Connect with us

EKONOMİ

Orta Vadeli Program’ın nicel göstergeleri

Yayınlanma:

|

Orta Vadeli Program (OVP) yayımlandı: Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Orta Vadeli Program, 2025-2027, Eylül 2024. Ana metin 66’ncı sayfada son buluyor. Sonrası 103’ncü sayfaya kadar uzanan eklerden oluşuyor.

Dış borcu 500 milyar doları aşkın olan Türkiye’de değişen ekonomi yönetimi “irrasyonel kırılganlıkları onarmayı” üstlendi. Yeni ekibin tutumunu yansıtacağı için OVP, dış finans çevrelerinin de ilgiyle beklediği bir belgedir; dikkatle incelenecektir.

Mehmet Şimşek ve ekibinin 2024-2026’yı kapsayan bir önceki OVP’yi de gözden geçirdiğini; IMF’nin Türkiye’ye ekonomisine ilişkin önerileri ile Cumhurbaşkanı’nın önceliklerini birlikte içeren uyumsuz bir belge oluşturduğunu bu köşede incelemiştim (soL Haber, 19 Eylül 2023).

Bu yazı son OVP’nin ana metnine değinmekle yetiniyor; eklerde yer alan nicel verilere, göstergelere odaklanarak tümünü değerlendiriyor.

Makro-ekonomik göstergeler

Aşağıdaki tablo, OVP, Ek 1’de yer alan nicel verilerden derlenmiş, bazıları türetilmiştir. Satır başlarında yer alan kavramları açıklayalım.

OVP 2025-2027, Makro-ekonomik (%) Göstergeler

Tabloda oranlardan oluşmayan tek sayı, yıllık ortalama dolar fiyatıdır (satır 3). OVP, Tablo 1.1’de yer alan cari fiyatlarla GSYH (millî gelir) dolarlı GSYH’ya bölünerek hesaplanmıştır.

Büyüme ve enflasyon sayıları yıllık değişim (tümüyle “artış”) oranlarıdır. İlk satırdaki reel büyüme, GSYH’nin sabit fiyatlı (hacim endeksli) büyüme oranıdır. Dolarlı büyüme yüzdesi (satır 2), OYP’deki yıllık dolarlı GSYH sayılarından hesaplandı.

Dolar enflasyonu, satır 3’teki dolar fiyatlarının bir önceki yıla göre değişim yüzdesidir. 2024 sayısı yukarıdaki tabloda yer almayan 2023 verisinden hesaplandı. TÜFE enflasyonu, TÜİK’in hesapladığı, yaygın kullanılan enflasyon kavramıdır.

GSYH enflasyonu, ise OVP, Tablo 1.1.’den aktarıldı: Cari fiyatlarla GSYH sayılarını sabit fiyatlı (“reel”) GSYH toplamına dönüştürmekte kullanılan deflatördür. TÜİK tarafından ayrıca hesaplanmakta, kullanılmaktadır. Ekonominin tümünü kapsadığı için gerçekçi enflasyon göstergesi olarak kabul edilmelidir.

Millî gelire oranlanarak sunulan kamu kesimi (satır 7) ve cari işlem dengeleri (satır 8) her yıl açık vermiştir. Son satır dar anlamdaki işsizlik oranıdır. TÜİK’in “atıl işgücü” olarak da tanımladığı “geniş anlamda işsizlik” oranı üç misli yukarıda seyretmektedir. OVP yazarlarını ilgilendirmiyor.

Bu sayılardan hareket eden makro-ekonomik bir çözümleme, politika araçlarından kaynaklanan sonuçları (bağımlı değişkenleri, hedefleri) ayrıştırır; tutarlılığını, gerçekçiliğini değerlendirir.

Burada ayrıntılara giremeyiz; birkaç gözlemle yetinelim.

‘Büyümeyi besleyen kemer sıkma…’

IMF’nin Türkiye uzmanlarının ısrarla beklediği kemer sıkma politikaları yukarıdaki tabloda yer alıyor mu? Parasal istikrar göstergeleri OVP’deki makro-ekonomik tablolarda yer almıyor. Enflasyona karşı mücadelenin temel öncelik olduğu ve bu hedefe dönük politikalar, OVP metninin çeşitli kesimlerine (örneğin s.19 vd) dağılmıştır.

Buna karşılık yukarıdaki tabloda geleneksel bir IMF programının diğer beklentileri yer alıyor: Neoliberal gelirler politikası ise OVP metninde açıklanıyor (s.42, 97); tablodaki enflasyon makaslarıyla bağlantısına aşağıda değineceğim.

Kamu maliyesinde kemer sıkma (“malî disiplin”) göstergesi satır 7’dedir. OVP’den alındı; kamu genel dengesi/GSYH oranı ile ifade ediliyor. “Eksi” değerler ile ifade edilen kamu açıkları oranı 2024-2027 arasında 2,6 puan (%4,9 → %2,3) gerilemektedir (satır 7).

Aslında malî disiplin, 2024’te başlamıştır. Tablomuzda yer almayan 2023’te % 5,6 olan kamu açığı oranı 2024’te %4,9’a (0,7 puan) geriliyor. Kamu kesiminin vergiler dahil net harcamalarının azalması ile gerçekleştiği için, Keynes’in iyi bilinen çoğaltan etkisi yaratır; en azından ekonominin büyüme oranını aşağı çeker: Bu beklenti 2023-2024’ün GSYH verilerine yansımıştır: Büyüme oranında 1,6 puanlık bir durgunlaşma gerçekleşiyor: %5,1 → %3,5…

Malî kemer sıkma 2024 sonrasında devam etmektedir; üstelik hızlanarak… 2024-2025 arasında kamu açığının millî gelire oranı bir yılda 2,2 puan (%4,9 → 2,7) geriliyor. Millî gelire nasıl yansıyor? Ters yönde: Kemer sıkma, reel büyüme temposunu durgunlaşma doğrultusunda değil; 0,5 puan (%3,5 → %4,0) yükselterek sonuçlanmıştır (satır 1).

Üstelik, sonraki iki yılda da aynı “terslik” süregeliyor; kemer sıkma, ılımlaşan bir tempoyla da olsa sürüyor; ama ekonominin büyüme oranı her yıl yarım puan yükselerek 2027’de yüzde 5’e yerleşiyor.

OVP’de yer alan bilgilerin, verilerin sınırları içinde konuşuyoruz: Parasal, malî, gelirler alanlarında tüm politika değişkenleri durgunlaşma yönündedir; ama sonuç iktisat öğretisine aykırıdır: Kemer sıkma, büyüme temposunu yukarı çekmektedir.

Nasıl açıklanabilir? IMF, bir ara genişletici büyüme (“expansionary austerity”) doktrinine bağlanmıştı. Bulgularla kesin uyuşmazlık nedeniyle bu neoliberal saçmalıktan vazgeçti. Anlaşılan Mehmet Şimşek ekibi, bu doktrin değişikliğini izleyememiş…

Enflasyon makasları: Politikaları yansıtıyor

Tabloda yer alan üç enflasyon makası farklı tempolarda seyrediyor; tartışılmalıdır.

GSYH (millî gelir) enflasyonu (satır 5), istisnasız her yıl dolar enflasyonunu (satır 4) aşmıştır. Dolar, reel olarak ucuzlamış; TL değerlenmiştir. Yansımalardan biri, büyüme temposunun reel TL ve dolar cinsinden karşılaştırılmasında gözleniyor. GSYH’nın dolarlı büyüme oranı (satır 2) her yıl reel büyüme temposunu (satır 1) aşmaktadır.

Bu tespitler sonunda dolarlı GSYH toplamı üç yılda üçte bir oranında artacak, 1,8 trilyon eşiğine yaklaşacaktır. Türkiye’de 2027’de kişi başına düşen ortalama gelir 20.420 dolara çıkacaktır (bk. OVP Tablo 1.1). Doların ucuzlaması, dış kaynak girişlerinin bol kepçe süregelmesiyle mümkündür.

Bu “pembe tablo” nasıl açıklanabilir? Cumhurbaşkanı’nın büyük öncelik verdiği büyüme öngörülerini karşılayan hayalperest varsayımlarla… Aynen “kemer sıkarken büyüyen ekonomi” öngörülerinde olduğu gibi… OYM yazarlarının özensizliği, cari işlem dengesi öngörülerinde de gözleniyor: Büyüme hızının yüzde 4’ten yüzde 5’e çıktığı, üstelik TL’nin hızla değerlendiği 2025-2027’de dış açık neredeyse yarı yarıya daralmaktadır, Bu olağan-dışı gelişme nasıl mümkün oluyor? Herhalde gözden kaçmıştır …

Enflasyon göstergeleriyle ikinci karşılaştırma, GSYH enflasyonu (satır 5) ile TÜFE enflasyonu (satır 6) arasında yapılabilir. Millî geliri tümüyle kapsayan, yansıtan GSYH enflasyonu her yıl TÜFE’yi aşıyor; dört yıl boyunca ortalama yüzde 50 oranında yukarıda seyrediyor.

Öteden beri, TÜFE hesaplaması eleştiriliyor; kamuoyunca hissedilen, algılanan enflasyonu yansıtmadığı ileri sürülüyor. GSYH enflasyonu ile arasındaki makasın kesintisiz açılması, TÜFE’nin emek-karşıtı bir politika aracı olarak kullanıldığını ima etmektedir; ciddiye alınmalıdır.

OVP, emekli aylıklarının, kamu sektörü maaş ve ücretlerinin, asgari ücretin, hatta tarımsal alım fiyatlarının, TÜFE öngörüleriyle sınırlı tutulacağı vurgulanmaktadır (s.41 vd). Özetlediğim veriler, TÜFE’nin 2027’ye kadar sistematik olarak gerçek enflasyonun altında hedeflendiğini gösteriyor. Bunların ötesinde malî ve parasal kemer sıkmanın boyutu ekonomiyi durgunlaştıracaktır; ama bu durum OVP’de gizlenmektedir.

Kıssadan hisse: 2015-2022 dönemindeki emek-karşıtı bölüşüm şokunu 2027’ye kadar sürdürmek iktidar tarafından tasarlanmaktadır. Bu bileşke, Türkiye’yi ağırlaşan bir toplumsal bunalıma mahkûm etmektedir.

Bu doğrultudaki bulgular herhalde zenginleştirilecek; emek örgütlerinin, Cumhuriyetçi ve sol muhalefetin mücadele gündeminin hareket noktalarından biri olacaktır.

Prof. Dr. Korkut BORATAV

Okumaya devam et

EKONOMİ

Destekli Lisanssız GES’lerde Yeni Dönem

Yayınlanma:

|

Yazan:

Lisanssız elektrik üretiminde 10 yılı dolduran santraller için işler değişti.

Artık bu santraller, bağlı oldukları tüketim noktalarının saatlik PTF (Piyasa Takas Fiyatı) ile tek zamanlı perakende satış tarifesi arasında karşılaştırma yapılarak, düşük olan fiyat üzerinden destekleniyor.

Düzenleme ne anlama geliyor:

• Ürettiğiniz enerjiyi tüketemiyorsanız, kWh başına 1,57 TL + KDV ödeyip, karşılığında sadece 25 kuruş destekleme alabileceğiniz saatler var. Bu da size destekten ziyade zarar ettirecektir.

• Santrallerin saatlik üretim kapasitelerinin dinamik olarak yönetilmesi artık kritik hale geldi.

• Bu süreçte manuel müdahale yetersiz kalabilir. Belki de toplayıcılar bu noktada sistemin can simidi olabilir.

Bugünlerde geçmişte kârlı yatırımlar yapmış pek çok santral sahibi, 10. yılın sonuna yaklaşırken ya devrediyor ya da mağduriyet yaşıyor.

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Trump-FED gerilimi tırmandı: Dolar ve borsalar sert düşüşte, altın ışıldıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Finansal piyasalarda yeni haftanın yüksek tansiyon ile başladığını görüyoruz. Asya borsaları ve ABD borsalarının vadeli endeksleri düşerken, doların da baskı altında olduğunu not edelim. Doların büyük para birimleri karşısında değerini gösteren sepet kur (DXY) bu sabah 98 seviyelerinin diplerine kadar gerileyerek son üç yılın yeni en düşük seviyesini test etti. ABD Başkan Trump’ın FED Başkanı Powell’a yönelik sert eleştirileri ve FED’in bağımsızlığı tartışmaya açan açıklamalarının yanı sıra, Trump’ın ekibinin Powell’ı görevden almanın yollarını değerlendirdiği yönünde iddia, hatta kamuoyu önündeki eleştirileri piyasa algısını bozarak yatırımcıları rahatsız etti.

Geçen hafta Perşembe günü Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) peşpeşe yedinci kez faiz indirimine gitmesi ardından FED’in enflasyon kaygısı ile sergilediği temkinli duruş, Trump’ı çileden çıkardığını anlıyoruz. Ticaret savaşına soyunan ve ABD’nin cari açığını azaltmak adına zayıf dolar ve ihracata odaklanan Trump, izlediği politikaların resesyona neden olmaması adına düşük faiz talebinde ısrarcı oluyor. Trump’ın ABD Dolarını bilinçli olarak değersiz kılmasının çok riskli bir durum arz ettiğini kesinlikle göz ardı etmemek gerekiyor!

Artan siyasi baskının para politikasını etkileme riski, hâlihazırda jeopolitik endişelerle dalgalanan piyasaları daha da belirsizliğe sürüklemeye devam ettiğini görüyoruz. Bu gelişmelerin en belirgin sonucu ise kuşkusuz yatırımcıların ABD varlıklarından kaçışının hızlanması olarak tezahür ettiğini not edelim. ABD’de 10 yıllık gösterge tahvil faizi satışların gölgesinde (fiyatı düşüp getirisi yükselirken) bu sabah %4,35 seviyesine kadar yükseldi. Dolar euro karşısında 1,1515 seviyesine gerileyerek Kasım 2021’de bu yana en düşük seviyeden işlem görürken, İsviçre frangı gibi güvenli limanlar karşısında da son on yılın en düşük seviyesi test edildi. Yatırımcılar, dolar varlıklardan arkasına bakmadan koşarak kaçarken, sığınılacak yegâne liman olan olarak görülen altının ons fiyatı (bu yıl %26 değer kazandı) 3,385 dolar ile yeni bir rekor kırdı! Direnişin parası Bitcoin de dolar zayıflığından faydalanarak 87 bin dolar seviyesinin üzerine yükseldiğini görüyoruz.

Dönelim Türk mali piyasalarına… TCMB geride bıraktığımız hafta sonuçlanan olağan Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, artan risk karşısında getiriyi artırmak suretiyle haftalık repo ihale faizini 350 baz puan faiz artırırken, faiz koridorunun da üst bandını, yani günlük olarak borç verme faiz oranını da 300 baz puan artırmak suretiyle ilave olarak kendisine faiz artırmadan faiz artıracak bir imkân tanımıştı. Bu imkânı daha ilk günden kulladığını görüyoruz. Aşağıdaki grafilten de görüleceği üzere, TL Referans faiz, faiz koridorunun üst bandı olan %49 seviyesine dayanarak Cuma günü %48,99 olurken, ağırlıklı ortalama fonlama faizi de %47,97 seviyesine yükseldi.

TCMB’nin finansal istikrarının temini için geçen hafta attığı adımı önemli ve yerinde olarak görsek de, elbette reel sektörün üzerindeki yükü de artırdığını göz ardı etmememiz gerekiyor. Bu noktada, sıklıkla ifade ettiğimiz üzere, TCMB’yi tek başına Türkiye ekonomisi olarak görmemek gerektiğini düşünüyoruz. Ekonomide diğer aktörlerin de yükün altında olan TCMB’ye destek vermeleri gerektiğini, Trump sonrası dünyada dinamiklerin hızla değiştiği ve üretimin ön plana çıktığı bir noktada, yeni bir ekonomi programına da ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu minvalde, dezenflasyon sürecinde TCMB’nin kuru kontrol etmek istemesini anlamak ile birlikte, tek başına yeterli olmadığını, bunun da maliyetinin reel sektör için ağır bir yük olduğunu görüyoruz. Mesela, TCMB’nin fonlamayı politika faizi yerine faiz koridorunun üst bandına yönetlmesi ardından, faizin yükselmesinin hiç de ‘yaramadığı’ bankacılık sektörü, haftanın son iş gününü (XBANK) yaklaşık %3 düşüşle tamamlarken, 2025 performansını eksi %21, 17 Mart tarihi baz alınırsa, endekste kaybın %32 olduğunu görüyoruz!

Öte yandan, her gün nakış gibi işlediğimiz üzere, 17 Nisan işlemlerinde, TCMB’nin swap hâriç net yabancı para pozisyonu bir önceki gün kaydedilen 2,4 milyar iyileşmeyi geri vererek 3 milyar dolar yeniden bozulmuş. Böylelikle, 19 Mart sonrasında TCMB’nin rezervlerinde yaşanan erime 44,4 milyar dolar olurken, manşet rakam da 14,5 milyar dolar seviyesine geldi. Bu rakamın tepesinin Şubat ortasında 61 milyar dolar olduğunu, son günlerde altın ve parite fiyatlarında yaşanan yükselişi de göz önüne aldığımızda, aslında erimenin daha da fazla olduğunu göz ardı etmiyoruz. USDTRY kuru yeni haftaya 38,20 seviyesinden başlarken, Türk insanının göz bebeği ya da bir numaralı yatırım aracı olan gram altın 4,150 TL seviyesine yükseldi. CDS risk priminin ise 330 baz puan seviyesinden yatay bir seyir izlediğini görüyoruz. Borsanın yurt dışı limon havaya paralel bugün de satıcılı bir seyir izleyeceğini düşünüyoruz.

Çoğu piyasanın Paskalya tatili nedeniyle hâlâ kapalı konumda olduğu yeni gün başlangıcında, dolar karşısında yedi ayın zirvesine yükselen güçlü YEN, ihracat odaklı Tokyo borsası üzerinde baskı kurdu. Risk iştahının sınırlı kaldığını günde, ABD borsalarının vadeli işlemlerinde %1’e yaklaşan oranda değer kayıpları görülürken, pasifiğin diğer ucunda Japonya’nın Nikkei endeksi %1,5’e yakın değer kaybetti. Yatırımcılar, Trump’ın ticaret politikalarındaki dalgalanmalar ve FED’e yönelik müdahale sinyalleriyle sarsılırken, gözler bu hafta açıklanacak Alphabet, Intel ve Tesla gibi dev şirketlerin bilançolarına çevrildi. 2025 yılında “Muhteşem Yedili” olarak bilinen teknoloji devlerinin hisseleri genel olarak satıcılı bir seyir izliyor. Alphabet’in hisseleri yılbaşından bu yana yaklaşık %20 değer kaybederken, Tesla’nın hisseleri ise %40 gerilemiş durumda. Tesla’nın uzun zamandır beklenen uygun fiyatlı araç planları, en çok satan elektrikli SUV modeli Model Y’nin sadeleştirilmiş ve ABD’de üretilecek bir versiyonunu içeriyor. Ancak Reuters’a konuşan üç kaynağa göre, bu modelin üretim başlangıcı ertelendi. Bu hafta gözler ayrıca Japonya-ABD maliye bakanları görüşmesinde olacaktır.

TCMB Ağırlıklı Ortalama Fonlama Faizi vs TL Referans Faiz (TL Ref)

Finansal okuryazarlığa önem veren bültenimizde, öncelikle kavram karmaşasının önüne geçelim: TCMB Ağırlıklı Ortalama Fonlama Faizi (AOFM) Merkez Bankası’nın piyasaya verdiği paranın (fonlamanın) ortalama maliyetini ve dolayısı ile Merkez Bankası’nın piyasa üzerindeki fiili para politikası duruşunu gösterir. Yani bankaların Merkez Bankasından borç aldığı paranın gerçek ortalama faizidir. Türk Lirası Referans Faiz (TLREF) ise banka dışı kurumların borçlanmalarında (örneğin şirket tahvillerinde) kullanılmak üzere oluşturulan piyasa temelli bir gösterge faiz oranıdır. Borsa İstanbul’daki repo işlemleri baz alınarak hesaplanır. Özetle, AOFM, Merkez Bankası’nın günlük para politikasının etkisini yansıtırken, TLREF ise piyasadaki kredi ve borçlanma işlemleri için bir gösterge faizdir.

1745209745d695d71c2419f11029bb35cf314a622f_1_1200.jpg

TCMB Net Döviz Pozisyonunda Yaşanan Günlük Değişim

174520974590d93f4b394ece1e59ed44ee5725c4b1_2_1200.jpg

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Bundan sonra ne olacak?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bir filme başlandığında çoğu insanın aklında beliren ilk merak, filmin sonunun nasıl biteceğidir. Hikâyedeki karakterler, olayların akışı, kurgu boyunca zihnimizi meşgul eder, alternatif sonlar üretmemize ve olası gelişmeleri simüle etmemize yol açar. Hikâyedeki roller ve o rollere düşen eylemler, bu süreci anlamlandırmamıza yardımcı olur.

İçinden geçtiğimiz dönem de, Türkiye’nin tarihindeki birçok kırılma noktası gibi, adeta bir filme benziyor. Ben de bu filmdeki karakterleri genel hatlarıyla ele alarak, yaşananları ekonomik bir gözlükle değerlendirmeye ve uzun vadeli bir perspektiften nasıl bir sonuca ulaşabileceğimizin ipuçlarını ortaya koymaya çalışacağım. Zira yaşadığımız siyasi gelişmelerin toplum üzerindeki etkisi özellikle psikolojik anlamda oldukça derin oldu. Bu ruh hali içerisindeki bireyin ekonomik kararlardaki rolü kadar, dışarıdan Türkiye’ye bakan yatırımcının risk algısı da sürecin gidişatını belirleyecek temel faktörlerden biri olacaktır.

İşe önce aktörleri tanımlayarak başlayalım. Makroekonomiyi anlatırken eğitim sunumlarımda sıklıkla kullandığım bir görsel, bu analiz için de oldukça açıklayıcı olacak.

Makroekonominin büyük resmi

Ekonomiye içeriden baktığınızda üç temel aktör dikkat çeker: Hane halkı, İş dünyası ve Devlet. Elbette bu aktörlerin rolleri birbirine geçişkendir. Bu geçişkenlik iki temel piyasa aracılığıyla gerçekleşir: Kaynak piyasası ve Mal ve hizmet piyasası.

Devletin ideal işleyişte düzenleyici bir konumda olması beklenir; ancak yönetim tarzına göre daha aktif bir ekonomik rol de üstlenebilir. Eğitim, sağlık, altyapı, savunma gibi alanlarda sosyal devlet anlayışı çerçevesinde aldığı görevler, ekonomideki ağırlığını artırır.

Bu sistemin temelinde arz-talep dengesi yer alır. Kaynak piyasasında hane halkı iş gücünü arz ederken, iş dünyası bu arzı talep eder. Ücretler, arz ve talebin kesiştiği noktada belirlenir. Aynı denge mal ve hizmet piyasasında da geçerlidir: Hane halkının talep ettiği ürün ve hizmetlerle, iş dünyasının sundukları bu pazarda fiyatları belirler.

Devlet, hem mal ve hizmet piyasasında alıcı (örneğin kamu hizmetleri alımı), hem de kaynak piyasasında işveren (örneğin memurlar) olarak kritik bir oyuncudur. Gelirlerini ise ağırlıklı olarak gelir vergisi ve kurumlar vergisinden sağlar. Bunların yanı sıra, sosyal dengeyi gözeterek transfer harcamaları yapar, iş dünyasına teşvikler sunar ve ekonomik yatırımları destekler. Bütün bu faaliyetleri finanse ederken denk bütçe ilkesine riayet etmeye çalışır. Ancak denge bozulduğunda borçlanma devreye girer.

Makroekonomik faaliyetleri basitleştirdiğimizde, üç temel harcama kalemi ortaya çıkar:

* Hane halkı → Tüketim (Consumpiton)
* İş dünyası → Yatırım (Investment)
* Devlet → Kamu harcamaları (Government)

Kapalı bir ekonomide GSMH = C + I + G formülüyle tanımlanabilir. Türkiye gibi dışa açık bir ekonomide ise ihracat (X) ve ithalat (M) farkı da eklenir:
GSMH = C + I + G + (X – M)

Peki şimdi ne oluyor?

Son gelişmeler ışığında, toplumda birçok insanın tüketim alışkanlıklarını gözden geçirdiğini gözlemliyorum. Almayı planladığı ürünleri erteleyen, elzem olmayan harcamalarını sınırlayan büyük bir kitle var. Hatta kimi gruplar ve ürünler siyasi tepkilerin hedefi hâline gelerek boykotlarla karşılaşıyor.

Bu durum doğal olarak talebi aşağı çekiyor. Bunu fark eden iş dünyası da yatırım kararlarını askıya alıyor. Zira yatırım yapmak için yalnızca siyasi atmosfer değil, aynı zamanda finansal koşullar (faiz seviyesi, döviz kuru, öngörülebilirlik) da belirleyici. Edindiğim izlenim, belirsizlik arttıkça firmalar yatırımları erteliyor, istihdamı donduruyor ya da azaltıyor.

Tüketim azaldığında ve yatırım yavaşladığında ekonominin büyüme ivmesi düşer. Bu da doğrudan devletin vergi gelirlerini etkiler. Son iki yılda gözlemlediğimiz gibi, devlet harcamalarında bir kısıntı eğilimi yok. Üstelik faiz giderleri de ciddi bir yük oluşturuyor. Şu anda dahi yaklaşık 1 trilyon TL’lik ek maliyet Hazine’nin omzuna binmiş durumda.

Nereye gidiyoruz?

Benim öngörüm, mevcut koşulların ekonomide beklenenden daha düşük büyümeye neden olacağı yönünde. Zaten sıkıntılı olan istihdam piyasasında daha da kötüleşme kaçınılmaz. Hane halkı tüketiminde düşüş hızlanabilir. Mevcut finansal sıkışıklıklar, kredi kartı ve tüketici kredilerinin geri ödemelerinde var olan sorunu daha da büyütmeye aday. Reel sektörde ise özellikle KOBİ’lerin krediye erişimde daha da zorlanacağı, hatta sorunlu kredilerin hızlarının daha da artabileceği bir dönem kapıda.

Kur bir süreliğine kontrol altına alınmış görünse de, devlet tahvili faizleri risk algısındaki artışı açıkça gösteriyor. 2 yıl vadede 8 puan, 5 yılda 6 puan, 10 yılda 5 puanlık faiz artışları, önümüzdeki dönemde Hazine’ye oldukça yüksek borçlanma maliyetleri yaratacaktır.

Sonuç

Siyaset ve ekonomi birbirinden bağımsız değildir. Bugünkü tablo, toplumun her kesimini doğrudan ve olumsuz biçimde etkiliyor. Ekonomik önlemlerle çözülmesi gereken dönemi çoktan geçmiş bir tabloyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla artık çözüm, teknik değil siyasal çerçevede aranmalıdır. Güveni yeniden tesis etmek ve ekonominin çarklarının yeniden normal koşullarında çevrilmesini sağlayabilmek güveni yeniden tesis etmekle mümkün olacaktır. Siyasal olarak daha da gerginleşen ortamın sonucu, toplumun büyük bir kesiminin ekonomik olarak büyük kayıpları yaşayacağı ve daha da yoksullaşacağı bir dönemi beraberinde getirecektir.

Ömer GENCAL-Dünya

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.