Connect with us

EKONOMİ

Prof. Dr. BORATAV: ÇKP Kongresi arifesinde Çin ekonomisi

Yayınlanma:

|

Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP’nin) 20’nci Kongresi 16 Ekim 2022’de toplanacak. Beş yılda bir yapılan bu kongreler, sonraki dönemin yönetim kadrolarını, stratejik önceliklerini belirler. 2022, bu nedenle önemli bir yıldır.

Uluslararası ekonomik ilişkilerin, özellikle iktisat politikası sorunlarının Kongre’de önemli bir yer tutması beklenir. Çin, korona salgını ve sonrasını kapsayan 2020-2021’i olumlu bir ekonomik bilanço ile tamamladı. Bu yıl ise bazı sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu ortam Kongre gündemini de etkileyecektir.

2020-2021’in ekonomik bilançoları: Çin ve ABD

ÇKP Kongresi’nin ana temalarından biri, herhalde, ABD’nin Çin’e karşı sürdürdüğü ekonomik savaş olacaktır. 2021 sonunda bu iki ekonominin göreli durumlarına kısaca göz atmak bu açıdan da önem taşıyor.

Bir hegemonya mücadelesi içinde yarışan dünyanın en büyük iki ekonomisini karşılaştırıyoruz. Alım gücü paritesine (AGP) göre ölçüldüğünde Çin millî geliri 2014’ten itibaren ABD’nin önündedir. IMF’nin AGP verilerine göre Çin lehine fark, 2021’de yüzde 16’ya yaklaşmıştır.

Çin yönetimi Kongre yılına iyimser ekonomik beklentilerle girdi. Çin toplumunda mutlak yoksulluğa 2021’de son verildiği ilan edildi. Salgın yılı ve sonrasının (2020-21’in) bilançosu, ABD ile karşılaştırılırsa parlaktır. Salgın hızla denetlenmiş; can kaybı oranı Amerikan ortalamasının çok altında kalmıştır.

ABD’de ortalama yaşam beklentisinin, salgının da katkısıyla 2021’de 76,1 yıla düştüğünü ve Çin’in bu gösterge bakımından ilk kez ABD’nin önüne geçtiğini öğreniyoruz (Quartz, 2 Eylül 2022;  Adam Tooze, Chartbook, No.148).

2020-2021’in büyüme verileri bakımından da Çin, ABD’nin açık farkla önündedir. Bu iki yılda Çin’de gerçekleşen büyüme oranlarını yüzdeler olarak verelim: +2,2 → +8,1… ABD için aynı yüzdeler ise -3,4 → +5,7’dir. Cari dolarlarla millî gelir farkı iki yılda Çin lehine 9 puan (%67 → %76) daralmıştır.

Çin yönetimi 2022’nin büyüme hedefini “yaklaşık yüzde 5,5” olarak belirlemişti.  Bu beklentinin önceki yıldaki gibi aşılacağı; Amerikan ekonomisinin ise durgunlaşacağı öngörülüyordu. Bu öngörüler ve son yılların büyüme ortalamaları gerçekleşirse Çin ekonomisi on yıl sonra cari dolarlarla da ABD’nin önüne geçecektir.

Ne var ki, Kongre yılında Çin’in iyimser beklentilerini aşındıran ekonomik güçlükler ortaya çıkmaya başladı. Bunları üçe ayırılabiliyoruz.

‘Sıfır Covid’ politikası büyümeyi frenliyor

İlk sorun, bulaşıcılığı yüksek Omicron mutasyonuna karşı Çin’in “Sıfır Covid” politikasında ısrar etmesinden kaynaklandı. Covid-19 testleri sürekli kılınmıştır. Az sayıda pozitif vakanın saptandığı durumlarda dahi işyerleri, siteler, mahalleler, gerektiğinde tüm kentler, hatta eyaletler karantinalara alınmaktadır.

Üretim ve dış ticaret metropolü olan Şanghay’da baharda iki aylık kapsamlı bir karantina uygulandı; tüm ekonomik göstergeler olumsuz etkilendi. 7 Eylül’de 21 milyonluk Chengdu,  Shanghay’ı izledi. Bugünlerde otuz eyalette kısmî karantinalar yürütülmektedir.   Üretimin kesintisiz sürdürülmesi önceliklidir. İşçileri belli sürelerde işyerlerinde tutan “kapalı devre” uygulamaları yaygınlaşmaktadır.

Çin yönetimi, bugüne kadar Sıfır Covid politikasını “yaşam hakkı önceliklidir” ilkesine dayanan stratejik bir hedef olarak oluşturdu; bu ilkenin ve olumlu sonuçlarının Batı’dan farklılaşmasını kıvançla vurguladı.

Nereye kadar sürdürülebilir? İstihdamda önemli tol oynayan bazı yabancı şirketlerin, Sıfır Covid uygulamaları nedeniyle Vietnam’a, Tayland’a taşınma niyetlerinden söz ediliyor. Büyüme ivmesi üzerindeki olumsuz etkileri artmaktadır. Kapsamlı ve kısmî karantinaların Ekim sonuna kadar uygulanacağı 14 Eylül’de açıklandı. “Esnekleşme” adımlarının ÇKP Kongresi sonrasına ertelendiği tahmin ediliyor.

Diğer sorunlar: Konut piyasaları ve kuraklık

2022 başlarında ipotekli konut piyasalarında ve kırsal bankalarda patlak veren sert bir çalkantı inşaat sektörünü etkiledi.

Konut pazarlayan bazı gayrimenkul yatırım şirketleri taahhütlerini yerine getiremedi; iflas eşiğine sürüklendi. Bunlara kredi açan yerel (“kırsal”) bankalar da mevduat sahiplerine ödemeleri dondurdu. Mağdurlar örgütlendi. Konutları geciken kişiler bankalara ipotek ödemelerine son verdi. Bazıları inşaatı bitmemiş konutlara yerleşti. Paralarını çekemeyen mevduat sahipleri de bankaları kuşattı.

Yerel yönetimlerin finansman gereksinimini karşılamak için yasa-dışı faiz yarışına giren kırsal banka yöneticileri görevden alındı. Yasal sınırları aşmayan mevduat güvencesi uygulandı; ödemeler yapıldı.

Konut sektöründeki çalkantı inşaat sektörünü durgunlaştırıyor. Kalıcı bir çözüm herhalde vakit alacaktır. Geçen yıl dev inşaat şirketi Evergrand iflasa sürüklenmiş; devlet, şirketi kurtarmayı reddetmişti. Bugünkü kriz daha kapsamlıdır. Teslim edilemeyen konutların yaygın olduğu bölgelerde, inşaatın yöredeki devlet işletmeleri tarafından devralınarak tamamlanması öneriliyor.  Batık şirketler ise kurtarılmayacaktır.

Üçüncü ve ciddi ekonomik sorun, Çin’in pirinç üretiminin yarısını karşılayan altı eyaletteki aşırı kuraklıktır. Bu yörede 2022’de gözlenen sıcaklık, bugüne kadar dünyada kaydedilen en yüksek dereceye ulaşmış (New Scientist, 23 Ağustos 2022).

Kuraklığın sonuçları sadece pirinç ve gıda üretimiyle sınırlı değildir. Su rezervlerinde, barajlardaki azalma, elektrik ve sanayi üretimini aşağı çekiyor. Şanghay dahil büyük kent ışıklandırmaları kısıtlanıyor.

ABD ekonomisi 2022’de daralmaya başladı; GSYH ilk altı ayda %0,9 (binde dokuz) oranında küçüldü. Çin’de de Sıfır Covid, inşaat sektöründe çalkantı ve kuraklık, aynı dönemin GSYH verilerine yansıdı; ekonomi sadece %2,5 oranında büyüyebildi. 2022’nin tümü için hedeflenen “yüzde 5,5 civarında” büyümenin gerçekleşmesi artık beklenmiyor.

ABD’nin ekonomik savaşı ve uzantıları

Ukrayna işgali sonrasında ABD baskısıyla Batı blokunun Rusya’ya başlattığı ağır ekonomik ve ekonomi-dışı yaptırımlar, uluslararası ekonomik ilişkilerin yerleşik kurallarını çiğnedi. ABD hegemonyasının gücünü, etki alanını sınayan yeni bir dönemin işaretleri ortaya çıktı.

Çin, çevre ülkelerinin (Türkiye, Hindistan dahil) çoğunluğu gibi bu yaptırımlara katılmadı. Rusya’nın işgalini açıkça desteklemedi; ama, NATO’nun sorumluluğunu vurgulayarak Rusya ile dayanışma gösterdi.

Trump’ın Çin’e karşı açtığı ekonomik savaşı, Biden yönetimi ağırlaştırarak sürdürmekteydi. NATO’nun Haziran’da açıklanan yeni Strateji Belgesi’nde de Çin Halk Cumhuriyeti “Rusya ile derinleşen stratejik ortaklığı” nedeniyle ve “hırsları ve zorlayıcı politikaları ile çıkarlarımızı, güvenliğimizi ve değerlerimizi tehdit etmekle” suçlandı. Bu, saldırgan bir soğuk savaş ilanıdır.

ÇKP Politbürosu ise 20’nci Kongre’nin “her bakımdan modern sosyalist bir toplum inşa etme yolculuğunda” bir aşama olacağını vurguladı ve ilan edilen soğuk savaşın ideolojik (“değerler”) boyutunu açıkça kabul etti (Xinhua, 30 Ağustos 2022).

Bu ortamda, Batı blokunun Rusya’ya uyguladığı (SWIFT’ten dışlanmak, döviz rezervlerinin dondurulması gibi) olağan-dışı yaptırımların, giderek Çin’e karşı da başlatılması olasıdır.

ÇHC’nin dünya ekonomisi içindeki ağırlığı, tedarik zincirleri içindeki stratejik konumu ve teknolojik düzeyi, bu adımın atılmasını güçleştirmektedir. ABD dolarının ayrıcalıklı konumuna (“dolar emperyalizmi”ne) son vermeyi hedefleyen seçenekleri Çin iktisatçıları tartışmaya başladı. 20’nci Kongre, bu konuda da büyük önem taşıyor.

Hatırlatalım ki, dolar hegemonyası, uluslararası sermaye hareketleriyle beslenir; reel ekonomilerin öne çıktığı dış ticaretten değil… Çin uluslararası ticarette açık farkla ilk sıradadır. Üstelik astronomik dış fazlalar vererek… Uluslararası ekonomik ilişkileri dönüştürecek alternatif sistemler üzerinde, Rusya ile eşgüdümlü çalışmalara başlamıştır. Birbirini tamamlayan ihracat fazlaları veren iki büyük ekonominin bu konudaki işbirliği önemlidir.

ÇKP Kongresi yaklaştıkça bu alternatifleri de dikkate alan katkıları gözden geçirmek üzere…

Prof. Dr. Korkut BORATAV – sol.org.tr

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

İsrail-İran Savaşının Türkiye’ye Etkileri

Yayınlanma:

|

İsrail ile İran arasında çıkabilecek uzun süreli bir savaş, sadece çatışmanın merkezindeki ülkeleri değil, çevre ülkeleri ve küresel sistemi de etkileme potansiyeline sahiptir. Türkiye, jeopolitik konumu, enerji bağımlılığı, ekonomik yapısı ve diplomatik ağı nedeniyle bu savaşın en çok etkilenecek ülkelerinden biri olacaktır.

Bu analiz, savaşın Türkiye’ye olası etkilerini altı temel başlık altında ele almaktadır:

1. 🛢️ Enerji ve Ekonomi Üzerindeki Etkiler

İran’ın enerji üretimi ve Hürmüz Boğazı’nın kontrolü, küresel petrol ve doğal gaz arzı için kritik önemdedir. Savaşın bu hattı etkilemesi durumunda:

  • Enerji fiyatlarında sert artış yaşanacaktır. Türkiye’nin petrol ve doğal gazda yüksek dışa bağımlılığı, enerji ithalat faturasını şişirecek, cari açık büyüyecektir.

  • Enflasyonist baskı artar. Akaryakıt ve üretim maliyetlerinin yükselmesi, gıda ve temel tüketim ürünlerinde zincirleme fiyat artışına neden olur.

  • Sanayi ve ulaşım sektörlerinde maliyet artışıyla birlikte tüketici harcamalarında daralma görülebilir.

2. ⚖️ Jeopolitik Denge ve Dış Politika Baskısı

Türkiye, Batı bloku (NATO-ABD) ile İslam dünyası arasında denge kurmaya çalışan bir dış politika izlemektedir. Savaş derinleşirse:

  • Çift yönlü baskı oluşur. ABD, Türkiye’den İsrail lehine daha net bir pozisyon almasını bekleyebilirken; iç kamuoyu ve İslam ülkeleri Filistin-İran eksenine daha yakın bir tavır talep edebilir.

  • Denge politikası zorlaşır. Türkiye, arabulucu rolünü korumak isterken tarafsızlığını da kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir.

3. 🤝 Diplomasi ve Göç Yönetimi

Savaş bölgesine yakın olan Türkiye, bölgedeki göç hareketlerinden doğrudan etkilenebilir.

  • Yeni mülteci dalgası riski doğar. İran, Irak ve Suriye’deki çatışma ve insani krizler nedeniyle Türkiye sınırlarına yeni göç baskıları oluşabilir.

  • İç politikada göç tartışmaları artar. Halihazırda Suriyeli göçmenler konusunda hassas olan kamuoyunda yeni bir göç dalgası sosyal ve siyasi gerilimlere yol açabilir.

4. 🛡️ Güvenlik ve Askeri Riskler

Savaş, bölgedeki tüm askeri dengeleri etkileyebilir ve Türkiye’nin güvenlik ortamını doğrudan sarsabilir.

  • Sınır ötesi gerginlikler: Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki operasyon bölgelerinde İran yanlısı milis gruplarla sıcak temas ihtimali artar.

  • Terör riski ve iç güvenlik tehditleri: İran destekli yapıların Türkiye içinde veya sınır hattında provokatif eylemlere yönelmesi riski oluşur.

5. 📉 Finansal Piyasalara Etkisi

Savaş ortamı, küresel finansal piyasalarda risk algısını artırır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler bu dalgalanmalardan doğrudan etkilenir.

  • Borsa İstanbul’da dalgalanma görülür. Yabancı yatırımcıların riskten kaçışı, Borsa İstanbul’da satış baskısını artırabilir.

  • Döviz kurları ve altın fiyatları artabilir. TL üzerindeki baskı artar; bireyler ve yatırımcılar güvenli liman olarak döviz ve altına yönelir.

6. 🚢 Ticaret ve Sanayiye Etkisi

Türkiye’nin Orta Doğu ve Orta Asya’ya olan ticareti, savaş nedeniyle sekteye uğrayabilir.

  • Dış ticaret yollarında sorun: İran ve Irak güzergâhlarında güvenlik riskleri, lojistik maliyetleri artırır.

  • İhracatçı üreticiler zarar görür. Özellikle makine, inşaat, tekstil ve otomotiv yan sanayi sektörleri sipariş iptalleri ve pazar kaybı riskiyle karşı karşıya kalır.

Sonuç: Türkiye Çok Boyutlu Riskle Karşı Karşıya

İsrail-İran savaşının uzun sürmesi; ekonomi, dış politika, güvenlik, diplomasi ve toplumsal alanlarda zincirleme etkiler yaratır. Türkiye bu süreci, enerji stratejilerini gözden geçirerek, iç güvenlik politikalarını güçlendirerek ve diplomatik dengesini koruyarak yönetmek zorunda kalacaktır.

www.bankavitrini.com


Yayın Notu: Bu analiz www.bankavitrini.com için hazırlanmıştır.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Kriz Yönetiminde Yeni Yöntemler: Dijital Çağın Dinamikleriyle Uyumlu Stratejiler

Yayınlanma:

|

Kriz, bir şirketin itibarını, finansal yapısını ve operasyonel devamlılığını tehdit eden olağanüstü bir durumdur. Ancak artık krizler sadece doğal afet, ürün hatası ya da skandallardan ibaret değil; dijital linçler, sosyal medya kampanyaları ve siber saldırılar da modern kriz tanımının bir parçası haline gelmiştir.

Bu bağlamda kriz yönetimi, geleneksel yöntemlerin ötesine geçerek çok boyutlu, hızlı ve veri odaklı bir yapıya dönüşmüştür. İşte yeni nesil kriz yönetimi yaklaşımları:

1. Gerçek Zamanlı İzleme ve Erken Uyarı Sistemleri

Artık krizleri tahmin etmek ve erken müdahale etmek mümkündür. Sosyal medya dinleme araçları sayesinde olası bir krizin sinyalleri önceden yakalanabilir. Bu araçlar kullanıcı şikayetlerini, anahtar kelimeleri ve duygu analizlerini anlık olarak takip ederek alarm verir.

2. Senaryo Tabanlı Simülasyonlar ile Hazırlık

Başarılı kurumlar, olası kriz senaryolarını önceden simüle ederek kriz anında hangi adımları atacaklarını netleştiriyor. Ürün geri çağırma, siber saldırı veya itibar krizleri gibi olaylara karşı önceden denenmiş çözümler hazır tutuluyor.

3. Çok Paydaşlı İletişim Yönetimi

Krizler yalnızca kamuoyu ile değil, çalışanlar, yatırımcılar, müşteriler ve resmi kurumlar gibi çok sayıda paydaşla da doğru iletişimi gerektirir. Her paydaş grubu için özel mesajlar, farklı iletişim kanallarıyla sunulmalıdır.

4. Veri Odaklı Karar Verme Süreçleri

Kriz anında refleksle değil, veriye dayalı stratejiyle hareket etmek hayati önem taşır. Sosyal medya verileri, müşteri geri bildirimleri, kriz yayılma analitiği gibi göstergelerle doğru adımlar belirlenebilir.

5. Dijital Kriz Müdahale Ekipleri

Geleneksel kriz masaları yerini artık dijital kriz ekiplerine bırakıyor. Özellikle sosyal medya krizlerinde, deneyimli ekipler anında devreye girerek içerik üretimi, yorum yönetimi ve doğru bilgilendirme ile süreci kontrol altında tutuyor.

6. Şeffaflık ve Samimi İletişim Dili

Geleneksel kriz iletişimi genellikle soğuk, resmi bir dille yürütülürdü. Ancak günümüzde tüketici daha empatik, samimi ve içten bir yaklaşım bekliyor. CEO açıklamaları, kısa videolar ve açıklayıcı infografikler daha fazla etki yaratıyor.

7. Kurum İçi Kriz Eğitimleri

Kriz yönetimi sadece yönetime değil, tüm çalışanlara aittir. Bu nedenle özellikle ön cephede görev yapan çalışanlara kriz anında nasıl davranmaları gerektiği eğitilmelidir. Kriz bilinci, kurum kültürünün bir parçası haline getirilmelidir.

8. Kriz Sonrası Rehabilitasyon Planları

Kriz atlansa bile etkisi devam eder. İtibar kaybı, müşteri güveni ve çalışan motivasyonu gibi konularda kriz sonrası rehabilitasyon süreci başlatılmalı; iletişim kampanyaları, itibar onarma projeleri ve iç iletişim aksiyonları devreye alınmalıdır.

9. Siber Güvenlik Odağında Kriz Hazırlığı

Dijitalleşmenin getirdiği en büyük risklerden biri de siber saldırılardır. Kurumlar, sadece BT birimlerinin değil tüm organizasyonun siber krizlere hazırlıklı olması için yeni stratejiler geliştiriyor.

10. Kurumsal Hafıza ve Öğrenen Organizasyon Yaklaşımı

Her kriz, gelecekteki krizler için bir öğrenme fırsatıdır. Kriz sonrasında detaylı analiz yapılmalı, neyin işe yaradığı ve neyin işe yaramadığı kayıt altına alınmalı ve bu bilgiler kurumsal hafızaya entegre edilmelidir.

Krizler Kaçınılmaz, Yönetim Şekli Tercih Meselesidir

Krizlerin ne zaman çıkacağını kestirmek zor olabilir; ancak nasıl yönetileceği tamamen kurumsal hazırlıkla ilgilidir. Yeni nesil kriz yönetimi; çevik, şeffaf, veri temelli ve insan merkezli bir yaklaşımla ilerlemektedir. Bu yöntemleri benimseyen kurumlar, sadece krizleri aşmakla kalmaz, aynı zamanda krizlerden güçlenerek çıkar.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.