarlı bir liderlik yaklaşımı daha etkili olabilirdi.
Hoşgeldin Binlerce Yılın Sultanı “Kültürel Zeka!”
Kültürel zeka (Cultural Intelligence – CQ), bireylerin farklı kültürel bağlamlarda etkili bir şekilde iletişim kurma, doğru tepkiler verme ve duyarlılık gösterme yeteneğini ifade eder.
Bu kavram özü itibariyle, bilişsel, duygusal ve davranışsal olmak üzere üç temel bileşenden oluşur: farklı kültürel normları ve değerleri anlamak, bunlara karşı empati geliştirmek ve uygun davranışlar sergileyerek uyum sağlamak.
Kültürel zekası yüksek liderler, yalnızca kendi inanç ve değerleri doğrultusunda hareket etmez, aynı zamanda farklı sosyal ve kültürel dinamikleri gözeterek, toplumun genel hassasiyetlerine duyarlı kararlar alır.
Cem Köksal’ın, Vestel CEO’su Ergün Güler’in çalışanlara gönderdiği Ramazan tebriğine karşı verdiği tepki, iş dünyasında bir yöneticinin yalnızca teknik yetkinliklerinin değil, aynı zamanda kültürel zekasının da önemli olduğunu gösteren bir örnektir. Türkiye gibi nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan, dini ve kültürel ritüellerin toplumsal dokuda önemli bir yer tuttuğu bir ülkede, bir CEO’nun bu hassasiyeti göz ardı etmesi, kültürel zeka eksikliğinin en belirgin göstergelerinden biridir. Köksal, Ramazan kutlamasını yalnızca bir “kurumsal politika ihlali” olarak yorumlayıp, olaya daha geniş bir kültürel perspektiften bakmadığı görülüyor.
CEO, Kurumsal Değerlere Uygun mu Hareket Etmiştir?
Kurumsal değerler, bir organizasyonun karar alma süreçlerini, iş yapış biçimini ve kültürel yapısını şekillendiren temel ilkelerdir. Bunlar genellikle şirketin misyonu, vizyonunu ve kurucuların değerlerine bağlı olarak oluşturulur ve çalışanların, yöneticilerin ve liderlerin uyum sağlaması beklenen normları belirler.
Liderler de, özünde kurumsal değerlerin taşıyıcısı ve uygulayıcısıdır. Bir liderin organizasyon içinde nasıl hareket ettiği bu değerlere bağlıdır. Liderlerin de bu kurumsal değerleri içselleştirerek doğrudan şirketin değerleriyle örtüşen düşünce, tutum ve davranışlarla çalışanlara rol model olması beklenir.
Bana göre Cem Köksal’ın şirket içi yazışmalarda sert ve dışlayıcı bir üslup kullanarak Ramazan ayı tebrik mesajını engellemesi, Zorlu Holding’in değer seti olarak yayınladığı “birlikte üretmenin gücüne inanırız”, “güvenilir, şeffaf ve açığız”, “ülke ve toplum için değer yaratma hedefiyle çalışırız” “çalışanların çeşitliliğini ve toplumsal değerleri kapsayan bir şirket kültürüne sahibiz” gibi değer setleriyle yorumladığımızda Zorlu Holding CEO’su Cem Köksal’ın Ramazan tebriğine verdiği tepki, kurumsal değerlerin uygulaması açısından değerlendirildiğinde kapsayıcılık, çeşitlilik ve çalışan bağlılığı ilkeleriyle çelişen bir durum yaratmışa banziyor. Diğer yandan holdingin etik ilkeleri kapsayıcı, açık, topluma değer katan ve şeffaf bir yönetim anlayışına vurgu yaparken, Köksal’ın iletişim dili otoriter, dışlayıcı ve sert olmuş. Bu durum, şirket kültürüyle ters düştüğü için hem kurum içi güven ortamına zarar vermiş hem de kamuoyunda olumsuz algı oluşturmuştur.
Türk Kamuoyunun Tepkisi
Türkiye, milli ve manevi değerlere sahip çıkan, toplumsal duyarlılığı yüksek bir ülkedir. Cem Köksal’ın e-postası, yalnızca bir şirket içi yazışma olarak kalmamış, sosyal medya platformlarının da etkisiyle toplumun geniş kesimlerinde bir tepkiye yol açmıştır. Bu olay, iş dünyasında toplumsal değerlerle kurumsal normlar arasındaki dengenin nasıl korunması gerektiği konusunda bize önemli bir ders verirken Türkiye’de, iş dünyasının önemli figürleri, batı şirketlerinde olduğu gibi yalnızca şirket politikalarını değil, toplumun genel hassasiyetlerini de göz önünde bulundurma zorunluluğunda olduğumuzu bize hatırlatıyor.
Yönetim Kurulu Açıklaması Yerli Yerinde mi?
Zorlu Holding Yönetim Kurulu’nun bu olayın ardından yaptığı açıklamada, Cem Köksal’ın istifasını duyurdu ancak bu istifanın zorunlu bir görevden alma mı yoksa Köksal’ın kendi kararı mı olduğu konusunda net bir ifade kullanmadı. Yönetim kurulu, Cem Köksal açıklamasını kurumsal değerlerle bağdaşmadığı için mi yoksa sadece kamuoyunda oluşan baskıyı yönetmek için mi yayınladı? Açıkçası yapılan bu kurumsal açıklamadan herhangi bir çıkarım yapılamıyor. Bu açıklama bile, kurumun değerlerinde vurgu yapılan “şeffaflık” ilkesine dair bir eksikliğin olduğunu gösteriyor.
Kuşkusuz bu bir tür kriz. Kriz anlarında bir yönetim kurulunun hızlı, net ve güven verici bir açıklama yapması önemlidir. Yapılan açıklama olayın bir şirket içi tartışma olduğuna vurgu yaparak konuyu kurumsal bir çerçevede ele alıyor, ancak bu durum kamuoyundaki rahatsızlığı gidermede ne kadar etkili olacağını yeterince önemsemiyor. Eğer yönetim kurulu, Cem Köksal’ın açıklamalarının şirketin genel politikasına veya toplumun hassasiyetlerine aykırı olduğunu düşünüyorsa, kendi inisiyatifiyle görevden alma kararı daha isabetli olabilirdir. Bunun yerine “istifa” vurgusu yapılması, yönetim kurulunun Köksal’ın arkasında durduğu mesajını veriyor. Eğer Cem Köksal’ın tutumu şirket içinde yanlış bulunuyorsa, yönetim kurulu bunu açıkça ifade edip, şirketin kurumsal değerleriyle uyumlu bir duruş sergilemediğini net bir şekilde ilan etmesi daha başarılı sonuçlar ortaya koyabilirdi. Ancak açıklama daha nötr bir ton taşıyor ve olayın ateşinin bir süre daha sönmeyeceği hatta marka imajına zarar verecek boykot veya hukuksal sürecin başlatılması büyüyen bir kriz olma yönünde bir eğilim gösterdiğini söyleyebiliriz.
Sadede Gelelim: Yetiş Ya Mevlana!
Cem Köksal vakası, iş dünyasındaki değerler, kapsayıcılık, şeffaflık gibi bazı kurumsal kavramların altının ne denli boş olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Diğer yandan koltuğundan aldığı güç ile kimi zaman değerlere aykırı hareket ettiğimizi bize bir kez daha göstermiştir oldu.
Diğer yandan lider olmanın unvanlarla mümkün olmadığını, bu rolün ne denli zor bir müessese olduğunu bize bir kez daha hatırlatmış oldu. Öyle ki; liderlik, üst düzey yöneticilik yalnızca otorite kurmak değil, insanları değerler etrafında toplama, rol model olmak ve kapsayıcılığı sağlamaktır. Özellikle üst düzey görevlerde bulunan kişiler, temsil ettikleri şirketin değerlerine ve toplumun hassasiyetlerine uygun hareket etmek zorunda olduğunu hatırlamalıdır. Yönetim kurulları da bu gibi kriz anlarında daha tutarlı ve şeffaflık ilkesiyle kararlar alarak “tabelalarına yazdıkları değerlerini” gerçekten içselleştirdiklerini göstermelidir.
Bunu da öz’ü ve söz’ü bir olarak yapmalıdır. Tıpkı kadim öğretmenlerimizde Mevlana’nın şu öğretisi gibi; “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol…”
Sevgi, saygı ile.
Dr. Kamil BAYAR – Yönetim Danışmanı/ Yönetim Bilimleri Uzmanı