Connect with us

BANKA HABERLERİ

Şimdi de, E-ithalatta dolandırıcılığı başladı!

Pandemide dış ticaretin büyük kısmı dijitale kayınca, dolandırıcılar e-ithalat yapan Türk firmalarının başını daha çok ağrıtmaya başladı. En çok dolandırıcılık vakası Tayland, Hong Kong, Polonya ve Danimarka pazarında yaşandı. Dünya Gazetesinden Merve Yiğitcan Plastik Sanayicileri Federasyonu (PLASFED) Başkanı Ömer Karadeniz ile konuyu ele alan bir yazı yayınladı.

Yayınlanma:

|

Pandemi dış ticarette dijitalin payını artırırken, bu durum e-ithalatta dolandırıcılık vakalarının da artmasına neden oldu. 2020’nin başından bu yana Tayland, Hong Kong, Polonya ve Danimarka gibi ülkelerden ithalat yapmak isteyen birçok Türk firmasının dolandırıldığı öğrenildi. Dolandırıcılığa konu olan ürünlerin başında pandemide satışları patlayan kişisel koruyucu malzemeler ile son dönemde fiyatları önemli oranda artan kağıt geliyor. Dolandırıcılık haberlerinin geldiği son ülke ise Tayland oldu. Buradan ucuza nitril eldiven ithal etmek isteyen Türk firmaların yüksek meblağlara dolandırıldığı öğrenildi. Konuyla ilgili Ticaret Bakanlığı’nın yayınladığı uyarıda, dolandırıcıların profesyonel internet siteleri kurup, özellikle isim benzerliğini kullanarak sahte şirketler üzerinden piyasanın oldukça altında fiyattan nitril eldiven teklifl eri verdiği, ucuz nitril eldiven almaya çalışan birçok ithalatçı firmanın da yüksek meblağlarla Tayland’da dolandırıldığı belirtildi.

Parayı alıp ortadan kayboluyorlar

Son dönemde yaşanan vakalar incelendiğinde, dolandırıcı firmaların çoğunun piyasanın altında fiyat vererek şirketleri çektiği, sahte internet siteleri ve ürün görsel- bilgileriyle ithalatçı firmaları aldatıp, ödemenin bir kısmını aldıktan sonra ortadan kaybolduğu göze çarpıyor.

Nelere dikkat etmeli?

Peki e-ithalatta dolandırıcılık nasıl gerçekleştiriliyor? İthalatçı firmalar dolandırılmamak için nelere dikkat etmeli?

Konuyla ilgili DÜNYA’ya açıklamalarda bulunda Plastik Sanayicileri Federasyonu (PLASFED) Başkanı Ömer Karadeniz, pandemiyle birlikte teknolojinin her alanda varlığını artırdığını, iş hayatının hızlı temposuna ayak uydurmak için firmaların teknolojiden büyük destek aldığını, ancak teknolojinin beraberinde getirdiği pek çok tehdidin firmaları açık şekilde zarara uğrattığını söyledi. Plastik sektörü bazında incelendiğinde sektörün ihtiyaç duyduğu hammadde ve ürünleri ithal ettiğini ve üretimini bu şekilde gerçekleştirdiğini ifade eden Karadeniz, “İthalatını, e-ithalat şeklinde teknoloji yoluyla daha hızlı ve makul fiyatla yapmak isteyen bazı şirketler maalesef dolandırıcıların tuzağına düşebiliyor. Dolandırıcıların yaptığı en büyük tuzak, ithalatçının ihtiyacı olduğu hammaddeyi ya da ürünü piyasa fiyatlarının bayağı altında satacakmış gibi online platformlar üzerinden cazip fiyatlarla sunması” diye konuştu.

Sözde ihracatçının en büyük vaadinin ise ‘ürünü daha yüksek fiyata iç pazarda satabilecekken, daha düşük fiyata ihraç etmek istemesi’ olduğunu söyleyen Karadeniz, bu tuzağa düşen ithalatçının da ürünü kaçırmamak adına koşulları göz ardı edip aceleci davranarak dolandırıcıların talep ettiği ön ödemeyi hemen yaptığını kaydetti. Karadeniz, “Ancak ön ödemeyi alan sözde ihracatçı firma yani dolandırıcılar, ithalatçıya hiçbir şekilde geri dönüş yapmayıp tüm iletişimi kesiyorlar ve maalesef iş işten geçmiş oluyor” dedi.

Ürün fiyatları takip edilmeli

PLASFED Başkanı, ithalatçının bu durumlarda detaycı, araştırmacı ve kuşkucu olması gerektiğinin altını çizerek, en ince ayrıntısına kadar araştırmaların yapılıp, bütün koşulların göz önünde bulundurulması gerektiğini savundu. Karadeniz, dolandırıcıların tuzağına düşmemesi için ithalatçı firmalara şu tavsiyelerde bulundu: “Söz konusu online platformun güvenirliği araştırılmalı. İhracatçı firmanın e-posta, web sitesi, telefon, adres, varsa birlikte iş yaptığı referans verebilecek firmalar iyi incelenmeli. Ürün fiyatları takip edilmeli. İthal edilecek ürünün hangi fiyatla ülkeye gireceğini araştırmak ve bilgi sahibi olmak burada çok önemli. Peşin ödemelerden kaçınmak ve akreditifl i ödemeleri yapmadan önce sağlam araştırmalar yapmak gerekli. Şirketler, İthalat Genel Müdürlüğü gibi devlet otoritesinin bünyesinde yer alan kurumlarla iletişim halinde olup, gerektiğinde bilgi almalı.”

Ani talep artışları etkili oldu

Ekreditif uzmanı Özgür Eker de, e-ithalatta yaşanan artışlarla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Eker, COVID-19 salgını neticesinde başlangıçta salgına karşı koruyucu ekipman olarak sınıfl andırılan cerrahi maske, nitril eldiven ve dezenfektan gibi ürünlerde başlayan çok büyük ve ani talep artışlarının zamanla ateş ölçer gibi salgın ile bağlantılı ürünlere sıçradığını kaydetti. Dolandırıcılık vakalarını anlamak için ekonomik seyri iyi analiz etmek gerektiğine dikkat çeken Eker, dolandırıcılara zemin hazırlayan uluslararası ticaretteki gelişmeleri ise şöyle sıraladı: “Konteynelerin ülkeler arasında sağlıklı döngüye girememesinden ötürü denizyolu navlun fiyatları astronomik boyutlara ulaştı. Dahası pek çok ihracatçı yüküne konteyner bulamıyor. Pek çok hammadde yoka düştü ve fiyatı aşırı arttı. Çip gibi kritik öneme haiz elektronik parçaların tedarikinde büyük sıkıntılar görülüyor.”

‘İthalatçı kendi hırsının kurbanı’

Tüm bu gelişmelerin sonucunda dış ticaret konusunda dolandırıcılık olaylarının artış görülmesinin şaşırtıcı olmadığına dikkat çeken Eker, “Pandemi nedeniyle uluslararası seyahatin de olabildiğince kısıtlanmış olması, bu tarz dolandırıcı firmaların ekmeğine adeta yağ sürüyor” dedi. Dış ticaret işlemlerinde dolandırıcılığın çok çeşitli şekillerde gerçekleşebileceğine değinen Eker, şöyle devam etti: “İthalat aşamasında en çok karşımıza çıkan dolandırıcılık ise en basit anlamda ithalatçıdan bir ödeme almak, ama bu ödemenin karşılığında ürün göndermemek veya düşük kaliteli ürün göndermek şeklinde oluyor. Dolandırıcılar ithalatçı firmaların piyasada görülen dalgalanmalardan kar elde etme hırslarını manipüle ediyor ve kendi bilgilerini art niyetli bir şekilde ithalatçılar aleyhine kullanıyorlar.”

Dolandırıcılık vakalarına karşı 5 önlem

Akreditif uzmanı Özgür Eker, ithalat aşamasında dolandırıcı firmalara yapılan ödemelerin geri tahsil edilebilmesinin çok düşük olasılık olduğuna dikkat çekerek, “Mümkün mertebe testi kırılmadan tedbir alınmalı” dedi. Eker, mevcut durumda ithalat aşamasında dolandırıcılık olaylarından uzak durabilmek için, şirketlere şu tavsiyelerde bulundu:

1- Bir ürün küresel anlamda yoka düşmüşse bunun mutlaka bir sebebi vardır. Bu sebep iyice anlaşılmadan, yoka düşmüş veya fiyatı çok artmış ürünlerin tedarikine girişilmemeli.

2- İthalatçılar pandemi öncesinde iş yapmadıkları alanlardan olabildiğince uzak durmaya çalışmalı.

3- İthalatçıların olabildiğince daha önceden çalışılmış oldukları, üretim ve finansal yapısını bildikleri tedarikçilerden ürün almasında fayda var.

4- Peşin ödemeler yapmaktan olabildiğince kaçınmak ve ürünlerin yükleme öncesinde uluslararası bir gözetim firması tarafından denetlenmesini sağlamak da dolandırıcılık karşısında alınabilecek önlemlerin başında geliyor.

5- İthalatçıyı daha çok koruyan ödeme yöntemleri tercih edilmeli. En makul ödeme yöntemi bu süreçte akreditif olmalı.

İthalatçılar hangi ülkede ne ile dolandırıldı?

Tayland: Bu ülkeden piyasanın altında fiyatlara nitril eldiven ithal etmek isteyen Türk firmaları yüksek meblağlarda dolandırıldı. Bunun üzerine Ticaret Bakanlığı, nitril eldiven ithalatı yapan firmaları başka alternatifl ere yönelmesi konusunda uyardı.

Hong Kong: Elektronik ithal etmek isteyen Türk firmaları, ön ödemeyi yaptıktan sonra sözde ihracatçı firmalardan haber alamayarak mağdur oldu.

Polonya: Özellikle A4 kağıt ithal etmeye çalışan birçok Türk firması, Polonya merkezli gerçek firmaların web-sitelerini taklit eden veya tamamen sahte ad ve ürün çeşitliliği ile kendini tanıtan sahte ihracatçılar tarafından dolandırıldı.

Danimarka: Gerçek firmaların adını kullanarak internet sitesi kuran dolandırıcıların, başta Polonya olmak üzere farklı ülkelerdeki banka hesaplarına para gönderilmesini talep ettiği ve sonrasında internet sitelerini kapatarak ortadan kayboldukları görüldü.

Hollanda: Pandeminin başlarında Hollanda’da maske dolandırıcılığı vakalarındaki artışlar nedeniyle Türk firmaları Ticaret Bakanlığı tarafından uyarıldı.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Tahvil Yerine Kredi: Türk Şirketlerinin Finansman Kaderi

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye’de reel sektörün finansman ihtiyacını karşılamak için en çok başvurduğu yöntem banka kredileridir. Oysa gelişmiş finansal sistemlerde şirketler, uzun vadeli ve daha uygun maliyetli fon sağlamak için sermaye piyasalarında borçlanma araçlarına, özellikle tahvil ihraçlarına yönelmektedir. Peki Türkiye’de reel sektör neden bu imkândan yeterince yararlanamıyor?

Tahvil İhracının Önündeki Ekonomik Engeller

Tahvil piyasasının gelişmesi; makroekonomik istikrar, faiz oranlarının öngörülebilirliği, düşük enflasyon, istikrarlı döviz kuru, düşük kamu borçlanma ihtiyacı ve yüksek kredi notu gibi birçok değişkene bağlıdır. Ancak:

  • Türkiye’nin ülke kredi notu düşüktür ve bu doğrudan özel sektörün notunu da sınırlamaktadır.

  • Yüksek enflasyon ve faiz oranları, borçlanma maliyetlerini tahvil piyasasında da yükseltmektedir.

  • Kamu kesiminin sürekli yüksek borçlanma ihtiyacı, özel sektörün tahvil ihraçlarını piyasadan dışlama etkisi (crowding out) ile sınırlamaktadır.

Hukuki ve Kurumsal Güven Eksikliği

Sadece ekonomik değil, hukuki ve politik güvensizlik de yabancı ve yerli yatırımcıların özel sektör tahvillerine ilgi göstermemesine yol açıyor. Güçlü bir ikinci el tahvil piyasası oluşmadığı için yatırımcılar uzun vadeli bağlayıcı enstrümanlara mesafeli durmaktadır.

Banka Kredilerine Bağımlılığın Sonuçları

Bu nedenlerle reel sektör, finansmana erişimde tek kanal olarak bankaları kullanmak zorunda kalıyor:

  • Yüksek maliyetli ve kısa vadeli kaynaklara mahkûm olunuyor.

  • Kredi sınırlamaları, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde işletmeleri zorluyor.

  • Kredi vadelerinin kısalığı ve esneklik eksikliği, uzun vadeli yatırım planlarını zorlaştırıyor.

Finansman Araçlarında Çeşitlilik Şart

Türkiye’de reel sektörün daha güçlü, sağlıklı ve uzun vadeli kaynaklara erişebilmesi için:

  • Makroekonomik göstergelerin iyileştirilmesi,

  • Sermaye piyasalarının derinleştirilmesi,

  • Hukuki güven ortamının sağlanması,

  • Tahvil piyasası için ikincil piyasa likiditesinin artırılması büyük önem taşımaktadır.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

 

Okumaya devam et

Ali Coşkun

YÜKSEK BANKA KREDİLERİ

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankalar ekonomik sistemin en önemli finansal aktörleri olarak faaliyet gösterir. Her banka özünde kâr amacı güden bir ticari kuruluştur.

Kredi verirken öncelikle kendi risklerini ve menfaatlerini gözetmek zorundadır. Kullandırdıkları kredilerin faiz oranı veya kar payı, komisyon yapısı, vade şartları da bu doğrultuda belirlenmektedir.

Bugün piyasada bileşik faiz oranları TL cinsi kredilerde %60-65, döviz cinsi kredilerde ise %14-16 bandındadır.

Ayrıca bankaların sigorta, dosya masrafı, kredi tahsis ücreti ve banka ürün satışları gibi birçok kalemi kredi paketine dahil ettiği görülüyor.

Yani faiz veya kar payı dışında çok sayıda gizli maliyetle karşı karşıya kalınıyor.

Firmalar bu şartlar altında yalnızca finansmana erişmekle kalmıyor aynı zamanda ağır bir maliyet yükünü de sırtlanıyorlar.

Bankalar, firmalara kredi limitleri oluştururken sektörel karlılık oranlarına azami dikkat ederler. Ancak burada ciddi bir çelişki var. Bankalar kredi tahsisinde sektörün brüt kâr marjlarını esas alırken, mevcut kredi maliyetleri bu oranları çoktan aşmış durumdadır.

Brüt kâr marjı sektörlere göre ortalama %25-30 arasında değişirken, firmalar %65’in üzerinde bileşik faizle TL borçlanıyor.

Bu koşullarda, kâr eden değil borcunu çevirebilen firma başarılı kabul ediliyor. Bu ne finansal sürdürülebilirliğe ne de sağlıklı bir ekonomiye hizmet eder.

Şu an firmalar yalnızca yüksek faizle değil aynı zamanda yüksek enflasyon, düşük iç talep, yüksek maliyetler, düşük kâr, kur baskısı, iç ve dış pazarlardaki daralma, krediye erişim ve jeopolitik risklerle mücadele etmek zorunda kalıyor.

İhracatçı firmalar için döviz kuru reel anlamda destekleyici olmaktan çıkmış, rekabet gücünü zayıflatıcı bir unsura dönüşmüştür.

Bu koşullar altında firmaların ayakta kalması tesadüf değil direnç ve stratejik yönetimin bir sonucudur. Ama bu direncin ne kadar sürdürülebileceği ise meçhuldür.

Bugün konkordato alan, iflas eden şirketlere şaşırmak yerine bu ortamda hâlâ üretmeye, istihdam yaratmaya, ihracat yapmaya devam eden firmalara hayranlık duymalıyız.

Asıl konuşulması gereken, bu firmaların nasıl hayatta kaldığı ve ne tür stratejiler geliştirdiğidir. Zira bu firmalar sadece kendi faaliyetlerini değil aynı zamanda ekonominin can damarlarını da ayakta tutmaktadır.

Enflasyonla mücadele elbette gereklidir.Ancak bunu yaparken reel sektörü göz ardı etmek hastayı tedavi ederken organlarını iflas ettirmek gibidir.

Faiz politikaları ve sıkılaşma adımları kısa vadede enflasyonu aşağı çekebilir ama ardında üretim yapamayan, borç yükü altında ezilen ve finansmana erişemeyen bir özel sektör kalırsa bu başarı neye yarar?

Bugün geldiğimiz noktada reel sektörün sesine daha fazla kulak verilmesi gerekiyor.

Kredi maliyetlerinin düşürülmesi, finansmana erişimin kolaylaştırılması ve firmaların üzerindeki dolaylı maliyetlerin azaltılması şarttır.

Aksi takdirde sadece bugünü değil yarının üretim kapasitesini ve ekonomik bağımsızlığını tehlikeye atmış oluruz.

Ali COŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
[email protected]

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Yapay Zekâ Müşteri Temsilcileri Şivenizle Konuşacak

Yayınlanma:

|

Yazan:

Geleneksel çağrı merkezleri; uzun bekleme süreleri, karmaşık IVR menüleri ve tükenmiş müşteri temsilcileriyle karakterizedir. Müşteri temsilcileri genellikle katı senaryolara ve konuşma metinlerine bağlı kalarak iletişim kurar. Müşterilerin iletişim geçmişini yeterince değerlendirerek konuşmayı farklılaştırma imkânı yok denecek kadar azdır. Aynı problemi defalarca anlatmak zorunda kalan müşteriler ise bu durumdan oldukça yorulur. Bu gerginlik hem temsilcilere hem de müşterilere yansır.

Ancak son yıllarda gelişen yapay zekâ teknolojileriyle birlikte, çağrı merkezi deneyimi köklü biçimde değişiyor. Artık müşteriler aradıkları anda, IVR ile boğuşmadan, tüm iletişim geçmişlerini bilen, onları tanıyan bir yapay zeka müşteri temsilcisine bağlanabilecek. Kişisel bir dille karşılanıp, daha hızlı çözümler elde edebilecek.

Anında Yanıt: “Aradığınızda Karşınızda Bir Temsilci Var”

Klasik bir çağrı merkezinde kapasite kısıtları ve vardiyalar sebebiyle çağrıların cevapsız kalması sık rastlanan bir durumdur. Profit.co tarafından yayınlanan bir çalışmaya göre, müşteri temsilcisine bağlanmak için iki dakikadan fazla bekleyen müşterilerin yüzde 60’ı çağrıyı sonlandırıyor. Bir müşterinin iletişim merkezini aradığında çağrısının yanıtsız kalması sadece anlık operasyonel gecikme değildir, “önemsizim” algısı yaratır ve bu his, gelecekteki tüm temas noktalarını olumsuz etkileyerek müşteride uzun vadeli bir sadakat riski yaratıyor. Bu da sosyal medyada olumsuz yorumlar, şikâyet artışı ve marka algısında kalıcı zedelenme anlamına geliyor.

Zendesk’in 2023 tarihli Müşteri Deneyimi Raporu’na göre, müşterilerin yüzde 76’sı yalnızca bir kötü deneyim sonrasında bile markadan tamamen vazgeçebileceğini belirtiyor.

Yapay zekâ destekli temsilciler, bulut işlemcilerle desteklendikleri için arama geldiği anda devreye girebiliyorlar. İşlemci gücü dışında bir kapasite kısıtları yok. Böylece müşteri hatta hiç beklemeden, IVR’dan geçmeden, doğrudan yapay zeka müşteri temsilciyle görüşmeye başlayabiliyor. Bu iletişim merkezinin ulaşılabilirliğini maksimuma çıkarıyor ve çok önemli bir sadakat problemini çözüyor.

Ayrıca klasik çağrı merkezlerinde müşteriler her aradıklarında farklı temsilciye bağlanıp konuyu baştan anlatmak zorunda kalıyor. Invoca tarafından yayınlanan bir anket sonucuna göre, müşterilerin yüzde 53’ü bu durumu oldukça sinir bozucu buluyor. Yapay zekâ destekli müşteri temsilcileri ise CRM ile entegre çalışarak müşterinin geçmişini hatırlıyor, sorunların tekrar anlatılmasına gerek kalmadan bağlama uygun şekilde yanıt verebiliyor. Konuşmanın her anında, daha önce yaşananları dikkate alabiliyor.

Gerçek Kişiselleştirme: “Şivesini, Tonunu, Kelimesini Seçiyor” McKinsey tarafından yapılan bir araştırmaya göre, müşterilerin yüzde 71’i markalardan kişiselleştirilmiş hizmet bekliyor. HubSpot verilerine göre, yapay zekâ kullanan temsilciler yüzde 64 oranında daha fazla kişiselleştirme sağlayabiliyor.

Yakın bir gelecekte, yapay zekâ temsilciler, müşterinin geçmiş verilerini analiz ederek onun tercih ettiği kelimeler, tonlama ve hatta bölgesel şiveyle konuşabilecek. NLP (Doğal Dil İşleme) teknolojisi sayesinde konuşma tarzını anlık değiştirebilen bu sistemler, her müşteriye farklı bir deneyim yaşatacaklar.

Yapay zeka müşteri temsilcileri gerektiğinde sohbeti yumuşatıp, tonu ayarlayacak, konuşma devam ettikçe müşteriyi daha da tanıyarak süreç boyunca kişiselleştirilmeyi artırabilecekler. Yapay zeka müşteri temsilcileri konuşma devam ettikçe müşteriyi ses biyometrilerinden ve konuşmasından, cümle yapısından tanıyarak bazı güvenlik seviyelerini otomatik geçecek. Şüpheli durumlarda veya gerginliklerde insanı ne zaman devreye alması gerektiğinin ayrımını yapabilecek.

Bu gelişme için tüm teknolojiler hazır. Müşteri temsilcisinin şivesini düzenleyen programlar hayatımıza girdi bile. Sesten ve kullanılan kelimelerden duygu analizi yapıp konuşma kalitesini değerlendiren yapay zeka sistemleri var. Konuşma devam ettikçe müşteriyi sesinden ve konuşmasından tanıyan dolandırıcılık önleme programları birçok finans kuruluşunda kullanılıyor. Önümüzdeki dönemde bu teknolojileri yapay zeka asistan platformlarında birleştiren bir çok şirket göreceğiz.

Global örnekler giderek artıyor. Reuters’in haberine göre NatWest, OpenAI destekli Cora ve AskArchie sistemleriyle müşteri memnuniyetini yüzde 150 oranında artırdı. Commonwealth Bank, Microsoft ile birlikte geliştirdiği sistemle günde 50 binden fazla canlı sohbet isteğine yanıt veriyor. JPMorgan ise 2024 yıllık raporunda, yapay zekâ sayesinde işlem maliyetlerini yüzde 30 düşürdüğünü, müşteri bağlılığını ise yüzde 25 artırdığını belirtiyor.

Türkiye’de örnekler var. Fintechtime Haziran 2025 sayısında Aktifbank’ın yapay zeka ve veri analitiğini odağa taşıdığı aktarılıyor. Yapay zekâ müşteri temsilcileri üzerine araştırma geliştirme yapıldığını belirtiyor. Bu sayede müşterilere daha hızlı ve güvenli hizmet sunulacağı, dolandırıcılık analizlerinin güçleneceği vurgulanıyor. Vodafone Türkiye web sitesinde, müşteri hizmetlerinde yapay zekâ müşteri temsilcileri ve sesli chatbot’lar kullandığını ilan ediyor. Müşterilerle yüzde 80 oranında “botlarla” iyileştirilmiş deneyim sunulduğunu, yapay zekâ sistemlerinin iletişimleri takip ettiğini ve duygu analiziyle öfke ya da sorunlu geri dönüşleri tespit ederek gerçek personele yönlendirdiği anlatılıyor.

Sonuç :

Yapay zekâ destekli müşteri temsilcileri, yalnızca çağrı merkezlerinde bir verimlilik aracı değil, aynı zamanda markaların müşterileriyle kurduğu ilişki biçimini temelden dönüştüren bir paradigma değişimini temsil ediyor. Bu yeni nesil temsilciler, anında yanıt verebilen, kişisel bağ kurabilen ve güvenli iletişimi otomatikleştiren özellikleriyle müşteri deneyimini hem hız hem de kalite açısından yeniden tanımlıyor.

Bu dönüşüm; yalnızca çağrı merkezi operasyonlarını değil, aynı zamanda marka sadakatini, itibar yönetimini ve rekabet avantajını da doğrudan etkiliyor. Artık müşteriler, bir kurumla kurdukları ilişkinin sadece fonksiyonel değil, aynı zamanda duygusal ve kişisel olmasını bekliyor. Yapay zekâ, bu beklentilere ölçeklenebilir, sürekli ve tutarlı bir şekilde yanıt verme imkânı sağlıyor.

Finans, telekomünikasyon, e-ticaret ve kamu hizmetleri gibi pek çok sektörde, yapay zekâ temelli müşteri hizmetleri sistemleri yaygınlaşıyor. Bu modeller, yapay zekânın işlem gücünü ve tutarlılığını insan temasının empatik doğasıyla birleştirerek, her müşteri temasını değerli bir deneyime dönüştürüyor.

Yakın gelecekte, bu teknolojilerin daha da entegre olduğu, müşteriyle anlık olarak duygusal bağ kurabilen ve sürekli öğrenerek gelişen yapay zekâ sistemlerinin yaygınlaştığını göreceğiz. Bu sadece müşteri hizmetleri değil, tüm müşteri yolculuğu için bir dönüşüm anlamına geliyor.

Yapay zekâ destekli müşteri temsilcileri, kurumların geleceğe hazır olmasında kritik bir rol üstleniyor. Geçmişi bilen, anı anlayan ve geleceği öngörebilen temsilcilerle müşteri deneyimi artık bir maliyet kalemi değil, stratejik bir rekabet avantajı haline geliyor.

HBR-Dr. Erkut BALOĞLU

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.