Connect with us

EKONOMİ

Enflasyonun Düşündürdükleri!

Yayınlanma:

|

Enflasyondaki artış eğilimi dünyada bir çok kişinin canını yakarken, bu yeni dünyaya uygun terimler de hayatımıza girmeye başladı.

Bunlardan biri “shrinkflation”. Bunun birebir Türkçe karşılığı yok, ancak en basit haliyle bir malın fiyatını sabit tutarken gramajını azaltmak diye çevirebiliriz. Bu yakın zamanda marketlerde bazı ürünlerde görmeye başladığımız ve tüm dünyada da yaygın olan bir yöntem. Örneğin daha önce kilosunu 10 TL’ye aldığınız bir şeyin şimdi 900 gramını 10 TL’ye alıyorsanız alım gücünüz düşmüştür, aynı paraya daha az mal alıyorsunuz demektir ve bu da enflasyondur.

Yaşamlarımıza yeni giren bir başka terim de “skimpflation”.

Yine tam Türkçe karşılığını bulmakta zorlandığımız bu terim de aynı malı bu kez hizmet kalitesini düşürerek sunmak anlamına geliyor. Mesela her zaman gittiğiniz lokantada garsonu yakalamak için daha çok beklemek zorunda kalıyorsanız, uçuşlarınızda sürekli rötarlar oluyorsa, çoluk çocuk eğlenmek için gittiğiniz lunaparkta çarpışan arabalar bölümü sebepsiz yere kapalıysa, otelinizde
kat hizmetleri günde iki değil bire düşmüşse işte bunlar hep “skimpflation”. Aslına bakarsanız bunu daha çok küçük işletmelerde görüyoruz, zira pandemi nedeniyle artan maliyetler, eleman bulma zorluğu bu işletmeleri ayakta kalmak için buna zorluyor. Öyle ya da böyle bu da bir çeşit enflasyon, zira aynı paraya daha az hizmet alıyoruz.
Daha önce defalarca paylaştığım üzere dünya ekonomisi geçmiş 20-30 yıla göre çok daha farklı bir durumda, o yüzden klasik enflasyon analizleri ve hatta klasik enflasyonla mücadele yöntemleri faydasız. Bunun doğrusu nedir, ne yapmak lazım gibi tartışmalar çok daha uzun bir süre bizimle olacak ve belki de ekonomi bilimine yeni bir peygamber* gelene dek de net bir çözüm bulamayacağız. Ancak içinde bulunduğumuz ortam düşündüğümüzden çok daha uzun bir süre, daha zayıf bir alım gücüne ve daha düşük bir hizmet kalitesine yol açacak. Bunun doğal bir sonucu olarak da buna uygun yeni ekonomik terimler öğrenmeye devam edeceğiz.
Akademik tartışmaları bir yana bırakıp daha dünyevi, daha kısa vadeli olaylara dönersek ana konu yine enflasyon, zira enflasyon konusu dünyada can sıkıcı bir hal almaya başladı. Geçen hafta dünyanın en büyük 3 ekonomisi (ABD, Çin, Japonya) enflasyon verilerini yayınladılar. Her üç ülkede de enflasyon beklentileri aştı ve fiyatların 1990’ların başından bu yana en hızlı şekilde arttığını ortaya koydu. Dünyanın 4. büyük ekonomisi olan Almanya’da da aslında enflasyon son 30 yılın en yükseğinde, ama iyi yanından bakarsak buradaki tahminler daha isabetli olduğu için şaşırtıcı olmadı. Gerçi ÜFE hesaplanmaya başladığı 1977’den bu yana en yüksek seviyesinde, yani Almanya’da daha tatsız rakamlar büyük olasılıkla yolda. İşin ilginç yanı II. Dünya Savaşı öncesinde yaşanan hiperenflasyonun bugün bile ciddi travmalar yaşattığı bir ülkede oluyor bu!
Peki, bu can sıkıcı enflasyon verileri sonrası piyasalarda ne oldu?

Tamam dolar bir miktar değerlendi, ABD tahvil faizleri yükseldi, borsalar tökezledi, ama bu acayip rakamlara rağmen hiçbir yerde panik havası yok. Bu noktada yavaş yavaş ısınan sudaki kurbağa benzetmesi sanırım durumu açıklayabilir. Pandeminin başlarında bir yatırımcıya bugün gördüğümüz enflasyon rakamlarını söylesek pek ciddiye alınmazdık muhtemelen. Hatırlayalım: Pandemi başında 2021 sonu için yapılan enflasyon tahmini %2 civarındaydı, şimdi ise (hala geriden gelmekle birlikte) %4.5. Ama işte yanda gördüğünüz üzere tahminler bir şok neticesinde değil de parça parça yukarı çekildikçe piyasalar artık sert tepkiler vermiyorlar. Çünkü alışıyoruz…
İstediğimiz kadar alışalım yine de bu yaşadıklarımızın elbette bir sonucu olacak: İlk olarak ekonomik gerçekler ile içinde bulunduğumuz ekonomi politikaları arasındaki fark açıldıkça oynaklık artıyor. Yani bu rakamlara rağmen Fed enflasyonun geçici olduğu söylemini korudukça piyasaların sorgulaması artacak ve fiyatlamalar farklı yerlere gidecek. Bu da bir anda sert satışlar, akabinde sert düzeltmeler görmemize yol açabilir. Hisse piyasası için de daha önce dikkatinizi çektiğim konudaki uyarıyı yinelemek isterim: Daha yüksek bir faiz seviyesi daha düşük şirket değerlemeleri demek, bu da nereye gittiğini artık kimsenin bilmediği şirket piyasa değerlerinin (üstteki grafik) sorgulanmasına yol açacak.

Enflasyonun küresel bir olgu olduğu bu dönemde ülkemiz de bundan ve etrafında dönen tartışmalardan muaf değil…

Bu haftanın yurtiçinde en önemli gündem maddesi TCMB faiz kararı olacak. Çeşitli kurumlar tarafından yayınlanan anketlere göre TCMB’nin politika faizini 100 baz puan daha indirerek %15’e çekmesi bekleniyor. Öte yandan $/TL’de psikolojik bir seviye olmasının ötesinde bir anlam taşımayan 10 seviyesinin aşılması sonrasında bu ay faiz
indirimi gelmeyeceği beklentisi de dillendirilmeye başlandı. Bu noktada TCMB’nin yönlendirmesine başvurmakta fayda var: Ekim ayı sonunda yayınlanan enflasyon raporu sunumunda belirtildiği üzere, TCMB’nin ana konsantrasyonunun cari denge olmasından hareketle, kurun seviyesi faiz kararı üzerinde bu aşamada piyasanın düşündüğü kadar etkili
olmayabilir. Bu faiz indirimi fiyatlandı mı diye bakarsak, son hafta içinde TL’de gördüğümüz fiyat hareketinin benzer ülke para birimlerine göre daha sert olması bu olasılığın güçlü olduğunu işaret ediyor. Yine de TCMB’nin bu ay pas geçmesi ya da beklentilerin altında bir faiz indirimi yapması bu farkın TL lehine kapanmasına yol açabilir.

Dünyada enflasyon, bizde faiz-kur tartışmaları devam ederken bu gürültü arasında kaynamaması umuduyla bir süredir Borsa İstanbul hakkında yazıyorum.

Açıklanan şirket bilançoları, önde gelen borsaların rekor seviyelerden işlem görmesi, hafiften de olsa yeniden yabancı girişlerinin görülmesi derken Cuma kapanış itibarı ile Borsa İstanbul da rekor seviyeden kapandı. Ancak burada bundan sonrası için de iyimser olmamızdaki temel sebebi gözden kaçırmayalım: Her ne kadar dünyada olduğu gibi enflasyon görünümü bizde de tatsız olsa da bu ortamın belli piyasa ve ürünlere olumlu yansıması olacak. Enflasyonun arttığı dönemlerde yatırımcılar reel getiri elde etmek amacıyla sabit getirili ürünler yerine başta altın olmak üzere kıymetli madenlere, gayrimenkul alımına ve daha yüksek getiri vaat eden hisse
piyasasına yönelirler. Bizde bunlara ek olarak faizlerin düşmesi mevduatın cazibesini ekstra azaltan bir etken olarak öne çıkıyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde kurumsal yatırımcılar üzerinden, belki biraz daha uzun vadeli olarak, borsaya olan ilginin artacağını tahmin ediyoruz. Yine bu dönemde giderek daha fazla görmeye başladığımız hisse geri alım programları da Borsa İstanbul’u destekleyecek. Hepsini bir araya getirdiğimizde, ara ara düzeltmeler görsek de, Borsa İstanbul’da hala daha prim potansiyeli yüksek. Evet enflasyon, kurlar vs dikkatimizi dağıtıyor, ama işte bir şeye bakarken diğer fırsatları gözden kaçırmamak gerek.

*John Maynard Keynes 1936 yılında kaleme aldığı “İstihdamın, Faizin ve Paranın Genel Teorisi” kitabında, faiz oranlarının ekonomideki ısınmayı önlemede faydalı olabileceğini, ancak buhran dönemlerinde işe yaramadığını söyler. Keynes, böylesi bir durumda büyümeyi uyarmak için kamu harcamalarının artırılması gerektiğini savunur. Bu dönemde ortaya çıkan “Büyük Bunalım” döneminde ABD, İngiltere ve Batı Avrupa ülkelerinde yaygın ve devamlı bir işsizlik ortaya çıkmıştır. Bu durum, ekonominin kendi kendine düzeleceğini öne süren görüşlere güveni zayıflatmıştır. Keynes’in görüşleri işte böyle bir ekonomik bunalım döneminde ortaya çıkmış ve ücretlerle fiyatların esnek olduğu bir ekonomide tam istihdamın kendiliğinden sağlanacağını öne süren Neoklasik Teoriyi reddetmiştir. O dönemde ve II. Dünya Savaşı öncesinde yaygın kullanım alanı bulunan ve çığır açan bu görüşler sebebiyle Keynes uzunca bir süre ekonomi çevrelerinde “peygamber” olarak anıldı.

Garanti BBVA Yatırım

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.