Mağaza Market Sendikası yayınladığı açıklamada zincir market patronlarının döviz kurunun düşmesiyle ciro kaybı yaşamamak için işçi çıkarmaya hazırlandığını ifade etti. Yapılan açıklamada emekçilerin çalışırken baskıyla istifa dilekçesi yazmamaları, her türlü baskıyı ve mobingi kayıt altına alarak Mağaza Market Sendikası’na ulaşabilecekleri söylendi.
Yapılan açıklamada, “ŞOK patronları yeni norm ile yılbaşından itibaren 4 işçi çalışan mağazalardaki sayıyı 3’e düşürmeyi planlıyor.” denildi. Yeni çalışma planlarını sendikaya gönderen A101 işçileri de ŞOK’ta olduğu gibi personel sayısının düşürüleceğini anlatıyor.
İstanbul Küçükçekmece’den Mağaza Market Sendikası’na ulaşan işçilerin gönderdiği tabloya göre “2,5 ve 3,5” olarak tanımlanan mağazalardaki part time çalışan işçiler, bir haftada iki mağazada birden çalışacak. İşçilerin sabit mağazası olmayacak, mağaza mağaza gezecek.
Mağaza Market-Sen tarafından sosyal medya üzerinden yapılan açıklamada, “Sorumlular, yılbaşı ardından başlanacak çalışma planlarını işçilere ulaştırdı. ŞOK ve A101, mağazalarda personel sayısının düşürüleceğini ilan etti. Asgari ücrete gelen zammın ardından patronlar “fazla yüklerinden” kurtulmak istiyor. ŞOK ve A101 patronları işçiyi işsiz bırakıp “az işçiyle çok iş” yaparak cirolarını yükseltmek istiyor.” denildi.
Mağaza Market-Sen’den yapılan açıklamada da işçilerin haklarının bugüne kadar olduğu gibi gasp edileceği belirtildi. Sendika işten çıkarılma ile karşı karşıya olan tüm market işçilerine çağrı yaptı:
Mağaza Market Sendikası yayınladığı açıklamada zincir market patronlarının döviz kurunun düşmesiyle ciro kaybı yaşamamak için işçi çıkarmaya hazırlandığını ifade etti. Yapılan açıklamada emekçilerin çalışırken baskıyla istifa dilekçesi yazmamaları, her türlü baskıyı ve mobingi kayıt altına alarak Mağaza Market Sendikası’na ulaşabilecekleri söylendi.
Yapılan açıklamada, “ŞOK patronları yeni norm ile yılbaşından itibaren 4 işçi çalışan mağazalardaki sayıyı 3’e düşürmeyi planlıyor.” denildi. Yeni çalışma planlarını sendikaya gönderen A101 işçileri de ŞOK’ta olduğu gibi personel sayısının düşürüleceğini anlatıyor.
İstanbul Küçükçekmece’den Mağaza Market Sendikası’na ulaşan işçilerin gönderdiği tabloya göre “2,5 ve 3,5” olarak tanımlanan mağazalardaki part time çalışan işçiler, bir haftada iki mağazada birden çalışacak. İşçilerin sabit mağazası olmayacak, mağaza mağaza gezecek.
Mağaza Market-Sen tarafından sosyal medya üzerinden yapılan açıklamada, “Sorumlular, yılbaşı ardından başlanacak çalışma planlarını işçilere ulaştırdı. ŞOK ve A101, mağazalarda personel sayısının düşürüleceğini ilan etti. Asgari ücrete gelen zammın ardından patronlar “fazla yüklerinden” kurtulmak istiyor. ŞOK ve A101 patronları işçiyi işsiz bırakıp “az işçiyle çok iş” yaparak cirolarını yükseltmek istiyor.” denildi.
Mağaza Market-Sen’den yapılan açıklamada da işçilerin haklarının bugüne kadar olduğu gibi gasp edileceği belirtildi. Sendika işten çıkarılma ile karşı karşıya olan tüm market işçilerine çağrı yaptı:
Son dönem kendi jenerasyonumla yaptığım bir iki sohbet sonrası yazmak istedim.
Esasında hoca-öğrenci ve ebeveyn-çocuk arasındaki geçimsizlikten farklı olmayan ve son onbin yılın açık ara en balon klişesi “yeni nesilden hiçbir şey olmaz” ın iş hayatındaki iz düşümüne bakmak için;
Şimdi bir test yapalım. Aşağıdakilerden kaçına gerçekten katılıyorsunuz?
1. Bir daha kimseyi yetiştirmeyeceğim. Emeğime ve zamanıma yazık. Bunlar sadakatsiz ve nankör!
2. Adam traşsız işe gelmiş karşımda oturuyor!
3. Evden çalışıyorlar sanki, yatarak para kazanmanın bir yolu bu!
4. Ayağında spor ayakkabı ile şirkette dolaşıyor olacak gibi değil!
5. Mesai saati 9:00 da başlıyor genç arkadaşım!
6. Bizim zamanımızda develer tellal iken pireler berber iken 🙂
7. Biz yöneticilerimize böyle şeyler yapamazdık!
8. Adam dokuz ay çalışıp başka yere zıplıyor. Bir de bana kalkmış ona kattıklarımdan dolayı kamuoyu önünde teşekkür yazmış!
9. Z kuşağı her şeyi hazır bekliyor. Araştırma kabiliyetleri sıfır!
Eğer yukarıdakilerden en az ikisine katılıyorsanız; sizi de maalesef tekayütler tribününe almamız gerekiyor 🙂
Faraday’ın babası kendi alanında iyi bir demir ustası, rivayete göre de sanat devrimi karşısında “demircilikte gelecek yok abi” diyerek, bana göreyse oğlanın okulda alfabeyi bile sökemediğini, cılız bedeni ile çekici bile kaldırmakta zorlandığını gördüğü için, o dönemin en teknolojik olayı matbaa ve şimdinin interneti kitaplar ile ilgili şehirde yeni açılan bir ciltçi dükkanına Faraday’ı çırak olarak vermiş.
Faraday için de bu yeni durum bir kurtuluş yolu olmuş. Önce deneylere olan merakını keşfedip sonra da dükkana gelen kitaplardaki deneyleri acemice gizli saklı bir köşede tekrarlamaya çalışmış.
Faraday’la ile ilgili birçok kaynağa bakmak mümkün olsa da; kendi döneminin diğer kafa yoranlarından farklı olarak “doğada var olan her gücün aslında dalgalı olduğunu” fark ederek elektriğin hareket enerjisine dönüşmesine neden olan motoru icat etmesi ile içinde olduğumuz sektör ve iş dalının sebebi olduğu için teşekkür ederiz.
Sanayi devrimi ile dünyanın gelişme hızı geçmişe göre hızlı ve geleceğe göre çok yavaş. Bu da her kuşak için adaptasyon becerisini artırma ihtiyacı demek. Maalesef buna karşı olan en tehlikeli tutum ise “modern tutuculuk”.
Atatürk 10. yılda “az zamanda çok işler yaptık” çünkü, zaten çağımız geçmişe göre hızlı ve bu da böyle devam edecek diye bu konuya göz kırpıyor. Ve tüm ümidim gençliktedir de diyor. Sizce o dönemin disiplini içinde askeri eğitim almış ve aynı anda birçok şey başarmış birinin “bizim zamanımızda” diye genç subayları eleştirme lüksü yok muydu? Peki böyle bir anısı var mı?Ve bizi anlamayan gençler Atatürk’ü nasıl anlıyor?
Modern tutuculuk diye net bir tanım var mı bilmiyorum, ancak, dünyadaki en tehlikeli şeylerin bir olumlu sıfat ile bir olumsuz tutum tamlaması ile tanımlandığını biliyorum.
Hem iç piyasada hem de ihracat pazarlarında talebin zayıf seyri üretimde ‘bahar yorgunluğu’ yarattı. İkinci çeyrek itibarıyla İSO İmalat PMI 50 eşik değerin altına inerken, faaliyet koşullarının bozulmaya başladığı imalatta kapasite kullanım oranları da geriledi. Sanayi üretimi ise şubattaki hızlı yükselişin ardından martta eksiye geçti.
Parasal sıkılaşma sonucu iç pazarın daralmaya başlaması, ihracat pazarlarında henüz talebin istenilen seviyede canlanmaması, yanı sıra artan finansman sorunları gölgesinde girilen ikinci çeyrekte üretimden yavaşlama sinyalleri gelmeye başladı. İSO İmalat Sanayi PMI Endeksi, Nisan’da 49,3’e gerileyerek eşik değer 50’nin altına indi. Bu veri sanayicilerin ikinci çeyreğe zorlu bir başlangıç yaptığına işaret ederken; sanayi üretimi de şubattaki sert yükselişin ardından martta aylık yüzde 0,3 daralarak soluklandı. İmalat sanayiinde kapasite kullanım oranlarına bakıldığında ise mevsim etkisinden arındırılmış KKO, nisanda bir önceki aya göre yüzde 0,2 düşerek yüzde 77 oldu.
En sert daralma makinede
Yılbaşında özellikle 31 Mart seçimleri sonrasına ilişkin üretimde beklenen daralmanın sinyalleri gelmeye başladı. İstanbul Sanayi Odası (İSO) Türkiye İmalat PMI verilerine göre, manşet PMI nisanda, 49,3’e gerileyerek, 2 ay aradan sonra yeniden eşik değer olan 50 puanın altına indi. 10 sektörden sadece 3’ünde PMI 50 eşik değerin üzerinde ölçülürken, endeksin kırılımlarına bakıldığında üretimin daralma bölgesine girdiği görülüyor. Buna göre, söz konusu 10 sektörden sadece gıda ve metalik olmayan mineraller sektörünün üretim endeksi 50 puanın üzerinde hesaplanırken, 8 sektörde üretim kırmızı alarm verdi. Üretim endeksine göre en keskin yavaşlama 14 puan düşüşle makine ve metal ürünlerde oldu. Bu sektörün üretim endeksi nisanda 36,1 olarak kaydedildi. Kimyasal, plastik ve kauçuk ürünler sektöründe de üretim endeksinin 4 puan birden gerileyerek 44,2’ye indiği görülüyor.
Yeni siparişler düşüyor
Sadece üretim endeksi değil yeni sipariş endeksi de kritik düzeyde gerçekleşti. Gıda ile giyim ve deri sektörleri hariç 8 sektörde yeni sipariş endeksi eşik değerin altında kaldı. İstanbul Sanayi Odası Türkiye İmalat PMI raporunda, S&P Global Market Intelligence Ekonomi Direktörü Andrew Harker’in şu değerlendirilmesine yer verildi: “Yeni siparişlerde süregelen zayıflama nedeniyle, geçen aylarda görülen üretim artışı sürdürülemedi ve Nisan ayında son buldu. Firmaların beklentisi, talebin yakın zamanda yeniden toparlanarak üretimde sürdürülebilir iyileşme sağlaması yönünde olacak. Nisan ayında enflasyon bir miktar gevşeyerek yılın başından bu yana en düşük seviyeye geriledi. Buna rağmen imalatçılar halen hem yurt içi hem de yurt dışı talebi olumsuz etkileyen yüksek fiyat artışları ile mücadele etmek durumunda kalıyor.”
Kapasite kullanımı da geriledi
Merkez Bankası tarafından açıklanan İmalat Sanayi Kapasite Kullanım Oranı (KKO) verileri de nisan itibarıyla hafif de olsa bir düşüşe işaret ediyor. Buna göre, imalat sanayi genelinde mevsimsel etkilerden arındırılmış kapasite kullanım oranı bir önceki aya göre 0,2 puan azalarak yüzde 77 oldu. Mal grupları itibarıyla bakıldığında da dayanıksız tüketim malları, tüketim malları, gıda ve içecekler ile yatırım mallarında düşüş yaşandı. Özellikle tüketim malları kalemlerinde görülen düşüşte iç talepteki zayıflığın neden olduğu söylenebilir.
Sıkılaşma, tüketimi etkilemeye başladı
TÜİK Sanayi Üretim Endeksi verilerine göre, mevsimsellikten arındırılmış imalat sanayi üretimi martta aylık bazda yüzde 0,3 daraldı. Böylece şubat ayındaki yüzde 3,4 artıştan sonra üretimde hafif bir fren yapıldığı anlaşılıyor. Endeksin alt kırılımlarına bakıldığında, imalat sanayi üretim endeksi de aylık yüzde 0,3 oranında gerilemiş durumda. Mal grupları itibarıyla bakıldığında da, sermaye malı üretimi aylık yüzde 0,5 artarken diğer mal gruplarının tamamında düşüş söz konusu. Martta dayanıklı tüketim malları üretimi yüzde 0,4 gerilerken; dayanıksız tüketim malları da aylık yüzde 1,1 daraldı. Bunda yine parasal sıkılaşma kaynaklı talep zayıflığının etkili olduğu tahmin ediliyor.
“Her sabah sizi yataktan kaldıran nedeniniz nedir?” Bu soru japonların hayat felsefelerinden biri olan İkigai’nin ana sorusudur. Kişisel enerji yönetiminin son boyutunda nedenleri sorgulayacağımız ruhsal enerji üzerine odaklanacağız. Daha önceki yazılarda fiziksel enerji, duygusal enerji ve zihinsel enerji üzerine odaklanmıştık. Ruhsal enerji ise temelde yaşamımızdaki anlamı bulmamız, anlamlı bir bütünün parçası olarak hissetmemiz anlamına geliyor. Bu da hayatımızda daha çok kendimiz olarak yer almamız ve istediğimiz hayatı yaşamamızla mümkün olur. Ne yazık ki bu soruların üzerine çok fazla düşünmüyoruz. İyi bir liseye gitmek, sonrasında üniversite sınavına hazırlanıp sınavı kazanmak, iyi bir üniversiteden iyi bir dereceyle mezun olmak. İyi bir işe girmek, yöneticimize kendimizi sevdirmek, başarılı olmak, terfi almak. Bu sırada askere gitmek, evlenmek, çocuk sahibi olmak vs derken hep bize çizilmiş bir yolu izliyor gibiyiz. Özellikle 25 yaşından sonra farklı yolları sorgulamaya ve gerçekten istediğimiz hayatın bu hayat olup olmadığını düşünmeye başlarız. Bu noktada çalıştığımız kurumsal şirketleri bırakıp kendi işimizi yapma, egede bir sahil kasabasında kafe açma veya sırt çantamızla dünyayı dolaşma fikirleri gittikçe daha sıcak gelmeye başlar. Tüm bunları ve hayatımızı nasıl tasarlamamız gerektiğini Tedx konuşmamda da paylaşmıştım. Bu yazıda ise ruhsal enerjinin detayında tüm bu soruların farkında olmanın, neyi ne için yaptığımızı ve gelecek hayalimizi bilerek ilerlemenin üzerinde duracağız. Bu sorulara içimize sinen yanıtlar veremezsek bulunduğumuz yere dahil ve bağlı hissedemeyiz. Bu konunun detaylarına girerken İkigai kavramını biraz daha detaylandıracağız ve insanın anlam arayışına değineceğiz.
İkigai:
Kendi yaşam amacımızı, her sabah bizi yataktan kaldıran nedeni bulmak için İkigai felsefesi aşağıdaki dört soruyu yanıtlamamız gerektiğini söyler:
Ne yapmayı seviyorsunuz?
Ne yapmakta iyisiniz?
Dünyanın neye ihtiyacı var?
Ne için size para verirler?
Bu soruların yanıtını eğer bir noktada kesiştirebilirseniz onun sizin ikigai’niz olduğunu söyleyebiliriz. Kendimden örnek verecek olursam. Bir şeyler üretmeyi, insanların hayatlarına pozitif olarak dokunmayı seviyorum. Yazmakta ve sunum yapmakta iyiyim. Dünyanın eğitimli ve öz farkındalığı yüksek bireylere ihtiyacı var. İnsanlar ve kurumlar bilgiye, tecrübeye ve yönlendirilmeye para verirler. Bunların kesişiminde yazarlık, koçluk, mentorluk, konuşmacılık, eğitmenlik ve danışmanlık işlerini buldum ve 2018’den bu yana da bunları yaparak ikigai’mi hayata geçiriyorum. Siz de bu soruları sürekli düşünerek ikigai’nizi bulmak adına adımlar atabilir, daha anlamlı bir hayatın kapılarını aralayabilirsiniz. Peki daha anlamlı bir hayat ne demektir? Biraz da bunun üzerinde duralım.
Anlam Arayışı:
“İnsan öleceğini bile bile nasıl yaşar? Ya çıldırır, ya da öleceğini unutur.” der Nazım Hikmet. İnsanın anlam arayışında ölümün farkında olmak en büyük uyarıcılardan biri. Ben de genellikle kendime şu soruyu sorarım: “Sağlıklı bir şekilde geçirebileceğim kaç Temmuz ayım kaldı?” Bu soruyu kendinize sorduğunuzda alacağınız yanıt sizi mutlu etmeyebilir fakat bu yanıt kalan zamanınızı nasıl geçirmek istediğinize yönelik çok önemli iç görüler içerir. Benim açımdan bu sorunun yanıtı hayatımın kalanında Temmuz ve Ağustos aylarında çalışmama kararı almama kadar gitti. Her ne kadar böyle olsa da geride kalan on ay var. Hep konuşulan iş-özel hayat dengesine ise katılmıyorum. Bence tek bir hayatımız var ve iş de onun çok önemli bir parçası. Bu nedenle kalan on ayda da anlamlı bulduğum işleri yapmalıydım. Kendi ikigai’mizi bulmak bu açıdan çok kıymetli. Anlamlı hayat arayışı insanın kendini bildiği anlardan bu yana üzerinde konuşulan, tartışılan bir konu. Hayat amacı olarak bakarsak ünlü psikologların vardığı sonuçları inceleyebiliriz. Yaptıkları araştırmalar sonrasında Sigmunt Freud insan haz arayışındadır derken, Alfred Adler insanın üstünlük arayışında olduğunu, Victor Frankl ise insanın anlam arayışında olduğunu söylemiştir. İkinci dünya savaşı sırasında nazi kampından sağ olarak kurtulan Frankl, kendisine nasıl kurtulduğu sorulduğunda yazmayı planladığı kitabın umuduyla yaşama tutunduğunu belirtmiş ve şu sözleri söylemiştir: “Tek istediğim, okuyucuya somut bir örnekle hayatın her koşulda, en sefil durumlarda bile anlam ve potansiyele sahip olduğunu göstermekti.” Frankl’a göre bir nedeni olan insan hemen her nasıla dayanabilir. Günlük hayatta da anlam arayışında olan ve bunu bularak işine yansıtan insanları görürüz. Bu yazının yazıldığı sırada Fenerbahçe basketbol takımının koçu olan Sarunas Jasikevicius Zalgiris Kaunas’ın başındayken çok önemli bir maç öncesinde en iyi oyuncularından biri olan Augusto Lima’ya çocuğunun doğumu nedeniyle izin verir ve bu kararı nedeniyle çok eleştirilir. Jasikevicius ise bu eleştirilere basketbolun hayatın anlamı olmadığını ve Augusto Lima’nın şu an hayattaki en önemli anlardan birini yaşadığını söyleyerek yanıt verir. Çoğu zaman yaptığımız işe, çalıştığımız şirkete o kadar odaklanıyoruz ki gerçekten hayatın anlamının ne olduğunu ve ne için yaşadığımızı unutuyoruz. Kişisel enerji yönetiminin bu son boyunda bu soruları düşünmemiz ve öz farkındalığımızı da yükselterek kendimizi bir bütünün parçası olarak hissedebilmemiz gerekiyor.