Connect with us

EKONOMİ

Stagflasyon korkusu

Enflasyon beklentilerinin darboğazlar ve enerji kriziyle yükselmesi, ekonomik büyümeye ilişkin görünümün ise bozulmaya başlaması, uzmanlara göre 70’lerle anılan “stagflasyon” dönemini tekrar hortlatabilir. İyileşmeye zarar vermeden sıkılaşmaya çalışan merkez bankalarının işi ise daha da zorlaşabilir.

Yayınlanma:

|

COVID-19 sonrası yaşanan ve 2022’de de devam etmesine kesin gözüyle bakılan tedarik zinciri darboğazları ve enerji krizi, küresel ekonomiye dair yorum yapan onlarca uzmana göre yeni bir “stagflasyon” (zayıf büyüme – yüksek enflasyon) dönemini getiriyor.

Merkezlerin “stagflasyon” tepkisi belirleyici olacak

Gıda fiyatlarında yıllık artışların yüzde 30’u bulduğu, petrol fiyatlarının yüzde 60’a yakın ralli yaparak tekrar gözünü 100 dolara diktiği, enerji darboğazının iyileşmeye yeni başlamış küresel ekonomiyi Çin gibi önemli tedarik zincirlerine ev sahipliği yapan ekonomilerde üretim aksamalarına neden olması, enflasyonda yönü yukarı doğru besleyecek ve belirsiz süreyle bizimle olmaya devam edecek unsurlar. Pandemi sonrası bu baskıların ne kadarının “geçici” olacağını, daha önce benzer bir kriz yaşamamış küresel ekonomi bizzat yaşayıp öğrenecek. Krizde ekonomileri desteklemek için ultra gevşek para politikalarına geçen merkez bankalarının yüksek enflasyona nasıl tepki vereceği ise bu korkulan stagflasyon döneminin belirleyicisi olacak.

Dünya Gazetesinden Hilal Sarı’nın haberine göre; son dönemde hem mali hem para politikasını yapan isimler darboğazlardan beslenmeye devam eden enflasyon konusunda – başlarda merkez bankalarının ağız birliği yapmışçasına “geçici” demiş olsa da şimdilerde daha çok “beklediğimiz kadar da geçici değil” söylemini tercih etmeye başladı. ABD’de eski başkan Trump’ın yeni başkan Joe Biden’ın ekonomideki performansını “Bunun adı stagflasyon” diyerek eleştirmesi, stagflasyon endişelerini siyaset sahnesine de taşımaya başladı. Ekonomist ve analistlerin büyük bir kısmı ise tedarik ve enerji sorunlarının küresel olduğunu, gelişmiş dünyadaki para politikalarında sıkılaşmaya girilmesiyle, gelişmekte olan ekonomilerin çok zorlanacağını, enerji ithalatçısı ekonomilerin özellikle daha ağır etkilenebileceğini söylüyor.

G+ Economics Başekonomisti Lena Komileva: Enerji fiyatlarındaki ralli stagflasyon riskini getirdi. Güçlü büyüme ve ucuz finansmanın sonsuza dek dengede gidebileceğine ilişkin pembe senaryolar sarsılabilir. 70’lerdeki boyutta bir stagflasyon olmayabilir ancak yavaşlayan büyüme ve yükselen enflasyon hem yatırımcıları hem de politika yapıcıları endişelendirecek boyutlarda.

Berenberg ekonomisti Kallum Pickering: Bu küresel bir sorun. Tedarik sorunları 6 ila 12 ay daha devam ederse, istedikleri ürünler için parasını ödemeye razı tüketicilerle birlikte şu anda hafif bir esinti gibi gelen stagflasyon ağır bir kokuya dönüşecektir.

Principal Global Investors Başstratejisti Seema Shah: Enflasyon konusundaki söylemler kesinlikle değişti. Hala yaygın bir “geçici” söylemi olsa da biz enflasyon baskılarının 2022’ye de kayacağını ve tüketici harcamalarını vurmaya başlayacağını öngörüyoruz. 1970’lerdeki gibi olmasa da bu bir modern zaman stagflasyonu.

Stagflasyon ucuz borçlananlar – özellikle de borç yükü yüksek gelişmekte olan ekonomiler için yıkıcı sorunlar yaratabilir. Eşitsizlik merkez bankalarının geldikleri politika çıkmazının ardında yatan nedendir. Reel faiz oranlarının tarihi ortalamalara yakın olması gerektiği görüşü yanlıştır. Zenginlerin gelirdeki payı neredeyse tüm dünyada artmıştır. Orta ve uzun vadede gelir eşitsizliği düşmediği sürece seküler bir duraklama dönemi geri gelecektir. Kısa vadede ise fiyat şoklarıyla görülecek stagflasyon merkez bankalarının çıkmazını daha da zorlaştıracaktır. 2020’nin istisnai politikalarının devam etmesine gerek yoktur.

Financial Times yazarı Robert Armstrong: Eğer stagflasyon korkusu gelişmiş ülkelerde bile rahatsızlık veriyorsa, gelişmekte olan ülkeler için felaket olur. Gelişmiş ülkelerde sıkılaşma başladıkça gelişen ülke paraları zayıflar, enflasyon kötüleşir, sermaye akışları yavaşlar veya tersine döner. Gelişen piyasalar için en baskın finansal faktör ABD Merkez Bankası’dır. Enerji ithal eden Rusya ve Nijerya gibi ekonomiler için iyi haberler olsa da, Türkiye, Hindistan ve Çin gibi enerji ithalatçısı ekonomiler artan enerji fiyatlarıyla daha da baskılanacaktır.

Morgan Stanley Başstratejisti Andrew Sheets: Stagflasyon 1970’lerdekinden çok farklı çünkü varlıklardaki hareket bugün o zamankinden çok farklı. Büyümeler güçlü seyrediyor. Enflasyon beklentileri de hazirandan bu yana çok farklılaşmadı. Ama tüm stagflasyon dönemlerinin ortak bir noktası var: enerji fiyatlarındaki yükseliş. Bu yüzden de en iyi hedge aracının enerjide olacağını düşünüyoruz. Bazı merkez bankalarının faiz artırımına başlamış olması da küresel yatırımcılara yeni getiri fırsatları doğuracaktır.

Bridgewater Associates Baş Yatırım Stratejisti Bob Prince: Fed’in enflasyon geçici söylemi muhtemelen haksız çıkacak. Merkez bankaları ekonomik iyileşmeyi yavaşlatmadan enflasyonla mücadele etmeye çalışacak – hem de enerji fiyatlarının tüm piyasaları olumsuz etkilediği bir dönemde. Eğer enflasyon devam ederse Fed çok küçük bir sıkılaşma kutusuna sıkışır çünkü para arzına bağlı bu enflasyonu ancak çok sıkılaşırsanız düşürebilirsiniz. Bu da finansal piyasaları vurur – ki bunu yapmak istemeyeceklerdir. Siz iki şeytan arasında seçim yapacak olsanız hangisini seçerdiniz? Bence enflasyonu seçerdiniz zaten çok kontrol edemiyorsunuz.”

Sanayide enerji kaynaklı aksamalar çoğalıyor

Çin’den Hindistan’a, İngiltere’den Almanya’ya ve ABD’ye, enerji darboğazı tüm dünyada üreticilerin en kritik gündemi olmaya devam ediyor. Özellikle Çin’de bazı sanayi kentlerinde yeni kesinti uyarıları yapılması, kömür fiyatlarında yeni tarihi zirveler getirirken, Rusya’nın Avrupa ile doğalgaz üzerinden kurmuş olduğu “sorun bizde değil, sizde” ilişkisi de enerji santrallerinde kesintiler yaşanmaya başlayan Avrupa için sorun olmaya ve krizi derinleştirmeye devam ediyor. İngiltere’de enerji ve maliye bakanları enerji sorunu üzerinden polemiklere girerken, dünyanın en büyük sıvı doğalgaz üreticisi Katar, tarihi rekorlardaki fiyatları Enerji Bakanı Saad Al-Kaabi’nin ifadeleriyle “sağlıklı bulmasa da” maksimum kapasiteyle darboğazı çözmeye ve bu sırada gelirlerini artırmaya çalışıyor. Ülke 30 milyar dolara mal olacak bir projeyle 2027 itibariyle toplam LNG üretimini yaklaşık %50 artırmayı hedefliyor. Doğalgazda net ithalatçı konumda olan ABD’de bile 13 yılın zirvesini gören fiyatların önümüzdeki günlerde taşma etkisiyle artışını sürdüreceği belirtiliyor. Enerji rallisinin en büyük etkisi de fiyatların “talep yok edebilecek” kadar artmış olması. Yılın son çeyreğinde enerji fiyatlarında artışın kış aylarına girilmesi nedeniyle sürmesi beklenirken, Al-Kaabi, “Fiyatların artmasından mutlu değilim. Eğer müşteri mutsuzsa satın almaz” diyor.

2009 krizi öncesinde de sürprizler böyle seyretmişti

İskandinavya bölgesinin en önemli finans kuruluşlarından Nordea’nın bu hafta yayınladığı bir raporunda yer verdiği çarpıcı “sürprizler” grafiğinde de görüldüğü üzere, G10 ekonomilerinde son bir yılı aşkın süredir enflasyon verilerinde “sürpriz artışlar” kaydedilirken, büyümeye ilişkin verilerde de sürprizler hep aşağı yönlü olmaya başladı. G10 enflasyon sürpriz endeksinde şimdiye kadar kaydedilmiş “en büyük” yukarı yönlü sapmalar görüldüğünü kaydeden banka “Stagflasyon korkuları büyümeye devam ediyor” vurgusu yaptığı notunda, enflasyon ve büyüme sürprizlerinin bugünküne benzer seyrettiği durumlarda en çok hisse ve tahvillerin yara aldığını 2009 krizi öncesinde de böyle bir hareket görüldüğünü belirtiyor. Banka bu sürecin dolar ve Rus rublesine yarayacağını, bu para birimlerinde uzun pozisyonlarda olduklarını, özellikle de euro ve Çin yuanı karşısında artışlar kaydedebileceklerini öngörüyor.

STAGFLASYON NEDİR?

1970’li yıllarda petrol ihraç eden Arap ülkelerinin, İsrail’e destek olması nedeniyle ABD’ye petrol ambargosu koymasıyla yaşanan ve enerji maliyetlerini Türkiye gibi ithalatçı konumda olan tüm ülkeler için artıran petrol krizi süreci, “stagflasyon” terimini açıklamak için en sık örnek gösterilen dönem. Enflasyonun ve faizin iki haneli rakamlarda seyrettiği (Türkiye’de durum hala böyle olsa da dünyanın büyük bir kısmında iki veride de tek haneler baskın durumda) işsizliğin hızla arttığı ve GSYH’lerin daralmalar sonrası çok yavaş toparlandığı bir dönem. İngilizcedeki “duraklama” anlamına gelen “stagnation” ve enflasyon kelimesinin birleştirilmesinden oluşmuş bir terim.

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.