Connect with us

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Prof. Dr. BORATAV: Dolar hegemonyasının sonu? Bir bankerin görüşleri

Dolar hegemonyasına son veren dönüşüm başlamaktadır. İyimser beklentilerle izleyeceğiz.

Yayınlanma:

|

Başlıkta sözü edilen banker Zoltan Pozsar’dır. İsviçre’nin dev yatırım bankası Credit Suisse’in Kısa Vadeli Yatırım Stratejileri Bölümü’nün yöneticisi olduğunu öğreniyoruz.

Adını duymamıştım. Rusya’nın Ukrayna işgaline karşı Batı ittifakının uyguladığı yaptırımlar sonrasında Credit Suisse raporları olarak (12 Mart, 2 Ağustos, 17 Aralık, 29 Aralık 2022 tarihli) dört makale yayımladı.

En azından bir banker için “aykırı” metinler…  İkisinin başlığı, kapsamları hakkında bir fikir vermekte: “Yeni bir dünya para düzeninin doğuşuna tanık oluyoruz” ve “Savaş ekonomisine hoş geldiniz”.

Dünya sisteminin bugünkü sorunlarına ışık tutan özellikleri var. Aktararak değerlendirmek istedim.

Enflasyon sorunu

Yazar, Credit Suisse’te yöneticidir. En azından “görev duygusu gereği”, enflasyon sorunu üzerinde odaklanıyor.

Sözünü ettiğim yazılar, Ukrayna savaşının başlamasını izliyor. Savaş, yatırım bankası Credit Suisse’in müşterileri açısından ayrıca önem taşıyor. Pozsar onlara hitap ederek şu tespitleri ileri sürüyor. “Savaş, meta (commodity) akımlarını aksatır. Metaları, fabrikaları denetleyenler enflasyonu da yönlendirir. Enflasyonu yönlendirenler faiz oranlarını denetler. Faizler de genel olarak finansal servetin düzeyini belirlemiş olur.

Milyarlarca dolarlık finansal servet sahipleri sıradan rantiyelerden farklıdır. Onlar için finansal varlıklarının düzeyini korumak, artırmak öncelik taşır. Faizlerin yükselmesi, sıradan rantiyeleri sakinleştirir; ama finansal varlıklar (örneğin tahviller) değer yitirir.

Peki savaşın katkısı nedir? Meta üretimi aksar; arzı kısılır; enflasyon tetiklenir. Yazar, savaş öncesindeki düşük enflasyon döneminin nedenlerini ve nimetlerini de hatırlatıyor.

“Düşük enflasyonlu dünya üç sütuna dayanmaktaydı: Ucuz göçmen emeği ABD’de hizmet sektörü ücretlerinin durgun seyretmesini sağlıyordu. Çin’den ithal edilen ucuz tüketim malları düşük ücretlilerin geçim düzeyini destekliyordu. Rusya’nın ucuz doğal gazı da Alman sanayiine ve genel olarak AB’ye güç veriyordu.”

“Bu sayede Amerikalılar dünyanın sunabildiği tüm ucuz nesneleri tüketmekteydi. Finansal varlık zenginleri, parasal genişlemeden yararlanıyor; ucuz Rus enerjisi ile Avrupa’da üretilen nitelikli ürünlere de ulaşabiliyordu. Yoksul aileler de Çin’den gelen ucuz malların hepsini alıyordu. Rusya ve Çin bu makro-ekonomik barışın kefilleri olmaktaydı.” 

Makro-ekonomik barışa ABD son verdi

Pozsar’ın “makro-ekonomik barış” olarak adlandırdığı ortamın belirleyici özelliği fiyat istikrarıdır. Parasal genişleme mal piyasalarına akarak enflasyonu beslemez.  Finansal varlıklara kayar; onları şişirir ve finans kapitali ihya eder.

Yazara göre “düşük enflasyon dünyasının çöküşü, ulusalcı (“nativist”) ve jeopolitik” etkenlere bağlanmalıdır. “Trump’ın göçmen-karşıtı politikaları ABD istihdamında iki milyonluk gerilemeye yol açtı. Çin’e açılan ticaret savaşı korumacı tarifelerle başladı; teknolojik savaşa dönüştü; sonunda ulusal bir politika oldu.”

Uluslararası işgücü ve ticaret akımlarını etkileyen bu şoklara jeopolitik katkı ABD’den geldi: “Putin’in Avrupa’yı ucuz Rus gazına bağımlı kılma çabası, güç dengesini ABD aleyhine değiştirmeyi hedefliyordu. ABD Kuzey Akımı 2’yi baltalayarak engelledi. NATO’nun Avrupa’daki güçler dengesini bozması da Ukrayna’daki sıcak savaşa yol açtı.”

İki taraf da hızla ekonomik anlamda ‘silahlandı’. ABD dolar silahını kullandı; Rusya ise metaları… Savaş ekonomisine hoş geldiniz. Artık devlet başkanları önemlidir; merkez bankalarının başkanları değil. Bugünkü enflasyon arz ve jeopolitik ile ilgilidir; ulusal taleple değil. Anlamak için Friedman’ı değil, Brzezinski’yi okumak gerekiyor.

Dolar hegemonyasını zedeleyen eylemler

Bugünkü biçimi ile 1971’de oluşan dolar hegemonyası, Bretton Woods II olarak da anılır. ABD’nin üretken gücü aşınmış; kronik cari işlem açıkları vermeye başlamıştır. 21’nci yüzyılda Çin “dünya fabrikası” olur. Rusya ve OPEC ülkeleri ise petrol, doğal gaz ve ham madde ihracatçıları olarak öne çıkar. Bu ülkeler, astronomik cari işlem fazlalarını ABD hazine bonolarına ve hisse senetlerine akıtarak dolar hegemonyasına destek de olurlar.

Pozsar’a göre “Batı, Rusya’nın dolar rezervlerine el koyunca Bretton Woods II’nin dayanakları çöktü”. ABD girişimi ile Venezuela ve Afganistan merkez bankalarına karşı uygulanan benzer operasyonlar önemli görülmedi. Rusya’nın 300 milyar dolarlık rezervinin FED ve Batı merkez bankaları tarafından bloke edilmesi ise niteliksel bir fark yarattı.

“Dolar emperyalizmi” üzerindeki katkılarıyla tanınan Michael Hudson bu adımı “dolarlaşmış dünya son buluyor; Amerikan imparatorluğu kendisini yok ediyor” diye değerlendirmişti.

Zoltan Pozsar da ona katılıyor. O nedenle yeni bir para sistemi gündemdedir.

Bretton Woods III’ü kim, nasıl inşa edecek?

ABD’nin belirleyici katkıları nedeniyle Bretton Woods II son bulmaktadır. Yenisi, hangi özelliklerle, kimler tarafından kurulacaktır?

Pozsar, bu sorulara temel bir ikilemden hareket ederek yanıt arıyor: Yeni para sistemi, sermaye hareketleri tarafından mı, meta üretiminin zincirleri içinde mi belirlenecektir? Pozsar’a göre meta üretiminin iki büyük merkezi olan “Çin ve Rusya arasındaki özel ilişki bir finansal gündem de taşıyarak Bretton Woods III’ü de biçimlendirmektedir. Yeni ve çok kutuplu dünyanın inşacıları, yeni üyelerinin katılımıyla BRICS’tir.

Bugün Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan BRICS’e yeni katılımlar gündemdedir. İki aday olan İran ve Suudi Arabistan’ın üyeliği halinde, sanayi, tarım, madencilik, petrol, doğal gaz üretimini dünya ticaretine taşıyan dev bir blok oluşacaktır. Pozsar’a göre “metalar bizden, sorunlar sizden kaynaklanıyor” sloganı ile dolar hegemonyasına karşı çıkacak durumdadır.

Zoltan Pozsar, Şi Jinping’in Aralık 2022’de Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) üyeleri ile yaptığı toplantıya bu çerçeve içinde büyük önem veriyor. İlk adım dış ticaretin ulusal paralarla yürütülmesidir. Suudi petrolünün Çin’in ulusal parası olan yuan karşılığında ihraç edilmesi gibi…

Çin Suudi Arabistan’a karşı dış ticaret açığı verirse ne olacak? Şi Jinping iki çözüm öneriyor. Birincisi Çin’e petrol, doğal gaz ihraç eden GCC ülkeleri ile 3-5 yıllık bir ekonomik işbirliğidir. Yuan fazlalarının kullanılacağı bir yatırım programı söz konusudur. “Temiz enerji altyapısı” ile başlayıp uzay sanayiine ulaşan geri ve ileri bağlantıları kapsayan programın finansmanı yuan fazlaları ile karşılanacaktır.

Şi’nin önerdiği ikinci yöntem halen işlemektedir. Çin Merkez Bankası ile diğer merkez bankaları arasındaki swap sözleşmelerini birleştiren bir “köprü” kurulmuştur. Pozsar bu “köprü”nün işlevini (galiba farazî) bir örnekle açıklıyor. Hindistan Rusya’dan petrol ithalatının bir bölümünü BAE parası olan “dirhem” ile ödeyebilir. BAE Merkez Bankası sözü geçen “köprü anlaşması” üyelerinden biridir. Bu sayede Rusya Hindistan’dan alacağını Çin Merkez Bankası’ndan tahsil edebilir ve Batı bankalarının yaptırımlarına muhatap olmaz.

Şi Jinping’in sözünü ettiği “merkez bankaları köprüsü”, anlaşılan Çin Merkez Bankası’nın oluşturduğu dijital yuan’ı kullanmaktadır. Moskova’daki Avrasya Ekonomik Komisyonu ise doğrudan doğruya bir uluslararası rezerv para tasarımı üzerinde çalışmakta; Çin de bu çalışmaya katılmaktadır. 1944’te inşa edilen Bretton Woods I müzakerelerinde, birikimli dış dengesizliklerin düzenlenmesinde bir uluslar-üstü para birimi (“bancor”) tartışılmış; sonuç ise ABD’nin altın rezervlerine bağlanan dolar olmuştu.

Bugünkü çalışmalar yeni bir para birimi ile sonuçlanırsa katılan ülke paralarının göreli ağırlığı, uluslararası ticaretteki payları ile bağlantılı olmalıdır. Pozsar da makalelerinde bu seçeneğe yatkın görünmektedir.

Dolar hegemonyasına son veren dönüşüm başlamaktadır. İyimser beklentilerle izleyeceğiz.

Prof. Dr. Korkut BORATAV – sol.org.tr

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Esad Moskova’ya sığındı: Suriye tarihi yeniden yazılıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Geride bıraktığımız hafta hem Türkiye’de hem de KKTC’de enflasyon başlığı ön saflarda yer aldı. TCMB, enflasyon verisi ardından yayımladığı fiyat gelişmeleri raporunda, bizim de dikkat çektiğimiz üzere, işlenmemiş gıdaya bağlı olarak güçlü fiyat artışının aylık tüketici enflasyonunu yukarıya çektiğini, gıda hâriç aylık enflasyonun ise %1,34 ile görece olumlu bir görünüm arz ettiğini dile getirdi. Enflasyon verisi ardından TÜİK de Kasım ayı enflasyon rakamlarının mevsimsel etkilerden arındırılmış serisini yayımladı. Ekli grafikten de görüleceği üzere, son üç aylık verinin yıllıklandırılmış hâli hafif de olsa %37,55’ten %38,3’e yükselerek acaba enflasyonla savaşta zafer ilan etmek için çok mu erken sorularını da gündeme taşıdı. KKTC’de ise, Kasım enflasyonu aylık bazda %0,78 artış kaydederek Şubat 2021’den bu yana en az artış kaydederken, yıllık enflasyon da %59,88 seviyesine gerileyerek neredeyse son üç yılın en düşük seviyesine geriledi. Aylık enflasyonun KKTC için de üç aylık verisini yıllıklandırırsak, enflasyonun %30 seviyesinin hemen altına geldiğini ve yönünü aşağıya çevirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Enflasyonla ilgili uzun bir giriş yaptıktan sonra, her ne kadar enflasyonist eğilimin katılık göstermeye devam ettiğini kabul etsek de, biz hâlâ TCMB’nin kendi kontrolünde olan enflasyon kalemlerinde başarı elde ettiğini, taze sebze ve meyve kalemi dışındaki tabloya bakarak 26 Aralık tarihinde faiz indirimine gideceğini düşünüyoruz. Faiz indirim montanının ise belki 250 baz puan olmayacağına rezerv koyarak daha küçük bir indirim ile ‘suyun sıcaklığını’ test etmek isteyeceğini de düşünüyoruz.

Piyasanın da bizim gibi düşündüğünü tahmin ediyoruz keza faiz indirim beklentisinin ‘yarayacağı’ iki sektör olan bankacılık ve emlak sektörüne ait BİST endeksleri geride bıraktığımız haftayı iyimser bir şekilde tamamladı. Şöyle ki, 14bin seviyesinin üzerinde temiz bir kapanış ile yükseliş isteğinin artacağını paylaştığımız BİST Banka endeksi haftayı 15bin seviyesinin dayanarak %6’ya yakın yükselişle tamamladı (ana endekste ise yükseliş %4,6 oldu). Bu yükselişte, faiz indirim beklentileri esas aktör olsa da, BİST50’de yer alan şirketler için açığa satış yasağının 2025 yılının ilk iş gününde kaldırılacağı, bankalara ise enflasyon muhasebesi uygulanmaması yönünde karar etkili oldu. Piyasa mekanizmasının daha sağlıklı işlemesine olanak sağlayacak açığa satış kararının da kaldırılması, yabancı girişlerinin artmasına neden olacağını düşünüyoruz.

USDTRY kuru 34,80 seviyesine gelirken, kamunun döviz kurunu tıpkı orkestra şefi gibi yönettiğini ve bebek adımları ile yükselişine izin verdiğini not edelim. 2025 yılında büyük resimde enflasyonla mücadelede maliye politikasının ön planda kalmasını beklerken, TCMB’nin de orkestra şefliğine devam ederek TL’yi reel anlamda güçlü tutmaya devam edeceğini ve bunu da etkin bir politika aracı olarak kullanacağını iddia edebiliriz. Faizlerin ineceği bir ortamda, kurun daha öngörülebilir bir patikada seyretmesi, yabancı girişlerini de destekleyecektir. ︎Bu minvalde, yabancının Türkiye algısını gösteren 5 yıl vadeli CDS risk primi 243 baz puana kadar gerileyerek neredeyse son beş yılın en düşük seviyesine geriledi. Bakan Şimşek, bu durumu uygulanan programa güven olarak nitelendirirken, dış finansmana da erişimi kolaylaştırdığını açıkladı.

Hadi gelin bu noktadan devam edelim. Birinci soru: TL değerli mi? Geride bıraktığımız hafta TCMB tarafından açıklanan reel efektif döviz kuru verilerine göre, Ekim ayından sonra Kasım ayında da sepet bazında TL’nin nominal olarak değerlendiği bir ayda, TL reel anlamda da değerlenmiş. TÜFE bazlı endekse göre aylık %3,4 yurtiçi ÜFE bazlı endekse göre ise aylık %2 değerlenmiş. Bu sonuçla birlikte, TÜFE bazlı endeks Şubat 2021’den, ÜFE bazlı endeks ise Eylül 2016’dan bu yana en yüksek düzeye geldi (bakınız grafik). TL’deki reel değerlenmenin cari dengeye şimdilik negatif bir yansıması olmasa da, bir noktada elbette etkisi olacağını düşünüyoruz (henüz o noktada değiliz). Hazır yeri gelmişken, 2025 sonu USDTRY bilanço çalışma kurumuzu psikolojik 40 seviyesini olarak yazdığımızı da not etmiş olalım.

İkinci nokta olarak da, her hafta perşembe günü açıklanan TCMB ve BDDK verilerine bakarak, yukarıdaki söylemlerimizi kuvvetlendireye çalışalım. TCMB verilerine göre, 29 Kasım ile biten haftada, yabancı yatırımcıların hisse senedi portföyü 280 milyon dolar, devlet tahvili portföyü ise 610 milyon dolar büyümüş. Bu sonuçlarla, hisse senetlerine 2024 yılı genelinde küskün olan yabancı yatırımcının portföyü yaklaşık 2,6 milyar dolar azalırken, devlet tahvili portföyü ise 16,5 milyar dolar büyümüş. 29 Kasım verisine göre ise yabancının Türk eurobondlarına ilişkin portföyü 2,5 milyar dolar artış kaydederken, Mayıs 2024’den bu yana en sert alımın yapıldığını da not edelim! 2025 yılında yabancının hisse senetlerine yönelik kırgınlığını da gidereceğini düşünüyoruz. TCMB’nin ise ABD başkanlık seçimleri döneminde artan volatilite ile kaybettiği rezervleri son haftalarda yeniden yerine koyduğunu görüyoruz. Swap ve kamu dövizleri hâriç net rezervler +36,7 milyar dolar seviyesine yükselirken, swap hariç net rezervler ise 50 milyar dolar seviyesinin kıyısına kadar yükseldi. TCMB’nin güçlenen rezervleri, yeni senede de kuru istikrarlı bir patikada tutmaya devam edecektir. TL uzun pozisyonlarımız bizler de bu bağlamda korumaya devam edeceğiz.

Yurt dışı cephede ise geride bıraktığımız hafta jeopolitika ve siyasetin ön plana çıktığı enteresan bir hafta olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gözler bir tarafta Trump 2.0 dönemine ilişkin politikaları takip ederken, Fransa’da 1962 yılından sonra ilk kez güvenoyu alamayan iktidar görevden alınırken, Cumhurbaşkanı Macron, kısa sürede yeni bir başbakan atayacağını ve onun da yeni bütçe hazırlayacağını açıkladı. 2025 yılı için planlanan 40 milyar euro tasarruf hedefli bütçe tasarısının Meclis’te yeterli desteği alamaması ardından, Le Pen, bütçe açığının daha kademeli azaltılacağı paketlere destek sözü verdiğini de not edelim. Güney Kore’de yaşanan alışılmadık olaylar da üzerine tuz biber olsa da, finansal ürün fiyatlarında anlamlı bir volatilite yaşanmadı.

Hafta sonu, Suriye’de muhaliflerin başkent Şam’ın da kontrolünü ele geçirmesi sonrasında Esad ülkeyi terk ederken bir dönemin de kapandığını görüyoruz. Hemen hemen herkesin ortak bir dille ifade ettiği üzere, Rusya’nın Ukrayna ile devam eden yıpratıcı ve uzun savaşına ilaveten İran’ın da gündeminde İsrail bulunması Suriye’de sürecin ivme kazanmasına neden oldu. Baba Hafız Esad, 1970 yılında gerçekleştirdiği darbe ile Baas Partisi’nin lideri olmuş ve Suriye’yi otoriter bir rejimle yönetmişti. 2000 yılında Hafız Esad’ın ölümünün ardından, oğul Beşar Esad görevi devralarak Baas Partisi’nin siyasi hâkimiyetini sürdürmüştür.

Esad rejiminin çöküşü, Suriye’nin yaklaşık 50 yıllık siyasi yapısında köklü bir dönüşüm anlamına gelirken, bölgesel ve ekonomik dengeleri de derinden etkileyebilir. Rusya, askeri üslerinin güvenliğini sağlamak için Esad ve ailesine sığınma hakkı verdiğini açıklarken, Ortadoğu’da oluşan yeni resmi değerlendirmeye devam eden büyük devletler Esad’ın otokratik rejiminin çöküşünü memnuniyetle karşıladı. Ülkenin bundan sonra nasıl bir dengeye oturacağı çok önemli. On yılı aşkın süredir Türkiye, Lübnan ve Ürdün’ün çeşitli yerlerindeki kamplara dağılmış olan milyonlarca mültecinin evlerine dönmesine de zemin hazırlayabilir. Türkiye açısından ise göçmen başlığının yanı sıra, PYD/YPG konularına hatta ekonomik ve ticari konularına varan geniş bir yelpazede yeni bir sayfa açılmış olabileceğini düşünüyoruz.

Geride bıraktığımız hafta, FED Başkanı Powell, ABD ekonomisinin oldukça iyi durumda olduğunu belirtmesi ardından gözler her ayın ilk Cuması ABD’de açıklanan istihdam raporuna çevrildi. Raporun genel hatları ile beklentilere paralel sonuçlandığını söyleyebiliriz. Dijital altın, namı diğer direnişin parası Bitcoin’in ise, Trump’ın ABD SPK’sının başına kripto paralarla barışık olan Atkins’i atayacağı haberi sonrası ilk kez 100bin dolar seviyesini aştı. Bitcoin/Altın rasyosunda (bir bitcoin kaç ons altın alır) teknik mânâda önemli bir seviye olarak gördüğümüz 37 seviyesinin etrafında dolaşmaya devam ettiğini görüyoruz. Teknik mânâda, BTCUSD cephesinde ise, 68,500 seviyesinin aşılması ile ilk etapta 91bin devamında 103-104 bin ara seviye olmak kaydı ile 125-130 bin dolar aralığının hedef sahasına girmesini beklediğimizi uzun bir süredir bültenlerimizde işliyoruz. Değer saklama araçlarında kıyasıya devam eden kavgada altının bitcoine göre geride kaldığını çok açık bir şekilde görülse de, ABD’nin 36 trilyona çıkan borcuna rağmen altının sakin seyrini biraz da şaşkınlıkla seyrediyorum!

En büyük 500 şirket şemsiyesi altında barındıran ABD’nin S&P500 endeksi haftayı tüm zamanların zirvesinde tamamlarken, yeni gün ve hafta başlangıcında pasifiğin diğer ucunda karmaşık bir seyir görülüyor. Fransa ve Güney Kore’deki siyasi çalkantılara, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad rejiminin çöküşü de eklendi. Bu gelişme, zaten karmaşık olan Orta Doğu’daki durumu daha da zorlaştırdı. Güney Kore Cumhurbaşkanı Yeol, geçen hafta ilan ettiği kısa süreli sıkıyönetim nedeniyle ciddi bir siyasi krizle karşı karşıya. Muhalefet liderliğindeki parlamentoda yapılan azil oylamasını atlatsa da, Yoon hakkında ceza soruşturması başlatıldı ve Savunma eski bakanı Kim Yong-hyun tutuklandı. Yoon’un partisinin lideri, cumhurbaşkanının yetkilerinden fiilen çekileceğini ve erken istifa edeceğini açıkladı. Kriz, ülkenin demokratik imajını zedelerlen, son bir yılın en düşük seviyesine gerileyen Güney Kore borsası bu sabah da %2,3 düşüşle Asya’da başı çekiyor. Çin’de hayal kırıklığı yaratan enflasyon verisi ile geriye kalan bölge borsaları ise artılar ve eksiler arasında karmaşık bir seyir izliyor.

Bu hafta Çarşamba günü gözler ABD’de açıklanacak enflasyon (TÜFE) verisini takip edecektir. Verinin, FED’in 18 Aralık tarihinde sonuçlanacak faiz kararına ışık tutacağını düşünüyoruz. Öte yandan, Almanya’da erken seçim, Fransa’da hükümet krizi ve Trump’ın tarife tehdidi arasında sıkışan Avrupa cephesinde ise ECB bu hafta faiz kararı vermek üzere toplanıyor. Piyasa tahminleri, her iki otoritenin de 25 baz puan faiz indirimine gideceğine %84 ihtimal tanıyor.

Reel Efektif Döviz Kuru (REDK)

100 seviyesi, bir ülkenin döviz kuru dinamiklerinde denge noktası olarak kabul edilir ve ekonomik analizlerde referans noktası olarak kullanılır. Bu nedenle, REDK endeksi analiz edilirken 100 seviyesinin altına veya üstüne çıkışlar, ekonomi ve politika yapıcılar için kritik bir gösterge olarak değerlendirilir.

1733721286a585f71e464712ccf48a1723df931c50_1_1200.jpg

Bitcoin

173372128694169dabdf1f6b1b36ed82105bec71eb_2_1200.jpg

Bitcoin/Altın

1733721286864b368e068f7ad755328e4434563dea_3_1200.jpg 

TCMB Rezervler

 1733721287e46c4774da398b538a2a3b4e894d6fe3_4_1200.jpg

*KKTC Enflasyon ve Yayılma Endeksi

 173372128776ac4ca7febb4c5dc0a93acdfc855c57_5_1200.jpg

Türkiye Enflasyon Yayılma Endeksi

1733721287d65bd63d4aba8416031f29bdd735f51a_6_1200.jpg

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Garanti BBVA, sürdürülebilirlik temalı sendikasyon kredisini yeniledi

Yayınlanma:

|

Yazan:

Garanti BBVA, uluslararası piyasalardan sağladığı sürdürülebilirlik temalı sendikasyon kredisini yenilediğini duyurdu.

Garanti BBVA, yurtdışı borçlanma programı kapsamında, bu yıl ilk kez Sürdürülebilir Borç Finansmanı Çerçevesi ile uyumlu 367 gün vadeli sendikasyon kredisi sağladı. 244 milyon ABD doları ve 162 milyon 400 bin euro olmak üzere iki dilimden oluşan ve yoğun talep gören kredinin anlaşması, 21 ülkeden 43 bankanın katılımıyla imzalandı. Sendikasyon kredisinin, yüzde 100 yenileme oranı ve toplam maliyeti sırasıyla SOFR +%1,75 ve Euribor +%1,5 olarak gerçekleşti.

Konuya ilişkin görüşlerini paylaşan Garanti BBVA Genel Müdürü Mahmut Akten, “Sürdürülebilir finans alanında öncü bir banka olarak, yurtdışı borçlanma programı kapsamında uluslararası piyasalardan sağladığımız kaynaklara bir yenisini daha eklemenin mutluluğunu yaşıyoruz. 2020 yılında dünyada bir ilki gerçekleştirerek başlattığımız sürdürülebilirlik kriterlerine endeksli sendikasyon kredisi yapısını başarıyla sürdürüyoruz. Sendikasyon anlaşmamız, işlem gelirlerinin BBVA grubuyla belirlemiş olduğumuz sürdürülebilir faaliyetlerin finansmanı standardımıza uygun şekilde kullanılmasını içeriyor. Sendikasyonumuz gerek katılan banka sayısı gerekse katılım tutarları bakımından yoğun talep gördü. Böylece hem uluslararası piyasalardan sağlanan kaynaklarla ülkemizin dış ticaret işlemlerine destek olmaya hem de iklim kriziyle mücadele ve kapsayıcı büyümeye dönük projelere finansman sağlamayı sürdürüyoruz. Garanti BBVA olarak, uluslararası piyasalardaki itibarımız ve finansal yapımızın gücüyle sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek ve ülke ekonomisine katkıda bulunmak için çalışmaya devam edeceğiz” dedi.

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

QNB Türkiye, Türkiye ekonomisine 650 milyon dolar kaynak sağladı

QNB Türkiye Genel Müdürü Ömür Tan, “QNB Türkiye, 2019’daki 3 senelik sendikasyon kredisinin ardından kendi belirlediği vade çıtasını yenileyerek, sektördeki öncü rolünü pekiştirdi” dedi

Yayınlanma:

|

Yazan:

QNB Türkiye, yenilediği sendikasyon kredisiyle Türkiye ekonomisine 650 milyon dolar kaynak sağladı.

Bankadan yapılan açıklamaya göre, QNB Türkiye, sürdürülebilirlik bağlantılı sendikasyon kredisiyle önemli bir başarıya imza attı. 650 milyon dolar değerinde sürdürülebilirlik bağlantılı sendikasyon kredisi temin eden banka, 3 yıl vadeli dilimle yaptığı borçlanmayla Türk Bankaları Sendikasyon kredisi piyasasında son 5 yılda 3 yıl vadeli kaynak temin etti.

Bankanın yeni sendikasyon kredisine vadesi gelen kredi tutarının 2 katını aşan, 1 milyar dolardan fazla yatırımcı talebi geldi. Talep sonrası Banka, sendikasyon kredisini 650 milyon dolar karşılığı tutarla yüzde 130 yeniledi.

Sendikasyon, bir yıl vadede 246 milyon, iki yılda 300 milyon ve üç yılda 103 milyon dolara karşılık gelecek 6 dilimden oluşuyor.

Sendikasyon işleminde toplam maliyetler, bir yıllık dolar dilim için yıllık SOFR+ yüzde 1,75, iki yıllık dolar dilim için yıllık SOFR+ yüzde 2,25 ve üç yıllık dolar dilim için ise yıllık SOFR+ yüzde 2,35 gerçekleşti.

Ayrıca bir yıllık avro dilim için yıllık Euribor+ yüzde 1,50, iki yıllık avro dilim için yıllık Euribor+ yüzde 2 ve üç yıllık avro dilim için yıllık Euribor+ yüzde 2,10 gerçekleşti.

Sendikasyonda, 28 ülkeden 64 bankanın katılımının yanı sıra 4 yeni ülke ve 21 yeni bankanın bulunması dikkati çekti. Sendikasyon işleminin koordinatörlüğünü Mizuho Bank ve Abu Dhabi Commercial Bank paylaşırken, sürdürülebilirlik koordinatörlüğü rolünü ise Standard Chartered Bank ve Mizuho Bank üstlendi.

Borçlanmada kullanılan sürdürülebilirlik taahhütleri arasında Türkiye’yi etkileyen 6 Şubat depremleri nedeniyle hasar gören bölgelere kullandırılan krediler ve QNB Sürdürülebilir Finansman Çerçevesi’ne uygun olarak kullandırılan Yeşil Krediler yer alıyor.

– ‘Türkiye sendikasyon piyasasındaki öncü rolümüzü ortaya koyduk’

Açıklamada görüşlerine yer verilen QNB Türkiye Genel Müdürü Ömür Tan, Türk bankacılık sektöründe geçen 5 yılda sadece 3 yıl vadeli sendikasyon kredisi sağladıklarını belirterek, sendikasyon kredisine gelen yüksek talebin hem Türkiye’ye hem QNB Türkiye’ye duyulan güçlü güvenin kanıtı olduğunu aktardı.

Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasına banka olarak sağladıkları katkıya dikkati çeken Tan, ‘Sürdürülebilirlik bağlantılı gerçekleşen yeni sendikasyon borçlanmamızın 3 yıla kadar yayılan vadesiyle Türkiye sendikasyon piyasasındaki öncü rolümüzü ve yatırımcılarımızın hem ülkemize hem de bankamıza duyduğu güveni bir kez daha ortaya koyduk. Son 5 yılda gerçekleşen sendikasyon kredileri arasında 3 seneye kadar borçlanan tek Türk bankası olan QNB Türkiye, 2019’daki 3 senelik sendikasyon kredisinin ardından kendi belirlediği vade çıtasını yenileyerek, sektördeki öncü rolünü pekiştirdi.’ ifadelerini kullandı.

Tan, başarılarının uluslararası finansal piyasalardaki yansıması olarak gördüükleri sendikasyonda 21 yeni bankanın yer almasının gururunu yaşadıklarını kaydederek, ‘Gerek deprem bölgesine sağladığımız krediler gerekse Yeşil Krediler kapsamında reel sektörün yeşil ve sosyal dönüşümü için verdiğimiz destek sendikasyon kredimizin odağında yer alıyor. Yeni sendikasyon kredimiz aracılığıyla, Türkiye ekonomisinin gelişimi ve dış ticaretin güçlenmesi hedeflerine ulaşmak için çalışmaya ve ekonomik kalkınmaya katkı sunmaya devam edeceğiz.’ açıklamasını yaptı.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.