Connect with us

EKONOMİ

Türk Telekom vurgunu ve medya

Yayınlanma:

|

Türk Telekom A.Ş hisselerinin yüzde 55’inin Varlık Fonu’na 1.65 milyar dolara satışı, geçen hafta savaş gündeminin yanı sıra en çok konuşulan konulardan biri oldu. 2005’te özelleştirilerek Suudi Oger grubuna yok pahasına satılışı, şirketin bu satış için Türkiye’deki bankalardan kredi kullanması, daha kredileri ödemeden, yeniden kredi kullandırılması ve üstelik kâr payını şirket kasasına geçirip, borçlu halde iflas bayrağını çekip, ülkeden çıkmasını yalnızca geçen hafta değil, yıllardır yazan ekonomi uzmanları ve gazeteciler, dile getiren siyasetçiler var. Süreci hatırlamak için Barış Soydan ve Füsun Sarp Nebil’in yazılarını şuraya bırakarak devam edelim.

Ülkenin en büyük sabit telefon ve internet altyapısına sahip şirketinin, satışı o dönem gazetelerinin manşetlerini süslemişti. Sabah’ın 2 Temmuz 2005 manşeti misal “En Büyük Satış”.  Bugünden bakınca ne kadar isabetli bir başlık! Diğer manşetleri ise Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakcı, Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci, Oger Telekom Yönetim Kurulu Başkanı Muhammed Hariri ve Türk Telekom İcra ve Yönetim Kurulu Başkanı, Genel Müdürü Paul Doany’nin sahnede dev bir çek etrafında gülümsedikleri fotoğrafla hatırlarsınız. Şu alıntı toplantıyı haber yapan Hürriyet’ten:

“Para lafını duyunca hemen Ankara`dan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım`ın da Antalya`dan uçakla geldiğini esprili bir şekilde anlatan Unakıtan, Ulaştırma Bakanı`nın da Maliye Bakanı`ndan farkı yoktur. Bana söyler ama kendisi de iyi hesap yapar diye konuştu. Unakıtan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım`ın elde edilen gelirden kendi bakanlığının da faydalandırılmasına ilişkin sözleri üzerine, Bakan Yıldırım`ın toplantıya 1.5 saat geç gelmesine işaret ederek, Size sıra ne zaman gelir bilmem. Ne kadar geciktiysen o kadar keseceğim diye espri yaptı. Özelleştirme karşıtlarını da eleştiren Unakıtan, Laf söyleyenler var. Onların kaç parası var? Bir de gelen paraya bakın. Biz neticeye bakarız. Türkiye doğru yolda dedi.”

Unakıtan, Türkiye bankalarından alınan krediyle yazılan çekin keyfini çıkarırken, Türk Telekom’da grev başlamıştı. Haber İş Sendikası telekomünikasyon gibi kritik bir sektörde özelleştirmenin sakıncalarının altını çiziyor, haberleşme özgürlüğü ve kamu hizmeti amaçlarının dışında, siyasi bir tercihe vurgu yapıyordu. 2013’e geldiğimizde, Türk Telekom’u almak için kurulan Oger’e ait OTAŞ, fiber altyapıya kaynak sağlama bahanesiyle şirketin elindeki ve aslında Hazine’ye ait olan bakır kabloları, Danıştay’ın satılamaz kararına rağmen sattı. Sabah Gazetesi’nde Metin Can fiberin bakır kablodan 100 kat daha ucuz olduğunu yazmıştı. Yine Can’ın aktardığına göre “Kamu Aydınlatma Platformu’na (KAP) bilgilendirme yapan şirket, kablo satışını doğruladı. Açıklama satış gelirinin Hazine’ye değil, şirketin kasasına aktarıldığını ortaya çıkardı. Satış miktarına ilişkin bilgi vermeyen şirket, ‘Fiber yatırımlarımız sonucunda şebekemizde bulunan bakır kabloların bir kısmı atıl hale geliyor. Kaynakları en iyi şekilde değerlendirmek için atıl hale gelen bakır kabloların satışıyla fiber yatırımlarımıza kaynak oluşturuyoruz’ dedi.”

Yani OTAŞ yalnızca Türkiye’den aldığı krediyle şov yapmamış, üzerine 35 milyon km’lik kamu malı olan bakır kabloları satmıştı. Yerine ne döşediğini ve nasıl döşediğini anlamak için abonelerinin bugün internet hızına bakmaları yeterli.

TELEKOMÜNİKASYON, MEDYA VE FUTBOL İLİŞKİLERİ

Medya açısından şimdi birkaç sene geriye gidelim. 2010 yılı Ocak ayında “TTNET Web TV hizmete giriyor” diye bir haber çıktı. İnternet üzerinden, isteğe bağlı yayıncılık yapabilecek, geleceğin teknolojisini o dönemde uygulayabilecek altyapıya sahip tek şirket Türk Telekom’du. Tam da o yıl Süper Lig ihalesine gireceğini açıklayan Türk Telekom’un maçları nerede yayınlayacağına dair soru işaretleri cevabını buldu. 2010 yılı futbol maçları yayın ihalesi dört saat sürdü ve kıran kırana geçti. Digitürk 321 milyon dolar vererek yayın ihale bedelini görülmemiş bir meblağa taşırken, TRT maçların geniş ve kısa özetlerini yayınlamak için 40,2 milyon dolar ödemiş, mobil yayınları içeren C Paketini ise 13,4 milyon dolarla Türk Telekom kazanmıştı.

Türk Telekom’un medyaya bu hevesli girişi, sektör temsilcilerinde tedirginlik yaratmıştı. O dönem bir araştırma için görüştüğüm, üst düzey bir medya yöneticisi, medyanın hızla dijitale kaydığı bu zamanda, ülkenin internet altyapısına hakim şirketin medyaya girişini endişeyle karşıladıklarını, ancak Türk Telekom’un aynı zamanda en büyük reklam verenlerden biri olması nedeniyle kimsenin sesini çıkaramadığını söylemişti. 2012’de Digitürk’ün yayın hakkı iki yıl daha uzatıldı. Bu arada devlete olan 455 milyon dolarlık borcu nedeniyle Çukurova Grubu şirketlerine el konuldu. Digitürk, TMSF’nin eline geçti. Bu süreçte ilk olarak Türk Telekom, Temmuz ayında 530 milyon dolarlık bir teklifle, Digitürk’ü almaya talip oldu. Ardından Doğan Grubu 2013 Eylül ayında %53’lük hisse için 742 milyon dolar teklif etti, Ocak 2014’te ise teklifini 879 milyon 450 bin dolara yükseltti. Fakat ikisine de hatta araya Fatih Saraç (nam-ı diğer ‘Alo Fatih’) vasıtasıyla dahil olan Ciner Grubu’na da kısmet olmadı. Digitürk 2016’da Katarlı Al Jazeera’nin yan kuruluşu BeIN’e satıldı.Reklam

Türk Telekom’un Tivibu adıyla verdiği IPTV hizmeti, 2010 yılında, TTNET abonelerine 1 TL karşılığında bir promosyonla başladı. O dönem şirketin, sabit geniş bant internet pazarına yaklaşık altı milyon abonesiyle, hakim olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bu arada başlangıcından itibaren rakip şirketler tarafından (internet ve TV yayıncılığını bir paket haline getirmesi nedeniyle) hakim durumunu kötüye kullandığı gerekçesiyle Rekabet Kurumu’na şikayet edildi. İlk başvurular Tivibu’nun yaygın olmaması ve yeterli veri bulunmaması nedeniyle soruşturmaya konu olmadı. Tekrar eden şikâyetler sonrası 2017’de en sonunda soruşturmaya karar verildi. Sonuç 2021’de Rekabet Kurumu tarafından şöyle açıklandı: “Hakkında soruşturma yürütülen Türk Telekom’un toptan sabit genişbant internet erişim hizmetleri pazarında hâkim durumda olduğuna; Türk Telekom’un 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesi kapsamında hâkim durumunu kötüye kullanmadığına ve bu nedenle teşebbüse aynı Kanun’un 16. maddesi uyarınca idari para cezası uygulanmasına yer olmadığına karar verildi.”

Tivibu, halen Türk Telekom abonelerine uygun fiyatla hizmet sunmaya devam ediyor. Bu arada internet üzerinden TV yayıncılığı hizmetine Tivibu Go ile uydu yayıncılığı hizmetini de ekledi. 2020’de Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi yayın haklarını almıştı, bir yıl sonra çekildi. Dijital platformların bugünkü koşullarda ayakta durmasını sağlayan en önemli faktör spor müsabakalarının yayın hakları. Faaliyet raporlarında görünmüyor ama elinde kalan Bundesliga, Bundesliga 2, İtalya Serie A, FA Cup, İspanya Kral Kupası, W Series, ATP250 ve Blast CS:GO; S Sport kanallarında yayınlanan içeriklere rekabet şansı yok, muhtemelen zarar ediyor. Hatta kimsenin izlemediği, ama bazı hükümet üyelerinin sevdiği spor dalları için, mesela golf,  özel kanal açan bir çiftliğe dönüşmüş durumda.

VARLIK FONU ARTIK MEDYA PATRONU

Şimdi Türk Telekom’un Varlık Fonu’na satışına bir de buradan bakalım. Makyajlı faaliyet raporlarında bile pek kar eden bir şirket değil. Dahası bu satışla birlikte Türkiye Varlık Fonu’nun elinde Turkcell’le birlikte gelen Turkcell TV +, Tivibu ve Türksat var. Türksat ülkede uydu yayıncılığı alanında tekel.

Turkcell’in başında Türk Telekom’dan atanma, şu anda Haber Global’in sahibi SOCAR’da çalışmış Bülent Aksu var. Yönetim Kurulu üyelerinden biri eski Anadolu Ajansı Genel Müdürü Şenol Kazancı.

Ülkenin yüzde 80’i televizyonu uydu üzerinden izliyor. Yukarıda da ifade ettiğim gibi burada bir tekel var Türksat, gelirini siz düşünün, şu anda Varlık Fonu’na ait. Türksat yönetiminde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Sağlık Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci ve eski AKP’li Bakan Atilla Koç’un oğlu, Taha Koç da bulunuyor. Sözcü gazetesinden Başak Kaya’nın haberine göre çift maaş eleştirilerine Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kemal Yüksek’in, “Bizim de çoluğumuz çocuğumuz var. Acımasızca eleştiriler oluyor. Özellikle Amerikan menşeli Tilki televizyonunda [FOX TV’yi kastediyor] ve diğer televizyonlarda boy boy fotoğraflarımız gösteriliyor. Çift maaş alalım diye bizim bir talebimiz olmuyor” demiş.

Şimdi düşünün, Türkiye Varlık Fonu’nun elinde Türksat haricinde internet ve internet + uydu üzerinden yayın yapan iki yayıncı şirket daha var. Bir nevi medya patronu, hem de dolaylı değil doğrudan devlet eliyle hakim olduğu bir holdingin başı sayılabilir. Genel kanı elindekini satıp seçim öncesi paraya çevireceği yönünde; çünkü en pratiği bu. Fakat bu koşullar altında kime nasıl satacak, üstelik seçim öncesi medya desteği (ikna için olmasa da, bazı kanalları platformlardan atmak için kullanılabilecekken)… Yanlış duymuşumdur eminim, hiçbiriniz serbest piyasa koşullarından bahsetmemişsinizdir? Belki de bugün kur artışı nedeniyle sürekli mızmızlanan BeIN’in elinden yayın ihalesini almak için bir fırsat doğmuştur, hem reklam +abone geliri, hem de futbol izleyicisini siyaseten kontrol etmek için elverişlidir. 2014’te el konulup 2016’da satılan Digitürk gibi uluslararası pazarda pazarlık konusu yapılacaktır; aynı nehirde iki kez yıkanılır mı? Kim bilir?

Ceren Sözeri – Evrensel

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.