Connect with us

ŞİRKETLER

Dört büyükler borç batağında

Bankalar Birliği anlaşmasıyla uzun vadeye yayılan ama 9 milyar TL’den 11.3 milyar TL’ye yükselen kulüplerin finansal borcu sürdürülebilir olmaktan uzaklaşıyor. Negatif özsermayeler sadece son 1 yılda yüzde 39 büyüdü. Daha yüksek kar elde edecek bir model kurulamazsa kulüpler Bankalar Birliği anlaşmalarıyla bile açmaza girebilir.

Yayınlanma:

|

Lig başladı. Transferler, elden çıkarılan futbolcular, gelen yeni yıldızlar ve ilk iki hafta performansları da görüldü. Fakat sahadaki performanslar ne olursa olsun ligin uzun vadede kaderini belirleyecek olan şey Türk kulüplerinin finansal performansları olacak. Çünkü transfer limitlerini de, gelecekte Avrupa kupalarında gösterilecek performansları da belirleyecek olan şey kulüplerin mali durumu olacak. Borsa şirketlerinin ilk yarıyıl mali tablolarıyla beraber futbol kulüpleri ve sportif A.Ş.’lerin de mayıs finansal performansları açıklandı. Ve maalesef manzara hiç de iç açıcı görünmüyor

EN YÜKSEK NAKİT FENERBAHÇE VE BEŞİKTAŞ’TA

Görünüşe göre lige en yüksek nakitle giren kulüp Fenerbahçe oldu. Kasasında 139 milyon TL nakitle 2022 Mayıs ayını kapatan Fenerbahçe’yi 134 milyon TL nakitle Beşiktaş izledi. Galatasaray ise geçen yılın aynı döneminde kasasında bulunan 160 milyon TL nakde karşılık bu yıl mayıs ayında 5.5 milyon TL’lik bir nakitle sezonu açtı. Trabzonspor’un kasasında olan nakit miktarı ise 21.5 milyon TL civarındaydı. Elbette kulüplerin kasasında bulunan na- kit paraların tamamı kullanılabilir durumda değil. Çünkü borçlarına karşı bloke olan kısımlar var. Örneğin Beşiktaş için bu rakam 9 milyon TL, Fenerbahçe için 31 milyon TL, Galatasaray için 1.5 milyon TL ve Trabzonspor içinse 523 bin TL. Öte yandan Beşiktaş’ın vadesiz mevduat hesaplarında 106 milyon TL karşılığı döviz, 28 milyon TL ise TL bulunuyor. Fenerbahçe’nin vadesiz mevduat hesaplarında bulunan para ise 140 milyon TL’ye yakın. Galatasaray’ın vadesiz TL mevduatta 23 milyon TL’si, vadeli mevduatta ise 32.5 milyon TL’si var. Trabzonspor’un vadeli ve vadesiz mevduat hesaplarından bulunan toplam para 17 milyon TL’den biraz fazla.

BORÇ TOPLAMI 11.3 MİLYAR TL’YE ULAŞTI

Şimdi gelelim bilançolarda dananın kuyruğunun koptuğu noktaya. Yani borçlar kısmına. Dört büyüklerin “Nefes aldırdı” dediği Bankalar Birliği anlaşmasıyla dört büyüklerin kısa vadeli finansal kredileri sıfırlandı. Fakat önümüzdeki 12 ay içerisinde ödeyeceği banka borçları hiç de öyle sıfırlanmış falan değil. Örneğin Beşiktaş’ın 12 ay içerisinde ödeyeceği banka kredisi 167 milyon TL, Fenerbahçe’nin 691 milyon TL, Galatasaray’ın 490 milyon TL, Trabzonspor’un ise 203 milyon TL. Burada anlaşmanın en çok rahatlattığı kulüp, 2021 yılının mayıs ayı itibariyle 2 milyar TL’lik kısa vadeli banka kredisi ödemesiyle karşı karşıya olan fakat anlaşmayla 12 ay içerisinde ödeyeceği kısa vadeli banka kredisi taksidi sıfırlanan Fenerbahçe. Bu yıl ve önümüzdeki yılın yarısına kadar yapılacak kredi ödemelerinin çoğu faiz ödemelerinden oluşuyor. Bankalar Birliği anlaşması, ilk yıl anapara ödemesiz bir anlaşma olarak karşımıza çıksa da faiz ödemeleri de oldukça çarpıcı rakamlara denk düşüyor. Ayrıca borcu uzun vadeye yaymış olmanın da bir başka ciddi handikapı ilerleyen kalemlerde karşımıza çıkıyor.

Beşiktaş’ın kısa ve uzun vadeli ödeyeceği toplam banka kredisi borcu yüzde 21 artışla 2.9 milyar TL’den 3.5 milyar TL’ye, Fenerbahçe’ninki yüzde 34 artışla 2.9 milyar TL’den 3.9 milyar TL’ye, Galatasaray’ınki yüzde 21 artışla 2.2 milyar TL’den 2.7 milyar TL’ye, Trabzonspor’unki ise yüzde 14 artışla 1 milyar TL’den 1.2 milyar TL’ye çıkmış durumda. Toplamda 11.3 milyar TL’lik bir finansal borç. Dile kolay. Üstelik geçmiş tecrübelerin gösterdiği kadarıyla proje değil zarar üreten mali yapılarla bu borçlar ödenmeye çalışılacak.

Peki hangi gelirlerle?

Pandemi nedeniyle bir önceki sezon gelirleri dibe vuran futbol kulüplerinin hasılatları 2022/05 döneminde ise hızlı artış trendine girmiş. Beşiktaş 1.3, Fenerbahçe ve Galatasaray ise 1.2 milyar TL civarında hasılar yaratırken, son şampiyon Trabzonspor’un gelirleri ise 867 milyon TL’ye çıkmış. Geçen yıla göre en hızlı hasılat artışı yüzdesel olarak Beşiktaş’ta (yüzde 160).

Gelirlerin alt kırılımına baktığımızda en çok dikkat çeken nokta, yayın gelirlerindeki dibe vuruş. Dört büyükler arsında son sezonun şampiyonu Trabzonspor haricinde yayın gelirinde düşüş yaşamayan yok. Beşiktaş’ın yayın gelirleri yüzde 35, Fenerbahçe’nin yüzde 10, Galatasaray’ın yüzde 28 gerilemiş durumda. Maç hasılatı ve kombine kart, loca gelirlerinde çok ciddi bir artış olsa da bu yanılsamadan başka bir şey değil. Bir önceki sezon pandemi nedeniyle kapalı olan statlara yeniden gelen kısıtlı sayıdaki seyircinin geri dönüşünü gösteriyor sadece.

Burada dört büyükler için istikrarlı ve kayda değer artış gösteren tek gelir kalemi sponsorluk ve reklam gelirleri. Dört büyüklerin sponsorluk, reklamlar ve isim, lisans haklarından elde ettiği gelir 731 milyon TL’den 1.4 milyar TL’ye yani iki katına çıkmış. Bu kalemde son yıl en yüksek artışı yakalayan kulüp Fenerbahçe. Geçen yıla göre artış yüzde 139. Onu yüzde 86 artışla Galatasaray izliyor. Trabzon ve Beşiktaş ise yüzde 55’er artış yakalamış görünüyor.

Giderler kaleminde ise önlenemez bir artış var. Geçen yıl futbolcu, teknik ekip, menajer ve diğer personellere toplam 1.7 milyar TL ücret ödeyen dört büyükler, bu yıl ise bu rakamı 3 milyar TL’nin üzerine çıkardı. En yüksek ücret artışıyla karşı karşıya kalan kulüp yüzde 203’lük artışla Beşiktaş olurken, onu yüzde 98’lik artışla Trabzonspor izledi. Fenerbahçe ücret artışlarını yüzde 59 ile, Galatasaray ise yüzde 18 ile sınırlı tuttu.

NET ZARARI AZALAN TEK KULÜP GALATASARAY

Gelir eksi gider eşittir kar. Basit denklem. Peki bu denklemde durum ne? Dört büyüklerin istisnasız hepsi bağımsız denetçilerin şartlı görüş verdiği şirketler. Bunun en önemli sebebi ise “borca batıklık şüphesi”. En azından denetçiler böyle yazmış. Bu borca batıklıktan çıkabilmek içinse istikrarlı ve tatmin edici bir gelir projeksiyonu gerekiyor. Peki kulüpler bunu karşılayabilecek karlar yaratabiliyor mu?

Dört büyükler arasında brüt kar yaratabilen tek şirket Fenerbahçe oldu. Onu performans açısından geçen yılki 278 milyon TL’lik brüt zararını 16 milyon TL brüt zarara düşüren Galatasaray izliyor. Beşiktaş brüt kardan 307 milyon TL brüt zarara dönerken Trabzonspor’un brüt zararı ise 210 milyon TL’ye çıkmış durumda. Esas faaliyet yani futbol faaliyetlerinde zararlar ise yine sadece Fenerbahçe ve Galatasaray’da düşmüş. Beşiktaş ve Trabzonspor’da ise futbol faaliyetlerinden zararlar giderek büyüyor.

Bir de bunlara net finansman yani kredilerden kaynaklı zararlar eklenince dört büyükler arasında net zararı iyileşme gösteren tek bir kulüp kalıyor: Galatasaray. Dört büyüklerin yıllık net zararı toplam 1.6 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Yani zaten ekside olan kasalar her geçen daha da eksiye gidiyor.

GELİRLERİN 5İLA13 KATI KADAR TEMLİK

Yayın gelirleri, lisanslı ürün satışları, maç hasılatları, kombine kart satışları, futbolcu yetiştirme ve kiralama gelirleri, Türkiye Kupası, sponsorluk ve reklam gelirleri, isim hakkı ve lisans hakkı gelirleri, UEFA kupaları katılım ve performans gelirleri veya dışarıya verilen futbolculardan transfer gelirlerinin tamamı 4 milyar TL. Yani bu gelirlerin büyük bölümü ücretlere gidiyor. Üstelik bu kulüplerin gelirleri üzerinde, yıllık gelirlerinin 5 katı ile 13 katı arasında değişen oranlarda temlik var. Beşiktaş’ın yayın gelirlerinin üzerinde 12 milyar 860 milyon TL’lik, isim haklarının üzerinde ise 699 milyon TL’lik temlik var. Fenerbahçe’nin yayın gelirleri üzerindeki temlik 14.8 milyar TL, isim hakları üzerindeki temlik ise 498 milyon TL. Galatasaray’ın temlik altında olan gelirleri 5.5 milyar TL. Trabzonspor’da toplam temlik tutarı 5.9 milyar TL. Yani 4 büyüklerin gelecek yıllarda elde edeceği gelirlerin üzerinde toplam 39 milyar TL’lik temlik var.

YILDIZ OYUNCU TRANSFERLERİ GÜZEL DE YA KULÜPLERİN MAAŞ BÜTÇELERİ

Şimdi de gelelim bizim taraftarlar olarak izlerken, başkanlar ve yönetimlerden transfer beklerken pek de düşünmediğimiz ama gelecekteki diğer giderlere. Her taraftar tuttuğu takımın kadrosunu yıldız futbolcularla doldurmasını beklerken rakip takım büyük transferler yaptığında yönetimlere veryansın ediyor. Fakat işin mali tarafında yönetilmesi gereken ve çığ gibi büyüyen ödenecek futbolcu, menajer, bonservis giderlerini kimse umursamıyor. Son zamanlarda sosyal medyada sıkça duyduğumuz laf ise şu: Bana ne, ben taraftarım, benim cebimden mi çıkıyor? Şimdi okuyacaklarından sonra ileride tutacağı bir takım kalıp kalmayacağını da düşünmesi gerekiyor her futbol meraklısının. Fenerbahçe, Trabzonspor, Galatasaray önümüzdeki 4-5 futbol sezonunda futbolculara yıllar itibariyle ödenecek olan garanti ücretleri açıklamış. Beşiktaş’ın bilançosunda ise bu kalemi bulamadık.

FENERBAHÇE 5 SEZONDA 1.2 MİLYAR TL’Yİ AŞTI

Önce Fenerbahçe’den yola çıkalım. Sadece 2022-2023 yani içinde bulunduğumuz sezonda ödeyeceği toplam garanti ücret geçen sezon 433 milyon TL iken bu sezon 569 milyon TL’ye çıkmış. Önümüzdeki toplam 5 sezonda ödeyeceği toplam garanti ücret 1.2 milyar TL. Üstelik bu rakamlar, Jorge Jesus, Joao Pedro, Luan Peres gibi transferlerden önceki rakamlar. Bilanço açıklanma tarihinden sonra gelen bu üç ismi ekleyip, Kim Min Jae’nin bonservisle gönderilmesi nedeniyle bu isme ödenen yıllık ücret çıkarıldığında önümüzdeki 5 sezonda ödenecek toplam garanti ücret 1.34 milyar TL’ye çıkıyor.

GALATASARAY 1 MİLYAR SINIRINA DAYANDI

Galatasaray’da dört sezonun bilançosu yazılmış. Bu rakam önceki sezon 290 milyon TL’den bu sezon 284 milyon TL’ye düşmüş. Fakat elbette bu rakam yanıltıcı. Çünkü Ryan Babel, Sofian Feghouli gibi yüksek yıllık ücretli kontratlardan çıkılmış verileri gösterirken yeni gelen transferleri kapsamıyor. Örneğin bu rakamlara Okan Buruk, Abdülkerim Bardakçı, Kazımcan Karataş, Sergio Oliveira, Seferovic, Leo Dubois, Midtsjö, Lucas Torreira, Dries Mertens gibi isimlerin gelişini ekleyip, Marcao, Diagne, Mostafa Mohamed, Aytaç Kara, Morutan gibi isimlerin gidişini çıkardığımızda Galatasaray’ın dört sezonluk toplam garanti ücret ödemeleri toplamı 982 milyon TL’ye çıkıyor.

ŞAMPİYON KADRONUN FIRTINAYA MALİYETİ

Trabzonspor’da ise zaten şampiyonluk kadrosu kurmanın maliyeti mevcut verilerde bile oldukça çarpıcı görünüyor. 2021 sezonu başlarken 594 milyon TL garanti ücretle başlayan Trabzonspor, bu yıl aynı döneme gelindiğinde 927 milyon TL’lik bütçeye ulaşmış. Daha sonra yaşananlara bakarsak: Denswill, Eren Elmalı, Doğucan Haspolat, Jens Stryger Larsen, Trezeguet gelmiş. Cem Akpınar, Diabate, Kouassi, Erce Kardeşler, Flavio, Yunus Mallı, Abdülkadir Parmak, Batuhan Kör, Berat Özdemir gitmiş. Sonuçta Trabzonspor’un yıllık garanti ücret ödemesi 1 milyar 150 milyon TL’ye ulaşmış. Trabzonspor’un yaptığı yeni futbolcu anlaşmalarında menajerlerle ilgili yöntemi de oldukça ilginç. Trabzonspor futbolcuların menajerlerine olan ödemeleri, futbolcunun Trabzonspor’dan alacağı yıllık ücretlerin yüzde 5’ini menajerlik ücreti olarak ödeme konusunda anlaşmış. Yani futbolcu maaş bütçesi büyüdükçe menajerlere ödenecek para da büyüyor. Ayrıca bu bilançolar hazırlanıp yayımlandıktan sonra yapılan bir sürü de transfer var. Bunlar bu hesaplamalara dahil değil. Üstelik daha da transfer sezonu kapanmış değil. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor taraftarları Belotti’lerin, Icardi’lerin, Maxi Gomes’lerin, Dembele’lerin, Shomurodov’ların, Hakim Ziyech’lerin, Amiri’lerin hayalini kuruyor. Bunlardan birkaçı bile gelse maaş bütçelerinin yıllık yüzde 10-20 artışı söz konusu olacak. Daha da vahim olan durum, bu rakamlar sadece garanti ücretleri kapsıyor. Yani örneğin transfer edilen futbolcuların kulüplerine yapılacak bonus ödemelerini, futbolculara yapılacak maç başı bonuslar henüz eklenmemiş hali. Bunların sonuçlarını da 2023 Mayıs bilançolarında göreceğiz.Şu anda Trabzonspor, Galatasaray, Fenerbahçe’nin toplam garanti ücret bütçesi önümüzdeki sezonlar dahil 3.5 milyar TL.

Dünya – Barış ERKAYA

Okumaya devam et

GÜNCEL

İş görüşmelerinde nezaketsizlik yayınlaşıyor: ‘Job ghosting’ sorunu

Yayınlanma:

|

Yazan:

Job ghosting günümüzde işe alım süreçlerinde çok yaygın, hatta neredeyse beklenir hâle geldi.

Ghosting nedir?

İngilizcede hayalet anlamına gelen ghost kelimesinden türeyen terim, herhangi bir açık uyarı veya gerekçe olmaksızın bir kişiyle tüm iletişimi ve teması beklenmedik bir şekilde sona erdirme ve daha sonra söz konusu kişinin iletişim kurma girişimlerini görmezden gelme olarak nitelendiriliyor.
Job ghosting ise: Şirketlerin adaylara işe alım sürecinin devam etmeyeceğini söylemek yerine adayın artık pozisyon için değerlendirilmediğini anlaması umuduyla tüm iletişimi aniden kesmesi anlamına geliyor.
Neden? Çevrimiçi iş ilanlarının ve kolay başvuru butonunun yaygınlaşmasıyla birlikte şirketlerin gelen kutusu özgeçmişlerle dolup taştığından herkese yanıt vermeye yetişmek zorlaşıyor. Ancak özellikle mülakat aşamasına gelmiş adaylara onlarla devam edilmeyeceğini haber vermek yerleşmiş bir beklenti.

Ne olursa olsun: Job ghosting, kuruluşun çalışanlarına saygı göstermeyen zararlı bir şirket kültürüne sahip olduğunun bir işareti.
Mülakat için çokça zaman, çokça çaba harcandığından ve süreçte ilerledikçe sonuçla ilgili beklentiler arttığından geri bildirim paylaşmaktan kaçınma tercihi adaylar için kafa karıştırıcı ve cesaret kırıcıdır. Daha da kötüsü, aday herhangi bir yapıcı eleştiri olmadığında neyi yanlış yaptığını ve bir sonraki fırsat için mülakat becerilerini nasıl geliştireceğini bilemez.

İşin diğer tarafı
Son dönemde şirketler de işe alım sürecinin ortasında aniden yok olan adaylardan şikayetçi. İş ilanlarına başvuran adaylar çağrıldıkları görüşmelere haber vermeden gitmeyebiliyor.

Hatta: Pozitif bir mülakat sürecinin sonunda işe başlayan adayların 2-3 gün sonra haber vermeden işten ayrıldığı vakalar bile görülüyor.
Hürriyet’ten Emre Eser’in job ghosting terimini başka bir yönden ele aldığı haberinde söz konusu çalışan adayları “hayalet işçiler” olarak tanımlanıyor. Sektör temsilcileri, “Söz verilen görüşmelere gelinmiyor. İlk gün öğle yemeğine çıkıp dönülmüyor. İş verenin telefonları dahi engelleniyor. Hayalet işçilerle başımız dertte. Aradığımız elemana ulaşamıyoruz” ifadelerini kullanıyor.

Birleşmiş Markalar Derneği Başkanı Sinan Öncel konuya dair şu yorumları yapıyor:

“Adaylar, iş arama süreçlerinde en az 8-10 yere başvuruyor. Kimilerini sonradan görmezden geliyor. Burada bir nezaket sorunu var. İnsan kaynakları günde 7-8 görüşme için plan yapıyor ama bunların yarısı görüşmeye gelmiyor. CV gönderiyorlar, sonrasında defalarca arıyorlar. Görüşmeye çağırdığımızda ise neden bile bildirmeden gelmiyorlar. Yani bize önce love bombing, ardından da job ghosting yapıyorlar. Araya aracı sokan çok sayıda aday da görüşmeye gelmiyor. Biz de bunlara şaşırıyoruz.”

24 Saatte İş platformunun kurucusu Mert Yıldız hayalet işçi sorununun Türkiye’de en çok yeme-içme, perakende, lojistik ve güzellik sektörlerinde hissedildiğini söylüyor ve ekliyor: “Uygun adayı işe başlatamayan her işletmenin aylık ciroda %14 kadar kayıp yaşadığını tespit ettik.”

Okumaya devam et

EKONOMİ

TİM, Global Ekonomideki Talep ve Riskleri Takip Edecek

Türkiye’de bir ilk olan İhracat Pazar Monitörü içinde iki endeksin yer aldığını bildiren TİM Başkanı Mustafa Gültepe, İhracat Talep Endeksi ile pazarlardaki talebi, Pazar Dayanıklılık Endeksi ile de riskleri önceden görme imkânı bulacaklarını söyledi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), önemli pazarlarda talebi yaratan koşulları ve riskleri artık İhracat Pazar Monitörü’nden (İPM) takip edecek. İlk sayısı yayımlanan İPM’ye göre ocak ayında İhracat Talep Endeksi yüzde bir artışla 101 puana yükseldi.

TİM Başkanı Mustafa Gültepe, yaptığı açıklamada Türkiye ekonomisinin itici gücü olan ihracatın seyrini belirleyebilme noktasında TİM’in hayata geçirdiği İhracat Pazar Monitörü’nün çok önemli bir misyon üstleneceğini vurguladı. Cumhuriyetin ikinci yüz yılına Türkiye’yi ihracatta ilk 10 ülke arasına çıkarma hedefi ile başladıklarını ve stratejilerini bu hedefe göre kurguladıklarını belirten Gültepe, şöyle devam etti:

“27 sektörümüzde, 61 birliğimizle ve 150 bine yakın ihracatçımızla dünyada adım atmadığımız ülke ya da bölge bulunmuyor. Türkiye’nin üretim gücünü, ürünlerimizin kalitesini tanıtmak için küresel ölçekteki sektörel fuarları, ticaret ve alım heyetlerini fırsata dönüştürüyoruz. Bütün bu çalışmaların yanı sıra pazarlarımızdaki tüm gelişmeleri hesaba katmamız gerekiyor.

TİM-İPM ALANINDA İLK VE TEK ENDEKS

İlkini  yayımladığımız TİM-İPM ile artık pazarlarımızdaki talep koşullarını ve siyasi-iktisadi risk konjonktürünü kolayca takip edebileceğiz. TİM-İPM, ülkemizde sektörel bazda talep ve risk koşullarını ölçen ilk ve tek endeks olma özelliğini taşıyor. Aylık olarak kamuoyu ile paylaşacağımız TİM-İPM içinde İhracat Talep Endeksi ve Pazar Dayanıklılık Endeksi yer alıyor. İhracat Talep Endeksi ile pazarlarımızdaki talebin hem genel durumunu hem de sektör ve ülke özelinde tabloyu görebileceğiz.

Pazar Dayanıklılık Endeksi ile de pazarlarımızda risklerin genel durumunun yanında sektör ve ülke bazında gidişatı takip edebileceğiz. Ocak ayı rakamlarına baktığımızda İhracat Talep Endeksi önceki aya göre yüzde 1 artış, önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,4 düşüşle 101 oldu. Bu rakam bize ihracat pazarlarımızdaki talep koşullarının iyileşmeye devam ettiğini gösteriyor. Pazar Dayanıklılık Endeksi ise Ocak ayında bir önceki aya göre yüzde 0,6 artarken bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,7 düşüşle 99,7 seviyesinde gerçekleşti. Bu verilerin ışığında pazarlarımızdaki risk koşullarının da iyileşme eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz.”

Mustafa Gültepe, TİM-İPM kapsamındaki iki endeks sayesinde ihracatçı firmaların pazarlardaki riskleri ve talepleri çok daha daha kolay anlamlandırarak önceden pozisyon alma imkânı bulacaklarını sözlerine ekledi.

NOT: Şubat 2024 sayısı itibari ile TİM İhracat Pazar Monitörü her ayın son pazartesi günü yayınlanacaktır.

TİM İhracat Pazar Monitörü’ne buradan ulaşabilirsiniz.

 

TİM – Türkiye İhracatçılar Meclisi – TİM İhracat Pazar Monitörü (tim.org.tr)

tim_ihracat_pazar_monitörü_2024_subat TİMREPORT_229

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Serveti vergile(yeme)mek

Dev çok uluslu şirketlerin vergilendirilmesiyle ilgili bir yazı dizisi hazırlamıştım. Uluslararası sermayenin daha fazla vergi dışı kalmasına göz yumulmaması için küresel asgari kurumlar vergisi çalışmaları hızlanmış durumda. Bir yandan da toplum vicdanında sermayenin vergilendirilerek aklanması gerek.

Yayınlanma:

|

Tüm dünyada mali, ekonomik ve çevresel adaletsizlikler artarak devam ediyor. Küreselde pandemi sonrasındaki yeni servetin yaklaşık üçte ikisini en zengin yüzde 1’lik kesim elinde tutmaya başladı. Yoksulluk sona ermiyor, artıyor. Emek enflasyon altında ezilirken büyümeden aldığı pay sınırlı. Oxfam’ın araştırmasına göre dünyadaki en büyük şirketlerin sadece yüzde 1’inden daha azı çalışanlarına “yaşanabilir” bir ücret ödüyor. Diğer yüzde 99’unun böyle bir kaygısı var mı acaba?

Ama küreselde vergi reformları sermayeyle, dev çok uluslu şirketlerle ilgili yapılmaya çalışılıyor. Madem süreç başladı, bundan sonra zenginler için de devamı gelse iyi olur. Zaten en zenginlerin arkasında, kârın ortaklarına aktarıldığı ve genellikle beklenti üstü (!) kâr elde eden bu dev şirketler var. Üstüne vergi teşvikleri, indirimleri ile önemli bir kazanç alanına sahipler.

Sonra bu zenginler çeşitli yollarla nüfuz da elde edebiliyor. Bu nüfuz arttıkça ihalelerden medyaya kadar pek çok köşe başı tutulabiliyor.

Çünkü sadece servet değil, nüfuz da birikir. Servet, sahibine gelir sağlarken ve gelecekteki işsizlik, hastalık risklerine karşı güven verirken, sosyal mevki, ün, kudret, ekonomik bağımsızlık sağlayarak özel bir ödeme gücünü temsil eder.

Vergide adaleti sağlamak için ödeme gücüne göre vergileme gerekli, servet de ödeme gücünün göstergesi olduğuna göre vergilendirilmesi doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.

Zaten servet vergilerinin amacı, fırsat eşitsizlikleri dolayısıyla toplumdaki bireyler arasında oluşan gelir ve servet dağılımındaki dengesizlikleri en aza indirmek değil mi? O nedenle serveti olan ile olmayanı bu vergiyle birbirinden ayırmak gerekiyor. Emlak vergisi bir emlaka sahip olan ile olmayanı, ya da motorlu taşıtlar vergisi ona sahip olan (sahip olabilme gücüne sahip olan) ile olmayanı birbirinden ayırabiliyor örneğin. Ancak gelir ve servet dağılımında adaletsizliği en az indirecek servet vergisinde servetin tanımında sorun yaşıyoruz. Çünkü ülkemizde devlet hâlâ somut, gözle görülen servet unsurlarını vergilemeye çalışıyor.

Türkiye’de servet vergileri dört adet; Emlak Vergisi (EV), Değerli Konut Vergisi (DKV), Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) ve Veraset ve İntikal Vergisi (VİV). Bu vergilerin konuları gayrimenkul (EV ve DKV), motorlu taşıt (MTV) ve servetin ölüm ya da yaşayanlar arası karşılıksız intikaline (VİV) dayanıyor.

Oysa servet tanımına, her türlü taşınır taşınmaz mallar ile para ve alacaklar dahildir ve zaten servet kişinin beli bir anda sahip olduğu ekonomik değerlerin tümüdür. Her birinin fiyatı vardır ve mübadeleye de elverişlidir.

Ancak Türkiye’de servetin tanımı oldukça dar. Bir çok ülkede mevduat vb de servet olarak tanımlanıyor. Bizdeki tanım eksikliği vergide adalet arayışını tetikleyen ana unsurlardan biri. Servet vergilerinin sık sık gündeme gelmesi, yeni bir servet vergisine umut bağlanması hem mevcut kamu giderlerinin dağılımından ve israfından, hem de vergilerin gelir/servetin adil dağılımındaki rolünden hoşnut olunmadığını gösteriyor.

Uygulamadaki servet vergilerinin gelir ve servet dağılımı üzerindeki etkisi, tüm servet unsurlarının hangi gelir grupları arasında dağıldığı ile ilgili. İşte aslında toplum vicdanını rahatsız eden nokta da burası.

Servet edinimiyle artan nüfuz, üretim faktörü sahipliklerinde giderek derinleşen adaletsizlikler ekonomi politikalarının etkisiyle de büyüdü. Düşük faiz politikasıyla uygulanırken kredi çekerek döviz ve altına yönelenler tasarruf ve servet sahibi oldular. Aynı dönemde düşük gelir düzeyindekiler, yoksullar bu politikanın sonucunda ortaya çıkan enflasyonun altında ezildi. Üstelik yaşanan dolarizasyon sonucu kur yükselişinin önüne geçilmesi için yaratılan KKM’nin getirisinden bile gelir vergisi alınmadı. O nedenle hem vergide adaletsizliğin göstergesi dolaylı vergilerin vergi sistemindeki hakimiyeti, hem de böyle bir zenginleşme ve kâr akımının da tetiklediği enflasyonla devam ediyoruz.

Mevcut servet vergilerine ek yeni bir servet vergisi ihdas edilmesi kıymetli meslektaşım Prof.Dr. Murat Batı’nın dünkü yazısında açıkladığı gibi Anayasa’nın 2. (sosyal hukuk devleti), 10. (eşitlik), 13. (ölçülülük) ve 35. (mülkiyet hakkının ihlali) maddelerine aykırılık teşkil edecek. Ayrıca yeni servet vergisi vergi sistemine dahil olsa da bu vergilerin gelirlerinin örneğin deprem harcamalarına, sosyal transferlere vb tahsis edilmesi 5018 sayılı KMYKK m.13/g’ye göre mümkün değil. Bu durumda gerçekleşmeyecek olan; bir Robin Hood vergisi gibi zenginden alıp yoksula vermek.

Yeni servet vergisine kadar öncelikle gelir ve kurumlar vergisinde reform ile işe başlanmalı. Gelir-Kurumlar Vergisi beyannamelerinde görülmeyen ve servetin oluşumuna katkı sağlayan gelir kayıt ve kontrol altına alınabilir. Servet vergisi ile gelir getirmediğinden dolayı Gelir-Kurumlar vergisiyle kavranamayan servet unsurları kavranabilir.

Aslında Veraset ve İntikal Vergisi uygulaması, karar alıcılara yol gösterici niteliğe sahip. Bu vergiler “birbirini telafi eden”, “takip ve kontrol eden vergiler“dir. Şöyle ki Veraset ve İntikal Vergisi, içinde iki vergiyi barındırıyor. İlki veraset sonucu ortaya çıkan ikincisi yaşayanlar arası gerçekleştirilen servetin karşılıksız intikali, vergilendirmeye yönelik. Veraset vergileri yalnız başına uygulandığı durumda servetin intikali yaşayanlar arasında bağış yoluyla gerçekleştirilebilir. Bunun için yaşayanlar arası bağış yoluyla gerçekleştirilen karşılıksız intikaller de bu vergi kapsamındadır.

Türkiye de servet vergileri, servet üzerinden ve servet transferinden alınıyor. Ayrıca servet vergileri servet artışından da alınır. Serveti oluşturan unsurda sahibinin hiçbir kişisel emeği olmadan meydana gelen artışlar vergilendirilir. Almanya’da Birinci Dünya Savaşı’ndaki servet artış vergisi uygulaması var, hatta olağanüstü servet vergisi olarak da bilinir. Oysa Türkiye’de bu kapsamda Gayrimenkul Kıymet Artışı Vergisi uygunladı. Servet unsurlarından sadece biri olan gayrimenkulün değerindeki artışı vergilemek için yürürlükteydi. Hatta uygulanırken olağanüstü bir durum da yoktu. Ancak o vergi neoklasik ekonomi politikalarının vergi sistemini değiştiren, sermayeyi daha hafif vergileyen özelliği sonucu 1985 yılında kaldırıldı.

Dostoyevski’nin dediği gibi; “parasız düşünür, ama paralı iki misli düşünür”.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.