Connect with us

EKONOMİ

Londra Köprüsü Yıkıldı!

Yayınlanma:

|

  • İngiltere’nin en uzun süre tahtta kalan hükümdarı ve yetmiş yıldır ülkenin simgesi olan Kraliçe Elizabeth, 96 yaşında İskoçya’daki evinde hayatını kaybetti. Aynı zamanda dünyanın en yaşlı ve en uzun süre görevde kalan devlet başkanı olan Kraliçe II. Elizabeth, babası Kral VI. George’un 6 Şubat 1952’de henüz 25 yaşındayken vefat etmesinin ardından tahta çıktı. Elizabeth’in en büyük oğlu 73 yaşındaki Charles, ‘nihayet’ Birleşik Krallık’ın ve diğer 14 diyarın kralı oldu. Bir diğer deyişle, 70 yılı aşkın bir bekleyiş de sona erdi – İngiliz tarihinde bir varis tarafından en uzun süre. Bilgi: Majestelerinin özel sekreteri, vefat haberini “Londra Köprüsü Yıkıldı – Operation London Bridge” şifresiyle başbakan Liz Truss iletti.
  • Dün gözler günün ikinci yarısında Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) olağan ama önem arz eden para politikası toplantısında idi. ECB, politika faizini 75 baz puan yükselterek tarihindeki en büyük artışı gerçekleştirdi. Ama lütfen sıkı durun, ECB’nin politika faizi dünkü artışla %0,75 seviyesine yükseldi.  Enflasyon mu kaç? Rekor seviyede: %9,1. Bu şekli ile bakıldığında, ECB’nin enflasyon eğrisinin oldukça gerisinde hatta ‘ışık yılı’ kadar uzakta olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Avrupa’nın yaşanan gaz krizi ile birlikte koşar adım durgunluğa gittiği bir dönemde enflasyonla mücadeleye öncelik vererek daha fazla artırım sözü de verdiğinin altını çizelim. ECB’nin de FED’in ayak izinden giderek enflasyonla mücadele dozunu arttırdığını görüyoruz.
  • Enflasyonun %9,1 faizin ise yeni yeni %0,75 seviyesine gelmesine bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyebilirsiniz. Çok da haksız değilsiniz. Pandemi ardından 2021 yılını da para basarak geçiren önde gelen merkez bankalarının akılları daha yeni yeni başlarına gelmiş! Karar ardından EURUSD paritesinde tahminlerimize paralel saman alevi tarzında parlama olsa da, EUR’da riski hâlen daha aşağı yönlü görüyoruz.
  • ECB ardından dün FED Başkanı Powell, Cato Enstitüsü’nde 40 dakikalık bir web yayını röportajında FED’in kararlı duruşunun altını tekrar çizince, piyasalar günün ikinci yarısında bir nebze de olsun yön bulmakta zorlandı. Powell, enflasyon beklentilerindeki bozulmaya da dikkat çekerek FED’in gereken adımları atmaktan imtina etmeyeceğini belirtirken, 21 Eylül tarihinde sonuçlanacak olağan FED FOMC toplantısına yönelik herhangi bir ipucu vermedi. Bank of America, Powell’ın konuşması ardından 2 hafta sonra düzenlenecek toplantıya yönelik faiz artırım beklentisini 75 baz puana revize etti.
  • ECB’nin rekor faiz artışı ardından yön bulmakta zorlanan EURUSD paritesi, beraberinde Powell’ın da konuşmasından cımbızla çekecek bir şey bulamayınca, günü parite seviyesinin etrafında salınarak tamamladı. Doların piyasa kuru olan DXY, hafta ortası test ettiği 20 yılın taze zirvesi olan 110,8 ardından bu sabah YEN, EUR ve GBP’de tepki yükselişlerine paralel 109 seviyesinin diplerine gerilerken, doların piyasa faizi olan 10 yıllık tahvil faizleri %3,30 seviyesinde; faiz hadlerine ilişkin beklentiyi yansıtan 2 yıllık getiri ise %3,5 son 15 yılın zirve seviyelerinde salınmaya devam etti.
  • Japonya’nın para birimindeki değer kaybının haziran ayında yapmış olduğumuz değerlendirme ile aynı paralelde ilerlediğini görüyoruz. Yen’in dolar karşısında düşüşü son günlerde ivme kazanınca, Japonya Merkez Bankası’nın yakında devreye girip (tahvil getirilerini sınırlama politikasından vazgeçmesi) serbest düşüşü durdurmak için adım atabileceğini düşünmeye başladık. Her ne kadar 22 Haziran tarihinde JPY dolar karşısında 130’lu seviyelerde işlem görürken 150 seviyesine varacak bir değer kaybını kaleme almış olsak da (bakınız grafik), hafta ortası test edilen 145 seviyesi ile hedefin büyük bir kısmını da gerçekleştidiğimizi düşünüyoruz. YEN’in çarşamba günü 24 yılın en düşük seviyesine gerilemesinin arkasında FED ile Japonya Merkez Bankası arasından faiz makasının daha da açılacağı beklentisi yatıyordu. Yen yılbaşından bu yana yaklaşık %30 değer kaybetti.
  • İngiltere’nin yeni lideri Liz Truss, Avrupa ve Rusya’nın derinleşen bir ekonomik savaşta karşı karşıya geldiği enerji kriziyle mücadele etmek adına, İngiltere’nin tüketici enerji faturalarını iki yıl boyunca sınırlandıracağını ve elektrik şirketlerini desteklemek için hükümet borçlanmasıyla finanse edilen paketin İngiltere’ye yaklaşık 150 milyar sterline mal olabileceğini söyledi. Sterlin hafta ortası 1985 yılından bu yana en düşük seviye ile olan 1,14 test etmesi ardından gelen tepki alımları ile bir miktar da olsa soluklanmaya çalışsa da, risk aşağı yönlü görünmeye devam ediyor.
  • Bugün Rusya gazına tavan fiyat uygulanması hakkında bir araya gelecek olan AB enerji bakanlarının herhangi bir politikayı onaylaması beklenmezken, hangi seçeneklerin en güçlü desteğe sahip olduğunu netleştirmesi bekleniyor. 1 yılın önde 33 Eur/MWs seviyesinde olan Avrupa gösterge gaz fiyatları dün 220 Eur/MWs, Almanya’da ise 1 yıl sonra enerji fiyatları 520 Eur/MWs seviyesinde yatay bir seyir izledi.
  • Küresel arenada yukarıdaki satırların tonundan da anlaşılacağı üzere ‘rahatsızlık’ devam ederken, Türkiye cephesinde ise bayram havası korunmaya devam ediyor. USDTRY kuru kamunun desteği ile 18,22 seviyelerinde yatay bir seyir izlerken, tahvil faizleri ekonomik olarak anlatmakta zorluk çekeceğimiz seviyelerde işlem görüyor. Borsa İstanbul Bankacılık Endeksi, bir günlük kâr satışlarının ardından dün günü %3,4 artışla tamamladı. Momentum yukarı yönlü korunmaya devam etse de, dün açıklanan TCMB olağan para ve banka istatistikleri ardından geriye bir miktar da olsun cevapsız sorular kaldı. Şöyle ki, menkul kıymet istatistiklerine göre, 2 Eylül ile biten haftada, yurtdışı yerleşikler 97,9 milyon dolar değerinde hisse senedi almış. Borsa İstanbul Bankacılık endeksinde son 2 haftada yaşanan yükseliş neredeyse %30 ama son 2 haftada yabancının alımı sadece 66 milyon dolar. Hadi bir adım daha geriye çekilerek son 5 haftaya baksak da (790 milyon dolar giriş) yine de yaşanan bayram havasını bu rakamlarla açıklamakta zorluk çekiyoruz!
  • ABD borsaları dün geceyi kapanışa doğru gelen alımlarla %0,6 civarında yükselişle tamamladı. Yeni gün başlangıcında, Asya piyasalarında da hava ılımlı görünüyor. ECB’nin rekor faiz artırımı ardından piyasaların bir nebze de olsun sakinleşmesi, doların ise benzer bir şekilde bir nebze de olsun yumuşaması ile Asya genelinde hâkim renk yeşil.
  • Brent cinsi ham petrolün varil fiyatı, bu sabah 89 dolar seviyelerine toparlasa da, haftayı önemli teknik seviye olan 92 doların altında tamamlayacak gibi görünüyor. Riski aşağı yönlü gördüğümüzü not edelim (ufukta 78 dolar görünüyor). Altın 1,685 dolar seviyesinde bulunan önemli teknik bölgenin kıyısından gelen alımlarla bu sabah 1,720 dolar seviyesine yükselirken, gümüş de benzer bir şekilde ‘havlu atmayarak’ bu sabah 18,85 dolar seviyesine yükseldi. Mevcut pozisyonlarımızı büyük bir beklentimiz olmasa da korumaya devam ediyoruz.
  • Mali piyasaların makroekonomik gündeminde bugün önemli bir veri görünmüyor. AB enerji bakanları toplantısı radar menzilinde olacak.

 
>Işık yılı kadar uzak

ECB, politika faizini 75 baz puan yükselterek tarihindeki en büyük artışı gerçekleştirdi. Ama lütfen sıkı durun: ECB’nin politika dünkü artışla %0,75 seviyesine geldi. Enflasyon mu kaç? Rekor seviyede: %9,1. Bu şekli ile bakıldığında, ECB’nin enflasyon eğrisinin oldukça gerisinde hatta ‘ışık yılı’ kadar uzakta olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

166270013076fb49b01cb598c75efb75464abd01e9_1_1200.jpg

>JPY

ABD ile Japonya arasında faiz makasının daha da açılacağı beklentisi ile YEN hafta ortası 145 seviyesini test ederek 24 yılın en düşük seviyesine geriledi. Teknik mânâda haziran ayında işaret ettiğimiz 150 seviyesinin kıyısına kadar geldik. Japonya Merkez Bankası’nın yakında devreye girip (tahvil getirilerini sınırlama politikasından vazgeçmesi) serbest düşüşü durdurmak için adım atabileceğini düşünmeye başladık.

1662700130e3c84ffdf8855e923d2abda6f203e443_2_1200.jpg

>TCMB Rezervleri

2 Eylül ile biten haftada, TCMB’nin brüt döviz rezervleri 1,47 milyar dolar artışla 72,3 milyar dolar; altın rezervlerinde ise fiyat hareketi kaynaklı olarak 1,19 milyar dolar azalışla 39,6 milyar seviyesine geriledi. Toplam brüt döviz ve altın rezervleri 111,9 milyar dolara yükseldi.

16627001302d42bac6979cb9007629b509003e025c_3_1200.jpg

>TCMB Net Rezervleri

Emanet dövizler düşüldükten sonra (swap), TCMB’nin net rezervlerinin yaklaşık eksi 59,4 milyar dolar ile önemli bir değişim kaydetmedi.

16627001313132d8fada1e83f946471c925c10ef6d_4_1200.jpg

>TCMB Net Uluslararası Rezervler

Net uluslararası rezervlerde ise bir önceki haftaya göre yaklaşık 1,5 milyar dolar artış görülüyor.

16627001319b9764258543dc7db928664fed189b88_5_1200.jpg

>DTH

2 Eylül ile biten haftada, parite/fiyat etkisinden arındırılmış rakamlara göre, gerçek kişilerin döviz mevduatları (DTH) önceki haftaya göre değişmezken tüzel kişilerin ise 0,32 milyar dolar azaldı. Arındırılmamış verilere göre ise, gerçek kişilerin DTH 0,67 milyar dolar, tüzel kişilerin ise 0,35 milyar dolar azaldı. Toplam stok: 211,7 milyar dolar seviyesine geriledi.

1662700132d1a4fc9b9ccc1973d321454bdce2f4df_6_1200.jpg

>Menkul Kıymet İstatistikleri

2 Eylül ile biten haftada, yurtdışı yerleşikler 97,9 milyon dolar değerinde hisse senedi almış. Borsa İstanbul Bankacılık endeksinde son 2 haftada yaşanan yükseliş neredeyse %30 ama son 2 haftada yabancının alımı sadece 66 milyon dolar. Yaşanan bayram havasını ile bu rakamlar örtüşmüyor!

1662700132c0f1bc41ccece58aa1449544d2f3d5a4_7_1200.jpg

>Dolarizasyon

BDDK verisine göre KKM stoku 2 Eylül itibariyle 1,31 trilyon TL seviyesine ulaştı. Artış hızında ivme kaybı görülse de, artış devam ediyor. KKM’nin de bir nevi yabancı para enstrümanı olduğu düşünülürse, toplam yabancı para mevduatı toplam mevduat içindeki payı %71 ile rekor seviyelerde salınmaya devam ediyor.

1662700133561b90acb113521bda4eaaae9bbf976c_8_1200.jpg

>Fiili faiz oranları

TCMB’nin yüksek faizli ticari kredilere karşı menkul kıymet tesis etme zorunluluğu ardından ticari kredilerde (mavi kesik çizgi) sert düşüş devam ediyor.

1662700133237245f5b0b6954c6f49151a04caf6eb_9_1200.jpg

İKTİSATBANK

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Yayınlanma:

|

Yazan:

Ekonomi yönetimi hem Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hem de Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan Amerika’da temaslarda bulunuyor. MB Başkanı, enflasyonun hem aylık hem de yıllık bazda 2024’ün 2. yarısından itibaren düşmesinin beklendiğini belirtti. Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi yaptığı değerlendirmede enflasyonla mücadelenin başarılı olmasını temenni ettiğini belirterek, başarı kriterlerini açıkladı. Çelebi’ye göre başarı öncelikle kalıcı olmaktan geçiyor. İkincisi de istihdam yaratan bir başarı olmalı. FED’in enflasyonla mücadele programında en önemli göstergelerden birinin, istihdam yaratma olduğuna değinen Işın Çelebi, “Türkiye’de de istihdam yaratma kriterini enflasyonla mücadele programının yanına koymak gerekiyor. Üretim, istihdam demek zaten. Üretim, üretkenlik ve verimliliği sağlamak gerekiyor. Bu anlamda cari denge, cari açık vermekten ziyade, bu cari açığı nasıl finanse ettiğiniz ve bu finansmanı nerelerde kullandığımız önemli.” açıklamasını yaptı. Büyüme, üretkenlik ve verimliliğin döviz arzıyla ve yabancı sermaye girişiyle takviye edileceğini belirten Çelebi, Türkiye’nin yabancı sermaye girişini hızlandırması gerektiğine dikkat çekti. “Bunun için Türkiye’nin mutlaka hukuk altyapısını, yabancı sermaye ve dünyaya güvence verecek şekilde uluslararası hukuka uygun hale getirmeli. Bunu belirtmek benim vatandaşlık görevim. Bugün bu anayasa değişikliği tartışmaların başladığı bir dönemde bunu söylemeyi bir görev addediyorum.” dedi.

Işın Çelebi, buna ek olarak Türkiye’nin mutlaka gri listeden çıkması gerektiğine değinerek, Avrupa Birliği tam üyelik yolunda ısrarla ve kararlılıkla yürümenin önemine işaret etti. Çelebi, “Şimdi Avrupa Birliği üst yönetimi, Türkiye’yi sadece iş birliği yapılacak bir ülke konumuna oturtmaya çalışıyor. Bunu aşmak ve tam üyelik yolunda da ısrarcı olmak lazım. 2005 ile 2010 arasında Türkiye’ye yabancı kaynak girişinin en yoğun olduğu dönemde, yıllık 20-25 milyar dolarlık döviz girişi ve yabancı sermayenin girişinin olduğu, direkt yatırımların yapıldığı dönemler de Türkiye’de enflasyonun %10’a düşmesini sağladı. Bundan örnek alarak, yabancı sermaye girişini mutlaka sağlamak zorunda. Bu da ancak Uluslararası hukuka uyumlu ve Avrupa Birliği tam üyelik yolunda adımlar atmakla gerçekleşebilir.” hatırlatmalarında bulundu.

“Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden”

Altınbaş Üniversitesinden Prof. Dr. Işın Çelebi, Türkiye’deki vergi adaletsizliğine değindiği konuşmasında, Türkiye’nin parasal politikalarını maliye politikalarıyla yani bütçe politikalarıyla desteklenmesini tavsiye etti. “Sadece para politikasıyla faizi, kuru sabitleyerek, ücretleri sabitleyerek enflasyonla mücadele programını tek başına yürütemeyiz. Bunu bütçe politikalarıyla ve maliye politikalarıyla bütünleştirmemiz lazım. Vergi konusu çok önemli. Türkiye gördüğüm kadarıyla gelir üzerinden vergi alan bir ülke. Vergi politikamızı, dolaylı vergilerle uyguluyoruz. Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden yani akaryakıttan aldığımız vergi, sigaradan aldığımız vergidir. Vergi adaletini bozan ve düşük gelir gruplarının vergi yükü altında ezilmesine yol açan bir sisteme sahibiz. Oysa biz vergiyi hem tabana yaymalıyız hem vergi oranlarını düşürerek geniş kitlelere vergi tabanını yayıp vergi alabilecek hale getirmeliyiz.” önerisinde bulundu.

“Finans sektöründeki muafiyetler ve istisnalar azaltılmalı”

Finans sektöründe büyük muafiyetler ve istisnalara dikkat çeken Çelebi, bunların mutlaka azaltılması gerektiğini kaydetti. “Vergi gelirlerini arttırmanın bir diğer yolu da kayıt dışı ekonomiyi, vergi sisteminin içine almak” diyen Çelebi’ye göre, vergi oranlarını düşürerek, vergide devrim yapılmalı. Tüm vergi sistemini ele alarak, biraz hafifletmeli. İşe düşük gelir gruplarına yük olan dolaylı vergileri azaltarak, %68’den %50’ye indirmeyi hedef alarak başlanmalı. Bu tür bir vergi reformuna Türkiye’nin acil ihtiyacı olduğunu ileri süren Çelebi, “Harcamalar üzerinden değil, gelir üzerinden vergi alacağımız bir sistem olmalı. Tabanı genişletebilmek ve adaleti sağlayabilmek önemli.é diye konuştu.

Işın Çelebi, ilk 3 aylık bütçe açığının 513 milyar liraya ulaşmasını da değerlendirerek, “Bütçe açığının, 2024 yılında 2,2 milyar TL’nin üzerinde olacağı öngörüldü. Şu anda mart sonu itibariyle 513 milyar TL’lik bir açık oluştu. Gördüğüm kadarıyla yıl sonu itibariyle 2 milyar TL’lik bütçe açığı programa uygun halde gidiyor. Bu noktada vergi gelirlerini arttırıcı reformlar yapılırsa, bütçe açığının hedeflenen doğrultuda gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bunu da önemli buluyorum.” diye konuştu.

“Büyümeden vazgeçilebilir ama gelir dağılımı adaletli olmalı”

Cari açığın aylık 3,3, yıllık olarak da 31,8 olduğunu hatırlatan Çelebi, “Bu, geçen yıla göre yıllık bazda bir daralmanın sonucu. Ekonomiyi daraltarak, büyümenin %3’ün altına düştüğü bir durum gözüküyor. O bakımdan büyümeden vazgeçebiliriz. Ama gelir dağılımının adaletli olması ön planda olmalı. Yani büyümeden vazgeçtik, daraltıyoruz ekonomiyi. Oysa bir ekonomi, cari açık verdiği zaman dışarıdan kaynak temin etmeli. Çünkü ekonomik büyüme, dış kaynakla sağlanır, iç tasarrufla değil. Bu kadar cari açıktan korkmamak lazım. Eğer ihracatın ithalatı karşılama oranını da yüzde 80’lerin üzerine çıkarabilirseniz, bu cari açık problemini karşılayabilirsiniz.” önerilerinde bulundu. Çelebi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 2023 Şubat ile 2024 Şubat dönemine dair açıkladığı listeye baktığınızda, ihracatta yaklaşık 400 milyon dolarlık bir artış olduğuna dikkat çekti. Buna karşılık ithalattaki daralmanın da Türkiye’nin büyümesinin durmasından kaynakladığını işaret etti. Bunun bir tercih meselesi olduğunu belirten Çelebi, sözlerini şöyle tamamladı; “Benim kişisel kanaatim, Türkiye % 3’ün altında bir büyüme çizgisine sahip olmamalı. Türkiye’nin döviz arzını arttıracak politikalardan vazgeçmemeli. Şimdi kurun enflasyona etkisinin, %50 olduğunu söyleyen bir görüş var. Bunun matematiksel modeli yanlış. Buna %100 karşıyayız ve katılmıyoruz. Bir iktisatçı ve matematikçi mantığıyla söylüyorum. Bunun enflasyona etkisi % 50 değil, % 10-15 gibidir. Kuru serbest piyasalara bırakmak lazım. Bu açıdan Merkez Bankası politikalarını gözden geçirmesi gerektiği kanaatindeyim.”

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. BORATAV: Yerel seçim sonuçlarını değerlendirdi

Prof. Dr. Korkut BORATAV, BİRGÜN gazetesine 31 Mart yerel seçimlerini değelendiren bri röportaj yaptı: Mevcut reçete durgunlaşma ve küçülme içeriyor. Erdoğan’ın temsil ettiği Saray iktidarı, bu reçeteyi içeren dört yıl boyunca sabretmeyi becerebilecek mi?

Yayınlanma:

|

Yazan:

AKP’nin yenilgisinde yüksek enflasyon nedeniyle toplumdaki yoksullaşma etkili oldu mu? Olduysa uzun süredir artan yoksulluk ve hayat pahalılığı ülkenin gündemindeyken sizce neden 14 Mayıs seçimlerinde değil de şimdi etkili oldu?

Mayıs 2023 ve Mart 2024 seçimlerinin sınıfsal dökümünün karşılaştırılması henüz yapılmadı. Ama, on aylık süre içinde AKP galibiyetinin yenilgiye dönüşmesinde halk sınıflarında yoksullaşmayı sürdüren ekonomik etkenlerin belirleyici olduğu söylenebilir. Temel farkın yoksullaşma olgusunda değil, bu olgunun algılanmasında olduğunu düşünüyorum.

Oyların dağılımındaki değişimlerle ilgili bazı genel tespitler yapmakla başlayalım. Trakya’dan Adana’ya uzanan kıyı şeridinde, Güney-Doğu Anadolu’da, ayrıca Eskişehir ve Ankara’da Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan azınlıkta kalmıştı. Yerel seçimlerde Saray iktidarının azınlığa düştüğü coğrafyaya Karadeniz’den, İç-Ege’den ve Orta Anadolu’dan iller de eklendi.

On ay içinde yapılan iki seçime katılım oranı 5,7 puan geriledi. Bu gerilemenin partilere yansıması büyük ölçüde Saray’a dönük seçmen desteğinin erimesi biçiminde gerçekleşti. Bu tespit, 2019 ve 2024 yerel seçimleri karşılaştırıldığında somut olarak ortaya çıkıyor. Beş yılda AKP oyları 4,3 milyon azalmıştır. Kısmen 2024 seçimine katılmayarak; dörtte üçü de CHP’ye yönelerek…

Mayıs 2023 seçimi yapıldığında Türkiye’nin tüm emekçi katmanları, son yıllara damgasını vuran, enflasyonun hızlandırdığı ağır bir bölüşüm şokundan geçmekteydi. Bu şok, kentli nüfusun örgütsüz emekçi katmanlarında gelir düzeylerinin de erimesine yol açmış; mutlak yoksullaşma boyutuna ulaşmıştı. Bu vahim olgunun sorumluluğu açıkça iktidara düşmekteydi.

Bu olgu ve iktidarın sorumluluğu algılanmadıkça oylara yansıyamaz. Yoksullaşma ekonomi büyürken, istihdam artarken gerçekleşti; algılanması da bu yüzden güçleşti. Ama, algılanmayı frenleyen temel etken, bence, toplumun en yoksul katmanlarında tutucu-İslamcı ideolojinin hegemonyası olmuştur. Bu hegemonya başta eğitim sistemi olmak üzere devlet aygıtlarının, kamu kaynaklarınca beslenen İslamcı sermayenin, medyanın, cemaat-tarikat, AKP örgütlerinin 20 yıllık birikimli etkileri ile sağlanmıştı.

Mayıs 2023 ile Mart 2024 arasında değişen nedir? Olgular (özellikle enflasyon) ideolojik yanılsamayı aşındıracak boyuta ulaşmış olabilir. Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu gibi karizmatik yerel liderler önem kazandı; öne çıktı; “sahte, içi boş ideolojik söylemlerin kullanım tarihinin geçtiğini” açığa çıkardılar. CHP’de yönetim kadrosunun yenilenmesi de ayrıca etkili oldu.

4 yıllık seçimsiz dönemde AKP iktidarının ekonomide ve siyasal anlamda atacağı adımlar bekliyor. Anayasa tartışmaları yeniden gündeme gelir mi? Bu anlamda iktidarın alanı daraldı mı?

SHP’yi ilk parti konumuna getiren 1989 yerel seçim sonuçları, Turgut Özal dönemine son veren kritik aşamayı başlatmıştı. 2024 seçim sonuçları, Erdoğan dönemi için de benzer bir dönüm noktası olabilir.

Ekonomide ve siyasette iktidarın hareket alanı daralmıştır. İktidar, kısa vadeli iktisat politikalarında Mehmet Şimşek’in temsil ettiği reçeteye mahkûmdur. Bu yenilgi ortamında Saray’ın (özellikle Erdoğan’ın adaylığını mümkün kılan) bir anayasa değişikliği için siyasal enerji toparlaması mümkün görülmüyor.

Seçimsiz geçireceği dönemde gelir dağılımındaki bozulmaya ilişkin beklentileriniz nedir?

Mehmet Şimşek geleneksel neoliberal reçeteyi uyguluyor; enflasyona daraltıcı politikalarla son vermeyi öngörüyor. Temel araçlardan biri, emek gelirlerinin bastırılmasıdır. Şimşek de ekonomi yönetimini devraldığı günden bugüne “gelirler politikasını” ısrarla vurgulamaktadır.

Bugünkü ekonomik ortam, 1990’lı yılların yüksek enflasyonuna benzemektedir. 1998 sonrasında kapsamlı bir IMF programı o enflasyona son verdi. Ekonomiyi iki yıl (1990 ve 2001’de) küçülterek ve AKP’yi iktidara getiren bir toplumsal bunalım yaratarak…

Şimşek’in programı da benzer bir senaryoyu içeriyor: Ücretler, emekli gelirleri enflasyonun gerisinde seyredecek; parasal daralma ve eşitsizlikleri artıran bir malî disiplin iç talebi çökertecek; ekonomi küçülecektir. Emek payının gerilemesine istihdam kayıplarının yaratacağı ilave yoksullaşma eklenecektir. 2002’de IMF programları içinde iktidar değişikliğine yol açan ekonomik, toplumsal ortamın bir benzeri tekrar oluşacaktır.

Seçim sonrası ekonomi yönetiminden gelen ilk açıklamalarda mevcut ekonomik reçetenin uygulanmasına devam edileceği yönünde. Büyük yenilgi yaşamış iktidar durgunluk ve ekonomide küçülmeyi göze alabilir mi?

Mevcut reçete durgunlaşma ve küçülme içeriyor. Erdoğan’ın temsil ettiği Saray iktidarı, bu reçeteyi içeren dört yıl boyunca sabretmeyi becerebilecek mi? Yerel seçim sonuçlarının yarattığı ortam, yeniden aday olmasına imkân veren bir anayasa değişikliğini gündem-dışına taşımıştır.

2015 sonrasında Saray, “ne pahasına olursa olsun büyümeye” öncelik verdi; şirketlere dönük bir kredi pompalaması ile neoliberal istikrar ilkelerini çiğnedi. Uluslararası finans kapital bu sapkınlığı “cezalandırmadı”; dış kredi akımlarını sürdürdü. Ekonomi bu sayede büyüdü; ama ağır bir bölüşüm şoku yaratarak… Önceki politikalara dönüşe izin verilmeyeceğini uluslararası finans çevreleri bugün açıkça vurgulamaktadır. Dış kaynak akımlarının tıkanması onların elindedir; bir ödemeler dengesi ve dış borç krizi anlamına gelir.

Bu uyarılar nasıl bir gelecek öneriyor? Şimşek programı sonunda enflasyon son bulacaktır; ama 2002’deki Ecevit koalisyonunu iktidardan uzaklaştıran ekonomik ortamın (toplumsal bunalımın) bir benzerini yeniden yaratarak…

En geç 2028’de “yeni”, yani AKP’yi içermeyen bir iktidar, ekonomiyi onarmaya başlayacaktır. Bu tür bir “onarma”nın ekonomik çerçevesi IMF’nin Türkiye için orta dönemli öngörülerinde yer alıyor: “Ilımlı” (yüzde 3 civarına yerleşen) bir büyüme temposunun sağlayacağı istikrar senaryosu tasarlanıyor… İşsizlik, cari işlem açıkları, enflasyon oranları da istikrar içinde (“ılımlı”) seyredecek; dış kaynak girişleri bu ortamın sürdürülmesini mümkün kılacaktır. Şimşek programının bitiminde oluşan toplumsal bunalım ortamını sürekli kılan bir durgunlaşma… Türkiye’nin 2028 ve sonrası için bu ekonomik ortam önerilmektedir…

Büyük bir zafer elde eden muhalefetin en büyük vaadi sosyal yardımlar oldu. Türkiye artık sosyal yardıma bağımlı bir ülke mi oluyor? Bu durumun bir tehlikesi var mıdır?

İktidarın makro-ekonomik politikalarının sistematik olarak emek-karşıtı olduğu bir ortamda muhalif yerel yönetimler telafi edici sosyal yardımlara öncelik vermek zorundadır. Sorudaki tespit, bu zorunluluktan kaynaklanıyor.

Öte yandan, bugünkü ortamı yaratmakta olan neoliberal/Şimşek programına karşı iktidara adaylığı üstlenmiş olan CHP’nin, yerel yönetimlerin dışında tüm Türkiye için tasarlayacağı alternatif önem taşıyor. Yukarıda betimlediğim neoliberal durgunlaşma modeline teslimiyet olasılığı gündemdedir. Bu yönelişin dış siyasette ABD yörüngesine sürüklenmeyi içeren bir seçenekle bütünleşmesi söz konusu olabilir.

Sol, sosyalist, devrimci, Cumhuriyetçi iktisatçılar, sosyal bilimciler, uzmanlar, emekli diplomat ve subaylar Türkiye’nin bu ikili teslimiyet cenderesine sürüklenmesine karşı dinamik alternatifleri tartışmak, oluşturmak durumundadır. İktidara aday olan CHP tabanında, örgütlerinde, bugünkü yönetimi içinde de aynı arayış vardır. Bunların eşgüdümü, mümkünse birleştirilmesi önemlidir.

Türkiye, çeyrek yüzyıla yaklaşan gri/karanlık bir dönemden geçti. Karanlığa kökten itiraz, Haziran 2013’te Gezi kalkışması ile ortaya çıktı; güncel siyasete taşınamadı. Sahipsiz kaldı.

2019 ve Mart 2024 yerel seçimleri, bu itirazın canlı devamıdır; hayatiyetinin sürdüğünü göstermiştir. Bir anlamda “geçici bir adres olarak, adeta kendiliğinden” CHP’ye yönelmiştir. CHP’nin bu yönelişi hak etmesi, özümsemesi büyük önem taşıyor. Sadece CHP’nin değil, tüm Cumhuriyetçi Sol’un sorunudur. Elbirliğiyle katkılar gereklidir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Mart ayı bütçe görünümü

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı. İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili.

Yayınlanma:

|

Mart ayı merkezi yönetim bütçe gerçekleşmeleri açıklandı. Genel görünüm, bütçe gelir ve giderlerinde uyumdan uzaklaşıldığına, mali disiplinin sağlanabilmesindeki zorluklara işaret ediyor.

Öncelikle mali disiplin açısından iki temel göstergeye bakalım: İlki bütçe açığı. Mart ayı bütçe açığı şubat ayına göre yüzde 36 oranında artarak 209 milyar TL’ye ulaştı. Üç aylık kümülatif bütçe açığı ise 513,5 milyar TL oldu. Oysa 2023’ün aynı ayında bütçe açığı 47,2 milyar TL idi.

Mali disiplinin diğer göstergesi de faiz dışı denge. Bütçe açığından iç ve dış borç faiz giderleri düşüldüğünde denge ya da fazla elde ediliyorsa, borçluluğun yarattığı faiz ödemeleri bütçe üzerinde baskı yaratmıyor demektir. Tersi durumda, yani faiz dışı açık varsa borç düzeyine ve faiz yüküne bakmak gerekir.

En son 2017 yılında faiz dışı fazla elde edilmişti. Faiz dışı açık geçen yıl 1,3 trilyon TL’yi aşmış ve bütçe tahmininin iki katı olarak gerçekleşmişti. 2024 yılı bütçe tahmininde de faiz dışı açık 1,4 trilyon TL.

Ama sadece bir ayda bütçedeki borç faiz giderleri yüzde 37 oranında artış gösterdi. Öte yandan brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaşırken, iç borç stoku son bir yılda 1 trilyon TL daha artarak 4 trilyon TL’yi aştı.

2024 mart ayından itibaren iç ve dış borç faiz ödeme projeksiyonunu gösteren aşağıdaki grafikleri incelerseniz, bu yılki bütçe tahmininin oldukça üzerinde bir faiz dışı açıkla karşılaşmak şaşırtıcı olmayacaktır.

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı.

İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili. 2021’de 57,5, 2022’de 72 milyar TL kâr açıklayan TCMB, 2023 yılını 818,2 milyar TL zararla kapattı.

2023 ağustos ayına kadar TL’den KKM’ye dönenlerin kur farkları bütçeden ödenirken, dövizden KKM’ye dönenlerinki TCMB tarafından karşılandı. TL’den dönen mevduata 2022 mart-2023 temmuz arasında kur farkları bütçeden ödendi, en son temmuz 2023 itibariyle bütçeden 34,5 milyar TL’lik ödeme yapıldı.

Sonra Ağustos 2023’te TL’den dönen KKM’nin ödemelerini TCMB üstlendi. Çünkü genel seçimler bitmiş ve TL’de değer kaybı başlamıştı. Dolar/TL genel seçimler öncesinde (13 mayıs) 15,5 TL’den, iki ay sonra (13 temmuz) 26 TL’nin üzerine çıkmıştı.

OVP’ye göre bütçe açığının GSYH’ye oranı zaten deprem harcamaları öngörülerek yüzde 6,4 olarak yüksek programlanmıştı. Ancak bütçe bu kur artışı karşısında KKM’nin yükünü daha fazla taşıyamayacaktı.

TCMB de o esnada genel seçimler sonrasında artık sıkı para politikasına geçmişti. Politika faizini kademeli olarak arttırıyor, ardından mevduat faizi de arttıkça TL’ye güven tesis edilmesini bekliyordu. Bu ortamda KKM hesapları hızla çözülecekti. Para ikamesi son bulacaktı.

Ancak 2021 aralık ayı sonunda kur riskine karşı kendisine güvence arayanlar için bir finansal araç olan KKM, ulaştığı hacimle ve çözülme sürecindeki zorluklarla gündemde kaldı. Enflasyon da düşmedi, para ikamesi devam etti. Ekonomiye güven oluşmadıkça döviz KKM’ler varlığını devam ettirdi. Şimdi izlerini en son TCMB zararında görebiliriz. Bu zararda KKM kur farkının kaç milyar TL olduğu kadar, ekonomiye olan güvensizlik ve gelir dağılımında adaletsizliğin boyutu ve izleri de önem taşıyor.

Mart ayı bütçe açığını görünce insanın aklına geliyor. Peki TL’den ya da dövizden dönen KKM kur farkları bütçeden ödenseydi ne olurdu?

MB, Kamu Borç Yönetimi Raporu, Mart, 2024

Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.