Connect with us

EKONOMİ

Türkiye Rus gazında olası bir sıkıntıya hazır mı?

Rusya, Türkiye’nin doğal gaz ithalatında ilk sırada yer alıyor. Peki Ukrayna krizinde Rusya’dan gaz akışında sıkıntı yaşanırsa ne olur? Türkiye böyle bir senaryoya ne kadar hazırlıklı?

Yayınlanma:

|

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeye başlaması ile birlikte gözlerin çevrildiği en önemli konulardan biri de Türkiye’nin iki ülke ile olan ticareti. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’nin iki ülke ile olan toplam ticaret hacmi toplam 40 milyar dolar seviyesinde. Bu ticarette enerji, turizm, gıda, inşaat, mücevher ve giyim gibi sektörler ilk sıralarda bulunuyor.

Ancak burada Avrupa ve Türkiye’nin gözü Rusya’dan temin edilen önemli miktardaki doğal gaz ve petrolde. Rusya’nın kendisine karşı uygulanan yaptırımlara cevap olarak masaya enerji kozunu koymasından endişe ediliyor.

Bu durumda hem Avrupa ülkeleri hem de Türkiye enerji arzında ciddi bir sıkıntıyla karşılaşabilir. Türkiye son yıllarda artan enerji ihtiyacını karşılamak için rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına olan yatırımlarını hızlandırsa da doğal gaz hala önemli bir ağırlığa sahip. Öyle ki Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ) verilerine göre Türkiye’nin 2020’de doğal gaz tüketimi 48 milyar 300 milyon metreküp seviyesindeyken 2021 bu yaklaşık yüzde 23 artış göstererek 61 milyar 601 milyon metreküpe ulaştı.

Peki Türkiye’nin enerji tablosu Ukrayna-Rusya krizinin gölgesinde ne durumda?

Boru hatlarındaki kapasite artırılabilir mi?

BOTAŞ verilerine göre Türkiye, Azerbaycan’dan günlük 19.1 milyon metreküp, TANAP’dan 17.3 milyon metreküp, İran’dan 28.5 milyon metreküp, MaviAkım’dan (Rusya) 47.3 milyon metreküp, TürkAkım’dan (Rusya) 46.9 milyon metreküp gaz alma kapasitesine sahip. Ayrıca yine günlük olarak BOTAŞ Marmara LNG terminalinde 37 milyon metreküp, Silivri doğalgaz yeraltı depolama tesisinde 28 milyon metreküp, Tuz Gölü yeraltı depolama tesisinde 40 milyon metreküp, BOTAŞ Dörtyol FRSU tesisinde 28 milyon metreküp, EGEGAZ terminalinde 40 milyon metreküp, ETKİ Liman FRSU tesisinde 28 milyon metreküp kapasitesi bulunuyor.

Türkei Russland - Gaspipeline Blauer Strom

Türkiye, Silivri’deki depolama tesisinde kapasiteyi 28 milyon metreküpten 75 milyon metreküpe çıkarmayı Tuz Gölü’ndeki depolama tesisindeki kapasiteyi ise 40 milyon metreküpten 80 milyon metreküpe çıkarmayı hedefliyor. Depolama tesislerindeki kapasite özellikle dönemsel arz problemlerinde hayati bir öneme sahip. Geçtiğimiz günlerde İran hattında yaşanan problemde Türkiye ilk önce depolama tesislerindeki gazı sisteme vererek enerji ihtiyacını karşılamıştı.

Boru hatlarındaki kapasiteye bakıldığında ise Azerbaycan tarafında günlük 10-12 milyon metreküplük bir kapasitenin daha kullanılabileceği, ayrıca TANAP tarafında da kapasitenin arttırılabileceği belirtiliyor.

Ancak boru hatlarındaki kapasitenin de bugünden yarına kullanılması pek kolay olmuyor. Örneğin Türkiye, Azerbaycan’dan günlük 5 milyon metreküp daha fazla gaz almaya karar verdi. Bu durum Azerbaycan tarafından olumlu karşılansa da temel sorun üretim bölgesinde. Eğer Azerbaycan üretimini o ölçüde arttıramaz ise iletim kapasitesi de boşta kalmış oluyor. Ülkelerin üretim sahasındaki kapasitelerini arttırmaları için uzun dönemli yatırımlar yapmaları gerekiyor.

İthalatta ülkelerin payı ne kadar?

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) Aralık ayı sektör raporuna göre Türkiye’nin doğal gaz ithalatında Rusya yüzde 33.42’lik pay ile ilk sırada yer alırken onu yüzde 17.04 ile ABD, yüzde 13.83 ile İran, yüzde 12.08 ile Azerbaycan, yüzde 10.26 ile Cezayir, yüzde 7.93 ile Mısır, yüzde 2.09 ile İspanya, yüzde 2.09 ile Katar, yüzde 1.64 ile Trinidad ve Tobago takip ediyor.

Bu tablo Kasım ayı verileri ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin İran ve Mısır pazarından yaptığı ithalatı azalttığı bunu da Cezayir ve İspanya ülkelerle kapattığı görülüyor. Ayrıca Aralık ayında Türkiye’nin Rusya’dan doğalgaz ithalatının 2020 Aralık ayına göre yüzde yaklaşık yüzde 30 azaldığı hesaplanırken aynı dönemde ABD’den yapılan doğal gaz ithalatında yüzde 92’lik bir artış olmasına rağmen Rusya zirvedeki yerini korumayı başarmış.

Daha kapsamlı bir veri için EPDK’nın paylaştığı yıllık doğal gaz ithalatına bakıldığında ise kaynak ülkeler bazında ithalatın dağılımı şu şekilde oluyor: Rusya yüzde 33.59, Azerbaycan yüzde 24, İran yüzde 11.06, Cezayir yüzde 11.58, Nijerya yüzde 2.82 ve yüzde 16.95 diğer ülkeler.

Rusya özelinde duruma bakıldığında ise yıldan yıla bir dalgalı seyir gözlemlense de Türkiye’nin doğal gazda Rusya’ya olan bağımlılığı ilk bakışta görülüyor. Rusya 2010 yılında Türkiye’nin toplam doğal gaz ihtiyacının yüzde 46.2’sini, 2011’de yüzde 57.9’unu, 2012’de yüzde 57.7’sini, 2013’te yüzde 57.9’unu, 2014’te yüzde 54.8’ini, 2015’te yüzde 55.3’ünü, 2016’da yüzde 52.9’unu, 2017’de yüzde 51.9’unu, 2018’de 47’sini, 2019’da yüzde 33.6’sını 2020’de ise yüzde 33.59’unu karşıladı.

Türkei Fotoreportage Wirtschaft

Türkiye hangi ülkeden LNG ithal ediyor?

Ayrıca EPDK’nın 2020 yılı doğal gaz istatistiklerine göre öne çıkan önemli bir detay ise 2013 ile 2020 yılları arasında boru hatları ile ithal edilen doğal gaz miktarı yüzde 87.08 seviyesinden yüzde 68.67 seviyesine gerilerken LNG yani sıvılaştırılmış doğal gaz yolu ile ithalat yüzde 12.92’den yüzde 31.33’e çıkmış durumda.

Bu da Türkiye’nin doğal gaz arzındaki kaynak pazar çeşitliliği için çok önemli adım olarak görülüyor. Peki LNG ithalatında ülkelerin payı ne kadar? EPDK verilerine göre buradaki tablo ise şöyle: Katar (yüzde 40), ABD (yüzde 37), Trinidad ve Tobago (Yüzde 8), Nijerya (yüzde 6), Ekvator Ginesi (yüzde 2), Fransa (yüzde 2), Norveç (yüzde 1), Mısır (yüzde 1), Kamerun (yüzde 1), İspanya (yüzde 1), Angola (yüzde 1). Miktar bazında LNG ithalatındaki toplam ise 8.147 milyon Sm3 olarak gerçekleşti.

EPDK raporuna göre 2020 yılı Aralık ayında depolanan gazın yüzde 85.84’ü yeraltı depolarında yüzde 14.16’sı ise LNG terminalinde bulunuyordu. 2021 Aralık ayında ise bu oran yeraltı depoları için yüzde 86.11 LNG terminalinde ise yüzde 13.89 şeklinde gerçekleşti. 2021 aralık ayında depolardaki doğal gaz miktarı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 32.88 azalarak 1.914 milyar metreküp oldu.

Doğal gaz hangi alanlarda ne kadar kullanılıyor?

İthal edilen doğal gazın kullanımında ise elektrik üretimi öne çıkıyor. Buna göre Aralık ayında Türkiye’de doğal gazın yüzde 26.65’i çevrim santrallerinde, yüzde 23.10’u sanayi sektöründe, yüzde 10.97’si ticarethanelerde ve resmi dairelerde, yüzde 36.3’u konutlarda, yüzde 2.53’ü petrol rafineri ve fırınlar gibi alanlarda ve yüzde 0.17’si ulaşım sektöründe kullanılıyor.

Fiyatlara yansıması nasıl olur?

Enerji uzmanlarına göre Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi şu aşamada Türkiye için bir arz sorunu oluşturmayacak. Ancak uzmanlar özellikle küresel olarak artacak olan enerji maliyetlerinden Türkiye’nin de tüm dünya gibi etkileneceğini söylüyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeye başlaması ile beraber Avrupa’da günlük olarak doğal gaz fiyatlarındaki artışlar yüzde 30’u bulurken Brent petrolün varil fiyatı da hızla 100 doları geçti.

BOTAŞ verilerine göre de Avrupa’daki doğalgaz fiyatları son iki yılda yüzde 384 artış gösterdi. Uzun süredir bu artıştan oldukça olumsuz etkilenen Türkiye, Rusya-Ukrayna krizinin enerji girdileri üzerinde oluşturacağı ek maliyeti karşılamakta zorlanabilir. Özellikle enerji girdilerindeki artışlar başta gıda enflasyonu olmak üzere çok sayıda alanda kendisini hızla gösteriyor.

Dünya enerjide belli ülkelere ve kaynaklara bağımlı kalmamak için özellikle yenilenebilir enerji tarafında attığı adımları hızlandırıyor. Başta güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynakları her ne kadar dünyanın enerji ihtiyacını kısa zamanda karşılayacak gibi görünmese de bu adımlar alternatif kaynak oluşturma yönünde oldukça stratejik.

Türkiye’nin enerji üretiminde durumu ne?

Türkiye de 2000’li yılların başından itibaren rüzgâr ve güneş gibi alternatif enerji kaynaklarına olan yatırımlarını hızlandırıyor. Bu konuda devlet tarafından milyar dolarlık ihaleler düzenleniyor ve yenilenebilir enerji yatırımcılarına belli oranda kapasiteler ayrılıyor. Gelinen noktada elektrik üretiminde Türkiye’nin kömür ve doğal gaz da dahil tüm enerji kaynaklarındaki toplam kurulu gücü 99 bin 820 megavat seviyesinde. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre bunun 3 bin 712 megavatı biyokütle, atık ve jeotermalden, 7 bin 816 megavatı güneş enerjisinden, 10 bin 607 megavatı rüzgâr enerjisinden, 31 bin 493 megavatı hidroelektrikten 46 bin 193 megavatı da termik santrallerden oluşuyor.

Nordex Windpark, Türkei Izmir

Ayrıca 2021 devreye alınan 3 bin 446 megavat ek kapasitenin yüzde 51.5’i rüzgar enerjisinden, yüzde 16.6’sı biyokütle, atık ve jeotermalden, yüzde 14.5’i güneş enerjisinden, yine yüzde 14.5 hidroelektrik enerjisinden ve yüzde 3’ü termik santrallerden oluşuyor.

Elektrik üretimi hangi kaynaklardan sağlanıyor?

Türkiye Elektrik İletim AŞ (TEİAŞ) verilerine göre 2 Mart günü Türkiye üretilen elektriğin yüzde 21’ini doğal gazdan, yüzde 18’ini ithal kömürden, yüzde 14’ünü barajlardan, yüzde 14’ünü linyitten, yüzde 13’ünü rüzgardan, yüzde 9’unu akarsulardan, yüzde 3’ünü jeotermalden, yüzde 2’sini biyokütleden ve yüzde 1’ini taş kömüründen elde etti.

Özellikle yağışın bol olduğu dönemlerde barajlardan ve akarsulardan yapılan üretimde artış gözlenirken rüzgârlı günlerde ise rüzgâr santrallerindeki üretim de rekorlar kırılabiliyor. Ayrıca Mersin’de inşa edilen ve önümüzdeki yıllarda kademe kademe devreye alınması planlanan ve Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin de bu zamanla yerli üretimi artmasına katkı sağlayacağı ön görülüyor. Akkuyu’daki santralin toplam kurulu gücü 4 bin 800 megavat olacak. Ancak her biri 1200 megavattan oluşan 4 ünitenin tamamlanması 5-6 yıllık sürece yayılacak. Santral tamamlandığında Türkiye’nin toplam ihtiyacının yaklaşık yüzde 5’ini karşılayacak.

Hem enerji hem parça üretimi

Ancak Türkiye’nin elektrikteki asıl önemli adımlarının güneş ve rüzgâr enerjisinde olması bekleniyor. Bu konudaki teşviklerin de artmasıyla yenilenebilir enerji sanayisinde de önemli parçaları üretmeye başlayan Türkiye, bu konuda başta Avrupa olmak üzere çok sayıda ülkeye ihracat yapıyor. Özellikle Ege Bölgesi’nde hem rüzgâr santralleri hem de bu santrallere üretim yapan ekipman fabrikaları bölge halkı için de önemli bir istihdam alanı oluşturuyor.

Emre Eser

© Deutsche Welle Türkçe

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Garanti BBVA CEO Baştuğ: “Kredi kartlarına sınırlama getirilmeli”

Geçen yıl krediler yüzde 50 artarken, kredi kartlarında bunun üç katına varan artışlar olduğunu dile getiren Garanti BBVA Genel Müdürü Recep Baştuğ, tüketimin sakinleşmesi için kredi kartlarına ilişkin adım atılması gerektiğini söyledi. Yıl sonunda enflasyonun baz etkisiyle yüzde 45’e gerileyeceğini belirten Baştuğ, asıl mücadelenin bundan sonra başlayacağını ifade etti.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Ülkedeki en büyük sorunun enflasyon olduğunu söyleyen Garanti BBVA Genel Müdürü Recep Baştuğ, enflasyonun dizginlenmesi ve tüketimin yavaşlaması için kredi kartlarına sınırlama getirilmesi gerektiğini savundu.

Geçen yıl krediler yüzde 50 artarken, kredi kartlarında bunun üç katına varan artışlar olduğuna da değinen Garanti BBVA Genel Müdürü Recep Baştuğ, kredi kartı faizlerinin çok düşük kaldığını ve herkesin bu kanala yüklendiğini söyledi. Bu yıl ise 2023’e göre büyüme hızının yavaşladığını ancak yine de kredi kartlarıyla alakalı büyümenin önüne geçecek bir şeylerin yapılması gerektiğini belirten Baştuğ, “Geçen yılın büyümesi tüketimden geldi. Çılgınca bir tüketim yapıldı. Bunun baskılanması, düşmesi lazım. Ülke olarak tüketimle ilgili olarak sakinleşmemiz lazım, daha az tüketmemiz ve büyümeyi başka kaynaklardan elde etmemiz lazım” dedi.

Parasal sıkılaşma politikaları gereği bireysel kredilerde bankaların yüzde 2 büyüme sınırı olduğunu hatırlatan Baştuğ, “Bankalar bireysel kredilerde bu sınırı aşmaları halinde ciddi cezalar ödüyorlar, bu nedenle de aşmamaya özen gösteriyorlar. Bu yıl kredi talebi artsa bile yükselmiş faizle bu baskılanacaktır bireysel taraf için. Tüzel taraf için de benzer bir dünya var, orada da belli sınırlar var. Ortalama enflasyonun yüzde 54-55 seviyesinde biteceğini düşünürsek onun çok altında bir kredi büyümesiyle yılı tamamlarız diye düşünüyorum. Buradan herkes nasibini alacak. Ama hâlâ kredi kartlarıyla alakalı büyümenin önüne geçecek bir şeylerin yapılması gerektiği düşünüyor ve bekliyoruz” dedi.

“Kredi talebi Döviz cinsine kaydı”

Kurda öngörülebilirlik artınca kredi talebinin döviz cinsinden kredilere doğru kaydığını belirten Recep Baştuğ, “Bu talebin kayma nedenlerinden birisi de TL kredilerdeki yüksek faiz oranları. Türk bankaları döviz cinsinden kredi vermeyi, Türk şirketleri de döviz cinsinden kredi kullanmayı öğrendiler. Şu an verilen kredilerin doğru yerlere gittiğini düşünüyorum. Eskisi gibi kurun artışıyla herhangi bir sıkıntı yaratacak bir durum yok. Banka sermayeleri çok güçlü. Topladığımız para sattığımız paradan daha az. Bu trend devam ederse TL miktarı artacaktır. Bankalar kazandıkları parayla eleştirirler. Bankanın amacı kârı ile sermayesini enflasyona ezdirmemektir. Bankaların üzerindeki yük şu anda kârlılıkta kendini gösteriyor” değerlendirmesini yaptı.

20 milyar dolarlık döviz girişi oldu

Seçimden sonra dışarıdan 20 milyar doları bulan bir döviz girişi olduğunu, bireylerin yatırım tercihlerinde de artan oranda TL’leşme gözlemlediklerini söyleyen Recep Baştuğ, “Şu anda gelen paralar yatırım için gelen paralar değil. Onun biraz daha vakti var. En büyük miktar swapla gelen para, ikinci büyük para Türk eurobondlarına geldi. Sonrasında TL Hazine bonolarına ve Borsaya geldi. Rakam her geçen gün artıyor” dedi.

bloomberght

Okumaya devam et

EKONOMİ

“Kamuda tasarruf”un arkasında yatan gerçek

Yayınlanma:

|

Yazan:

Şimşek’in olmayan programının “kamuda tasarruf” kısmı bu hafta açıklandı. Orta Vadeli Plan gibi bu paket de genel olarak dilek ve temennilerden müteşekkil gözüküyor olsa da kamuda tasarruf paketinin ve genel olarak kamuda tasarruf söyleminin arkasında yatanlara bir göz atıp önümüzdeki dönemde bizi nelerin beklediğine bakmakta fayda var.

1. Kamuda tasarrufla enflasyonun ilgisi ne?

Faiz artışları ve ücretlerin baskılanması gibi kamu harcamalarının azaltılması da yüksek enflasyon oranlarının aşağı çekilmesi için gerekli bir adım olarak sunuluyor. Ancak kamu harcamalarında yapılacak bu tasarrufun enflasyonu hangi kanaldan ve ne kadar düşürmesinin beklendiğine dair somut bir plan ya da açıklama tabii ki sunulmadı.

Standart iktisat teorisine göre, eğer bir ekonomide toplam talep toplam arzın üzerinde seyrediyorsa, bu ekonomide önce girdi fiyatları ardından da mal ve hizmet fiyatları yükselişe geçer. Bu modelin temel varsayımı, ekonominin halihazırda tam istihdamda olduğu ve kapasite kullanım oranının da daha fazla artırılamayacak kadar yüksek olduğudur.

Bu temel varsayım altında kısa vadede üretim artırılamayacağından ötürü, fiyatlardaki artış eğilimini durdurmak için talebin kısılması önerilir. Yüksek faizler, talebi kısmanın bir yöntemidir. Yüksek faizler, krediyi pahalı hale getirerek krediyle yapılan tüketim ve yatırım harcamalarını azaltabilir. Aynı zamanda, bugün tasarruf yapıp yarın daha fazla tüketme imkanı sunarak gelirlerin bir kısmının harcanmamasını sağlayarak da talebi sınırlayabilir. Ekonomideki toplam talebin toplam arzla uyumlu hale gelmesiyle de fiyatların artış eğilimi kontrol altına alınabilir.

Kamu harcamalarını azaltmanın da benzer bir mantığı vardır. Kamu harcamalarını azaltmak, toplam talebi düşüreceğinden ekonomideki “aşırı talebin” dizginlenmesine yardımcı olur ve dolayısıyla da enflasyonu düşürücü bir etkide bulunabilir.

Ekonominin tam istihdamda olmadığı (yani işsizliğin yüksek olduğu) ve şirketlerin üretim kapasitelerinin tamamını kullanmadığı koşullarda “aşırı talep” kaynaklı bir enflasyondan söz etmek mümkün değildir. İthal girdi ve özellikle de ithal enerji kullanımının yüksek olduğu bir ekonomide döviz kurlarının hızla artmasıyla tetiklenen ve yüksek kâr marjlarının sürüklediği bir enflasyondan söz ediyorsak bu basit ilişkinin çalışmayacağı açıktır. Hele ki enflasyon beklentileri kalıcılaşmış, gelir ve varlık eşitsizlikleri artmışken.

En azından kamu harcamalarının ithalat yaratan kısmı azaltılıyor olsaydı Türkiye ekonomisi için döviz açığını azaltacağı için dolaylı olarak enflasyon üzerinde negatif etkide bulunabileceğini söyleyebilirdik. Ancak bu olmadığı gibi kamunun döviz (ve altın) cinsinden iç ve dış borçlanmasına dair bile herhangi bir unsur görünmüyor tasarruf paketinde.

Yüksek faiz, ücretlerin baskılanması ve kamu harcamalarının azaltılması politikalarını enflasyonun düşürülmesi adına savunan iktisatçıların bir düşünce tembelliği içerisinde olduğu söylenebilir. Ancak mesele bununla sınırlı da değil. Çünkü bu politikaların hem ideolojik bir yanı hem de değer üretimi ve bölüşümü ilişkilerine doğrudan ve dolaylı müdahale eden yanları mevcut.

2. Kamu bütçesi ve vergiler: Yeniden bölüşüm

Kamunun topladığı vergiler ve yaptığı harcamalar, en basit ifadesiyle, ekonomide üretilen toplam değerin bir kısmını yeniden dağıtma işlevine sahiptir. Bu anlamda da hem vergilerin kimden ve ne kadar toplandığı hem de harcamaların hangi alanlara yapıldığı bir toplumun önceliklerini ve o toplumdaki güç dengelerini doğrudan yansıtır.

Dolayısıyla vergilendirme ve harcama kalemlerinde yapılan her değişiklik de aslında öncelikle yeniden bölüşüm ilişkilerine yapılan bir müdahaledir. Ancak, müdahale genellikle sadece yeniden bölüşüm ilişkileriyle kalmaz, doğrudan üretim ve bölüşüm ilişkilerini de etkileyecek ve değiştirecek unsurlar içerebilir.

3. “Kamuda tasarruf”un esas amacı

Kamu harcamalarının kısılması, eğitim ve sağlık gibi kamu hizmetlerinin birçoğunun özel sektöre devredilmesi ve kamu varlıklarının özelleştirilmesi 1980’lerden bu yana IMF ve Dünya Bankası programlarının asli bir unsuru olarak karşımıza çıkıyor.

Şimşek’in bu hafta açıkladığı programın da bu bağlamda 3 ana amacı olduğu söylenebilir:

1. Dış sermayeye daha fazla kaynak ayırmak: Daha önce “Şimşek “programı”nın aritmetiği”nde yazdığım gibi içerideki talebi azaltacak her adım dış sermayeye yapılacak ödemeler için ayrılabilecek kısmı yükseltmeye yaramaktadır. Çalışanların ve emeklilerin reel gelirlerini düşürmek, onlara yönelik kamu harcamalarını kısmak, onlardan daha fazla vergi almak ve onların borçlanmasını zorlaştırıp daha pahalı hale getirmek bu kesimin elindeki harcanabilir geliri düşürmek suretiyle milli gelirden bu kesime ayrılan payın düşük tutulması, dış sermayeye yapılacak ödemeler için ayrılan kısmı artırır. Kemer sıkma politikalarını uluslararası finans için önemli kılan nedenlerin başında bu gelir. Dış sermayeye, bize döviz getirirseniz size yüksek faiz ve kâr payı ödemesi yapacağız ve bu ödemeleri yapabilmek için de kendi çalışanlarımızın boğazından kısacağız mesajı verilir. (1)

2. Krizi fırsata çevirmek: Çalışanların örgütsüz, güçsüz ve dağınık olduğu koşullarda “kamuda tasarruf” ya da “kemer sıkma” politikalarıyla sermayenin çıkarına adımların önü açılır. Ücretleri ve emekli aylıklarını düşürmek, esnek ve güvencesiz çalışmayı yaymak, kamunun sağlaması gereken temel hizmetleri giderek daha fazla özel sektöre devretmek, sosyal yardımları ve kamu hizmetlerini azaltarak çalışanları daha düşük ücretlerde çalışmaya mecbur etmek, kamuya ait varlıkları ucuza özel sektöre devretmek “kamuda tasarruf” paketinin ilerleyen dönemdeki versiyonlarından bekleyebileceğimiz gelişmelerdir. Bu haliyle de Şimşek ve “programı”nın sermayenin tüm kesimlerinin desteğini alması şaşırtıcı değildir. (2)

3. İdeoloji ve algı: Oğuz Oyan’ın oldukça yerinde tespitiyle “yoksullaşan halkın en büyük özveriyi yapması beklenirken iktidarın kamu harcamalarında da bir takım sözde tasarrufları zorunlu oldu. Dolayısıyla bu paket, programın psikolojik ve ideolojik zemininin hazırlanması, geniş halk kesimlerinin kendi aleyhlerine çalışacak bir programa razı edilebilmesi açısından da farz oldu”. (3) Açıklanan tasarruf paketi de “işte iktidar da üzerine düşeni yapıyor” algısının oluşturulması için şimdiden kullanılmaya başlandı bile.

4. Bu daha başlangıç

Aslına bakarsanız, göreve geldikten neredeyse bir sene sonra “kamuda tasarruf” paketini açıklayan Şimşek’in çalışmaya yeni başladığını söyleyebiliriz. Ücretlerin bastırılması, emeklilerin açlığa mahkum edilmesi, kamu çalışanlarının servislerinin, lojmanlarının ellerinden alınması gibi adımların hiçbiri enflasyonu tek haneli rakamlara indirecek adımlar değil.

Enflasyon, TL’nin reel değerlenmesi ve baz etkisiyle biraz inmeye başladığında “program”ın çalıştığı öne sürülecek ve enflasyonu daha fazla indirip ekonomiyi istikrara kavuşturmak için geniş kitlelerden daha fazla fedakarlık istenmekle de kalınmayacak kamunun elinde kalan varlıklar, araziler vs. yerli ve uluslararası sermayeye ucuza devredilecek. Nihayetinde Şimşek ve ekibinin bu konuda 2000’lerden oldukça fazla deneyimi var. Bu paketteki “değerli lojman ve sosyal tesisler”in sermayeye satılması maddesi bunun ilk adımı olarak görülebilir. (4) Benzer şekilde, Varlık Fonu adı altında tamamen denetim dışına çıkarılmış kamu varlıklarının akıbetinin ne olacağını da önümüzdeki dönem bize gösterecek.

5. Sonuç yerine

Esas amaç gerçekten kamuda tasarruf olsaydı yapılacak şeyler belliydi. Örneğin, “Şimşek sadece İstanbul Havalimanı’nın bir yıllık kirasını Cengiz ve Kalyon’dan alabilse, açıkladığı ‘tasarruf paketinin’ hedeflediği rakamın neredeyse yarısı kadar kaynağı bütçeye koyabilirdi.” (5) Ya da şirketlerden toplanmayan, affedilen vergiler, şirketlere tanınan çeşitli muafiyetler ve verilen teşvikler, bütçede artan faiz ödemeleri, kamu-özel işbirliği adı altında sermayenin belli kesimlerine aktarılan kaynaklar, askeri maceralar için harcanan paralar, iktidar sahiplerinin çoklu maaşları, astronomik huzur hakları vs. vs.

Ancak, yine Oyan’ın tespitiyle, kamuda gerçek bir tasarrufun ucu “sermayeye ve yolsuzluk ekonomisine dokunacağı için yasak alandır. Her durumda Şimşek’in boyunu ve meşrebini aşar.” (3)

Bu şekilde değerlendirildiğinde “kamuda tasarruf”un Şimşek “programı”nın iki hedefiyle de gayet uyumlu olduğu görülmekte. Tekrar hatırlatmak gerekirse bu iki hedef, Türkiye ekonomisinin kronik döviz açığı sorununu bir süreliğine de olsa gidermek ve Nebati programının emeğe saldırısının sonuçlarını kalıcılaştırıp daha öteye götürmek olarak belirlenmiş durumda.

Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, karşı karşıya bulunduğumuz program, nihayetinde, ülke kaynaklarının bir avuç finansal spekülatöre aktarılması ve ülkenin ücretli çalışanlar ve emekliler için bir cehenneme çevrilmesi programıdır.

Özgür Orhangaziozgurorhangazi.com

Notlar:

(1) Şimşek “program”nın aritmetiği

(2) https://www.gazeteduvar.com.tr/is-dunyasindan-kamuda-tasarruf-paketine-destek-haber-1691071

(3) https://haber.sol.org.tr/yazar/tasarruf-mu-dediniz-393343

(4) Özelleştirme İdaresi’nin Urla’daki taşınmaz ihalesi için hazırladığı reklam filmi, belki de önümüzdeki dönemde göreceklerimizin bir fragmanı olabilir: https://twitter.com/bahadir_ozgr/status/1790043345818968518

(5) https://www.gazeteduvar.com.tr/simsek-once-kalyon-ve-cengizden-milyar-euroluk-kirayi-alsin-makale-1691043

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

GARANTİ BBVA TÜRKİYE RAPORU

Yayınlanma:

|

Yazan:

TCMB ihtiyaç duyulduğu sürece sıkılığın korunacağı, yeni mali tedbirler ise politika bileşiminin daha koordineli olacağına işaret etmektedir. Politikaların gecikmeli etkisi göz önüne alındığında, hala sağlam olan tüketimi kontrol altına almak için ek makro ihtiyati önlemlere ihtiyaç duyulacağına inanıyoruz.

Önemli noktalar

  • TCMB, yılın ikinci enflasyon raporunda 2024 yılı ara enflasyon hedefini 2 puan yukarı yönlü revize ederek yüzde 38’e yükseltmiş, öngörülen aralığın üst sınırını değiştirmeyerek yüzde 42’de tutmuştur. Yılın ilk dört ayında enflasyonun beklenenden 4 puan daha güçlü gelmesi, Mart ayındaki ilave sıkılaştırma ile sapmayı telafi edemeyecekleri için bu revizyonu yapmalarına neden oldu.
  • TCMB, sıkılaştırmanın talep koşulları ve enflasyon beklentileri ve dolayısıyla enflasyon eğilimi üzerindeki gecikmeli etkilerini gözlemlemek istemektedir. Enflasyon eğiliminde belirgin bir bozulma olması durumunda ilave sıkılaştırma uygulanacağının sinyallerini vermeye devam etmektedirler.
  • İç talep, yüksek enflasyon beklentileri, servet etkileri ve kredi kartı harcamalarının kullanılabilirliği ile desteklenmeye devam etmektedir. Parasal aktarım mekanizmasını güçlendirmek amacıyla mevcut düzenlemeleri gevşetmek için sürdürülebilir bir yol başlatmak için finansal koşulların daha uzun süre sıkı tutulmasına ihtiyaç duyulacaktır.
  • En son açıklanan mali paket, 2024’te GSYİH’nın %0,2-0,3’ü civarında tasarruf anlamına geliyor. Önümüzdeki dönemde yeni tedbirler de alınacak ve bunların birçoğu orta vadede etkili olacaktır.
  • Enflasyon eğilimi, daha koordineli bir politika bileşimi ile yıl sonu enflasyonunun TCMB tahmin aralığının üst sınırı olan %42’nin altına düşecek bir düzeye yükselmesi durumunda, 4Ç24’te çok kademeli adımlarla gevşemeye başlamak için sınırlı bir alan olabilir. Ancak, gecikmeli mali etkiler ve perakendeci harcamaları üzerindeki makro ihtiyati politikalar, daha erken bir kesinti döngüsü olasılığını azaltıyor.

Raporun tam hali için:

https://www.bbvaresearch.com/wp-content/uploads/2024/05/Policy-Pulse_what-to-think-about-policy-mix_May24.pdf

Raporun tamamını okumak için buraya tıklayın

Policy-Pulse_what-to-think-about-policy-mix_May24

 

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.