Connect with us

EKONOMİ

2022 Yılının 2. Yarısında Dünya ve Türkiye Ekonomisinde Neler Bekleniyor?

Yayınlanma:

|

2022 yılının ilk yarısı beklenildiği gibi zorlu geçti. Ancak ikinci yarısı beklenildiğinden daha zorlu geçebilir. Öncelikle dünya ekonomisi nereye doğru savruluyor bunu görmemiz lazım. ABD’de Fed faizleri %2.50 seviyesine çıkarttı ve yılsonunda faiz beklentilerini %3.5 olarak korudu. ABD’de 1. çeyrek büyüme oranı % -1.6 olarak açıklanmıştı. 2. çeyreğe ilişkin gelen ilk veri ABD ekonomisinin %0.9 küçüldüğü yönünde olunca teknik resesyon da gerçekleşmiş oldu. Ancak burada bilmemiz gereken şu: 2. çeyreğe ilişkin kesin büyüme verisi için 2 tane daha veri göreceğiz. 25 Ağustos ve 29 Eylül tarihlerinde büyüme verisinin revizyonları yayınlanacak. Eğer 29 Eylül’deki kesin rakamda da biz ABD ekonomisinin küçüldüğünü izler isek o zaman resesyon gerçekleşmiş olacak. Bu noktada görüşlerim piyasadan ayrışmakta ve piyasada anlatılanlara katılmamaktayım. ABD ekonomisinin resesyona girse bile bunun önceki resesyonlara benzemediğini, daha çok 2020 başında pandemi sonrası görülen resesyona benzer bir tablo olduğunu düşünüyorum.

ABD BÜYÜMESİ

Neden böyle düşündüğüm noktasında Hazine Bakanı Yellen’ın cümleleri benim düşündüklerimle aynı. Yellen resesyonun, ekonomide geniş tabanlı olarak zayıfladığı, önemli işten çıkarmaların yapıldığı, işletmelerin kapandığı, hanehalkı finansmanının gerilediği ve özel sektör aktivitesinin yavaşladığı bir durumu ifade ettiğini söyledi ve bence çok haklı. Şimdi öncelikle bu noktada ABD’de son 4 aydır biz işsizlik oranının %3.6 olarak geldiğini görüyoruz. Tarımdışı istihdamda bir bozulma yok. Hatta mevsim etkilerinden arındırıldığında istihdam giderek artıyor. Pandemi öncesi ABD’de işsizlik %3.5 iken 5.7 milyon kişi işsizdi. Bugün işsizlik oranı %3.6 ve 5.9 milyon kişi işsiz. Hanehalkı cephesinden bakıldığında ücretlerdeki artışın devam ettiğini görüyoruz. Hanehalkı ücret artışları tüketici harcamalarını da artırmakta. Özel sektör aktivitesinde de bir yavaşlama yok.

ABD TARIMDIŞI İSTİHDAM

Yani şu an için resesyon konusunda ABD tarafında büyük bir tedirginlik varmış gibi sanki Fed faiz artırımlarını durduracak hatta 2023’te faiz indirecekmiş gibi konuşuluyor. Ben bu görüşe katılmıyorum. ABD’de ücret artışları devam ediyor, enflasyon yükselmeye devam ediyor, istihdam güçlü bir şekilde devam ediyor, arz tedarikinde sorunlar çözülebilmiş değil, Rusya-Ukrayna savaşı devam ediyor, petrol fiyatlarında kısa vadeli yükseliş durmuş ise de bunun geçici olduğunu düşünüyorum. Ayrıca gıda fiyatlarında henüz düşüş yaşanmış değil ve iklim krizi hala masada duruyor. Bu durumda Fed faiz artırımlarından geri dönmeyecektir. Fed’in faiz kararında dikkate aldığı PCE enflasyon 3 aylık düşüşün ardından tekrar %4.8’e yükseldi. Muhtemelen ABD’de çekirdek enflasyon tekrar artışa geçerken TÜFE’yi de yukarı doğru çekmeye devam edecektir. Bu veriler bize ABD’de teknik resesyona rağmen enflasyonun artmaya devam edeceğini gösteriyor. Bu nedenden dolayı Eylül ayında Fed 75 baz puan daha faiz artırarak faizleri %3.25 seviyesine taşıyacaktır ve yılı %4’ün üzerinde bir faizle kapatabiliriz. Enflasyon tarafına baktığımızda kalan aylarda ABD’de her ay %0.7’lik artış kaydedilmesi halinde yılı çift hanede yani %10 enflasyon ile kapatacağını görüyoruz. İyimser bir tahminle ABD’de bu yıl enflasyon %9’un altına gelmeyecektir. Bu da Fed’in %2 enflasyon hedefine ulaşana kadar 2023’te de faiz artırımlarını devam ettireceğini göstermekte. En azından 2023’ün ilk yarısı bitene kadar faiz artışları sürecektir.

FED FAİZ

Euro Bölgesi’ne baktığımız zaman ise onların işinin Fed’den daha zor olduğunu düşünüyorum. Çünkü Avrupa Merkez Bankası faiz artırımlarında çok geç kalarak Fed’in taperingden çıkmakta geç kalması gibi büyük bir hata yaptı ve enflasyonda kontrolü kaybettiler. Enflasyonu tekrar kontrol altına alabilmesi için artık daha büyük faiz artırımları yapmak zorundalar. Avrupa Merkez Bankası (ECB) Mart 2016’dan bu yana sabit tuttuğu %0.00’lık faizi ilk kez artırarak %0.50 seviyesine yükseltti. Böylece faiz artırım döngüsüne katılmış oldu. Bundan sonraki aylarda da faiz artırımlarını aynı hızda devam ettirmesini bekliyoruz. Cuma günü Euro Bölgesi’nde açıklanan enflasyon verisi Temmuz ayında da rekor kırarak yıllık bazda %8.9 seviyesine yükseldi. Temmuz ayında yükselmesinde arz tedarikinde yaşanan darboğazın devam etmesinin yanında Rusya-Ukrayna savaşının enerji, metal ve gıda fiyatlarına yansımaları etkili oldu. Euro Bölgesi’nde enflasyonun 2023 başına kadar düşmesi çok mümkün görülmüyor. Önümüzdeki aylarda enflasyon çok yüksek seviyelere çıkmasa bile düşüş yaşanması çok olası değil. Bu durumda ECB’nin nötr faizi yakalayabilmesi için yüksek faizler yapması gerekmekte ve bunları yapacaktır da.

EURO BÖLGESİ AYLIK VE YILLIK ENFLASYON

Euro Bölgesi’nde işsizlik oranı ise tarihi düşük seviyelerde %6.6 seviyesinde bulunuyor. Bu da Avrupa Merkez Bankası’nın elini kolaylaştırıyor. Ayrıca Cuma günü gelen 2. çeyreğe ilişkin büyüme verisi de beklentilerin üzerinde % 0.7 olarak açıklandı. Euro Bölgesi’nde resesyon endişeleri bu veri ile yıl sonuna kaydı. Almanya’da ise yılın 2. çeyreğine ilişkin büyüme verisi beklentilerin altında %0.0 olarak gelirken küçülme sinyalleri verdi. Avrupa ekonomisinin lokomotifi kabul edilen Almanya’da yavaşlamanın görülmesi Euro Bölgesi’nde işlerin bozulacağına dair işaretler veriyor. Avrupa’da işler bir anda değişebilir.

PEKİ YA TÜRKİYE?

Yaşanan gelişmeler yurt içine nasıl yansıyacak diye bakmadan önce zaten yurt içinde çok ciddi sorunların yaşandığını ve bu sorunların giderek artacağını düşünüyoruz. Türkiye’de her ne kadar faizler %14 seviyesinde sabit bırakılsa da kredi faizlerinin artmaya devam ettiğini görüyoruz. Hatta TCMB’nin faizleri %19.00’dan indirmeye başladığı hafta olan 17 Eylül haftasına baktığımızda faizlerin çok sert yükseldiğini izliyoruz. Bazı faizler kurların tepe yaptığı 20 Aralık gecesinin de üstüne çıkmış durumda.

TCMB KREDİ FAİZLERİ

Küresel anlamda arz tedarik sorunlarının yükseldiği, ücretlerin arttığı, hammadde maliyetlerinin yükseldiği ve enflasyonun fiyat artışlarına neden olduğu süreçte ihracat başta olmak üzere reel sektörde yatırımların azaldığını görüyoruz. Temmuz ayına ait imalat PMI verisi 46.90 seviyesine geriledi. Mayıs 2020’den bu yana en düşük seviye. Yurt içinde üretim yavaşlıyor. Büyümede önümüzdeki çeyreklerde azalış göreceğiz. Kredi kanallarında görülen daralma ve BDDK tedbirlerinin etkisiyle imalat sektöründe görülen yavaşlamayı sürdürmesini bekliyoruz. Türkiye’de bu hafta Temmuz ayına ilişkin enflasyon verileri açıklanacak. Enflasyondaki yükselişin devam ettiğini izleyeceğiz. Kurlardaki artışın sürmesi enflasyonu yukarı taşırken muhtemelen yılsonunu %100’ün üzerinde bir enflasyonla kapatacağız. Enflasyon-faiz farkının açılması da yılsonuna kadar dolardaki artışın devam etmesi ve yeni tarihi zirveler yaşamamızı sağlayacaktır. Yani hem enflasyon hem maliyetlerdeki artış sürecektir.

Yine geçen hafta gelen önemli verilerden dış ticaret açığı ise Haziran ayında -8.161 milyar dolar açıklandı. Geçen yılın ilk 6 ayında 21.1 milyar dolar dış ticaret açığı verilirken bu yılın ilk 6 ayında dış ticaret açığı 51.3 milyar dolar olarak gerçekleşti. Her zaman söylediğimiz gibi dış ticaret açığının bu denli yükselmesinin ana nedeni kurdaki artış oldu. Kurdaki sert artışın ithalatı patlatması aynı zamanda cari açığın da yükselmesine sebep olacaktır. Çünkü veri setinde açığa sebep olan kalemin hammadde yatırımları olduğu görülmekte. Yani Türkiye ithal etmeden ihracat yapamayan bir ülke ekonomisine sahip. İthalat da dolarla yapıldığı için bu artışlar aynı zamanda döviz talebini de artırmakta. Kurlardaki artışın ülke ekonomisine katkıdan çok zarar getireceğini sürekli söylememizin nedeni buydu. Tabii ki kur artışlarının ana nedeni de faizlerin indirim sürecidir. Enflasyon-faiz arasındaki fark açıldıkça kurlar artmaya devam edecek ve ne yazık ki zamların devamı da gelecektir. Bu durum bu noktada tıkanacaktır. En büyük sorun da cari açığın artmasında yaşanacaktır. Arkasından ciddi bir döviz likidite krizine adım adım yaklaştığımızı da her fırsatta vurguluyoruz.

CARİ AÇIK

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.