Connect with us

EKONOMİ

Türkiye, depremin ağır faturası ile seçime gidiyor…

Yayınlanma:

|

  • Prof. Dr. Işın Çelebi, “Deprem, tüm eksikleri ortaya çıkardı. Türkiye, gerçeklerle yüzleşti.”
  • Dr. Mahfi Eğilmez, “Hazine borçlanma programında yeni bir vergi yok. Deprem maliyeti nereden karşılanacak?”
  • Prof. Dr. Emre Alkin, “Seçim ve deprem bir araya geldi. Seçimden sonra sihirli formül ile ekonominin düzeleceğini zannetmeyin”

Deprem felaketinin yaralarını sarmaya çalışan Türkiye hem bunun ağır faturası ile hem de seçim ekonomisinin getirileriyle de karşı karşıya. Ekonominin 3 değerli ismi Prof. Dr. Işın Çelebi, Prof. Dr. Emre Alkin ve Dr. Mahfi Eğilmez Altınbaş Üniversite’sinin düzenlediği Çarşamba Buluşmalarında bir araya gelerek, gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundular.

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Ekonomi Eski Bakanı Prof. Dr. Işın Çelebi, deprem nedeniyle 80’ den fazla ülkenin Türkiye’ye yardım ettiğini söyledi. Bunun, Türkiye’nin saygınlığının ve potansiyelinin dünyaca kabul edildiğinin göstergesi olduğunu belirtti. Prof. Dr. Işın Çelebi, deprem bölgesinin, çok verimli Mezopotamya Bölgesi olduğuna işaret ederek, bölgede 500 yıldır yaşanmayan bir depremin gerçekleştiğini kültür, sanat ve gastronomi dahil çok önemli değerlerin yitirildiğini dile getirdi. Ayrıca depremin, Türkiye’nin nerelerde eksik ve yanlışlıkları olduğunu da gün yüzüne çıkardığının altını çizdi. Çelebi, “İki gün bölgeye müdahale edilememesi maalesef çürümenin ifadesidir. Vatandaş olarak görmemizin zor olduğu noktalardaki sorunların ortaya çıktığını gördük. Mesela, bugüne kadar seçim ekonomisi mantığıyla para basıp, ulufe dağıtır gibi dağıtmanın normal olduğuna inanmıştık. Deprem, bunun normal olmadığını bize anlattı. Türkiye gerçeklerle yüzleşti.” diye konuştu. Çelebi, ek olarak seçim ekonomisi ile deprem bölgelerinin yeniden ayağı kaldırılmasındaki mali yükün iç içe geçtiğine değinerek, “Öncelikle bu 11 ilde kentsel dönüşüm yapılması lazım. Bunun için bu 100 milyar dolar kaynağa ihtiyaç var. Ama bütçemiz buna el vermiyor.” görüşünü dile getirdi.

Altınbaş Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Mahfi Eğilmez de hesap yaparken neyi esas aldığınıza göre maliyetin değişebileceğini belirtti. “Yıkılan ve yeniden yapılması gereken konut sayısı ve depremzedelere yapılacak nakdi yardımlara, milli gelir kayıpları, üretim kayıpları, vazgeçilen, ertelenen vergileri de eklerseniz maliyet 100 milyar dolara çıkabilir” dedi. Asıl sorunun ise bu maliyetin nasıl finanse edileceği olduğunu söyledi. Mahfi Eğilmez, “Hazine, 3 aylık finansman programıyla mart, nisan, mayıs aylarında alacağı borçları açıkladı. Hazinenin yeni borç olarak alacağı rakamlar, eski borçların yerine alacağı borçlar olarak görülüyor. Deprem için yeni bir borçlanma yok. Yeni bir vergi yok, hatta ertelenen, silinen vergiler var. Bütçemiz depremden önce açıklanmıştı, yeni bütçemiz de yok. Bu maliyetin 30-40 milyar doları, bu yıla denk geliyor. Tahminen mevcut bütçe, ilk 6 ayda harcanacak, seçimden sonra ikinci bir bütçe çıkarmak durumunda kalınacak. Bu haliyle bu bütçe, bu işi karşılamaya yetmeyecek. Buna göre ben, deprem maliyeti, nasıl karşılanacak diye soruyorum?” değerlendirmesini yaptı.

“Enflasyona etkisi nasıl olacak”

Topkapı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emre Alkin ise depremin enflasyon etkisini değerlendirdi. Deprem öncesindeki tahmininin, baz etkisi geçtikten sonra %4’lük büyümeye, %50 oranındaki bir enflasyon ile girmek olduğunu ifade etti. Alkin, “Ancak şimdi depremin etkisiyle %1,5 – 2’lik bir büyüme ile yine aynı orandaki bir enflasyon ile karşı karşıyayız. Seçimle, deprem bir araya geldi. Seçimlerden sonra sihirli bir formül ile ekonominin düzeleceğini de düşünmeyin.” açıklamasını yaptı. Döviz kurlarının üzerine sürekli bastırmaya devam edilirse, yayın çok gerileceğine dikkat çeken Alkin, “Vatandaş akıllı, eninde sonunda kurların artacağını varsayarak, ‘Ben şimdiden risk primini fiyatlamanın üstüne ekleyeyim’ diye düşünüyor. İnsanlar, sattıkları malı, nasıl geri koyacaklarını, hatta yerine koyamama riskine göre hareket ediyorlar. Biz buna “Fiyatlama Davranışlarında Bozulma” diyoruz. Kur riski taşıyan bir ülkede yaşadığımızı bilmekte fayda var.” dedi.

Mahfi Eğilmez, bu noktada, Türkiye’nin inşaatla büyümeye alışkın bir ülke olduğunu hatırlattı. 600 bin konut biriminin, etkilediği yan sanayi kollarıyla birlikte büyümeye katkısı olacağını vurguladı. Buna göre % 3 civarı bir büyüme olabileceğini dile getiren Eğilmez, ancak enflasyonun da bundan olumsuz etkileneceğini kaydetti. Bölgede küçük kobi, banka, eczane gibi birçok işletmenin yıkıldığını belirterek, 300 bin kişinin işsiz kalabileceğini öngördü. Bununla birlikte önümüzdeki dönemde artacak olan inşaat faaliyetlerindeki hareketliliğin, istihdamdaki açığı kapatabileceğini ekledi. Şu andaki %.8.5 faizin de anlamlı olmadığını söyleyen Eğilmez, politika faizi %15’ e çıkarılmak istense bile itibarlı bir yönetim ile desteklenerek, yapısal reformları devreye alarak yapılmasını önerdi. Ancak böyle yapılırsa gelecekteki beklentilerin olumlu yönde değiştirilebileceğini iddia etti. Eğilmez, “Faizi düşük tutarak, döviz satarak, bankalara baskı yaparak kuru tutmak iyi sonuç vermez, bir yerde patlar” dedi.

Işın Çelebi de toplam ihracatın % 12 ’sinin, tarım üretimin de %14’e yakınının bu bölgeden geldiğine değindi. Bunun enflasyona mutlaka etkisinin olacağını söyleyerek, “Giyimdeki fiyat artışları TUİK rakamlarını etkiliyor. Ama bakıyorsunuz, alt giyim gruplarının istatistikleri silinmiş. İstediğiniz kadar rakamlarla oynayın, gerçek gerçektir. Türkiye’nin en büyük sorunu döviz kıtlığıdır. Bakıyorsunuz, Türkiye ihracatının, ithalatı karşılama oranı %60’a düşmüş. Bu çok büyük bir problem. Kurları sabit tuttuğunuz sürece de bu döviz sorunu devam edecek.”

“Toparlanma ve tedavi etme dönemini yaşayacağız.”

Bununla birlikte bir toparlanma ve tedavi etme döneminin yaşanacağını da belirten Çelebi, “Türkiye isterse bu kaynağı Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası, Dünya Bankası ve Yatırım Fonları gibi yurtdışı kurumlarından temin edebilir.” dedi. Çelebi, Japonya’nın geçmişte yaşadığı felaketi, 125 ülke ve 43 yabancı kuruluşun desteği ile çözdüğünü hatırlatarak, Türkiye’nin de haziran sonrası uluslararası piyasalardan kaynak bulabileceğine işaret etti. Çelebi’ye göre, belirsizlik kalkar ve güven ortamı oluşursa Türkiye’ye çok ciddi döviz girişi sağlanabilir. Çelebi son olarak, “Artık gelecek için çalışmanın, açık ve dürüst konuşmanın tam zamanı. Yeni bir para ve iktisat politikasına ihtiyaç var. Büyüme patikası içinde çalışandan yana bir yol izlenmeli. Yapı ve imar mevzuatını değiştirmeli, uluslararası standartlarda uygulamalı. Zira destek alacağımız uluslararası kuruluşlar, müteahhit firmaların kalitesine ve işleyişine de önem verirler.” açıklamalarını yaptı.

Türkiye Cumhuriyeti farklı bir medeniyettir”

Gelişmiş ülkeler ile gelişmemiş ülkelerin farklarına değinen Emre Alkin de, “Gelişmemiş ülkeler varlığa, gelişmiş ülkeler değerlere kıymet verir. Enflasyon ise değerleri yozlaştırır. Değerin olmadığı yerde, hiçbir varlık istikrarlı olarak fiyatını muhafaza edemez. Yükselir gibi yapar, külçe gibi düşer. Yapısal reformlar dediğimiz hususlar varlıkların değerini istikrarlı tutar” değerlendirmesini yaptı. Türkiye’nin Çin ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle kıyaslanmaması gerektiğine vurgu yapan Alkin, “Türkiye Cumhuriyeti farklı bir medeniyettir. Kuruluş felsefesinde kültürlerini bir arada tutarak, evrenselleştirmiş bir Cumhuriyeti kurmuştur. Değerini artırmak için adalet, özgürlük, iyi eğitim, kadın ve erkeğin eşit haklarla omuz omuza medeniyete yürümesini esas alır. Onun için gelecekte refah içinde olacağımızı öngörebiliriz.” diyerek sözlerini tamamladı.

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.