Connect with us

GÜNCEL

Mimar Filiz Cingi Yurdakul: “Yeni nesil konutlar kentle bütünleşme ve insan odaklı tasarım yaklaşımlarıyla biçimlenecek.”

Ankara merkezli Aura Design Studio’nun kurucusu Mimar Filiz Cingi Yurdakul, 2024 yılına adım attığımız şu günlerde konut sektöründeki yeni eğilimleri değerlendirdi. Mimar Yurdakul, konut endüstrisinin yakın gelecekte değişen ihtiyaçlar ve beklentilere odaklı olarak sürdürülebilirlik, insan odaklı tasarım, iklim değişikliği ve çevresel tehditler gibi önemli odak noktalarını gözeterek biçimleneceğini dile getirdi.

Yayınlanma:

|

Mimarlık, kentsel tasarım ve iç mekan tasarımı alanlarında farklı tipolojilerde birçok ödüllü projeye imza atan Aura Design Studio kurucusu Mimar Filiz Cingi Yurdakul, 2024 perspektifinden konut endüstrisinin geleceğini değerlendirdi. Son dört yılda artan kriz ve değişim dönemlerinin, ekonomik baskıların, jeopolitik dalgalanmaların, iklim değişikliğinin ve çalışma ortamlarındaki evrimin yapı sektörünün en önemli belirleyicileri olduğunu vurgulayan Yurdakul, tüm bu şartların tasarımı da biçimlendirdiğini şu sözlerle dile getiriyor: “Dört yıldır kesintisiz devam eden kriz ve değişim süreçlerinde, projelerinin hayata nasıl anlam katmaya devam edeceğini sorgulayan bir aşamada bulunuyoruz. 2023’e damga vuran ekonomik baskılar, jeopolitik dalgalanmalar, iklim değişikliği, çalışma ortamlarının yeniden düzenlenmesi biz mimarlar için en belirleyici zorluklardı. Bu sebeple esnek tasarımlara, çoklu fonksiyon çözümlerine sıklıkla ihtiyaç duyduk.”

İnovatif tasarımları ile ön plana çıkan Aura Design Studio, tüm proje süreçlerinde tasarımın insan deneyimi üzerindeki dönüşümünü yakından gözlemliyor. İçinde bulunduğumuz koşullarda kentlerin ve yapıların, insanların daha fazla bağlantı kurabileceği bir biçimde tasarlanmasıyla, ulaşım sorunları, iklim değişikliği, altyapı ve konut sorunları gibi konulara yenilikçi çözümler getirilebileceğine inanan Filiz Cingi Yurdakul sözlerine şu şekilde devam ediyor: “Son dönemde, tasarımın gücü ve önemi daha fazla hissediliyor. Tasarım, umudu ve iyileşmeyi simgeliyor. Artan savaşlar, toplumsal adaletsizlikler, iklim değişikliği ve sağlık krizleri ile birlikte, insanlar her geçen gün sosyal bağlantılar kurma ve daha fazla sosyalleşme arzusu içerisindeler. Bu durum, yenilikçi tasarımlara duyulan ihtiyacı daha da arttırıyor.”

Konut Projelerinde Yenilikçi Tasarım: 20 Dakikalık Şehir Kavramı

Pandemi sonrasında dünya genelinde yükselen bir trend olan “20 dakika şehir” konsepti, Aura Design Studio için üzerinde düşünce geliştirdikleri ilgi çekici bir konu olmuş. Bu yeni şehir yaşamı anlayışı, canlı ve yürünebilir mahallelerde, restoranlardan perakende alanlarına, sağlık tesislerinden çalışma ve eğitim alanlarına kadar temel ihtiyaçların 20 dakika içinde ulaşılabilir olduğu bir düzeni tanımlıyor. Bu sayede şehir yaşamı, konut alternatiflerinden sosyal ve iş hayatına kadar geniş bir perspektifte yeniden şekilleniyor. Bu eğilim, erişilebilir ve kapsayıcı kent alanları oluşturmanın yanı sıra eşitlik, bağlantı ve toplumsal gelişimin önemini vurguluyor. Mimar Filiz Cingi Yurdakul, tüm dünyada konut projelerinin ve master planların bu geniş çerçevede tasarlanmaya başlandığını belirtiyor ve ekliyor: “Pandemi öncesine kadar konutlarla ilgili farklı olanaklar için bir kontrol listesi vardı. Şu anda ise daha stratejik bir durum söz konusu. Hedef sağlıklı, sosyal ve sürdürülebilir bir çevreye sahip bir toplum oluşturmak. Bu bağlamda, gün boyunca farklı işlevlere sahip olabilen daha esnek mekanlar tasarlanmalı. İzole siteler yerine çevresine katkı sunan ve çevresinin olanaklarından yararlanan projeler geliştirmek gerekiyor. Güçlü, sağlıklı konut projelerine ulaşmak için karma kullanımlı, farklı yaş gruplarına hitap eden, yürünebilir çevreler oluşturmalıyız. Bu durum, konutları daha erişilebilir hale getirmenin önemli bir yolu, çünkü şehirde zaten var olan fonksiyonlardan daha fazla yararlanma imkanını artırıyor.”

Konut yatırımcıları için ekonomik dengelerin hızla değişmesi ve Türkiye etrafında devam eden savaşlardan kaynaklı toplumsal ve ekonomik huzursuzluk, genellikle uzun vadeli bir bakış açısıyla tasarlanan projelerde ekonomik öğelerin ön plana çıkmasına sebep oldu. Yapıların metrekare maliyeti hala belirleyici bir faktör olmakla birlikte, fark yaratma ihtiyacı, ek olanaklar ve hizmetlerle değer eklemek arasında bir denge kurma gerekliliğini ortaya çıkarıyor. Bu, maliyet dengesi, tasarım aracılığıyla mimarlar tarafından çözülmesi gereken bir konu.

Aura Design Studio için projelerin geliştiricisi yatırımcı olsa da, tasarım önerisi o evde yaşayacak nihai müşteriye yönelik planlanıyor. Mimarlar, yatırımcılarla işbirliği yaparken sadece tasarım kararları almıyor; aynı zamanda her projenin kullanıcı deneyimini geliştiren hizmetleri ve mimari tasarım ile farklı olasılıkları keşfetme fırsatlarını değerlendiriyor. Standart kullanım alanlarına sahip olanakların, son kullanıcılar tarafından belirlenen farklı kullanım olasılıklarına açık, çok işlevli alanlara dönüşmesi gerekiyor. Esneklik, tasarım sürecinde spontane veya içsel değil; önce zihinsel ardından ekonomik bir yatırım gerektiriyor. Bu yatırım hızla değişen bir geleceğe uyum sağlamak için stratejik bir tasarım kararı olarak ortaya çıkıyor.

Çok Fonksiyonlu ve Esnek Mekanlar: Tasarımın Geleceği

Mimar Filiz Cingi Yurdakul’a göre, günümüzde, tüm mimari programlarda, hem olanaklarda hem de birimlerin tipolojisinde esneklik, temel bir gereklilik haline geldi: “Bu programlar, yeni yaşama biçimlerine ve önceden belirlenmiş paradigmaların yıkılmasına uyum sağlamak durumunda. Bu hibridleşme, modadan kültürel tüketime kadar birçok sosyal alanda mevcut. Mimari, bir kültür ifadesi olduğu için toplumla uyumlu olmak zorunda.”

Yatırımcıların her girişimleriyle marka kimliklerini oluşturduklarını ifade eden Mimar Filiz Cingi Yurdakul, yatırımcının marka kimliğini zenginleştiren, vizyonunu gösteren aynı zamanda da yatırımcı ve nihai kullanıcının ihtiyaçlarını tek bir mimari eserde birleştirerek, yeni teknolojileri yapılara entegre ederek, şehirlerin ve farklı bölgelerin düzenlemelerine saygı göstererek tasarımların yapıldığını belirtiyor. Bu şekilde, yatırımcılar, Aura Design Studio’nun stratejik ortakları haline gelerek, gelişimini birlikte güçlendirecek ayırt edici bir değer eklemeyi amaçlıyor.

Toplu konutun temel amacı, şehirle aynı hedefi paylaşmaktadır: Altyapıyı ortaklaşa kullanmak. Konut projelerindeki ortak kullanım alanlarının da aynı paralellikte düşünülmesi gerektiğine inanan Aura Design Studio’nun tasarladığı ve European Property Awards’ta iki kategoride birden ödül aldığı Mira Rezidans projesinde konut bloğuna ait bir çocuk kulübü bulunuyor. Ayrıca, farklı yaş gruplarındaki çocuklar ve gençler için bir video oyun salonu da mevcut. Bunun yanı sıra, bu alanın içinde öğrencilerin özel ders alabilecekleri çalışma istasyonları, doğum günü partisi alanı ve küçük bir kafe de yer alıyor. Giriş lobisinin hemen yanında çok amaçlı toplantılar için kullanılabilecek bir toplama alanı bulunuyor. Bu alan, mutfağa ve ıslak hacimlere ek desteklerle güçlendirilmiş. Birinci bodrum katta konumlanan spor salonu, kot farklılıklarını avantajlı bir şekilde kullanarak geniş bir spor terasına açılıyor. Peyzaj tasarımı, çevresel alanın eğimini kullanarak geniş bir teras alanı oluşturmak üzere planlanmış. Bu bölge aynı zamanda bir kafe ve açık spor alanına (örneğin yoga veya pilates için) ev sahipliği yapıyor. Ayrıca, bu katta sakinlerin dinlenmek için kullanabileceği bir spa ve kapalı sinema salonu da bulunuyor.

Filiz Cingi Yurdakul, güncel projelerinde de çok fonksiyonlu ve esnek mekanları tasarım programının bir parçası olarak işleyişe dahil ediyor. Çok amaçlı salonlar, barbekü alanları, coworking alanları, havuz ve spa gibi fonksiyonları projelerinde sıklıkla kullanan Aura Design Studio, bu alanları kullanıcıları bir araya getiren, aynı zamanda da ihtiyaçlarını karşılayan birimler olarak tanımlıyor.

Sürdürülebilir ve İnsan Odaklı Tasarım

Mimar Filiz Cingi Yurdakul’a göre iklim değişikliği gerçeği, sürdürülebilir tasarımı bir seçenekten bir yükümlülüğe dönüştürüyor: “2024 itibarıyla dünya genelindeki inşaat ve gayrimenkul endüstrileri, çevre dostu tasarımın değerini ve riski azaltma olanaklarını kabul etmiş durumda. Ürün ve malzeme standartlarında yüksek değerler, mevcut binaların yeniden kullanımı, net sıfır enerji stratejileri ve rejeneratif tasarım prensipleri, sürdürülebilir geleceği tanımlıyor. İnsan sağlığı, sadece hastalık veya rahatsızlık olmaması anlamına gelmeyip, bir dizi çeşitli etkenin uyumu sonucu ortaya çıkan geniş kapsamlı bir olgudur. Bu, fiziksel, zihinsel ve sosyal açılardan insanın iyiliğini içerir. İnsan ömrü ile sağlıklı binalar arasında ilginç bağlantılar bulunuyor. Kentsel politikalar, şehir altyapısı ve bina inşaat stratejileri, sağlıklı binaların oluşturulmasını hedefler. Sağlıklı binalar, doğrudan bireylerin ve toplumların sağlıklı bir şekilde gelişmesine katkıda bulunabilir.”

Mimar Filiz Cingi Yurdakul konutlarda konumun her zaman çok önemli olduğunu belirtiyor ve sözlerini şöyle tamamlıyor: “Konut, kullanıcıları için işyerine yakınlığı, kolay erişimi, çevresindeki olanaklarından faydalanırken aynı zamanda hayatına yeni bir canlılık katmalı. Toplu konut yapılarının en önemli olanaklarından biri şehir olmalıdır. Çünkü şehir, yaşamın merkezidir ve sakinlerin birçok ihtiyacını karşılar. Bu nedenle, toplu konut binalarının çevresindeki şehir altyapısının ve olanaklarının sakinlerin yaşam kalitesini artırmak için düşünülmesi ve kullanılması önemlidir. Bu, toplu konutun bir parçası olmanın getirdiği avantajlardan biridir. Şehri sürdürülebilir bir şekilde kullanılabilir bir ortak kaynak olarak etkinleştirmek, herhangi bir gayrimenkul girişimi için bir avantajdır. Mimarlık ürününün kentsel mekanla olan bağlantısı, sonuçta ardışık yapı operasyonlarının eklenmesiyle oluşan daha iyi bir şehir oluşturur.”

Okumaya devam et

GÜNCEL

Türkiye’nin Kafkaesk Manzarasında Genç Olmak

“Suçum, Umut Etmekti”

Yayınlanma:

|

Yazan:

“Bir sabah, genç bir birey hiçbir neden belirtilmeden susturulduğunu fark etti.”
Kafka’nın Davası, Josef K.’nın bilinmeyen bir suçlamayla sürüklendiği karanlık bir sistemin hikâyesiydi. Bugünse Türkiye’de binlerce genç, kendi adalet arayışında görünmez duvarlara çarpıyor. Tek fark: Buradaki suçlama çoğu zaman “bir şey istemek” kadar belirsiz, ceza ise “hiçbir şey elde edememek” kadar sessiz.

Kafkaesk Hukuksuzluk
Türkiye’de hukuk artık adaletin değil, itaati garanti altına almanın aracı. Mahkeme salonları gerçeğin değil, niyetin sorgulandığı sahnelere dönüşmüş durumda. Tıpkı Dava’daki gibi, kimse neyle suçlandığını tam olarak bilmiyor ama süreç başlıyor. Ve başlarsa da durmuyor. Gençler yargılanmasa da yorgun düşüyor; çünkü herkes bir gün “sıra bana gelir mi?” kaygısıyla yaşamaya başlıyor.

Ekonomik Çöküşün Sessizliği
Üniversite diploması, artık bir umut değil; çoğu zaman boş bir cüzdanın eki. Bir kuşak, mesleksizlikle, işsizlikle ve çaresizlikle cezalandırılıyor. Diplomalı ama üretime katılamayan, eğitimli ama geleceği çizilemeyen yüz binlerce genç, sanki “gelecek inşa etme” suçu işlemiş gibi toplum dışına itiliyor. Ebeveynlerine yük olmamak için geçici işlerde boğuluyor, göç fikrini içinden sesli telaffuz ediyor.

Sosyal Medyanın Sahte Tesellisi
Gerçek mutsuzlukların üzerine filtre çekiliyor. Instagram’da kariyer yapıyor gibi gözüken birçok genç, aslında annesinin evinde sabaha
kadar iş ilanı kovalıyor. LinkedIn’de “network” peşinde koşarken özgeçmişinin son satırına yeni bir şey yazamamanın ağırlığıyla eziliyor. Gerçek başarıların sesi duyulmuyor çünkü sistem “gösteriyi” ödüllendiriyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

GÜNCEL

Yapay Zekâ Beyninizi Sessizce Ele Geçiriyor Olabilir!

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yapay Zekânın Beyne Zararları: Fark Edilmeyen Tehditler

Yapay zekâ (YZ), hayatımızın her alanına entegre olmaya devam ederken, insan psikolojisi ve beyin sağlığı üzerindeki etkileri giderek daha fazla sorgulanıyor. Doğrudan fiziksel bir tehdit oluşturmamakla birlikte, YZ’nin dolaylı yollarla beyin fonksiyonlarını olumsuz etkileyebileceği düşünülüyor. Özellikle yoğun dijital etkileşim, bireyin bilişsel işleyişini ve psikolojik dengesini tehdit edebiliyor.

1. Aşırı Ekran Kullanımı ve Dijital Bağımlılık

YZ destekli sosyal medya, video uygulamaları ve içerik algoritmaları kullanıcıları ekran başında daha uzun süre tutmak üzere tasarlanıyor. Bu durum, dikkat dağınıklığı, uyarıcıya bağımlılık, hatta dopamin sisteminin bozulması gibi sonuçlar doğurabiliyor. Bilimsel araştırmalar, uzun süreli dijital maruziyetin beynin karar alma, öğrenme ve hafıza merkezlerini olumsuz etkileyebileceğini ortaya koyuyor.

2. Karar Verme Yetisinin Zayıflaması

Yapay zekâdan sürekli destek alınması, bireyin kendi karar verme mekanizmasını kullanma sıklığını azaltıyor. Bu durum zamanla bilişsel atalete (tembelliğe) yol açabiliyor. Kendi düşünme süreçlerini devre dışı bırakma eğilimi, uzun vadede analitik düşünme becerilerinin zayıflamasına neden olabilir.

3. Yaratıcılığın Azalması

YZ araçları, yazı yazma, görsel üretme ve içerik tasarlama gibi birçok alanda kullanıcıyı destekliyor. Ancak bu destek zamanla insan beyninin yaratıcı merkezlerini yeterince çalıştırmama riskini de doğurur. Rutinleşmiş ve hazır içeriklerle çalışan beyin, yeni fikirler üretme konusunda daha az zorlanır ve zamanla yaratıcılık kabiliyetini köreltebilir.

4. Bilgi Tembelliği

“Nasıl olsa yapay zekâdan öğrenirim” düşüncesiyle hareket eden bireyler, öğrenme motivasyonlarını kaybedebilir. Bu, özellikle öğrenciler ve genç kullanıcılar için tehlikeli bir zihinsel konfor alanı oluşturur. Uzun vadede bilgiye ulaşma becerisi gelişir, fakat bilgiyi işleme ve içselleştirme becerisi geriler.

5. Stres ve Kaygı

YZ’nin iş gücünü tehdit etmesi, sosyal medyada tetiklediği karşılaştırma kültürü ve gelecekteki bilinmezlikler, bireylerde kaygı ve stres düzeylerini artırabilir. Özellikle genç nesilde “yerini yapay zekâya kaptırma korkusu” giderek yaygınlaşmaktadır.

Araç mı, Tehdit mi?

Yapay zekâ, doğru kullanıldığında bireyin bilişsel yetilerini destekleyebilir. Ancak aşırı bağımlılık, pasif kullanım alışkanlıkları ve yaratıcılıktan uzaklaşma, beynin uzun vadeli sağlığı için tehdit oluşturabilir. Bu nedenle, YZ ile olan ilişkimizi bilinçli, sınırlı ve dengeleyici şekilde kurmak hayati önem taşır.

Okumaya devam et

Ali Coşkun

YÜKSEK BANKA KREDİLERİ

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankalar ekonomik sistemin en önemli finansal aktörleri olarak faaliyet gösterir. Her banka özünde kâr amacı güden bir ticari kuruluştur.

Kredi verirken öncelikle kendi risklerini ve menfaatlerini gözetmek zorundadır. Kullandırdıkları kredilerin faiz oranı veya kar payı, komisyon yapısı, vade şartları da bu doğrultuda belirlenmektedir.

Bugün piyasada bileşik faiz oranları TL cinsi kredilerde %60-65, döviz cinsi kredilerde ise %14-16 bandındadır.

Ayrıca bankaların sigorta, dosya masrafı, kredi tahsis ücreti ve banka ürün satışları gibi birçok kalemi kredi paketine dahil ettiği görülüyor.

Yani faiz veya kar payı dışında çok sayıda gizli maliyetle karşı karşıya kalınıyor.

Firmalar bu şartlar altında yalnızca finansmana erişmekle kalmıyor aynı zamanda ağır bir maliyet yükünü de sırtlanıyorlar.

Bankalar, firmalara kredi limitleri oluştururken sektörel karlılık oranlarına azami dikkat ederler. Ancak burada ciddi bir çelişki var. Bankalar kredi tahsisinde sektörün brüt kâr marjlarını esas alırken, mevcut kredi maliyetleri bu oranları çoktan aşmış durumdadır.

Brüt kâr marjı sektörlere göre ortalama %25-30 arasında değişirken, firmalar %65’in üzerinde bileşik faizle TL borçlanıyor.

Bu koşullarda, kâr eden değil borcunu çevirebilen firma başarılı kabul ediliyor. Bu ne finansal sürdürülebilirliğe ne de sağlıklı bir ekonomiye hizmet eder.

Şu an firmalar yalnızca yüksek faizle değil aynı zamanda yüksek enflasyon, düşük iç talep, yüksek maliyetler, düşük kâr, kur baskısı, iç ve dış pazarlardaki daralma, krediye erişim ve jeopolitik risklerle mücadele etmek zorunda kalıyor.

İhracatçı firmalar için döviz kuru reel anlamda destekleyici olmaktan çıkmış, rekabet gücünü zayıflatıcı bir unsura dönüşmüştür.

Bu koşullar altında firmaların ayakta kalması tesadüf değil direnç ve stratejik yönetimin bir sonucudur. Ama bu direncin ne kadar sürdürülebileceği ise meçhuldür.

Bugün konkordato alan, iflas eden şirketlere şaşırmak yerine bu ortamda hâlâ üretmeye, istihdam yaratmaya, ihracat yapmaya devam eden firmalara hayranlık duymalıyız.

Asıl konuşulması gereken, bu firmaların nasıl hayatta kaldığı ve ne tür stratejiler geliştirdiğidir. Zira bu firmalar sadece kendi faaliyetlerini değil aynı zamanda ekonominin can damarlarını da ayakta tutmaktadır.

Enflasyonla mücadele elbette gereklidir.Ancak bunu yaparken reel sektörü göz ardı etmek hastayı tedavi ederken organlarını iflas ettirmek gibidir.

Faiz politikaları ve sıkılaşma adımları kısa vadede enflasyonu aşağı çekebilir ama ardında üretim yapamayan, borç yükü altında ezilen ve finansmana erişemeyen bir özel sektör kalırsa bu başarı neye yarar?

Bugün geldiğimiz noktada reel sektörün sesine daha fazla kulak verilmesi gerekiyor.

Kredi maliyetlerinin düşürülmesi, finansmana erişimin kolaylaştırılması ve firmaların üzerindeki dolaylı maliyetlerin azaltılması şarttır.

Aksi takdirde sadece bugünü değil yarının üretim kapasitesini ve ekonomik bağımsızlığını tehlikeye atmış oluruz.

Ali COŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
[email protected]

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.