Connect with us

EKONOMİ

TÜRKİYE’DE BANKA KREDİLERİ YOLUYLA EKONOMİK BÜYÜME VE GELİR DAĞILIMI SORUNU

Yayınlanma:

|

Türkiye’de Eylül 2021 den itibaren yükselen döviz kurları ve enflasyon sebebiyle finansal yapıda çeşitli sorunlar oluşmaya başladı. Uzun bir süredir iş dünyası tarafından hem krediye erişimde hem de faiz oranının yüksekliği ile ilgili sorunlar konuşulmaktadır. Oysaki krediye erişim de gerçekten sorun vardır ancak faiz oranlarının yüksek olduğu kanımca doğru değildir. %100’lerdeki enflasyonda % 30-40 faiz oranı yüksek olmasa gerek.

TÜFE ve ÜFE ortalamasının %130’larda olduğu bir ekonomide faizleri ancak irrasyonel yöntemlerle düşük tutmaya çalışabilirsiniz, bu durumda hiçbir banka %20’lerde kredi vermek istemeyecektir; bunu ancak zorlama tedbirlerle aşağı indirmeye çalışmak mümkündür. Nitekim son zamanlarda karşılıklarla ilgili yapılan düzenlemelerle  bankalar bu kredi faiz oranları ile  kerhen kredi veriyormuş gibi görünüyorlar.

Türkiye’de bankacılık sektörü kredi vermek istemiyor,  yukarıda bahsedildiği gibi enflasyonun %130’larda olduğu noktada bankaların son bir yılda verdiği topladığı mevduat ve verdiği krediler aşağıdaki gibidir.

TÜFE ve ÜFE Enflasyon ortalamasının  %130 olduğu,  Mevduatın %94,3 arttığı bir dönemde toplam kredilerin %68,2 artması bunun açık bir göstergesidir. Enflasyonist dönemde,  kredi Faiz oranlarının zorla düşük tutulması, özellikle kredi kullanan birimlere enflasyon karşısında avantaj sağlayacaktır. Verilen Kredilerin büyük bir kısmı Ticari nitelikte işletme kredileri olup tüketicilere verilen krediler oldukça sınırlı bir düzeydedir. Kısa vadeli olması sebebiyle kredi kartları tüketici kredileri içerisinde en yüksek paya sahiptir. Şahısların kredi kullanamayıp sınırlı dahi olsa şirketlerin bu kredi faiz  oranlarında kredi kullanabilmesi gelir dağılımını daha da bozan bir etki yaratmaktadır. Nitekim yüksek enflasyonda, düşük kredi faizlerinin maliyetini kamu birçok yöntemle üstlenmektedir.   Öte yandan özellikle ihracatçı firmalara kullandırılan döviz kredileri uzun bir süredir aşağı gelmektedir. Eximbank ve Merkez Bankası Reeskont krediler ile ortalama TL kredi faiz oranın %15’lerde, yabancı para kredi oranlarının %10’larda  olduğu bir ortamda doğal olarak iş dünyası kur riskine girmemek için TL kredi kullanıp, YP kredileri kapatılmakta.

Son 20 yılda ekonomik büyümenin motoru kredilerle iç talebi canlandırmaktır. Ancak aşağıdaki tabloda göstermektedir ki önceden topladığı mevduattan fazlasını kredi olarak veren bankalar, artık topladığı mevduattan daha düşük bir kısmını kredi olarak vermektedirler. Eylül 2022 itibariyle bu oran  düşmeye devam edip %78,7 olmuştur.

Bankaların  ortalama fonlana vadesi maksimum 45 gün iken, bankalar en fazla 6 ay vadeli krediler verebilmektedir. Hem  faiz ve vade riski taşıyan hem de gelecekle ilgili olumsuz beklentisi olan bankaların, uzun vadeli kredi vermeleri beklenemez. Hükümetin almış olduğu bazı kararlarla bankalar  yüksek kârlılık elde ettiklerinden dolayı bir şekilde faiz riskini alarak çok kısa kredi verebilmektedir. Verilen kredilerde büyük ölçüde İslami finans kurumlarında olduğu gibi faturaya bağlanarak daha da zorlaştırılmaktadır. Bu durumda  bankaları süreç içinde İslami Finans kurumlarına dönüştürmenin bir yolu mu olduğu düşüncesi kaçınılmazdır.

Böylesine yüksek enflasyonist  ortamda iş dünyası %30-40 seviyelerinde bile kredi kullanmaya razıdır. Her ne kadar faizlerin yüksek olduğunu söyleseler bile kar etmeleri kaçınılmazdır. Bankaların fonlama maliyetinin düşüklüğü nedeniyle daha da düşük oranlardan kredi kullanmak istemektedirler. İktidarın faizle sorunu olduğundan (sanırım enflasyon ile sorunu yok keza faizi düşük tutmak için kararlar alırken enflasyonu düşük tutmak için alınmış etkili kararlar mevcut değildir)  faizi düşük tutmaya çalışmakta bu kez de bankalar kredi vermemekte, verseler bile çok kısa vadeli 6 ayı geçmeyen vadeler söz konusudur.

Özkaynak yapısının bu kadar zayıf olduğu, kredi artışı ile iç talebin desteklendiği bir ekonomide büyümenin nasıl gerçekleştiğini ya da gerçekleşmediğini bundan sonra hep beraber göreceğiz. Resesyonun konuşulduğu bir dünyada dış talebin etkisi de sınırlı olacaktır.

Kredi bir gelir değil borçtur, borç ise ödendiğinde  uzun vadede büyümeyi olumsuz etkiler.

Gelir dağılımının bozulup üst gelir gruplarının geliri artıp  orta gelir grubundaki geniş kesimlerin geliri artmayıp ekonominin temel uyarıcısı olan talep düşüşü orta vadede fiyatları dolayısıyla mal ve hizmet arzını da etkileyecektir.

Gelir dağılımının düzelip orta kesim gelirlerinin artması sürdürülebilir talep yaratması dolaysıyla sürdürülebilir büyümeye katkı sağlayacaktır.

Özellikle nüfusu hızla artan bizim gibi özellikle iç talep kaynaklı büyüyen ülkelerde, iç talebin kısılması yüksek enflasyon başlangıcında  talebi önce öne çeker büyümeyi hızlandırır bir süre sonra bozulan gelir dağılımı ile geniş kesimlerin satın alma gücünün olumsuz etkileyerek talebi dolayısıyla da büyümeyi aşağı çekecektir. Ülkemizde son 1 yıldaki büyümenin nedenlerinden biri de budur.

Kısa vadede gelir dağılımının bozulması yüksek gelir grubunun gelirlerini arttıracak ancak bu gelir artışının tasarruf yoluyla yatırıma dönüşmesi için istikrarlı bir ortam gerekir. Yüksek enflasyonun olduğu bir ortamda,  tamamı öz kaynakla yatırım yapmak orta vadede öz kaynağı erittireceğinden belli oranda uzun vadeli banka kredisi ihtiyacı olacaktır. Politikalardaki belirsizlik ve kamu otoritesinin faizleri baskı altında tutması nedeniyle de hiçbir banka uzun vadeli yatırım kredisi vermemektedir.

Adil gelir dağılımı toplumların siyasal ve sosyal yapılarını etkileyerek demokrasinin gelişmesine katkıda bulunurken, bozulan gelir dağılımı toplumda geniş sosyal ve siyasal sorunlara yol açmaktadır. Popülist politikacılar sorunun  kendi kötü yönetimleri olduğunu görmekten ziyade, yoksul kesimlere asgari yaşamlarını sürdürebilecek düzeyde sosyal yardım yaparak onları kendilerine bağımlı hale getirirler. Oysaki bu kesimlere eğitim ve yeteneklerini geliştirilerek  iş vermek ve emekleri karşılığı gelir elde etmeleri suretiyle onları özgürleştirmeleri çağdaş olan yaklaşımdır.

Orta sınıfın küçük bir kesiminin üst gruba geçmesi büyük kesimin de yoksul kesime yakınsayarak onlara sosyal destek sağlama politikası da uzun vadede bütçe üzerinde baskı yaratacak ve  sürdürülemez hal alacaktır. Elbette sosyal devlet “belli yoksul kesimlere” destek sağlamalıdır ancak asıl olan çalışabilecek durumda olan  milyonlarca kişiyi,  işgücü piyasasına katılabilecek iş alanı yaratmaktır.

Bozulan gelir dağılımının ekonomi ve sosyal hayat üzerinde yarattığı olumsuzlukları ve uzun vadede kapitalist sistemin devamı açısından oluşabilecek sorunları gidermek bakımından dünyada vatandaşlık vergisi ve servet vergilerinin arttırılması gündemden düşmemektedir.

Neoliberal politikaların uygulanması sonucu gelinen noktada dünyada ve ülkemizde gelir dağılımı ve  büyüme sorunları toplumları daha fazla meşgul etmeye devam ederken popülist politikacılar da sorunu öteleyerek işin içinden çıkılmaz hale getirmektedirler.

Murat ŞENOL – Ekonomist

Okumaya devam et

EKONOMİ

Güler: “Batma noktasına gelen ama farkında olmayan işletmeler var”

Maliyet baskısının her geçen gün arttığını ifade ederek, üretim tarafındaki sıkışmaya dikkat çeken Eskişehir Ticaret Odası Başkanı Metin Güler, “Üretim devam ediyor gibi görünüyor ama aslında firmalar farkında olmadan kaybediyor. Bu çok tehlikeli bir tablo. Eskiden zarar ettiğimizi bilirdik, şimdi çalışırken batma noktasına gelen ama bunun farkında olmayan işletmeler var” açıklamasında bulundu.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Eskişehir Ticaret Odası (ETO) Başkanı Metin Güler, son dönemde artan faiz oranları, yükselen maliyetler ve küresel ekonomik belirsizliklerin iş dünyasında ciddi tedirginlik yarattığını belirterek, mevcut ekonomik koşulların işletmeleri sürdürülemez bir yapıya sürüklediğini söyledi. Güler, özellikle birim başı maliyetlerdeki hızlı artışa dikkat çekerek, birçok firmanın çalışırken zarar ettiğini fark edemediğini ifade etti.

ETO’nun nisan ayı olağan meclis toplantısında konuşan Metin Güler, son dönemde ekonomik dengelerin bozulduğunu ve bunun işletmelere doğrudan yansıdığını açıkladı. Güler, “Uzun süredir alıştığımız bir sistem vardı ve iş dünyası bu düzene güvenmeye başlamıştı. Ancak son süreçte yaşananlar hepimizde bir şok etkisi yarattı. 2013’ten sonra ekonomide bir yön vardı, yatırımcı ona göre karar alıyordu. Bugün gelinen noktada, 46’ya yükselen politika faizi ve bunun getirdiği finansal baskılar nedeniyle işletmelerin dengesi bozuldu. Bu süreci yönetmek iş camiası için hiç kolay olmayacak” dedi.

Dünyadaki gelişmeleri de değerlendirerek küresel belirsizliklerin Türkiye ekonomisini doğrudan etkilediğini sözlerine ekleyen Metin Güler, “Dünyada enteresan bir ekonomik savaş yaşanıyor. Bu ortamdan etkilenmememiz mümkün değil. Türkiye olarak bu tabloda yeni bir pozisyon almak zorundayız. Üretmeden, para kazanmadan yol kat etme şansımız yok. Bu tüm işletmeler için geçerli. Firmaların karlılığını artırmak için yeni mekanizmalar geliştirmeliyiz” ifadelerini kullandı.

“İnşaat sektörü kilitlendi, Eskişehir’e yatırım gelmez”

Eskişehir ekonomisini doğrudan etkileyen konulardan birinin konut piyasasındaki daralma olduğunu belirten Güler, yatırımcının yeni projelere başlamaktan çekindiğini söyledi. Metin Güler, sözlerine şöyle devam etti: “Eskişehir’de konut piyasası sıkışmış durumda. Kiralar çok yüksek, şehir pahalı hale geldi. Müteahhitler artık yüzde 50-55 kâr oranıyla masaya oturuyor. Bu da satış fiyatlarından kiralara kadar zincirleme bir etki yaratıyor. Yeni konut alanları ve arsa üretimi şart. Yoksa bu maliyetlerle Eskişehir’e yatırımcı gelmez.”

ABDULLAH SÖNMEZ- Ekonomim

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Prof. Dr. Esfender KORKMAZ: Ekonomik Sorunlar Artacak

Yayınlanma:

|

Yazan:

2025 yılında, Trump’ın getirdiği ticaret gerilimleri, Ortadoğu, Hindistan – Pakistan, Putin ve Rusya’nın tutumu gibi jeopolitik belirsizlikler ile gelişmekte olan ülkelerde dış borç temerrüt riskinin artması, iktisadi konjonktürü olumsuz etkilemiştir. Küresel büyüme oranı da yüzde 2 ve altında olacaktır.

Türkiye ise, riskler açısından sıkıntılı bir döneme girdi. Ekonomi yönetimine ve makro verilere bakarsak, ekonomik istikrar sorunu artacaktır.

Bir ülkede istikrarın sağlanması ve doğru çözümler için, mevcut konjonktürü doğru değerlendirmek ve verileri doğru tespit etmek gerekir.

1- Kuru laf karın doyurmaz

Bloomberg’de dün sabah Mehmet Şimşek konuştu. Türkiye’de yaşamayan ve Türkiye’yi tanımayan birisi televizyona bakınca, her şey güllük gülistanlık zanneder. Gerçekte ise iyi niyet ve optimistlik motivasyonu yükseltir; ancak aynı zamanda gerçekler çok farklı ise fahiş hatalara neden olur.

Mehmet Şimşek’in söyledikleri ve iyi niyeti, Türkiye gerçeklerinden çok farklıdır.

Bütçe kaynakları üretken yatırımlara gidecek diyor.

Ama bütçe açıkları artıyor. Bütçenin yüzde 55’i transfer harcamalarına gidiyor. Bu harcamalar zaten üretken değil. Yüzde 45’i cari harcamalara ve yatırımlara gidiyor. Ancak cari harcamalarının da büyük bir kısmı personel harcamalarına gidiyor. Yatırımların payı yüzde 7 dolayındadır. Bakan personel harcamalarından mı kısacak? Yahutta Cumhurbaşkanlığı harcamaları ve diyanet harcamalarını mı kısacak da üretken yatırımlara yönlendirecek? Zaten baştan beri mali disiplin dedi ve fakat bütçe açıkları arttığı gözlemleniyor.

Yerli ve yabancı sermaye yatırımlarına yüksek teşvikler verilecek diyor.

Teknoloji yatırımları desteklenecek diyor. İhracat teşvikleri artacak diyor. Ama yatırım yapılması için hukuki altyapı olması gerekir. Hukuki altyapı sorulunca benim konum değil diyor. Hukuki altyapı ve güven olmazsa, yatırım ortamı olur mu? Zaten artık doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişi de azaldı.

Cari açık düşecek diyor?

Cari açığın temel nedeni, üretimde yüksek oranda ithal girdi kullanmamızdır. Yatırım ortamı olmayınca ve içerde ithal ikame yatırımları yapılmayınca cari açık kalıcı olarak düşmez.

Mehmet Şimşek, umudunu Euro -dolar paritesinin yüzde 10’u geçmesine bağlamış.

‘’Kamu iç ve dış borcunun GSYH’ya oranı düşük, yüzde 25’tir.‘’ diyor.

Bir defa iç ve dış borçların ekonomik etkileri farklıdır. Bu oran yalnızca finansman açısından anlam ifade eder. Kaldı ki ülkenin dış borçları önemlidir. İster devlet ister özel sektör olsun dış borçlar için dövize ihtiyaç vardır. Temerrüt sorunu ve kriz sorunu da döviz ihtiyacından dolayı ortaya çıkıyor.

Yetişmiş işgücü Türkiye’nin sermayesi diyor.

Ama beyin göçünden haberi yok galiba. Eğitimde dünyadan ne kadar geri düştüğümüzü de göremiyor.

Kayıt dışılıkla mücadele ediyoruz, diyor.

Ama ödemeler bilançosuna göre geçen sene ocak-şubat 2 aylık dönemde net hata ve noksan kaleminden kaynağı belirsiz döviz çıkışı 309 milyon dolar iken bu sene aynı iki ayda 2 milyar 549 milyon dolar oldu. Kayıt dışı çıkan döviz 8 kat artmış.

Ekonomi yönetimi gerçekleri göremezse, etkili çözümler de üretemez.

Bu kadar badireden sonra toplum Ziya paşanın meşhur sözünü benimsedi:

Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde

2- Doğru veriler yoksa, çözüm de yoktur.

TÜİK Mart ayı işsizlik verilerini açıkladı. İşsizlik oranı yüzde 7,9‘a gerilemiş görünüyor. Dahası işsizlik her yıl düşüyor. 2019 yılında 14,1 iken şimdi yarı yarıya düştü demektir. Bu demektir ki ekonomi yönetimi telaşlanmasın. Ama bu veriler, ister farklı iş tarifleri nedeni ile olsun, ister yanlış yorumdan olsun, Türkiye gerçekleri ile uyuşmuyor.

2021 mart ayında TÜİK’e göre işsiz sayısı 4 milyon 190 bindir. 2025 Mart ayında bu sayı 2 milyon 807 bine gerilemiş. Ne var ki, TÜİK’in işsiz saymadığı iş aramayanlar ve fakat iş bulsalar hemen başlayacak olanlarla iş bulma umudunu kaybedenler sayısı da aynı dönemde 3 milyon 615 binden 4 milyon 300 bine çıkmış. Eğer işsizliği çözmek istiyorsak, 2807 kişiye değil, 2807 artı 4300 eşittir 7 milyon 107 bin kişiye göre çözüm geliştirmemiz gerekir.

Dahası, 2021 mart ayında yüzde 10,1 olan işsizlik oranı yüzde 2,2 azalarak şimdi 7,9’a gerilerken, atıl işgücü oranı aynı dönemde yüzde 6,9 oranında artarak, 21,9’dan yüzde 28’e yükselmiş.

3- Gidişatı doğru okumak zorundayız.

Ekonomi yönetimi istikrar programı yapmadı ve ekonomiyi yalnızca algıyla yönetmeye çalışıyor. Bu nedenle üretici ve tüketiciye güven ve umut vermedi.

İç siyasette tutuklamalar, ekonomik ve sosyal gidişatı bozdu, negatif beklentiler oluştu.

Merkez Bankası anketinde hane halkının 12 aylık enflasyon beklentisi yüzde 59,3’tür.  Beklentiler gerçekleşmeyi de negatif etkiler.

MB faizleri artırdı ve döviz sattı ve fakat dolarizasyonu engelleyemedi. 19 Mart 2025 tarihinden sonra döviz tevdiat hesapları 9 milyar dolar arttı. 14 Mart haftasında yüzde 40,26 olan döviz mevduat oranı da 18 Nisan haftasında yüzde 42,5’e çıktı.

Sanayi üretimi geriledi. 2021 baz yılına göre 2024 şubat ayında 103,1 olan endeks, 2025 şubat ayında 97,7 ye geriledi.

İSO PMİ endeksi 50 altına geriledi ve 48,3 oldu.

İlk çeyrek GSYH verileri açıklanmadı ve fakat gözlemlerimiz özel sektör yatırım yapmıyor.

Dış borçlarda temerrüt riski arttı. Çünkü CDS oranı yükseldi. Özellikle yabancı bankalardan her gün çok sayıda vatandaş başka ülkelerden vize veya vatandaşlık için yurt dışında gayrimenkul alıyor ve döviz gönderiyor.  Cari açık geçen yıla göre arttı.

13 Mart 2025 bu köşede, yanlış bir siyasi karar olursa, sıcak para çıkar, kriz derinleşir dedim. Sıcak para çıkıyor. Dahası, doğrudan yabancı yatırım sermayesi de satıp çıkıyor. Döviz talebi artıyor. Yeni bir kur şoku daha yaşayacağız.

En risklisi de siyasi kararlarda ekonominin dikkate alınmıyor olmasıdır. Üretici ve tüketici mevcut krizin derinleşeceğini bilmeli ve önlem almalıdır.

esfenderkorkmaz.com

Okumaya devam et

EKONOMİ

Boğaziçi Üniversitesi, Finans Zirvesi 2025’i düzenleyecek

Boğaziçi Üniversitesi, 10-11 Mayıs’ta düzenleyeceği Finans Zirvesi 2025 ile Türkiye’nin önde gelen finans aktörlerini bir araya getirecek

Yayınlanma:

|

Yazan:

Boğaziçi Üniversitesi, 10-11 Mayıs’ta düzenleyeceği Finans Zirvesi 2025 ile Türkiye’nin önde gelen finans aktörlerini bir araya getirecek.

Üniversiteden yapılan açıklamaya göre, ‘Belirsizlik Çağında Finansal Dönüşüm’ temasıyla düzenlenecek zirve, para politikası, bankacılık, yatırım dinamikleri, finansal teknolojiler ve dijital dönüşüm gibi başlıklarda çok sayıda üst düzey ismi buluşturacak.

Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’te yer alan Albert Long Hall’de iki gün boyunca sürecek zirve, Türkiye’nin finansal geleceğini şekillendirmeyi hedefleyen politikaların, uluslararası gelişmeler ışığında değerlendirileceği stratejik bir platform niteliği taşıyor.

Zirvenin ilk gününde, Türkiye ekonomisinin mevcut durumu, para politikaları, küresel sermaye akışları, bankacılık ve finansal teknolojiler gibi konular ele alınacak. İkinci gününde ise Türkiye sanayi ve enerji sektörlerinin değişen küresel finansal mimari çerçevesinde dönüşümü, iş dünyasının belirsizlik ortamında dayanıklılığı ve yatırım fonları başlıkları öne çıkacak.

Boğaziçi Üniversitesi, ulusal ve uluslararası medya organlarının yoğun ilgisiyle takip edilecek zirveyle bilgi üretiminde öncü rolünü sürdürüyor. Finans Zirvesi 2025, üniversitenin akademik, kamusal ve sektörel gündeme yön verme kapasitesinin de önemli bir göstergesi olacak. Akademisyenler, karar vericiler ve özel sektör temsilcileri, iki gün sürecek bu buluşma kapsamında ortak akıl üretme, stratejik fikir paylaşımı ve çok yönlü işbirlikleri geliştirme fırsatı bulacak.

Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Ofisi, Sermaye Piyasası Kurulu, Merkez Bankası ve Türkiye Varlık Fonu gibi kurumların üst düzey temsilcileri, Türkiye’nin küresel finans sistemindeki yeri ve hedeflenen konumu üzerine sunumlar gerçekleştirecek.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.