Connect with us

EKONOMİ

Türkiye nüfusu 83 milyon 614 bin oldu

Yayınlanma:

|

TÜİK, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS)‘e göre Türkiye’nin yeni nüfusunu açıkladı.

Türkiye’de ikamet eden nüfus, 31 Aralık 2020 tarihi itibarıyla bir önceki yıla göre 459 bin 365 kişi artarak 83 milyon 614 bin 362 kişiye ulaştı. Erkek nüfus 41 milyon 915 bin 985 kişi olurken, kadın nüfus 41 milyon 698 bin 377 kişi oldu. Diğer bir ifadeyle toplam nüfusun %50,1’ini erkekler, %49,9’unu ise kadınlar oluşturdu. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre ülkemizde ikamet eden yabancı nüfus(1) bir önceki yıla göre 197 bin 770 kişi azalarak 1 milyon 333 bin 410 kişi oldu. Bu nüfusun %49,7’sini erkekler, %50,3’ünü kadınlar oluşturdu. Nüfus artış hızı, binde 5,5 oldu Yıllık nüfus artış hızı 2019 yılında binde 13,9 iken, 2020 yılında binde 5,5 oldu.
Nüfus ve yıllık nüfus artış hızı, 2007-2020

İl ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı %93 oldu Türkiye’de 2019 yılında %92,8 olan il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı, 2020 yılında %93 oldu. Diğer yandan belde ve köylerde yaşayanların oranı %7,2’den %7’ye düştü. İstanbul’un nüfusu 15 milyon 462 bin 452 kişi oldu İstanbul’un nüfusu, bir önceki yıla göre 56 bin 815 kişi azalarak 15 milyon 462 bin 452 kişiye düştü. Türkiye nüfusunun %18,49’unun ikamet ettiği İstanbul’u, 5 milyon 663 bin 322 kişi ile Ankara, 4 milyon 394 bin 694 kişi ile İzmir, 3 milyon 101 bin 833 kişi ile Bursa ve 2 milyon 548 bin 308 kişi ile Antalya izledi. En fazla nüfusa sahip ilk 5 ilin cinsiyete göre dağılımı, 2020

Nüfusu en az olan il 81 bin 910 kişi ile Bayburt oldu Bayburt, 81 bin 910 kişi ile en az nüfusa sahip olan il oldu. Bayburt’u, 83 bin 443 kişi ile Tunceli, 96 bin 161 kişi ile Ardahan, 141 bin 702 kişi ile Gümüşhane ve 142 bin 792 kişi ile Kilis takip etti. En az nüfusa sahip ilk 5 ilin cinsiyete göre dağılımı, 2020

Nüfus piramidindeki yapısal değişim devam etti Nüfus piramitleri, nüfusun yaş ve cinsiyet yapısında meydana gelen değişimi gösteren grafikler olarak tanımlanmaktadır. Türkiye’nin 2007 ve 2020 yılı nüfus piramitleri karşılaştırıldığında, doğurganlık ve ölümlülük hızlarındaki azalmaya bağlı olarak, yaşlı nüfusun arttığı ve ortanca yaşın yükseldiği görülmektedir. Nüfus piramidi, 2007, 2020

Türkiye nüfusunun ortanca yaşı 32,7’ye yükseldi Ortanca yaş, yeni doğan bebekten en yaşlıya kadar nüfusu oluşturan kişilerin yaşları küçükten büyüğe doğru sıralandığında ortada kalan kişinin yaşıdır. Ortanca yaş aynı zamanda nüfusun yaş yapısının yorumlanmasında kullanılan önemli göstergelerden biridir. Türkiye’de 2019 yılında 32,4 olan ortanca yaş, 2020 yılında 32,7’ye yükseldi. Cinsiyete göre incelendiğinde, ortanca yaşın erkeklerde 31,7’den 32,1’e, kadınlarda ise 33,1’den 33,4’e yükseldiği görüldü. Cinsiyete göre ortanca yaş, 2007-2020

Ortanca yaşı en yüksek olan il Sinop, en düşük olan il Şanlıurfa oldu Ortanca yaşın illere göre dağılımına bakıldığında, Sinop’un 41,4 ile en yüksek ortanca yaş değerine sahip olduğu görüldü. Sinop’u, 40,6 ile Balıkesir ve Kastamonu izledi. Diğer yandan 20,4 ile Şanlıurfa en düşük ortanca yaşa sahip il oldu. Şanlıurfa’yı, 21,2 ile Şırnak ve 22,3 ile Ağrı takip etti. Kadınlarda ve erkeklerde en yüksek ortanca yaşa sahip il Sinop oldu Ortanca yaşın illere ve cinsiyete göre dağılımı incelendiğinde, erkeklerde 40,2 ile Sinop en yüksek ortanca yaşa sahip olan il olurken, 20 ile Şanlıurfa en düşük ortanca yaşa sahip olan il oldu. Kadınlarda 42,7 ile Sinop yine en yüksek ortanca yaş değerine sahip olan il olurken, Şanlıurfa ve Şırnak 20,9 ile en düşük ortanca yaş değerine sahip olan iller oldu. En yüksek ve en düşük ortanca yaşa sahip ilk 5 ilin cinsiyete göre dağılımı, 2020

Çalışma çağındaki nüfusun oranı %67,7 oldu Çalışma çağı olarak tanımlanan 15-64 yaş grubundaki nüfusun oranı, 2007 yılında %66,5 iken 2020 yılında %67,7 oldu. Diğer yandan çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı %26,4’ten %22,8’e gerilerken, 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusun oranı ise %7,1’den %9,5’e yükseldi. Yaş gruplarına göre nüfus oranı, 2007, 2020

Toplam yaş bağımlılık oranı arttı Çalışma çağındaki birey başına düşen çocuk ve yaşlı birey sayısını gösteren toplam yaş bağımlılık oranı, 2019 yılında %47,5 iken 2020 yılında %47,7’ye yükseldi. Ekonomik olarak aktif olan birey başına düşen çocuk sayısını ifade eden çocuk bağımlılık oranı, %34,1’den, %33,7’ye gerilerken, çalışan birey başına düşen yaşlı birey sayısını ölçen yaşlı bağımlılık oranı ise %13,4’ten %14,1’e yükseldi. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’de 2020 yılında, çalışma çağındaki her 100 kişi, 33,7 çocuğa ve 14,1 yaşlıya bakmaktadır. Yaş bağımlılık oranları, 2016-2020

Türkiye’de kilometrekareye 109 kişi düşerken İstanbul’da 2 bin 976 kişi düştü Nüfus yoğunluğu olarak tanımlanan “bir kilometrekareye düşen kişi sayısı”, Türkiye genelinde 2019 yılına göre 1 kişi artarak 109 kişiye yükseldi. İstanbul, kilometrekareye düşen 2 bin 976 kişi ile nüfus yoğunluğu en yüksek olan ilimiz oldu. İstanbul’dan sonra 553 kişi ile Kocaeli ve 366 kişi ile İzmir nüfus yoğunluğu en yüksek olan iller oldu. Diğer yandan nüfus yoğunluğu en az olan il ise bir önceki yılda olduğu gibi, kilometrekareye düşen 11 kişi ile Tunceli oldu. Tunceli’yi 20 kişi ile Ardahan ve Erzincan illeri izledi. Yüz ölçümü büyüklüğünde ilk sırada yer alan Konya’nın nüfus yoğunluğu 58, en küçük yüz ölçümüne sahip Yalova’nın nüfus yoğunluğu ise 326 olarak gerçekleşti. 

_____________________________________________________________________________________________________
AÇIKLAMALAR Yerleşim yeri nüfusları, İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından güncellenen ADNKS’den alınan nüfusla birlikte, kurumsal yerlerde kalan nüfus dikkate alınarak hesaplanmıştır. Kışla, cezaevi, huzurevi, üniversite öğrenci yurtları vb. kurumsal yerlerde kalanlar, uluslararası tanım gereği ikamet adreslerinin bulunduğu yerleşim yeri nüfusuna değil, kurumsal yerlerin bulunduğu yerleşim yeri nüfusuna dâhil edilmiştir. Ayrıca il, ilçe, belediye, köy ve mahallelere göre nüfuslar belirlenirken, 31 Aralık 2020 tarihli Ulusal Adres Veri Tabanı kayıtları kullanılmıştır. (1) Yabancı uyruklu nüfus kapsamında; referans tarihinde geçerli ikamet veya çalışma iznine sahip kişiler, uluslararası koruma kimlik belgesi gibi ikamet izni yerine geçen kimlik belgesi olan ve referans tarihinde geçerli adres beyanı olan kişiler ve izinle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkmış referans tarihinde geçerli adres beyanı olan mavi kart hamili kişiler değerlendirilmiştir. Kurs, turizm, bilimsel araştırma vb. nedenlerle 3 aydan kısa süreli vize veya ikamet iznine sahip yabancılar ile geçici koruma statüsüyle ülkede bulunan Suriyeliler nüfusa dâhil değildir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

DİSKAR: TÜİK’in tüketici enflasyonu verilerini iyice şaibeli hale getirmiştir

Yayınlanma:

|

Yazan:

TÜİK’in Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) verileri giderek tartışmalı hale geliyor. TÜİK’e göre Mayıs 2023 dönemi tüketici enflasyonu aylık yüzde 0,04 olarak gerçekleşti. Mayıs 2023 enflasyonun aylık 0,04 olarak gerçekleşmesinin temel nedeni TÜİK’in doğal gaz fiyatını sıfır kabul etmesidir. TÜİK 29 Mayıs 2023 tarihinde yaptığı açıklamada 2023 yılı TÜFE hesaplamaları kapsamında hanelerde bedava kullanılan doğal gaz için sıfır fiyat uygulaması yapacağını açıklamıştı. Enflasyon madde sepeti için yüzde 2,9 ağırlığı olan doğal gazın fiyatı sıfır kabul edildiği için aylık enflasyon yüzde 0,04 olarak açıklandı.

Aylık enflasyonun yüzde 0,04 olarak gerçekleşmesi sonucunda Ocak-Mayıs dönemi beş aylık enflasyon oranı yüzde 15,2 olarak açıklandı. Temmuz 2023’te açıklanacak enflasyon oranında da aylık 25 m3 doğalgaz fiyatı düşülerek hesaplama yapılacak. Yaz aylarında doğalgaz tüketimin düşmesi nedeniyle bu durum da enflasyonda aşağı doğru bir baskı yaratacak ve muhtemelen Haziran 2023 enflasyonu da beklenen ve yaşanandan düşük çıkacak. Böylece Temmuz 2023’te altı aylık enflasyona göre zam alacak işçiler büyük kayba uğrayacak.

2 Haziran 2023 tarihinde kamuoyuna yaptığımız açıklamamızda da vurguladığımız gibi TÜİK’in enflasyon ölçümünde doğalgaz fiyatını sıfır olarak kabul etmesi çalışanların ekmeğiyle oynamaktır. Doğalgaz bedelinin bir bölümünün veya tamamının Hazine tarafından karşılanması bir gelir desteği, sübvansiyondur. Bu tip desteklerin enflasyon hesabından düşülmesi bu desteklerin yarattığı ek gelirin enflasyon hesaplaması yoluyla geri alınması anlamını taşır ve gelir desteklerini anlamsız kılar. TÜİK enflasyonu hesaplarken benimsediği doğalgazda sıfır fiyat uygulamasıyla gelir destekleri ve sübvansiyonların yaratacağı olumlu etkiyi de sıfırlamaktadır. Bu kabul edilemez.

TÜİK, DİSK tarafından açılan davada verilen yargı kararına rağmen madde fiyat listesini açıklamayan, uzun zamandır veri karartarak şaibeli enflasyon oranları açıklamış ve doğalgazda “sıfır fiyat” uygulaması ile enflasyonu düşük göstererek milyonlarca emekçinin geliriyle oynamıştır.

Gerek yargı kararına rağmen madde fiyat listesinin karartılmaya devam edilmesi ve gerekse doğalgazda sıfır fiyat uygulaması TÜİK’in tüketici enflasyonu verilerini iyice şaibeli hale getirmiştir. Her ay TÜİK verilerinden yararlanarak hesapladığımız düşük gelirli ve emeklilerin gıda enflasyonuna ilişkin sonuçların da bu durum dikkate alınarak değerlendirilmesi yararlı olacaktır. TÜİK verilerindeki sağlıksız olması nedeniyle gelir gruplarına göre enflasyon oranlarının da gerçekte olduğundan daha düşük olabileceği uyarısı ile çalışmamızı paylaşıyoruz.

 

TÜFE’deki (2003=100) değişim 2023 Mayıs ayında bir önceki aya göre yüzde 0,04, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 15,26, on iki aylık ortalamalara göre yüzde 63,7 ve bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 39,5 olarak gerçekleşti.

Ancak TÜİK tarafından yayımlanan resmi ortalama enflasyon oranları farklı gelir gruplarının gerçeğini yansıtmıyor. Resmi ortalama enflasyon oranları düşük gelirlilerin, emekçilerin günlük yaşamda karşılaştığı ve hissettiği oranlar değildir.  Bu nedenle DİSK-AR olarak TÜİK’in ham verilerinden yararlanarak emeklilerin, dar gelirlilerin, düşük gelirlilerin hissettiği gıda enflasyonunu yeniden hesaplıyoruz. Yaptığımız hesaplamaya göre gıda enflasyonu ortalama yüzde 52,5 olarak gerçekleşirken emeklilerde gıda enflasyonu yüzde 66,9 oldu. Üçüncü yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu yüzde 57,1 olurken, düşük gelirli ikinci yüzde 20’lik grubun gıda enflasyonu yüzde 67,7, en yoksul yüzde 20’lik gelir grubun gıda enflasyonu ise yüzde 77,5 olarak gerçekleşti.

Dördüncü yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu yüzde 52 olurken, en yüksek gelir grubunun gıda enflasyonu ise yüzde 38,6 oldu. Böylece en yoksul gelir grubu yüzde 38 oranında gıda enflasyonu hissederken, en yüksek gelir grubu ise yüzde 77 oranında gıda enflasyonu hissetmiş oldu. Bu durum enflasyonun gelir gruplarına göre önemli ölçüde farklı hissedildiğini ortaya koyuyor. TÜİK’e göre Yurt İçi-Üretici Fiyatları Endeksi (Yİ-ÜFE) (2003=100) ise 2023 Mayıs ayında bir önceki aya göre yüzde 0,65 puan artarak yıllık yüzde 40,7 olarak gerçekleşti. TÜFE ile Yİ-ÜFE arasındaki makas Mayıs 2023’te yaklaşık 1,17 olarak gerçekleşti.

TÜFE ve gıda fiyatları endeksi artmaya devam ediyor. 2005 yılında 116 olan TÜFE, 2023’te 1,300’e yükseldi. 2005’te 111 olan gıda fiyatları endeksi ise 2023’te 1.980 puana yükseldi. Böylece 2005’ten bu yana TÜFE 1.184 puan, gıda fiyatları endeksi 1.869 puan arttı. 2005’te yüzde 8,7 olan enflasyon oranı 2023’te yüzde 39,5’e yükseldi. 2005’te yüzde 4,8 olan gıda enflasyonu ise 2023’te yüzde 52,08 yükseldi.

Öte yandan son yıllarda gıda enflasyonu ile genel enflasyon arasındaki fark açılmaya devam ediyor. 2003:100 bazlı TÜFE 1.300 olurken, gıda enflasyonu endeksi 1.980 oldu.

Metodolojik not: Dar gelirlilerin ve emeklilerin gıda enflasyonu hesabında, TÜİK’in gelire göre tüketim harcamasının ve temel gelir kaynağının hanehalkı tüketim harcamasının türlerine göre dağılımı (2019) verileri ile ana harcama gruplarına göre TÜFE verileri esas alındı. 

DİSKAR-DİSK Araştırma Merkezi

Okumaya devam et

EKONOMİ

Daron Acemoğlu: Türkiye iki büyük tehditle karşı karşıya

Prof. Dr. Daron Acemoğlu, “Erdoğan’ın seçimleri bu kadar kolayca kazanması benim için sürpriz oldu” dedi, Türk demokrasisi ve ekonomisini bekleyen tehlikelere dikkat çekti.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünyaca ünlü ekonomist Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim galibiyetini “Bu kadar kolay kazanabilmiş olması benim için açıkçası sürpriz oldu” sözleriyle değerlendirdi. Deutsche Welle’nin (DW) sorularını yanıtlayan Acemoğlu, Türkiye ekonomisinin “çok kritik” bir eşikte bulunduğuna dikkat çekerek “Durum bence hiç iyi değil” ifadelerini kullandı. Türk ekonomisi için aslında parlak bir gelecek fırsatı bulunduğunu, ancak bunun için kapsamlı politika değişikliğine gidilmesi gerektiğini söyleyen Acemoğlu, “Şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bunu yapmakla ilgilendiğinden ya da yapsa bile tam anlamıyla inandırıcı olacağından çok da emin değilim” dedi.

Mehmet Şimşek’in Türkiye ekonomisinde önemli bir rol üstlenmesinin çok iyi olacağını, ancak bunun tek başına yeterli olamayacağını vurgulayan Acemoğlu, “Erdoğan hâlâ arka planda ekonomiyle ilgili politikaları belirlerse, tabii ki o zaman sanki Mehmet Şimşek daha çok vitrinde duruyormuş gibi bir durum olur” dedi. “Türk demokrasisinin ayakta kalacağı konusunda hâlâ umutluyum” diyen Acemoğlu, Erdoğan’ın inşa ettiği ve “emperyal başkanlık” olarak nitelendirdiği rejimin, Türkiye’de yol açtığı dönüşüme ilişkin de dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) öğretim üyesi Prof. Dr. Daron Acemoğlu’na yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

DW: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidardaki ilk on yılına istikrarlı ekonomik büyüme damgasını vurdu. Hatta bu süreçte bir reformcu olarak nitelendirildi, övgü topladı. Bugün ise enflasyonun felç ettiği bir ekonomiyi yönetiyor ve oldukça otoriter bir lider imajına sahip. Nasıl bu noktaya gelindi?

Daron Acemoğlu: Bu çok çetrefil bir soru. Erdoğan iktidara ilk geldiğinde zayıf bir konumdaydı, Türkiye’de 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ağır mali kriz nedeniyle zaten uygulanmış olan reformları devralmıştı ve bunları tamamıyla ortadan kaldırarak yerine yeni bir şey koyacak durumda da değildi. Ve o dönem zaten Türk ekonomisinde ve kurumlarında çok sağlıklı ve yüksek verimlilik performansına sahip bir iyileşme dönemiydi. Ama bu çok sürmedi, 10 yıl değil, belki 5 beş yıl kadar, kısa bir dönemdi. Ama bence asıl yabancı basının Erdoğan sevdası daha uzun sürdü. Hatta bu sevda, Erdoğan iktidar üzerindeki kontrolünü iyiden iyiye artırdığında, partisi, Türk devleti ve ekonomi bürokrasisinde denetim sistemini inşa ettiğinde de sürdü, çünkü yabancı basın Müslüman bir demokrasi için rol model arayışındaydı. Ama artık günümüzde bu sürecin son aşamasındayız. Artık daha otoriter bir şahsiyet olarak ortaya çıkmış durumda. Özellikle medya, kısıtlamalar ve tehditler nedeniyle tamamen çöktü, artık yürütmeyi denetleme imkanı çok sınırlı. İcracı cumhurbaşkanlığını inşa etti, ya da buna aşırı miktarda gücü başkanın elinde toplayan emperyal başkanlık da, diyebiliriz. Muhalefet hâlâ bölünmüş ve etkisiz kalıyor, bu kısmen de Erdoğan’ın sebep olduğu, adil olmayan oyun alanından kaynaklanıyor. Ama benim için yine de sürpriz oldu. Çünkü ekonomi çok kötü durumda, yıkıcı deprem gerçekten yüzyılda bir görülen bir olaydı ve çok iyi yönetilmedi, depremden belirli bölgelerin çok ağır şekilde etkilenmesinde yolsuzluk çok etkiliydi, bütün bunlara rağmen seçimleri bu kadar kolay kazanabilmiş olması benim için açıkçası sürpriz oldu. Bugüne kadar kazanması en zor seçimi yine bir şekilde kolayca kazandı.

Seçimlerden sonra yaptığınız sosyal medya paylaşımlarında, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili endişelerinizi paylaştınız. Bu endişelerinizi biraz açar mısınız?

Ben aslında çok, çok, çok karamsar değilim. Yani Türkiye’de, insan hakları ve demokrasi zaten geriye gitti. Bu, son 10 sene içinde yaşadığımız bir süreç. Demokrasi zayıfladı, yargı kurumları bağımsızlıklarını neredeyse tamamen kaybettiler ve basın çok büyük baskı altında. Neredeyse tüm televizyon ve gazeteler artık özgür bir şekilde haber ya da yorum yapamıyorlar… Bundan sonra ne olacak? Bu biraz parlamentoya bağlı olacak, biraz da başka konjonktürel olaylara bağlı olacak. Demokrasinin bundan sonra daha da zayıflaması tabii ki mümkün, çünkü şu anki başkanlık sistemi gücü bir kişinin elinde çok yoğunlaştırıyor. Ama hâlâ Türkiye’deki demokratik sürecin tamamen çökmemesi, parlamento içinde de olsa muhalefet bir şekilde devam edebilsin diye umutlu olmaya çalışıyorum. Bundan sonraki seçimde bakalım ne olacak? Örneğin yerel seçimlerde demokrasinin nasıl çalıştığını göreceğiz.

Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu en önemli sınamalar sizce ne?

Şu anda Türkiye’nin iki büyük tehditle karşı karşıya bulunduğunu söylemek mümkün. Birincisi demokrasi ile ilgili bunu biraz önce konuştuk, ikincisi ekonomi. Ekonominin durumu bence hiç iyi değil. Ve kimin seçimi kazandığından bağımsız olarak bu zaten problem olacaktı. Yani Erdoğan seçildi ekonomi daha kötü diyebilir miyiz? Belki… Ama muhalefet gelseydi de ekonominin durumu bir anda iyileşmeyecekti ve hatta bence muhalefet de ekonominin bu baskısı altında, çok zor zamanlardan geçecekti. Şu anda Türkiye ekonomisinin hem yapısal sorunları hem de daha orta vadeli sorunları var. Ve ikisi de çok ciddi.

Bunları biraz açar mısınız?

Yapısal olarak Türkiye ekonomisi kurumsal bozukluklardan ötürü, bir açıdan da demokrasinin zayıflığından ötürü, üretkenliğini arttıramıyor, verimliliğini arttıramıyor, teknolojiyi güzel kullanamıyor. Ve bu, son 15 sene içinde artık çok net olarak görebildiğimiz bir şey. Ekonominin yeni sektörlere geçmesi, yatırım yapması, bunların hepsi çok yavaşladı. Aynı zamanda orta vadeli problemler de var…

Bunlar neler?

Bunlar cari açıkla ilgili, enflasyonla da ilgili ama daha da derin olarak şirketlerin ve bankaların bilançolarının zayıflığı ile ilgili. Bu nedenden dolayı Türkiye’nin çok daha derin reformlara ihtiyacı var, yeni kaynaklara ihtiyacı var. Problemler ciddi gibime geliyor, özellikle Türkiye yeterince ihracat yapamadığı ve yeterince dışarıdan yatırım alamadığı için sürekli Merkez Bankası’nın rezervlerini kullanmak zorunda kaldı. Bu rezervler bayağı azaldı. Aynı zamanda hükümet sürekli daha fazla harcamada bulunmaya başladı ve bu da bütçe dengesizliğini yarattı. Bunların hepsi gelecek 6 ay içinde bence daha da baş ağrısı yaratacak şeyler ve ciddi reformlara, ciddi yeni kaynaklara ihtiyaç var ve bunların nereden geleceği belli değil… Erdoğan hükümetinin büyük bir reform paketini uygulayacağına inanmıyorum, belki yanılıyorum ama hani büyük bir değişim yapacaklar gibime gelmiyor ve böylece bu problemler devam edecek ve bu Türkiye’nin potansiyelinin altında büyümesi, yüksek genç nüfusunun potansiyelini gerçekleştirmemesi anlamına geliyor. Bu da bence çok maliyetli bir şey zaten…

Erdoğan Türk ekonomisini eski Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek ile kurtarmak istiyor. Sizce Mehmet Şimşek Türk ekonomisini kurtarabilir mi?

Birincisi, sayın Mehmet Şimşek çok yetenekli, bilgili, deneyimli bir kişi. Onun Türkiye ekonomisinde önemli bir rol oynaması tabii ki Türkiye için çok iyi olur. Ama eğer Mehmet Şimşek gelir ama Erdoğan hâlâ arka planda ekonomiyle ilgili politikaları belirlerse, tabii ki o zaman sanki Mehmet Şimşek daha çok vitrinde duruyormuş gibi bir durum olur. Eğer Mehmet Şimşek’e gerçekten yetki verilir ve onun ekonomiyi değiştirmesine izin verilirse, o zaman da soru şu: Ne kadar yetki verilecek? Neler yapabilir, örneğin IMF’ye gidebilir mi? Yoksa başka yerden kaynak bulabilir mi? Bir diğer soru da yabancı sermayenin buna inanıp inanmayacağı. Tüm bunlar, tabii ki yanıtlarını bilemeyeceğimiz sorular. Şu anda Mehmet Şimşek ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki diyalogları ben bilmiyorum tabii ki ama yani Türkiye için şu anda kritik bir durumdayız. Mehmet Şimşek gibi onun grubunda olan, onunla beraber çalışan yetenekli bilgili insanların katkıda bulunması Türkiye ekonomisi için iyi olur ama bunun tek başına Türkiye’yi, Türkiye ekonomisini birdenbire daha sağlıklı bir çizgiye getireceğine inanmıyorum, çok daha fazla şeylere ihtiyacımız var.

Yabancı yatırımcılar Türk ekonomisine güvenlerini kaybetti, Türkiye’den ayrıldı. Erdoğan’ın yeniden güveni tesis edebilmesi, gidişatı tersine çevirmesi için ne gerekli?

Bence yabancı yatırımcılar Erdoğan konusunda nispeten affedici ve iyimserdi. Ayrıca Avrupa ve ABD’deki uluslararası faiz oranları çok düşüktü, bu nedenle Türkiye’deki daha yüksek getirilere gitmek için bir nedenleri vardı. Bu durum değişti, dolayısıyla uluslararası yatırımcılar artık çok daha seçici ve onları Türkiye’ye geri dönmeye ikna etmek daha da zor olacak. Bu imkansız değil, Türk ekonomisinin hâlâ güçlü temelleri var, ülkenin muazzam bir konumu var, çok iyi eğitimli insanları var. Dolayısıyla Türk ekonomisi için parlak bir gelecek var ancak bunun gerçekleşmesi için çok farklı bir politika ortamının yaratılması, çok farklı bir kurumsal ortamın oluşturulması gerekiyor. Şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bunu yapmakla ilgilendiğinden ya da yapsa bile tam anlamıyla inandırıcı olacağından çok da emin değilim.

Öte yandan Türkiye, Rusya ile turizm gibi alanlarda ekonomik işbirliğini artırdı. Erdoğan, Putin ile birlikte Akkuyu nükleer santralinin açılışını yaptılar. Erdoğan, Rus enerjisine olan bağımlılığını artırmak için bilinçli bir tercih yapmış gibi görünüyor. Rus enerjisine olan bu artan bağımlılık sizce Türkiye’nin stratejik yönelimi hakkında ne anlama geliyor?

Erdoğan son 10 yılda, artan oranda otoriterleştikçe, Batı’dan uzaklaşmaya başladı. Bunun nedeni kısmen Batı basınından gelen eleştiriler ve kısmen de onun manevra alanını kısıtlayan, yabancı hükümetlerden gelen baskılar. Dolayısıyla ilkesel olarak Batı’ya, NATO’ya bağlı hissetmiyor. Ve ekonomik olarak gittikçe köşeye sıkıştıkça, içeride Batı karşıtı milliyetçi duyguları körüklüyor. Şu anda hem Batı, hem Rusya ile transaksiyonel, al-ver ilişkisi var. Erdoğan’ın Rusya’nın müttefiki olma taahhüdü yok. Bazen Rusya’nın çıkarlarına karşı tutum sergiliyor, hatta Ukrayna-Rusya savaşında bile her iki tarafı da ustalıkla idare ettiğini görüyoruz. Bence tüm bunlar, jeopolitik bağlamda görülmeli, Erdoğan her iki güç merkeziyle ilişkilerini, transaksiyonel bir yaklaşımla idare edebileceğini düşünüyor. Ve onun ciddi bir kaynak ihtiyacı var. Bu nedenle Rus enerjisi, Rus turizmi ve Rusya ile daha yakın ilişkiler ona muazzam fırsatlar sağlıyor. Çünkü Batılı yabancı yatırımcılar, artık daha seçici ve daha az istekli. Dolayısıyla Rusya’nın parası ve bazen Körfez ülkelerinin parası onun ihtiyaçlarını karşıladı. Bence Erdoğan bu transaksiyonel yaklaşımını sürdürecek. Putin’in müttefiki olacağını sanmıyorum. Hem Rusya hem de Ukrayna ile çalışmaya devam edecek, çünkü bunun kendisinin ve Türkiye’nin çıkarına olduğunu düşünüyor. Ama aynı zamanda, yine bunun kendi çıkarına olacağını düşünmesi halinde, ABD ile de yakınlaşma olacağı ihtimalini de dışlamıyorum.

Son bir soru: Erdoğan’ın Türkiye’nin küresel sahnedeki rolünü hem ekonomik hem de jeopolitik olarak ne ölçüde geri dönülmez bir şekilde değiştirdiğini düşünüyorsunuz?

Bu harika bir soru ve ben bu sorunun yanıtını bilmiyorum. Türk kurumlarını temelden dönüştürdü, demokrasiyi zayıflattı ama aynı zamanda daha önceki, daha laik rejimler altında, seslerini duyuramadıklarını düşünen daha taşralı, dindar, muhafazakâr ve daha az eğitimli bazı toplum kesimlerini güçlendirdi. Ülkedeki siyasi dinamikleri değiştirdi, zaten Türkiye’de askeri diktatörlükler ve laik hükümetler dönemlerinde de çok zayıf olan medya özgürlüğünün daha da kısıtlanmasına yol açtı. Türkiye’deki güvenlik kurumlarında değişime yol açtı. Son 15 yılda yaratılan büyük zaafiyetler var ama ben hâlâ Türk demokrasisinin ayakta kalacağı konusunda umutluyum. Önümüzdeki beş yılın ne anlama geleceğini hepimiz göreceğiz. Türkiye’nin uluslararası alanda oynayacağı rol ise elbette demokratik yapısıyla bağlantı. Bu aynı zamanda, aslında Erdoğan’ın kendisinin cesurca başlattığı ancak sona ermesinin ardından takındığı daha milliyetçi duruşla da ilgili. Türkiye son 10 yılda daha milliyetçi bir ülke oldu ve bu dış politikasını da etkileyecektir. Türkiye’de milliyetçilik duygusu ve yabancı güçlere, özellikle de Batı’ya karşı duyulan şüphe endemik hale geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesinde bununda  etkili olduğunu gördük. Tüm bunlar Türk dış politikasını ve Türkiye’nin bölgedeki rolünü etkileyecektir. Ne ölçüde geri dönülmez sonuçlar doğuracağını ise bekleyip göreceğiz.

DW

Okumaya devam et

EKONOMİ

Türkiye imalat sanayinin 5 yılı sektör sektör mercek altına alındı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye’nin imalat sanayinin izlediği seyir mercek altına alındı. T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin ekonomik yapısı içinde önemli bir paya sahip olan imalat sanayiini ana sektörler bazında inceleyen “Türkiye İmalat Sanayiinin Yapısal Analizi (2015-2020 Dönemi)” kitabı yayımlandı.

Kitap aynı zamanda bakanlık web sayfası üzerinden de kamuoyuyla buluşacak.

“Türkiye İmalat Sanayiinin Yapısal Analizi (2015-2020 Dönemi)” kitabına ve daha önce Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. tarafından yayımlanmış olan “Türkiye İmalat Sanayiinin Analizi (2005-2010 Dönemi, 22 Ana Sektör İtibarıyla)” kitabı ve “Türkiye İmalat Sanayiinin Yapısal Analizi ve Sektörel Performans Değerlendirmesi (1997-2006 Dönemi)” kitabına pdf formatında Bakanlığın resmi internet sitesinde bulunan “Plan, Program, Raporlar ve Yayınlar” bölümündeki süresiz yayınlar altında yer alan; https://www.sanayi.gov.tr/plan-program-raporlar-ve-yayinlar/suresiz-yayinlar/cr1304011103 

Plan, Program, Raporlar ve Yayınlar | T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı  

adresinden ulaşılabiliyor.

TurkiyeImalatSanayiAnalizi2005-2010DonemiV2

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

ABONELIK

Popüler

www paravitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 - Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.


Notice: date_default_timezone_set(): Timezone ID 'UTC+3' is invalid in /home/maviatlas/public_html/wp-content/plugins/notice-bar-old/inc/frontend/front-notice-bar.php on line 27