Connect with us

EKONOMİ

Merkez faiz indirirse bu en çok kimin işine yarar?

✔ “Manşet enflasyon değil, çekirdek dikkate alınmalı” diyerek faiz indiriminin yerini yaptık, perşembeyi bekliyoruz. Peki faiz indirilirse, hemen ertesi gün kimler kar etmeye başlar dersiniz? Yok yok, yanlış yazmadık, zarar değil, kar! Çünkü faiz inerse elinde kağıt bulunanlar kar eder ve en kazançlı çıkacak kesim de bankalar olur.

Yayınlanma:

|

Başlıktaki soruyu aslında biraz daha uzatmak gerekir ama orada yerimiz sınırlı. Soru aslında şöyle olmalı:

“Merkez Bankası faiz indirirse bu en çok kimin ya da kimlerin ve hangi zaman diliminde işine yarar?”

Öyle ya, faiz indiriminden hemen ertesi gün yararlanacaklar da vardır; kalıcı olabildiği takdirde bu indirimden aylar, yıllar sonra yararlanacaklar da…

Sorunun ikinci bölümünün yanıtı açık. Faiz indirimi uzun vadede hiç kuşku yok ki Türkiye’nin yararına olacaktır. Hazine’nin borç yükü azalacak, böylece bütçeden vatandaşa doğrudan ve dolaylı katkı olanağı artacaktır. Borç azaldıkça kamu çalışanlarına daha çok zam yapmak mümkün hale gelecek, zaman içinde vergi oranları aşağı çekilebilecektir. Ama bunlar, Merkez Bankası faizi indirince öyle üç beş ay içinde olabilecek gelişmeler elbette değildir.

Üç beş ay içinde sağlanacak gelişmeler de var. Bankalar daha düşük faizle kredi kullandırabilecek, işler açılacak, tüketim artacak ve piyasa canlanacaktır.

Ama bizim başlıktaki sorumuz, kısa vade yönüyle doğabilecek etkileri ve bu etkilerin kimlere nasıl yansıyacağını irdelemeye dönük.

YARDIM İSTEYEN ESKİ HAZİNECİNİN ŞİMDİ DE BİR SORUSU VAR

✔ Eski Hazineciden can alıcı bir soru: “Madem elinizde yüzde 0.5 faizli IMF kaynaklı bir imkan var, neden bunu kullanmadınız da yüzde 6 dolayında faizle 2.25 milyar dolarlık yeni dış borçlanmaya gittiniz?”

Köşemizde 17 Eylül’de “Eski Hazinecinin yardım çağrısı” başlıklı bir yazıya yer verdik. Yazımızda, uzun yıllar Hazine’de görev yapmış bir bürokratın Hazine’nin nakit dengesi kasa değişimindeki artışın ilk sekiz ayda Hazine kayıtlarında 71 milyar, Merkez Bankası kayıtlarında 151 milyar lira olarak görünmesine dönük sorusunu gündeme getirdik. Bu yazı üzerine Hazine ve Maliye Bakanlığı bir açıklama yaptı.

Bakanlık açıklamasında “Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yayınlanan Hazine gerçekleşmeleri ve TCMB tarafından yayınlanan kamu mevduatı verilerinin derlenmesinde metodolojik farklılıklar bulunmaktadır” denilerek bu farklılıklar sıralandı. Bu konudaki detaylı haber, Dünya’da 18 Eylül’de yer aldı.

Peki 80 milyar liralık bu farklılığı belirleyip gündeme getiren eski Hazine çalışanı acaba açıklamayla ilgili olarak ne düşünüyordu. Eski Hazineci hem açıklamayı değerlendirdi, hem de can alıcı bir soruyu gündeme getirdi. Kulak verelim:

“Açıklamada, TCMB hesaplarının toplamı gösterdiğine değiniliyor. Diğer bir deyimle, Hazine’nin kendi hesabı ile diğer kamu kuruluşlarının hesabı arasında farklar olduğu ima ediliyor. Bu konudaki veriler şeff af olmadığı için, kamu kurumlarının paralarının çoğunluğunun kamu bankalarında tutulduğunu sadece tahmin edebiliriz. Bu vesileyle, Tek Hazine Kurumlar Hesabının ne kadarının TCMB’de, ne kadarının kamu bankalarında tutulduğu bilgisinin de kamuoyu ile paylaşılmasının, şeff afl ık ve hesap verilebilirlik açısından büyük yararı olacağı düşünülmektedir.

SDR hesaplarına gelince… IMF Özel Çekme Hakkı (SDR), dış şoklardan korunmak amacıyla, TCMB rezervlerini desteklemek için tahsis edilen bir kaynaktır. Sadece dış borç ödemelerinde kullanılabilir. Türk Lirasına çevrilip bütçe finansmanı veya başka amaçlarla kullanılamaz. Kullanılmadığı sürece TCMB hesaplarında (rezervlerde) görünmesi gerekir. Kullanımına karar verildiğinde, Hazine’nin IMF’ye borcu olarak, dış borç kullanımlarında gösterilir. Vadesi gelince, Hazine tarafından IMF’ye geri ödenir.

Bu bağlamda SDR’ların Hazine nakit dengesinde gösterilmemesi normaldir. Ancak, SDR’ların TCMB’deki Hazine hesaplarında ‘kullanılabilir imkan’ olarak gösterilmek suretiyle hesabın nakit girişinden daha yüksek görünmesinin sağlanması, ekonomik anlamda, üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.”

Ve o can alıcı soru

Dedik ya eski Hazine çalışanı şimdi de önemli bir soruyu gündeme getirdi, diye… Buyurun işte o soru:

“Hazine, ağustos sonunda yıllık faizi yalnızca yüzde 0.5 olan böyle bir kullanılabilir imkana sahip olduğunu söylüyor, değil mi… Tartışmasız çok iyi bir imkan bu. Şimdi sormak gerekmez mi? ‘Elinde böyle bir imkanı olan, yüzde 0.5 faizli bir imkanı olan Hazine, 13 Eylül 2021 tarihinde neden yüzde 5.7-6.5 gibi yüksek faizle 2.25 milyar dolar yeni dış borçlanmaya gider?’ Keşke Bakanlık, böylesine yüksek faizle, böylesine yüklü tutarda yeni dış borç alma nedenini de açıklamasına ekleseydi, bu şeff afl ık ve hesap verilebilirlik açısından çok yararlı olurdu.”

ŞU MEŞHUR FAİZ LOBİSİNİ GÖREN, DUYAN, BİLEN VAR MI?

Hani her sıkıştığımızda ve bir düşman yaratmamız gerektiğini düşündüğümüzde öne çıkardığımız, en azından çıkarmaya çalıştığımız kavramlar var ya, bunlardan biri de kuşkusuz “faiz lobisi”.

Yakındır; yine faiz lobisini duymamız… Bu lobinin nelerin peşinde olduğunu okumamız… Söylenecek de bellidir: “Bu lobi yine faizi artırmak istiyor ama oyunlarını bozduk!”

Yani ne yapmış olabiliriz; muhtemelen faizi düşürmüşüzdür, en azından artışa ayak direyip oranı sabit tutmuşuzdur.

Eylül toplantısında ne karar alındığını perşembe günü göreceğiz zaten. “Oyunu bozmak” faizi indirmekle mi sağlanacak, yoksa sabit tutmakla mı, birkaç güne belli olacak.

Peki faiz değiştirildiğinde, bugünlerde de indirim daha çok konuşulduğuna göre indirildiğinde bundan hemen yararlı çıkacaklar kimlerdir. Bunu bilebilmek için öncelikle Hazine’nin kimlere ne kadar borçlu olduğunu iyi incelemek gerekiyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre iç borç stoku temmuz ayı itibarıyla 1.3 trilyon lira düzeyinde. Bu tutarın 1.24 trilyonu yurtiçi yerleşiklere, 57 milyarı da yurtdışı yerleşiklere ya da kısaca yabancılara.

1.24 trilyonluk borcun da tam 901 milyar lirası bankacılık kesimine.

Merkez Bankası faiz düşürdüğünde bankaların daha ucuz kaynak toplayıp daha çok kredi açması ve buradan kar etmesi bir yana asıl kar ellerinde bulunan 901 milyar liralık kamu kağıdından gelecek.

Faiz düşünce karlı çıkmak… Çelişki gibi mi görünüyor, tam tersi…

“FAİZ LOBİSİ” FAİZ İNSİN DİYE EL OVUŞTURUR

Hazine’nin iç borçlanma kağıtlarının nasıl satıldığını bilmek gerekir. İç borçlanma kağıtları ağırlıklı olarak iskontolu ihraç edilir. Yani vade bitimindeki fiyat sabittir, 100 liradır ve satış günündeki faize göre iskontolu fiyat uygulanır.

Örneğin satış gününde faiz yüzde 25 ise, 100 liralık bir kağıdın fiyatı (100/1.25) 80 liradır. Faizin sabit kaldığını varsayarsak, bugün 80 liraya ihraç edilen kağıdın fiyatı gün gün artar ve bir yıl sonra 100 liraya ulaşır.

Ama bu bir yıl içinde faiz hızlı iniş ve çıkış gösterebilir. Faiz ister siyasi tercihlerle, ister başka etkenlerin devreye girmesiyle örneğin bir anda yüzde 20’ye inerse ne olur? Bir gün önce 80 liraya ihraç edilen kağıdın fiyatı, artık (100/1.20) 83 liraya çıkmıştır.

Yani yüzde 25 faizle kağıt alan, faiz yüzde 20’ye düşünce zarar bir yana bir günde kayda değer bir kar etmiştir.

Ya tersi olsaydı; faiz yüzde 25’ten yüzde 30’a çıksaydı… O zaman da 80 liralık kağıdın fiyatı (100/1.30) 77 liraya gerileyecekti.

80 liraya alınan kağıt, faiz düşerse bir anda 83 liraya çıkıyor; faiz yükselirse 77 liraya iniyor.

Söyler misiniz, elinde kağıt bulunanlar faizin yükselmesini mi ister, düşmesini mi?

BANKALAR O GÜNÜ BAYRAM İLAN EDEBİLİR

Bir dönem yurtiçindeki en büyük “ekonomik düşman” bankalardı. Zamanı gelir yine ısıtırız bunu ama en azından şimdilik unuttuğumuz bir durum bu.

Reel sektördeki herhangi bir fabrikanın çok kar etmesini kimse umursamaz da, bankaların karı yüksek geldi mi homurdanmalar başlar, “Bankalar bu kadar kâr etmese olmaz mı” diye.

Bir bankanın zor duruma düşmesinin, hangi işkolu olursa olsun reel sektörden bir işletmenin zor duruma düşmesinden çok ama çok farklı olduğunu sanırız yeni yeni idrak ediyoruz.

Şimdi faizi düşürmeye hazırlanıyor gibiyiz ya… Politika faizi için manşet enfl asyonu değil, çekirdek enfl asyonu gözetmemiz gerekir diyerek bunun altyapısını hazırlama gayreti içine girdik ya…

Peki Merkez Bankası perşembe günü politika faizini yüzde 19’dan aşağı çeker; örneğin yarım puan ya da bir puan indirirse bu en çok kimin işine yarayacak dersiniz?

Bağlantıyı çoktan kurduğunuza eminim. Tabii ki bankaların… Ellerinde tam 901 milyar liralık kamu kağıdı bulunan bankaların…

Dolayısıyla faiz düşürüldüğünde kurda aşırı bir yükselme olmazsa bankalar o günü bayram ilan eder.

Şu durumda genellikle faizi artırmak için lobi yapmakla suçlanan bankalar aslında indirim için gün mü sayıyor? Ve yine şu durumda faizi biraz da zorlama bir şekilde aşağı çekmeye çalışanlar bir dönem hedef tahtasına oturttukları bankalara omuz mu vermiş oluyor?

YABANCILAR FAİZ İNDİRİMİ Mİ BEKLİYOR?

Yabancı yatırımcıların elindeki iç borçlanma kağıtlarının tutarı temmuz ayı itibarıyla yalnızca 57 milyar lira düzeyinde ve yabancıların stoktaki payı yüzde 4.4’e kadar inmiş durumda.

Yabancıların iç borç stokundaki payı bir ara yüzde 20’lerde seyrediyordu. Dolayısıyla “faiz lobisi” yakıştırması artık yabancıların üstünde pek durmuyor. Varsa öyle bir lobi, o da bankalarımız…

Ancak yabancı yatırımcıların son dört haftadaki alımları dikkat çekiyor. Merkez Bankası verilerine göre yabancılar 13 Ağustos-10 Eylül döneminde 639 milyon dolarlık iç borçlanma senedi aldı. Bu alımın 325 milyon dolarlık kısmı 3-10 Eylül arasında gerçekleşti.

Acaba yabancılar da faizin düşeceğine ve aldıkları kağıtları şimdiki fiyatın üstünde bir değere satmaya mı oynuyor?

Dünya – Alaattin AKTAŞ

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.