EKONOMİ
TÜSİAD : “ucuz krediler var, bu da yatırıma gidiyor” söylemi doğru değil

Yayınlanma:
3 yıl önce|
Yazan:
BankaVitrini
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) yeni başkanı Orhan Turan, DÜNYA (NBE) Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ ile yönelttiğimiz soruları yanıtladı. “Cari açık yeniden yükselişte… Yeni ekonomi programının iddiası kaldı mı” sorusuna Turan, “TL’yi değersiz kılıp ihracatı artırmak gibi bir beklenti oluşmuş olabilir ama bugün global ihracat pazarlarının dinamikleri farklı. Para birimine aşırı değer kaybettirip ihracatta alan kazanma 1990’larda kaldı. Dünya değişti” şeklinde yanıt verdi.
Turan, “Artık katma değeri yüksek, teknolojiye dayalı ve marka değeri olan ürünler ihracat pazarlarında öne çıkıyor. Öte yandan enerji ithalatı yoğun bir ekonomiyiz. Rusya-Ukrayna savaşı öncesi dönemde de önemli fiyat yükselişleri vardı. Savaş bu süreci hızlandırdı” diyerek, daha net bir rota çizilmesinin önemine vurgu yaptı. Türkiye Ekonomi Modeli olarak adlandırılan planla, arzu edilen sonuca ulaşılamadığını kaydeden Turan, “Yüzde 20’ye yavaşlayan bir ihracatımız ve yüzde 40’a gelen bir ithalat artışımızla cari açığımız bu yıl 30- 40 milyar dolara doğru yükseliyor. TL’ye önce değer kaybettirip cari açığı azaltalım, ardından enflasyon düşer denklemi çok da çalışmadı. Üretimde ithal girdinin payı çok yüksek olduğu için; ülke para birimi değer kaybettikçe biz de şiddetli enflasyon oluyor. Yani önce enflasyon yükselsin sonra düşürürüz gibi bir sonuç çıkıyordu bu çerçeveden; onun da bugün halihazırdaki refah kaybı ile sonuçlandığını görmekteyiz” açıklamalarında bulundu. Başkan Turan’dan satır başları şöyle:
DÖVİZ KAYNAĞINA DAHA UCUZ MALİYETLE ERİŞİRDİK…
Ekonomimizin çok yüklü döviz ihtiyacı var. Sadece cari açık değil dış borç ödemelerimiz de yüksek. Döviz kaynağımız az. Son dönemde uyguladığımız programla beraber ülke risk primimiz de arttı ve bu kanalla da dış borç bulma maliyetimiz yükseldi. Ekonomide çarkların dönmesi için gereken dövizi bulamadığımızda da o açıkta kalan dövizi karşılamak için TCMB rezervleri devreye giriyor. Oysa en başta TL bu denli değer kaybetmese, şu an ihtiyacımız olan döviz kaynağına çok daha ucuz maliyetle erişirdik. Rezerv harcamamız da gerekmezdi.
ŞOK GELDİKTEN SONRA MÜCADELE DAHA MALİYETLİDİR
Enflasyonla yeterince mücadele edebildiğimizi düşünmüyorum. Örneğin doğru para politikası uygulayamıyoruz ya da tarım gıda gibi konularda gerekli yapısal adımları atamıyoruz. Olası global şoklara ekonomiyi hazırlayamıyoruz. Bünye gibi düşünün, her an dışarıdan bir risk gelebilir. Siz böyle bir durumda ne yaparsınız? Vücudunuzu dirayetli tutmak için gereken sağlık adımlarını atarsınız. Bizim ekonomimizde durum farklı, global taraftan bu enflasyon dalgasının gelmesi çok muhtemel idi. Buna daha hazırlıklı olup üzerimize düşeni yapmalıydık. Biz bu dalgaya, enflasyon oldukça yüksekken ve tüm dünya faiz artırırken, faiz indirerek girdik. Kaçınılmaz olan kur şoku yaşandı. Bir şok geldikten sonra onunla mücadele çok daha maliyetlidir. Mühim olan o şoka hazırlıklı olmak.
ÜFE’DEKİ YÜKSELİŞİN SÜRMESİ ENFLASYON ARTIŞINI GÖSTERİYOR
Enflasyon tarafında sadece bu yıl değil son 5-6 yıldır doğru mücadele edemiyoruz. Yıllar içinde fiyatlama davranışı bozuldu, atalet devreye girdi. Sanıldığının aksine, konu sadece arz yanlı değil iç talep de enflasyonist. Kur baskısına zaten hiç değinmiyorum. Bütün bu gerçekleri bir kenara bırakıp enflasyonun tamamen globalden kaynaklandığına kani olursanız, teşhis yanlış olur. Kısa vadede enflasyon görünümü oldukça zorlayıcı. Reel kesimde yeni ürünler yeni fiyatlarla stoklara giriyor. Bunlar da bir tur daha fiyat baskısı yaratacaktır. Öne çekilmiş talebin halen enflasyon yarattığını görüyoruz. Globalde de emtia artışı yoğun. O yüzden kısa vadede enflasyonun daha da yükselmesi olası. ÜFE’deki hızlı yükselişin henüz durmamış olması da enflasyonun artmaya devam edeceğini gösteriyor.
İŞ GÜCÜ BARIŞI DİNAMİĞİ GİBİ ÜRETİCİ-ALICI İLİŞKİSİ…
En önemli konulardan birisi iş gücü barışının sağlanmasıydı. İşçi ve işveren arasındaki bu diyaloğu, dinamiği şimdi üretici ve alıcı arasında görüyoruz. Ya da ihraç edenle ithal eden arasında. Üretmek, üretirken zarar etmemek, zamanında teslim etmek, teslim ederken zarar etmemek, arzu edilen vade ile alabilmek, ürünü bulup alabilmek önemli hale geldi.
KREDİ ARZI KISA VADELİ, BU DA İŞLETME SERMAYESİ OLUYOR
Faizi düşürdük doğru ama “ucuz krediler var, bu da yatırıma gidiyor” tespiti tam doğru değil. Bugün ticari kredilerde, yatırım kredileri zaten fiyatlanamadığı için uzun vadeli yatırım kredisi arzı yok. Reel kesim de zaten bu düşük faizden yeterince faydalanamıyor. Olan kredi arzı kısa vadeli ve bu da işletme sermayesine gidiyor. Tüketici kredilerinde ise yavaşlama var ve bu krediler zaten pahalı. Özetle düşürdüğümüz faiz bugün itibari ile yatırım ve istihdam yaratmıyor. Ekonomiye sirayet etmiyor.
KONU SADECE FAİZ SEVİYESİ DEĞİL…
İş dünyası yatırım yaparken uzun vadeli fonlama kaynaklarını inceliyor fakat ondan evvel ekonominin geleceğine ve öngörülebilirliğine bakıyor. İstikrarlı bir ekonomi varsa, ileride bu tüketim baskılanır mı gibi bir endişe, risk görmüyorsa, enflasyon düşükse iş dünyası yatırım kararı alıyor. Bu koşulların ardından faizin seviyesine bakıyor. İstikrar endişesi olan bir ekonomide faiz düştü diyelim bu muhakkak ki yatırıma da dönüşmüyor. Bunu biz 2020’de KGF’de bir miktar yaşadık. O dönem düşük faizli fonlama konuta, arabaya, dövize gitmişti örneğin. Dolayısıyla konu sadece faiz seviyesi değil iş dünyası için öncelikli olan öngörülebilir ve istikrarlı büyüme.
DÖVİZE ERİŞİM DAHA DA ZORLAŞIYOR
Fed bir miktar geç de kaldığı için enflasyonu kontrol etmede agresif bir para politikası yürütüyor, yürütecek de. Bu her şeyden evvel doların kıymetlenmesi ve faizinin de yükselmesi demek. Özetle, Türkiye gibi döviz ihtiyacı olan bir ülkenin dövize erişimi daha da zorlaşmakta.
İŞ DÜNYASI ENERJİSİNİ YENİ ADIMLARA UYUM SAĞLAMAK İÇİN KULLANIYOR
İhracat bedellerinin Merkez Bankası’na satışı zorunlu olan kısmının yüzde 25’ten yüzde 40’a çıkartılması ile ilgili soruya Orhan Turan, şu cevabı verdi: “Bu uygulama aslında ülkenin elde ettiği döviz gelirinin bir kısmını MB rezervine koymak oluyor. Aynı havuz içinde yer değiştiriyor sadece döviz. Kaldı ki reel kesimin o verdiği dövizi, verdiği kurdan hemen geri alması da söz konusu. Dolayısıyla toplamda kura dair kısa vadede değişen bir görüntü yok. Sadece TCMB’nin rezerv elde ederek dövize müdahalede manevra alanını artırıyor. TCMB’ye bu dövizler giderken zaten piyasadan da benzer oranda talep oluştuğu için toplam döviz arz talep dengesi değişmiyor. Ama ne fark ediyor derseniz; tüm bu adımlar atılırken reel kesim bu sefer de “spread” hesabı ile günlerini geçiriyor. Her an yeni bir adım gelebilir ve tüm enerjimizi bu yeni adımlara uyum sağlamak için kullanıyoruz. Ekonomide istikrar olsa, ihracatçımız da global fırsatlara dair daha fazla kafa yorar ve o fırsatları kaçırmaz.”
Türkiye sanayisi öne çıktı, ihracatta birim fiyat artışı test ediliyor
İş dünyasının 40 yıldır bu kadar belirsiz bir dönem yaşamamış olduğunun altını çizen Orhan Turan, şunları söyledi: “Sanayiye gelen enerji zammı yüzde 500’ün üzerinde. Durum sadece Türkiye’den de kaynaklı değil. Dünya da belirsizlikler içinde. Bu öngörülemez bir ortam yaratıyor. Tüm bunlara rağmen pandemi öyle bir şey yaptı ki Türkiye sanayisi öne çıktı. Tedarik zincirlerini çeşitlendirmek isteyenler kapımızı çaldılar. Çin’den boşalan alanları daha çok doldurmamız lazım. Maalesef hemen yanı başımızda bir savaş var. Ancak orada yapılamayan üretimden dolayı talep ülkemize kaydı. Romanya’da, Bulgaristan’da üretim yapanlar Rusya’dan, Ukrayna’dan tedarik edemediği ara malları bizden istiyorlar. Olumlu demek olmaz ama böyle bir trend var. Türk iş dünyası da bu dönemde ihracat birim fiyatlarını artırmayı test ediyor.”
“İnsan-bilim ve kurumlar” ikiz dönüşüm için de şart
Dünyanın geçtiği kritik değişim sürecinin omurgasını, Avrupa Birliği’nin de kendi büyüme stratejisi olarak ortaya koyduğu yeşil ve dijital dönüşüm oluşturuyor. Bu ikiz dönüşümün her iki bileşeni için de önemli yatırıma ihtiyaç var. Yatırım planlamalarının hayata geçirilmesine destek olacak finansman mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekli. Yeni teknolojilerin ve Ar-Ge faaliyetlerinin bu dönüşüme hizmet edecek şekilde kurgulanması da kritik. Elbette tüm bu süreçlerin KOBİ’ler dahil değer zincirinin tamamında kurgulanması gerekiyor. Tabii ki her iki dönüşümde öncelikle insan kaynağının yetkinliklerinin artırılması şart. Yani yeşil ve dijital dönüşüm “Geleceği İnşa” raporumuzda da vurguladığımız “İnsan, bilim ve kurumlar” merkezinde bir bütüncül ve stratejik yaklaşımı gerektiriyor.
Beyin göçünü engelleyecek adımlar…
Türkiye’den göçün nedenleri üzerine yapılan araştırmalar var. Ekonomik koşullar, siyasi iklim, iş olanaklarının yetersizliği ve eğitim sisteminden duyulan memnuniyetsizlik göçe karar vermede önemli etkenler olarak çıkıyor. Ülkemizin geleceğini belirleyecek gençlerimizi kaybetmemek ve beyin göçünü tersine çevirmek için ekonomik alanda yapılacak reformların yanında özgürlükler, hukukun üstünlüğü, toplumsal cinsiyet eşitliği, çeşitliliğe saygı, çevre ve iklim krizine duyarlılık gibi pek çok önemli konuda taviz vermeksizin ilerleme kaydetmeliyiz. Gençlere hayallerini bu ülkede gerçekleştirmelerini sağlayacak bir Türkiye’yi inşa etmek hepimizin sorumluluğu.
STK’LARDA 30 YILDIR GÖREV YAPIYOR
Türkiye’nin yüzde 100 yerli sermayeli en büyük yalıtım firmalarından birinin kurulu başkanı olan Orhan Turan, 1981’de Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Marmara Üniversitesi’nde İşletme Yüksek Lisansı’nı da tamamlayan Turan, Sabancı Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Marmara Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde lisansüstü seviyesinde ders verdi. Sivil toplum kuruluşlarında 30 yıldır aktif görev alan Turan, Isı, Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği’nin (İZODER) kurulmasında aktif rol aldı. 1997-1999 yılları arasında İZODER’in Yönetim Kurulu Başkanlığını yapan Turan, 2007-2011 yılları arasında iki dönem de İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği’nin de (İMSAD) Yönetim Kurulu Başkanlığını üstlendi. Turan, 2018-2022 yılları arasında Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı olarak çalıştı. 18 yıldır TÜSİAD üyesi olan Turan, TÜSİAD’ın Yönetim kurullarında ve Denetleme Kurulu’nda görev aldı. Turan, 29 Mart 2022 tarihinde düzenlenen TÜSİAD Genel Kurulu’nda TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı görevine seçildi. Evli ve bir çocuk babası olan Turan, iyi derecede İngilizce biliyor.
3.000 kişilik “fikir fabrikası” TÜSİAD, Türkiye için üretecek
Orhan Turan içinde bulunduğumuz durumu “Ekonomik, sosyal ve küresel ilişkiler açısından zor” olarak nitelendirerek, başına geçtiği TÜSİAD’in yeni dönemde nasıl çalışacağını şöyle anlattı: “Öncelikle, toplumun tüm kesimlerini etkileyen ekonomik zorlukların üstesinden gelmek için gereken politika önerilerine odaklanacağız. Türkiye’nin her yerinde üyelerimiz ve çok güçlü ağlarımız var. Anadolu ziyaretleri ile Türk iş dünyasının bu zorlu dönemdeki sorunlarını daha fazla dinleyeceğiz. Birlikte çözüm geliştireceğiz.” TÜSİAD’ın 50 yıldır Türkiye’nin düşünce ufk unu genişleten çok değerli bir STK olduğunu kaydeden Turan, “Üyelerimiz, üye kuruluşlarının profesyonelleri ve genel sekreterliğimizle fikir üreten bu fabrika için yaklaşık 3 bin kişi çalışıyor. Bu gücü Türkiye için en etkin şekilde kullanmaya devam edeceğiz” dedi. Turan’ın bu dönemde en çok güvendiği şey ise, yönetimdeki kadın ve genç ağırlığı. Yönetimin yüzde 30’u kadın, 1990 doğumlu da var 1983 de…
Yönetim kurulu kimlerden oluşuyor?
Orhan Turan başkanlığındaki TÜSİAD’ın üç başkan yardımcısı Murat Özyeğin, Mehmet Tara ve Serpil Veral. Yönetim Kurulu Üyeleri; Cevdet Alemdar, İzel Levi Coşkun, Ozan Diren, Fatih Kemal Ebiçlioğlu, Perihan İnci, Çağatay Özdoğru, Elvan Ünlütürk ve Bedii Can Yücaoğlu. Yedek üyeler ise şu isimlerden oluşuyor: Meltem Akol, Gülesin Atalay, Kaan Bilecik, Ayşe Boyner, Emre Eczacıbaşı, Azmi Gümüşlüoğlu, Aslı Güreşcier, Mehmet Salih Özen, İzzet Özilhan, Durmuş Topcu, Cem Tüfekçi, Feyyaz Ünal.
Turan’ın odaklanacağı başlıklar
■ Güçlü bir hukuk devletinin, güçlü demokrasinin Türkiye için hayati önemini vurgulamayı sürdüreceğiz.
■ Uluslararası ilişkiler alanında yaşanan önemli değişimleri güçlü küresel ağlarımızla takip edeceğiz. AB entegrasyonu sürecinin tazelenmesi bu dönemde de önemli bir önceliğimiz.
■ Yeşil dönüşüm, dijital dönüşüm, enerji verimliliği, iklim felaketi, sürdürülebilirlik konusunda iş dünyasına rehberlik yapacağız.
■ Gençlere yönelik dijital yetkinliklerini ve girişimcilik becerilerini geliştirecek eğitim programları ile kariyer yolculuklarına destek olmaya devam edeceğiz.
■ Toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların hayatın her alanında güçlendirilmesi öncelikli çalışma alanlarımızdan biri.
Dünya
İlginizi Çekebilir

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.
HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ
Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.
-
Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.
-
Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.
-
Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.
ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI
1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış
Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.
-
Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.
-
Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.
-
Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.
2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması
-
Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.
-
Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.
-
Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.
JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI
1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar
İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.
2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur
İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.
3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski
Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.
ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?
-
Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır. -
Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.
TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?
-
Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.
-
Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.
-
Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.
Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.
BANKA HABERLERİ
Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:
1 gün önce|
21/06/2025Yazan:
Serhat Can
Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.
Asimetrik Bilgi Sorunu:
Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:
- Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
- Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
- Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.
Sonuç Ne Olur?
- Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
- Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
- Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
- Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
- “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”
Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?
George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.
Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye
Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.
Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.
Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.
Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?
Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.
Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür
Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.
Serhat CAN
EKONOMİ
Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?
Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:
3 gün önce|
19/06/2025Yazan:
Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz
Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.
Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.
Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:
Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.
Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.
Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.
Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.
Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:
Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.
Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:
Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmış. Haberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.
Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?
Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:
Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.
Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.
2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.
Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.
Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.
Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (844)
- BANKA ANALİZLERİ (139)
- BANKA HABERLERİ (3.139)
- BASINDA BİZ (60)
- BORSA (450)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.852)
- GÜNCEL (3.213)
- GÜNDEM (3.192)
- RÖPORTAJLAR (48)
- SİGORTA (133)
- ŞİRKETLER (2.243)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (475)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (1.054)
- Ali Coşkun (23)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (26)
- Dr. Abbas Karakaya (64)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (569)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (63)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (41)
- Onur ÇELİK (34)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (80)
- Serhat Can (7)
- Süleyman Çembertaş (16)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
- Zuhal KARABULUT (5)
YAZARLAR

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

İsrail-İran Savaşı: Tezler, Stratejiler, Dersler ve Uluslararası Kurumların Sınavı

Trump: ABD’nin saldırıları İran’ın nükleer tesislerini yok etti

Kentsel dönüşüm müteahhiti yaptığı daire ve dükkanları satıp ‘İflas ettim’ dedi

İran’ın İsrail’e Yönelik Saldırılarında Hedef Alınan Noktalar

DİYARBAKIRDA bir ATM 3. kez saldırıya uğradı

Türkiye’de Ekmek Üretimi: Katkı Maddeleri, Genetik Müdahaleler ve Kimyasal İşlemler

UŞAK’ın en köklü Market Zinciri EGEŞOK Konkordato aldı

Siyasi Gerginlik Ekonomiyi Geriyor: Reel Sektör Nefes Alamıyor!

Dolandırıcılık Davasında Şok Rapor: Banka Kusurlu!

KİL VE BENTONİT TESİSLER NE İŞE YARAR?

Ekonomik Programın “Geçici Yan Etkileri”: Gerçekten Geçici mi?

TOBB Başkanı: KOBİLER AYLIK KREDİ BÜYÜME SINIRI DIŞINA ALINMALI

Tennis Istanbul Open 2025 Şirketler Arası Tenis Turnuvası başladı
- ASGARİ ÜCRET ZAMMI SON DAKİKA: Asgari ücrete ara zam gelecek mi? Asgari ücret ara zammı ne kadar olacak? 22/06/2025
- SON DAKİKA ÇILGIN SAYISAL LOTO SONUÇLARI 21 HAZİRAN 2025 | 377.594.169 TL büyük ikramiyeli Çılgın Sayısal Loto sonuçları nasıl öğrenilir? 22/06/2025
- Bakan Kurum açıkladı: Deprem konutları teslimatında 250 bini aştık, asrın imar seferberliği hızla sürüyor 21/06/2025
- Bakan Bayraktar: Enerji sektörümüz oldukça güçlü ve dayanıklı durumda 21/06/2025
- Borsada en çok kazandıran ve kaybettiren hisseler belli oldu 21/06/2025
- Bakan Uraloğlu: Türkiye, Orta Koridor ve Kalkınma Yolu ile lojistik gücünü artırıyor 21/06/2025
- Milyonlarca emekli ve memur yeni maaş zammı için geri sayımda: Promosyon ödemeleri değişiyor! 21/06/2025
- ABD Dışişleri Bakanı Rubio: İran’la savaşta değiliz, görüşmeye hazırız 22/06/2025
- Hürmüz Boğazı'nın kapanması için son söz Milli Güvenlik Konseyi'nde 22/06/2025
- "İran'ın nükleer programı yok edildi, hedef barış" 22/06/2025
- Uraloğlu’ndan Kalkınma Yolu ve Orta Koridor açıklamaları 22/06/2025
- ABD müdahalesi dünyada nasıl yankılandı? 22/06/2025
- “ABD'nin saldırıları sonsuz sonuçlar doğuracak” 22/06/2025
- Eslami: Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı saldırıları kınamalı 22/06/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM2 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı