Connect with us

ŞİRKETLER

Deloitte: Y ve Z kuşaklarının haftada 4 gün mesai beklentisi artıyor

Deloitte Türkiye İnsan Yönetimi Hizmetleri Lideri İlksen Keleş, “Y ve Z kuşağı çalışanları fark yaratmaları için kendilerine destek olacak şirketler arıyor” dedi

Yayınlanma:

|

Deloitte’un yaptığı ‘2023 Y ve Z Kuşağı Araştırması’, son yıllarda küresel ölçekte yaşanan değişimlerin kuşakların yaşamlarını ve görüşlerini nasıl şekillendirdiğini inceliyor.

Şirketten yapılan açıklamaya göre, araştırma, 44 ülkede 22 binden fazla Y ve Z kuşağı çalışan ile gerçekleştirildi.

Araştırma, iş hayatında çalışan çoğunluğu oluşturan Y ve Z kuşaklarının salgın döneminde bozulan iş ve yaşam dengesini yeniden kurduğunu gösteriyor. İhtiyaçlara ve beklentilere göre kurulan bu denge mesaiyle ilgili kuralları yeniden oluşturuyor.

Araştırmaya katılan Y ve Z kuşağı temsilcileri, çalıştıkları kurumlarda salgın öncesine göre bazı alanlarda kazanımlar elde ettiklerini belirtiyor. Tam veya yarı zamanlı çalışanların yaklaşık üçte biri, iş ve yaşam dengesinden çok memnun olduğunu aktarıyor. Bu oran salgın öncesinde gerçekleştirilen araştırmada beşte bir şeklindeydi. Bu artışın gerekçeleri olarak esnek çalışma olanakları, iş yerindeki eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık çabaları gösteriliyor.

Araştırmaya katılan çalışanlar salgının, işlerinin hayatlarındaki rolünü yeniden düşünmelerine neden olduğunu kaydediyor. Z kuşağının yarıya yakını ve Y kuşağının çoğunluğu (yüzde 62) işlerinin kimliklerinin merkezinde olduğunu vurguluyor.

İş ve yaşam dengesinin kendileri için çok önemli olduğunu ifade eden Y ve Z kuşağı temsilcileri, çalışacakları iş yerini seçerken en önemli kriterlerinin bu olduğunu belirtiyor.

Haftada 4 gün mesai uygulaması

Araştırmaya katılanların çoğu hibrit veya uzaktan çalışıyor. Çalışma zamanları ve süreleriyle ilgili esnek uygulama kazanımından vazgeçmeyeceklerini bildiren katılımcıların yüzde 75’i, işverenlerinin tam zamanlı ofiste mesai talep etmesi halinde işten ayrılacağını aktarıyor. Her iki kuşak çalışanların da gündeminde haftada 4 gün mesai uygulamasının iş hayatında yaygınlaştırılması beklentisi var.

Araştırmadan öne çıkan bazı başlıklara göre, 44 ülkeden araştırmaya katılan Y ve Z kuşaklarının ekonomik kaygıları mevcut. Ev satın almanın veya aile kurmanın zorlaştığına inanan çalışanların en önemli sorunları ‘hayat pahalılığı, işsizlik ve iklim değişikliği’ şeklinde sıralanıyor.

Daha iyi bir iş ve yaşam dengesi kurmak ve çalışma saatlerini azaltmak istemelerine rağmen, Z (yüzde 46) ve Y kuşakları (yüzde 37) geçinebilmek için ek iş yapıyor. En çok tercih edilen yan işler arasında internet üzerinden ürün veya hizmet satmak, yemek teslimatı veya araç paylaşım uygulamaları gibi işlerde çalışmak, uğraştığı sanat dalı ile ilgili bir işte çalışmak ve sosyal medyada kanaat önderliği yapmak yer alıyor.

Z kuşağının yüzde 23’ü ve Y kuşağının yüzde 30’u haftada en az 5 gün mesai saatleri dışında iş e-postalarını yanıtladıklarını söylerken, katılımcıların çoğunluğu işle bağlantılarını koparmakta zorlandığını belirtiyor. İş kaynaklı bu baskılar, geçen yıldan bu yana artan tükenmişlik seviyelerini tetikliyor.

Z kuşağının neredeyse yarısı (yüzde 46) ve her 10 Y kuşağından dördü (yüzde 39) her zaman veya çoğu zaman stresli hissettiklerini belirtirken, kadınlar, etnik azınlıklar ve engelliler arasında bu oran daha da yükseliyor. Kişisel mali durumları ile arkadaşlarının, ailelerinin ekonomik durumlarına ilişkin endişelerin yanı sıra kötü iş, yaşam dengesi ve ağır iş yükleri de stres düzeylerine katkıda bulunuyor.

Etik kaygılar terfiden önemli

Yaklaşık her 10 kişiden dördü etik kaygılar nedeniyle iş yerlerinde belli bir görevi reddettiğini söylerken, üçte birinden fazlası değerleriyle uyuşmayan iş tekliflerini geri çevirdiğini bildiriyor.

Her iki kuşak da işverenlerinin hem kendi yaşamlarında daha sürdürülebilir kararlar almalarına yardımcı olmak hem de düşük karbonlu ekonomiye geçiş için gereken becerileri geliştirmek için kendilerini güçlendirmelerini, eğitim ve destek sağlamalarını istiyor.

Açıklamada görüşlerine yer verilen Deloitte Türkiye İnsan Yönetimi Hizmetleri Lideri İlksen Keleş, Y ve Z kuşaklarının daha iyi bir iş ve yaşam dengesi için çabaladıklarına, aynı zamanda çevre, sürdürülebilir bir dünya ve gelecek konusunda endişeli olduklarına dikkati çekti.

Keleş, son 3 yılda yaşanan geniş çaplı toplumsal değişimlerin, çalışma hayatında esneklik, eşitlik, kapsayıcılık, iklim farkındalığı gibi alanlarda ilerlemeye sebep olduğunu vurgulayarak, şu görüşleri paylaştı:

‘Pandemi ise birçok kişinin işlerinin hayatlarında oynadığı rolü sorgulamasını ve daha fazla denge arayışına girmesini sağladı. Y ve Z kuşağı çalışanları fark yaratmaları için kendilerine destek olacak şirketler arıyor. Onları aktif şekilde dinleyen, ihtiyaç ve endişelerini gidermeye yardımcı olacak şirketler, sektörlerinde de ayrışacak ve dünyamız için olumlu bir değişim yaratacak.’

Keleş, işverenlerin bu kuşakları anlaması ve onlar için önemli olan zorluklarda ilerleme kaydetmeye devam etmesinin çok önemli olduğunu, bunun sadece üretkenliği artırmaya ve yetenekleri elde tutmaya yardımcı olmakla kalmayacağını, aynı zamanda toplumda iş dünyası için güven ve değer yaratacağını bildirdi.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Ölmenin yasak olduğu meslek…

Kıymetli okurlarım bugün bir mesleğin mensuplarının ülkemizde meslek icrası sırasında yaşadıklarını dillendirmeye gayret göstereceğim izninizle…

Yayınlanma:

|

Yazan:

Özetle muhasebecilerden söz edeceğim. Muhasebeciler denilince öncelikli olarak ülkemizde Serbest Muhasebeci ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavir olarak mesleki faaliyetlerini yürütenleri konuşacağız…

Öyle bir meslek ki beyanname tarihlerinde kadın meslek mensuplarının zamanında doğum yapmalarının yasaklandığı, bir adım daha ileri gideceğim izninizle… Beyanname ve bildirim dönemlerinde neredeyse ölmenin yasak olduğu bir meslek… İşte o muhasebe mesleği…

Gerek onurla ve özgürce yazabildiğim, Gazeteciler Cemiyetimizin yayın organı 24saat gazetemdeki yazılarımda, gerekse akademik dergilerde ve diğer ortamlarda yayımlanan çalışmalarımda muhasebe meslek mensupları ile bağlantılı bilgileri dillendirmekteyim.

Dillendirdim dillendirmesine de çoğunlukla ben söyledim ben dinledim misali oldu ne yazık ki…

Bu defa neden yazıyorum benzer konuyu…

Bugün 28 Nisan 2025… Bu tarih oldukça kıymetli zira 30 Nisan 2025 şirketlerin yıllık kazançlarını beyan etmeleri bir başka anlatımla Kurumlar Vergisi Beyannamesinin verilmesinin ve hesaplanan vergilerin ödenmesinin son günü…

Muhasebe meslek mensubu tatil yapar mı?

Elbette ki yapar…

Mali tatil bile ihdas edilmiştir…

Mali tatil vardır var olmasına da beyanname verme süresi yalnızca bir gün etkilenen bir mali tatil… Anımsıyor olmalısınız “Evlere şenlik tatil” olarak isimlendirmiştim…

Dini bayramlar, resmi tatiller, idari izinler… Hiçbiri muhasebe meslek mensubunu kapsamına almaz…

Kim bilir belki de muhasebe meslek mensubu tatil yaparsa, kitap okursa, sinemaya ve tiyatroya gitme fırsatı bulursa, bir adım daha ötesi bir de spor yapmaya vakit bulursa aman daha üretken bir birey haline gelebilir…

Oldukça komik gelmiş olabilir, ancak gerçek, muhasebe meslek mensubunun hiçbir şekilde kendisine ve ailesine yeterince vakit ayıramadığı ya da zorlandığıdır…

Kıymetli okurlarım, 28 Nisan 2025 tarihinde saat 16:52 de Gelir İdaresi Başkanlığının resmi internet sitesinden bir açıklama yapılıyor…

Açıklamada Kurumlar Vergisi Beyanname verilme ve ödeme süresinin uzatılmayacağı bilgisine yer veriliyor…

Öncelikle bu açıklamaya neden ihtiyaç duyulmuştur?

Bu açıklamaya ihtiyaç duyulduğuna göre muhasebe meslek mensupları nezdinde bir beklenti mi oluşturulmuştur?

Beyanname verme ve ödeme sürelerinin uzatılacağı yönünde bir beklenti oluşmuş ise bunun nedenleri nelerdir?

Beyanname verme ve ödeme süreleri ile bağlantılı bilgiler vergi mevzuatında belirlenmiş değil midir?

Şimdi diyeceksiniz ki;

Hocam bunların sizinle ne ilgisi var…

Evet doğrudan ilgisi bulunmamakla birlikte, konuya hem meslek hem de kamu yararı yönünden bakıldığında, bir başka anlatımla muhasebe işlemlerinin bir defada doğru neticelendirilmesi, finansal tablolarla raporlanması ve nihai olarak vergi beyannamesinin oluşması oldukça kıymetli bulunmaktadır…

Vergi idaresi tarafından meslek mensuplarının kurumlar vergisi beyannamesinin süresinde verilmesi ile bağlantılı bir problem yaşamamış olması beklenmektedir. Beyanname verilme süresi içerisinde dini, resmi ve idari tatillerin olmadığı durumlarda bir aksaklık yaşanmayacağı değerlendirilebilir…

O halde bir konu ortaya çıkmaktadır…  Hem de bir defada doğru çözüm adına…

Vergi ve sosyal güvenlik mevzuatında değişiklik ihtiyacı bulunmaktadır, beyanname/bildirim ve ödeme süreleri ile bağlantılı olarak…

Ne mi bunlar;

–              Mali tatil uygulanabilir hale getirilmelidir…

–              Beyanname ve bildirim dönemlerindeki tatiller (dini, resmi ve idari) beyanname/bildirim verme ve ödeme sürelerine eklenmelidir…

Peki tek sorumlu idare mi kıymetli okurlarım…

Bence öyle değil…

Tüm paydaşların sorumluklarına adil bakılmalıdır…,

Başta etik eğitimleri olmak üzere farklı ortamlarda dillendirdiğim bir hususu yinelemek isterim, bir mesleğin toplum nezdinde kabul edilebilirliği esasen mesleğin mensupları ile meslek kuruluşlarının sorumluluğundadır….

Elbette ki mesleğin ve meslektaşın kabul edilebilirlik seviyesinin sürekliliğinin sağlanmasında kamu otoritesi ile kanun koyucunun etkisi göz ardı edilemez durumdadır…

O halde kıymetli okurlarım,

Bu yazımda oldukça spesifik olarak paylaştığım konuya zaman zaman yaptığım gibi bir eserle ara vermek arzusundayım…

İşte o eserden kısa bir alıntı…

Nazım Hikmet’in kaleme aldığı bir şiir de şöyle diyordu…

Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer

ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak

kabahat senin,

 — demeğe de dilim varmıyor ama —

kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

Nihai olarak muhasebe meslek mensuplarına önerilerim…

Beyanname ve bildirim yükümlülüklerini yerine getirmeden ölmeyin lütfen… Yoksa gözleriniz açık kalabilir…

Kalın sağlıcakla kıymetli okurlarım…

Prof. Dr. Mehmet Ali AKTAŞ

Okumaya devam et

GÜNCEL

Kendi Ekibini Yönetemeyen Bilge Patron Sendromu

Yayınlanma:

|

Yazan:

Solomon Paradoksu, insanların başkalarının sorunlarına kendi sorunlarından daha bilgece, mantıklı ve tarafsız yaklaşabildiğini ifade eden psikolojik bir fenomendir. Bu kavram, İsrail Kralı Süleyman’ın (Solomon) efsanevi bilgelik sahibi olmasına rağmen kendi hayatında özellikle duygusal ilişkilerde aynı bilgelikle hareket edememesi efsanesine atıfla adlandırılmıştır.

Temel Özellikleri:

  • Kendi sorunlarına karşı körlük: İnsanlar kendi duygusal meselelerinde daha çok önyargılı, duygusal ve dar görüşlü olurlar.

  • Başkasına daha objektif akıl verme: Aynı kişi, bir başkasının aynı durumda olduğunu gördüğünde daha rasyonel, uzun vadeli ve yapıcı çözümler önerebilir.

  • Bilişsel mesafe etkisi: Kişisel meselelere olan duygusal bağlılık, karar alma kalitesini düşürürken; başkasının sorununa “dış göz” ile bakmak daha sağlıklı yargılar oluşturmayı sağlar.

Bilimsel Arka Plan:

Solomon Paradoksu, ilk olarak İgor Grossmann adlı sosyal psikolog tarafından 2010’lu yıllarda yapılan deneylerle ortaya konmuştur. Bu çalışmalarda bireylerin kendi ilişki sorunlarına karşı bakış açılarıyla, başkasının aynı sorununa bakış açıları kıyaslanmış ve bariz bir bilgelik farkı gözlemlenmiştir.

Günlük Yaşamdan Örnek:

  • Kendi sevgilinizle kavga ettiğinizde duygusal tepki verebilir, yanlış kararlar alabilirsiniz.

  • Arkadaşınız aynı sorunu yaşadığında ona olgun, sakin ve sağduyulu tavsiyeler verirsiniz.
    İşte bu çelişki, Solomon Paradoksu’dur.

Bu durumu aşmak için önerilen tekniklerden biri, kendi sorununu üçüncü bir kişi yaşıyormuş gibi hayal etmek ve ona ne tavsiye vereceğini kendine sormaktır.

İş Hayatında Solomon Paradoksu Örneği

Durum:

Ahmet bir orta kademe yöneticidir. Kendi departmanında performans problemi yaşayan bir çalışanı vardır. Bu çalışanın performansını artırmak için ne yapması gerektiği konusunda oldukça kararsızdır. Duygusal olarak da yıpranmış hisseder çünkü o çalışanla zamanında iyi bir ilişkisi vardı.

Ahmet’in Kararsızlığı:

  • “Acaba onu uyarırsam ilişkimiz bozulur mu?”

  • “Belki de biraz daha şans vermeliyim…”

  • “Zaten personel açığımız var, şimdi uyarmak riskli olabilir.”

Aynı Durumu Başkasında Gördüğünde:

Ahmet, başka bir departmanda benzer problemi yaşayan yöneticisi Ayşe’ye şunu söyler:

“Bak Ayşe, performans problemi varsa açık açık konuş. Geri bildirim ver, hatta gerekiyorsa yazılı uyarı yap. Yoksa tüm ekip etkilenir.”

Açıklama:

Ahmet kendi duygusal bağları, risk algısı ve iç dinamikleri nedeniyle net bir karar veremez. Ancak aynı problemi dışarıdan gördüğünde, daha bilge, uzgörülü ve tarafsız davranır.

İşte bu durum, Solomon Paradoksunun iş hayatındaki tipik bir yansımasıdır.

Uygulama Önerisi:

  • Kendi iş sorununu bir başkası yaşıyormuş gibi düşünmek (örneğin: “Bu durumda Ayşe olsaydı ne yapmasını önerirdim?”)

  • Kısa süreli duygusal tepkiler yerine uzun vadeli sonuçlara odaklanmak

  • Karar verirken dış göz danışmanlığı almak (mentorluk, koçluk, üçüncü göz)

Okumaya devam et

GÜNCEL

İş aramaktan neden vazgeçildi?

TÜİK’e göre işsiz sayısı sadece 2 milyon 807 bin kişi ama işsizlerin yüzde 80’i bir yıldan az süredir iş ararken, kalan yüzde 20’lik kesim 2-3 yıldır iş arıyorlar. Yakında bu nüfus iş aramaktan vazgeçerse, TÜİK onları da işsizlik oranına dahil etmeyecek

Yayınlanma:

|

Son yıllarda birçok ülkede en rahatsız edici trendlerden biri, işsizlik oranındaki yükseliştir. Ama hangi işsizlik oranı? Birden fazla işsizlik oranı tanımı var. Doğal, yapısal, friksiyonel, geniş tanımlı, gönüllü-gönülsüz işsizlik gibi.

Bu tanımlardan biri olan doğal işsizlik oranının, sağlıklı işleyen bir ekonomide bir zamanlar yüzde 3-4 olması normaldi. Sıklaşan krizler sonrası (küresel kriz, pandemi krizi, demografik kriz, yönetimsel krizler vb.) yüzde 6 ve ötesi normal kabul edilmeye başlandı.

TÜİK mart ayına ilişkin işsizlik ve istihdam verilerini yayımladı. TÜİK’e göre işsizlik oranı bir önceki aydaki yüzde 8,2 seviyesinden gerileyerek yüzde 7,9 olduGeniş tanımlı işsizlik ise 28,5’ten 28,8’e yükseldi.

Erkeklerde işsizlik oranı yüzde 6,5 ve kadınlarda yüzde 10,6. Genç işsizlik oranı ise yüzde 15,1. Genç işsizlik oranında da kadın-erkek eşitsizliği devam ediyor. Genç erkeklerde bu oran yüzde 11 iken genç kadınlarda iki katı.

TÜİK istihdam oranını ise mart ayında yüzde 49,2 olarak açıkladı. Bu oran hâlâ yüzde 50’nin altında. Genç, kadın ve üniversite mezunu işsizliğinin yüksekliği nedeniyle istihdam oranı dar bir banta sıkışmış durumda.

Tüm bu oranların nüfustaki payı da şöyle: Türkiye’de Çalışabilir Nüfus 66.245 bin kişi olmasına rağmen İstihdam Edilenler 32.597 bin kişiİşsiz sayısı 2.807 bin kişi.

Ancak Çalışabilir Nüfusun çok önemli bir kısmı daha var, onlar; İşgücüne Dahil Olmayanlar.

Formülü hatırlatalım:

Çalışabilir nüfus = İstihdam Edilenler + İşsizler + İşgücüne Dahil Olmayanlar.

Bu formüle göre İşgücüne Dahil Olmayanlar, 30.840 bin kişi ve çok büyük bir nüfustan bahsediyoruz.

Milyonlarca kişi neden iş gücüne dahil değil?

Acaba iş aramaktan vaz mı geçtiler? Gönülsüz işsizlik mi yüksek yoksa işsizlik gönüllü bir durum mu ya da umudu kırılmış iş arayanlar mı var veya emekli ya da hastalar mı?

Cevabı bulmak için geniş tanımlı işsizlik, potansiyel iş gücü oranı gibi verilere bakmak gerekiyor. İşgücü istatistiklerinde sadece manşet işsizlik oranına bakarak gerçekleri göremiyoruz.

İşgücüne dahil olmayan milyonlarca kişi arasında iş bulma ümidi olmayanlar, çalışabilir durumda olup iş aramayanlar ve iş arasa da çalışamayacak olanlar var (bu üçünün toplamıyla potansiyel işgücü oranı hesaplanıyor).

Ayrıca ev işleriyle meşgul olanlar, emekliler, hastalık ve yaşlılık nedeniyle çalışamaz durumda olanlar ve diğerleri de var.

Şimdi de İşgücüne Dahil Olmayanların kendi içindeki paylarına ve yıllar itibariyle ne kadar değişim gösterdiğine bakalım. (Bkz. Grafik)

Kaynak: TÜİK

Son verilere göre potansiyel işgücü oranı 4.750 bin kişi ve işgücüne dahil olamıyor. 2,5 milyon kişinin iş bulma ümidi yok, 2,1 milyon kişi iş başı yapabilir ancak iş aramıyor.

Ev işleriyle meşgul olduğu için işgücüne dahil olmayan 6 milyon kişi var. Burada kadın-erkek ayrımı var ama erkeklerin payı sıfır, kadınlar yüzde 100 olarak bu alanda yer alıyor.

Eğitim-öğretimde olduğu için işgücüne dahil olmayan kişi sayısı 2024’te 3,9 milyon oldu. Ancak 2023’te 4,5 milyondu. Mevcut ekonomik güçlükler nedeniyle gençler bir şekilde erken yaşta hayatın yükünü sırtlanmaya başlamışlar anlaşılan.

2024 yılında 4,1 milyon kişi emekli olduğu için işgücüne dahil olmamış, ama EYT ile emekli sayısının arttığı 2023’te emekli olduğu için işgücüne dahil olmayan emekli sayısı 5,1 milyondu. Emekli maaşlarının sosyal yardım gibi olduğu bir durumda emeklinin çalışmaktan başka çaresi kalmıyor.

Son olarak hasta ve yaşlı olduğu için çalışamaz halde olanlar, 2024 yılında 6,8 milyon kişiymiş. Ancak 2023’te 5,6 milyon kişi hasta ve yaşlı olduğu için çalışamıyordu. Bir yılda bir milyonun üzerinde kişinin hastalık ve yaşlılık nedeniyle istihdamdan kopması çok düşündürücü.

Bu arada TÜİK’e göre işsiz sayısı sadece 2 milyon 807 bin kişi ama işsizlerin yüzde 80’i bir yıldan az süredir iş ararken, kalan yüzde 20’lik kesim 2-3 yıldır iş arıyorlar. Yakında bu nüfus yukarıda anlattığım işgücüne dahil olmama nedenlerinden herhangi biri gerçekleşir ve iş aramaktan vazgeçerlerse, TÜİK onları da işsizlik oranına dahil etmeyecek, biliyorsunuz.

İşsizliğin boyutu ve nedenleri doğru ölçülmezse doğru kararlarla yönetmek ve ekonomiyi rayına sokmak zorlaşır.

Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.