EKONOMİ
Erdoğan Sağlam : Finansman gider kısıtlamasına ilişkin tebliğ taslağı

Yayınlanma:
4 yıl önce|
Yazan:
BankaVitrini
1 Ocak 2021 tarihinden itibaren başlayan vergilendirme dönemi kazançlarına uygulanacak kısıtlama, oranının maksimum seviye olan yüzde 10 olarak belirlenmesiyle uygulamaya girdi
Finansman gider kısıtlamasının 17 yıl sonra yeniden uygulamaya girdiğini Mehmet Yıldırım T24 için yazmıştı.
Esasen 1 Ocak 2013 tarihi itibariyle Kurumlar Vergisi Kanununa (KVK) eklenen bir madde ile finansman gider kısıtlaması mevzuatımıza yeniden girmişti.[1] Bu hükme göre, kredi kuruluşları, finansal kuruluşlar, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketleri dışındaki mükelleflerce kullanılan yabancı kaynakların, öz kaynak tutarını aşan kısmına isabet eden faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları toplamının (yatırımın maliyetine eklenenler hariç) yüzde 10’unu aşmamak üzere Cumhurbaşkanı’nca belirlenen kısmı, vergi matrahının tespitinde dikkate alınamaz. Yani bu kısım kanunen kabul edilmeyen gider (KKEG) olarak dikkate alınmak zorunda.
Finansman gider kısıtlaması Cumhurbaşkanının (daha önce Bakanlar Kurulunun) kısıtlama oranını belirlememesi nedeniyle uygulamaya girmemişti.
Nihayet Cumhurbaşkanının bu yetkisini 8 yıl sonra 3490 sayılı Cumhurbaşkanı Kararıyla 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren başlayan vergilendirme dönemi kazançlarına uygulanmak üzere kullanması ve kısıtlama oranını maksimum seviye olan yüzde 10 olarak belirlemesi ile kısıtlama uygulamaya girdi.
Uygulama ilk kez 2021 yılının 3 aylık birinci geçici vergi döneminde yapılacak. Özel hesap dönemi kullanmakta olan kurumlar vergisi mükellefleri, 2020 yılı içinde başlayıp 2021 yılında sona erecek özel hesap dönemlerinde finansman gider kısıtlaması uygulamayacaklar. Bu mükellefler ilk kez, 2021 yılı içinde başlayıp 2022 yılında sona erecek özel hesap dönemlerinde finansman gider kısıtlaması uygulamaya başlayacaklar.
Gelir İdaresi Başkanlığı konuya ilişkin açıklamaların yer aldığı tebliğ taslağını 24 Martta internet sitesine koyarak kamuoyunun görüşüne açtı. 12 Nisan’a kadar görüş ve öneri bekleniyor.
Taslağı değerlendirmeye geçmeden önce kısıtlamanın gerekçesini hatırlatalım. İlgili maddenin gerekçesine göre düzenlemenin amacı, firmaların finansman ihtiyaçlarını borçlanma yerine öz kaynakları ile finanse etmelerini teşvik etmek…
Son bir hatırlatma; kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun hesap döneminin başındaki öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılıyor ve bu kısma ilişkin faiz, kur farkı ve benzeri giderler, KVK uygulamasında gider kabul edilmiyor.
Şimdi taslakta açıklanan konulara ve bunlar hakkındaki görüşlerimize geçebiliriz.
Kısıtlama kapsamına hangi yabancı kaynaklar giriyor?
Kanuni düzenlemede “kredi” ve “finansal borç” yerine daha geniş bir kavram olan “yabancı kaynak” ifadesi kullanılmış ve kısıtlanacak finansman giderleri, örnekler verilerek (faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yapılan gider ve maliyet unsurları şeklinde) sayılmış bulunuyor.
Taslak tebliğde;
– Yabancı kaynakların, bilançonun kısa vadeli yabancı kaynaklar ve uzun vadeli yabancı kaynaklar toplamı olup işletmelerin belirli bir vade sonunda geri ödenmek üzere sağladığı kaynakları,
– Finansman giderlerinin ise yabancı kaynağın kullanım süresine bağlı olarak doğan her türlü faiz, komisyon, vade farkı, kâr payı, kur farkı, faktoring kuruluşlarına verilen iskonto bedelleri ve benzeri adlar altında yapılmış olan gider ve maliyet unsurlarını,
ifade ettiği belirtiliyor.
Bu tanımlar kanuni düzenlemeye uygun ve (temenniler olmasa da) beklentiler yönünde olduğunu söyleyebilirim.
Bu tanımlarda dikkat çeken noktalar, kısıtlamanın uygulanabilmesi için, “yabancı kaynağın vadesinin olması” ve “finansman giderinin yabancı kaynağın kullanım süresinden doğan” bir finansman gideri olması gerekliliği…
Nitekim taslakta,
- Teminat mektubu komisyonları, tahvil ihracına ilişkin giderler ile ipotek masrafları gibi herhangi bir yabancı kaynak kullanımına bağlı olmaksızın doğan giderlerin,
- Finansman gideri olmayıp finansman geliri azalması niteliğinde olan erken ödeme iskontoları veya peşin ödeme iskontolarının,
- Kredi sözleşmelerine ilişkin olarak ödenen damga vergisi veya banka havale ücretlerine ilişkin ödenen banka ve sigorta muameleleri vergisi gibi bir yabancı kaynağın kullanım süresine bağlı olarak doğmayan giderlerin,
kısıtlama dışında tutulacağı ifade ediliyor. Bu açıklamalara katılıyorum.
Tebliğde yer alan açıklamalardan, mal ve hizmet alımı nedeniyle ortaya çıkan borç ilişkisinin kısıtlama kapsamına girmediği anlaşılıyor. Ancak tebliğde; mal veya hizmet alımı nedeniyle ortaya çıkan borçların ilgili mal veya hizmet için ortalama piyasa vadesini aşmadığı sürece kısıtlama kapsamına girmediği daha açık bir şekilde yazılırsa ileride ortaya çıkması muhtemel ihtilaflar peşinen önlenmiş olur.
Kısıtlamanın başladığı 1 Ocak 2021 tarihinden önceki borçlar kapsama girer mi?
Taslakta, finansman hizmetinin hangi yılda sağlandığı veya kredi sözleşmesinin hangi yılda yapıldığının öneminin bulunmadığı, dönem sonu itibarıyla kullanılan yabancı kaynakları öz kaynaklarını aşan işletmelerde, söz konusu yabancı kaynaklara ilişkin olarak mahiyet ve tutar itibarıyla 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren kesinleşen gider ve maliyet unsurlarının gider kısıtlamasına tabi tutulacağı belirtiliyor.
Taslakta aynı yaklaşım kur farkları için de benimsenmiş. Yabancı kaynağın hangi yılda kullanıldığına bakılmaksızın, yabancı kaynak kullanımından doğan kur farkı giderlerinin 2021 yılı kazancının tespiti de dâhil olmak üzere döviz kurlarındaki değişim dikkate alınarak hesaplanan gerçek tutarları ile gider indirimi kısıtlamasına konu edileceği belirtiliyor.
Bu yaklaşıma katılamıyorum, bence kısıtlama kapsamına giren yabancı kaynaklar, uygulamanın başladığı 1 Ocak 2021’den itibaren kullanılan kaynaklarla sınırlı olmalıdır.
Zaten uygulamanın 4 Şubat 2021’de yayımlanan bir Kararla 1 Ocak 2021’den geçerli kılınması sorunlu. Bir de buna önceden kullanılmış kredilerin kısıtlama kapsamında olduğunu ekleyerek sorunu büyütmek çok doğru değil. Bu yaklaşım, vergide yasallık ilkesinin gereği olan hukuki güvenlik ilkesine de aykırı.
Geçmiş finansman kısıtlaması uygulamasında da, yabancı kaynakların hangi yılda temin edildiğinin önem arz etmediği belirtilmişti. Ancak açılan davada Danıştay 4. Dairesi, 27.10.1997 günlü ve E: 1997/636, K: 1997/3797 sayılı Kararıyla; kısıtlamanın 1.1.1996 tarihinden itibaren uygulamaya girdiği, bu hükmün yayımı tarihinden önce kullanılan yabancı kaynaklar nedeniyle ödenen faiz, komisyon, vade farkı, kar payı, kur farkı gibi giderlere uygulanmasının, önceki hukuki duruma göre fizibilitesini yapmış ve buna göre borçlanmış işletmelerin kanuna güven ve istikrar prensiplerine dayalı haklı beklentilerini ortadan kaldıracağından, yabancı kaynakların hangi yılda temin edildiğinin önem arzetmeyeceği yolundaki düzenlemenin hukuka uygun düşmediği gerekçesiyle ilgili düzenlemeyi iptal etmişti. Karar Maliye Bakanlığı tarafından temyiz edilmiş, ancak Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu tarafından bu temyiz talebi reddedilmişti.
Taslak bu şekilde yayımlanırsa aynı akıbete uğrayacağı çok açık, bu nedenle düzeltileceğine inanıyorum.
Yatırımın maliyetine eklenen giderler kısıtlama kapsamı dışında tutulacak
Yatırımla ilgili finansman giderlerinin, yatırımın aktifleştirildiği dönem sonuna kadar olanları yatırımın maliyetine dâhil edilmek zorunda. İzleyen dönemlerde doğan finansman giderlerinin ise maliyete dâhil edilip edilmeyeceğini mükellefler serbestçe belirleyebiliyorlar. Yani mükelleflerin ihtiyarında…
Kanuni düzenlemeye göre, kısıtlama kapsamına giren finansman gider ve maliyet unsurlarından yatırımın maliyetine eklenenler gider kısıtlaması kapsamı dışında bırakılacak. Tebliğ taslağında, zorunlu olarak ya da mükellefin ihtiyarında maliyete eklenen yabancı kaynaklara ait gider ve maliyetlerin gider kısıtlamasına konu olmayacağı belirtilerek çok isabetli bir yaklaşım sergilenmiş. Çünkü ihtiyari eklenenlerin kısıtlama kapsamında olduğu yönünde hatalı yorumlara rastlanıyordu.
Finansman gider kısıtlamasının uygulanacağı dönem
Taslakta, bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükelleflerinin[2], her bir geçici vergilendirme döneminin son günü itibarıyla Vergi Usul Kanununa göre çıkaracakları bilanço üzerinden öz kaynak ve yabancı kaynak mukayesesi yaparak finansman gider kısıtlamasına tabi olup olunmadığını belirleneceği açıklanıyor.
Yıllık dönemde; hesap dönemi olarak takvim yılını kullanan mükelleflerde 31 Aralık tarihli bilanço, özel hesap dönemini kullanan mükelleflerde ise hesap döneminin son günü itibarıyla çıkarılacak bilanço esas alınacak.
Görüldüğü gibi öz kaynak hesabında, örtülü sermaye uygulamasının aksine, her bir geçici vergi ve yılsonu itibariyle çıkarılacak bilançolarda yer alan öz kaynaklar esas alınıyor.
Geçici vergide gelir tablosu hazırlama zorunluluğu olmasına karşın bilanço çıkarma ve geçici vergi beyannamesine ekleme zorunluluğu bulunmuyor. Kısıtlama kapsamına giren mükellefler için böylece dolaylı olarak geçici vergide bilanço hazırlama zorunluluğu da getirilmiş oluyor.
Dönem sonu bilançolarının esas alınması, mükelleflere kısıtlama kapsamından çıkmak için aksiyon alma konusunda fırsat verirken; bu yaklaşımı, kısıtlanan finansman giderlerinin dâhil olduğu öz kaynağın yabancı kaynakla kıyaslanması nedeniyle eleştirenler var. Ben İdarenin yaklaşımını doğru buluyorum.
Önceki geçici vergilendirme dönemlerinde finansman gider kısıtlaması şartlarını taşımayan mükellefler, şartların oluştuğu geçici vergilendirme döneminden itibaren kısıtlamaya tabi olacaklar. Bu durumda, önceki geçici dönemlerine ilişkin olarak düzeltme verilmesine gerek olmayacak.
Finansman gideri yanında finansman gelirinin de bulunması durumu
Taslakta, finansman giderlerinin yanı sıra finansman geliri de elde etmiş olan mükelleflerin bu gelir ve giderlerini birbiri ile mukayese etmek suretiyle netleştirmeden finansman giderleri toplamının gider kısıtlamasına konu edilmesi gerektiği belirtiliyor.
Bu açıklama farklı kaynaklardan doğan finansman gelir ve giderlerinin netleştirilememesi açısından tartışılabilir, ancak aynı kaynaktan doğan finansman gelir ve giderlerinin netleştirilmemesi düşünülemez. Örneğin ilk geçici vergi döneminde kısıtlamaya tabi tutulan kur farkı giderine ilişkin dövizli borçlanma ikinci geçici vergi döneminde kur değişimi nedeniyle kur farkı geliri yaratmışsa, kısıtlama açısından bu kur farkı gelir ve giderlerinin netleştirilmesi zorunluluktur. Zaten aylık kur değerlemesi yapan işletmeler aynı kaynaktan doğan kur farkı gider ve gelirlerini ayrı ayrı kayda almak yerine kayıtta netleştirme yapmak suretiyle kayda alırlarsa, finansman gideri açısından da otomatik netleştirme sağlanacaktır. Eğer Maliye aksini düşünüyorsa, bunu tebliğe açıkça yazmalı ve yargı denetimine olanak sağlamalıdır.
Başka uygulamalar nedeniyle KKEG olarak dikkate alınan finansman giderlerinin durumu
İşletmenin kullanmış olduğu yabancı kaynaklara ilişkin faiz ve kur farkı gibi giderler, başka uygulamalar nedeniyle (örtülü sermaye, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı veya binek otomobillerde gider kısıtlaması gibi) KKEG olarak dikkate alınmışsa, yeni uygulama kapsamında finansman gider kısıtlamasına tabi tutulmayacağı belirtiliyor. Çünkü bu kısım itibariyle zaten vergisel açıdan gider yazılmış bir tutar söz konusu değil. Bu konunun açıklığa kavuşturulmuş olmasını isabetli buluyorum.
Yansıtılan finansman giderlerini kim kısıtlayacak?
Taslakta bu konuya ilişkin bir açıklama bulunmuyor. Kanunda işletmede “kullanılan” yabancı kaynakların kısıtlamaya tabi tutulacağı hükme bağlandığından, kullanılmayıp gerçek kullanıcısına yansıtılan/aktarılan giderlerin yansıtan kurumda kısıtlamaya tabi tutulmayacağı kanaatindeyim. Nitekim örtülü sermaye uygulaması da bu şekilde işliyor. Tabii ki yabancı kaynağın geçek kullanıcısı, şartlar mevcutsa kısıtlama uygulamasını yapacaktır. Bu konu tebliğde açıklığa kavuşturulursa isabetli olur.
Kısıtlanan giderlere ilişkin KDV indirilebilir mi?
Tebliğ KDV tebliği olmadığı için kısıtlanan finansman giderlerine ilişkin KDV’nin indirim konusu yapılıp yapılmayacağına yer verilmediği anlaşılıyor. Bazı kurumlar vergisi tebliğlerinde KDV’ye ilişkin açıklamaların yer aldığını biliyoruz. Bu tebliğde de yer verilebilir, verilmeyecekse de mutlaka bir KDV tebliği veya sirküleri ile konunun açıklığa kavuşturulması gerekir.
Önceki finansman gider kısıtlamasındaki yaklaşıma paralel olarak, indirimi kısıtlanan giderlere isabet eden KDV’nin indirimine izin verilmesinin zorunlu ve isabetli olacağını düşünüyorum. Böylece bu konuda yaşanması muhtemel uyuşmazlıkların önüne geçilecektir.
Tebliğdeki örneklerde yabancı kaynak toplamının öz kaynakları aşan kısmı hesaplanırken kısıtlama kapsamına girmeyen yabancı kaynaklar da dikkate alınıyor
Tebliğde, yatırımın maliyetine eklenen finansman giderleri ile örtülü sermaye kapsamına giren finansman giderlerinin kısıtlama kapsamına girmediği belirtilerek, aşan kısma isabet eden finansman giderinin hesabında finansman gideri toplamından kapsama girmeyen tutarlar doğru bir şekilde düşülüyor. Ancak kapsama girmeyen bu finansman giderleri her iki duruma ilişkin örnekte de aşan kısmın oranı tespit edilirken yabancı kaynak toplamına dâhil ediliyor. Mademki bu giderler kapsama girmiyor, oranın hesabında da yabancı kaynak toplamına dâhil edilmemelidir.
Örneğin taslaktaki 2 no.lu örnekte, öz kaynakları toplamı 2.000.000 TL olan (B) A.Ş.’nin aynı dönemde yabancı kaynakları toplamı 2.500.000 TL’dir. Şirketin bu döneme ilişkin toplam finansman gideri 200.000 TL’dir.
(B) A.Ş. devam eden yatırımı dolayısıyla aynı dönemde kullanmış olduğu krediden kaynaklanan 60.000 TL’lik finansman giderini yatırımın maliyetine eklemiştir.
Örnekte 200.000 TL’lik finansman giderinin 60.000 TL’lik yatırımın maliyetine eklenen kısmı finansman gider kısıtlamasının hesabında indirilmiş ve kısıtlamaya tabi gider tutarı (200.000 TL – 60.000 TL=) 140.000 TL olarak esas alınmıştır.
Aşan kısım= Yabancı kaynak toplamı – Öz kaynak toplamı
= 2.500.000 TL – 2.000.000 TL = 500.000 TL
Aşan kısma isabet eden finansman gideri: Finansman gideri x (Aşan kısım / Toplam yabancı kaynak)
=140.000 TL x (500.000 TL / 2.500.000 TL) = 140.000 TL x %20 = 28.000 TL
Ancak hesaplamalarda yatırım eklenen finansman gidenlerine ilişkin yabancı kaynaklar da dikkate alınmıştır. Ancak doğru hesaplama, kapsama girmeyen 60.000 TL finansman giderine ilişkin bu borcun (örnekte verilmediği için tutarını bilemiyoruz) 2.500.000 TL’lik yabancı kaynak toplamından düşülmesi suretiyle yapılmasıdır.
[1] Önceki düzenleme getirilen yeni düzenlemeden çok farklı idi ve vergi matrahının tespitinde enflasyonun etkisini gidermeyi sağlayan yöntemlerden yararlanan mükelleflere yönelikti. Bu uygulama, 2004 yılında enflasyon düzeltmesi hükümlerinin vergi mevzuatına dâhil edilmesi ile kaldırılmıştı.
[2] Taslakta, finansman gider kısıtlaması uygulamasında, yabancı kaynak ve öz kaynak mukayesesi gerektiğinden, bu düzenlemenin sadece bilanço esasına tabi mükellefler için geçerli olduğu, işletme hesabı esasına tabi mükelleflerin kısıtlama kapsamında olmadığı belirtiliyor.
T24 – Erdoğan SAĞLAM
İlginizi Çekebilir

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.
HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ
Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.
-
Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.
-
Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.
-
Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.
ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI
1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış
Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.
-
Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.
-
Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.
-
Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.
2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması
-
Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.
-
Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.
-
Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.
JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI
1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar
İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.
2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur
İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.
3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski
Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.
ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?
-
Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır. -
Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.
TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?
-
Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.
-
Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.
-
Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.
Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.
BANKA HABERLERİ
Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:
3 gün önce|
21/06/2025Yazan:
Serhat Can
Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.
Asimetrik Bilgi Sorunu:
Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:
- Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
- Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
- Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.
Sonuç Ne Olur?
- Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
- Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
- Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
- Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
- “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”
Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?
George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.
Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye
Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.
Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.
Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.
Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?
Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.
Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür
Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.
Serhat CAN
EKONOMİ
Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?
Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:
5 gün önce|
19/06/2025Yazan:
Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz
Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.
Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.
Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:
Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.
Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.
Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.
Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.
Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:
Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.
Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:
Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmış. Haberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.
Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?
Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:
Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.
Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.
2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.
Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.
Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.
Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (844)
- BANKA ANALİZLERİ (139)
- BANKA HABERLERİ (3.143)
- BASINDA BİZ (60)
- BORSA (450)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.852)
- GÜNCEL (3.223)
- GÜNDEM (3.198)
- RÖPORTAJLAR (48)
- SİGORTA (133)
- ŞİRKETLER (2.247)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (475)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (1.057)
- Ali Coşkun (24)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (26)
- Dr. Abbas Karakaya (64)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (569)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (63)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (41)
- Onur ÇELİK (35)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (80)
- Serhat Can (8)
- Süleyman Çembertaş (16)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
- Zuhal KARABULUT (5)
YAZARLAR

Ateşkes rüzgârı, petrolü devirdi, dolar geriledi, FED’e fırsat doğdu!

Tahvil Yerine Kredi: Türk Şirketlerinin Finansman Kaderi

Türkiye’nin Kafkaesk Manzarasında Genç Olmak

Yapay Zekâ Beyninizi Sessizce Ele Geçiriyor Olabilir!

YÜKSEK BANKA KREDİLERİ

ABD İran’ı vursa da, piyasalarda panik havası yok!

Aşırı Düşünmenin Zararları: Zihni Tutsak Eden Sessiz Tehlike

UŞAK’ın en köklü Market Zinciri EGEŞOK Konkordato aldı

Dolandırıcılık Davasında Şok Rapor: Banka Kusurlu!

Siyasi Gerginlik Ekonomiyi Geriyor: Reel Sektör Nefes Alamıyor!

KİL VE BENTONİT TESİSLER NE İŞE YARAR?

Tennis Istanbul Open 2025 Şirketler Arası Tenis Turnuvası başladı

DENİZBANK: Bir GMY istifası daha!

Yerel Halk Neden Maden İşletmeciliğine Karşı Çıkıyor?
- Son dakika: Bugünkü Sayısal Loto çekilişi sonuçları belli oldu! 23 Haziran 2025 Çılgın Sayısal Loto bilet sonucu sorgulama ekranı! 23/06/2025
- Fed'den Temmuz ayında faiz indirimi sinyali 23/06/2025
- Bugünkü On Numara çekilişi sonuçları belli oldu! 23 Haziran 2025 On Numara bilet sonucu sorgulama ekranı... 23/06/2025
- SON DAKİKA HABERİ: Borsa günü düşüşle tamamladı 23/06/2025
- 23 HAZİRAN BRENT PETROL FİYATI! Brent Petrol fiyatları ne kadar, kaç TL oldu? 23/06/2025
- EK DERS ÜCRETİ 2025: Öğretmenlerin bir saat ek ders ücreti ne kadar oldu? 23/06/2025
- Piyasalar savaş senaryosunu fiyatlıyor: PANİK SATIŞLARA DİKKAT! 23/06/2025
- Ekonomi ve siyaset gündemi - 24 Haziran 2025 24/06/2025
- Esin Güral Argat: İhracatta böyle daralma görmedim 24/06/2025
- Trump'tan ateşkes açıklaması 23/06/2025
- Trump: Tebrikler dünya şimdi barış zamanı 23/06/2025
- Resmi Gazete'de bugün (24.06.2025) 23/06/2025
- Çin: ABD ciddi sonuçları olabilecek yanlış bir emsal oluşturuyor 23/06/2025
- BM'den saldırılar sonrası istikrarsızlık uyarısı 23/06/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM2 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı