Connect with us

Erol Taşdelen

BOYKOT NEDİR, NESIL ORTAYA ÇIKTI?

Yayınlanma:

|

Boykot Nedir ve Nasıl Ortaya Çıktı?

Toplumlar tarih boyunca haksızlıklara, ayrımcılıklara ve adaletsizliklere karşı farklı direniş yolları geliştirmiştir. Bu direniş yollarından biri de “boykot“tur. Boykot, belirli bir şahsa, kuruluşa, ürün ya da devlete karşı, ekonomik, sosyal veya kültürel ilişkileri keserek tepki gösterme eylemidir. Özellikle tüketici davranışları üzerinden yapılan bu eylem, toplumsal baskı oluşturarak değişim talebinde bulunur.

Boykotun Tanımı

Boykot, bir ürünü almamak, bir hizmeti kullanmamak, bir etkinliğe katılmamak ya da bir kişiyle ilişki kurmamak gibi şekillerde ortaya çıkar. Amaç, hedef alınan tarafı ekonomik veya sosyal açıdan baskı altına alarak belirli bir davranış değişikliğine zorlamaktır.

Boykotlar bireysel olarak uygulanabileceği gibi, toplumsal ve hatta uluslararası boyutta da organize edilebilir. Bir şirketin çevreye zarar veren politikaları, bir ülkenin insan hakları ihlalleri ya da bir kurumun ayrımcı uygulamaları, boykot gerekçeleri arasında yer alabilir.

Boykot Kavramının Ortaya Çıkışı

“Boykot” kelimesi, tarihsel olarak 19. yüzyılda İrlanda’da yaşanan bir olaya dayanmaktadır. Bu kavramın isim babası, bir toprak yöneticisi olan Charles Cunningham Boycott‘tur.

1880 yılında İrlanda’da yaşayan köylüler, ekonomik zorluklar nedeniyle kira indirimi talep etti. Ancak bu talepler, toprak sahibi adına hareket eden Charles Boycott tarafından reddedildi. Üstelik Boycott, kiraları ödeyemeyen bazı kiracıları tahliye etmeye kalkıştı. Bunun üzerine halk organize oldu ve Boycott’a karşı tam bir izolasyon başlattı. Kimse onunla konuşmadı, hizmet vermedi, çalışmadı, hatta postacılar mektuplarını bile taşımadı. Bu pasif direniş, etkili oldu ve Charles Boycott yaşadığı yeri terk etmek zorunda kaldı.

Bu olay, dünyada büyük yankı uyandırdı ve “boykot” terimi, bu tarz eylemleri tanımlamak için kullanılmaya başlandı. Zamanla bir sosyal protesto aracı olarak küresel sözlüğe yerleşti.

Boykotun Günümüzdeki Yansımaları

Bugün boykotlar, tüketici hakları, insan hakları, çevre koruması, siyasal baskı ve daha pek çok alanda bir protesto yöntemi olarak kullanılıyor. Sosyal medya sayesinde boykot kampanyaları daha hızlı yayılmakta ve daha geniş kitlelere ulaşmaktadır.

Sonuç olarak, boykot hem bireysel hem de toplumsal düzeyde fark yaratabilecek güce sahip, tarihsel kökenleri olan etkili bir protesto aracıdır.

Okumaya devam et
Yorum Yazın

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Erol Taşdelen

KARARSIZ DENGE TEORİSİ NEDİR?

Yayınlanma:

|

Kararsız Denge Teorisi, ekonomi, siyaset bilimi ve toplumsal yapılar gibi disiplinlerde kullanılan bir kavramdır. Teorinin temelinde, sistemlerin görünürde bir denge halinde olması, fakat aslında bu dengenin oldukça kırılgan ve sürdürülemez olması yatar. Yani, sistem yüzeyde stabil görünür; ancak küçük bir dışsal etki ya da içsel değişimle hızla çökebilir, yön değiştirebilir ya da kaotik bir sürece girebilir.

Kararsız Denge Teorisi’nin Temel Özellikleri:

  1. Geçici ve Hassas Denge:
    Dengenin sürdürülebilirliği çok düşüktür. Ufak değişimler büyük sonuçlar doğurabilir (kelebek etkisi gibi).

  2. Yüksek Gerilim ve Baskı:
    Sistem içinde gerilim vardır ancak bu gerilim baskılanmıştır. Her an patlak verebilir.

  3. İçsel Çelişki Barındırır:
    Sistemi ayakta tutan güçler aynı zamanda onun zayıflıklarını da yaratır.

  4. Sürdürülebilirlikten Uzak:
    Yapay şekilde ayakta tutulur (örneğin bir devletin sübvansiyonlarla ekonomiyi ayakta tutması gibi). Uzun vadede çöküş kaçınılmazdır.

Nerelerde Kullanılır?

Alan Kararsız Denge Örneği
Ekonomi Kredi balonları, borsa spekülasyonları
Siyaset Otoriter rejimlerin görünürdeki istikrarı
Toplum Bastırılmış sınıf çatışmaları veya kültürel baskılar
Uluslararası İlişkiler Soğuk Savaş dönemi güç dengesi

Örnek:

  • 2008 Küresel Finansal Krizi:
    Finans sistemi bir “denge” içindeydi ancak bu denge, çok sayıda riskli kredinin birikmesiyle aslında “kararsız” bir yapıydı. Birkaç tetikleyici faktörle sistem çöktü.

  • Sovyetler Birliği’nin Çöküşü:
    Uzun yıllar ayakta kalmış gibi görünse de içsel sorunlar büyüyordu. Birkaç yıl içinde yıkıldı.

Teorik Temeller:

Bu kavram, sistem teorisi, kaos teorisi, ve karmaşıklık teorisi gibi alanlarla ilişkilidir. Bazı sosyologlar ve siyaset bilimciler tarafından da yapısal kırılganlıkları açıklamak için kullanılır.

Okumaya devam et

EKONOMİ

ABD-ÇİN TİCARET SAVAŞI TÜRKİYE’Yİ NASIL ETKİLER?

Trump dönemindeki ticaret savaşının özü, ABD’nin Çin ile olan ticaret ilişkilerinde “adil olmayan” şartları değiştirmeye çalışmasıydı. Esas mesele; sadece dış ticaret açığı değil, aynı zamanda teknoloji, üretim gücü ve küresel liderlik mücadelesiydi. Trump’un ikinci ( TRUMP 2.0) atağı ise bu savaşı tüm dünyaya yayma eğilimi göstermeye başladı…

Yayınlanma:

|

Trump’ın başlattığı ticaret savaşının özü: Amerika’nın üretim gücünü yeniden kazanması, Çin’in yükselişini sınırlama çabası ve küresel ekonomik liderlik yarışıdır”. TRUMP 2.0 döneminde netleşmeye başladı ki bu savaşı tüm dünyaya yayma eğilimi oluşmuş durumda. Oluşan yeni dönemden dünya nüfusunun %4’ünü oluşturmasına rağmen toplam gelirin %30’una sahip olan ABD’de yaşayanları da rahatsız ederken; yolun başında protesto gösterileri başladı bile…

ABD’nin Çin’e Koyduğu Ek Vergiler Türkiye’yi Nasıl Etkiler?

Son yıllarda küresel ticaretin en belirleyici dinamiklerinden biri, ABD ile Çin arasında süregelen ticaret savaşı olmuştur. ABD’nin Çin mallarına uyguladığı ek gümrük vergileri, yalnızca iki ülke arasındaki ilişkileri değil, küresel tedarik zincirlerini ve üretim yapısını da derinden etkilemektedir. Bu gelişmelerin bir yansıması olarak Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler de bu sürecin kazananları ya da kaybedenleri arasında yer alabilir. Peki, bu vergi uygulamaları Türkiye için ne ifade ediyor?

1. Tedarik Zincirlerinin Yön Değiştirmesi: Türkiye İçin Yeni Fırsatlar

ABD’nin Çin’den yaptığı ithalata uyguladığı vergiler, Amerikan şirketlerini alternatif tedarikçilere yönlendirmeye zorluyor. Bu durumda Türkiye, özellikle tekstil, otomotiv yan sanayi, beyaz eşya ve mobilya gibi alanlarda birincil ikame üretici olarak öne çıkabilir.

  • Coğrafi olarak Avrupa’ya yakınlığı

  • Kalifiye iş gücü ve üretim altyapısı

  • Gümrük Birliği üyeliği ile Avrupa pazarına kolay erişim

bu fırsatları destekleyen başlıca unsurlar arasında yer alıyor. Ayrıca, bazı Amerikan şirketlerinin “Çin+1” stratejisi çerçevesinde üretimlerini Türkiye’ye kaydırmaları da mümkündür.

2. Çinli Ürünlerin Türkiye Pazarına Yönelmesi: Artan Rekabet Riski

Öte yandan, ABD pazarında tutunamayan Çinli üreticiler alternatif pazarlar arayışına girmiştir. Bu kapsamda Türkiye, hem büyüyen tüketici pazarı hem de Avrupa’ya yakınlığı nedeniyle dikkat çekmektedir. Ancak bu durum:

  • Fiyat rekabetini artırabilir

  • Yerel üreticiler üzerinde baskı oluşturabilir

  • Özellikle KOBİ’ler ve İmalat Sanayi Çin’in düşük maliyetli ürünleriyle baş etmekte zorlanabilir

Bu nedenle Türkiye’nin iç pazarında korumacı tedbirler veya sektörel destek mekanizmaları gereklilik kazanabilir.

3. Ara Mal ve Hammadde Tedariki: Dolaylı Maliyet Artışı

Türkiye’nin birçok sektörde Çin’den ara mal ve hammadde ithal ettiği göz önüne alındığında, Çin’in ABD’ye yönelik ihracatının daralması ve üretimin azalması, küresel ölçekte fiyat dalgalanmalarına neden olabilir. Bu da Türkiye’nin:

  • Üretim maliyetlerinde artış

  • Tedarik sürecinde gecikmeler

  • Kur dalgalanmalarına bağlı belirsizlikler

gibi risklerle karşı karşıya kalmasına yol açabilir.

4. Doğrudan Yatırımlar ve Türkiye’nin Cazibesi

Ticaret savaşları sadece ihracatı değil, çok uluslu şirketlerin yatırım kararlarını da etkiliyor. Üretimini Çin dışına taşımak isteyen şirketler için Türkiye, lojistik konumu ve genç nüfusuyla cazip bir alternatif olabilir. Ancak bu yatırım çekme yarışında Vietnam, Hindistan, Endonezya gibi Asya ülkeleri de ciddi rakip konumundadır. Yapılacak Doğrudan yatırımların sektörü iyi seçilmez ise Yerli ve Milli Sanayiye zarar vermesi kaçınılmaz olur.

Yeni vergi sistemi Türkiye’yi çift yönlü etkiler

ABD’nin Çin’e koyduğu ek vergiler, Türkiye için çift yönlü bir etki yaratmaktadır. Bir yandan ihracat fırsatlarını artırırken, diğer yandan artan rekabet, hammadde maliyetleri ve tedarik riskleri ile yeni sınamalar ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin bu süreçten kazançlı çıkması, stratejik sektör destekleri, dış ticaret politikalarının güncellenmesi ve doğru ve katma değeri yüksek sektörlere yatırım teşviklerinin güçlendirilmesiyle mümkün olacaktır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

EKONOMİ

BAĞIMLILIK TEORİSİ NEDİR? TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLMUŞTUR?

Yayınlanma:

|

Bağımlılık Teorisi, özellikle 1960’lı ve 1970’li yıllarda Latin Amerika’daki düşünürler tarafından geliştirilmiş, küresel eşitsizlikleri açıklamaya çalışan bir kalkınma kuramıdır. Bu teoriye göre, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin geri kalmışlığı, kendi iç dinamiklerinden çok, gelişmiş ülkelerle olan ekonomik, siyasi ve ticari ilişkilerinden kaynaklanır.

Temel Varsayımlar:

  • Dünya ekonomisi merkez (core) ve çevre (periphery) ülkelerden oluşur.

  • Merkez ülkeler (ABD, Avrupa gibi) sanayileşmiş, zengin ve egemen ülkelerdir.

  • Çevre ülkeler (Latin Amerika, Afrika, Asya’nın bazı bölgeleri) ise hammadde ve ucuz işgücü sağlayan, bağımlı konumdaki ülkelerdir.

  • Merkez ülkeler, çevre ülkelerin kalkınmasını engelleyecek şekilde ticaret ve yatırım ilişkilerini sürdürür.

  • Bu sistem, kapitalist dünya sisteminin yapısal bir sonucu olarak süreklilik kazanır.

Öne Çıkan İsimler:

  • Andre Gunder Frank

  • Raúl Prebisch

  • Fernando Henrique Cardoso (daha sonra Brezilya Cumhurbaşkanı oldu)

  • Immanuel Wallerstein (Bağımlılık Teorisi’ne yakın olan Dünya Sistemi Teorisi’ni geliştirmiştir.)

Eleştiriler:

  • Bazı iktisatçılar, bu teorinin çevre ülkelerin kendi iç sorunlarını göz ardı ettiğini savunur.

  • Güney Kore, Tayvan gibi ülkelerin kalkınması, bağımlılık teorisine karşı örnek olarak gösterilir.

Özetle:

Bağımlılık Teorisi, gelişmekte olan ülkelerin kalkınamamasının nedenini, dışa bağımlı ekonomik ilişkilerde arar. Kapitalist sistemin eşitsiz işleyişine dikkat çeker ve merkez-çevre ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunur.

Teoriyi Türkiye açısında değerlendirelim

Bağımlılık Teorisi’ni Türkiye açısından değerlendirdiğimizde, hem tarihsel süreçte hem de günümüzde bazı yönlerden teoriyle örtüşen noktalar görülebilir. Türkiye, konumu gereği yarı çevre (semi-periphery) olarak da tanımlanabilecek bir yerde durur; yani ne tam anlamıyla merkez, ne de tamamen çevre ülkesidir.

1. Tarihsel Perspektif:

Osmanlı’nın Son Dönemi:

    1. yüzyılda Osmanlı, özellikle Avrupa sermayesine ve borçlanmaya bağımlı hale geldi.

  • Düyun-u Umumiye (1881) gibi yapılar, bağımlılığın kurumsal halini temsil eder.

Cumhuriyet’in İlk Dönemi:

  • 1930’lu yıllarda uygulanan devletçilik politikaları, bağımlılığı azaltma çabasıydı.

  • Ancak II. Dünya Savaşı sonrası Türkiye, Marshall Planı ile birlikte Batı blokuna entegre oldu ve yeniden bağımlılık ilişkilerine girdi.

2. Ekonomik Bağımlılık:

a) İthalata Bağımlı Sanayi:

  • Türkiye’de birçok sanayi kolu, ara malı ve teknoloji ithalatına bağımlı.

  • Özellikle otomotiv, elektronik ve ilaç sektörlerinde dışa bağımlılık yüksek.

b) Dış Borç ve Finansal Bağımlılık:

  • 2000’li yıllardan itibaren Türkiye, yüksek oranda kısa vadeli dış borç ile büyüdü.

  • Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları ve IMF gibi kurumların etkisi, bağımlılık teorisinin güncel uzantıları olarak değerlendirilebilir.

3. Ticaret Yapısı:

  • Türkiye’nin ihracatında katma değeri düşük ürünler (tekstil, gıda, vs.) ağırlıklı.

  • Buna karşılık ithalatında yüksek teknolojili ürünler ve enerji başrolde.

  • Bu durum, klasik merkez-çevre ilişkisinin bir yansımasıdır: çevre hammadde satar, merkez teknoloji.

4. Çokuluslu Şirketler ve Teknoloji Transferi:

  • Türkiye’de faaliyet gösteren birçok çokuluslu şirket, kârın büyük kısmını yurt dışına transfer eder.

  • Yerli girişimlerin teknoloji üretiminde rekabet etmesi zorlaşır.

5. Entelektüel ve Kültürel Bağımlılık:

  • Medya, kültür, eğitim sistemlerinde Batı etkisi güçlü.

  • Modernleşme, “Batılılaşma” ile özdeşleşmiş durumda. Bu da kültürel bağımlılığın bir göstergesi olarak yorumlanabilir.

Türkiye Ne Yapabilir? (Bağımlılıktan Çıkış Alternatifleri):

  1. Yüksek teknolojiye yatırım

  2. Ar-Ge destekli üretim modelleri

  3. Bölgesel ekonomik işbirlikleri (örneğin Türk Devletleri Teşkilatı)

  4. Yerel kaynakların etkin kullanımı

  5. Küresel değer zincirinde yukarı çıkma stratejileri

Bağımlılık Teorisi, Türkiye’nin özellikle dış ticaret, finans, teknoloji ve kültür alanlarında yaşadığı yapısal sorunları anlamada açıklayıcı bir çerçeve sunabilir. Ancak Türkiye’nin jeopolitik avantajı, üretim kapasitesi ve stratejik aklı, bu bağımlılıkları dönüştürme potansiyeline de sahip olduğunu gösteriyor.

Türkiye Finans Sektörü Bağımlılık Teorisi Açısından Analiz

Yabancı Sermaye Bağımlılığı

  • Türkiye, özellikle 2000’li yıllardan itibaren doğrudan yabancı yatırımlar ve portföy yatırımları aracılığıyla büyük miktarda dış finansman çekti.

  • Bankacılık sektörü dahil olmak üzere birçok finansal kurumda yabancı ortaklıklar dikkat çekti (örneğin: Garanti BBVA, QNB, Denizbank, ING, HSBC, Burgan Bank).

  • Bu yatırımlar, kısa vadede sermaye girişleri sağlasa da, uzun vadede kâr transferi yoluyla kaynak kaybına neden oluyor.

Bağımlılık Teorisi’ne göre, çevre ülkeler bu şekilde merkez ülkelere finansal bağımlılık geliştirir.

Dış Borç ve Kredi Derecelendirme Kuruluşları Etkisi

  • Türkiye’nin özel ve kamu sektörü, yüksek miktarda dış borç taşımakta.

  • Küresel kredi derecelendirme kuruluşlarının (Moody’s, S&P, Fitch) değerlendirmeleri, Türkiye piyasalarında doğrudan etkili.

  • Bu kuruluşların merkez ülkelerde bulunması, karar süreçlerinde merkez çıkarlarının önceliklendirildiği eleştirilerine neden olur.

Finansal Döngü ve Sıcak Para Girişi

  • Türkiye, uzun yıllardır cari açık finansmanını sıcak para girişleriyle çözmeye çalışıyor.

  • Bu durum, ülke ekonomisini kısa vadeli yatırımcıların kararlarına bağımlı hale getiriyor.

  • Yani, dış yatırımcıların faiz politikası veya risk algısı değiştiğinde Türkiye ekonomisi hızla kırılganlaşıyor.

Merkez Bankası Bağımsızlığı Tartışmaları

  • Merkez Bankası’nın bağımsızlığına yönelik müdahaleler, Türkiye’nin finansal sisteminin uluslararası güvenilirliğini etkiliyor.

  • Teoride merkez bankalarının bağımsız olması, sermaye sahipleri için güven verici bir faktördür.

  • Ancak bağımlılık teorisine göre bu sistem, çevre ülkelerde ekonomik politikaları uluslararası sermayeye uygun hale getirmek için tasarlanır.

Küresel Finans Sistemiyle Entegrasyonun Sonuçları

  • Türkiye, SWIFT sistemi, BIS (Bank for International Settlements) ve IMF-Dünya Bankası yapıları ile tam entegredir.

  • Bu yapılar, karar alma süreçlerinde merkez ülkelerin ağırlığını hissettirir.

  • Türkiye’nin ekonomik kriz süreçlerinde IMF’ye başvurması, bağımlılık ilişkilerinin kurumsallaşmış bir örneğidir (2001 krizi, 1999 anlaşması gibi).

Fintech, Dijitalleşme ve Yeni Bağımlılıklar

  • Türkiye’de son yıllarda fintech sektörü büyürken, kullanılan teknolojilerin çoğu yabancı patentlere dayanmakta.

  • Bulut sistemleri, ödeme altyapıları ve dijital veri güvenliği gibi alanlarda batılı teknoloji firmalarına bağımlılık artıyor.

Bağımlılık Teorisi ışığında Türkiye’nin finans sektörü:

  • Sermaye hareketleri,

  • borçlanma yapısı,

  • teknolojik altyapı,

  • ve kurumsal bağlar açısından ciddi ölçüde dışa bağımlı konumdadır.

Bu yapı, Türkiye’nin kendi ekonomik kararlarını tam bağımsız şekilde alma kapasitesini sınırlayabilir. Ancak bu durum mutlak değildir; yerli finansal teknolojiler, bölgesel işbirlikleri, alternatif finansman kaynakları (İslami finans, Çin, Körfez sermayesi gibi) ile bu bağımlılık azaltılabilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Kaynak: altinpiyasa.com

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.