Connect with us

EKONOMİ

The Economist kapağı komplo teorilerine açık

Yayınlanma:

|

Her yıl kapak tasarımı ile gelecek yılda beklentilerini görsel hale getiren ve tartışmalara neden olan The Economist kapak tasarımı bu sene de çok tartışılacak türden oldu. Dergi 2021’de dünyayı bekleyen 10 Risk’e dikkat çekti.

The Economist‘in 17 Kasım 2020’de yayınladığı sayı kapağı ilginç mesajlar ile dolu. The Economist,  2021’in, hala gelişmekte olan covid-19 salgını, düzensiz bir ekonomik toparlanma ve düzensiz bir jeopolitik arasındaki etkileşimler göz önüne alındığında, özellikle öngörülemeyen bir yıl olacağını ileri sürdü.

21 sayısı şans, risk, risk alma ve zarları yuvarlama ile bağlantılı. Bu, alışılmadık bir belirsizlik yılı vaat eden şey için uygun görünüyor

2021’de sunulan büyük ödül, elbette, coronavirus salgınını kontrol altına almak için bir şans. Fakat bu arada sağlık, ekonomik canlılık ve sosyal istikrar açısından da riskler bol.

2021 için atıfta bulunulan ilk on temalar şunlardır :

  1. AŞILAR SAVAŞI : Aşılar bulundu, yeni sorun bunların nasıl dağıtılacağı yönünde olacak. Aşı Diplomasi savaşları yaşanacak. Zengin ülkeler aşıları kaparken fakir ülkelere ne olacak; diğer bir sorun da aşı olmayı ret eden kitle olacak.
  2. EKONOMİK İYİLEŞME DALGALI OLACAK : Salgın ile mücadeleler genel ve yerel bazda devam edecek. Şirketler ve çalışanlar için zor bir yıl olacak. Firmalar arasında uçurum ayrışacak.
  3. BOZULANYENİ DÜNYA DÜZENİ” DÜZELTİLEBİLECEK Mİ : Trump’un dengesini bozduğu Uluslararası kurallara bağlı Yeni Dünya Düzeni tekrar kurulabilecek mi? İklim Değişikliği ile ilgili Paris Anlaşmasına geri dönme, İran ile yumuşatılmış politika olabilir mi.
  4. ABD – ÇİN GERİLİMİ : Biden’den ABD – ÇİN Savaşını sonlandırmasını beklemeyin. Daha etkili olmak için müttefikler kurulacak. Asya ve Afrika’da çoğu ülke bu savaşta taraf olmamak için arayışlar içinde.
  5. ŞİRKETLER ARADA KALDI : ABD – ÇİN savaşında şu ana kadar yansıyan HUAWEI ve TİK TOK gibi şirketler ile sınırlı kalmıyor. Şirketler yukarıdan gelen baskılar yanında aşağıdan müşterilerden ve çalışanlardan gelen daha Çevreye saygılı, Sosyal Adalet konusunda şirketlerin tavırlarına duyarlılar.
  6. TEKNOLOJİ SONRASI : 2020 salgın döneminde, evde çalışmalar, tele konferanslar, e-ticaret, uzakta eğitim benimsendi. 2021 bu davranışlar devam edecek mi, eski normal koşullara dönülebilecek mi?
  7. DAHA AZ SEYEHAT EDİLEN BİR DÜNYA : Turizm küçülecek, insanlar kısa süreli, kısa mesafeli yerleri tercih edecek. Yabancı öğrencilerin üniversite eğitimlere aksayacak, Kültürel diyalog azalacak. Havayolları, oteller ve uçak üreticileri yeni duruma uyumda zorlanacak.
  8. İKLİM MÜÇADELERİ İÇİN FIRSAT : Kriz ortamı İklim Değişikliği yeşil teknoloji, emisyon azaltma için de bir fırsat doğuracak. 2020’de ertelenen Birleşmiş Milletler iklim konferansında ülkelerin başta emisyon hacmi daralmasındaki istekleri belli olacak.
  9. DEJA VU YILI : Tokyo Olimpiyatlar, Dubai Expo ve diğer birçok siyasi, sportif ve ticari toplantılar da dahil olmak üzere etkinlikler planlanandan bir yıl sonrası için ellerinden geleni yaparken, önümüzdeki yıl hepsi başarılı olmayacak.
  10. DİĞER RİSKLER İÇİN UYANDIRMA ÇAĞRISI : Akademisyenler ve Analistler yıllardır siyasileri başta antibiyotik direnci ve Nükleer Terörizm konusunda uyarmışlardı, şimdi bu uyarılar daha fazla dikkate alınacak mı?

The Ekonomist

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

“Mevcut para politikaları sürdürülemez, değişmeli”

Yabancı finans kuruluşları ve uzmanlar seçim sonrası Türkiye’ye ilişkin değerlendirmelerinde ekonomide yaşanan sorunların ortodoks politikalara dönülmemesi halinde ağırlaşacağı görüşünü paylaşıyor. Ortak kanı mevcut politikaların “sürdürülemez” olduğu ve değişmesi gerektiği.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3. kez Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin ardından küresel piyasalarda Türkiye’ye ilişkin seçim belirsizliği geride kalmış olsa da, uzmanların genel yorumu yeni hükümetin ortodoks olmayan para politikalarını terk edip sürdürülebilir bir politika patikasına dönmesi gerektiği yönünde.

Dolar/TL’de seçim sonuçları sonrası yeni tarihi rekorların görülmesi bir çok ekonomi yayınında detaylı şekilde analiz edilirken, aralarında JPMorgan, Morgan Stanley, Capital Economics, Barclays gibi kurumların ve Mohamed El-Erian ve Paul McNamara gibi uzmanların olduğu yabancı kurum ve uzmanlar yüksek enflasyona rağmen devam eden düşük faiz politikası terk edilmediği durumda kurun daha da yükselebileceğine ve mali zorlukların artabileceğine dikkat çekiyor.

BARCLAYS

“Faizlere ve kura kademeli ayar gerekiyor”

Barclays Ekonomisti Ercan Ergüzel yayımladığı araştırma notunda faizlere ve kura kademeli bir ayar yapılması gerektiğini şöyle yazıyor: “Kur korumalı mevduatın bütçe maliyeti göz önüne alındığında, yetkililerin bu yılın geri kalanında dövizde kademeli bir ayarlamayı tercih etmesi daha olası. Faizlerde hızlı bir düzeltme, bazı kesimler (kredi kartı ve KOBİ borçlanması gibi) üzerinde güçlü bir baskı oluşturur” dedi. Notta cari açığın da Kasım 2023’ten itibaren kötüleşmeye başlaması, aylık dış finansman ihtiyacının son çeyrekte 12,3 milyar dolara çıkacağı öngörülüyor. Mehmet Şimşek gibi bir ismin maliye bakanı olması ise Barclays’e göre ortodoks politikalara dönüş sinyali olarak görülür.

CAPITAL ECONOMICS:

“Merkez Bankası bağımsızlığı ve faiz artışı yetmez”

Banka 2. tur öncesinde yayınladığı müşteri notunda Türkiye ekonomisi ve finans piyasaları için ‘hesap günü yaklaşıyor’ uyarısı yapmış, ekonomiyi tekrar yoluna sokma görevinin zorlu olacağını vurgulamıştı: “Enflasyon o kadar çıpasız, makro dengesizlikler o kadar derin ki, sadece merkez bankasını bağımsızlaştırmak ve faizleri artırmak yetmeyecek. Uzun bir dönem çok sıkı para ve maliye politikalarının uygulanması gerekecek. Bunun da ekonomik bir bedeli oluyor ve henüz bu acı reçetenin uygulanması isteniyor mu belli değil.” Kuruluş Erdoğan’ın kazanması durumunda “faiz oranlarının çok düşük düzeylerde devam edeceği, kurda ve faizde kısıtlayıcı önlemlerin süreceği ve yüksek enflasyonun da devam edeceği” öngörüsünü paylaşmış “Sorun, bu politika miksinin sürdürülemez oluşunda. Türkiye rekabetçi gücünü kaybediyor ve özel sermayeyi çekmekte zorlanıyor. Politika yapıcılar lirayı yönetmek için bankacılık sistemini zorluyor” demişti. “Erdoğan’ın ekonomik politikalarını ılımlı hale getirmesini beklemiyoruz” değerlendirmesi yapan Capital Economics ekonomistleri “Lira üzerindeki baskıyı biraz azaltıp değer kaybının hızını yavaşlatmaya çalışacaklarını düşünüyoruz. Ancak kaçınılmaz şekilde ağır bir kur krizi daha büyük bir riske dönüşüyor. Bu da bankacılık sektöründeki baskıları artırıp, hükümetin mali pozisyonunu da zedeliyor. Yetkililer muhtemelen (daha da katı) sermaye kontrolleriyle tepki verebilir” diyor.

MOHAMED EL-ERIAN:

“Kısıtlı rezervle kısa vadede en zorlu konu kur”

Ünlü ekonomist Mohamed El-Erian ise pazartesi günü yaptığı değerlendirmede “kurdaki yeni rekorun sınırlı döviz kaynaklarıyla müdahaleler yapmaya eğilimli para otoritelerinin kısa vadede en zorlu görevine dikkat çektiğini, en önemli uzun vadeli önceliğin ise daha istikrarlı ekonomik ve fi nansal bir denge sağlamak ve korumak olduğunu” yazdı. El-Erian önceki gün de “ekonomistler ve piyasa katılımcıları sadece (tarihi dipteki) kur ve (net nagatifte olan) döviz rezervlerini değil, Kapalı Çarşı’daki paralel kuru ve dolarizasyonu da izlediğine” dikkat çekmişti.

MORGAN STANLEY:

“Politika değişmezse, kur yıl sonuna 28’i görebilir”

ABD’li bankanın seçim günü yayınlanan TL analizinde “düşük faiz politikasına bağlı kalmaya devam edilmesi halinde TL’nin dolar karşısında yüzde 29 daha değer kaybetmesi ve dolar/TL kurunun yıl sonuna 28 düzeyini görebileceği” öngörüsü paylaşılıyor. Notta politikanın yönü değişmez ise, kurun 26 seviyesine beklenenden çok daha kısa sürede çıkabileceği ve yıl sonuna 28’i görebileceği belirtiliyor. Notta ayrıca yüksek dış fi nansman ihtiyacının devam ettiği, politika çerçevesi değişmedikçe küresel şoklara karşı hassasiyetin artacağı belirtiliyor.

PAUL MCNAMARA:

“KKM’den sorunsuz çıkış imkansız”

Ünlü yatırım bankacısı ve varlık yönetimi şirketi GAM’da gelişen ülke borçları direktörü olarak görev yapan Paul McNamara ise “TL yapay şekilde bu düzeyde tutuluyor” diyerek, aralarında KKM’nin de bulunduğu bazı önlemlerini sermaye kontrollerine benzetiyor. McNamara KKM’de biriken mevduatın 121 milyar dolara ulaştığına dikkat çekerek “Tüm bunlardan güzel ve sorunsuz şekilde çıkabilmek temelde imkansız” diyor.

JPMORGAN:

“Ortodoks politikalara dönülmezse kur 30’u görür”    

ABD’li yatırım bankası JPMorgan ise 1. turdan da önce yayınladığı müşteri notunda “Net bir şekilde ortodoks politikalara geri dönülmediği sürece dolar/TL’nin 30 düzeyine kadar yükselebileceği” öngörüsünü paylaşmıştı.

% 36

YIL SONU POLİTİKA FAİZİ TAHMİNİ

12 MİLYAR DOLAR

KASIM 2023 -ŞUBAT 2024 DIŞ FİNANSMAN İHTİYACI ÖNGÖRÜSÜ

Hilal SARI- Ekonomim

Okumaya devam et

EKONOMİ

Planlı ve plansız yıllarda Türkiye ekonomisinin büyüme başarımı

Yayınlanma:

|

Yazan:

İkinci Dünya Savaşı ile başlayan ancak esas olarak 1950 sonrasında gündeme gelecek olan planlı kalkınma sayesinde birçok azgelişmiş ülke kalkınmada önemli gelişmeler sağladı. Azgelişmiş ülkelerde uluslararası Keynesciliğin bir sonucu olarak uygulanan planlamaya ve ithal ikamesine dayalı kalkınma stratejisinden çok önce, Türkiye 1930’lu yıllarda kalkınmacı devletin uyguladığı planlı sanayileşme yoluyla sanayide önemli gelişmeler gerçekleştirdi. 1929 büyük bunalımının etkisiyle gündeme gelen ve dünyada ilk planlama deneyimlerinden biri olması açısından “özgün” bir yönü bulunan 1930-39 dönemindeki sanayileşme deneyimi, İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte sona erdi.

1930-1939 döneminden sonra, Cumhuriyet tarihinin en temel ikinci sanayileşme deneyimi 1963-79 döneminde planlamaya ve ithal ikamesine dayalı sanayileşme stratejisi sayesinde gerçekleştirildi. Planlı dönemde sanayide sağlanan gelişmeler, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı ile daha da derinleştirilmek istendi. Ancak, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı da tıpkı 1946 İvedili Sanayi Planı gibi tasfiye edilerek uygulanamadı.

Türkiye, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın tasfiye edilmesi sonucunda uygulamaya konan 24 Ocak İstikrar Programı ile birlikte, sanayileşme hedefinden vazgeçerek uluslararası işbölümünün öngördüğü düşük teknoloji yoğunluklu, harc-ı alem sektörler (tekstil, gıda vs.) temelinde küresel katma değer zincirine eklemlendi.

Erken sanayisizleşme sorunu, ekonominin ithalata bağımlılığını artırdı

Türkiye ve diğer birçok azgelişmiş ülke; 1980’li yıllardan itibaren uygulamaya konan plansız, programsız, piyasa fundamentalizmine dayalı neoliberal düzenleme rejimi altında üretim yapısını dönüştüremedi, neyi ucuza üretiyorsa o sektörlere uzmanlaşmayı sürdürdü ve ortaya düşük profilli bir üretim ve ihracat yapısı çıktı. Finansal birikim dayalı politikalar sonucunda başta imalat sanayi olmak üzere üretken sektörlerin ulusal katma değer payları düştü ya da durgunluğa sürüklenerek dinamizmlerini kaybetti. Sanayide derinleşme sağlanamadan, özellikle imalat sanayiinde yaşanan sorunlar ve hizmetler sektörünün zaten şişkin olan ulusal gelir payının daha da yükselmesi sonucunda erken sanayisizleşme sorunu gündeme geldi. Sanayiinin öncü sektör olma niteliğinin aşınması ve hizmetlerin öne çıkması, kalıcı ve tempolu büyümeyi engellerken, istihdam ve verimlilik artışlarında da sorunlara neden oldu. Planlamanın iktisat politikalarından tümüyle dışlanması sonucunda kaynaklar esas olarak kısa erimli ve yüksek kâr getiren üretken olmayan sektörlerde yoğunlaştı. Türkiye sanayileşmede ve yüksek teknoloji üretiminde tökezledi. İmalat sanayiinde yüksek teknoloji yoğunluklu sektörlerin üretim payı yüzde 3,1 ile sınırlı kalırken, düşük teknoloji yoğunluklu sektörlerin payı yüzde 35 oranında gerçekleşti. Üretimde ve ihracatta yurt içi katma değer oranları aşındı, ekonominin ithalata bağımlılığı arttı.

Planlı yıllarda sanayiinin ve GSYH’nın büyüme hızları daha yüksek

Türkiye ekonomisinde 1924 ile 2022 yılları arasındaki 98 yılın sadece 27 yılında planlı, programlı bir kalkınma stratejisi izlendi. Geriye kalan 71 yılda plansız, programsız, uluslararası işbölümünün öngördüğü sektörlere dayalı bir strateji izlendi. Başka bir deyişe, planlı kalkınma yıllarının 98 yıl içindeki payı yüzde 27,6 ile sınırlı kaldı.

Peki, planlı kalkınma yılları mı ya da plansız, programsız, “serbest piyasa” yılları mı daha başarılı? Şekil planlı kalkınma yıllarının özellikle sanayide son derece başarılı olduğunu göstermekte. Sanayide planlı yıllarda sağlanan yüzde 9,5 oranındaki yıllık ortalama büyüme hızının gerek Cumhuriyet dönemi ortalamasından (yüzde 6,5), gerek plansız yıllardan (yüzde 5,4) yüksek gerçekleştiğini göstermekte. Şekil aynı zamanda planlı yıllardaki GSYH’nın yıllık ortalama büyüme hızının da (yüzde 5,5 ile) Cumhuriyet ortalamasından (yüzde 5,1) ve plansız yıllardan (yüzde 4,9) daha başarılı olduğunu ortaya koyuyor.

Planlı yıllarda sanayi 4 yıl küçülürken, plansız yıllarda 15 yıl küçüldü

Sanayi sektörü planlı, programlı yıllarda dört yıl küçülürken (1935’de yüzde 0,1; 1936’da yüzde 3,4, 1970’de yüzde 0,5 ve 1979’da yüzde 5,0), dış şoklara duyarlı, dışa açık, plansız yıllarda 15 kez küçüldü. Bu 15 yılın altı yılı neoliberal düzenleme rejimi (1980-2022) altında gerçekleşti. GSYH ise planlı yıllarda 3 yıl küçülürken, plansız, serbest piyasa yıllarında tam 13 kez küçüldü. Plansız yılların neoliberal düzenleme aşamasında, GSYH ve sanayide yaşanan küçülmede 1989’da gündeme gelen ve her türlü sermaye hareketlerini serbestleştiren 32 Sayılı Karar sonrasında yaşanan krizlerin etkisini özellikle belirtmek gerekir.

Planlı yıllarda sanayide ve GSYH ’da yaşanan aşınmanın yıllık ortalama büyüme hızları plansız yıllara göre düşük kaldı. Buna göre planlı yıllarda sanayide yaşanan daralmanın yıllık ortalama büyüme hızı eksi yüzde 2,3 ile sınırlı kalırken, plansız yıllarda eksi yüzde 5,8 gibi görece yüksek bir oranda gerçekleşti.  Benzer bir bulgu ekonominin bütününü temsil eden GSYH için de geçerlidir. Planlı yıllarda GSYH’daki aşınma yıllık ortalama yüzde 4,8 oranında tespit edilirken, plansız yıllarda yüzde 6,8 oranında gerçekleşmiştir. Planlı yıllarda GSYH’daki en yüksek aşınmayı temsil eden 1932 yılındaki yüzde10,6 oranındaki aşınma sanayiden değil tarımda yaşanan yüzde 28,8 gibi yüksek orandaki daralmadan kaynaklanmıştır. 1932’de sanayiinin büyüme hızı yüzde 17,8 gibi son derece yüksek bir oranda gerçekleşmiştir.

Kısaca her türlü sermaye hareketinin liberalizasyonu ile birlikte krizler daha sık gündeme gelmektedir. 1989 yılını izleyen 1994, 1999, 2001 ve 2009 krizleri bu türden krizlerdir. Sermaye girişlerinin yoğunlaştığı yıllarda ulusal para değerlenmekte (döviz ucuzlamakta), bunun sonucunda yaşanan bir dizi gelişme sonucunda (dış ticaret açıklarının neden olduğu cari açık başta olmak üzere) ekonomide kırılganlıklar artmaktadır. Ekonomide artan kırılganlıkların tetiklediği ani sermaye çıkışları giderek artan krizlerle sonuçlanmaktadır.

Türkiye’nin 1924-2022 arasındaki yıllık ortalama yüzde 5,1 oranındaki büyüme oranı dünya ekonomisinde aynı dönemde gerçekleşen ortalama büyüme oranı dikkate alındığında “orta” düzeyde bir başarım anlamına gelir. Başka bir ifadeyle, Türkiye ekonomisinde 1924-2022 döneminde gerçekleşen ortalama büyüme hızı Türkiye’nin gelişmiş ülkeler ile kalkınma açığını kapatacak (onlara yakınsayacak) bir büyüme oranını temsil etmemektedir. Yakınsamayı engelleyen en temel ögelerin başında planlı bir sanayileşme stratejisinin uygulanmaması gelmektedir.

Sonuç olarak, 20. yüzyılda kalkınma sürecinde başarılı olmuş ülke deneyimleri incelendiğinde, kısa zamanda sanayileşerek az gelişmişlik sorununu aşmak isteyen, sanayileşmeye geç katılan bir ülkenin salt piyasa sinyallerine dayalı kaynak tahsis süreci ile bu hedefi gerçekleştirmesi gerçekçi değildir. Piyasa esas olarak kısa erimli ve yüksek kâr getiren, üretken olmayan sektörler lehine yatırım tercihlerini yaptığı ölçüde yapısal değişmede ve sanayileşmede başarısız olur. Ülke deneyimleri incelendiğinde kaynak tahsis sürecinde piyasa ve planlamanın senkronize olduğu bir model daha başarılı olmaktadır. Büyük ölçekli işletmelerin planlama yaptığı bir dünyada, Türkiye’nin planlamayı iktisat politikalarından tümüyle çıkarmış olması büyük bir çelişkidir.

Bayram Ali Eşiyol – Ekonomim

Okumaya devam et

EKONOMİ

Avrupa Gürcistan arasında Dünyanın En Uzun Enerji Kablosu döşeniyor?

Dünya bir enerji arzı kriziyle mücadele ederken, Gürcistan Doğu ve Batı’yı birbirine bağlayan önemli bir enerji merkezi olarak ortaya çıkıyor ve önemli hidroelektrik potansiyeline rağmen temiz enerji sunuyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Enerji uzmanları Nisan ayında Karadeniz kıyı kasabası Anaklia‘da Gürcü yetkililerle bir araya geldikler ve tarihi bir projenin rotasını haritalamaya başladılar: dünyanın en uzun denizaltı elektrik kablosu.

Anaklia’dan Romanya kıyılarına kadar 1.100 kilometre boyunca uzanan kablo, 1.000-1.500 MW kapasiteli Güney Kafkasya’nın elektrik şebekesini Avrupa’ya bağlayacak. Bu cesur girişim, Gürcistan’ı yenilenebilir enerjinin önemli bir ihracatçısı haline getirirken, Avrupa ile bağlarını güçlendirecek ve güvenilir bir transit ülke olarak itibarını güçlendirecektir.

Kablo planı, Gürcistan, Azerbaycan, Macaristan ve Romanya liderlerinin yeşil enerji iletimi konusunda stratejik bir ortaklık imzaladığı Aralık 2022’de Bükreş’te açıklandı. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “iddialı projeyi” ve Avrupa’nın enerji güvenliğini güçlendirme potansiyelini hemen müjdeledi.

“Karadeniz’in iki kıyısı hiç bu kadar yakın olmamıştı” diye tweetledi. “Karadeniz elektrik kablosu, fırsatlarla dolu yeni bir iletim yolu. Gürcistan’ı elektrik piyasamıza entegre edebilir ve Batı Balkanlar’daki komşularımıza, Moldova’ya ve tabii ki Ukrayna’ya elektrik getirebilir. Bunu gerçeğe dönüştürmek için birlikte çalışalım.”

 

Gürcü kökenli bir iletim şebekesi

Denizaltı kablosu Gürcü bir konsepttir. Projenin kilit yerlerini belirlemek için, İtalyan mühendislik şirketi CESI’den Gürcü yetkililer ve danışmanlar, kablonun Gürcistan’ın enerji sistemine bağlanacağı Jvari 500 kV elektrik santraline iç kısımlara gitti. “Transit istasyonlarının rotasını ve yerini zaten seçtik” diyor CESI Mühendislik Danışmanlığı Direktörü Stefano Malgarotti.

Avrupa ve Asya’nın kesiştiği noktada yer alan Gürcistan, petrol ve gaz için bir transit ülke olarak önemli bir rol oynamaktadır. Gürcistan Devlet Elektrosistemi’nin (GSE) yönetim kurulu üyesi Zviad Gachechiladze, ülkenin bol miktarda temiz enerji arzını ihraç etmek için büyük umutları olduğunu söylüyor.

Şubat ayında Enerji Haftası Karadeniz 2023’te “Sadece geçip gitmekle kalmayıp bizim olan bir şeye sahip olmak istedik” dedi. Planın yatırımcılar için cazip olduğundan emin. “Paydaşlar daha yüksek kapasite için bastırıyor ve AB’nin daha yeşil ve ucuz enerjiye ihtiyacı var” dedi.

“Projeyi finanse etmek isteyen bağışçılarımız var”

Gürcistan’ın temiz enerji hedefleri, geliştirilmekte olan 202 yenilenebilir projeden açıkça anlaşılmaktadır: 153 hidroelektrik santrali, 18 rüzgar enerjisi tesisi ve 31 güneş enerjisi santrali. Gürcistan, temiz enerji gelişiminin “aktif bir aşamasında” ve Ekonomi ve Sürdürülebilir Kalkınma Bakan Yardımcısı Romeo Mikautadze’ye göre, kullanılmayan “devasa” potansiyele sahip.

Ocak ayında Abu Dabi’deki Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı Meclisi’nde konuşan Mikautadze, Gürcistan’ın 10 yıllık enerji ağı geliştirme planında ve toptan satış pazarında rekabeti teşvik etme planlarında özetlendi. “Rekabetçi bir piyasa, komşularımızla sınır ötesi ticaret fırsatlarının verimli bir şekilde kullanılmasını ve sektörün yabancı katılımcılar ve yatırımcılar da dahil olmak üzere rekabetçi güçlere açılmasını kolaylaştıracaktır” dedi.

Denizaltı kablosu, Gürcistan’ın yeşil enerji arzının yanı sıra komşu Azerbaycan’daki rüzgar çiftlikleri tarafından üretilen enerjiden yararlanan bu planın önemli bir parçasıdır. Gürcistan’ın yenilenebilir enerji kaynaklarının sadece% 30’u şu anda kullanılıyorsa, kablo projesi sektörün potansiyelini ortaya çıkarabilir.

Orta yol bulmak

Gürcistan’ın temiz enerji üretimini ve ihracatını artırma çabası, Avrupa ile Asya arasındaki Orta Koridor’a büyük ilgi duyulan bir zamanda geliyor – çatışma, enerji kıtlığı ve yaptırımların diğer tedarik yollarını bozduğu günümüzde giderek daha önemli bir ticaret kapısı. Gürcistan Dışişleri Bakanı Ilia Darchiashvili, Gürcistan’ın bu Avrasya kanalı aracılığıyla “güvenli, istikrarlı ve zamanında” kargo ve enerji sağlamasının değerini vurguladı ve denizaltı kablo projesinin Gürcistan’a “yeni Avrupa amacı” verdiğini söyledi.

Projenin zorlukları, Gürcistan’ın hırsının bir göstergesidir. Karadeniz’in 2.250 metreye ulaşabilen derinliği, bunun dünyanın en derin denizaltı elektrik kablosu olacağı anlamına geliyor. Bu ara bağlantı projesi aynı zamanda geniş bant veri kapasitesini ve hızını artıracak, bağlantıyı geliştirecek ve Gürcistan’ın genişleyen BT sektörünün büyümesini destekleyecek bir optik fiber kablo (OFC) içerecektir.

Gürcistan Başbakanı İrakli Garibashvili, 27 Aralık’taki yıllık yıl sonu konuşmasında, enerjinin ülke için temel bir öncelik olduğunu belirtti. Gürcistan’ın sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp aynı zamanda büyük bir temiz enerji ihracatçısı olmayı hedeflediği için önümüzdeki üç yıl içinde enerji projelerine “yaklaşık 3 milyar dolar” yatırım yapılmasını bekliyor. “Rüzgar, güneş ve hidroelektrik santralleri gibi yeni nesil tesisler inşa etmemiz gerekiyor, böylece AB’deki elektrik payımızı satabiliriz, bu da ülkemize yüz milyonlarca dolar gelir getirecek” dedi.

Özellikle, BAE merkezli bir yenilenebilir enerji şirketi olan Masdar’ın yatırımıyla doğu Gürcistan’da 96 MW’lık bir güneş enerjisi tesisi geliştiriliyor ve batı Terjola ve Tkibuli’de rüzgar enerjisi santralleri planlanıyor. Gürcistan’da 20.000’den fazla nehir var ve bunların 300’ü hidroelektrik üretimi için fırsatlar sunuyor.

Şubat ayında Garibashvili, Münih Güvenlik Konferansı’nda von der Leyen ile bir araya geldi ve Karadeniz denizaltı elektrik kablosunun önemini tartıştılar. Başbakan ayrıca, enerji zengini Gürcistan’ın Avrupa Birliği aday statüsü için kimlik bilgilerinin altını çizdi.

Garibashvili, “Enerji sektörüne ek yatırım çekmemiz gerekiyor” diyor. “Hızı hızlandırmalı ve Gürcistan’da küçük, orta veya büyük olsun, mümkün olduğunca çok sayıda [hidroelektrik santrali] inşa etmeliyiz.”

İster hızlı akan nehirlerden yararlanarak ister elektriği denizin çok altına taşıyarak olsun, Gürcistan’ın eski ulusu enerjisini dünyaya getiriyor.

bloomberg

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

ABONELIK

Popüler

www paravitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 - Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.


Notice: date_default_timezone_set(): Timezone ID 'UTC+3' is invalid in /home/maviatlas/public_html/wp-content/plugins/notice-bar-old/inc/frontend/front-notice-bar.php on line 27