Connect with us

EKONOMİ

Türkiye borç krizine girer mi?

Yayınlanma:

|

Türkiye, döviz krizi ve enflasyonun yarattığı ekonomik çalkantılarla boğuşurken son dönemde uzmanlar ülkenin risk seviyesinin alarm verdiğini belirterek olası bir borç krizinin ülke ekonomisine büyük zararlar verebileceği görüşünü dillendirmeye başladı.

Türkiye’nin kredi iflas riskinin (CDS) yükselmesi ve buna paralel olarak borçlanma maliyetlerinin artması, Türkiye’nin olası bir borç krizi riski içinde bulunup bulunmadığı konusunda soru işaretleri yarattı.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının da Türkiye’nin finansal yükümlülüklerini yerine getirme kabiliyeti ile ilgili görünümünü negatif seviyede tutması bu korkuyu tetikledi.

Peki Türkiye’nin dış borçları ile ilgili tablo ne durumda ve uzmanlar borç krizi riskini nasıl değerlendiriyor?

KREDİ İFLAS RİSKİ ARTIYOR

Türkiye’nin 5 yıllık kredi risk primi geçen haftalarda 900 puana yaklaştıktan sonra geçen haftayı 840 puan civarında tamamladı. CDS, yani kredi risk primi, ülkelerin ekonomik ve politik risk gelişmesine göre değişiyor.

CDS‘in 900 baz puana yaklaşması dış borçlanma maliyetini çift haneye getirirken, borçlanma maliyetinin artması ödemeler dengesi krizi riskinin arttığına da işaret ediyor.

TÜRKİYE’NİN BORÇ TABLOSU

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre, Türkiye’de vadesine 1 yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan ‘kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoku’ mayıs ayı itibariyle 182,3 milyar dolarla rekor seviyelerde seyretmeye devam etti.

Mayıs sonu itibarıyla, Türkiye’nin kısa vadeli dış borç stoku, 2021 yıl sonuna göre yüzde 10,6 oranında artışla 134,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Kamu sektörünün kısa vadeli borcu ise 2021 yıl sonuna göre yüzde 9,5 oranında artarak 24,3 milyar dolar arttı.

TÜRKİYE’DE BORÇ KRİZLERİNİN TARİHİ

Türkiye’nin dış borçlara ilişkin görünümü bu şekilde gerçekleşirken ülkede daha önce yaşanan krizler de hafızalardaki yerlerini koruyor.

Türkiye’de Osmanlı Devleti’nin batmasında etkisi olan borç krizi Cumhuriyet döneminde üç kere yaşandı. Yaşanan 3 borç krizinin de ardından siyasal iktidarlar değişti. Türkiye’nin ilk borç krizi 1958 yılında Adnan Menderes hükümeti döneminde, ikinci borç krizi 1978’de Süleyman Demirel hükümeti döneminde ve 2000’de Bülent Ecevit hükümeti döneminde yaşandı.

Borç krizlerinin yaşandığı yıllar aynı zamanda Türkiye’nin en büyük ekonomik krizleri yaşadığı yıllar oldu. Türkiye tarihinde çok fazla ekonomik kriz yaşansa da bu ekonomik krizlerin borç krizi ile birleştiği dönemlerin sonucunda faizler yükseldi ve ekonomi daraldı. Son borç krizi sonrasında 2001’de Türkiye ekonomisi yüzde 9 küçüldü.

TÜRKİYE RİSKLİ ÜLKELER İÇİNDE 20. SIRADA

Geçtiğimiz hafta Bloomberg’de yer alan bir analizde ise Türkiye’nin borç krizi riskinin bulunduğu belirtildi.

Analizde gelişmekte olan ülkelerin çeyrek trilyon dolarlık borç yükü nedeniyle dünyanın tarihi bir temerrüt zinciri riskiyle karşı karşıya olduğu belirtilirken Türkiye de riskli ülkeler arasında sıralandı. Bahsi geçen ülkeler sırasıyla El Salvador, Gana, Tunus, Pakistan, Mısır oldu. Listenin 20. sırasındaysa Türkiye yer aldı.

KREDİ GÖRÜNÜMLERİ NEGATİF

Bununla birlikte kredi derecelendirme kuruluşları da Türkiye’nin finansal yükümlülüklerini yerine getirme kabiliyetini ölçen notlarını düşük seviyelerde tutmaya devam etti. Önceki hafta uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, yayımladığı raporda Türkiye’nin kredi notunu B+’dan B’ye indirdiğini, görünümünü ise “negatif” olarak teyit ettiğini açıkladı.

S&P son not güncellemesini Aralık 2021’de yapmıştı. S&P’ye göre, Türkiye’nin kredi notu B+’da kalırken görünüm durağandan negatife döndü. Moody’s ise Eylül 2020’de Türkiye’nin kredi notunu B1’den B2’ye düşürmüştü. Türkiye’nin kredi notu üç kuruluşa göre de ‘çok spekülatif’ statüsünde bulunuyor.

Türkiye’nin kredi notları 2001 seviyelerine yakın bir yerde bulunurken ‘iflas’ dahil 9 kümenin bulunduğu notlandırma sisteminde Türkiye 6. kümede bulunuyor. Kuruluşların notları ana olarak ‘yatırım yapılabilir’ ve ‘spekülatif’ diye ikiye ayrılıyor. Türkiye’nin görünümü negatif olduğu için spekülatif olarak sınıflandırılıyor.

Türkiye’nin borçlarıyla ilgili görünüm kötüleşirken iktisatçılar da borç krizlerinin yarattığı büyük risklere dikkat çekiyor. Uzmanlar ülkenin temerrüt riski içinde bulunup bulunmadığı konusunda farklı görüşte olsa da borçların ekonomiyi kırılgan hâle getirdiği konusunda hemfikir.

BORÇ KRİZİ RİSKİ VAR MI?

Konu ile ilgili Sozcu.com.tr’ye değerlendirmelerde bulunan iktisatçı Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu Türkiye’nin çok uzak olmayan bir gelecekte dış borç ödeme kriziyle karşılaşma olasılığının  yüksek olduğunu belirtti.

Türkiye’nin 1 yıl içerisinde çevrilmesi gereken 182 milyar dolar kısa vadeli borcu olduğunu hatırlatan Kozanoğlu, “Bunun bir kısmı ticari krediler ve yabancıların döviz mevduatları. Bunları bir yana bıraksak dahi, 2022 sonuna kadar ödenmesi gereken 49,6, 2023’te ödenmesi gereken 50,6 milyar dolar fiili borç bulunuyor. Bunun 36 milyar doları özel sektörün borcu” dedi.

DÖVİZ AKIŞI İÇİN ORTAM UYGUN DEĞİL

Kozanoğlu ayrıca, “Cari açığın da 40 milyar dolara doğru gittiğini düşünürsek ciddi bir döviz gereksinimi var. Geçmişte bu bir şekilde fonlanabiliyordu. Ancak bugün başta ABD ve Avrupa faiz artışlarıyla dünyada hem bir ‘güvenli liman’ arayışı var hem de getiriler yükselmiş durumda. O nedenle küresel ortam uygun değil” değerlendirmesinde bulundu.

Kozanoğlu Türkiye’nin CDS priminin 840’a, ülkenin eurobondlarının (yurt dışına ihraç edilen döviz cinsi tahvil) faizinin ise yüzde 11 civarına yükselmesinin borç maliyetlerini artırdığını hatırlatarak, “O nedenle çok uzak olmayan bir gelecekte dış borç ödeme kriziyle karşılaşma olasılığı oldukça yüksek görünüyor” dedi.

‘IMF SEÇENEĞİ ÜLKEYE BEDEL ÖDETİR’

Türkiye’nin olası bir borç krizine girmesi durumunda neler olabileceğine ilişkin senaryolara da değinen Kozanoğlu IMF seçeneğinin masaya gelebileceğini aktardı. Kozanoğlu Türkiye’nin daha önce borç krizleri nedeniyle IMF ile anlaşarak ciddi bedeller ödemek zorunda bırakıldığını belirtti.

Kozanoğlu, “Türkiye 1979-80,1994 ve 2001 ekonomik krizlerini hep bir döviz ve dış borç krizi olarak yaşadı. Her defasında IMF kapısına gidilmek zorunda kalındı. IMF fonlarıyla iflastan kurtulduysa da emekçilere ciddi bedeller ödeten, kamu varlıklarının özelleştirilmesine yol açan, tarım kesimine destekleri budayan kemer sıkma önlemleri uygulandı. Bunu da arzu etmiyorum, ancak aksi halde dış borçların servisinin olanaklı olmadığını düşünüyorum” dedi.

Kozanoğlu, dış borçların yeniden takvimlendirilmesini içeren kamucu, halkçı bir programın uygulanması gerektiğini ancak ufukta AKP giderse bile böyle bir programı uygulayacak bir alternatif görünmediğini belirtti.

‘YAKIN VADEDE TEMERRÜT RİSKİ GÖRMÜYORUM’

İktisatçı Dr. Cem Oyvat ise yakın vadede Türkiye’nin temerrüt riski olmadığı görüşünde.

Türkiye’de toplam dış borcun milli gelire oranının da 2019-2020 yıllarına kıyasla daha kötü olmadığını ve toplam dış borcunun GSYH’ye oranının 2000’lerin başındaki duruma göre daha iyi olduğunu belirten Oyvat, “Yakın zamanda Türkiye’nin temerrüt riski olduğunu düşünmüyorum” değerlendirmesinde bulundu. Ancak Oyvat, bu duruma rağmen borçların Türkiye ekonomisi için önemli bir problem olduğunu belirtti.

Oyvat şu değerlendirmelerde bulundu:

“Ben yakın zamanda Türkiye’nin temerrüt riski olduğunu düşünmüyorum. Kamu sektörü ve TCMB’nin toplam dış borcunun GSYH’ye oranı 2022’in 1.çeyreğine göre yüzde 26.7. Bir karşılaştırma yaparsak 2000’lerin başında bu sayı yüzde 38’lerdeydi ve Türkiye o dönemde temerrüde gitmedi. Tabii özel sektörün dış borçlarının bir kısmını devletin üstlenmesi gibi bir risk var. Ama Türkiye’de toplam (özel+kamu) dış borcun milli gelire oranı da 2019-2020 yıllarına kıyasla daha kötü değil.

BORÇLAR TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK BİR PROBLEM

Yerel para cinsinden olan borçlar (buna KKM’nin getireceği maliyeti de katabiliriz) ise bir ülkeyi temerrüde zorlamaz. Ama bu demek değil ki, borçlar Türkiye için önemli bir problem değil. Geçtiğimiz aylarda hazinenin ödeyeceği iç borç faizi anaparayı geçti. Devletin daha yüksek faiz ödemesi, kamu kaynaklarının daha büyük bölümünün rantiye kesimine aktarılması anlamına geliyor. Maalesef Türkiye’nin artan risk primi de bu durumu kötüleştiriyor”

Önümüzdeki aylarda borçların dışında KKM’nin de devletin üzerindeki yükü artıracağını belirten Oyvat, “Çünkü Türkiye’nin bunca kur şokuna rağmen hâlâ çok ciddi bir cari açık verdiğini ve  Türkiye’ye anlamlı bir sermaye girişi olmadığını ve TCMB’nin rezervlerini tükettiğini düşünürsek, özellikle turizm gelirlerinin azalacağı sonbaharda döviz kurunun ciddi bir oranda yukarı gideceğini görmemiz sürpriz olmaz” dedi.

Döviz kurundaki artışların Kur Korumalı Mevduat yolu ile, hazine ve TCMB’den varlıklı kesime ciddi bir servet aktarılmasına yol açtığını belirten Oyvat son olarak, “Kamunun borçlarının dışında, özel sektörün de kısa vadeli dış borç stoku Mayıs 2022’de, 2021’in sona göre yüzde 10 artarak 80 milyar doların üzerine çıktı. Özel sektörün artan kısa vadeli dış borç stoku da; firmaları kur şoklarına karşı daha kırılgan hale getiriyor” değerlendirmesinde bulundu.

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.