Connect with us

GÜNDEM

Dijital Gönüllülük Nedir?

Pandemi dönemi her şeye yeni bir bakış açısı getirdi, var olan düzen bizim bile öngöremediğimiz şekilde rotayı başka yollara çevirdi. Peki, gönüllülük bu noktada nereye geldi? Dijital gönüllülük mümkün mü? Mümkün ise nasıl yapılır?

Yayınlanma:

|

Gönüllü kavramı Türk Dil Kurumunda “Bir işi yapmayı hiçbir yükümlülüğü yokken isteyerek üstlenen” olarak tanımlanmakta. Tanımdan da anlayacağımız üzere, maddi bir beklenti olmadan çeşitli manevi beklentilerle yapılan her türlü davranış ve iştir gönüllülük. Bu yüzden gönüllülük kavramı gönülden yapılan her işi kapsayacak kadar geniş kapsamlı.

Sokak hayvanlarına yardım, köy okullarının ihtiyaçlarına ve eğitim süreçlerine destek, fidan dikmek, kan bağışlamak, yaşlı bakım evleri, çeşitli hastalıkların tedavilerinde maddi ve manevi yardım… Hatta okul kulüpleri ve gönüllülük adı altında yapılan pek çok başka şey de gönüllülük faaliyetleri olarak değerlendirelebilir.

İçinde bulunduğumuz ve bir süre daha içinde bulunulacağımızın öngörüldüğü bu pandemi döneminde maalesef pek çok gönüllülük faaliyeti durdu ya da durma noktasına geldi. İnsanların yardımın fiziksel konumuna ulaşamaması, buluşmaların gerçekleştirilememesi, fiziksel aktivitelerin kısıtlanması ve pandeminin tetiklediği elimizde olmayan çeşitli nedenlerle gönüllülük noktasında yetersiz kalıyoruz.

Peki ya paralel, meridyen, saat, konum farkı fark etmeksizin gönüllü olmak mümkün mü? Bu e-Gönüllü ile elbette mümkün.

e-Gönüllü Nedir?

“Sınırları Kaldıran Dijital Gönüllülük Sistemi” mottosuyla yola çıktığımız bu süreçte gönüllülerin, çalışmaların ve ihtiyacın konumu bizim için hiç önemli değil! Gönüllülük faaliyetleri gerçekleştirebilmeniz için tek gereken şey tek tıkla e-gönüllü olmanız. Peki e-gönüllü olduktan sonra gönüllülük süreçlerine nasıl katkıda bulunabilirsiniz? Hadi birlikte bakalım.

Dijitalleşmenin hız kazandığı, çoğu aktivitenin online yapıldığı bu dönemde Sivil Toplum Kuruluşlarında da online sürecin gerektirdiği belli zorunluluklar ortaya çıktı. Sivil toplum kuruluşlarının online ortamda amacına yönelik çalışmalarını devam ettirebilmesi için bazı ihtiyaçları doğdu. Dijital gönüllülük kapsamında sizler de gönüllü olarak tek tıkla bu ihityaçları karşılayabilmektesiniz.

Peki bu dijital gönüllülük faaliyetlerinin örnekleri neler?

  • Sosyal medya yönetimi,
  • Tanıtım gönüllüsü,
  • İçerik yazarı,
  • Web site oluşturma,
  • Çeviri,
  • Blog tasarımı,
  • Video düzenleme,
  • Web sitesi geliştirme ve daha pek çok şey.

Bu faaliyetlerle gönüllülük yaparken aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarının dijitalleşmesine katkıda bulunabilirsiniz.

Dijital gönüllülük pandeminin getirdiği bir zorunluluk gibi görünse , aslında gitgide dijitalleşen dünyada pandemi sonrasında da gönüllüğün e-hali yayılarak bize eşlik edecektir.

Sizler de e-gönüllü olmak isterseniz https://egonullu.com/projeler/ sayfamızdan kendinize uygun projeyi seçerek hemen harekete geçebilirsiniz!

Farkındayız! e-Gönüllüyüz!

Buraya kadar yazımı okuduysanız çok teşekkür ederim.Ortak paydada buluşmak,buraya kadar okuduğunuzu bilmek benim için mutluluk verici.

Her türlü sorunuz,öneriniz için [email protected] adresimden bana ulaşabilirsiniz 🙂

Elif NAZLIGÜL – E-gönüllü

Okumaya devam et

EKONOMİ

DİSK-AR Asgari Ücret Araştırması 2025 yayımlandı!

DİSK-AR Asgari Ücret Araştırması 2025 yayımlandı.
Türkiye’de asgari ücretin güncel durumunu, nasıl eridiğini, kapsamını, asgari ücret etrafındaki tartışmaları, dünyada ve Türkiye’de asgari ücretin gelişimini ele alan kapsamlı araştırma 9 Aralık 2025 tarihinde yapılan basın toplantısıyla DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu tarafından kamuoyuna açıklandı. Toplantıya aralarında Prof. Dr. Erinç Yeldan, Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu ve iktisatçı Mustafa Sönmez’in de olduğu akademisyenler ve ekonomi yazarları da katıldı.
DİSK Araştırma Merkezi, uzun yıllardır asgari ücret araştırmaları hazırlıyor. Asgari Ücret Araştırması 2025 Prof. Dr. Aziz Çelik ile DİSK-AR uzmanları Deniz Beyazbulut ve Zeynep Kandaz tarafından hazırlandı.
Araştırmanın tam metnine aşağıdaki bağlantıları ve görseli tıklayarak ulaşabilirsiniz. Ayrıca araştırmanın geniş basın özeti aşağıda yer almaktadır.

Yayınlanma:

|

Yazan:

DİSK Araştırma Merkezi olarak yeni bir asgari ücret araştırması ile karşınızdayız. Bilindiği gibi asgari ücret on milyonlarca yurttaşın derdi, milyonlarca işçinin ve hanenin yaşam koşullarını ilgilendiren çalışma hayatının en temel konularından, sınıf mücadelesinin temel alanlarından biridir. Bu nedenle işçi sınıfının ve emek dünyasının bu önemli başlığını biz de yıllardır kapsamlı araştırmalarla kamuoyunun gündemine taşıyoruz.

Türkiye’de asgari ücretin kapsamının giderek genişlediğini ve diğer ücretlerin asgari ücrete yakınsadığını yıllardır vurguluyoruz. Kuşkusuz asgari ücret kapsamının yaygınlığının önde gelen nedeni sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi kapsamının düşüklüğü, teşmil mekanizmasının uygulanmamasıdır. Öte yandan siyasal iktidarın yıllardır asgari ücreti otoriter-korporatist bir yaklaşımla tek başına belirmesi ve bunu seçim manivelası olarak da kullanması genel ücret düzeyinin asgari ücrete yakınsamasına ve asgari ücretle çalışanların kapsamının genişlemesine yol açıyor.

Önceki yıllardaki araştırmalarımızda olduğu gibi bu yıl da asgari ücretin kapsamına ilişkin TÜİK Hanehalkı İşgücü Araştırması’na (HİA) dayanarak asgari ücretin kapsamının oldukça geniş olduğunu ortaya koyduk. Bu, araştırmamızın özgün yanlarından biridir.

Araştırmamızın özgün yanlarından bir diğeri ise asgari ücretin Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla ile ilişkisinin ortaya konulmasıdır. Araştırmada buna ilişkin değerlendirmelere yer verdik. Asgari ücretin ulusal düzeyde belirlendiği 1974’ten bu yana asgari ücretin bölüşümdeki yerini ortaya koyduk.

Elinizdeki araştırma bilimsel ölçütler dikkate alınarak hazırlanmaya çalışılmıştır. Araştırma bir sendikal araştırma merkezinin sendikal politikaların oluşturulmasına destek olmak amacıyla hazırladığı bir çalışmadır. Bu nedenle salt teknik bir yaklaşımdan uzak durulmuş, bilimsel ölçütlere bağlı kalınarak politika yönelimli sosyal ve sınıfsal bir yaklaşımı merkeze alan bir yöntem tercih edilmiştir.

Araştırmada çok sayıda veri kaynağı kullandık ve asgari ücret üzerine çalışma yapan çok sayıda araştırmacıdan yararlandık. Hepsinin emeğine sağlık. Kuşkusuz araştırmada gözümüzden kaçabilecek olası hatalar tümüyle bize aittir.

Araştırmanın yararlı olmasını diliyor ve araştırmaya dönük katkı ve eleştirileri beklediğimizi özellikle vurgulamak istiyoruz.

DİSK-AR Asgari Ücret Araştırması 2025’e erişmek için tıklayınız.

Genişletilmiş Basın Özeti

Asgari ücret hakkında çarpıtmalar ve gerçekler 1:
Asgari ücret enflasyonun sebebi değil!

Asgari ücret konusunda en yaygın iddialardan biri asgari ücret artışının enflasyona yol açacağı şeklindedir. Ücret-fiyat sarmalı (spirali) iddiası günümüzde de özellikle ana akım iktisat çevreleri ile hükümet ve işveren örgütleri tarafından sık sık tekrarlanıyor. Oysa ücret-fiyat sarmalından söz etmek mümkün değildir. Tersine fiyat-ücret sarmalı (spirali) söz konusudur. Çünkü işçilerin enflasyon karşısında ücretlerini kendiliğinden artırma olanağı yoktur. Fiyatlar serbestçe artarken işçiler, alım gücündeki kaybı telafi etmeye çalışırlar. İlişkinin yönü ücretlerden enflasyona doğru değil, enflasyondan ücretlere doğrudur. Türkiye kâr itilimli bir enflasyon söz konusudur.

Türkiye’de 2005-2023 arası dönemde asgari ücrete bazı yıllarda resmi enflasyonun oldukça üzerinde reel artışlar yapıldı (2016, 2019 ve 2023 gibi). 2005-2015 arasında (bazı yıllar hariç) asgari ücret artışları genellikle resmi enflasyondan yüksek seyretti. Ancak bu durum enflasyonu tetiklemedi. Örneğin, 2012’de asgari ücrete yüzde net 11,8 oranında zam yapıldı. Bir önceki yılın (2011) enflasyonu yüzde 10,5’ti. 2012’de enflasyon yüzde 6,2’ye geriledi. Benzer durum 2016 yılı için de geçerlidir. Asgari ücrete AKP döneminde en yüksek reel artışın yapıldığı 2016’da enflasyon bir önceki yıla göre düştü.

Yüksek enflasyon ücretlerin alım gücünü düşürürken şirket kârlarında da yükseliş gözleniyor. İstanbul Sanayi Odası (İSO) 500 büyük şirket araştırması verilerine göre şirket kârları enflasyondan daha hızlı artarken ücret-maaş gelirleri yüksek enflasyon dönemlerinde düşüyor. Aynı durum işgücü ödemelerinin Gayri Safi Katma Değer içindeki payı için de söz konusudur.

Asgari ücret enflasyonu tetiklemiyor. Türkiye’nin son yıllardaki verileri bunu söylüyor. Asgari ücrete zam yapmamanın sebebi kaynak ve para yokluğu değil, bölüşüm meselesinde tutulan saftır. Yüksek enflasyon dönemlerinde emek gelirlerini bastırmak sermayeye kaynak aktarma aracıdır.

Asgari ücret hakkında çarpıtmalar ve gerçekler 2:
Asgari ücret artışı istihdamı düşürmedi!

Asgari ücret artışına karşı yapılan bir diğer itiraz (asgari) ücret artışlarının istihdamı düşüreceği ve işsizliği artıracağı yönündedir. Tüm bu iddialara karşılık asgari ücretin yıllık ortalama artışı ile yıllık işsizlik ve istihdam oranları arasında iddia edilen bir ilişki bulunmuyor. Başka bir ifadeyle, asgari ücretin artış oranları ile yıllık işsizlik ve istihdam oranları artışı arasında doğrusal bir ilişki yoktur. Asgari ücretin diğer yıllara göre nispeten daha yüksek arttığı dönemlerde dahi işsizlikte belirgin bir artış ve istihdamda azalış olmadığı görülüyor.

Örneğin asgari ücretin diğer yıllara göre nispeten yüksek arttığı (yıllık ortalama yüzde 104) ve yılda iki kez zam yapıldığı 2023 yılında dar tanımlı (resmi) işsizlik oranı yıllık yüzde 10,4’ten yüzde 9,4’e gerilemiş, istihdam oranı ise yüzde 47,5’ten yüzde 48,3’e yükselmiştir.

Asgari ücret hakkında çarpıtmalar ve gerçekler 3:
Bölgesel asgari ücret çözüm değil!

2025 asgari ücret tespiti öncesinde bölgesel asgari ücret önerileri tekrar gündeme getiriliyor. Türkiye’de bölgesel asgari ücret 1951-1974 arasında uygulandı ve 1974’te terk edildi. Bölgesel asgari ücret konusu 50 yıl önce vazgeçilen bir uygulamadır. Türkiye bu yöntemi denemiş ve vazgeçmiştir. Dünyada federal ve eyalet sistemine sahip az sayıda ülke dışında bölgesel asgari ücret uygulaması yoktur.

Bölgesel asgari ücret hem hukuksal hem de sosyal sakıncalar yaratır. Öte yandan bölgesel asgari ücret önerisi asgari ücretin tanımıyla ve özüyle çelişen bir öneridir. Asgari ücret, bir ülkedeki en düşük ücrettir. Onun altı olamaz. Bu Anayasa’ya ve eşitlik ilkesine aykırı olur. Bölgesel asgari ücret mevcut asgari ücret çıtasının çok altına inilmesine ve gelir dağılımı adaletsizliğinin artmasına yol açabilir, bölgeler arası gelir uçurumunu derinleştirici sonuçlar doğurabilir.

Asıl sorun asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesidir. Farklı bölge ve sektörlerde ücretler arasında bir denge kurulmasının bir yolu sendikalaşma diğer yolu ise imzalanan toplu iş sözleşmelerinin sendikasız işletmelere teşmil (genişletilmesi) edilmesidir.

Asgari ücret hakkında çarpıtmalar ve gerçekler 4:
Verimlilik artışı asgari ücrete yansımıyor!

Verimliliğin düşük olması nedeniyle ücretlerin düşük kaldığı iddiası hem asgari ücret (ülke çapındaki ücret düzeyi) hem de şirketler düzeyinde doğru değildir.

Asgari ücretin -ulusal düzeyde verimlilik artışının bir ölçüsü olarak kabul edilebilecek olan- Kişi Başına Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya oranı düşmektedir. 1974 yılında KB GSYH’nin yüzde 80,6’sına karşılık gelen brüt asgari ücreti, 2024 yılında tahmini olarak KB GSYH’nin yüzde 46,5’ine gerileyecek. Asgari ücretin bir ulusal verimlilik/büyüme ölçüsü olan KB GSYH’ye oranı düşmektedir.

Öte yandan 500 büyük şirkette kişi başına brüt ücret ve maaş ödemelerinin kişi başına katma değere oranı (ücret verimlilik endeksi) 2006 yılından bu yana birkaç yıl hariç gerilemiştir. Türkiye’nin önde gelen şirketlerinde verimlilik artışının ücret artışına yol açmadığı tersine verimlik karşısında ücretlerin düştüğü görülüyor.

Verimlilik artışı kendiliğinden ücret artışına ve ücretlerde iyileşmeye yol açmaz hatta verimlilik artarken ücretlerin alım gücü düşebilir. Ücret artışında kritik husus büyüme değil toplumsal ve siyasal koşullar ile sendikaların gücüdür.

Asgari ücret hakkında çarpıtmalar ve gerçekler 5:
Türkiye’de asgari ücret yüksek değil- Türkiye, Avrupa’nın en düşük asgari ücretli ülkelerinden!

2014’te Avrupa’da Türkiye’den avro cinsinden düşük asgari ücreti olan 11 ülke varken, 2024 yılında sadece 4 ülke vardır. Avro cinsinden Türkiye’den daha düşük asgari ücrete sahip ülkeler Arnavutluk, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan’dır.

Türkiye’deki asgari ücret sadece Yunanistan, Portekiz ve İspanya gibi Avrupa Birliği’nin Güney ülkelerinden ve ABD’den değil, Polonya, Romanya ve Macaristan gibi Doğu Avrupa ülkelerinden de düşüktür.

Türkiye’de asgari ücretin ortalama yıllık artış hızının da pek çok Avrupa ülkesinden düşük olduğu görülmektedir. Türkiye’de avro cinsinden asgari ücret son 10 yılda (2014-2024) yıllık ortalama yüzde 3,8 oranında artmıştır.

Asgari ücret eriyor:
Asgari ücretin kişi başına milli gelire oranı düşüyor

1974’te kişi başına GSYH’nin yüzde 80,6’sı düzeyinde olan brüt asgari ücret 2024’te kişi başına gelirin yüzde 46,5’ine düştü.

Asgari ücretin KB GSYH’ye oranı 24 Ocak kararları ve 12 Eylül darbesi ile hızla düşmeye başladı. Asgari ücretin kişi başına milli gelire oranı 1980’de sert bir düşüşle yüzde 40’a geriledi. Asgari ücretin milli gelir karşısındaki erimesi ANAP-Özal hükümetleri döneminde (1983-1991) de devam etti ve 1988 yılında kişi başına milli gelirin yüzde 36’sına geriledi.

1989 yılında asgari ücret milli gelir karşısında en düşük düzeye (yüzde 34,8) geriledi. Bahar eylemleri ve artan işçi hareketlerinin etkisiyle asgari ücret 1991 ve 1992 yıllarında bir yükseliş yaşadı. 2004 ve 2016 yıllarında asgari ücretin kişi başına milli gelire oranı yüzde 60’a yükselse de 1980 öncesi düzeye ulaşamadı. Asgari ücretin KB GSYH’ye oranı 2024 yılında, AKP dönemlerinde yükseldiği yüzde 60 seviyesinin bile çok altındadır.

Bu gerilemenin anlamı asgari ücretle çalışanların göreli olarak yoksullaşmasıdır. Öte yandan asgari ücretle çalışanların oranının artması, ücret artışlarının KB GSYH artışının çok altında kalmasına yol açtı.

Asgari ücret enflasyonun altında ezildi:
2024’te asgari ücretin yıllık alım gücü kaybı 55 bin TL’ye yakın

Asgari ücretin enflasyon karşısında korunacağı iddialarına rağmen 2024 yılında asgari ücret resmi enflasyon artışın altında ezildi. Asgari ücretin Temmuz 2024’te yeniden artırılmaması nedeniyle asgari ücretin alım gücü 2024 yılında enflasyon karşısında ciddi biçimde eridi. 2023 yılı aralık ayında 17.002 TL olarak saptanan asgari ücret ocak ayı sonunda işçinin cebine girdiğinde 1.139 TL kaybederek 15.862 TL’ye gerilemişti.

2024 yılı resmi enflasyonu tahmin edildiği gibi yıl sonunda yüzde 44 olarak gerçekleşirse asgari ücretteki kayıp 7.481 TL’ye yükselecek. Asgari ücretle çalışanın 2024 yılı boyunca yaşan kaybı ise 55 bin TL’ye yaklaştı. Eğer hükümet hedef enflasyon veya açıklanan enflasyondan düşük zamda ısrar ederse asgari ücretin enflasyon karşısındaki kaybı kalıcılaşacak.

Asgari ücret açlık ve yoksulluk sınırının altında kaldı

2024 asgari ücreti alım gücünün hızla düşmesiyle birlikte açlık ve yoksulluk sınırının altında kaldı. Bilindiği gibi açlık sınırı 4 kişilik bir ailenin yapması gereken gıda harcamalarını ifade ediyor. Ekim 2024’te 17.002 TL net asgari ücrete karşılık açlık sınırı 20.860 TL ve yoksulluk sınırı ise 72.156 TL’dir.

2023 Ocak ayından 2024 sonuna 24 ay boyunca asgari ücret yalnızca 4 ay açlık sınırının üzerinde oldu. 2023’ün ikinci yarısında asgari ücrete yapılan yüzde 34’lük artış açlık sınırının üzerine çıkamazken, 2024 yılının ayından itibaren asgari ücret açlık sınırının altına düştü. Kasım ve aralık aylarında aylık enflasyon yüzde 2 olarak açıklanırsa Aralık 2024’te asgari ücret açlık sınırının 4.701 TL (yüzde 27,6) altında kalmış olacak.

Asgari ücret altın karşısında da eriyor:
Asgari ücretli 2005’ten bu yana 20 Cumhuriyet altını kaybetti

Merkez Bankası’nın yıllık ortalama Cumhuriyet altını fiyatlarına göre 2003 yılında asgari ücretin yıllık tutarıyla 25 ve 2005’te 31 altın alınabilmekteydi. Asgari ücretle çalışan bir işçi yıllık ücretiyle 2024 yılı Kasım ayında ortalama Cumhuriyet altını fiyatlarıyla 11,6 Cumhuriyet altını alabilmektedir. Hızla artan altın fiyatları karşısında asgari ücretli 2005’ten bu yana 20 Cumhuriyet altınını kaybetti.

“Asgari” değil, ortalama ücret 1:
Türkiye’de işçilerin yarısı asgari ücretli!

Asgari ücret civarında ücret alanlar da dahil edildiğinde (asgari ücretin altı ve yüzde 10 fazlası arası, asgari ücret komşuluğunda) 8,5 milyon işçi, asgari ücret civarı ve altında ücretle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Başka bir deyişle 2023 yılı itibarıyla tüm özel sektör işçilerinin yüzde 48,9’u asgari ücret komşuluğunda ücretlerle çalışıyor.

Ücretle çalışanların 7 milyon 594 bini (yüzde 43,6) asgari ücret ve altında ücretle çalıştığını söylemektedir. Asgari ücretin yüzde 5 fazlası ve altında çalışanlar tüm özel sektör çalışanlarının yüzde 47,8’ini (8,3 milyon) oluşturmaktadır.

Türkiye’de 11,5 milyon işçi (yüzde 66,1) asgari ücretin yüzde 20 fazlası ve altında ücret ile çalışırken 14,5 milyon işçi (yüzde 80,1) ise en fazla asgari ücretin yüzde 50 fazlası ücrete çalışıyor.

Öte yandan 2023 yılında Türkiye’de 1,6 milyon işçi asgari ücretin yarısından daha düşük ücretle çalışmak zorunda bırakılıyor. Asgari ücretin iki katından fazla ücret alanlar ise işçilerin yalnızca yüzde 7,5’ini (1,3 milyon) oluşturuyor.

“Asgari” değil, ortalama ücret 2:
Kayıtdışı işçilerin yaklaşık yarısı asgari ücretin yarısı ve altında ücrete mahkûm!

Kayıtdışı çalışanlarda 2023 yılında asgari ücretin yaklaşık yarısı (4.500 TL) ve altında ücret alanların oranı yüzde 41,3’tür. Başka bir deyişle, kayıtdışı çalışanların yarısına yakını asgari ücretin yarısının altında ücretlerle çalışmak zorunda kalmaktadır.

Kayıtdışı çalışanlarda asgari ücretin yüzde 5 fazlası ve altında ücret alanların oranı yüzde 85,4’tür. Asgari ücretin yüzde 20 ve fazlası (asgari ücret komşuluğunda) ücretlerle çalışanların oranı ise yüzde 91,3’tür.

“Asgari” değil, ortalama ücret 3:
Kadın işçilerin çok büyük bir bölümü asgari ücret civarında ücretlerle çalışıyor!

Kadınlarda asgari ücretle çalışmanın çok daha yaygın olduğu görülüyor. Kadınların yarısından fazlası en fazla asgari ücrete erişebiliyor. Asgari ücret ve altında ücret alanların oranı genelde yüzde 43,6 iken kadınlarda bu oran yüzde 54,5’tir. Asgari ücretin yüzde 5 fazlası ve altında ücret alanların oranı ise genelde yüzde 47,8 iken, kadınlarda yüzde 57,5’e yükselmektedir.

2023 yılında kadın işçilerin yüzde 58,4’ü (2,1 milyon) asgari ücretin en fazla yüzde 10’una erişebiliyor. Genelde ise bu oran yüzde 48,9’dur (8,5 milyon).

2023 yılında asgari ücretin yarısı ve altında (4.500 TL ve altı) bir ücretle çalışanların oranı ise genelde yüzde 9,2 iken kadınlarda bu oran yüzde 15,3’e yükselmektedir.

Kayıtdışı çalışan kadınların ücretlerinin özel sektör ve genel kayıtdışı ücretlerinden çok daha düşük olduğu görülmektedir. Kayıtdışı çalışan kadınların yüzde 90’dan fazlası asgari ücret ve altındaki ücretle çalışmak zorunda bırakılıyor.

“Asgari” değil, ortalama ücret 4:
Asgari ücret ile diğer emek gelirleri makası kapanıyor!

Pek çok veri asgari ücret ile ortalama ücretlerin yakınsadığını doğruluyor.

2002 ve 2024 yılları arasında net asgari ücrette parasal (nominal) artış 92,3 kat olarak gerçekleşti. Aynı dönemde ortalama memur maaşı 77 kat, ortalama kamu işçisi ücreti 41 kat, ortalama emekli aylığı emekli aylığı 36,7 kat ve en düşük işçi emekli aylığı 48,6 kat arttı. Böylece asgari ücret dışındaki emek gelirlerinin asgari ücrete oranı geriledi.

TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2006-2022 sonuçlarına göre de aylık ortalama ücret ve maaş geliri ile asgari ücret arasındaki makas giderek kapanıyor. 2005 yılında aylık hanehalkı ferdi ücret ve maaş geliri asgari ücretin 2,2 katı iken, 2022’de ortalama ücret ve maaş geliri asgari ücretin 1,8 katına geriledi.

Öte yandan TÜİK İşgücü Maliyeti İstatistikleri asgari ücret ile ortalama ücret makasının iyice kapandığını ortaya koyuyor. 2012 yılında brüt asgari ücret brüt ortalama ücretin yüzde 44’ü iken 2016’da yüzde 53’e, 2022’de yüzde 64’e yükseldi. 2012 ve 2022 arası 10 yıllık dönemde asgari ücretin ortalama ücrete oranı 20 puan arttı. Başka bir deyişle, 2012’de ortalama ücret asgari ücretin 2,3 katı iken 2022’de 1,6 katına geriledi.

Verilere göre ücretlerin asgari ücrete yakınsaması büyük şirketlerde de gerçekleşiyor. 500 büyük şirkette 2007 yılında brüt asgari ücretin yaklaşık 4 katı düzeyinde olan kişi başına ücret ve maaş gelirleri 2007’den beri düzenli olarak geriledi. 2020 yılında asgari ücretin 2,6 katına kadar gerileyen brüt ücret ve maaş ödemeleri 2022 yılında 3 katı civarına yükseldi.

Asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği TCMB ve farklı araştırmacıların yaptığı çalışmalarla da doğrulanıyor.

Kadınların ortalama ücret ve maaş geliri asgari ücrete daha yakın:
Kadınların ortalama ücreti asgari ücretin 1,5 katıyken erkeklerde bu oran 1.9’dur

2005’te kadınların aylık ortalama ücret ve maaş geliri asgari ücretin 2 katı düzeyindeydi. 2022’de ise kadınların ortalama ücret ve maaş gelirleri asgari ücretin 1,5 katına geriledi. Buna karşılık erkeklerin aylık ortalama ücret ve maaş gelirleri kadınlarınkinden daha yüksektir. 2005’te erkeklerin aylık ortalama ücret ve maaş geliri asgari ücretin 2,2 katı iken, 2022’de asgari ücretin 2,1 katı düzeyindedir. Bu durum asgari ücret açısından toplumsal cinsiyet eşitsizliğini bir kez daha ortaya koymaktadır.

AB ülkelerinde ve Türkiye’de asgari ücretin kapsamı:
TİS kapsamı yükseldikçe asgari ücret kapsamı düşüyor

AB ülkelerinde asgari ücret civarında çalışanların oranı Türkiye’nin aksine düşük orandadır. Eurofound raporuna göre AB ülkelerinde çalışanlarının yaklaşık olarak sadece yüzde 4’ü asgari ücrete yakın ücretlerle çalışıyor.

AB ülkelerinde asgari ücret kapsamının düşük, Türkiye’de ise çok yüksek olmasının asıl nedeni AB ülkelerinde sendikalaşma ve teşmil uygulamaları nedeniyle toplu iş sözleşmesi kapsamının yüksek olmasıdır. Halen AB ülkelerinde toplu iş sözleşmesi kapsamı yüzde 60’ların üzerindedir. Asgari ücret civarında ücretle çalışan işçilerin oranının düşük olduğu ülkelerde TİS kapsamının daha yüksek olduğu görülmektedir.

Asgari ücret üzerindeki vergi ve kesinti yükü:
Asgari ücrette vergi istisnası çalışanlar aleyhine uygulanıyor

Asgari ücret vergi istisnasına tabi olmasına rağmen vergi istisnasının matrahtan indirim şeklinde değil de vergiden indirim yoluyla uygulanması çalışanları mağdur ediyor ve daha çok vergi ödemelerine yol açıyor.

Asgari ücret istisnası vergiden indirim yoluyla uygulandığında işçinin vergi ve kesinti yükü Eylül 2024’te yüzde 28,6 iken matrahtan indirim yoluyla uygulandığında yüzde 22,6’da kalmaktadır. 2024 yılında brüt ücreti 35.000 olan bir işçi asgari ücret istisnasının vergiden indirim şeklinde uygulanması nedeniyle yaklaşık 14-15 bin TL kayba uğramaktadır.

Vergi tarife dilimi düşük belirleniyor:
Yeniden değerleme oranına göre ilk vergi tarife dilimi 2024 yılında 415 bin TL olmalı

İlk vergi tarife dilimlerinin yeniden değerleme oranına göre artırılmaması sebebiyle olması gereken ilk vergi tarife dilimi ile belirlenen ilk vergi tarife dilimi arasındaki makas hızla açılmıştır.

2000 yılında 2.500 TL olan ilk vergi tarife dilimi baz kabul edilerek ilk vergi tarife dilimleri yeniden değerleme oranına göre artırılsaydı 2024’te ilk vergi tarife dilimi 288.570 TL olarak uygulanmalıydı. Oysa 110.000 TL olarak uygulanıyor. 2024’te yeniden değerleme oranına göre olması gereken ilk vergi tarife dilimi ile mevcut ilk vergi tarife dilimi arasında 178.570 TL’lik bir fark söz konusudur.

TÜİK verilerine göre Ekim 2024’te on iki aylık ortalama değişimi ifade eden Yeniden Değerleme Oranı (YDO) yüzde 43,93 olarak gerçekleşti. Böylece 2025 yılı için olması gereken vergi tarife dilimi 415.339 TL oldu. 2025 yılı için mevcut tarife dilimi yeniden değerleme oranı kadar artırıldığında 158.000 TL civarında bir tutar elde edilmektedir. 2025 yılı için vergi dilimi tarife dilimi bu şekilde belirlenirse, olması gereken tarife dilimi ile arada 257.339 TL’lik bir fark söz konusu olacak.

Asgari ücret ve vergi tarife dilimleri:
2000’de gelir vergisi ilk dilimi asgari ücretin 22 katıyken 2024’te 5,5 katına geriledi

Yıllardır ilk vergi tarife diliminin asgari ücret artışından daha az artırılması sebebiyle asgari ücret ve gelir vergisi ilk tarife dilimi yakınsamaktadır. 2000 yılında ilk vergi dilimi 2.500 TL ve aylık brüt asgari ücret 114 TL idi. İlk vergi dilimi brüt asgari ücretin 21,9 katı kadardı. 2000-2024 arasında vergi dilimi ve asgari ücret giderek birbirine yakınlaştı. 2024 yılında ilk vergi dilimi 110.000 TL ve brüt asgari ücret ise 20.003 TL olarak belirlendi. Böylece ilk vergi dilimi asgari ücretin 5,5 katına kadar geriledi.

İşverenlere sağlanan SGK prim desteği işçilere de sağlanmalıdır:
İşverenlere son 14 yılda Bütçeden 60 milyar dolar SGK prim desteği sağlandı!

2008’den itibaren SGK işveren prim payının 5 puanı bütçeden karşılanmaktadır. 2010’da 3,8 milyar TL olan işverenlere 5 puanlık SGK prim desteği, 2024’te 165,9 milyar TL’ye ulaşmıştır.

2010 yılından bu yana işverenlere yapılan SGK prim desteği dolar cinsinden toplam 60 milyar dolar olmuştur. 15 Kasım 2024 tarihi kuruyla (34,36) 2010-2024 arası bütçeden işverenlere yapılan 5 puanlık prim desteği 2,1 trilyon TL’ye yaklaşmıştır.

İşçilere de işverenlere olduğu gibi 5 puanlık SGK prim desteği uygulanmalı ve işçilerin sosyal güvenlik primlerinin 5 puanı Hazine/Bütçe tarafından karşılanmalıdır. Böylece işçinin eline geçen net asgari ücret artmış olacaktır.

Asgari Ücret Araştırması 2025’e erişmek için kapak görseline tıklayınız.

 

 

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Esad Moskova’ya sığındı: Suriye tarihi yeniden yazılıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Geride bıraktığımız hafta hem Türkiye’de hem de KKTC’de enflasyon başlığı ön saflarda yer aldı. TCMB, enflasyon verisi ardından yayımladığı fiyat gelişmeleri raporunda, bizim de dikkat çektiğimiz üzere, işlenmemiş gıdaya bağlı olarak güçlü fiyat artışının aylık tüketici enflasyonunu yukarıya çektiğini, gıda hâriç aylık enflasyonun ise %1,34 ile görece olumlu bir görünüm arz ettiğini dile getirdi. Enflasyon verisi ardından TÜİK de Kasım ayı enflasyon rakamlarının mevsimsel etkilerden arındırılmış serisini yayımladı. Ekli grafikten de görüleceği üzere, son üç aylık verinin yıllıklandırılmış hâli hafif de olsa %37,55’ten %38,3’e yükselerek acaba enflasyonla savaşta zafer ilan etmek için çok mu erken sorularını da gündeme taşıdı. KKTC’de ise, Kasım enflasyonu aylık bazda %0,78 artış kaydederek Şubat 2021’den bu yana en az artış kaydederken, yıllık enflasyon da %59,88 seviyesine gerileyerek neredeyse son üç yılın en düşük seviyesine geriledi. Aylık enflasyonun KKTC için de üç aylık verisini yıllıklandırırsak, enflasyonun %30 seviyesinin hemen altına geldiğini ve yönünü aşağıya çevirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Enflasyonla ilgili uzun bir giriş yaptıktan sonra, her ne kadar enflasyonist eğilimin katılık göstermeye devam ettiğini kabul etsek de, biz hâlâ TCMB’nin kendi kontrolünde olan enflasyon kalemlerinde başarı elde ettiğini, taze sebze ve meyve kalemi dışındaki tabloya bakarak 26 Aralık tarihinde faiz indirimine gideceğini düşünüyoruz. Faiz indirim montanının ise belki 250 baz puan olmayacağına rezerv koyarak daha küçük bir indirim ile ‘suyun sıcaklığını’ test etmek isteyeceğini de düşünüyoruz.

Piyasanın da bizim gibi düşündüğünü tahmin ediyoruz keza faiz indirim beklentisinin ‘yarayacağı’ iki sektör olan bankacılık ve emlak sektörüne ait BİST endeksleri geride bıraktığımız haftayı iyimser bir şekilde tamamladı. Şöyle ki, 14bin seviyesinin üzerinde temiz bir kapanış ile yükseliş isteğinin artacağını paylaştığımız BİST Banka endeksi haftayı 15bin seviyesinin dayanarak %6’ya yakın yükselişle tamamladı (ana endekste ise yükseliş %4,6 oldu). Bu yükselişte, faiz indirim beklentileri esas aktör olsa da, BİST50’de yer alan şirketler için açığa satış yasağının 2025 yılının ilk iş gününde kaldırılacağı, bankalara ise enflasyon muhasebesi uygulanmaması yönünde karar etkili oldu. Piyasa mekanizmasının daha sağlıklı işlemesine olanak sağlayacak açığa satış kararının da kaldırılması, yabancı girişlerinin artmasına neden olacağını düşünüyoruz.

USDTRY kuru 34,80 seviyesine gelirken, kamunun döviz kurunu tıpkı orkestra şefi gibi yönettiğini ve bebek adımları ile yükselişine izin verdiğini not edelim. 2025 yılında büyük resimde enflasyonla mücadelede maliye politikasının ön planda kalmasını beklerken, TCMB’nin de orkestra şefliğine devam ederek TL’yi reel anlamda güçlü tutmaya devam edeceğini ve bunu da etkin bir politika aracı olarak kullanacağını iddia edebiliriz. Faizlerin ineceği bir ortamda, kurun daha öngörülebilir bir patikada seyretmesi, yabancı girişlerini de destekleyecektir. ︎Bu minvalde, yabancının Türkiye algısını gösteren 5 yıl vadeli CDS risk primi 243 baz puana kadar gerileyerek neredeyse son beş yılın en düşük seviyesine geriledi. Bakan Şimşek, bu durumu uygulanan programa güven olarak nitelendirirken, dış finansmana da erişimi kolaylaştırdığını açıkladı.

Hadi gelin bu noktadan devam edelim. Birinci soru: TL değerli mi? Geride bıraktığımız hafta TCMB tarafından açıklanan reel efektif döviz kuru verilerine göre, Ekim ayından sonra Kasım ayında da sepet bazında TL’nin nominal olarak değerlendiği bir ayda, TL reel anlamda da değerlenmiş. TÜFE bazlı endekse göre aylık %3,4 yurtiçi ÜFE bazlı endekse göre ise aylık %2 değerlenmiş. Bu sonuçla birlikte, TÜFE bazlı endeks Şubat 2021’den, ÜFE bazlı endeks ise Eylül 2016’dan bu yana en yüksek düzeye geldi (bakınız grafik). TL’deki reel değerlenmenin cari dengeye şimdilik negatif bir yansıması olmasa da, bir noktada elbette etkisi olacağını düşünüyoruz (henüz o noktada değiliz). Hazır yeri gelmişken, 2025 sonu USDTRY bilanço çalışma kurumuzu psikolojik 40 seviyesini olarak yazdığımızı da not etmiş olalım.

İkinci nokta olarak da, her hafta perşembe günü açıklanan TCMB ve BDDK verilerine bakarak, yukarıdaki söylemlerimizi kuvvetlendireye çalışalım. TCMB verilerine göre, 29 Kasım ile biten haftada, yabancı yatırımcıların hisse senedi portföyü 280 milyon dolar, devlet tahvili portföyü ise 610 milyon dolar büyümüş. Bu sonuçlarla, hisse senetlerine 2024 yılı genelinde küskün olan yabancı yatırımcının portföyü yaklaşık 2,6 milyar dolar azalırken, devlet tahvili portföyü ise 16,5 milyar dolar büyümüş. 29 Kasım verisine göre ise yabancının Türk eurobondlarına ilişkin portföyü 2,5 milyar dolar artış kaydederken, Mayıs 2024’den bu yana en sert alımın yapıldığını da not edelim! 2025 yılında yabancının hisse senetlerine yönelik kırgınlığını da gidereceğini düşünüyoruz. TCMB’nin ise ABD başkanlık seçimleri döneminde artan volatilite ile kaybettiği rezervleri son haftalarda yeniden yerine koyduğunu görüyoruz. Swap ve kamu dövizleri hâriç net rezervler +36,7 milyar dolar seviyesine yükselirken, swap hariç net rezervler ise 50 milyar dolar seviyesinin kıyısına kadar yükseldi. TCMB’nin güçlenen rezervleri, yeni senede de kuru istikrarlı bir patikada tutmaya devam edecektir. TL uzun pozisyonlarımız bizler de bu bağlamda korumaya devam edeceğiz.

Yurt dışı cephede ise geride bıraktığımız hafta jeopolitika ve siyasetin ön plana çıktığı enteresan bir hafta olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gözler bir tarafta Trump 2.0 dönemine ilişkin politikaları takip ederken, Fransa’da 1962 yılından sonra ilk kez güvenoyu alamayan iktidar görevden alınırken, Cumhurbaşkanı Macron, kısa sürede yeni bir başbakan atayacağını ve onun da yeni bütçe hazırlayacağını açıkladı. 2025 yılı için planlanan 40 milyar euro tasarruf hedefli bütçe tasarısının Meclis’te yeterli desteği alamaması ardından, Le Pen, bütçe açığının daha kademeli azaltılacağı paketlere destek sözü verdiğini de not edelim. Güney Kore’de yaşanan alışılmadık olaylar da üzerine tuz biber olsa da, finansal ürün fiyatlarında anlamlı bir volatilite yaşanmadı.

Hafta sonu, Suriye’de muhaliflerin başkent Şam’ın da kontrolünü ele geçirmesi sonrasında Esad ülkeyi terk ederken bir dönemin de kapandığını görüyoruz. Hemen hemen herkesin ortak bir dille ifade ettiği üzere, Rusya’nın Ukrayna ile devam eden yıpratıcı ve uzun savaşına ilaveten İran’ın da gündeminde İsrail bulunması Suriye’de sürecin ivme kazanmasına neden oldu. Baba Hafız Esad, 1970 yılında gerçekleştirdiği darbe ile Baas Partisi’nin lideri olmuş ve Suriye’yi otoriter bir rejimle yönetmişti. 2000 yılında Hafız Esad’ın ölümünün ardından, oğul Beşar Esad görevi devralarak Baas Partisi’nin siyasi hâkimiyetini sürdürmüştür.

Esad rejiminin çöküşü, Suriye’nin yaklaşık 50 yıllık siyasi yapısında köklü bir dönüşüm anlamına gelirken, bölgesel ve ekonomik dengeleri de derinden etkileyebilir. Rusya, askeri üslerinin güvenliğini sağlamak için Esad ve ailesine sığınma hakkı verdiğini açıklarken, Ortadoğu’da oluşan yeni resmi değerlendirmeye devam eden büyük devletler Esad’ın otokratik rejiminin çöküşünü memnuniyetle karşıladı. Ülkenin bundan sonra nasıl bir dengeye oturacağı çok önemli. On yılı aşkın süredir Türkiye, Lübnan ve Ürdün’ün çeşitli yerlerindeki kamplara dağılmış olan milyonlarca mültecinin evlerine dönmesine de zemin hazırlayabilir. Türkiye açısından ise göçmen başlığının yanı sıra, PYD/YPG konularına hatta ekonomik ve ticari konularına varan geniş bir yelpazede yeni bir sayfa açılmış olabileceğini düşünüyoruz.

Geride bıraktığımız hafta, FED Başkanı Powell, ABD ekonomisinin oldukça iyi durumda olduğunu belirtmesi ardından gözler her ayın ilk Cuması ABD’de açıklanan istihdam raporuna çevrildi. Raporun genel hatları ile beklentilere paralel sonuçlandığını söyleyebiliriz. Dijital altın, namı diğer direnişin parası Bitcoin’in ise, Trump’ın ABD SPK’sının başına kripto paralarla barışık olan Atkins’i atayacağı haberi sonrası ilk kez 100bin dolar seviyesini aştı. Bitcoin/Altın rasyosunda (bir bitcoin kaç ons altın alır) teknik mânâda önemli bir seviye olarak gördüğümüz 37 seviyesinin etrafında dolaşmaya devam ettiğini görüyoruz. Teknik mânâda, BTCUSD cephesinde ise, 68,500 seviyesinin aşılması ile ilk etapta 91bin devamında 103-104 bin ara seviye olmak kaydı ile 125-130 bin dolar aralığının hedef sahasına girmesini beklediğimizi uzun bir süredir bültenlerimizde işliyoruz. Değer saklama araçlarında kıyasıya devam eden kavgada altının bitcoine göre geride kaldığını çok açık bir şekilde görülse de, ABD’nin 36 trilyona çıkan borcuna rağmen altının sakin seyrini biraz da şaşkınlıkla seyrediyorum!

En büyük 500 şirket şemsiyesi altında barındıran ABD’nin S&P500 endeksi haftayı tüm zamanların zirvesinde tamamlarken, yeni gün ve hafta başlangıcında pasifiğin diğer ucunda karmaşık bir seyir görülüyor. Fransa ve Güney Kore’deki siyasi çalkantılara, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad rejiminin çöküşü de eklendi. Bu gelişme, zaten karmaşık olan Orta Doğu’daki durumu daha da zorlaştırdı. Güney Kore Cumhurbaşkanı Yeol, geçen hafta ilan ettiği kısa süreli sıkıyönetim nedeniyle ciddi bir siyasi krizle karşı karşıya. Muhalefet liderliğindeki parlamentoda yapılan azil oylamasını atlatsa da, Yoon hakkında ceza soruşturması başlatıldı ve Savunma eski bakanı Kim Yong-hyun tutuklandı. Yoon’un partisinin lideri, cumhurbaşkanının yetkilerinden fiilen çekileceğini ve erken istifa edeceğini açıkladı. Kriz, ülkenin demokratik imajını zedelerlen, son bir yılın en düşük seviyesine gerileyen Güney Kore borsası bu sabah da %2,3 düşüşle Asya’da başı çekiyor. Çin’de hayal kırıklığı yaratan enflasyon verisi ile geriye kalan bölge borsaları ise artılar ve eksiler arasında karmaşık bir seyir izliyor.

Bu hafta Çarşamba günü gözler ABD’de açıklanacak enflasyon (TÜFE) verisini takip edecektir. Verinin, FED’in 18 Aralık tarihinde sonuçlanacak faiz kararına ışık tutacağını düşünüyoruz. Öte yandan, Almanya’da erken seçim, Fransa’da hükümet krizi ve Trump’ın tarife tehdidi arasında sıkışan Avrupa cephesinde ise ECB bu hafta faiz kararı vermek üzere toplanıyor. Piyasa tahminleri, her iki otoritenin de 25 baz puan faiz indirimine gideceğine %84 ihtimal tanıyor.

Reel Efektif Döviz Kuru (REDK)

100 seviyesi, bir ülkenin döviz kuru dinamiklerinde denge noktası olarak kabul edilir ve ekonomik analizlerde referans noktası olarak kullanılır. Bu nedenle, REDK endeksi analiz edilirken 100 seviyesinin altına veya üstüne çıkışlar, ekonomi ve politika yapıcılar için kritik bir gösterge olarak değerlendirilir.

1733721286a585f71e464712ccf48a1723df931c50_1_1200.jpg

Bitcoin

173372128694169dabdf1f6b1b36ed82105bec71eb_2_1200.jpg

Bitcoin/Altın

1733721286864b368e068f7ad755328e4434563dea_3_1200.jpg 

TCMB Rezervler

 1733721287e46c4774da398b538a2a3b4e894d6fe3_4_1200.jpg

*KKTC Enflasyon ve Yayılma Endeksi

 173372128776ac4ca7febb4c5dc0a93acdfc855c57_5_1200.jpg

Türkiye Enflasyon Yayılma Endeksi

1733721287d65bd63d4aba8416031f29bdd735f51a_6_1200.jpg

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

EKONOMİ

Yeni Bir Dönemin Eşiğinde: Suriyelilerin Geri Dönüşü ve Türkiye’nin Ekonomik Geleceği

Yayınlanma:

|

Yazan:

“Yıkımdan yükselen yeni bir umut, yeniden inşanın ilk adımıdır.” — Nelson Mandela

Suriye’deki iç savaş, yaklaşık on yılı aşkın bir süre boyunca milyonlarca insanın hayatını derinden etkileyerek bölgesel ve küresel dengeleri sarsmaya devam etti. Esad rejiminin devrilmesi ve ardından yeni bir yönetimin kurulması, Suriye’den kaçarak Türkiye’ye sığınan milyonlarca insanın geleceğini yeniden şekillendirecek kritik bir süreç olacak gibi görünüyor. Bu süreç, ekonomik, sosyal ve siyasal açılardan Türkiye’yi doğrudan etkileyecek potansiyele sahip. Sosyal ve siyasal boyutlar bir yana, bu yazıda ekonomik etkileri çok boyutlu bir perspektifle ele alalım.

Suriyeliler: Türkiye’deki İki Ana Topluluk

Türkiye’ye sığınan Suriyeliler, ekonomik profilleri itibarıyla iki ana gruba ayrılabilir:

  1. Parası ve serveti olanlar: Bu grup, savaşın başlangıcından itibaren Türkiye’de gayrimenkul satın alarak vatandaşlık elde etti, iş kurdu ve önemli bir sermaye katkısı sağladı. Kimi zaman fabrikalar ve şirketler açarak istihdam yaratırken, kimi zaman da ticaret aracılığıyla ekonomik faaliyetlerini sürdürdüler.
  2. Emeğe dayalı çalışanlar: Bu grup ise, çoğunlukla inşaat, tarım ve tekstil gibi emeğe dayalı sektörlerde düşük ücretlerle çalışanlardan oluşuyor. Gelir elde ederek hem kendi hayatlarını sürdürüyor hem de ekonomik döngüye katkı sağlıyorlar.

Her iki grubun da Suriye’deki rejim değişikliklerinden sonra alacakları kararlar, Türkiye’nin ekonomisinde ciddi sonuçlar yaratabilir. Ancak bu sonuçlar hem riskler hem de fırsatlar içeriyor.

Suriye’deki Yeniden Yapılanma: Fırsatlar ve Riskler

Esad rejiminin devrilmesi, Suriye’de büyük bir yeniden yapılanma sürecini tetikleyebilir. Yıkılmış şehirler, altyapılar ve ekonomik sistemin yeniden kurulması için IMF, Dünya Bankası ve diğer uluslararası finans kurumlarının devreye girmesi bekleniyor. Bu durum, özellikle Türk müteahhitlik sektörü ve lojistik firmaları için büyük fırsatlar yaratabilir. Suriye’nin yeniden inşa sürecinde, Türk şirketlerinin batılı rakipleriyle ciddi bir rekabet içine gireceği öngörülse de, coğrafi ve kültürel avantajlar Türkiye’yi öne çıkarıyor.

Bu yeniden yapılanma, aynı zamanda, Suriye’den kaçan Suriyelilerin bir kısmının ülkelerine geri dönmesine zemin hazırlayabilir. Ancak bu dönüş, sınırlı bir zaman diliminde gerçekleşmeyebilir. Yıllar boyunca Türkiye’de yaşam kurmuş, çocukları burada eğitim alıp Türkçe konuşan bir nesil oluşturmuş olan birçok Suriyeli, geri dönme konusunda tereddüt yaşayabilir.

Türkiye Ekonomisine Çok Boyutlu Etkiler

Suriyelilerin geri dönüşü, Türkiye ekonomisini çok boyutlu olarak etkileyebilir:

  1. Ucuz iş gücünün kaybı: İkinci grupta yer alan emeğe dayalı işlerde çalışan Suriyelilerin ülkelerine dönmesi, iş gücü piyasasında daralmaya yol açabilir. Bu, özellikle tarım ve inşaat gibi sektörlerde çalışan yerli işverenleri daha pahalı iş gücünü kullanmaya zorlayabilir. Artan maliyetlerin fiyatlara yansıtılması, talebin düşük olduğu piyasalarda kâr oranlarını düşürebilir ve uzun vadede maliyet enflasyonunu tetikleyebilir.
  2. GSYH’de sınırlı düşüs: İlk gruptaki varlıklı Suriyelilerin bir kısmının ülkelerine geri dönmesi, Türkiye’nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’na sınırlı bir etkide bulunabilir. Ancak, bu gruptaki bazı bireylerin hem Türkiye hem de Suriye’de ticari faaliyetlerini sürdüreceği, böylece her iki ekonomi arasında bir köprü oluşturacağı tahmin ediliyor.
  3. Konut ve kira piyasası: Suriyelilerin yoğun şekilde geri dönmesi, özellikle vatandaşlık almak için satın aldıkları konutları satmaları durumunda, bazı bölgelerde konut fiyatları ve kiralarda düşüşe neden olabilir. Ancak bu durumun genel piyasa üzerindeki etkisi, bölge bazlı sınırlı kalabilir.
  4. Kamu harcamalarının azalması: Suriyelilerin geri dönmesi, kamu bütçesinden sağlık, eğitim ve sosyal yardımlar gibi alanlara ayrılan kaynaklarda azalmaya neden olabilir. Bu, bütçe açıklarının daralmasını ve kamu maliyesinin bir nebze rahatlıkla nefes almasını sağlayabilir.
  5. Yeni iş fırsatları: Suriye’nin yeniden yapılanma süreci, Türk müteahhitlik firmaları ve inşaat sektörü için büyük bir fırsat sunabilir. Ayrıca, Suriyeli iş gücünün bu projelerde yer alması, hem Türkiye hem de Suriye için kazan-kazan durumu yaratabilir.

Picture background

Sosyal ve Siyasal Etkilerin Gölgesinde Ekonomi

Suriyelilerin geri dönüşü, Türkiye’de yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve siyasal dinamikleri de derinden etkileyecektir. Sığınmacıların ülkelerine dönüşünü teşvik etmek için uygulanacak politikalar, hem toplumsal huzuru hem de ekonomik dengeleri korumaya yönelik olmalıdır. “Komşunun evi yanarken bizim evde huzur olmaz” atasözü, Türkiye’nin bu süreçteki kritik pozisyonunu anlamak için önemli bir ipucu sunuyor.

Sonuç olarak, Esad rejiminin devrilmesi ve Suriyelilerin geri dönüş süreci, Türkiye ekonomisi için hem fırsatlar hem de zorluklar barındırıyor. Bu süreçte atılacak stratejik adımlar, hem bölgenin hem de Türkiye’nin geleceğini yeniden şekillendirecektir. Kalıcı barış ve istikrarın sağlanması, sadece Suriye’nin değil, tüm bölgenin kaderini belirleyecek.

Dr. Ercan DEĞER

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.