Connect with us

BANKA HABERLERİ

TÜRKİYE TARİHİNİN EN BÜYÜK MANİPÜLASYONUNUN KISA HİKAYESİ

Yayınlanma:

|

Bloomberg’in uluslararası sitesinde 15 Eylül’de Tuğçe Özsoy’un yaptığı haberin başlığı şöyleydi: “Türk Banka Hisselerindeki Canlanma (Boom) 5,1 Milyar Dolarlık Bir Bozgunla Son Buldu.”

**
Haberin yapıldığı tarihten sonra da borsa endeksinde, bilhassa da borsanın ana endeksi olan BİST-100 endeksini asıl sürükleyen alt endeks olan Bankacılık Endeksindeki (XBank) kayıp devam etti ve bu hesapla yatırımcıların kaybı yukarıda zikredilen 5,1 milyar doların da üzerine çıktı.
Bu haliyle yaşanan çöküş ve ona yol açan manipülasyon nicel olarak Türkiye tarihinin belki de en büyük manipülasyonu… Nitel olarak ise şüphesiz en büyük manipülasyonu…
Zira Türkiye tarihinde bir araya gelen bazı manipülatörlerin bir şirketin hisselerini suni olarak yukarı çıkarttığı ve astronomik rakamlara yükselttiği, evet vakidir. Bazen bu manipülasyonun bir yayılma ile benzer bazı şirketleri de yukarıya taşıdığı da görülmemiş değildir. Ancak bankacılık hisseleri gibi devasa piyasa değerindeki hisselerin tamamının aynı anda yukarı taşındığı bir manipülasyon ilk kez görülüyor.
Bu çapta bir manipülasyon büyük sermaye konularak yapılabilirdi ve birkaç spekülatörün normal şartlarda bunu başarması mümkün değildi.
Peki nasıl oldu da, oldu?

HADİ BİR SENARYO YAZALIM

Önce şunu söyleyelim bu aşağıda yazacağımız senaryoda deliller yeterince yoktur; olsa zaten senaryo olmazdı adı… Ama karineler boldur.
Hadi öyleyse başlayalım yazmaya…
Bir ülkede bir saray varmış. O ülkedeki sarayın sahibinin bir damadı varmış. O damat Amerikalarda üniversiteler okumuş. Finans minans, piyasa miyasa, türev mürev öğrenmiş, etmiş ezber.
O ülkenin ekonomisi yıllarca süren yanlış politikalar sonucu artık normal yollarla yönetilemeyecek derecede çıkmaza girince, tık nefes olup oturduğu yere çökünce; atılmış ortaya, demiş “çekilin ben doktorum!”
“Nası yapcan” demişler “Türev, mürev” demiş… Siz bilmezsiniz ben gördü kurs aldı eğitim demiş… “Vadeli piyasaları kullanacam, şapkadan tavşan çıkaracam.” demiş.
“E, peki yap” demişler… Yapmış!
Fakat türevden ziyade hızlı eğitimden olsa gerek türevler mürev işine dönmüş, piyasa da miyasaya dönmüş…
Arkasından ikide bir açıkladığı “yeni” ekonomi programları 2018’de karaya oturunca, “bir sürçen atın başı kesilmez” misali affolunmuş. Londra TL swap piyasasını sıkıştırmakla başlayan vadeli piyasadan tavşan çıkarma operasyonları, bankalarla TCMB arasında yine bir çeşit swapla yani Con Ahmet’in Devri Daim Makinesi yöntemiyle TCMB rezervlerini bir yandan satarken diğer yandan geri kiralama operasyonlarıyla devam etmişti.
Evliya Çelebi ağzıyla yazacak olsak “Bir zamanlar, gavur borsasında meşhur Buffet nam kefere şöyle dememiş mi idü?”:
Türev piyasaları finans dünyasının kitle imha silahlarıdır! deyu…
Çoluk çocuğun eline atom bombası verirsen ne olur? İşte o oldu Türkiye’de de…
Skandallar arş-ı âlâya çıkıp, ekonomi de bütün tavşanlara rağmen ikide bir kalp sektesi geçirmeye başlayınca bir bakıldı ki ortalıkta “at izi it izine karışmış!”
Yerine gelen ekip ekonomiyi bildiği gibi düzeltmeye kalktı. İlk sonuçlar başarılıydı. Ne var ki rayından çıkmış ekonomiyi raya sokmak o kadar kolay değildi.
Damadın ekibi de toptan tasfiye edilememişti. “Çalışıyorlardı” doğrusu… Ekonominin yeni vezirlerinin kavukları da bu çalışmalar sonucu bir gün aniden devriliverdi.
Damat Paşa sadarete gelemedi ama ona yakın ekipler geldi.
Sonra yeniden “a la damat” tavşan çıkarma operasyonları başladı. Kendisi değilse de fikirleri iktidardaydı!
Ekonomi yürümüyor muydu; kolayı var. “Bas bas paraları piyasaya” yürür her nasıl olsa!
İsterse o paralar karşılıksız olsun… İsterse büyüme zorla verdirilen iç kredilerle imal edilen bir hormonlu büyüme olsun.
Yok bu tür büyüme cari açığı mı patlatıyor? O zaman gelsin bir zamanların Reza Zarrab usulü yeni “cari açık kapatma” formülleri.
Maksat seçime kadar her formüle, her yola başvurmak… Yeter ki seçime kadar döviz kuru bir kez daha patlamasın.
Ne var ki şapkadan çıkan tavşanların çektiği büyüme katarı ikide bir yolda kalıyordu; sebebi de patlamış enflasyon ile beraberce gelen şiddetli iç-dış döviz talebiydi.
İç döviz talebi için katara bir tavşan daha eklendi; adına Kur Korumalı Mevduat dendi. İşin aslı bir cins devlet garantili “çıplak opsiyon”dan ibaretti. Riskin sınırı gökyüzü kadardı.
KKM’nin nefesi dövizi tutmaya bir yere kadar yetiyordu.
Putin’in paraları devreye girdi ama yine yeni tavşan lazımdı.
Saray çevresinde borsayı ve türevleri mürevleri bilen, bilmekle kalmayıp seven başka damatlar da vardı. Padişahın damatları değil belki ama onlar da birilerinin bir zamanlar damadıydı, yakışıklıydı, şimdi ama biraz kiloluydu; olsundu.
Neyse efendim uzatmayalım… Elbirliğiyle, kafa kafaya verip son ve en yeni tavşanı bu kez borsadan çıkarmaya karar verdiler.
Öyle ya, KKM’nin git gide tutamayacağı, tutsa da çok maliyetli olacağı paraların tam seçim öncesi dövize kaymasını ne önlerdi?
Bildiniz: Borsa!

“BURASI BORSA…” MI?

Fakat bunun için ama borsada sıkı bir “ralli”nin başladığının gösterilmesi gerekirdi. Böylece para dövize gitmeyecek, borsada TL’de kalacaktı.
Hem bir taşla iki kuş vurulacaktı. Bu seferki tavşan ikiz doğuran tavşandı.
Bakın ekonomi ne kadar iyi; hiç iyi olmasa borsa böyle gider mi denecekti.
Borsaya son 2 yılda yeni gelen 1,5 milyon civarındaki “yatırımcı”nın da eli bir süre beleşten para görecek, bunlar seçimde iktidar partisinin elini rahatlatacaktı.
Formül “Beyefendi”ye de pazarlanmıştı. Hem o hem de son Hazine Kethüdası ileride hem de pek şanssız bir zamanda borsadaki yükselişe kamuoyu önünde açıkça kefil bile olacaklardı.
Fakat bir sorun vardı.
Daha önce bu metot “Halka Arz Seferberliği” adı altında denenmiş, bir sürü borsaya açılma ehliyeti olmayan “hamili kart yakînimdir” şirketi borsaya açtırılarak “halk” -affınıza sığınarak, hicap eyleyerek söylüyorum- biraz şey edilmişti.
Ne de olsa meşhur Borsa argo deyişiyle “Burası Borsa…” idi “Kim kime…” idi! Olacak idi artık o kadar.
Ne var ki okşanırken biraz ürkmüş o ördekler bir daha aynı kümese nasıl sokulacaktı ki?
Devletlerin bazen pis işleri yaptırırken, haydutlarla, hırsızlarla, eşkıya ile çalıştıkları vaki değil miydi?
Borsanın da bu çeşitten sayılabilecek biraz “avantür” insanları vardı; adlarına güzel söylemek gerektiğinde “spekülatör”, kötü söylemek gerektiğinde “manipülatör” denirdi.
İktidar partisine yakın, ördek yolmakta ustalaşmış, yıllardır kümese dadanmış bu tilkilere nedense kimse dokunamıyordu.
Eh o zaman onlara gidilmeliydi.
Peki ama bu borsa operasyonu madem siyasi sonuçlar doğurmalıydı; o zaman o çapta büyük bir operasyon olmalıydı.
Hiç olmadığı, hiç görülmediği kadar büyük!

BANKA HİSSELERİNİN SİHİRİ

Borsanın ana endeksini uzun süreli kaldırmak gerekliydi; ama nasıl? Evvelce küçük şirketlerle denenmiş, savunma sanayi başta sanayi şirketleriyle denenmiş olmamıştı. Endeksi yukarı kaldırmak için uzun etkili bir “iktidar hapı” gerekiyordu. İktidar işin arkasındaydı, hap ise bankacılık hisselerinde bulundu.
Dört avantajı vardı banka hisselerinin: 1. Banka hisseleri yukarı kalkarsa endeks te başka hiçbir grup hissenin kaldıramadığı kadar yukarı kalkardı. Bankaların ana endeksteki ağırlığı bunu sağlıyordu. 2. Bankaların piyasa değerindeki bir yükseliş istenilen çapta büyük bir operasyonu mümkün kılacaktı. Başka hiçbir grup hisse o büyüklüğü sağlayamazdı. 3. Banka hisseleri uzun süreden beri özellikle iktidarın baskıları yüzünden üvey evlat muamelesi görmüş, çok ucuz kalmışlardı. İşe başlamak için o ucuzluk kullanılabilirdi. Dahası şimdiki güya “faiz lobisine karşı” YEM’leme nedeniyle “faiz lobisi” hiç olmadığı kadar semirmiş, kârları rekor kırmaktaydı. Yani o hisseler bir spekülasyon için idealdi. 4. İşin başını çekecek kamu banka hisseleriydi ve bunların halka açıklık ve takas durumu zaten iktidarın elindeydi. Yani, hiç değilse işin başında, manipülasyona taş koyacak hariçten gazelciler el yükseltemezdi.
Ha, işler ya ters giderse? Öyle ya uzun soluklu büyük bir operasyonda işlerin ters gitme ihtimali de git gide büyürdü.
Demek önlem almak gerekiyordu. Önce hızlı olmalıydılar ve çabuk sonuç alınmalıydı. Bu ise yüksek kredili çalışmayı gerektiriyordu. Borsa deyimiyle yüksek kaldıraçlı…
Fakat iktidarın bir planı vardı belki ama kiralık manipülatörlerin de vardı bir planı, üstelik onların peşine takılan daha küçük maceracıların da bir planı… Ve bu planların birbirine uyması doğrusu hiç de gerekmiyordu.
Yine de iktidar kanadı hepten tedbirsiz değildi. Borsanın kalabalıklaşmaya başladığı daha 2020 yılından kimi kamu bankası bu tür operasyonlarda işlerin ters gitme ihtimali karşısında devasa boyutta hisse geri alma kararlarını yönetim kurullarından geçirmiş, hîn-i hacette kullanmak üzere raflarına koymuşlardı.
Düğmeye basıldı…
Temmuz ortasından itibaren ama daha çok ağustostan bu yana bütün bir bankacılık hisseleri neredeyse 1 ay içinde % 150 şişirildi. Aynı dönemde Borsa İstanbul’un ana endeksi sadece % 50 civarı artmıştı ve bunun bile bir kısmı bankacılık hisselerindeki artışın katkısıydı.
Dediğimiz kiralık manipülatörler, söylentilere göre başlıca 2 gruptu.

Bunlardan biri “mütedeyyin paraların spekülatörü” olarak bilinen kimi “Mübarek”lerdi.
Bunların on yıllardır borsada kırmadığı ceviz kalmamış olmasına karşın sanki birileri tarafından korunuyorlarmış gibi daima piyasada kalmayı başarmışlardı.

Yek diğeri belki de ilk kez borsa tarihinde görüldüğü üzere, işler sarpa sarınca bizzat çalıştığı aracı kurum tarafından ismi afişe edilen bir spekülatördü; ne de olsa borsanın “dere”lerin artık yukarı aktığı zamanlardı ve o afişe ekibin afişe edilmeyen kişisinin parası da bu gidişle “yel” olup uçacaktı.
Ama hadi gelin biz şimdilik o ilk güzel günlere geri dönelim.
Hareketin ivmesi şöyle olacaktı: Katar’danBirleşik Arap Emirlikleri şeyhinden, hem de Putin Hazretleri’nden oluk gibi para gelecekti güya…
Bu paralar biraz sanayiye, biraz gayrimenkule gitse de hiç mi borsaya girmeyecekti canım!
Önce minik spekülatörlere, sonra halka söylenecek şey şuydu: Elinizi çabuk tutun, yoksa havanızı alır bu fırsatı kaçırırsınız.
İlk ikna edici hareket güya yabancı parası olarak borsaya giren bazı paralardı. “İşte başladı; hadi, hadi çabuk” deniyordu.
Sonra işler yavaş yavaş karışmaya başladı. Borsa, morsa; türev mürev meselelerinde doğası gereği ifrata kaçma eğilimi kendini gösterdi. İşlemler hem Vadeli borsada (VİOP) hem spot borsada geleneksel BİST pay senetleri piyasasında eş zamanlı yürütülüyordu.

KALDIRAÇLA DÜNYAYI YERİNDEN OYNATABİLİRSİN AMA…

Daha aylar öncesinde borsa operasyonları kolay yürüsün diye bir “offset”leme kararı çıkarılmıştı. Spot hisse senetleri büyük oranda teminat gösterilebiliyordu artık vadeli kontratlarda. İşler kolaylaşmış, kredi ilmikleri daha kolay örülür hale gelmişti.
Ötesi vadeli piyasalarda kredi kullanmak çok kolaydı. Zira kontratların kendisinde bizzat bir “içsel kaldıraç” mevcuttu. Böylece mesela 100 liralık kendi paranızla vadeli borsada 700 liraya varan bir “mal” almak mümkündü.
Fakat bu da spekülasyon hırsına kafi gelmedi. (Hiç gelmez!) Hisse ve kontrat fiyatları yükseldikçe bu değer artışı teminat gösterilerek yeni hisseler alındı ve bu da hisselerin hem spot hem vadelide fiyatlarını yükseltti.
Fakat böyle böyle piyasadaki bu birkaç hissedeki kaldıraç oranı yani kredili alım miktarı bazı durumlarda 1’e 20’ye kadar çıktı. Yani 100 liranızla 2 bin liralık hisse alabiliyordunuz. Bunun bir kısmı vadelide gözüken bu “piramitleme” yöntemiyle yapılırken aracı kurumlar spotta da doğrudan geleneksel metotlarla kredilendiriyorlardı manipülatörleri…
Piyasada risk büyüyor, git gide yükselen fiyatları desteklemek için git gide daha fazla yeni para ihtiyacı hâsıl oluyordu.
Halkı buraya daha fazla sokmak gerekiyordu; onun için Sarayı ve Kethuda’yı ikna edip doğrudan borsanın reklamı yaptırıldı ve halkın oraya yatırım yapması en yetkili ağızlardan talep edildi.
Bir siyasetçi ve bakan için manipülasyona alet olmak ne büyük talihsizlik!
Nitekim Hazine Kethüdası’nın çağrısından hemen sonra borsada çöküş başlayacak ve ona inanıp borsaya girenler birkaç gün içinde paralarının üçte birinin buharlaştığına şahit olacaklardı.
İşte o günler yaklaşırken henüz her şey daha iyi iken emme basma tulumba işliyordu.
Alımlar hızlandıkça, kredili işlemlerin payı arttıkça o piyasada faizler de yükseliyordu. Arbitraj fonları, ya da arbitraj masaları denen profesyoneller için bu ortam muhteşem bir ortamdı. Malum hisseleri VİOP’ta açığa satıp kendilerini “hedge” etmek için aynı anda spotta satın almaya başladılar.
Böylece spotta hisse fiyatları olduğundan da hızlı artmaya başladı. Arbitrajcılar da yıllık %80-100 arası tatlı faiz kârı ile memnundu.
Bütün bu işler hem birkaç yıldan beri çok daha kolaydı. Tüm dünyada borsa işlemlerinin büyük kısmı yazılım “robotları” tarafından yapılıyordu. Kimin “yazılımı daha hızlı ve daha akıllıysa o kraldı.
Bizim borsa da geri kalacak değil ya!
Profesyoneller, robotlar vasıtasıyla BİST 30 endeksinde aynı anda hem spotta hem vadeli de saliseler içinde eş zamanlı işlem yaparak piyasa tabiriyle “basket atmaya” başladılar.
Kârlar, kredili işlemler ve yukarda verdiğim teknikler sayesinde astronomik düzeylerdeydi. 100 TL sermayeniz ile 2 bin lira mal alırsanız, piyasa bir tavanla %10 artsa günlük kazancınız kredisiz bir işlemde 10 lira yani %10 olacak iken kredili işlemde neredeyse 200 lira yani %200 olabiliyordu.
ÖZETLE… Her şey gerçek olmak için fazla iyiydi!

ERİME BAŞLIYOR

Kiralık manipülatörler işlerini görürken elbette “piyasanın polisleri”nin gözelerini başka tarafa çevirmesi gerekliydi. Bir hisse 2-3 tavan yapsa müdahale eden “brüt takas uygulaması”nı spekülatörün burnuna dayayıveren SPK 10-11 tavan yapan hisselere gözünü kapattı ve zerre müdahale etmedi.
Piyasadaki usulsüzlükler işte böyle kartopu gibi beslendi. SPK bu ihmaliyle bir nevi manipülatör koalisyonunun gizli ortağı gibi oldu.
Bir denetim kuruluşu bu kadar aşikar bir “ihmal”i neden yapar?
Sedat Peker’in kimi iddialarını ve benim Youtube kanalımda anlattığım eski bazı yolsuzlukları göz önüne alacak olursak, bazı SPK yetkilileri maddi çıkar karşılığı bu manipülasyonlara göz yumabilir; hatta buna ortak olabilirdi. Geçmişte benzerleri görülmüştü. Fakat bu çapta büyük bir ihmalin asıl sebebi bu olamazdı. Zira böyle bir durumda SPK’nın hâttâ en üst yetkilisinin bile, farz edelim ki işin içinde olsun, buna gücü yetmezdi. Çünkü başka denetim kurumları da vardır devletin ve bizzat siyaset kurumu normalde olaya el atabilirdi. Hiç birisi farkına varmasa Borsa İstanbul yetkililerinin bu manipülasyonu fark etmemesi mümkün değildi.
Demek ki hepsini susturacak, engelleyecek daha büyük bir güç vardı ortada!

BORSANIN “MURPHY KURALI” DEVREDE

Gene de bu borsa işlerinde işi nereden bağlarsanız bağlayın yine de ters gidecek bir şeyler vardır.
Büyük iki manipülatör grubumuz işi sürdürmek için başka daha ufak spekülatörlerin parasına muhtaçtı. Onlar da iyi kârlar için memnuniyetle para soktular bu oyuna…
Ne var ki fiyatlar aşırı şiştikçe, piyasanın likiditesi o şişkin fiyatları desteklemek için daha fazla yeni paraya ve krediye ihtiyaç duydukça, bunların bazıları böyle durumlarda hep olduğu gibi anlaşmayı bozmaya başladı. Bu kadar kâr bana yeter deyip, el altından hisseleri satmaya gidip yat, kat filan almaya başladılar. Ne de olsa Brecht’in deyimiyle: “Eldeki bir kuş daha kuştur; daldaki iki baykuştan!”
Aşırı şişmiş hisselerde marjinal para çıkışları bile satışları tetikleyebilir. Hele bir de bazı büyük ortakların bu çok karlı fiyatlardan yeni hisse satışı yapacakları dedikoduları yükselirse…
Kamu bankaları, tamam elde garantiydi. İktidar desteği orayı sağlam saymaya yetiyordu ama ya hisseleri şişmiş özel bankalar?
Ya mesela Koç Grubu “Yahu bu fiyat çok iyi deyip bir miktar YKB hissesini borsaya açma kararı verse, ya da Sabancı Grubu Akbank’ta aynı şeyi yapsa?..
Derken korkulan oldu. Akbank emekli sandığının 150 milyon liralık Akbank hissesi satışı paniği tetikledi. Arkası gelebilirdi. Bu fiyatları şimdi kim tutacaktı. Satışlar birbirini takip etti ve bütün banka hisselerine yayıldı.
Manipülatör grubu karşı alımlarla pozisyonlarını güçlendirmek ve satışları dengelemek istedi ama bu onların daha da zarara girmelerinden başka işe yaramadı.

KAHROLASI FEDERALLER!

İlk öldürücü darbeyi 13 Eylül Çarşamba günü ABD enflasyonunun beklenenden yüksek çıkması vurdu. Demek ki ABD Merkez Bankası “Federal Reserve”, çok değil bir hafta sonra sert faiz artırımına gidebilirdi. Bizim gibi ülkelerin borsaları için kötü haberdi. Satışlar daha da hızlandı.
Perşembe günü banka endeksi ve bunun etkisiyle de BİST-100 endeksi çöktü.
Günün sonu “Kahrolası Federal Reserve” idi!

KİMİN KIÇI ÇIPLAK, SULAR ÇEKİLDİĞİNDE…

Bütün bunlar olunca zararlar teminat açığına, o da teminat çağrılarına yol açtı. Zaten elde para kalmamıştı (“mal” vardı ama para yoktu; bütün para “mal”da yani hisselerdeydi) şimdi bir de teminat tamamlama için ekstra paraya ihtiyaç vardı. Birçoğu ödeyemediler.
Ödenemeyen teminatlar bu kez aracı kurumları zora sokuyordu.
Meşhur bir laf vardır: Kimin kıçında mayo olmadığı sular çekilince anlaşılır diye.
Fiyatlar düşünce aracı kurumların zararları ortaya çıktı. Manipülatörler temerrüde düşüyor bu da onlarla çok yoğun işlem yapmış aracı kurumları zor duruma sokuyordu. Piyasada altı aracı kurumun ismi geçiyordu ve bahsedilen nakit açıkları milyarlarca lira boyutundaydı.
Finansçı tabiriyle “sistemik risk” oluşmaya başlamıştı. SPK yetkilisi uluslararası basına konuştu: “Korkmayın sistemik risk yok. Müdahaleye de gerek yok!” diye.
Gerçekte ise “müdahale” için düğmeye basılmıştı bile.

BORSADA PANİK HAYAT KURTARIR BORSAYI DA BATIRIR

Ama önce birkaç gün geriye gidelim. O çöküş gününden sonraki gün manipülatörle bir miktar para ile günü idare etmeye çalışsalar bile ilk re’sen yani zoraki hisse satışlarının başladığı da konuşuluyordu. Bu sonraki hafta başı da devam etti. Re’sen hisse satışı, manipülatör teminatını veya ödemesini tamamlayamazsa onun hisselerinin aracı kurum tarafından ona sormadan satılmasıdır. Bu tür hisse satışları genellikle “ilk satan kurtulur” mantığıyla yapıldığından alım satım (trading) kurallarına uyularak yapılmaz tabana kadar verilir. Bu durumda da panik hızla yayılır.

TOPLANTI ÜSTÜNE TOPLANTI

İlk müdahale toplantısı manipülatörlerin kendi arasında geçtiğimiz cumartesi yapıldı. Bir “çıkış planı” yaptılar. . Buna göre bu pazartesi son bir çıkış hareketiyle bankaları yükseltecek ve o arada yeni gelenlere kendileri satıp çıkmaya çalışacaktı ya da aracı kurumlarca geçen cuma re’sen satılmaya başlanan kendi hisseleri daha uygun fiyattan satılacaktı.
Bütün bunlar olurken Borsa İstanbul da “devre kesiciler” ve açığa satışta “yukarı adım kuralı” gibi kısıtlamalarla düşüşün hızını kesmeye çalışıyordu. Daha sonra yasal teminat oranları da düşürüldü. Böylece teminat borçları da bir miktar azalıyordu. Ne var ki bu tür adımlar genel çöküşü durdurmak için çok yetersizdi. Fazlası, çok daha fazlası gerekiyordu.
Pazartesi günü seans açılışında tam bu plan yürürlüğe konmuştu ki İş Bankası’nın ABD Hazine Bakanlığı’nın uyarısı yüzünden daha önce girmeyi kabul ettiği Rus ödeme sistemi MİR’den çıktığı haberi planı bozdu. İş Bankası’nın kararını Deniz Bank takip etti. Fakat kamu bankaları geri adım atmadı ve bu da olası bir yaptırım riski nedeniyle bankacılık endeksi üzerine ekstra bir yük bindirdi.
Bunu üzerine ikinci bir toplantı yapıldı. Bu kez toplantı SPK binasında ve devlet yetkilileri ile zor durumdaki aracı kurumlar arasında yapıldı.
Rivayet muhtelif… Bir önerinin VİOP kontratlarında vadeyi erkene çekip erken uzlaşma yapılması olduğu söylentisi çıktı. Buna göre şu formül de uygulanabilecekti: “Aracı kurumların elindeki uzun pozisyon karşısında arbitraj fonların elinde spot hisse senetleri var. Sen bu kontratları kapat, aracı kurumu kurtar, senin elindeki spot malı da kendi hisselerini geri satın alım (buy-back) yolu ile bankalar alsın.
İlk etapta bu ve benzeri önerilerin devlet kurumları tarafından reddedildiği söylendi.
Söylenen o ki “biz bunu piyasaya anlatamayız iltimas derler” demişler.

KİMİN PARASIYLA KİMİ KURTARIYORSUNUZ?

Fakat ertesi gün olan şeyler işin tam da öyle olmadığını gösteriyordu. Oraya gelmeden önce olası bir çözümün de -yine söylenti şeklinde- ortada şöyle dolaştığını anlatalım: Zararda olan hisseleri banka ve aracı kurum yatırım fonları alsın ve zararı oralara park edelim, satış dalgası böyle karşılansın; olan da mesela o fonları bünyesine almış BES sistemine, yani bu manipülasyona hiç dahli olmayan sıradan bireysel emeklilere olsun.
Her neyse, hangi yöntemlerin manipülatör kurtarma sevdası uğruna kullanıldığı önümüzdeki günlerde daha iyi ortaya çıkacak.
Ama daha şimdiden dün (20 Eylül Salı) itibarıyla ortaya çıktı. Halk Bankası kendi hisselerini 8.06-8.58’den 8.850.000 adet hisse geri alımı yaptı. Yukarıda belirttiğim gibi zaten minarenin kılıfı ta 2020’de hazırlanmıştı ve daha neredeyse bunun 10 katı geri alış kararı cepteydi.
Gece aynı geri alımın özel bankalara da yaptırılması için baskı yapıldığı iddiaları ortada dolaştı.
Ertesi gün yani çarşamba bu kez İş Bankası ile ilgili bir geri alım haberi düştü Kamu Aydınlatma Platformu’na (KAP): “İş Bankası Mensupları Munzam Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Sandığı Vakfı 20 Eylül tarihinde 8,00-8,19 TL fiyat aralığından 5 milyon lotluk hisse alımı yapmıştır.”
Görüldüğü üzere söylentilerin bir kısmı çok çabuk doğrulandı; geri kalanının da gerçekliğini bir süre sonra göreceğiz.

BU HİKAYEDEN ÇIKAN DERS NE OLMALI?

Şimdi gelelim senaryomuzun ana fikrine…
Kötü bir ekonomi yönetiminin yarattığı riskler, seçim kaybettirme noktasına yaklaşınca eldeki her araçla ekonominin aslında iyi gittiği propagandasına girişilmişti.
Birileri bu yolda borsayı da kullanma fikrini Saray’a sattı. Olağan Şüpheliler üzerine “spekülasyon” yapabiliriz tabi ama ille aklımıza gelen o olağan şüphelinin bildiğimiz Kayser Söze çıkması şart değil elbet. Orası bir senaryo…
Fakat sonrası senaryo değil alabildiğine gerçek bir belgesel!
Belgeselin sonu, bu borsa operasyonu ile birilerinin çok zengin olması, “papazın” ise son anda bizzat devlet yönetimin ağzıyla borsaya davet edilen halkın eline bırakılması ile bitiyor gibi gözüküyor.
Son kurtarma operasyonu ise bazı manipülatörlerin ve/veya tedbirsiz bazı finans kuruluşlarının kamu bankalarının zararı ile yani halkın parası ile kurtarılması anlamına geliyor.
Bunun kendisi ayrı bir soruşturma konusu olmalı. Tabi önce eğer Türkiye tarihinin bu en büyük manipülasyonunun soruşturulmasına başlanabilirse…
Yok başlanamazsa, burasının borsa değil, hâttâ borsaya sıklıkla yakıştırıldığı gibi bir kumarhane bir casino bile değil, ruletlerin mıknatıslı, kağıtların işaretli olduğu bir merdiven altı batakhanesi haline geldiği anlaşılacak. On yıllardır birbirini kovalayan bu borsa yolsuzlukları ve hırsızlıklarının, sistemin sahipleri için bile kötü yanı ne biliyor musunuz?
Birilerinin 300-500 milyon TL kazanması için ülkenin sermaye piyasası her başını kaldırdığında yere çarpılıyor ve ülkenin bundan kaybı 300-500 milyar dolar mertebesinde oluyor….
Uzun vadeli sermaye ihtiyacının karşılanacağı umuduyla adı sermaye piyasası olan bu yer; asla bu görevini yapamıyor. Sermaye piyasası düzgün çalışmayan bir kapitalist ekonominin kapitalist metotlarla kalkınması mümkün olmadığı için ülke ekonomisi de on yıllardır olduğu yerde patinaj çekiyor.
Bir avuç borsa çakalı yüzünden ülkenin sanayisi ticareti bir adım ileri gidemiyor.

CÜNEYT AKMAN – paraanaliz.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Akbank, geliştirdiği “büyük dil modeli” ile geleceğin bankacılık dilinden konuşuyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Akbank, bankacılık alanındaki tecrübesini yapay zeka teknolojileri alanındaki gücü ile bir araya getirerek, bankacılık ürün ve süreçleri üzerine uzmanlaşmış kendi ‘büyük dil modeli’ni geliştirdi.

Bankadan yapılan açıklamaya göre Akbank teknoloji mühendisleri tarafından geliştirilen yeni ‘büyük dil modeli’, bankacılık uzmanlığı gerektiren konuları etkin bir şekilde anlayarak daha verimli ve hızlı sonuç üreten bir yapay zeka (GenAI) altyapısına olanak sunuyor.

Akbank, yürüttüğü yapay zeka çalışmalarının yanı sıra üretken yapay zeka çözümlerini de bir süredir odağına almıştı. Bu kapsamda Akbank, bankacılık alanındaki tecrübesini yapay zeka teknolojileri alanındaki gücü ile bir araya getirerek, bankacılık ürün ve süreçleri üzerine uzmanlaşmış kendi ‘büyük dil modeli’ni geliştirdi.

Model, açık kaynaklı birçok model üzerinde yürütülen araştırma çalışmalarının sonucunda seçilen, Türkçe ve İngilizceyle birlikte sekiz dilde iletişim imkânı sunan Mixtral modelini temel aldı.

56 milyar token ve bankacılık özelinde 100 bin örnek dokümanla eğitilen bu yeni model, bankacılık uzmanlığı gerektiren konuları etkin bir şekilde anlayarak daha verimli ve hızlı sonuç üreten bir yapay zeka altyapısına olanak sunuyor.

– Bankacılık hizmetleri üretken yapay zeka ile yeniden şekilleniyor

Geliştirilen modelin ilk uygulama alanı resmi kurumlar, iş ortakları ya da müşterilerden yazışma yoluyla gelen binlerce talimat ve talebin otomasyon dahilinde okunması, anlamlandırılması ve işlemlerin otomatik olarak gerçekleştirilmesi olarak belirlendi.

Böylece müşteriler tarafından şubelere gelen para transferi talimatları gibi detaylı işlemlerin daha hızlı ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesi ile müşteri deneyimi en üst seviyeye çıkartılıyor.

Açıklamada görüşlerine yer verilen Akbank Teknoloji Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Gökçay, Akbank olarak bankacılığın geleceğini tanımlama vizyonuyla inovasyon çalışmalarının sınırlarını genişletmeye devam ettiklerini belirtti.

Gökçay, hızla değişen teknoloji ortamında yapay zeka, bulut tabanlı uygulama modernizasyonu, servis bankacılığı teknolojileri gibi alanlarda çalışmalarını titizlikle sürdürdüklerinin altını çizerek, ‘Teknoloji, bankacılığın geleceğinde kritik bir rol üstleniyor ve bu rol hem hizmetleri hem de müşteri deneyimini kökten değiştirecek güçte. Biz de önemli yatırım alanlarımızdan biri olan yapay zeka teknolojilerini, pek çok yeni bankacılık hizmetini sunabileceğimiz stratejik bir değer potansiyeli olarak görüyoruz.’ ifadelerini kullandı.

Akbank’ın daha önce sunduğu doğal ses modeli, yardımcı sohbet botları gibi yapay zeka uygulamalarıyla her zaman müşterilerinin hayatını kolaylaştıran çözümlerde öncü olduğunu vurgulayan Gökçay, karmaşık finansal taleplere cevap olabilmek için 76 yıllık bankacılık tecrübelerini yapay zeka uzmanlığıyla sentezleyerek kendi büyük dil modelini geliştirdiklerini kaydetti.

Gökçay, bu kapsamda müşterilerinden gelen talepleri çok daha hızlı bir şekilde işleyerek, yanıtlayarak, kişiselleştirilmiş hizmetler sunarak üst düzey bir deneyim sağlayacaklarına işaret etti.

İşlenen verilerin yalnızca bankanın veri ortamlarında tutulduğunu ve güvenle saklanacağını anlatan Gökçay, şunları kaydetti:

‘Geliştirdiğimiz yeni ‘büyük dil modeli’ müşteri talimatlarını işlemede ve doğruluk oranlarında yüksek başarı sağladı. Model, 56 milyar token ve bankacılık özelinde 100 bin örnek doküman ile eğitildi. Yaptığımız testlerde klasik doğal dil işleme çözümleriyle elde edilen doğruluk oranı, büyük dil modeli ile kurgulanan üretken yapay zeka ve arama optimizasyonu uygulamaları sonrası yüzde 35 artış gösterdi. Akbank olarak, önümüzdeki dönemde de mevcut doğal dil işleme çözümlerini büyük dil modeli ile dönüştürmeyi ve yapay zeka temelli yeni bankacılık uygulamalarını hayata geçirmeyi amaçlıyoruz. Bu çerçevede, müşterilerimizin ihtiyaçlarını öngörebilen, hızlı ve güvenilir çözümler geliştirmek için teknolojiyi en etkin şekilde kullanmaya devam edeceğiz.’

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

IBAN’ını kullandırana hapis cezası

Bankaya gidip bildirimde bulunmamış ve IBAN’ını kullandırdığı anlaşılan kişi için ya bir yıla kadar hapis cezası ya da beş bin güne kadar adli para cezası kesilecek

Yayınlanma:

|

Yazan:

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek kayıt dışılıkla mücadele kapsamında tüm tuşlara aynı anda basmaya başladı. Bastığı bu tuşlardan bir tanesi de kendi banka hesabını başkalarına kullandıranlarla alakalıdır.

Bakan Şimşek, kişisel hesaplara (IBAN) gelen paraların nereden ve niçin geldiğinin sorgulanma süreci için vergi idaresine talimat verdi. Ve böylece bir tür kazıma yöntemiyle vergi idaresi kayıp ve kaçakla mücadele etmek adına binlerce hesabı takibe aldı.

Ne oluyor?

Vergi idaresi, şu aralar mal ve/veya hizmet satışı yapan kişilerin/şirketlerin, bu satış dolayısıyla alması gereken parayı kredi kartı ya da nakit olarak al(a)madığı durumlarda ilgisiz kişilerin banka hesaplarına transfer yoluyla gönderilmesi sonucu ortaya çıkan kaybı sorgulamakta. Örneğin bir tüccar, bir malı ya da hizmeti birine satarken ürünün parasını ya nakit ya da kredi kartıyla alabilmektedir. Bunun karşılığında da tüccar, yasaların izin verdiği hadler ve koşullar doğrultusunda ya fiş ya da fatura düzenlemek zorundadır.

Buraya kadar bir sorun yok ancak satıcı bazen sattığı ürünü kredi kartı komisyonundan ve dolayısıyla da gelir/kurumlar vergisi ile KDV’den kaçmak için alıcıdan, verdiği bir IBAN numarasına parayı göndermesini istemektedir. Böylece mal/hizmet satışı görüntüde olmamış sayılacak ve vergi de ödenmemiş olacaktır.

Paranın geldiği IBAN ise ya o işletmede çalışan birine ya işletme sahibinin çocuğu, eşi gibi yakınlarından birine ya da güvendiği başka birine ait olabilmektedir. Hatta işletme sahibiyle hiçbir akrabalık bağı olmayan başka birine de ait olabilmektedir.

Tam da bu noktada Hazine ve Maliye Bakanlığı, bu şekilde para gelen IBAN sahiplerini incelemeye başladı. Bu IBAN denetim işlemi, Vergi Dairesi Başkanlıklarının olduğu yerde vergi dairesi başkanlığı ­-29 ilde vergi dairesi başkanlığı bulunmaktadır- olmayan yerlerde ise defterdarlıklar vasıtasıyla yapılacak.

Malı/hizmeti satan için idari para cezası var

Malı ve/veya hizmeti satan kişilerden öncelikle alınmayan ­kurumlar, gelir, KDV gibi vergiler alınacak. Akabinde alınmayan bu vergilerin bir (1) katı kadar da vergi ziyaı cezası ile düzenlenmeyen faturalar için düzenlenmesi gereken fatura tutarının yüzde 10’u kadar da özel usulsüzlük cezası kesilecek. Ancak kesilecek bu yüzde 10’luk tutar 2024 yılı için 3 bin 400 TL’yi geçmiyorsa 3 bin 400 TL, şayet üstünde ise o tutar kesilecek. Örneğin, bu şekilde satılan ancak faturası kesilmeyen ürünün fiyat 25 bin TL ise bunun yüzde 10’u 2 bin 500 TL olacak ama 2024 yılı için asgari 3 bin 400 TL’yi geçmediği için 3 bin 400 TL kesilecek. Ya da satılan ürünün fiyatı 60 bin TL ise 60 bin TL’nin yüzde 10’u 6 bin TL’dir ve bu tutar da asgari ceza tutarı olan 3 bin 400 TL’nin üstünde olacağından bu işlem için 6 bin TL özel usulsüzlük cezası kesilecektir. Bu şekilde kesilecek özel usulsüzlük cezası da 2024 yılı için en fazla 1 milyon 700 bin TL olacaktır. Ayrıca alınmayan vergiler üzerinden her ay için aylık yüzde 3,5 gecikme faizi de alınacak

IBAN’ını kullandıran için idari para cezası var

IBAN’ını kullandıran için ise daha vahim bir durum var; hem vergi ve idari para cezası hem de hapis cezası. Daha vahim olan ise basında dolaşan haberlere göre IBAN’ını kiralayan binlerce kişinin olmasıdır.

Zaten hiç kimse de IBAN’ını bir karşılık olmadan “tanımadığı” birine kiralamayacağına göre IBAN sahiplerinin komisyon aldığı varsayılacak ve aldığı varsayılan ya da gerçekte aldığı komisyon dolayısıyla gelir ve katma değer vergisi ile idari para cezaların yanı sıra gecikme faizi de istenecek.

Aldığı komisyon tutarının ne kadar olduğu belli olmadığı için Danıştay ve vergi idaresi nezdinde genel olarak en az yüzde 2 olarak uygulanmaktadır. Yani IBAN’ını kiraladığı varsayılan kişinin hesabında -normalin dışında- 20 milyon TL’lik bir işlem hacmi varsa bunun en az yüzde 2’si kadar (en az 400 bin TL) komisyon aldığı varsayılıp bu tutar üzerinden ödemesi gereken vergiler ile cezalar kesilecektir.

IBAN’ını kullandıran için hapis cezası da var

IBAN’ını kullandıranların akıbetini öğrenmek için önce 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’sonra da Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmelik’e bakmak lazım.

Buna göre 5549 sayılı Kanun’un 15’inci maddesine göre IBAN’ını başkasına kullandıracak kişinin bunu gidip yükümlüye bildirmesi gerekiyor. Kanun’da geçen yükümlü kavramından bankacılık, sigortacılık, bireysel emeklilik, sermaye piyasaları, ödünç para verme ve diğer finansal hizmetler ile posta ve taşımacılık, talih ve bahis oyunları alanında faaliyet gösterenler; döviz, taşınmaz, değerli taş ve maden, mücevher, nakil vasıtası, iş makinesi, tarihi eser, sanat eseri ve antika ticareti ile iştigal edenler veya bu faaliyetlere aracılık edenler ile noterler, spor kulüpleri ve Cumhurbaşkanınca belirlenen diğer alanlarda faaliyet gösterenler anlaşılmalıdır.

Süreç şöyle işleyecek

Bu inceleme/kazıma işlemi genel olarak vergi dairesi nezdinde işleyecek. Ancak konuya vergi müfettişleri de dahil edilip incelemenin boyutu genişletilecek. Bu arada vergi dairesi müdürlerinin de inceleme yetkisi olduğundan inceleme açısından hukuken bir sorun bulunmamaktadır.

İncelemeye yetkili kişi yani vergi dairesi müdürü ya da vergi müfettişi, IBAN’ını başkasına kullandırtan kişiyi tespit edip incelemeye alacak ardından düzenlediği vergi suçu raporuyla önce savcılığa sonra da MASAK’a bilgi verecek.

Savcılık ise gelen bu raporu baz alarak iddianameyi oluşturacak. Bu kişilerin suçlanacağı madde ise 5549 sayılı Kanun’un 15’inci maddesidir. Bu maddeye göre yükümlüler nezdinde veya aracılığıyla yapılacak kimlik tespitini gerektiren işlemlerde, kendi adına ve fakat başkası hesabına hareket eden kimse, bu işlemleri yapmadan önce kimin hesabına hareket ettiğini yükümlülere yazılı olarak bildirmediği takdirde altı aydan bir yıla kadar hapis veya beş bin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır.

Bu maddenin gerekçesinde ise işlemin esas sahibinin kimliğinin gizli tutulmasının önlenmesi amaçlanmıştır cümlesi bulunmaktadır. Ve böylece IBAN’ını kullandıran kişi, bankaya (yükümlüye) gidip kim için kullandırdığını yazıyla bildirirse bu bildirim sonucunda bu madde uyarınca ceza işlemi uygulanmayacaktır. Ama hesaptaki para hareketinden sonra bildirmenin pek bir önemi maalesef bulunmamaktadır.

Özetle bankaya gidip bildirimde bulunmamış ve IBAN’ını kullandırdığı anlaşılan kişi için ya bir yıla kadar hapis cezası ya da beş bin güne kadar adli para cezası kesilecek.

Ayrıca IBAN’ı kullanan iş yeri sahibi de (tüccar vs) TCK madde 38 uyarınca bu suçu azmettiren olarak işlenen suçun cezası ile cezalandırılacaktır.

Verilecek adlî para cezasının miktarı, bir (1) gün karşılığı olarak en az 20 ve en fazla 100 Türk Lirasıdır.

Nihayet; hapis cezasının süresi 1 yılın altında olduğu için burada CMK madde 171 uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilecektir. Yine söz konusu ceza TCK madde 50 kapsamında seçenek yaptırımlara çevrilebilecek, TCK madde 51 kapsamında ertelenebilecek ve yine sanık hakkında CMK madde 231/5 uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecektir.

Murat BATI-T24

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

DENİZBANK’TA İKİNCİ ERZAN VAKASI: YER ANTALYA!

Antalya’nın Manavgat İlçesi’ndeki Denizbank Manavgat Side Ticari Şube Müdürü R.E.B. ve yardımcısı U.E. bir otelin hesabını boşaltarak bahis sitelerinde oynamışlar. Sorgulanan banka personelinden ikisi tutuklanırken, rakamın da en az 3 milyon Euro ( 205 milyon TL) olduğu ileri sürülüyor. Şube müdürü R.E.B., müdür yardımcısı U.E., 2 banka personeli ve U.E.’nin tanıdığı 4 kişi olmak üzere 8 şüpheli tutuklandı.

Yayınlanma:

|

2023’de Türkiye’de gündem S. Erzan olmuştu. Denizbank Levent  Büyükdere Caddesi Şube Müdürü olan Erzan, hayali fon bir fon yaratarak futbolcu ve iş insanlarını dolandırmasının ortaya çıkması ile tutuklanmış, zimmet suçundan yargılanmaya başlamıştı. Mahkemenin Banka üst yöneticilerini de duruşmaya çağırırken duruşma devam etmekte. Erzan’ın bu yönetemle 55 milyon 633 bin 222 Dolar topladığı iddia edilmişti.

Genel müdürlük uzmanları tarafından yapılan incelemeler sırasında Side Şube Müdür Yardımcısı U.E.’nin bankadaki hesabında olağan dışı hareketlilik tespit edilmesi üzerine müfettiş görevlendirildi. Banka müfettişleri Nisan ayı başında şubeye gelerek soruşturma gerçekleştirdi. Müfettişlerin yaptığı inceleme ve soruşturma sonucunda U.E.’nin 2021 yılından Nisan 2024’e kadar müşterilerin hesaplarından parça parça toplam 205 milyon lirayı çok tanıdığı kişilere aktardığı tespit edildi. Bu kişilerin daha sonra bu paraları U.E.’nin hesabına gönderdiği belirlendi.

 

DENİZBANK SİDE TİCARİ ŞUBE MÜDÜRÜ TUTUKLANDI

Türkiye’de aylarca konuşulan bu olay daha unutulmadan bir skandal da Denizbank’ın Antalya‘nın Manavgat İlçesi’ne bağlı Side Ticari Şube‘de yaşandı. Ramazan Bayramı öncesi ortaya çıkan olayda Denizbank Side Ticari Şube Müdürü R.E.B. ve yardımcısı U.E.’nin mudileri olan ünlü oteller grubunun hesabını boşalttığı belirlendi. Yapılan inceleme sonrası konu adli makamlara taşındı.

KRİPTO PARA BORSASINDA KAYBETMİŞ

Bankanın, çalışanlar hakkında suç duyurusunda bulunması üzerine Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir savcı görevlendirilerek soruşturma başlatıldı. İlçe Jandarma Komutanlığı JASAT Timi ekibi tarafından yürütülen soruşturma kapsamında bankanın şube müdürü R.E.B., müdür yardımcısı U.E. ile 2 banka personeli ile U.E.’nin yakın arkadaşı 4 şüpheli 6 Nisan cumartesi günü gözaltına alındı. Gözaltına alınan şüphelilerden müdür yardımcısı U.E., verdiği ifadede, 2021 yılından bu tarafa müşterilerin hesabından fark edilmeyecek şekilde paraları alıp arkadaşlarına gönderdiğini, daha sonra bu paraların kendi hesabına geri geldiğini, toplanan paraları yurtdışında sanal bahis sitelerinde ve kripto para borsalarında kaybettiğini söylediği belirtildi.

Jandarmada işlemleri tamamlanan şüpheliler 8 Nisan pazartesi günü adliyeye sevk edildi. Savcı tarafından ifadesi alınan R.E.B. ve U.E. ile diğer 6 kişi çıkarıldıkları nöbetçi sulh ceza hakimi tarafından tutuklandı.

MÜŞTERİ HESAPLARINI BOŞALTMIŞLAR

İddiaya göre ikilinin fon yoluyla değil, hesabın içerisini boşalttığı öğrenildi. Buradan alınan para ile yurt dışı bahis sitelerinde yüksek miktarda kumar oynandığı, zaman içersinde hesaptaki açığın büyüdüğü ve otel sahipleri tarafından durumun tespit edildiği iddia edildi.

 

İDDİALAR KARŞISINDA BANKA SESSİZ

Seçil ERZAN olayında olduğu gibi bankanın bu olayda da sessiz kaldığı görüldü. Bankanın haberin yayılması üzerine önümüzdeki günlerde kapsamlı bir açıklama yapması beklenirken; banka şube yönetici seçiminde gerekli özeni gösterip göstermediği de sorgulanır hale gelirken BDDK’nın bankayı bu yönde uyarması da gündeme geldi.

Kaynak: DHA/akdenizpazarı/antalyaningündemi

**********************************

DENİZBANK DENİZ ERZAN AÇIKLAMASI ŞİFRELERİ VE GRİ ALANLAR

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.