GÜNDEM
NETFLIX Uysallar Dizisi : Biz Burada Bir Şirketiz
Plaza dünyasındaki liyakat sorunundan, Rezidans yaşamına, eleştirisel aile kuramından, bastırılmış duyguların patlamasına, çevre sorunlarına, sınıfsal çelişkilerden, eğlence anlayışına, metropol yaşamından kırsal yaşama müdahaleye kadar herkes kendinden bir şey bulacağı bir dizi …

Yayınlanma:
3 yıl önce|
Yazan:
BankaVitrini
Merhaba sevgili okur. Sisi hava kirliliği ilan ederek ülkenin bütünlüğüne saldıran bilim insanları, size de merhaba. Hiçbir şey yapmayıp her şeyden şikayet eden Oktay Uysal… Sana da merhaba! Gizli saklı iş yapmaktan sır küpüne dönen Uysallar size de merhaba. Selamlamamız bittiğine göre yazıya başlayabiliriz. Eğer henüz izlemediyseniz Uysallar dizisi fragmanı için buraya tıklayabilirsiniz.
Şimdi sizi şu basit sorudan kurtarayım:

Uysallar Dizisi Konusu Nedir?
Uysallar Dizisi Netflix platformunda geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Şahsiyet dizisinden bilenler bilir. Onur Saylak ve Hakan Günday yan yana geldi mi nefesler kesilir. Onur Saylak ve Hakan Günday imzaları taşıyan bu saygıya değer dizi Uysallar da iki çocuk babası bir mimar olan Oktay Uysal’ı ve Uysallar ailesini anlatıyor. Oktay, hayattan zevk alamayan, yalnız olduğunu düşünen, eşiyle paylaşımda bulunamayan ve prangalarına mahkum kırklı yaşlarda bir adam. İşin kötüsü eşi Nil de kendisinin yapayalnız olduğunu düşünüyor. Bir gün Oktay hayatında ilk kez panik atak geçirdiğinde kendisi için bir şey yapmaya karar veriyor. Punkçı ruhunu geri kazanmaya… Tabii Uysallar durur mu?! Hepsinin eş zamanlı olarak kendi hayatında yaşadığı krizlere ve yanlış çözümlere eşlik etmeye ve sinirden saç baş yolmaya burada başlıyoruz. İzlemek isteyenlere tavsiyemdir, yanınıza melisa çayı falan alın. Bu arada ek bilgi, Uysallar dizisi imdb puanı 7.3
Uysallar Dizi Oyuncuları ve Mest Oluş
Öncelikle İki Aile’den sonra uzun süre tatlı ve yaramaz çocuğun oynatıldığı Öner Erkan’ı (Oktay Uysal) punkçı baba yapmayı akıl eden herkese teşekkür ederim. Yılgın, bıkkın, bastırılmış duyguları olan bir baba rolü için ne kadar da iyi bir yüzmüş değil mi. Bir Başkadır dizisinde serebral palsili bir genci oynadıktan sonra Öner Erkan’ın daha da parlayacağını tahmin ediyordum. İçimde hep; psikopat, çete üyesi (Çukur değil), depresif ya da komik olmayan herhangi bir karakteri oynaması için bir umut vardı. Bu umutlu bekleyişim Uysallar sayesinde son buldu ve huzura kavuştum.
Haluk Bilginer (Berhudar) ve Uğur Yücel (Olcay Uysal) yine bildiğimiz gibi. Muhteşem ve ötesi. Ama Songül Öden’in (Nil Uysal) tiyatro oyunculuğunu konuşturduğu o sinir krizi sahneleri yok mu… İşte o anlarda bir yakınlaştık Songül Hanımla. Hakan Günday ve Onur Saylak severek takip ettiğim sanatçılar. Hakan Günday’ın kalemi beni pek açmaz. Psikologların işi dert tasa zaten, derim kendi kendime okumaktan kaçarım. Ama senaryoları için aynı hisse sahip değilim ki Uysallar bir oturuşta o yüzden izlendi. Müzikler, simetrik çekim, sükûnetin içindeki çığlıklar muazzam birer sanat eseriydi. Diyalogların birbirini tamamlar şekilde gidişi de Uysallar dizisi fanı olma sebeplerim arasında. Gelin biraz da karakter yapılanmalarına bakalım. Dikkat, spoiler!
Karakter İncelemesi: Oktay Uysal ve Savunma Mekanizması
Oktay Uysal hayatı boyunca kendini babasına ve annesine bir yük gibi hissetmiş, babasının gazabından korunmak için gizli saklı işler yapmayı öğrenmiş bir karakter. Twitter yazımdan da bileceğiniz üzere öğrenilmiş şeyler çok zor söner. Eşi Nil Uysal ile aşk evliliği yapmış ve Uysallar için ilk adım atılmış. Ancak sorumluluklar, krediler, kapitalist sistemin belirlediği hedefler için koşmalar derken kendini bir çarkın içinde bulmuş. Daha çok yemek için daha çok koşan bir fare gibi. Daha, daha!

Uysallar ‘ın babası Oktay, savunma mekanizması olarak bastırma yöntemini kullanıyor. Bir şeye mi heveslendi, yok sayıyor. Bir şeye mi kızdı, tepki vermiyor. Hep diş sıkıyor dudak ısırıyor. Ama sizler de bilirsiniz ki sevgili okur, ilkel savunma mekanizmaları pek de işlevsel değildir. Uysallar dizisinde de bunun net bir örneğini Oktay ile görüyoruz. Oktay Uysal özgürlük isteğini, fikirlerini, hislerini o kadar çok bastırıyor ki vücudu artık bunu kaldıramıyor. Freud vakalarından hepimiz hatırlarız. Bastırma savunma mekanizması nedeniyle kolunu oynatamayan da vardır, istemediği soru gelince bayılan da. Mesela Bir Başkadır Meryem de şehvet duygusunu hissetmeyi kendine yasaklamıştı. Bu da bastırma ve dönüştürme için bir örnek. Sonucu ise histrionik bayılma.
Uysallar Dizisi ‘nin Babası ve Panik Atak
Oktay Uysal, Uysallar Ailesi içinde o kadar yalnız hissediyor ve iş yerinde öyle bir kapan kısılıyor ki bastırma artık işe yaramıyor. Yerini dönüştürmeye bırakıyor. Böylece Oktay Uysal ‘ın vücudu beklemediği bir tepki veriyor ve panik atak yaşıyor. Aslında bu atağa edebi bir dille şöyle de bakabiliriz… Oktay hem Uysallar Ailesinde hem de hayatının her alanında o kadar yaşamıyor ki vücudu ölümü hatırlatma gereksinimi duyuyor. Ancak bu betimlemenin bilimsel bir yanı olmadığını eklemeden geçemiyor psikolog yanım. Ben de böyle bir bireyim ne yapalım.
Oktay baba rolünde de pek başarılı değil. Dışarıdan gayet normal görünen Uysallar Ailesi ne kadar değişikse ve dağınıksa Oktay da baba rolünde bir o kadar dağınık aslında. Oğlu Ege’nin hediyesini günlerce açmıyor. Baba rolünde de “yaşamak” yerine rol yapıyor ve yalan söylüyor. Kızı Ece’nin öfke nöbetinin altındaki sebebi görmeye çalışmıyor da “kızım delirme ya” diyor. Bilin bakalım bu tavırlar kime benziyor. Doğru cevap! Kendi babası Olcay Uysal’a elbette.
Öğrenilen Babalık Rolü ve Uysallar
Oktay, kendi babası Olcay’dan doğru düzgün bir sevgi görmeden büyüyor. Saygı zaten yok. James Marcia’nın Kimlik Gelişimi Kuramı’na bakarsanız Oktay’ın tam bir ipotekli kimlik prototipi olduğunu görürsünüz. Oku demişler okumuş. Poster asmış odasına, çöpe atmışlar sesini çıkaramamış. Aslında tam bir uysala dönüşmüş. Babasında baba figürü olarak gördüğü tek şey “para bırakmak” olduğu için, yalnızlığından ve evden işi bahane ederek kaçmış. Babalığının görevlerini tam olarak yerine getiremeyip eksik hissedince de para ile üstünü örtmüş. Öyle bir hal almış ki bu yanlış babalık örneği, rolünü kötü üstlendiği tek yer Uysallar olmamış. Hatırlarsanız Deniz, Anakara’da Oktay’a şöyle söylüyor: Sen hiç burada değildin ki Oktay hep para bırakıp gittin.İşgal evinde üstlendiği baba rolünde de Oktay tüm açıklarını para ile kapatmaya çalışıyor. Yukarıda söylemiştim, tekrar edeyim. Öğrenilmiş şeyler çok zor söner.
Uysallar ‘ın Derdi Neydi? : Ece, Ege ve Nil
En kolayı Ece Uysal olacak. Ece’den başlayalım. Ece Uysal küçük bir kız çocuğu ancak sonradan öğrendiğimiz üzere abisinin ona “hızlı büyümesi” için anlattığı olumsuz yaşam olayları ve toplumsal gerçekler nedeniyle duygusal çalkantılar yaşıyor. Bilişsel gelişim olarak henüz soyut işlemler dönemini tamamlamamış çocuklar için biz yetişkinlerin “alışkın olduğu ve kanıksadığı” durumlar ağır travmatik etkiler yaratabilir. Biraz da duyarlı bir yapısı varsa ki Ece öyle, yıkım etkisi yaratır. Sokakta kağıt toplayan çocukların “aç kaldığı” için kağıt topladığı düşüncesini (gerçeğini) bir çocuğa anlatmak nereden baksanız duygusal istismar. Bunu idrak edecek yaşa geldiğinde çocuklar zaten kendisi sorar ya da yaşına uygun açıklamalar vermek gerekir.
Ege Uysal : Kimlik Kazanımına Karşı Kimlik Karmaşası
Ege Uysal, kimlik krizi yaşayan ve bu kriz evde kimse tarafından görülmediği için yaklaşık iki senedir kronik olarak bocalayan bir çocuk. Uysallar üyesi olan herkesin muzdarip olduğu yalnızlık ve sessiz çığlık Ege Uysal’a da sirayet etmiş durumda. Ancak o da babasının izinden gidiyor ve ilkel bir savunma mekanizması olan bastırmayı kullanıyor. Bu sayede sınava yetişememe hususunda kendi suçunu yok sayıyor ve sınav görevlisini suçlayabiliyor. Sonrası saç baş yoldurtan türden bir karmaşa zaten. Sosyal hizmet uzmanı Seher’i biraz daha yakından tanısaydık aşırı verici ve koruyucu tavrının altında hangi olumsuz yaşam deneyiminin yattığını öğrenebilirdik. Ancak fırsatımız olmadı.
Nil Uysal : Beden Dismorfik Bozukluğu İçin İlk Adımlar
Öncelikle şunu söyleyelim. Nil Uysal Beden Dismorfik Bozukluğu’na sahip değil. ancak karakterin devamında bu patoloji hayli olası. Nil evliliğinde yalnızlaştığını ve eşiyle uzaklaştıklarını fark eden bir kadın. Kendi deyimiyle 17 yılını bu evliliğe ve çocuklarına adıyor ancak karşılığında bir sohbet bile alamıyor. Uysallar Ailesi’nde git gide yalnızlaşan Nil Uysal iş aramaya karar veriyor. Ancak deneyimsiz geçen 17 sene ve plazaların “genç ve güzel” kriteri yoluna taş koyuyor. Evliliğinde ve anneliğinde mutsuz, bir şeylere geç kalmış, emekleri boşa gitmiş hisseden bir kadın Nil. Çareyi ise geçen zamanı ve boşa giden emeğini telafi edebilmek için “gençleşmekte” buluyor.
Bu girişim başlangıçta iş bulabilmek için yapılmış gibi görünse de botoksun asıl amacının kırışıklık gidermek olmadığını çok geçmeden anlıyoruz. Asıl amaç özgürleşmek, başka bir hayat ihtimalini denemek, gençleşmek ama boşa giden emekleri unutarak gençleşmek. Nil yüzünü, hayatının bir telafisini yaratmaya çalışır gibi gençleştiriyor. Biraz çizgi çıkınca da öfke patlamaları ve kaygı sahneleri baş gösteriyor. Uysallar içinde alamadığı ilgi ve sevgiyi Suat’tan almaya başlamış olmasına rağmen ufacık bir kırışıklığın geri gelmesi onu çılgına çeviriyor. Başarısızlık hissi, boşa giden yıllar, doğum tarihi de geri geliyor. Yüzüne aynada dakikalarca bakması, doktorun kapısına dayanması… Bizim göremediğimiz bir çizgi için daha önce çektiği tüm çileyi tekrar çekmeye karar vermesi. Birkaç adım ötesinin Beden Dismorfik Bozukluğu olduğuna alamet aslında.
Ortaya Karışık Uysallar Dizisi Kapanışı
Otoriter Ebeveynlik ve Uysal Yetiştirmek
Şimdi size benim dikkatimi çeken bazı detaylardan ve kendi sloganlarımdan bahsedeceğim. Sonra da yazıyı sonlandıracağız. Ancak ağırlıklı olarak çocuk çalışan bir psikolog olarak şunu da belirtmek istiyorum: Otorite güzel bir şey değildir. Olcay Uysal tamamen otoriter bir ebeveynlik tutumuyla yetiştirmiş Oktay’ı. Oktay da her önüne gelen boyun eğen, elin adamı gelip anahtarını istediğinde veren, patronu kovmakla tehdit ettiğinde ufacık bir tepki bile gösteremeyen biri haline gelmiş. Girişimcilik yok utanç var. Kimlik yok karmaşa var, kim olduğunu bilmemek var. Bu kısımda belki Erikson okumak da isteyebilirsiniz. Ancak ben ebeveynlik tutumlarını okumanızı tavsiye ederim. Her istediğinizi kabul eden bir çocuğunuz olması sizi iyi anne-baba yapmıyor sevgili dostlar. Çocuğunuzu tahakküme boyun eğen bir uysal yapıyor. Bırakın arada itiraz etsin. İtiraz etmeyi de öğrensin, reddetmeyi de.
Yıkım Videosu
Oktay Uysal’ın Uysallar dizisi boyunca hemen her bölümde bina yıkım videosu izlediğini gördük. Bununla ilgili birkaç fikrim var. Birincisi; Uysallar dizisi tema itibariyle özgürleşme çabasını anlattığı için, uzun emeklerle yapılmış bir binanın yıkımına sık sık yer verilmesi, her şeyin bir anda yerle bir olabileceğini ve özgür kılınabileceğini hatırlatmak amacı taşıyordu.
İkincisi Oktay’ın kimliği ile ilgili. Oktay bir mimardı ve yıkmaktan değil inşa etmekten sorumluydu. Yıkım videolarında bu kadar keyif alması bence gerçek hayatta göstermediği başkaldırının bir sembolüydü. Yapmaktan çok yıkmaktan zevk alıyordu ve bunu yıkım videoları sayesinde zararsız bir şekilde sergiliyordu. Kendi kimliğine saldırıyor aslında sembolik olarak kendisini de yıkıyordu. Bundan da haz alıyordu.
Bir diğer fikrim de yıkım videoları çoğu insan için (ben dahil) keyif verici ve rahatlatıcı olduğu için Uysallar senaryosuna dahil edildiği yönünde. Diziyi izlerken yeri geldi dişimizi sıktık yeri geldi yumruğumuzu. Söylenmemiş sözlere karakterler kadar biz de içerledik ve gerildik. Bu gerilimin bir katarsisi olmasın mı? Bence yıkım videoları sadece biz rahatlayalım diye bile konmuş olabilir.
Berhudar ve Arı Vızıltısı
Berhudar Bey’e derinlemesine bakamadık çünkü yazı yine çok uzadı. Ama izlerken eşime Berhudar’ın bazı konuşmalarına arı vızıltısının eşlik ettiğini söylemiştim ve bunun palavrayla ilgisi olabilir demiştim. Nitekim bir süre sonra bir soruşturma olmadığını da gördük. Bu ilk öğrendiğimiz dümenlerden biriydi hatta.

Soruşturma hakkında Berhudar Bey, Uysallar’ın babası Oktay’a detay verirken hep bir vızıldama vardı. Vızıldamak halk dilinde sıklıkla yok yere şikayet etmeyle, durmadan homurdanmayla denk şekilde cümle içinde kullanılır. Hatta boş konuşan biri için “sinek mı vızıldıyor” da deriz çocuksu bir tavırla. Bence fondaki bu ses bize Berhudar Bey’in bol keseden salladığını anlatmak istemişti. Berhudar Bey’in sözde iş aşkı için de Kin Hubbard’ın şu sözünü yazalım: Bir arı hiçbir zaman daha yavaş vızıldayamayacağı için göründüğü kadar meşgul değildir.
Uysallar Dizisi Posteri
İstanbul’da olanlar metrolarda, billboardlarda Uysallar posterlerini görmüştür. Karakterin üzerinde bir kesik ya da sayfa yırtılmış gibi bir alan var. Buradan da fosforlu renklerle betimlenmiş deri desenleri görünüyor. Vahşi hayvanların derileri. Zebra, leopar, çita… Posterlerin bilerek böyle hazırlanmasında elbet bir alt metin var. Benim fikrim; birkaç çizik ya da tek bir yara ya da tek bir açıkla hepimizin vahşi yönünü ortaya çıkarabileceğine olan atıfla ilgili. Uysallar posterleri bence bize içimizdeki vahşi hayvanı hatırlatmak istiyor. Özgür, dürtüsel, bilinçsiz, yarınsız, anı yaşayan… Uysallar ‘ın aslında hiçbirinin göründüğü gibi uysal olmadığını anlatıyor. Vahşilikleri yalnızca yaralandıkça çıkıyor.
Dipnot Fikirlerle Uysallar
- Kısa bir slogan: Uysallar ‘daki en aklı başında insan Fevzi’dir. Aksini iddia edeni argümanlarıyla yorumlara beklerim.
- Mert’in paranoyası apolitik addedilen “eğlence odaklı” insanları temsil ediyor olabilir. Korku kalıcı değişimlere sebep olmasa da çoğu davranışın şekillenmesi için yeterlidir. Ve hiçbir şey göründüğü gibi olmayabilir.
- Özgürleşme isteğiyle boğuşmakta olan Oktay Uysal ‘ın çalıştığı mimarlık şirketinin hapishane işine girmesi ciddi bir kıskacın içinde olduğunu hatırlatma görevi görmüş olabilir. Zira bu sırada ikinci panik atağını geçirdi.
- Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisini bilirsiniz. Önce fizyolojik ihtiyaçlar sonra güvenlik sonra ait olma. Peşinden saygınlık ve son olarak kendini gerçekleştirme. Kendini gerçekleştirmeye en yakın isim bence Moloz’du. Yaşı da oldukça genç. Burada temel ihtiyaçların “doyumcu bir yaklaşımla” karşılanmasının gerekli olmadığını da görmüş oluyoruz. Aslolan yeterli olana ulaşmak ve kendisi üzerine düşünebilmek. Moloz, “özkaynakları ile yetebilir hale gelmek insanı huzura kavuşturuyor” der gibi bir karakter.
Bir yazının daha sonuna geldik ey kaos sevdalıları (ben hariç ben düzen severim). Gönül isterdi ki Berhudar Bey, Seher, Suat, Yağmur ve niceleri hakkında konuşmaya devam edelim. Ama biliyorsunuz ki bir gün yazılar biter hatıralar kalır. Kimi seversen sev… Şakaaaa! Adios my friend.

İlginizi Çekebilir
BANKA HABERLERİ
RİSK YÖNETİMİ YENİDEN TANIMLANIYOR
Yapay zekâ, sigorta sektöründe sadece bir trend değil, devrim niteliğindeki dönüşümün anahtarı oluyor. Opinion AI’ın yapay zeka çözümleri ile sağlık sigortacılığında hız, doğruluk ve verimlilik yeni boyutlara ulaşıyor.

Yayınlanma:
13 saat önce|
19/06/2025Yazan:
BankaVitrini
Günümüzün belirsizliklerle dolu dünyasında, sigorta sektörü geleneksel risk yönetimi yaklaşımlarını radikal bir şekilde dönüştürmek zorunda olduğu bir dönem yaşıyor. Artık sadece geçmiş verilere bakmak yeterli değil; geleceği öngörme ve proaktif adımlar atma yeteneği, sektörün hayatta kalması ve büyümesi için vazgeçilmez hale geldi. Bu noktada, yapay zekâ teknolojileri devreye girerek sigorta şirketlerinin risk yönetimi stratejilerine yepyeni bir boyut kazandırıyor.
İş Yapış Biçimleri Temelden Değişiyor
Sigorta sektöründe yapay zekâ teknolojisi ile yenilikçi çözümler sunan Opinion AI’ın Kurucu Ortağı Elif Elkin, konuyla ilgili şunları söyledi: “Yapay zekâ, sigorta sektörüne sunduğu derinlemesine analiz yetenekleri ve otomasyon gücüyle, risk yönetimini sadece bir maliyet merkezi olmaktan çıkarıp, stratejik bir rekabet avantajına dönüştürüyor. Geleneksel yöntemlerle haftalar süren analizler, yapay zekâ sayesinde saniyeler içinde tamamlanabiliyor, bu da karar alma süreçlerinde eşi benzeri görülmemiş bir hız ve doğruluk sağlıyor.
Yapay zekâ, sigorta sektöründe sadece bir teknolojik gelişme değil, aynı zamanda iş yapış biçimlerini temelden değiştiren stratejik bir zorunluluktur. Riskleri daha iyi anlamak, müşterilere daha hızlı, adil hizmet sunmak ve sektörü geleceğin belirsizliklerine karşı dirençli hale getirmek için yapay zekâya yapılan yatırımlar kritik öneme sahip.
Sigorta şirketleri, yapay zekâyı risk yönetimi süreçlerine entegre ederek, sadece operasyonel verimliliklerini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda müşteri deneyimini iyileştiriyor, finansal performanslarını güçlendiriyor ve geleceğin zorluklarına karşı çok daha donanımlı hale geliyor.”
Yapay Zekânın Sigorta Risk Yönetiminde Yarattığı Dönüşüm Alanları
Elif Elkin, özellikle risk yönetimi konusunda yapay zekanın büyük bir dönüşüm sağlama potansiyeli olduğunun altını çizdi ve dönüşüm alanlarını şöyle anlattı:
Hassas Risk Değerlendirmesi ve Kişiselleştirilmiş Fiyatlandırma: Yapay zekâ algoritmaları, demografik bilgiler, sağlık kayıtları, davranışsal veriler, çevresel faktörler gibi muazzam veri setlerini analiz ederek, her bir müşterinin risk profilini çok daha detaylı ve kişiselleştirilmiş bir şekilde ortaya koyuyor. Bu sayede sigorta şirketleri, poliçe fiyatlandırmalarını daha adil ve rekabetçi hale getirirken, potansiyel zararları en aza indirecek şekilde optimize edebiliyor. Artık, her birey için risk düzeyi neyse, primler de o kadar doğru belirleniyor.
Proaktif Suistimal Tespiti ve Önleme: Sigorta sektörünün kanayan yarası olan suistimal, yapay zekâ sayesinde çok daha etkili bir şekilde tespit ediliyor ve önleniyor. Yapay zekâ sistemleri, anomali tespiti ve ileri analitik yetenekleriyle şüpheli kalıpları, tutarsız talepleri veya olağandışı davranışları erken evrede belirliyor. Bu, uygunsuz ödemelerin önüne geçerek sigorta şirketlerine milyarlarca dolarlık finansal tasarruf sağlarken sektörün güvenilirliğini artırıyor.
Geleceğe Yönelik Risk Tahmini ve Stratejik Planlama: Yapay zekâ, sadece mevcut riskleri değil, gelecekteki potansiyel risk eğilimlerini de öngörebilme yeteneğine sahip. Geçmiş verilerdeki kalıpları ve iklim değişikliği, ekonomik dalgalanmalar, salgınlar gibi dış faktörleri analiz ederek şirketlerin proaktif stratejiler geliştirmesini sağlıyor. Bu sayede sigorta şirketleri, piyasa değişikliklerine ve yeni risklere karşı daha hazırlıklı bir duruma geliyor, portföylerini geleceğe göre şekillendirebiliyor.
Operasyonel Verimlilik ve Maliyet Tasarrufu: Manuel süreçlerin otomasyonu, hata oranlarının düşürülmesi ve suistimallerin önlenmesi, sigorta şirketlerine önemli operasyonel verimlilik ve maliyet tasarrufu sağlayabilir. Kaynaklar daha etkin kullanılırken, insan kaynakları daha stratejik ve yüksek değerli görevlere odaklanabilir.
EKONOMİ
Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?
Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:
18 saat önce|
19/06/2025Yazan:
Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz
Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.
Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.
Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:
Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.
Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.
Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.
Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.
Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:
Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.
Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:
Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmış. Haberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.
Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?
Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:
Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.
Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.
2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.
Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.
Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.
Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24
GÜNCEL
Prof. Dr. BORATAV: ABD-Çin ilişkileri: Bir gezinti
Geçmişe uzanarak ABD-Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ilişkilerinin elli yıllık dalgalı gelişimi üzerinde panoramik bir gezinti yapalım.

Yayınlanma:
19 saat önce|
19/06/2025Yazan:
BankaVitrini
Amerikalı uzmandan itiraf: ‘Ekonomik savaşı Çin kazandı’
Donald Trump’ın 2 Nisan 2025’de gümrük tarifelerini yükselterek başlattığı Ticaret Savaşı’nın gerçek hedefinin Çin olduğu ve ilk sonuçların ABD aleyhine seyrettiği bu köşede vurgulandı, tartışıldı (soL, 18 Nisan ve 23 Mayıs 2025).
Benzer sonuca ulaşan Michael Froman, ABD-Çin ilişkilerine katkı yapmış iddialı bir uzman. ABD’nin etkili, prestijli düşünce kuruluşu Council on Foreign Relations başkanı. ABD-Çin ekonomik ilişkilerini değerlendiren bir yazısı, başkanı olduğu Konsey’in dergisinde yayımlandı.1 Yazının dipnottaki uzun başlığını “Çin uluslararası sistemi şimdiden biçimlendirdi: Dünya Beijing’in oyun kurallarına ayak uydurdu” olarak çevirelim.
Başlıktaki genel değerlendirmeyi, yazının sonunda yer alan şu ifadeler tamamlıyor: “Temel bir gerçeği algılamak önemlidir: ABD, Çin ile ilişkilerinde… milliyetçi bir devlet kapitalizmi ile karşı karşıya geldi. Bu savaş şimdilik son buldu: Çin kazandı.”
Bu güncel tespitten geçmişe uzanarak ABD-Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ilişkilerinin elli yıllık dalgalı gelişimi üzerinde panoramik bir gezinti yapalım.
Piyasaya açılma; ABD beklentileri…
Mao’nun ölümünden üç yıl sonra (1979’da) Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP’nin) yeni lideri Deng Şiaoping, ekonomi politikalarında niteliksel bir dönüşümü “reform ve açılma” başlığı altında başlattı. Piyasa ilişkilerinin yaygınlaşması ve yabancı sermayeye açılma, dönüşümün iki dayanağını oluşturuyordu.
Bu dönüşüm, ABD iktidar çevrelerinde Çin’de sistem değişikliği beklentilerini yaygınlaştırdı. Beklenti, mekanik materyalist bir öngörüye dayanıyordu: Ekonomik liberalizm siyasal üstyapıya kendiliğinden aynı doğrultuda yansıyacaktır…
Bu senaryo Çin’de değil; ekonomik reformlarla meta üretimine sürüklenmiş olan SSCB’de on yıl sonra gerçekleşecektir; ama “kendiliğinden” değil, ABD’nin etkili müdahaleleriyle… Sosyalizm bunalıma girmiştir. Sistem değişikliğinin kritik adımı, Marksist-Leninist (“komünist”) parti iktidarının son bulmasıdır.
İlk aşama, siyasal iktidar için yarışan çok partili bir siyasal sisteme geçiştir. Reel sosyalizmin halk demokrasisi, temsilî demokrasi ile yer değiştirecektir.
İktidarın sınıfsal içeriği ABD kaynaklarıyla beslenerek oluşturuldu. İşbirlikçi Yeltsin seçimleri kazandı; SSCB, Rusya Federasyonu’na dönüştü.
ÇHC-SSCB farklılığı
Deng Şiaoping, Gorbaçov ve Yeltsin’den farklıydı. 20 yaşında ÇKP üyesi olmuş, Mao’un yakın yoldaşı, Marksist-Leninist öğretiyi özümsemiş bir devrimciydi. Marx’ın iyi bilinen tezini Çin sosyalizmine uyguluyordu: Üretim güçlerini geliştiremeyen bir sistem ayakta duramaz.
Radikal reformların ÇKP öncülüğü korunarak uygulanmasında kararlıydı. Bu nedenle 1989’da Tienanmen’de patlak veren protestolar ÇKP iktidarını tehdit eden bir nitelik ve boyut kazandığında ordu birliklerini devreye soktu; bastırdı. Aynı tarihte SSCB’ye son vermekte olan senaryonun Çin’e taşınmasını önledi.
Sonraki dönemlerde reformlar sürdürüldü; meta üretimi ve kapitalist ilişkiler Çin’de yaygınlaştı. Ama Rusya’dakini andıran bir karşı-devrim Çin’de gündeme gelmedi. Temel neden, ÇKP’nin toplumdaki öncü rolünün sürdürülmesi ve halk demokrasisi ilişkilerinin canlılığıdır.
Bugünkü lider Şi, ÇKP öncülüğüne ayrıca özen gösterdi. Güçlü özel şirketlerin iktidarı paylaşma, etkileme girişimlerini durdurdu. Parti saflarında bürokratik yozlaşmayı sistematik ayıklamalarla frenledi.
ABD-Çin ilişkilerinin normalleşmesi
Piyasaya ve dış dünyaya açılmanın Çin’de “rejim değiştirici” işlevi üzerinde ABD’nin “iyimser” beklentileri öncesinde (1972’de) Başkan Nixon Çin’i ziyaret etmişti. İki ülke arasında diplomatik ilişkiler de o tarihte başladı.
Dahası, Çin devletinin BM’de (ve daimî üye olarak Güvenlik Konseyi’nde) Taiwan yerine ÇHC tarafından temsil edilmesi de ABD’nin onayı ile 1979’da gerçekleşti.
Çin’de “reform ve açılma” programının bir uzantısı, ÇHC’nin 2001’de Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyeliği için başvurması oldu. ABD itiraz etmedi; Çin’in üyeliği kabul edildi. 1972-2001 yılları da ABD-ÇHC ilişkilerinin adım adım normalleşerek iyileştiği dönemdir.
Sonraki yıllarda Çin iktisadının dinamizmi, ülkeyi ABD’nin ekonomik rakibi konumuna taşıyacaktır.
ABD saldırganlaşıyor; Çin gündem dışı…
George W. Bush’un 2001-2009 başkanlık yılları, Suudi vatandaşı Usama bin Ladin liderliğindeki El Kaide’nin İkiz Kuleler saldırısı ile başlar. Bu saldırının türevi olan “Teröre Karşı Savaş”, sonraki dönemde ABD dış siyasetinin saldırganlaşmasının bir gerekçesi olur. İkinci bir gerekçe de icat edildi: Bush yönetiminde yer alan neo-con yobazlar, 2001’i ABD hegemonyasını yerleştirecek Amerikan Yüzyılı’nın başlangıcı ilan ettiler.
Emperyalist saldırganlık, Bush yönetiminin “kitle imha silahları üreten, El Kaide destekçisi terörist rejim” yalanları ile suçladığı Saddam Hüseyin rejimini devirmeyi hedefleyen Irak işgali ile başlar. Sonrasında Orta Doğu ve ötesinde milyonlarca ölüme yol açan kıyımlar, bunları dahi aşan göçmen akımları tırmanacak; Gazze soykırımı ile günümüze ulaşacaktır. Çin, bu gündemin dışındadır.
İşin ilginci, Yes, we can… sloganıyla simgeleşen liberal bir reform platformu ile; ayrıca da 2009 finansal krizinin tetiklediği Wall Street’i İşgal… eylem dalgasından da yararlanarak seçimi kazanan Barack Obama dahi Bush’un başlattığı saldırganlığı Orta Doğu ve ötesinde sürdürdü.
Bu yörünge kaymasının milyonlarca ölüm ve göçmen akımları ile sonuçlanan kanlı, trajik bilançosuna burada girmeyelim. Bush ve Obama’nın 16 yıllık başkanlık dönemlerinde ABD’nin hedeflediği liderlerin tek tek öldürülmelerinin kayıtlarını TV’lerde gözledik: Saddam Hüseyin (2006), Usama bin Ladin (Mayıs 2011), Mohammed Kaddafi (Ekim 2011). Gazze soykırımını da günü gününe izlemekteyiz.
ABD-Çin ilişkilerinde sertleşme: Başlatan Obama…
Obama’nın başkanlık sicilinin bir başka özelliği de var: Çin’e karşı ABD dış politikasını hasmane bir yörüngeye oturtacaktır.
Obama liderliğinde tasarlanan Trans Pacific Partnership (TPP), Pasifik’te kıyısı olan tüm ülkeleri hedefleyen, ticaret, yatırım ve diğer ekonomik bağlantıları tümüyle içeren iddialı bir ortaklık programıydı. Çin peşinen dışlanmıştır.
TPP ana sözleşmesi ABD gözetiminde uluslararası sermaye temsilcileri tarafından hazırlandı; ABD Kongresi’nde 2016’da acil ve gizli bir gündemle görüşüldü. Sözleşmenin uygulanmasında da devletlerin rolü hemen hemen sıfırlanacaktır. Sistem tümüyle şirketler tarafından yönetilir. Şirket-hükümet ve şirketler-arası uzlaşmazlıklar da ulusal yargı organlarınca değil, dev şirketlerin temsil edildiği Tahkim Kurulları’nca çözülecektir.
Devletlerin külliyen dışlandığı, sadece sermaye grupları, şirketler tarafından yönetilen, düzenlenen, denetlenen bir uluslararası ekonomik sistem… Bu tasarımı o tarihlerde bir mutlak kapitalizm modeli olarak adlandırmıştım. Ne var ki Trump 2017’de ABD’yi anlaşmadan çekti; tüm üyelerce onaylanmadığı için TPP yürürlüğe geçmedi.
Obama yönetimi, Amerika’nın ekonomik hegemonyasını tehdit eden temel ekonomik güç olarak algıladığı Çin’i TPP’den dışlamıştı. Bu algılamayı sonraki ABD yönetimlerine de aktardı. Çin-karşıtı ekonomik önlemlerin çeşitlenmesini bugüne kadar izledik. Bunları ÇKP’yi hedef alan anti-komünizm platformuna önce Trump taşıdı; gümrük tarifelerine dayalı ticaret savaşını tetikledi. Biden, gümrük savaşını sürdürdü; bunları, sermaye, hatta işgücü hareketlerini kapsayan teknolojik baltalama yöntemleriyle zenginleştirdi.
Bu uygulamalara daha “olgun” bir perspektiften bakan Michael Froman, yazısında şu genellemeyi yapıyor: “Beijing’i yırtıcı iktisat politikalarından vaz geçiremeyen ve Çin’i dengelemek için TPP gibi bir ticaret blokunu da başlatamayan Washington sadece tek bir seçenekle karşı karşıyadır: ABD, Çin’e daha fazla benzemelidir.”
Biden, Güvenlik Danışmanı Sullivan’ın benzer önerilerini izlemiş; teşviklere dayanan IRA ve Çip yasaları ile bu doğrultuda adımlar atmıştı. Beklenen sonucu alamadı.
Froman, beyhude fazlasını umuyor. Çin’e öykünmenin sınırlarına ulaşılmıştır.
1 “China Has Already Remade the International System: How the World Adopted Beijing’s Economic Playbook”, Foreign Affairs, 25.III.2025
Prof. Dr. Korkut BORATAV– sol.org.tr
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (841)
- BANKA ANALİZLERİ (139)
- BANKA HABERLERİ (3.137)
- BASINDA BİZ (60)
- BORSA (449)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.850)
- GÜNCEL (3.198)
- GÜNDEM (3.180)
- RÖPORTAJLAR (48)
- SİGORTA (133)
- ŞİRKETLER (2.241)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (474)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (1.049)
- Ali Coşkun (23)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (26)
- Dr. Abbas Karakaya (64)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (565)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (63)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (41)
- Onur ÇELİK (34)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (80)
- Serhat Can (6)
- Süleyman Çembertaş (16)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
- Zuhal KARABULUT (5)
YAZARLAR

Büyürken Batmak: Şirketlerin Sessiz Felaketi

Kurumsal Finansın Stratejik Rolü: Kriz Dönemlerindeki Önemi

RİSK YÖNETİMİ YENİDEN TANIMLANIYOR

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Prof. Dr. BORATAV: ABD-Çin ilişkileri: Bir gezinti

Müşterilerinizin Konkordato İlan Etmesi Nedeniyle Uğrayacağınız Zararlardan Korunma Yolları

Telefon Operatörleri Dolandırıcılıkta Ne Kadar Suçlu?

UŞAK’ın en köklü Market Zinciri EGEŞOK Konkordato aldı

KGF KREDİLERİ ÖNCEKİLER GİBİ BANKALARIN ZOMBİ FİRMALARINA GİTMESİN

İmalatçı KOBİ’lere 30 milyar liralık KGF geliyor….

Siyasi Gerginlik Ekonomiyi Geriyor: Reel Sektör Nefes Alamıyor!

Krediye Ulaşamayan Sanayici Batıyor…

Yeni KGF Krediler çözüm olur mu?

KİL VE BENTONİT TESİSLER NE İŞE YARAR?
- Son dakika: Süper Loto çekilişi sonuçları belli oldu! 19 Haziran 2025 Perşembe akşamı Süper Loto bilet sonucu sorgulama ekranı! 19/06/2025
- SON DAKİKA HABERİ: Borsa günü düşüşle tamamladı 19/06/2025
- Bankacılık sektöründe mevduat rekoru: 23,7 trilyon TL’yi aştı 19/06/2025
- SON DAKİKA | Merkez Bankası’nın faiz kararı belli oldu! 19/06/2025
- Bakan Bayraktar: İran'dan doğal gaz sevkiyatı devam ediyor 19/06/2025
- Kur Korumalı Mevduatta gerileme sürüyor 19/06/2025
- Türkiye'nin "en güçlü" gayrimenkul yatırım şirketleri açıklandı 19/06/2025
- SPK, 3 şirketin borçlanma aracı ihraç başvurusunu onayladı 19/06/2025
- Resmi Gazete'de bugün (20.06.2025) 19/06/2025
- Euro Bölgesi'nden Bulgaristan'ın 21. üye olmasına yeşil ışık 19/06/2025
- Beyaz Saray: Başkan Trump, İran'la ilgili kararını iki hafta içinde verecek 19/06/2025
- JPMorgan, Deutsche Bank ve Citi'den TCMB analizi 19/06/2025
- ABD'de TikTok için verilen süre 90 gün uzatıldı 19/06/2025
- IMF'den Euro Bölgesi'ne büyüme uyarısı 19/06/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM1 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı