Connect with us

EKONOMİ

Orta Vadeli Program’ın nicel göstergeleri

Yayınlanma:

|

Orta Vadeli Program (OVP) yayımlandı: Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Orta Vadeli Program, 2025-2027, Eylül 2024. Ana metin 66’ncı sayfada son buluyor. Sonrası 103’ncü sayfaya kadar uzanan eklerden oluşuyor.

Dış borcu 500 milyar doları aşkın olan Türkiye’de değişen ekonomi yönetimi “irrasyonel kırılganlıkları onarmayı” üstlendi. Yeni ekibin tutumunu yansıtacağı için OVP, dış finans çevrelerinin de ilgiyle beklediği bir belgedir; dikkatle incelenecektir.

Mehmet Şimşek ve ekibinin 2024-2026’yı kapsayan bir önceki OVP’yi de gözden geçirdiğini; IMF’nin Türkiye’ye ekonomisine ilişkin önerileri ile Cumhurbaşkanı’nın önceliklerini birlikte içeren uyumsuz bir belge oluşturduğunu bu köşede incelemiştim (soL Haber, 19 Eylül 2023).

Bu yazı son OVP’nin ana metnine değinmekle yetiniyor; eklerde yer alan nicel verilere, göstergelere odaklanarak tümünü değerlendiriyor.

Makro-ekonomik göstergeler

Aşağıdaki tablo, OVP, Ek 1’de yer alan nicel verilerden derlenmiş, bazıları türetilmiştir. Satır başlarında yer alan kavramları açıklayalım.

OVP 2025-2027, Makro-ekonomik (%) Göstergeler

Tabloda oranlardan oluşmayan tek sayı, yıllık ortalama dolar fiyatıdır (satır 3). OVP, Tablo 1.1’de yer alan cari fiyatlarla GSYH (millî gelir) dolarlı GSYH’ya bölünerek hesaplanmıştır.

Büyüme ve enflasyon sayıları yıllık değişim (tümüyle “artış”) oranlarıdır. İlk satırdaki reel büyüme, GSYH’nin sabit fiyatlı (hacim endeksli) büyüme oranıdır. Dolarlı büyüme yüzdesi (satır 2), OYP’deki yıllık dolarlı GSYH sayılarından hesaplandı.

Dolar enflasyonu, satır 3’teki dolar fiyatlarının bir önceki yıla göre değişim yüzdesidir. 2024 sayısı yukarıdaki tabloda yer almayan 2023 verisinden hesaplandı. TÜFE enflasyonu, TÜİK’in hesapladığı, yaygın kullanılan enflasyon kavramıdır.

GSYH enflasyonu, ise OVP, Tablo 1.1.’den aktarıldı: Cari fiyatlarla GSYH sayılarını sabit fiyatlı (“reel”) GSYH toplamına dönüştürmekte kullanılan deflatördür. TÜİK tarafından ayrıca hesaplanmakta, kullanılmaktadır. Ekonominin tümünü kapsadığı için gerçekçi enflasyon göstergesi olarak kabul edilmelidir.

Millî gelire oranlanarak sunulan kamu kesimi (satır 7) ve cari işlem dengeleri (satır 8) her yıl açık vermiştir. Son satır dar anlamdaki işsizlik oranıdır. TÜİK’in “atıl işgücü” olarak da tanımladığı “geniş anlamda işsizlik” oranı üç misli yukarıda seyretmektedir. OVP yazarlarını ilgilendirmiyor.

Bu sayılardan hareket eden makro-ekonomik bir çözümleme, politika araçlarından kaynaklanan sonuçları (bağımlı değişkenleri, hedefleri) ayrıştırır; tutarlılığını, gerçekçiliğini değerlendirir.

Burada ayrıntılara giremeyiz; birkaç gözlemle yetinelim.

‘Büyümeyi besleyen kemer sıkma…’

IMF’nin Türkiye uzmanlarının ısrarla beklediği kemer sıkma politikaları yukarıdaki tabloda yer alıyor mu? Parasal istikrar göstergeleri OVP’deki makro-ekonomik tablolarda yer almıyor. Enflasyona karşı mücadelenin temel öncelik olduğu ve bu hedefe dönük politikalar, OVP metninin çeşitli kesimlerine (örneğin s.19 vd) dağılmıştır.

Buna karşılık yukarıdaki tabloda geleneksel bir IMF programının diğer beklentileri yer alıyor: Neoliberal gelirler politikası ise OVP metninde açıklanıyor (s.42, 97); tablodaki enflasyon makaslarıyla bağlantısına aşağıda değineceğim.

Kamu maliyesinde kemer sıkma (“malî disiplin”) göstergesi satır 7’dedir. OVP’den alındı; kamu genel dengesi/GSYH oranı ile ifade ediliyor. “Eksi” değerler ile ifade edilen kamu açıkları oranı 2024-2027 arasında 2,6 puan (%4,9 → %2,3) gerilemektedir (satır 7).

Aslında malî disiplin, 2024’te başlamıştır. Tablomuzda yer almayan 2023’te % 5,6 olan kamu açığı oranı 2024’te %4,9’a (0,7 puan) geriliyor. Kamu kesiminin vergiler dahil net harcamalarının azalması ile gerçekleştiği için, Keynes’in iyi bilinen çoğaltan etkisi yaratır; en azından ekonominin büyüme oranını aşağı çeker: Bu beklenti 2023-2024’ün GSYH verilerine yansımıştır: Büyüme oranında 1,6 puanlık bir durgunlaşma gerçekleşiyor: %5,1 → %3,5…

Malî kemer sıkma 2024 sonrasında devam etmektedir; üstelik hızlanarak… 2024-2025 arasında kamu açığının millî gelire oranı bir yılda 2,2 puan (%4,9 → 2,7) geriliyor. Millî gelire nasıl yansıyor? Ters yönde: Kemer sıkma, reel büyüme temposunu durgunlaşma doğrultusunda değil; 0,5 puan (%3,5 → %4,0) yükselterek sonuçlanmıştır (satır 1).

Üstelik, sonraki iki yılda da aynı “terslik” süregeliyor; kemer sıkma, ılımlaşan bir tempoyla da olsa sürüyor; ama ekonominin büyüme oranı her yıl yarım puan yükselerek 2027’de yüzde 5’e yerleşiyor.

OVP’de yer alan bilgilerin, verilerin sınırları içinde konuşuyoruz: Parasal, malî, gelirler alanlarında tüm politika değişkenleri durgunlaşma yönündedir; ama sonuç iktisat öğretisine aykırıdır: Kemer sıkma, büyüme temposunu yukarı çekmektedir.

Nasıl açıklanabilir? IMF, bir ara genişletici büyüme (“expansionary austerity”) doktrinine bağlanmıştı. Bulgularla kesin uyuşmazlık nedeniyle bu neoliberal saçmalıktan vazgeçti. Anlaşılan Mehmet Şimşek ekibi, bu doktrin değişikliğini izleyememiş…

Enflasyon makasları: Politikaları yansıtıyor

Tabloda yer alan üç enflasyon makası farklı tempolarda seyrediyor; tartışılmalıdır.

GSYH (millî gelir) enflasyonu (satır 5), istisnasız her yıl dolar enflasyonunu (satır 4) aşmıştır. Dolar, reel olarak ucuzlamış; TL değerlenmiştir. Yansımalardan biri, büyüme temposunun reel TL ve dolar cinsinden karşılaştırılmasında gözleniyor. GSYH’nın dolarlı büyüme oranı (satır 2) her yıl reel büyüme temposunu (satır 1) aşmaktadır.

Bu tespitler sonunda dolarlı GSYH toplamı üç yılda üçte bir oranında artacak, 1,8 trilyon eşiğine yaklaşacaktır. Türkiye’de 2027’de kişi başına düşen ortalama gelir 20.420 dolara çıkacaktır (bk. OVP Tablo 1.1). Doların ucuzlaması, dış kaynak girişlerinin bol kepçe süregelmesiyle mümkündür.

Bu “pembe tablo” nasıl açıklanabilir? Cumhurbaşkanı’nın büyük öncelik verdiği büyüme öngörülerini karşılayan hayalperest varsayımlarla… Aynen “kemer sıkarken büyüyen ekonomi” öngörülerinde olduğu gibi… OYM yazarlarının özensizliği, cari işlem dengesi öngörülerinde de gözleniyor: Büyüme hızının yüzde 4’ten yüzde 5’e çıktığı, üstelik TL’nin hızla değerlendiği 2025-2027’de dış açık neredeyse yarı yarıya daralmaktadır, Bu olağan-dışı gelişme nasıl mümkün oluyor? Herhalde gözden kaçmıştır …

Enflasyon göstergeleriyle ikinci karşılaştırma, GSYH enflasyonu (satır 5) ile TÜFE enflasyonu (satır 6) arasında yapılabilir. Millî geliri tümüyle kapsayan, yansıtan GSYH enflasyonu her yıl TÜFE’yi aşıyor; dört yıl boyunca ortalama yüzde 50 oranında yukarıda seyrediyor.

Öteden beri, TÜFE hesaplaması eleştiriliyor; kamuoyunca hissedilen, algılanan enflasyonu yansıtmadığı ileri sürülüyor. GSYH enflasyonu ile arasındaki makasın kesintisiz açılması, TÜFE’nin emek-karşıtı bir politika aracı olarak kullanıldığını ima etmektedir; ciddiye alınmalıdır.

OVP, emekli aylıklarının, kamu sektörü maaş ve ücretlerinin, asgari ücretin, hatta tarımsal alım fiyatlarının, TÜFE öngörüleriyle sınırlı tutulacağı vurgulanmaktadır (s.41 vd). Özetlediğim veriler, TÜFE’nin 2027’ye kadar sistematik olarak gerçek enflasyonun altında hedeflendiğini gösteriyor. Bunların ötesinde malî ve parasal kemer sıkmanın boyutu ekonomiyi durgunlaştıracaktır; ama bu durum OVP’de gizlenmektedir.

Kıssadan hisse: 2015-2022 dönemindeki emek-karşıtı bölüşüm şokunu 2027’ye kadar sürdürmek iktidar tarafından tasarlanmaktadır. Bu bileşke, Türkiye’yi ağırlaşan bir toplumsal bunalıma mahkûm etmektedir.

Bu doğrultudaki bulgular herhalde zenginleştirilecek; emek örgütlerinin, Cumhuriyetçi ve sol muhalefetin mücadele gündeminin hareket noktalarından biri olacaktır.

Prof. Dr. Korkut BORATAV

Okumaya devam et

EKONOMİ

Peter Zeihan: Amerikan Düzeni’nin (Pax Americana) Sonu

Yayınlanma:

|

Yazan:

Peter Zeihan, jeopolitika, ekonomi ve demografi üzerine yazdığı kitaplarla tanınan Amerikalı bir jeopolitik analisttir. Yazdığı kitaplar, küresel düzenin nasıl şekillendiğini ve önümüzdeki yıllarda nasıl değişeceğini açıklamaya yönelik teoriler içerir.

Peter Zeihan’ın “The End of the World Is Just the Beginning: Mapping the Collapse of Globalization” (2022) kitabı, küreselleşmenin sona erdiği ve bunun sonucunda dünyanın ekonomik, siyasi ve sosyal olarak tamamen yeniden şekilleneceği fikrine dayanır. Zeihan, bu kitapta “küresel düzenin sonu” (The End of the Order) olarak adlandırdığı bir döneme girildiğini savunur.

Aşağıda kitabın detaylı teorik yapısını ana başlıklarla özetliyorum:

🌍 1. Amerikan Düzeni’nin (Pax Americana) Sonu

Teori:

  • II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD, ticaret yollarını koruyarak ve müttefiklerine güvenlik sağlayarak küresel sistemin lideri oldu.

  • Bu “Amerikan Düzeni” sayesinde:

    • Açık deniz ticareti güvenli hale geldi.

    • Küreselleşme gelişti.

    • Dünya çapında üretim zincirleri kuruldu.

  • Ancak ABD artık bu rolü sürdürmek istemiyor.

    • İç politikaya odaklanıyor.

    • Askerî müdahaleleri azaltıyor.

    • Küresel deniz ticareti güvenliği çökecek.

🧭 2. Küreselleşmenin Çöküşü

Teori:

  • Ticaret yolları artık güvenli olmayacak.

  • Her ülke kendi üretimini yapmaya çalışacak (deglobalizasyon).

  • Küresel tedarik zincirleri çözülecek.

  • Dışa bağımlı ekonomiler (özellikle Çin, Almanya, Japonya) büyük darbe alacak.

⛽ 3. Enerji ve Hammadde Krizi

Teori:

  • Petrol ve doğalgaz gibi kaynaklara erişim zorlaşacak.

  • ABD kaya gazı sayesinde enerji açısından avantajlı.

  • Çin gibi enerji ithalatçısı ülkeler büyük krizlerle karşı karşıya kalacak.

  • Enerji savaşları ve bölgesel çatışmalar artacak.

Picture background

🧓 4. Demografik Yıkım

Teori:

  • Nüfusu yaşlanan ülkeler ekonomik olarak daralacak.

  • Üretken nüfus azalırken sağlık ve emeklilik giderleri artacak.

  • En kötü durumdakiler: Çin, Almanya, Güney Kore, Japonya.

  • Göçmen alabilen ve doğurganlığı göreli yüksek ülkeler (örneğin ABD, Meksika) avantajlı konumda.

🚢 5. Tedarik Zinciri Kaosu ve Üretimin Yeniden Yerelleşmesi

Teori:

  • Küresel tedarik zincirleri çöktükçe üretim tekrar “yerel” hale gelecek (reshoring).

  • Bu durum:

    • Fiyatların artmasına (enflasyon),

    • Kıtlıklara,

    • Yeniden sanayileşmeye neden olacak.

  • Yüksek teknoloji ürünlerinin üretimi (örneğin yarı iletkenler) sadece birkaç ülkenin elinde toplanacak.

📉 6. Tarım ve Gıda Krizi

Teori:

  • Gıda üretimi küresel ticarete bağlı.

  • Tarımsal girdilerin (gübre, mazot, makine) tedariki zorlaşacak.

  • İthalata bağımlı ülkelerde açlık riski ortaya çıkacak.

  • ABD, Kanada ve Arjantin gibi gıda üreticileri avantajlı olacak.

🌐 7. Yeni Bölgesel Düzen: Kazananlar ve Kaybedenler

Kazananlar:

  • ABD: Enerji, gıda ve nüfus avantajları.

  • Meksika: Genç nüfus, coğrafi yakınlık, sanayi potansiyeli.

  • Kanada: Enerji ve tarım gücü.

  • Fransa: Nükleer enerji, tarım, coğrafi güvenlik.

Kaybedenler:

  • Çin: Enerji, gıda ve demografi açısından kırılgan.

  • Almanya: Enerji ve ihracata bağımlılık.

  • Japonya: Yaşlı nüfus ve enerji ithalatçısı olması.

  • Türkiye: Enerji bağımlılığı ve coğrafi riskler (dış politikada esneklik gerekebilir).

📚 SONUÇ:

Peter Zeihan’a göre dünya artık merkezîleşmiş bir düzen değil, çok merkezli ve parçalanmış bir sisteme doğru gidiyor. Bu yeni dönemde ülkelerin coğrafyası, enerji kaynakları, tarımsal üretimi ve demografisi ön plana çıkacak.

Okumaya devam et

EKONOMİ

EPDK KARARLARI NE ANLAMA GELİYOR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Elektrik piyasası ile ilgili EPDK kararları resmi gazetede yayınlandı:

https://lnkd.in/dP5V4p6E

Ulusal tarifedeki ;

– Aktif Enerji Bedeli artışı; sadece düşük tüketimli (yıllık mesken 5000 kwh altı – Sanayi/Ticarethane 15,000 kwh altı) tüketicilerin faturalarına artış getirecek. (Mesken ve diğer düşük tüketiciler için olumsuz)

Ayrıca LÜY kapsamında üretim yapan üretici tüketicilerin net verişte tarife birim fiyatı ulusal tarife olduğu için üretim yönündeki birim fiyatı da artmış oldu. (Üretici tüketiciler için olumlu)

– Dağıtım bedelindeki %34,50 artış; dağıtım (iletim değil) şebekesine bağlı olan (düşük yüksek tüketim farketmeksizin) tüm abonelerin dağıtım bedellerini artıracak. (Dağıtıma bağlı tüm abone gruplarının fatura artışı açısından olumsuz)

Yine üreticiler için üretim/veriş yapmak yönünde dağıtım bedelleri de yeni tarife tablosunda aynı oranda arttı. (Üretici tüketiciye yansıması olumsuz)

– Son Kaynak Tarifesi(SKT)’ne tabi elektrik tüketicilerini Aktif Enerji Bedeli tarafında ilgilendiren esas konu; Botaş Doğalgaz Tarifesi ve PTF tavanı artışı oldu:

Elektrik üreten doğalgaz santrallerinin doğalgaz tarife birim fiyatı %25 arttı. Doğalgazdan elektrik üreten santrallerin maliyetleri de doğal olarak aynı oranda arttı.

PTF tavanı ise 3,000 TL/MW’dan 3,400 TL/MW’a yükseldi(%13,3)

Bu durumda Nisan-Mayıs geçiş aylarında; PTF’nin kademeli olarak artması, sonrasında ise talep artışı ile tavan fiyatlara yakın seyretmesi beklenebilir.

– EPDK PTF deki yeni duruma göre öngörülen tahmini YEKDEM birim bedeli tablosunu da güncelledi. PTF’nin artışı ile YEKDEM beklentilerinin yılın ikinci yarısında gerilediği görülüyor.

(SKT’de olan dağıtıma bağlı tüketicilerin dağıtım bedeli de elbette tarife oranında artıyor olacak)

Ulusal Tarife, Tavan fiyat ve Yekdem tahmini yularıda linki bulunan resmî gazetede yer alıyor.

Botaş doğalgaz tarifesi ise;

https://lnkd.in/dqc4dbA9

Doğalgaz tarifesinde ayrıca Botaş’ın (elektrik tüketimi dışındaki) Sanayi tüketicilerinin de gaz tarifesi %21 arttı.

Cengiz KILIÇ – ZENENERGY Genel Müdür, YKÜ

Okumaya devam et

EKONOMİ

ABD-ÇİN TİCARET SAVAŞI TÜRKİYE’Yİ NASIL ETKİLER?

Trump dönemindeki ticaret savaşının özü, ABD’nin Çin ile olan ticaret ilişkilerinde “adil olmayan” şartları değiştirmeye çalışmasıydı. Esas mesele; sadece dış ticaret açığı değil, aynı zamanda teknoloji, üretim gücü ve küresel liderlik mücadelesiydi. Trump’un ikinci ( TRUMP 2.0) atağı ise bu savaşı tüm dünyaya yayma eğilimi göstermeye başladı…

Yayınlanma:

|

Trump’ın başlattığı ticaret savaşının özü: Amerika’nın üretim gücünü yeniden kazanması, Çin’in yükselişini sınırlama çabası ve küresel ekonomik liderlik yarışıdır”. TRUMP 2.0 döneminde netleşmeye başladı ki bu savaşı tüm dünyaya yayma eğilimi oluşmuş durumda. Oluşan yeni dönemden dünya nüfusunun %4’ünü oluşturmasına rağmen toplam gelirin %30’una sahip olan ABD’de yaşayanları da rahatsız ederken; yolun başında protesto gösterileri başladı bile…

ABD’nin Çin’e Koyduğu Ek Vergiler Türkiye’yi Nasıl Etkiler?

Son yıllarda küresel ticaretin en belirleyici dinamiklerinden biri, ABD ile Çin arasında süregelen ticaret savaşı olmuştur. ABD’nin Çin mallarına uyguladığı ek gümrük vergileri, yalnızca iki ülke arasındaki ilişkileri değil, küresel tedarik zincirlerini ve üretim yapısını da derinden etkilemektedir. Bu gelişmelerin bir yansıması olarak Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler de bu sürecin kazananları ya da kaybedenleri arasında yer alabilir. Peki, bu vergi uygulamaları Türkiye için ne ifade ediyor?

1. Tedarik Zincirlerinin Yön Değiştirmesi: Türkiye İçin Yeni Fırsatlar

ABD’nin Çin’den yaptığı ithalata uyguladığı vergiler, Amerikan şirketlerini alternatif tedarikçilere yönlendirmeye zorluyor. Bu durumda Türkiye, özellikle tekstil, otomotiv yan sanayi, beyaz eşya ve mobilya gibi alanlarda birincil ikame üretici olarak öne çıkabilir.

  • Coğrafi olarak Avrupa’ya yakınlığı

  • Kalifiye iş gücü ve üretim altyapısı

  • Gümrük Birliği üyeliği ile Avrupa pazarına kolay erişim

bu fırsatları destekleyen başlıca unsurlar arasında yer alıyor. Ayrıca, bazı Amerikan şirketlerinin “Çin+1” stratejisi çerçevesinde üretimlerini Türkiye’ye kaydırmaları da mümkündür.

2. Çinli Ürünlerin Türkiye Pazarına Yönelmesi: Artan Rekabet Riski

Öte yandan, ABD pazarında tutunamayan Çinli üreticiler alternatif pazarlar arayışına girmiştir. Bu kapsamda Türkiye, hem büyüyen tüketici pazarı hem de Avrupa’ya yakınlığı nedeniyle dikkat çekmektedir. Ancak bu durum:

  • Fiyat rekabetini artırabilir

  • Yerel üreticiler üzerinde baskı oluşturabilir

  • Özellikle KOBİ’ler ve İmalat Sanayi Çin’in düşük maliyetli ürünleriyle baş etmekte zorlanabilir

Bu nedenle Türkiye’nin iç pazarında korumacı tedbirler veya sektörel destek mekanizmaları gereklilik kazanabilir.

3. Ara Mal ve Hammadde Tedariki: Dolaylı Maliyet Artışı

Türkiye’nin birçok sektörde Çin’den ara mal ve hammadde ithal ettiği göz önüne alındığında, Çin’in ABD’ye yönelik ihracatının daralması ve üretimin azalması, küresel ölçekte fiyat dalgalanmalarına neden olabilir. Bu da Türkiye’nin:

  • Üretim maliyetlerinde artış

  • Tedarik sürecinde gecikmeler

  • Kur dalgalanmalarına bağlı belirsizlikler

gibi risklerle karşı karşıya kalmasına yol açabilir.

4. Doğrudan Yatırımlar ve Türkiye’nin Cazibesi

Ticaret savaşları sadece ihracatı değil, çok uluslu şirketlerin yatırım kararlarını da etkiliyor. Üretimini Çin dışına taşımak isteyen şirketler için Türkiye, lojistik konumu ve genç nüfusuyla cazip bir alternatif olabilir. Ancak bu yatırım çekme yarışında Vietnam, Hindistan, Endonezya gibi Asya ülkeleri de ciddi rakip konumundadır. Yapılacak Doğrudan yatırımların sektörü iyi seçilmez ise Yerli ve Milli Sanayiye zarar vermesi kaçınılmaz olur.

Yeni vergi sistemi Türkiye’yi çift yönlü etkiler

ABD’nin Çin’e koyduğu ek vergiler, Türkiye için çift yönlü bir etki yaratmaktadır. Bir yandan ihracat fırsatlarını artırırken, diğer yandan artan rekabet, hammadde maliyetleri ve tedarik riskleri ile yeni sınamalar ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin bu süreçten kazançlı çıkması, stratejik sektör destekleri, dış ticaret politikalarının güncellenmesi ve doğru ve katma değeri yüksek sektörlere yatırım teşviklerinin güçlendirilmesiyle mümkün olacaktır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Kaynak: altinpiyasa.com

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.