Connect with us

EKONOMİ

Prof. Dr. İzzettin Önder : Bütçeleme Usulünün Gösterdikleri

Kapitalist sistemin adaletsizlikleri salt vergilerde da yansımamaktadır. Ancak, vergilerin salınma sürecinin parlamenterlerin iradesi dâhilinde olduğu zannedildiğinden, toplumsal vicdana uygun vergi adalet yapısının oluşturulabileceği gündemde tutulmaktadır.

Yayınlanma:

|

Genellikle bütçe analizlerinden anlaşılan, harcama ve gelir kalemlerinin dağılımı ve bu dağılımın sosyo-ekonomik yorumudur. Oysa, takvimde 31 Aralık yaprağının düşmesiyle toplumlarda büyük değişimler olamayacağı gibi, ekonominin alt yapısında ve siyasi kadronun zihniyetinde ciddi değişimler olmadıkça, yeni bütçeyle gelir ve harcama kalemlerinde de fazla bir değişim oluşamaz, çünkü yıllık bütçeler ekonomik alt-yapının siyasi tercihler doğrultusunda oluşmuş, sistem ve işleyişin organik yapısını gösteren cetvellerden başka bir şey değildir. O nedendir ki, yıllık bütçeler uzun yıllar boyunca ekonominin yüzde 25-30 oranı ağırlığında dalgalanmakta ve AKP’nin sadakaya muhtaç seçmen yaratarak oy tabanını konsolide etme politikalarıyla Avrupa’nın en genç toplumunda toplumsal yoksullaşmanın simgesi niteliğindeki sosyal harcamaların artışı dışında bütçelerde dikkate değer aşırı bir değişim oluşmamaktadır. Bu sebeple, burada tartışmak istediğim konu, bütçe kalemlerinin analizi olmayıp, bunlardan çok daha mühim, aynı zamanda da vahim olan bütçe hazırlama ve denetim farklılığının ulus-devlet anlayışına aykırılığıdır. Anayasada gerekli değişikliğe gidilmeden, fiili uygulamalarla laiklik ilkesi ya da sosyal devlet ilkesinin özde değişimin alt-yapısının oluşturulmasına analojik olarak, bütçeleme sisteminde de sinsi değişikliklerle devlet yapısının temelleri sarsılmakta ve yeni bir yazılı metne dahi gerek kalmadan toplumu siyasi sistemde geri dönüşü hayli zor alanlara doğru savrulmaktadır. Bütçe sisteminde alttan alta zorlanan sistemin yönü, Batı dünyasında mülk devletten ulus devlete geçişin simgesi olan krematistik bütçeleme sisteminden kameralist bütçeleme sistemine geçişin tersine olduğu kadar, imparatorluk yapısının beytülmal ya da mirî ve Enderun hazine yapısından tek bütçe yapısına geçişin tersidir. Bütçe ve bütçeleme sisteminde yaşanan böylesi sinsi değişim, şekli manada anayasaya uygun olsa da, öz ve ulusal hâkimiyet anlamında ulus devlet mantığı ile uyuşmamaktadır. Ulus devlet ve ulusal hâkimiyet anlayışlarıyla bağdaşmayan bu gidişe karşı çıkılması, özgür ve gerçek anlamda ulus devlet anlayışı gereğidir.

Soruna yaklaşımda, öncelikle bütçe hakkının siyasal ve hukuksal anlamını ve bu anlam doğrultusunda gereğini tartışalım. Bütçe bir “yasası”dır. Bunun sebebi, bütçe ile toplumsal malvarlığının ne kadarının, hangi hizmet alanlarında toplumsal hizmete sunulması kararının veriliyor olduğudur. Malvarlığı topluma ait olduğuna göre, bu konuda söz hakkı da sadece ve sadece halkı en geniş temsil ile yetkili parlamentoya aittir. Bu itibarla, ilk hazırlıkları ilgili bakanlık ve komisyonlarda yapıldıktan sonra, parlamentoya sunulması gereken bütçe tasarısının tahmini harcama ve gelir kalemleri üzerinde her türlü değişikliği yapmakla yetkili merci başkan ya da cumhurbaşkanı da değil, tek ve nihaî merci sadece parlamentodur. Bütçe yasası ile icra heyetine yetki verilmesi de ancak parlamento eliyle olur. Bu anlayışın doğal sonucu şudur ki, parlamentoya sunulan “bütçe tasarısı” parlamentonun vetosu sonucu reddedildiğinde, teorik olarak bütçe tasarısını hazırlamakla görevli icra heyeti aklanmamış demektir, zira parlamentoya sunulan bütçe tasarısı bir ön çalışmadır. Bu durumda, eski yasaya ve uygulamaya göre, kamu işlevlerinin aksamaması için, kısa süreli geçici bütçe yapılır ve parlamentoya sunulmak üzere yeni bütçe için çalışmalar başlatılırdı. Günümüzün, maddi anlamda yasa olarak görülmemesi gereken hukuksal yapısı çerçevesinde ise, bütçe cumhurbaşkanı tarafından yapılarak parlamentoya “tasarı” olarak değil, “teklif” olarak sunulmaktadır. Plan ve Bütçe Komisyonun yerini de salt Bütçe Komisyonu almış olup, planla ilgisi kesilmiş olan Komisyon ancak bütçenin parlamento görüşmeleri esnasında bütçe hakkında fikir sahibi olabilecek, fakat bütçe üzerinde fazla bir etkiye sahip olamayacaktır. Bütçenin reddedilmesi, parlamentonun hazırlanmış bütçeye onay vermediği anlamı taşıdığı için, bu hazırlıktan sorumlu olan kurul ya da makamın devre dışına çıkması gerekirken, yeni sistemde bütçeyi hazırlayan başkan, bu sonuçtan hiç etkilenmeden (!), enflasyon oranına göre yeni bütçeyi hızla hazırlayıp, tekrar parlamentoya sunma ihtiyacı dahi duymadan, uygulamaya koyma yoluna gidebilir. Bu durumda, halkın temsilcisi konumundaki parlamentonun bütçe üzerinde etkisi yok demektir. Bütçe gibi çok temel demokratik gösterge sürecinde parlamentonun yetkisiz kılınması demokratik anayasal ilkeler açısından düşündürücüdür. Kaldı ki, bütçe eski sisteme uygun yapılıyor olsa idi dahi, “milletvekilliği”nin “partivekilliği”ne dönüştürüldüğü günümüze has yapıda durum çok da farklı olmayabilirdi. Bütçenin başkan tarafından hazırlanması başkanın icra organı olarak çalıştığının göstergesidir. Peki, diyelim ki, bütçe teklifi reddedildi. Bu durumda, halkın çok daha geniş kesiminin, hatta istisnalar dışında tümünün temsilcisi konumundaki parlamentonun ret yetkisi, toplumun ancak belirli oy oranı ile yetki ihraz etmiş olan başkanı işlevsiz kılamadığından, icra kesin şekilde yasama yetkisinin üzerine çıkmış ve halk iradesi çiğnenmiş olmaktadır. Böyle bir sistem demokratik olarak görülebilir mi?

İhdası ve uygulaması ile Varlık Fonu uygulamasını da sisteme ilave ettiğimizde durum daha da vahim hal almaktadır. Toplumun çok değerli varlıklarını ciddi risk altında tutan Varlık Fonu, yönetimi ve işlevi itibariyle bütçe kurallarından da daha anti demokratik olması nedeniyle ne ulus devlet mantığı, hatta ne de ulusal hâkimiyet kuralı ile bağdaşır bir niteliği haizdir.

Bütçenin hazırlanması ve onanması trajedisini tamamlayan bir başka aşama da bütçenin denetimi sürecinde yaşananlardır. Bütçenin parlamento, maliye örgütü elemanları tarafından yapılan denetimler dışında en önemli denetimi, bilindiği üzere, Sayıştay tarafından yapılmaktadır. Sayıştay denetimlerinin parlamentoda ve basında ne denli yetersiz ve saptırıcı nitelemelerle yer aldığı ve bir bakıma kamuoyu denetiminden uzak tutulmaya çalışılmasının da demokratik devlet yönetimi ile bağdaşır durum olmadığı ortadadır.

Genel bakışla, bütçe tartışmalarında sistematik olarak görülmesi gereken diğer bir konu da gelirler konusunda göze çarpar. Kapitalizmin işleyiş dinamiğinde, kamu gelirlerinin göreli dağılımının tartışılması iki açıdan anlamsızdır. Birincisi, vergi yükü dağılımı ekonomik güç dağılımına göre şekillendiğine ve piyasa koşullarında oluşan birincil gelir dağılımı vergi sistemi ile etkili şekilde telafi edilemediğine göre, vergi yükünün adaletsiz dağıldığının tartışılmasının hiçbir pratik ve siyasi sonucu yoktur. Örneğin, asgari ücretin vergi dışı kalması, kapitalist sistemde olası olamayacak bir güç ilişkisi değişimini gerektirir. Kapitalist sistemde böyle bir güç ilişkisi değişimi yapılmayacağına göre, sistem tartışmasına girmeden salt bu değişim talebi, adeta olabilecekmiş gibi toplumu oyalarcasına gündeme gelmemelidir. Meseleye biraz yakından bakalım. Asgari ücret üzerindeki vergi, yaygın işsizlik koşulunda istihdamı kısabildiği halde, kalifye emek dışında, istihdam içi emekçiler üzerinde yük yıkmaz. Ancak bu vergi patrona da yük yıkmayıp, üretime giren emek maliyeti olarak tüketiciye yansıtılır. Kısacası, son tahlilde, asgari ücret üzerindeki vergi bir tür dolaylı vergi niteliğine bürünerek topluma adaletsiz yük yıkar. Asgari ücret üzerindeki doğrudan vergi kaldırılsa, bu yük doğrudan kâr üzerine geleceğinden patronlar bu konuda sessiz kalmayı yeğlerken, patronların siyasi ajanları da bu sessizliği politik uygulamada yaşama geçirmektedir.

Her bütçe döneminde vergi yükü adaleti açısından uzun uzun tartışılan dolaylı ve dolaysız vergi oranları da, benzer şekilde, sistem bağlamında ele alınmalıdır. Kapitalist sistem ücret esaretini piyasa uygulaması, belki de piyasa demokrasisi olarak göstererek ana dokuyu gözlerden uzak tuttuğu gibi, dolaylı/dolaysız vergi ayırımı tartışmasını da taraflara hararetle yaptırarak, sistemi geri plana çekebilmektedir. İşte, bu tür tartışmaların anlamsızlığının ikinci sebebi burada yatmaktadır; anlamsız ve sistem değişmedikçe olamayacak tartışmalarla zaman geçirilirken sistem geri plana çekilmekte, sorunlar bazı politikalarla giderilebilecekmiş gibi topluma yansıtılmaktadır. Gerçekçi olursak, vasıtalı vergiler azalan oranlı olarak adaletsizdir de, bir dizi istisna ve muafiyetlerle uygulanan dolaysız vergiler çok mu adildir? Dolayısıyla, birincisi, bu tür meseleler sistem bağlamında ve sistem mantığı ile tartışılmalıdır; ikincisi ise, her konu içerik ve uygulanışı ile ele alınıp yüzeysel peşin yargılardan kaçınılmalıdır.

Kapitalist sistemin adaletsizlikleri salt vergilerde da yansımamaktadır. Ancak, vergilerin salınma sürecinin parlamenterlerin iradesi dâhilinde olduğu zannedildiğinden, toplumsal vicdana uygun vergi adalet yapısının oluşturulabileceği gündemde tutulmaktadır. Bu mantık, toplumsal güç ilişkilerinin üretim ilişkisi sonucu olduğu gerçeğini perdelediği gibi, ekonomik sisteme gönderi yapılmadan gelir dağılımı ya da vergi yükü dağılımında düzenlemeler yapılabileceği görüntüsü yaratmaktadır. Bu tartışma, toplumsal güç ilişkisini göz ardı ettiği gibi, aynı mantıkla sistem konusunu da dikkatlerden uzakta tutmaktadır. Kapitalizmin adaletsizlik olarak topluma yansıyan sorunlarının salt sorun temelinde çözüme kavuşturulabileceği görüşü, tartışmaları sistem konusunun dışında tutmaya yönelik ideolojik saptırmadır. Ne var ki, ana akım maliye öğretisi çerçevesinde de kamu kesiminin bir işlevi olarak, piyasa sürecinde oluşmuş gelir dağılımını bir miktar düzeltici vergi ve harcama politikalarıyla düzeltilmesi önerilir. Ekonomi ile politikayı birbirinden ayıran sağ eğilimli sosyal demokrasi mantığını yansıtan bu görüş, özelleştirme ve sair piyasa ekonomisi kurallarına da şiddetle bağlı olup, toplumun adalet duygularını rencide eden bazı çarpıklıkların kamu politikalarıyla giderilebileceği görüşüne dayanır ki, bu yaklaşım bir sistem olarak kapitalizmin özünde toplumsal huzursuzluk yaratma eğilimli olmadığı, oluşan huzursuzlukların arızi olduğu ve bazı uygun politikalarla giderilebileceği yönünde, özde kapitalizmi koruyan ve oluşan sorunların çözümlenememesinden de siyasileri ya da sair etkisiz politika ve uygulamaları sorumlu tutarak sistemi aklar.

Uygulanan bütçe sistemi ulus-devlet ve ulusal egemenlik görüşleriyle bağdaşmayan, çağdaş demokratik devlet yönetimine aykırıdır. Halka ait malvarlığının kullanım biçimi sadece ve sadece halka, onun adına tek yetkili olan parlamentoya aittir.

Gazete Manifesto

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti

Yayınlanma:

|

Yazan:

Kitap Künyesi

  • Kitap Adı: Nasıl Yatırım Yapılır?

  • Alt Başlık: Kişisel Yatırımın Cesur ve Yeni Dünyasına Yolculuk

  • Yazarlar:

    • Peter Stanyer

    • Masood Javaid

    • Stephen Satchell

  • Çevirmen: S. Cem Çiloğlu

  • Yayınevi: The Economist Books / Türkçe baskı: Epsilon yayınevi

  • Dil: Türkçe (Orijinal dil: İngilizce)

  • Kapsam: Yatırımın temellerinden başlayarak kişisel finans, portföy yönetimi, risk dağılımı ve yeni nesil yatırım araçlarına kadar geniş bir perspektif sunar.

  • Hedef Kitle: Yatırıma yeni başlayacak bireyler, kişisel finansına yön vermek isteyenler ve stratejik portföy oluşturmak isteyen yatırımcılar.

İçerik Özeti

  • Yatırımın Temel İlkeleri

  • Risk ve Getiri Dengesi

  • Portföy Teorisi

  • Fon Seçimi ve Dağılımı

  • Alternatif Yatırım Araçları (ETF’ler, tahviller, emtialar, kripto varlıklar)

  • Yatırım Psikolojisi ve Karar Alma Süreçleri

  • Güncel Piyasa Gelişmeleri ve Etkileri

“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti

1. Yatırımın Temelleri

Kitap, yatırımın amacını net şekilde tanımlayarak başlar: paranın zaman içindeki değerini korumak ve artırmak. Yatırımcılar için temel kavramlar olan risk, getiri, zaman ufku, likidite gibi konular ele alınır.

📌 Ana fikir: Her yatırım bir risk içerir; önemli olan bu riski bilinçli şekilde yönetebilmektir.

2. Portföy Oluşturma ve Risk Dağılımı (Diversifikasyon)

Yazarlar, yatırımcılara tüm yumurtaları aynı sepete koymamaları gerektiğini anlatır. Portföy oluştururken farklı varlık türleri arasında dağılım yapmanın önemi vurgulanır: hisse senetleri, tahviller, nakit, emtialar, alternatif yatırımlar gibi.

📌 Ana fikir: Sağlam bir yatırım stratejisi; çeşitlendirme, maliyet bilinci ve hedefe uygunlukla mümkündür.

3. Varlık Sınıfları ve Araçlar

Bu bölümde yatırım yapılabilecek başlıca varlıklar detaylı şekilde anlatılır:

  • Hisse senetleri: Uzun vadede büyüme sağlayan ama dalgalı ürünlerdir.

  • Tahviller: Daha düşük riskli, ama sınırlı getirili.

  • Nakit ve mevduat: Güvenli ama enflasyona karşı kırılgan.

  • Alternatif yatırım araçları: Gayrimenkul, hedge fonları, özel sermaye ve son zamanlarda kripto varlıklar gibi yeni trendler.

📌 Ana fikir: Her varlık sınıfının risk-profili farklıdır ve yatırımcının hedeflerine göre seçilmelidir.

4. Zaman ve Psikoloji Faktörü

Yatırımcıların en büyük düşmanlarından biri kendileridir. Korku, açgözlülük, sürü psikolojisi gibi duygusal faktörlerin yatırım kararlarını nasıl etkilediği anlatılır. Piyasa zamanlamasının zor olduğu, uzun vadeli düşünmenin önemi vurgulanır.

📌 Ana fikir: Duygusal kararlar yerine disiplinli bir yatırım stratejisi başarı getirir.

5. Yatırım Stratejileri ve Yaklaşımlar

Pasif ve aktif yatırım farkı, endeks fonlarının avantajları, değer ve büyüme yatırımcılığı gibi farklı yatırım stratejileri açıklanır. Ayrıca, yaşa ve gelir seviyesine göre yatırım stratejileri örneklenir.

📌 Ana fikir: Herkesin yatırım stratejisi kişisel durumuna, hedeflerine ve risk toleransına uygun olmalıdır.

6. Geleceğe Hazırlık ve Yeni Trendler

Kitabın son bölümleri geleceğin yatırım dünyasına odaklanır. ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim kriterleri), yapay zeka destekli algoritmalar, robo-danışmanlar, fintech’ler gibi konular ele alınır.

📌 Ana fikir: Yatırım dünyası hızla değişiyor; bilgiye açık ve adapte olabilen yatırımcılar öne çıkacak.

Genel Değerlendirme

Bu kitap, yatırım dünyasına giriş yapmak isteyenler için bilimsel temellere dayalı, pratik ve anlaşılır bir kılavuzdur. Hem yeni başlayanlar hem de stratejisini geliştirmek isteyen yatırımcılar için değerli bilgiler sunar.

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.