Connect with us

EKONOMİ

Ekonominin Beş Önemli Göstergesi 2023 Yılında Ne Yapacak

Yayınlanma:

|

■ 2022 Yılı; olumsuz global ve yerel koşullar nedeniyle Türkiye ekonomisi için zorlu bir yıl olmuştur.

■ Bu zorluk enflasyon, döviz kuru ve cari açığa daha fazla yansımıştır.

■ Bu olumsuzluklara rağmen büyüme, işsizlik, turizm gelirleri ve kamu bütçesi alanlarında yüksek performans sağlanmıştır.

■ Seçimlere rağmen 2023 yılının ekonomik göstergeler açısından geçen yıla göre daha olumlu bir seyir izleyeceği tahmin edilmektedir. Bu tahminler çerçevesinde makro ekonomik göstergelerden bir bölümü hakkındaki beklentilerimiz aşağıdaki gibidir:

■ GSYH ve Büyüme: 2022 Yılında GSYH 865 Milyar USD ve 15,5 Trilyon TL, büyüme %5,5, civarında beklenmektedir. 2023 Yılında GSYH’nin 900 Milyar USD ve 22 Trilyon TL, büyümenin ise %4, civarında oluşabileceği tahmin edilmektedir.

■ Enflasyon: Tüketici enflasyonu 2022 yılında %65 civarında beklenmekte, 2023 yılı sonunda ise %30 civarına gerileyebileceği tahmin edilmektedir.

■ İşsizlik: İşsizliğin 2022 sonunda %10,5 ve 2023 yılında %11 civarında oluşabileceği tahmin edilmektedir.

■ Kamu Bütçesi:2022 Yılında bütçe açığının -350 Milyar TL ve Bütçe Açığı/GSYH’in %-2,5 civarında tamamlanabileceği, 2023 yılında ise bütçe açığının -650 Milyar TL’ye ve Bütçe Açığı/GSYH’nin ise %-3,5 civarına yükselebileceği tahmin edilmektedir.

■ Cari Açık: 2022 sonunda cari açığın -45 Milyar USD ve Cari Açık/GSYH’nin %-5,2 civarında sonuçlanması beklenmekte, 2023 yılında ise cari açığın -30 Milyar USD ve Cari Açık/GSYH’nın %-3,5 civarında oluşabileceği tahmin edilmektedir.

Türkiye ekonomisi, 2022 yılında global ve yerel koşullardaki olumsuz faktörlerin etkisiyle oldukça zorlu bir dönem geçirmiştir. Döviz kuru ve enflasyonda yüksek oranlı artışlar sosyal ve ekonomik dengeleri tahrip edici etkiler üretirken, düşük faizi önceleyen ekonomi politikaları, ülkemizi büyümede dünya ölçeğinde üst sıralara taşımıştır. Büyümenin etkisiyle istihdam artmış, işsizlik oranları gerilemiş, kamu bütçesi son yılların en iyi performansını göstermiştir. Ekonomik dengeler açısından oldukça önemli olan bu göstergelerdeki 2022 yılı değerlendirmeleri ve 2023 yılı beklentileri bu yazının konusunu oluşturmaktadır.

1- GSYH ve Büyüme

Büyüme ve Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) gelişmeleri ekonominin geçmiş dönemde gösterdiği performans, geleceğe yönelik yansımalar, enflasyon, işsizlik, kamu bütçesi ve kamu finansmanı vb. çok sayıda makro ekonomik göstergeyi beslemesi nedeniyle önemlidir.

Türkiye 2022 yılında dünya ölçeğinde parlak bir büyüme performansı göstermiştir

2020 ile 2022 arasındaki sekiz çeyrek dönemdeki yıllık ve çeyreklik büyüme oranları Grafik 1’de yer almaktadır. 2021 yılının ilk çeyreğinde %7,5 ve ikinci çeyreğinde baz etkisiyle %22,2 ile rekor büyüme gösteren ekonomide canlılık, sonraki çeyreklerde azalarak devam etmiştir. 2021 Yılının tamamı ve 2022 yılının ilk yarısında ihracat ve iç tüketimin öncülüğündeki büyüme; sanayi üretim artışı, kapasite kullanım oranları, satın alma yöneticileri endeksi, elektrik tüketimi ve otomotiv satışlarına belirgin bir şekilde yansımıştır. 2022 Yılının ikinci yarısından itibaren kamunun makro ihtiyatı tedbirler kapsamında kredilere ve dövizli işlemlere yönelik sınırlamaları, büyümenin hızını yavaşlatmıştır. Üçüncü çeyrekte yıllık %3,9’a kadar gerileyen yavaşlamanın son çeyrekte de devamı beklenmektedir.

Ekonomik grupların büyümeye katkılarına Grafik 2’de yer verilmektedir. Harcamalar yöntemiyle hesaplanan GSYH’da ekonomik grupların gösterdikleri performans belirleyicidir. Hanehalkı (kişiler), GSYH içinde %55-%60 aralığında değişen payı ile en büyük ekonomik gruptur. Bu özelliği nedeniyle; hanehalkının artan harcamaları büyümeyi yukarıya çekerken, azalan harcamalar büyümeyi yavaşlatmaktadır. Yatırımlar, ihracat ve ithalatın GSYH içindeki payları %30’lar seviyesindedir. Her üç ekonomik grubun performansı, büyümeyi doğrudan etkilemektedir. Bir başka ekonomik grup olan Devletin GSYH içindeki payı %15’ler civarındadır. Devlet harcamalarının artması veya azalması büyümeyi etkilemektedir.

Ekonomik gruplar büyümeye farklı düzeylerde katkı sağlamaktadır. Ekonominin daralma dönemlerinde izlenen politikalara bağlı olarak devlet harcamalarının katkısı artabilmekte, büyümenin hızlandığı dönemlerde devlet harcamalarının katkısı azalırken hanehalkının katkısı artmaktadır. Benzer farklılık ithalat ve ihracatın katkısında da görülmektedir. Büyümenin düşük olduğu dönemlerde ithalatın katkısı azalırken ihracatın katkısı artmakta, yüksek büyüme dönemlerinde ise ithalatın katkısı artmaktadır.

Hanehalkı, son sekiz çeyrekte GSYH büyümesine katkı vermiştir. İhracat, 2021 yılı ikinci çeyrek büyümeye %60 gibi olağanüstü bir katkı sağlarken bu performansı sonraki dönemlerde azalışa geçmiş ve 2022 üçüncü çeyrekte %13’e gerilemiştir. Yatırımların payı 2021 yılı ikinci çeyrekte %21 iken sonraki dönemde önemli ölçüde azalsa da 2021 son çeyreğinden itibaren artmaya başlamış ve 2022 son çeyrekte %12’ye yükselmiştir. Ülkenin üretim gücü ve kapasitesindeki artışa doğrudan katkı sağlayan bu göstergedeki artış, yatırım iştahının yüksek olduğu anlamına gelmektedir. İthalattaki gelişmeler yatırımlar ile benzerlik göstermektedir. Yatırımın büyük ölçüde ithalata bağımlı olması ve ekonomik büyümenin ithalatı zorunlu kılması, bu grubun GSYH’ya daha yüksek katkı vermesini sağlamıştır.

Çeyrekler itibariyle USD bazında GSYH 180-250 Milyar USD aralığında dalgalanmıştır. Ekonomik canlılık ve döviz kurlarındaki hızlı artışlar USD bazında GSYH’yi düşürmektedir. 2021 Yılının son çeyreğinde 200 Milyar USD seviyesindeki GSYH 181 Milyar USD’ye gerilemiş, ardından hızlı bir artış ile 3.çeyrekte 242 Milyar USD’ye yükselmiştir. TL olarak hesaplanan GSYH enflasyonun da etkisiyle hızlı bir şekilde yükselmiştir. 2021 Yılının üçüncü çeyreğinde 1,9 Trilyon TL olan GSYH 2022 yılının aynı döneminde %120 oranında artışla 4,3 Trilyon TL’ye yükselmiştir. Bu artışta hızlı yükselen döviz kurlarının ağırlıklı payı olsa da ekonomik büyümenin payı ihmal edilmemelidir.

GSYH 2013 yılında ulaşılan 958 Milyar USD’yi yeniden yakalamak için on yıl kaybettik

Kasım ayında yayınlanan Orta Vadeli Programda (OVP) 2022 yılında büyümenin %5, GSYH’nin 808 Milyar USD ve 13,4 Trilyon TL civarında gerçekleşebileceği tahmin edilmiştir. 2023 Yılı beklentisi ise büyüme %5, GSYH 867 Milyar USD ve 18,6 Trilyon TL olarak hedeflenmiştir. Beklentimiz 2022 yılında büyümenin %5,5, GSYH’nin 965 Milyar USD ve 15,5 Trilyon TL civarında gerçekleşmesidir. 2023 Yılının seçim yılı olması nedeniyle büyümenin %4, GSYH’nin 900 Milyar USD ve 22 Trilyon TL civarında oluşabileceği değerlendirilmektedir. GSYH için 2023 yılında öngördüğümüz 900 Milyar USD, 2013 yılındaki 958 Milyar USD’nin altındadır. Bir başka ifadeyle 2013 yılındaki GSYH’ya yeniden ulaşmak için on yıl kaybetmiş durumdayız.

2- Enflasyon

Geniş halk kitlelerinin satın alma gücü, yatırım kararları, kamu bütçesi, kredi maliyetleri vb. ekonomiyi kuvvetli bir şekilde etkileyen enflasyon, ülkemizin en öncelikli gündem maddesidir. Tüketici enflasyonunun (TÜFE) aylık ve kümülatif verileri ile harcama gruplarının enflasyona katkıları Tablo 1’de yer almaktadır. Enflasyon, 2018 yılından itibaren; kur şokları, enerji fiyatları, Covid 19 nedeniyle aksayan küresel üretim ve lojistik problemlerinin neden olduğu emtia ve gıda fiyatlarındaki yüksek oranlı artışlar nedeniyle uzun yıllar sonra yeniden yükselişe geçmiştir.

2021 Yılı TÜFE’de aylık oranlar %0,89 ile %13,58 aralığındadır. 2021 yılına %1,68 ile başlayan TÜFE Şubat ayından itibaren aşağı yönlü bir seyir izlemiş ve Mayıs 2021’de %0,89’a gerilemiştir. Haziran 2021’de %1,94 ile yükselişe geçen aylık TÜFE Ekim’den itibaren hızlanarak %2,39’a yükselmiş, Kasım’da %3,51 ve Aralık 2021’de %13,58’e ulaşarak 2003 yılından beri en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Yeni yıla 2021 yılından miras kalan yükseliş trendinin devamı ile başlayan TÜFE Ocak 2022’de aylık %11,10 ile yüksek seyrini korumuş, sonraki aylarda düşüşe geçerek Şubat ayında %4,81 ve Mart ayında %5,46’ya geriledikten sonra Nisan ayında hızlı bir atak ile %7,25’e yükselmiştir. Geçmişte yıllık enflasyonda görülmeyen oranlar ay bazında ve birkaç ay arka arkaya görülmüştür. Bu dönem enflasyonundaki hızlı yükselişin temel nedenleri; a) Döviz kurlarında yılın son üç ayında %50’yi aşan artışlar, b) Küresel salgın nedeniyle enerji-gıda ve emtia fiyatlarındaki artışlar ve c) Rusya-Ukrayna savaşının özellikle enerji ve gıda fiyatlarını daha da yukarıya çekmesidir.

Mayıs ayından itibaren dalgalı ancak aşağı yönlü bir seyir izleyen aylık TÜFE Kasım 2022’de %2,88’e kadar gerilemiştir. 2022 yılının Ocak-Kasım dönemi on bir aylık TÜFE %62,4’e ulaşırken önceki yılın aynı dönemindeki oran ise %19,8’dir. Kasım 2022 itibariyle yıllık TÜFE’yi en çok besleyen ilk üç harcama grubu; Ulaştırma, Gıda ve Ev Eşyasıdır.

Aralık ayından itibaren TÜFE hesabında baz (matematik) etkisi devreye girecektir. Yıllık TÜFE hesabında; geçtiğimiz yılın Aralık ayında %13,58 ve bu yılın Ocak ayında %11,10 olmak üzere sadece iki aylık %25 civarında bir enflasyon stoku vardır. TÜFE’nin Temmuz 2022’den itibaren gösterdiği trendin devam ederek Aralık 2022 ve Ocak 2023’te %2,5 civarındaki aylık enflasyon oranları ile Şubat 2023’te yıllık %60 civarında bir TÜFE gündeme gelebilecektir. Global enerji ve gıda fiyatlarındaki yavaşlama ile yerelde durulan döviz fiyatlarının seyrinin devamı halinde, Ocak 2023’te yıllık TÜFE’de başlayacak düşüşün (ilave dramatik politik ve ekonomik bir gelişme olmadığı takdirde) 2023 yılın ilk çeyreğinden itibaren belirgin hale gelmesiyle Şubat 2023’te %60 civarında ve Haziran 2023’te de %40’lı oranların görülmesi mümkün olabilecektir.

Öte yandan 2022 yılında enflasyonu besleyen en önemli kalemlerden olan enerji fiyatlarında yeni yılda yaşanabilecek sürpriz bir düşüş enflasyonun gerilemesini hızlandıracaktır. TÜFE’nin Kasım 2021 ile Kasım 2022 dönemi gelişmeleri Grafik 4’te gösterilmektedir. Ekim 2019’dan itibaren ılımlı bir artış dönemine giren yıllık TÜFE Covid 19 salgının da etkisiyle Haziran 2021’de %18’e yükselmiştir. 2021 Yılının ikinci yarısından itibaren yıllık TÜFE’de artış hızlanmış ve yılın son çeyreğinde döviz kurlarının sürüklemesiyle Ekim 2022’de %85,5’e kadar yükseldikten sonra Kasım 2022’de düşüşe geçmiş ve %84,4’e gerilemiştir. FED faiz artışlarının yavaşlayacağı, devam eden Rusya-Ukrayna savaşının ilave risk oluşturmayacağına dair beklentiler, bir barış ihtimaline karşı iyimser gelişmeler ve petrol fiyatlarındaki düşüşler global enflasyonu yavaşlatacak gelişmelerdir. Döviz fiyatlarının durulması ve erişim zorluklarına karşın enflasyonun oldukça altındaki finansman maliyetleri enflasyonun hızını yavaşlatan yerel faktörlerdir. Global ve yerel faktörlerin etkisiyle Ekim 2022’de zirve yapan enflasyonun Kasım ayından itibaren başladığı düşün devam etmesi beklenmektedir.

Döviz fiyatlarındaki durulma, global enerji ve gıda fiyatlarındaki gerilemeler enflasyonun önce hızını kesti ardından yavaşlatacak

Üretici enflasyonunun (ÜFE) Ekim 2021 ile Kasım 2022 dönemi gelişmeleri Grafik 5’te gösterilmektedir. Nisan 2020-Temmuz 2020 aralığında %1 bandında seyreden aylık ÜFE, Ağustos ayında %2,35 ile artış trendine girmiştir. Nisan 2021’de aylık %4,34’e ulaşan ÜFE düşüşe geçerek Eylül 2021’de %1,55’e gerilemiştir. Ekim 2021’de %5,24’e sıçrayan aylık ÜFE, bu tarihten sonra oldukça yüksek seviyelerde seyretmeye başlamış; Kasım 2021’de %9,99 ve Aralık 2021’de %19,08 ile Ocak 2022’de %10,45 olmak üzere çift haneli değerlere ulaşmıştır. Geçmişte yıllık enflasyonda dahi görülmeyen oranlar ay bazında ve birkaç ay arka arkaya görülmüştür. Şubat 2022’de %7,22’ye gerileyen ve dalgalı bir seyir izleyen ÜFE Kasım ayında %7,83 değerine ulaştıktan sonra Kasım ayında keskin bir düşüş ile %0,74’e gerilemiştir.

Ocak 2004 ile Temmuz 2018 dönemi içinde uzun süre genellikle tek hanelerde ve %-3,8 ile %15 aralığında seyreden yıllık ÜFE, Temmuz 2009’da dönemin en düşük seviyesi olan %-3,8’e kadar gerilemiştir. Ağustos 2018’den itibaren tweet krizinin tetiklediği döviz fiyatları öncülüğünde artışa geçen ÜFE, Eylül 2018’de %46’ya yükseldikten sonra düşüşe geçmiş ve Ekim 2019’da %1,7’ye kadar gerilemiştir. Kasım 2019’dan itibaren ılımlı artış dönemine giren yıllık ÜFE Covid 19 salgının da etkisiyle Ağustos 2020’de tek hane barajını aşarak %11,5’e kadar yükselmiştir. Bu tarihten itibaren düzenli artış dönemine giren ÜFE, 2020 yılını %25,2 ile tamamlamıştır. 2021 Yılına da yükseliş trendi ile giren ÜFE’nin hızı Mayıs’tan itibaren artmış ve 2021 yılını %83,5 ile tamamlamıştır. Döviz kurları başta olmak üzere enerji, emtia ve gıda fiyatlarının beslediği ÜFE Şubat ayında üç haneli değerlere ulaşmış ve düzenli bir artış ile Ekim 2022’de %158’e ulaşmıştır.

Yurt içinde döviz kurlarındaki durulma, yurt dışında ise enerji ve emtia fiyatlarındaki gerilemeler ÜFE’yi düşüş yönünde baskılamaktadır. Mayıs ayından itibaren artış ivmesini kaybederek Ekim ayında %158 ile zirveye ulaşan yıllık ÜFE Kasım ayında önemli bir düşüş ile %136’ya gerilemiştir. ÜFE’deki düşüşün 2023 yılın ikinci çeyreğinden itibaren belirgin hale gelmesi beklenmektedir.

TÜFE ve ÜFE arasında geçirgenlik (geçişkenlik, iletkenlik, taşıyıcılık) bulunmaktadır. ÜFE’nin TÜFE’den yüksek olması üreticiler tarafındaki maliyet artışlarının talep yetersizliği nedeniyle fiyatlara tam olarak yansıtılamadığını ve talep canlılığı halinde bu maliyet artışlarının tüketici fiyatlarına transfer edilmesinin kaçınılmaz olduğunu ifade etmektedir. ÜFE ve TÜFE arasında güncelde olduğu gibi ÜFE lehine, geçmişte ise zaman zaman TÜFE lehine oluşan farkların uzun vadede dengelenmesi beklenmektedir.

TÜFE ve ÜFE’nin Ekim 2021 ile Kasım 2022 dönemi gelişmeleri Grafik 6’da gösterilmektedir. Kasım 2022 itibariyle yıllık TÜFE %84,4 iken yıllık ÜFE ise %136 civarında olup aralarında iki katına yakın bir fark bulunmaktadır. Son iki yıllık veriler incelendiğinde Ağustos 2020’ye kadar TÜFE’nin gerisinde olan ÜFE önce TÜFE’yi yakalamış sonrasında aradaki fark açılmıştır. ÜFE ve TÜFE arasındaki makasın zaman içinde; ÜFE’nin düşüşü, sabit kalışı veya daha yavaş artışına karşın TÜFE’nin daha fazla artması ile kapanması beklenmektedir. ÜFE’deki düşüş eğiliminin ılımlı bir seyirde devam etmesi halinde TÜFE geçişkenliği azalacak ve TÜFE’ye baskısı hafifleyecektir.

ÜFE ve TÜFE arasındaki yüksek fark gelecek dönem enflasyonu için önemli bir tehdit unsurudur

Baz etkisinin ÜFE hesabında da devreye girmesiyle, Aralık 2022’de %19,08 ve Ocak 2023’te %10,45 olmak üzere iki aylık %30 civarındaki enflasyon stoku yıllık ÜFE hesabından çıkacaktır. Aralık 2022 ile Ocak 2023’te aylık %1 civarında gerçekleşebilecek bir TÜFE ile Şubat 2023’te yıllıkta iki haneli bir üretici enflasyon gündeme gelebilecektir.

FED’in yılın son çeyreğinde başlattığı sıkılaştırma ve yüksek faiz politikaları, savaşın dünya gündeminde üst sıralardan düşmesi, enerji ve emtia fiyatlarındaki durulma ve ılımlı düşüşler, globalenflsasyon tehdidini azaltan gelişmelerdir. Global enflasyondaki yavaşlamanın ardından yaşanan ılımlı düşüşler ile yurt içinde durulan döviz fi yatlarındaki trendin, TÜFE ve ÜFE’yi aşağı yönde baskılaması beklenmektedir.

Orta Vadeli Programda (OVP) 2022 yılı sonunda TÜFE’nin %65 ve 2023 yılında %24,9 olarak tahmin edilmiştir. TÜFE’nin 2022 yılı için %65, seçim yılı olması münasebetiyle tahmin zorluklarına rağmen 2023 yılı sonunda %30 civarında oluşabileceğini beklemekteyiz

3- İşgücü,

İstihdam ve İşsizlik İşgücü, istihdam ve işsizlik verileri ülke ekonomilerinin performanslarını değerlendirmek amacıyla izlenen makro ekonomik göstergelerdendir. Göstergeler gerek ekonomik ve gerekse toplumsal gelişmeler için önemli sinyaller içermektedir.

İşgücü göstergelerine ilişkin veriler Tablo 2’de yer almaktadır. Ekim 2022 itibariyle çalışma çağındaki (15 ve daha yukarı yaştaki) nüfus 64,9 Milyon kişi ve işgücü 34,7 Milyon kişidir. İşgücünün %89’unu oluşturan 31,5 Milyon kişi istihdam edilmekte ve çalışmaktadır. 34,9 Milyon kişinin yer aldığı işgücü içerisindeki işsiz sayısı ise 3,5 Milyon kişidir. Çalışma çağındaki nüfusun %52,9’u işgücüne katılmaktadır. Çalışma çağındaki nüfusun %47’si ve işgücünün %89’u istihdam edilmektedir. İşsizlik oranı %11,2 bir başka ifadeyle işgücünün %11,2’si işsizdir.

İşgücüne katılımın gelişimi Grafik 7’de yer almaktadır. Ülkemizde işgücüne katılım oranı %44 ile %53 aralığında dalgalanmaktadır. Covid 19 süreci işgücüne katılımı azaltmış bir başka ifadeyle kişiler geçici bir süreyle iş aramaktan vazgeçmişlerdir. Covid 19 öncesinde %52,6’ya ulaşan işgücüne katılım, Nisan 2020’de sert bir düşüşle %46,7’ye gerilemiştir. Salgın döneminde işgücüne katılım oranı dalgalı bir seyir izlemiştir. Ekim 2020’de %51,4 olan katılım oranı, salgının başlangıcıyla %46,7’ye gerilemiştir. Mayıs 2020’den itibaren artış trendine giren işgücüne katılım, salgın öncesi seviyeleri geçerek 2000 yılından itibaren kaydedilen en yüksek oran olan %53,5’e ulaşmıştır. İşgücüne katılımın artması, gelecekte iş bulma arayışı ve ümitlerinin güçlenmesi anlamına gelmektedir.

Dr. Ahmet YARIZ – ADMİB YÖNETİM KURULU DANIŞMANI

Okumaya devam et

EKONOMİ

DİSK-AR: Geniş Tanımlı İşsizlikte Artış Sürüyor

TÜİK’in Şubat 2024 işsizlik verilerini değerlendiren DİSK-AR, geniş tanımlı işsiz sayısının son bir yılda 811 bin, zamana bağlı eksik istihdamın da 611 kişi arttığını; geniş tanımlı işsizlik oranının yüzde 24,5, geniş tanımlı kadın işsizliğinin yüzde 32,9 oranlarına dayandığını belirtti.

Yayınlanma:

|

Yazan:

TÜİK’in bugün yayınlanan Hanehalkı İşgücü Araştırması (HİA) araştırma sonuçlarına göre mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranının yüzde 8,7, mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsizlik oranının (âtıl işgücü) ise yüzde 24,5 seviyesinde gerçekleştiği belirtilmişti. TÜİK’e göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde dar tanımlı işsiz sayısı (mevsim etkisinden arındırılmış) 2024 Şubat ayında 3 milyon 78 bin oldu.

1 yılda geniş tanımlı işsiz sayısı 811 bin kişi arttı

DİSK-AR tarafından TÜİK verilerinden yararlanarak yapılan hesaplamaya göre mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı ise Şubat 2024’te 9 milyon 634 bin kişi olarak gerçekleşti. TÜİK’e göre pandemi öncesinde, 2020 Şubat’ta yüzde 12,6 olan dar tanımlı işsizlik Şubat 2024’te yüzde 8,7 olarak gerçekleşti. Ancak aynı dönemde geniş tanımlı işsizlik yüzde 20,6’dan yüzde 24,5’e yükseldi. Son 1 yılda geniş tanımlı işsiz sayısı 811 bin artarak 8,8 milyondan 9,6 milyona yükseldi. Covid-19 salgını sonrası geniş tanımlı işsizlik oranı 3,9 puan, geniş tanımlı işsiz sayısı ise 2 milyon 553 bin kişi arttı.

Geniş tanımlı işsizlikte patlama yaşandı!

TÜİK tarafından yayımlanan HİA verilerine göre Şubat 2024’te geniş tanımlı işsizlikte (âtıl işgücü) patlama yaşandı. Geniş tanımlı işsiz sayısı son bir yılda 811 bin, son 10 yılda (2014-2024 arası) ise 4 milyon 80 bin kişi arttı. Böylece son 10 yılda geniş tanımlı işsiz sayısı 1,7 katına çıktı. Şubat 2014’te 5,6 milyon olan geniş tanımlı işsiz sayısı Şubat 2023’te 8,8 milyon ve Şubat 2024’te ise 9,6 milyon olarak gerçekleşti. Geniş tanımlı işsiz sayısındaki artışın sebebi zamana bağlı eksik istihdam ve ümitsiz işsizler ile iş aramayıp çalışmaya hazır olanları, iş arayan ancak hemen çalışmaya başlayamayacak olanları kapsayan potansiyel işgücü sayısındaki artıştır. Âtıl işgücündeki yükselişin temel sebebi ise zamana bağlı eksik istihdam edilenlerin sayısında devasa artıştır.

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Bretton Woods ikizleri (IMF ve Dünya Bankası) ve Türkiye

Dünya Bankası’nın Türkiye’ye açtığı krediler ve iş birlikleri ile ilgili örnekler çoğaltılabilir. Ancak projenin onaylanması tamamlanacağı anlamına gelmez. Beş yıl süreyle banka tüm süreci takip ediyor, projenin aşamalarında bir sorun yoksa devam eden projenin bütçesini kullandırtıyor. Haliyle hem kamu hem de özel sektörün borçluluğu artıyor, brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaştı. Özel sektör dış borç stoku 250 milyar iken kamu sektörününki 202,5 milyar dolar

Yayınlanma:

|

Dünya üzerinde birbirini bazen tamamlayan bazen dışlayan iki farklı yapı olduğu hiç kimsenin gözünden kaçmıyor. Bir yanda rezerv paraya sahip ve elinde büyük fonlar bulunduran bir yapı, diğer yanda ise kalkınmasını kendi olanakları ile finanse edemeyen ve dış finansmana ihtiyaç duyan bir yapı.

Bu iki yapı coğrafi olarak birbirinden uzak. Finansal ilişki olarak ise bir “tık”lama kadar yakın. Ancak birbirlerine güvenmedikleri için güvenilir kurumların aracılığına ve garantörlüğüne ihtiyaç duyuluyor. Bu da çoğunlukla IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşlarının iş birliğini, kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmelerini ön planda tutuyor.

Uluslararası finans kuruluşları, kuruluşu ve sermayesine birden fazla ülkenin katıldığı, finansal faaliyetlerinden de birden fazla ülkenin yararlandığı kuruluşlardır.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Bretton Woods anlaşmasının imzalanması, IMF ve Dünya Bankası’nın başını çektiği Uluslararası Finans Kurumu (IFC), Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA), Avrupa Yatırım Bankası (EIB), İktisadi İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), İslam Kalkınma Bankası (IDB) gibi uluslararası finansal aktörlerin birbiri ardına kurulması, dış borçlanmaların bu kuruluşlar aracılığıyla yürütülmesine neden oldu.

Uluslararası finans kuruluşlarının gelişmekte olan ülkeler nezdinde en popüler olanları, IMF (Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası’dır. Bu iki kuruluş, Bretton Woods İkizleri olarak da bilinir. 1944 yılında toplanan Bretton Woods Konferansı’nda kabul edilen esaslar üzerine kurulup, 1947’de finansal operasyonlarına başladılar, Türkiye de o tarihte bu iki kuruluşa birden üye oldu.

IMF, ülkeler arasında ticaretin devamını sağlamak ve uluslararası refahın düşmesini önlemek için ödemeler dengesi sorunu yaşayan ülkelerle, en bilinen imkanlarının başında gelen stand-by anlaşmaları imzalar. IMF o ülkenin borcunu ödemesini sağlayacak önlemleri almak kaydıyla, maddi destek sağlar. O nedenle IMF’nin destek sağladığı ülkeye uygulattığı ekonomi politikası önerilerinin arasında; dış ticaretin ve sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, devalüasyona gidilmesi, sıkı maliye ve para politikalarının uygulanması, bazen daha da ileri giderek ücretlerin dondurulması yer alır. İşte IMF’nin stand-by anlaşmaları, bu kararların uygulandığı ülkelerde “acı reçete” olarak hafızalarda yerini korur. 

Türkiye IMF ile ilk kez 1958 moratoryumu ile tanıştı. Günümüze kadar 19 stand-by anlaşması imzaladı. 22 yıldır iktidarda olan AKP yönetimi, seçimle iktidara geldiğinde IMF ile devam eden bir stand-by anlaşması vardı. Ayrıca ilerleyen yıllarda AKP iktidarı IMF ile yeni bir stand-by anlaşması daha yaptı.

Dünya Bankası ise gelişmiş ülkelerin mali olanaklarını gelişmekte olan ülkelere kanalize ederek dünya genelinde yaşam kalitesini artırmak ve yoksulluğu azaltmak için proje ve program kredileri verir. Banka finanse edilecek projeleri, ekonomik, teknik, idari, mali ve işletmecilik açılarından ayrıntılı olarak inceler, kredi verildikten sonra da yürütülen projeyi takip edip, her aşamada rapor ister ve gönderilen uzmanlar aracılığıyla yerinde denetler.

Dünya Bankası aslında bir şemsiye kuruluş, onunla özdeşleşen beş kuruluş var: Bunlar; Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD) Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA), Uluslararası Finans Kurumu (IFC), Çoktaraflı Yatırımlar Garanti Ajansı (MIGA) ve Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi (ICSID).

Dünya Bankası Türkiye’nin de dahil olduğu kalkınma çabası içinde olan Mozambik, Pakistan, Burundi, Ürdün, Ukrayna, Etiyopya, Tanzanya, Moritanya, Somali, Cibuti, Zimbabwe ve benzeri gelişmekte olan (azgelişmiş ülke tanımı kullanılmadığı için gelişmekte olan ülke denmekte) ülkelere program ve proje kredisi vermeye devam ediyor.

Dünya Bankası’nın şu anda aktif 2570 projesi var. Bu projeler 152 ülkede uygulanmaya devam ediyor. Devam eden projelerin toplam büyüklüğü ise 342,5 milyar dolar.

Türkiye’de Dünya Bankası grubunun 39 projesi devam ediyor. Bu projeler ile sağlanan toplam kaynak 11,1 milyar dolar. Onaylanan son projeler, yeşil enerji alanında.

Türkiye, Dünya Bankası kaynaklarından uzun yıllardır yararlanıyor. Ekonomiden sağlığa, sosyal güvenlik sisteminden kamu mali yönetimine kadar ekonomik ve sosyal yapımızın dönüştürülmesinde hep iş birliği yapıldı. Örneğin 1980 dönüşümü ve 24 Ocak kararlarının uygulanması için 3 ayrı yapısal uyum kredisini veren Dünya Bankasıdır.

Dünya Bankası kredilerinin son 20 yılda sayısı ve hacmi giderek artmış durumda. Ama hâlâ kalkınamadık.

2010 sonrası Dünya Bankası grubundan IBRD ile yapılan anlaşmaların hangi kamu kurumlarıyla yapıldığı, tutarı gibi bilgilerin yer aldığı bir tablo hazırladım, yazının sonunda yer alıyor, inceleyebilirsiniz.

Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Şimşek, Dünya Bankasından sağlanan 18 milyar dolarlık bir kredi anlaşmasına varıldığını duyurdu. Bu anlaşmalar, 2023 yılının yaz aylarında başvurusu yapılan ve şubat ayı sonundan itibaren sonuçlandırılan projeler. Konuları ise, yeşil ihracat, endüstriyel emisyonların azaltılması, sosyal kapsayıcı yeşil dönüşüm ile ilgili. Türkiye’nin kalkınırken çevresel sosyal etkilere dikkat etmesi gerekecek.

IBRD’den sağlanan kaynağı elde edecek kuruluşlar arasında, Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bulunuyor. Bu projelerle hedeflenen; Türkiye’nin seçilmiş illerinde kilit sektörlerden kaynaklanan öncelikle hava kirleticilerinin ve sera gazlarının emisyonlarını azaltmak.

Görüldüğü gibi IBRD kamu kurumlarının projelerine kredi açıyor. Dolayısıyla kamu sektörü borç stokunu artırıcı özelliğe sahip. Dünya Bankası grubunda ayrıca özel sektör projelerine kredi veren bir de IFC bulunuyor.

IFC, Antalya Havalimanının kapasitesinin yeşil dönüşümle artırılması için TAV ile toplam 1,9 milyar Euro’luk bir anlaşma gerçekleştirildi. Şu anda 62,5 milyon Euro’luk kısmı verilmiş durumda. IFC’nin Türkiye’deki KOBİ’lere verdiği destek de var. 4 Nisan günü onaylanan dijitalleşme ile ilgili bir projenin kapsamı bir yazılım için (İkas). IFC’nin aralık 2023’te onayladığı bir proje, Türkiye’de elektrikli araç üretimi ve ihracatının desteklenmesiyle ilgili. Karsan ile yapılan iş birliği kapsamında 35 milyon Euro’luk destek sağlanacak. Ayrıca aynı günlerde depremin hasarının giderilmesi ve sürdürülebilirlik çerçevesinde Sanko holdinge de 350 milyon Euro’luk bir kaynağı IFC onaylamış durumda.

Dünya Bankası’nın Türkiye’ye açtığı krediler ve iş birlikleri ile ilgili örnekler çoğaltılabilir. Ancak projenin onaylanması tamamlanacağı anlamına gelmez. Beş yıl süreyle banka tüm süreci takip ediyor, projenin aşamalarında bir sorun yoksa devam eden projenin bütçesini kullandırtıyor. Haliyle hem kamu hem de özel sektörün borçluluğu artıyor, brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaştı. Özel sektör dış borç stoku 250 milyar iken kamu sektörününki 202,5 milyar dolar.

Gerek yukarıda bahsettiğim Dünya Bankası’nın çalışma prensibinden gerekse aşağıdaki tablodan gördüğünüz gibi, bu krediler ile (Sn. Şimşek’in bahsettiği 18 milyar dolar) sağlanan meblağ piyasaya girerek kurun düşmesine yardımcı olacak özelliğe sahip değil. Ama önemli bir özelliği var; o da brüt dış borç stokunu artırmak.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

VATANDAŞIN BANKA BORCU 3 TRİLYON LİRAYI AŞTI

Yayınlanma:

|

BDDK verilerine göre Vatandaşın bankalara toplam borcu Mart sonu itibarıyla 3 trilyon TL’yi aşmış durumda. Toplam borcun 1 trilton 86 milyar TL’lik kısmı İhtiyaç Kredilerden oluşurken; 1 trilyon 377 milyar TL’lik kısmı Kredi Kart borçlarından oluştu.

Artan faiz yükü özellikle kredi kartlarında çevrilmesi zor bir döngü içine sokarken; vatandaş kredi kartlarındaki %40 aylık asgari ödemeleri dahi ödemekte zorlandığı görüldü. Kredi kartlarındaki tüm bankalardaki ortak limitin 5 maaştan 3 maaşa düşürülmesi bankalarda kreid kart limit düşürme ve limit kapama şeklinde kendini gösterirken vatandaşın hareket alanı da iyice kısılmış olyor. Ekonomi kurmaylaırn talebi daraltma stratejisine paralel bankaların bu yöndeki uygulamaları da birleşince gecikmedeki kredi ve kredi kart oran ve hacimleri de artmaya başladı.

Enflasyona bağlı reel gelirin düşmesi yanında kira, gıda gibi temel giderlerde dünya ortalamasının üzerindeki artış vatandaşı tam anlamı ile bir girdabın içine sokmuş durumda. Özellikle emekli kesim tarafından son seçimlere de yansıyan tepki oyları sayesinde iktidar partisi ilk defa 2. parti olarak sandıktan çıkmıştı.

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.