Connect with us

GÜNCEL

İran-ABD hattı sıcak: Polymarket fiyatlıyor, FED pas geçti, gözler TCMB’de

Yayınlanma:

|

İsrail-İran gerilimi sürerken, çatışmalar da tırmanmaya devam ediyor. ABD Başkanı Trump’ın ise nasıl bir adım atacağına dair belirsizlik hem uluslararası arenada hem de iç siyasette tansiyonu artırıyor. Bloomberg, ABD’li yetkililerin İran’a yönelik olası bir hafta sonu saldırısına hazırlandığını yazarken, Trump “yapabilirim de, yapmayabilirim de” diyerek kararını açıklamaktan kaçınıyor. Bu kararsızlık, Trump’ı iktidara taşıyan “MAGA” (Make America Great Again) hareketi içinde de görüş ayrılıklarına neden oluyor. Steve Bannon ve Tucker Carlson gibi isimler yeni bir Ortadoğu savaşına karşı çıkarken, Senatör Lindsey Graham gibi müttefikleri Trump’ın İsrail’e destek vermesi gerektiğini savunuyor. Trump ise destekçilerinin hâlâ arkasında olduğunu iddia ediyor.

Bloomberg’in haberini önemsiyoruz ancak daha dikkat çekici olan, ABD seçimlerini isabetle tahmin etmesiyle bilinen bahis platformu Polymarket’te oluşan fiyatlamalar: ABD’nin İran’ı ay sonuna kadar vurma ihtimali %60, Temmuz sonuna kadar ise %71 seviyesine yükselmiş durumda. Piyasa aktörlerinin bakmaya başladığı anket sonuçları da risk iştahı üzerinde hâliyle etkili oluyor. Finansal piyasalardaki fiyatlama eğilimine zemin tutan anket sonuçlarına, karar verirken sizlerin de bakmasında fayda görüyoruz. Rusya Devlet Başkanı Putin, İsrail ve ABD’nin İran’ın dini lideri Hamaney’e suikast planlarını kınarken, İsrail’in güvenliğinin de garanti altına alınması çağrısında bulundu. Rusya, krizi diplomatik yollarla çözmek için hem Tahran hem Tel Aviv hem de Washington’a çözüm önerilerini iletti.

Jeopolitik risklerin gölgesinde, gözler dün akşam FED’in olağan FOMC toplantısının sonucuna ve Başkan Powell’ın basın toplantısına çevrildi. FED beklentilere paralel politika faizini dördüncü ayda da %4,25-%4,50 aralığında sabit tutarken, 2025 sonuna kadar iki faiz indirimi öngörüsünü korudu. Ancak Başkan Powell, bu tahminlerin veri akışına bağlı olduğunu vurgulayarak Trump yönetiminin ithalat vergilerinin önümüzdeki aylarda enflasyonda “anlamlı” bir artışa neden olabileceğini söyledi. Powell’a göre, üreticiler ve perakendeciler bu maliyeti üstlenmek istemediği için sonuçta tüketiciler fiyat artışlarından doğrudan etkilenecek. FED’in yeni projeksiyonlarında, büyümenin %1,4’e yavaşlayacağı, işsizliğin %4,5’e yükseleceği ve yıl sonu enflasyonunun %3’e ulaşacağı öngörülüyor.

Powell, ekonomik görünümdeki belirsizliklerin sürdüğünü ve özellikle ithalat vergilerinin enflasyon üzerindeki etkilerinin tam olarak anlaşılması için beklemenin daha doğru olacağını belirtti. FED yetkilileri arasında faiz indirimi konusunda fikir ayrılıkları bulunurken, yedi üye 2025’te indirime gerek olmadığını düşünüyor. Trump’ın faizleri derhâl yarıya indirme çağrısı ise FED tarafından görmezden gelindi. Beyaz Saray’da gazetecilere konuşan Trump, “FED’e ben mi geçsem? Kendimi atayabilir miyim?” diyerek alaycı bir şekilde Powell’ın yerine geçme fikrini dile getirdi. Trump, Powell’ı “her zaman geç kalan” biri olarak nitelendirirken, onu asla yeniden atamayacağını ve görev süresi sona erdiğinde yerine başka birini getireceğini vurguladı. Powell, İsrail-İran çatışmasının olası enerji fiyat etkilerini de takip ettiklerini ancak bu tür şokların genellikle geçici olduğunu ifade etti. Fed toplantısının ardından, yıl sonuna kadar vadeli kontratlar bu sabah itibarıyla toplamda 48 baz puanlık faiz indirimi fiyatlıyor. Piyasa, ilk indirimin Eylül ya da Ekim toplantısında gerçekleşebileceği ihtimali üzerinde duruyor.

Jeopolitik risklerin gölgesinde ve FED’in üyeleri enflasyon tahminlerini yukarı, büyüme tahminlerini aşağı yönde güncellediği, Powell’ın ise tarife artışları kaynaklı fiyat artışlarının kısa sürede ‘anlamlı’ bir şekilde gerçekleşeceğine vurgu yaptığı gecenin sabahında, fiyat davranışında keskin bir bozulmanın olmadığını gördük. Şöyle ki, Brent cinsi ham petrolün varil son günlerde kaydettiği keskin yükseliş sonrası 77 doların kıyısında gergin bir şekilde beklerken, altının ons fiyatı ise son günlerde yükselmekte zorlanarak 3,370 dolar seviyesine geriledi. Daha geniş bir pencereden bakarsak, petrol bu ay %20 artarken, altın ise sadece %2,5 yükseldi. Asıl hareketin ise, her ne kadar yüzdesel olarak önemli olmasa da, Trump sonrası güçlenen zayıf ABD doları temasının yerini yavaş da olsa değerlenmeye terk ettiğini görüyoruz Şöyle ki, doların önde gelen altı para birimine göre değerini gösteren sepet kur DXY, haftanın genelinde %1 yükseliş kaydetti. Dolar zayıflığından beslenen ve şaşırtıcı bir şekilde önemli yükselişlere imza atan EUR ve Sterlin gibi para birimlerinin hafif de olsa değer kaybetmeye başladıklarını görüyoruz. Kraliyet aslanı sterlin 1,36 seviyesinin üzerinden defalarda kırmızı kart görmesi ardından bu sabah son bir ayın en düşük seviyesini test ederek 1,3390 seviyesine geriledi!

Jeopolitik risklerin gölgesinde, gergin bir bekleyiş genel hatları ile korunurken, gözler bugün sahne sırası gelen TCMB’nin olağan Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısına çevrildi. Son günlerde mütemadiyen yazdığımız üzere, TCMB’nin izlediği likidite politikasına göre, üstü kapalı da olsa işgören faiz zaten 300 baz puan geriledi. Bayram öncesi %49 seviyesine dayanan TCMB’nin Ağırlıklı Ortalama Fonlama Maliyeti (AOFM) ile BIST repo faizi (TLREF) dün sırası ile %46,00 ve %46,13 seviyesine kadar geriledi. Bugün TSİ 14:00’de sonuçlanacak toplantıda politika faizinin %46 seviyesinde sabit bırakılacağına kesin gözüyle bakarken, faiz koridorunun üst bandının (gecelik borç verme faizi) %49’dan 150 baz puan indirim ile %47,50 seviyesine getirilerek koridorun simetrik bir hâl almasını bekliyoruz. Hatırlanacağı üzere, 19 Mart tarihinde Türkiye’nin siyasi ikliminin değişmesi ardından Türk Lirasını korumak adına TCMB politika faizini 350 baz puan artırmak zorunda kalırken, faiz koridorunun üst bandını ise 300 baz puan artırarak kendisine ilave manevra alanı yaratmıştı. TL’nin getirisinin döviz talebinin ateşini alması ardından, TCMB’nin de adım adım politika normalleşmesine gitmesini, politika faizinde direkt indirimin ise Temmuz toplantısında 350 baz puan ile geleceğini düşünmeye devam ediyoruz.

TCMB’nin analitik bilançosuna göre, 16 Haziran valörlü işlemlerde net yabancı para pozisyonu artan savaş riski nedeniyle 5,4 milyar dolar azalması ardından 17 Haziran tarihinde 1 milyar dolar iyileşti. Bu sonuçla manşet rakam 23,7 milyar dolar seviyesine geldi. Jeopolitik gerginlikten en çok etkilenen ekonomilerden birisinin Türkiye olduğunu not etmek gerekiyor. BİST100 endeksi dün günü %1,5 düşüşle tamamlarken, CDS risk primi 308 baz puan seviyesine yükseldi. İki yıl vadeli gösterge tahvilin basit faizi son günlerde yatay bir seyir izlerken, USDTRY kuru ise 39,50 seviyesinde yataylaştı. Pariteler cephesinde doların değer kazanması ile KKTC insanı için önemli bir gösterge olan GBPTRY kuru 53,00 seviyesinin altına gevşerken, gram altın da benzer bir şekilde 4,285 TL seviyesine geri çekildi.

ABD borsaları kararsız bir seyir izleyerek geceyi önemli bir değişim kaydetmeden tamamlarken, yeni gün başlangıcında, İsrail-İran hattındaki çatışmaların tırmanması ve Trump’ın ABD’nin müdâhil olup olmayacağına dair “yapabilirim de yapmayabilirim de” sözleri, yatırımcıların jeopolitik riskleri fiyatlamasına neden oldu. Yeni gün başlangıcında, Asya cephesinde borsaların düştüğünü görüyoruz. Hong Kong borsası %2 düşüşle başı çekerken, Tokyo %0,7, Tayvan borsası ise %1,4 geriledi. Her ne kadar FED toplantısı ardından gözler TCMB’ye çevrilse de, bugün ayrıca İngiltere Merkez Bankası (BoE) ve İsviçre Merkez Bankası’nın (SNB) faiz kararlarını da takip edeceğiz. BoE’nin politika faizini sabit tutmasını beklerken, SNB’nin ise 25 baz puan  faiz indirimine gitmesine kesin gözüyle bakılıyor.

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et
Yorum Yazın

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

GÜNCEL

Prof. Dr. BORATAV: ABD-Çin ilişkileri: Bir gezinti

Geçmişe uzanarak ABD-Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ilişkilerinin elli yıllık dalgalı gelişimi üzerinde panoramik bir gezinti yapalım.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Amerikalı uzmandan itiraf: ‘Ekonomik savaşı Çin kazandı’

Donald Trump’ın 2 Nisan 2025’de gümrük tarifelerini yükselterek başlattığı Ticaret Savaşı’nın gerçek hedefinin Çin olduğu ve ilk sonuçların ABD aleyhine seyrettiği bu köşede vurgulandı, tartışıldı (soL, 18 Nisan ve 23 Mayıs 2025).

Benzer sonuca ulaşan Michael Froman, ABD-Çin ilişkilerine katkı yapmış iddialı bir uzman. ABD’nin etkili, prestijli düşünce kuruluşu Council on Foreign Relations başkanı. ABD-Çin ekonomik ilişkilerini değerlendiren bir yazısı, başkanı olduğu Konsey’in dergisinde yayımlandı.1 Yazının dipnottaki uzun başlığını “Çin uluslararası sistemi şimdiden biçimlendirdi: Dünya Beijing’in oyun kurallarına ayak uydurdu” olarak çevirelim.

Başlıktaki genel değerlendirmeyi, yazının sonunda yer alan şu ifadeler tamamlıyor: “Temel bir gerçeği algılamak önemlidir: ABD, Çin ile ilişkilerinde… milliyetçi bir devlet kapitalizmi ile karşı karşıya geldi. Bu savaş şimdilik son buldu: Çin kazandı.” 

Bu güncel tespitten geçmişe uzanarak ABD-Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ilişkilerinin elli yıllık dalgalı gelişimi üzerinde panoramik bir gezinti yapalım.

Piyasaya açılma; ABD beklentileri…

Mao’nun ölümünden üç yıl sonra (1979’da) Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP’nin) yeni lideri Deng Şiaoping, ekonomi politikalarında niteliksel bir dönüşümü “reform ve açılma” başlığı altında başlattı. Piyasa ilişkilerinin yaygınlaşması ve yabancı sermayeye açılma, dönüşümün iki dayanağını oluşturuyordu.

Bu dönüşüm, ABD iktidar çevrelerinde Çin’de sistem değişikliği beklentilerini yaygınlaştırdı. Beklenti, mekanik materyalist bir öngörüye dayanıyordu: Ekonomik liberalizm siyasal üstyapıya kendiliğinden aynı doğrultuda yansıyacaktır… 

Bu senaryo Çin’de değil; ekonomik reformlarla meta üretimine sürüklenmiş olan SSCB’de on yıl sonra gerçekleşecektir; ama “kendiliğinden” değil, ABD’nin etkili müdahaleleriyle… Sosyalizm bunalıma girmiştir. Sistem değişikliğinin kritik adımı, Marksist-Leninist (“komünist”) parti iktidarının son bulmasıdır. 

İlk aşama, siyasal iktidar için yarışan çok partili bir siyasal sisteme geçiştir. Reel sosyalizmin halk demokrasisi, temsilî demokrasi ile yer değiştirecektir. 

İktidarın sınıfsal içeriği ABD kaynaklarıyla beslenerek oluşturuldu. İşbirlikçi Yeltsin seçimleri kazandı; SSCB, Rusya Federasyonu’na dönüştü.

ÇHC-SSCB farklılığı

Deng Şiaoping, Gorbaçov ve Yeltsin’den farklıydı. 20 yaşında ÇKP üyesi olmuş, Mao’un yakın yoldaşı, Marksist-Leninist öğretiyi özümsemiş bir devrimciydi. Marx’ın iyi bilinen tezini Çin sosyalizmine uyguluyordu: Üretim güçlerini geliştiremeyen bir sistem ayakta duramaz. 

Radikal reformların ÇKP öncülüğü korunarak uygulanmasında kararlıydı. Bu nedenle 1989’da Tienanmen’de patlak veren protestolar ÇKP iktidarını tehdit eden bir nitelik ve boyut kazandığında ordu birliklerini devreye soktu; bastırdı. Aynı tarihte SSCB’ye son vermekte olan senaryonun Çin’e taşınmasını önledi.

Sonraki dönemlerde reformlar sürdürüldü; meta üretimi ve kapitalist ilişkiler Çin’de yaygınlaştı. Ama Rusya’dakini andıran bir karşı-devrim Çin’de gündeme gelmedi. Temel neden, ÇKP’nin toplumdaki öncü rolünün sürdürülmesi ve halk demokrasisi ilişkilerinin canlılığıdır. 

Bugünkü lider Şi, ÇKP öncülüğüne ayrıca özen gösterdi. Güçlü özel şirketlerin iktidarı paylaşma, etkileme girişimlerini durdurdu. Parti saflarında bürokratik yozlaşmayı sistematik ayıklamalarla frenledi.

ABD-Çin ilişkilerinin normalleşmesi

Piyasaya ve dış dünyaya açılmanın Çin’de “rejim değiştirici” işlevi üzerinde ABD’nin “iyimser” beklentileri öncesinde (1972’de) Başkan Nixon Çin’i ziyaret etmişti. İki ülke arasında diplomatik ilişkiler de o tarihte başladı.

Dahası, Çin devletinin BM’de (ve daimî üye olarak Güvenlik Konseyi’nde) Taiwan yerine ÇHC tarafından temsil edilmesi de ABD’nin onayı ile 1979’da gerçekleşti.

Çin’de “reform ve açılma” programının bir uzantısı, ÇHC’nin 2001’de Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyeliği için başvurması oldu. ABD itiraz etmedi; Çin’in üyeliği kabul edildi. 1972-2001 yılları da ABD-ÇHC ilişkilerinin adım adım normalleşerek iyileştiği dönemdir.

Sonraki yıllarda Çin iktisadının dinamizmi, ülkeyi ABD’nin ekonomik rakibi konumuna taşıyacaktır.

ABD saldırganlaşıyor; Çin gündem dışı…

George W. Bush’un 2001-2009 başkanlık yılları, Suudi vatandaşı Usama bin Ladin liderliğindeki El Kaide’nin İkiz Kuleler saldırısı ile başlar. Bu saldırının türevi olan “Teröre Karşı Savaş”, sonraki dönemde ABD dış siyasetinin saldırganlaşmasının bir gerekçesi olur. İkinci bir gerekçe de icat edildi: Bush yönetiminde yer alan neo-con yobazlar, 2001’i ABD hegemonyasını yerleştirecek Amerikan Yüzyılı’nın başlangıcı ilan ettiler.

Emperyalist saldırganlık, Bush yönetiminin “kitle imha silahları üreten, El Kaide destekçisi terörist rejim” yalanları ile suçladığı Saddam Hüseyin rejimini devirmeyi hedefleyen Irak işgali ile başlar. Sonrasında Orta Doğu ve ötesinde milyonlarca ölüme yol açan kıyımlar, bunları dahi aşan göçmen akımları tırmanacak; Gazze soykırımı ile günümüze ulaşacaktır. Çin, bu gündemin dışındadır.

İşin ilginci, Yes, we can… sloganıyla simgeleşen liberal bir reform platformu ile; ayrıca da 2009 finansal krizinin tetiklediği Wall Street’i İşgal… eylem dalgasından da yararlanarak seçimi kazanan Barack Obama dahi Bush’un başlattığı saldırganlığı Orta Doğu ve ötesinde sürdürdü.

Bu yörünge kaymasının milyonlarca ölüm ve göçmen akımları ile sonuçlanan kanlı, trajik bilançosuna burada girmeyelim. Bush ve Obama’nın 16 yıllık başkanlık dönemlerinde ABD’nin hedeflediği liderlerin tek tek öldürülmelerinin kayıtlarını TV’lerde gözledik: Saddam Hüseyin (2006), Usama bin Ladin (Mayıs 2011), Mohammed Kaddafi (Ekim 2011). Gazze soykırımını da günü gününe izlemekteyiz.

ABD-Çin ilişkilerinde sertleşme: Başlatan Obama…

Obama’nın başkanlık sicilinin bir başka özelliği de var: Çin’e karşı ABD dış politikasını hasmane bir yörüngeye oturtacaktır.

Obama liderliğinde tasarlanan Trans Pacific Partnership (TPP), Pasifik’te kıyısı olan tüm ülkeleri hedefleyen, ticaret, yatırım ve diğer ekonomik bağlantıları tümüyle içeren iddialı bir ortaklık programıydı. Çin peşinen dışlanmıştır.

TPP ana sözleşmesi ABD gözetiminde uluslararası sermaye temsilcileri tarafından hazırlandı; ABD Kongresi’nde 2016’da acil ve gizli bir gündemle görüşüldü. Sözleşmenin uygulanmasında da devletlerin rolü hemen hemen sıfırlanacaktır. Sistem tümüyle şirketler tarafından yönetilir. Şirket-hükümet ve şirketler-arası uzlaşmazlıklar da ulusal yargı organlarınca değil, dev şirketlerin temsil edildiği Tahkim Kurulları’nca çözülecektir.

Devletlerin külliyen dışlandığı, sadece sermaye grupları, şirketler tarafından yönetilen, düzenlenen, denetlenen bir uluslararası ekonomik sistem… Bu tasarımı o tarihlerde bir mutlak kapitalizm modeli olarak adlandırmıştım. Ne var ki Trump 2017’de ABD’yi anlaşmadan çekti; tüm üyelerce onaylanmadığı için TPP yürürlüğe geçmedi.

Obama yönetimi, Amerika’nın ekonomik hegemonyasını tehdit eden temel ekonomik güç olarak algıladığı Çin’i TPP’den dışlamıştı. Bu algılamayı sonraki ABD yönetimlerine de aktardı. Çin-karşıtı ekonomik önlemlerin çeşitlenmesini bugüne kadar izledik. Bunları ÇKP’yi hedef alan anti-komünizm platformuna önce Trump taşıdı; gümrük tarifelerine dayalı ticaret savaşını tetikledi. Biden, gümrük savaşını sürdürdü; bunları, sermaye, hatta işgücü hareketlerini kapsayan teknolojik baltalama yöntemleriyle zenginleştirdi.

Bu uygulamalara daha “olgun” bir perspektiften bakan Michael Froman, yazısında şu genellemeyi yapıyor: “Beijing’i yırtıcı iktisat politikalarından vaz geçiremeyen ve Çin’i dengelemek için TPP gibi bir ticaret blokunu da başlatamayan Washington sadece tek bir seçenekle karşı karşıyadır: ABD, Çin’e daha fazla benzemelidir.” 

Biden, Güvenlik Danışmanı Sullivan’ın benzer önerilerini izlemiş; teşviklere dayanan IRA ve Çip yasaları ile bu doğrultuda adımlar atmıştı. Beklenen sonucu alamadı.

Froman, beyhude fazlasını umuyor. Çin’e öykünmenin sınırlarına ulaşılmıştır.

1 “China Has Already Remade the International System: How the World Adopted Beijing’s Economic Playbook”, Foreign Affairs, 25.III.2025

Prof. Dr. Korkut BORATAV– sol.org.tr

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Müşterilerinizin Konkordato İlan Etmesi Nedeniyle Uğrayacağınız Zararlardan Korunma Yolları

Yayınlanma:

|

Müşterilerinizin konkordato ilan etmesi durumunda uğrayacağınız zararları en aza indirmek için alabileceğiniz önlemler şunlardır:

  • Detaylı Kredi Değerlendirmesi: Yeni müşterilerle iş yapmadan önce ve mevcut müşterilerinizle devam ederken düzenli olarak detaylı kredi değerlendirmesi yapın. Ticari sicil gazetesini inceleyin, finansal tablolarını (bilanço, gelir tablosu) analiz edin, banka referanslarını kontrol edin ve geçmiş ödeme performanslarını gözden geçirin.
  • Teminat Mekanizmaları Oluşturma: Özellikle riskli gördüğünüz müşterilerle çalışırken teminat mekanizmaları (ipotek, rehin, kefalet, banka teminat mektubu vb.) talep edin. Bu, alacağınızın güvence altına alınmasına yardımcı olur.
  • Kredi Sigortası: Ticari alacak sigortasıyaptırarak, müşterilerinizin iflas veya konkordato gibi nedenlerle ödeme yapamaması durumunda alacaklarınızı sigorta şirketinden tahsil edebilirsiniz.
  • Sözleşmeleri Güçlendirme: Sözleşmelerinize, ödeme gecikmelerinde uygulanacak gecikme faizi, temerrüt hükümleri ve erken fesih maddeleri gibi maddeler ekleyin. Ayrıca, mal teslimi sonrası mülkiyetin devrini alacak tahsil edilene kadar askıda tutan mülkiyeti muhafaza kaydı gibi hükümleri sözleşmelerinize dahil edebilirsiniz.
  • Düzenli Takip ve Erken Müdahale: Müşterilerinizin ödeme performanslarını, finansal durumlarını ve piyasadaki gelişmelerini düzenli olarak takip edin. Herhangi bir olumsuz sinyalde erken müdahale ederek ödeme planları yapma, hukuki süreç başlatma veya alternatif çözüm yolları arama gibi adımlar atın.
  • Tahsilat Politikalarını Gözden Geçirme: Şirketinizin tahsilat politikalarını gözden geçirin ve gerektiğinde güncelleyin. Vadesi geçmiş alacaklar için etkin bir takip sistemi kurun ve düzenli hatırlatmalar yapın.
  • Hukuki Danışmanlık: Şüpheli durumlarda veya riskli müşterilerle çalışırken uzman bir avukattan hukuki danışmanlık alın. Konkordato süreçleri karmaşık olabileceğinden, hukuki destek almak haklarınızı korumanıza yardımcı olacaktır.
  • Çeşitlendirme: İşinizi tek bir veya birkaç büyük müşteriye bağımlı kılmak yerine, müşteri portföyünüzü çeşitlendirmeye çalışın. Bu, bir müşterinin konkordato ilan etmesi durumunda şirketinizin genelini etkileyecek zararı azaltacaktır.

Bu önlemleri alarak, müşterilerinizin konkordato ilan etmesi riskine karşı daha hazırlıklı olabilir ve olası zararlarınızı minimize edebilirsiniz.

Zuhal KARABULUT

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.