Connect with us

GÜNCEL

Prof.Dr.BORATAV- İsrail yargılanıyor: Filistin halkına soykırım

Davayı açan Güney Afrika bir anlamda savcı, dilekçe de davanın iddianamesidir. Önemli, nitelikli bir uluslararası hukuk belgesi olarak tarihe geçeceği söylenebilir.

Yayınlanma:

|

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin “Filistin halkına karşı soykırım” suçlaması ile İsrail’e karşı açtığı davanın duruşmaları 11 Ocak 2024’te Lahey’de başladı.

Dava, 7 Ekim 2023 sonrasında İsrail’in Gazze’de başlattığı saldırıların kapsamı ve insanî sonuçları üzerinde yoğunlaşıyor. Gazze’de kullanılan acımasız yöntemlerden ve İsrail yetkililerinin ırkçı söylemlerinden örnekleri Sol Haber’de aktarmıştım (“Kitlesel Bir Cinayet Fabrikası”, 8 Aralık 2023).

soL Haber 12 Aralık’ta ilk duruşmadan izlenimleri aktardı. Dava, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne dayanıyor ve sözleşmenin yetkili kıldığı Uluslararası Adalet Divanı (kısaca “Divan” diyelim) tarafından yürütülüyor.

Bu yazıda Güney Afrika’nın Divan’a sunduğu 84 sayfalık dilekçe üzerinde duracağım. Davayı açan Güney Afrika bir anlamda savcı, dilekçe de davanın iddianamesidir. Önemli, nitelikli bir uluslararası hukuk belgesi olarak tarihe geçeceği söylenebilir.

Olayların arka planı

Güney Afrika’nın Divan’a sunduğu iddianamenin Giriş Bölümü’nde İsrail’in 7 Ekim 2023 sonrasında Gazze’de sürdürdüğü eylemlerin ilk bilançosu yapılıyor ve “iki ay içinde İsrail’in Gazze’deki silahlı saldırıları, Müttefik’lerin II’nci Dünya Savaşı boyunca Almanya’da yol açtığı yıkımı göreli olarak aşmıştır” tespiti ile özetleniyor. Saldırılar, “Filistin halkının önemli bir bölümünü imha etme niyetiyle yapıldığı için” Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi (kısaca “Sözleşme”) çiğnenmektedir.

İddianın ayrıntıları, kanıtları, belgenin ana gövdesini oluşturmaktadır.

İddianame, “Olayların Arka Planı” ile sürdürülüyor. Bu bölümde Gazze, Batı Şeria ve Hamas saldırısı gözden geçiriliyor.

Gazze Şeridi’nin kısa tarihçesi yapılıyor: İsrail kurulurken göç etmiş Filistinli halktan 2,3 milyon kişi 635 km2 içine sıkışmıştır. 2006’dan beri İsrail’in yoğun ambargosu ve denetimi altındadır. 2023 öncesindeki İsrail saldırıları 7569 Filistinlinin ölümüne yol açmıştır.

Batı Şeria ise Gazze ile birlikte BM tarafından bir “Üye Olmayan Devlet” olarak kabul edilmektedir ve Filistin Ulusal Yönetimi’nin parçasıdır. Ne var ki, İsrail devletinin donattığı silahlı yerleşimciler Filistinli konutlarını yıkmakta; zeytinliklerini sökmektedir. 2023’ün ilk dokuz ayında 199 Filistinli, İsrail askerleri ve yerleşimciler tarafından öldürülmüştür.

Bu olgular soykırım suçlamasına girmiyor. Sadece Filistin halkının bir “işgal/apartheid” rejimi içinde yaşadığını tespit ediyor. Filistinlilerin İsrail’e karşı direnme eylemlerinin nedenlerine de ışık tutmuş oluyor.

Güney Afrika’nın iddianamesi, 7 Aralık 2023’teki Hamas saldırısının bilinen ayrıntılarını içermekte ve kesinlikle kınamaktadır. Önemli bir vurgulama da eklemektedir: “Bir devlet, topraklarına karşı vahşi bir saldırıyı Soykırım Sözleşmesi’nin ihlali için bir vesile olarak kullanamaz.” Lahey’de İsrail’in kullanacağı savunma savlarından biri peşinen yanıtlanmaktadır.

Soykırımın sekiz öğesi

İddianame, BM verilerini kullanarak, 30 Aralık 2023’e kadar İsrail’in Filistin halkına karşı soykırımı oluşturan sekiz öğeyi açıklıyor; dökümlerini veriyor:

Filistinlilerin öldürülmesi: 21110 Filistinli öldürülmüştür. (İlk duruşma gününde ölü sayısı 23350’ye çıkacaktır.) Ayrıca 7780 kişi enkaz altında kalmıştır; öldükleri kabul edilmektedir. Kurbanların yüzde 70’i kadın ve çocuklardır.

Bedensel ve aklî kayıplar: Saldırılar 52243 yaralıya yol açmıştır. Kalıcı sakatlıklar söz konusudur. Tahminen bin çocuğun tek veya iki bacağı kesilmiştir. Kuzey Gazze hastaneleri tamamen felce uğramıştır; yaralılar sessizce ölümü beklemektedir.

Meskenlerin kaybı, zorunlu göç: Gazze nüfusunun yüzde 85’i konutlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Nedeni, yoğun bombardıman ve İsrail’in “Kuzey Gazze’yi terk edin” talimatıdır.

Su ve gıdadan yoksun bırakılmak: İsrail, 9 Aralık’ta Gazze’ye “kesin abluka” başlatmış; elektrik, su, yiyecek, yakıt girişini engellemiştir. Sonraki dönemde yardım konvoylarına bazen izin verilmiştir, ama bunlar yetersiz kalmıştır. İlk 75 günde BM kadrolarından 136 yardım görevlisi öldürülmüştür.

Barınak, giysi, hijyen, temizlik olanaklarından yoksun kılınmak: Filistinli sığınmacılar için oluşturulan BM’nin UNRWA tesislerinin tümüyle felce uğradığı vurgulanıyor.

Yeterli sağlık hizmetinden yoksun bırakılmak: Israrlı uyarılara rağmen bombardımanlar Gazze’deki hastane ve sağlık kuruluşlarını yok etmiştir.

Filistinli hayat tarzının yok edilmesi: Gazze kenti örneği verilerek sadece binaların değil, kent hayatının sürdürülmesini mümkün kılan tüm altyapının yıkımı vurgulanmaktadır. Mahalleler, caddeler, kente özellik veren meydanlar, tesisler yok edilmiş; kent, enkaz yığınına dönüşmüştür.

Filistinli doğumlarına son vermenin hedeflenmesi: Saldırıların yol açtığı kadın, çocuk ve bebek ölümlerinin uzun dönemli sonuçları vurgulanmaktadır. Bu şiddetin, “nüfusun doğurganlığını kasten hedeflediği” ileri sürülüyor.

İsrail siyasetçilerinin söylemleri: Soykırım kasıtlıdır

İddianame, İsrail kodamanlarından sivil ve askeri bürokrasiye kadar uzanan “soykırımcı, ırkçı” demeçleri derlemiş.

Başbakan Netenyahu askerlere hitap ediyor: “Kutsal Kitabımız’da Amalek’in (“İsrail halkının efsanevî düşmanı) bize yaptıklarını hatırlayın. Kitap onlara (Filistinlilere?) saldırın; hepsini, kadınlarını, çocuklarını, emzikteki bebeklerini öldürün diyor”. Cumhurbaşkanı Herzog: “Karşımızdaki millet tümüyle sorumludur. Siviller de masum değildir. Belkemiklerini kırıncaya kadar savaşacağız”.

Savunma Bakanı Gallant: “İnsan görünüşünde hayvanlarla savaşıyoruz; ona göre davranacağız.” Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir: “Sadece Hamas’ı değil, onları kutlayan, destekleyen, şeker ikram edenleri de yok edeceğiz. Hepsi teröristtir.”

Yüksek rütbeli, emekli askerlerden de örnekler var: “İnsan görünüşlü hayvanlar: Cehennemi istediniz; cehennemi bulacaksınız… Artık tek bir hedefimiz var: Gazze’yi yeryüzünden silip atmak… Bu hayvanlar artık yaşayamaz; silahı olan her Yahudi ortaya çıkmalı; hepsini, ailelerini, anaları, çocukları öldürmeli.”

Söylemler göstermektedir ki soykırım kasıtlıdır.

İsrail'in savaş suçları kabardı

Güney Afrika’nın talepleri

İddianamenin ana talebi açıkça ifade ediliyor: Divan, İsrail devletinin soykırım suçunu işlediğine karar versin. Divan, ayrıca, İsrail’in Sözleşme’nin çeşitli maddelerini çiğneyerek soykırımın tasarlanması, tahriki, önlenememesi, cezalandırılmaması gibi bağlantılı suçları da işlediğine hükmetmelidir.

İddianame, Divan’ın derhal geçici bir karar da almasını istiyor: “İsrail Gazze’deki askerî operasyonlarını durdurmalıdır.”

Sonuç ne olur? Her şey Divan’daki 15 yargıca bağlıdır. Sözleşme, davalı (İsrail) ve davacının (Güney Afrika’nın) ayrıca birer yargıç tarafından da temsil edilmesini öngörmüştür. 15 yargıcın ülke aidiyetleri BM Genel Kurulu tarafından, kimlikleri ise seçilen ülkenin yasama veya yürütme organlarınca belirlenmiştir.

Divan’ın başkanı, ABD Dışişleri bakanlığı kökenli Joan Donoghue’dur. Yetkilerini ve oyunu İsrail’den yana kullanacağı kesindir. Diğer üyelerin dağılımında Güney bloku + BRICS, Batı İttifakı’na karşı 9’a karşı 6 çoğunluktadır.

Yorumcular, İsrail’in soykırım suçunu işlediği iddiasının belki yıllar sonra oylanacağını öngörüyor. “Derhal kararlaştırılması” istenen İsrail’in saldırılarına son verilmesi ise iki-üç hafta içinde oylanacak ve herhalde kabul edilecektir. Batılı yargıçlardan bazılarının da aynı doğrultuda oy kullanacağı düşünülüyor. İsrail ve ABD’nin de yenilgiyi (bu kadarı ile) sineye çekmeleri; kararı uygulamaları umulur.

***

Yıllar önce Güney Afrika’daki ırkçı apartheid rejimine karşı mücadele veren güzel insanlarla dostluklarım oldu. On yıl sonra Mandela’yı iktidara getiren, apartheid’e son veren dönüşümün ön saflarında yer aldılar. Sonrası çalkantılıdır; hayal kırıklıkları da içerir.

İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım ile suçlayan iddianame, Güney Afrika’nın devrimci mirasını ve o ülkeden tanıdıklarımı hakkıyla temsil eden parlak bir belgedir. Belki bazılarının katkıları da olmuştur.

Şeria Nehri ile Akdeniz arasındaki topraklarda, barışçı, demokratik, adil ve ortaklaşa bir gelecek için elbirliğiyle mücadele eden Filistinli ve İsraillilerin de belgeyi benzer duygularla okuduğunu düşünüyorum.

Prof.Dr. Korkut BORATAV- sol.org.tr

Okumaya devam et

GÜNCEL

AB, Anti-Greenwashing Düzenlemesini Askıya Alıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Avrupa Birliği’nin, greenwashing vakalarını önlemeyi ve şirketlerin çevresel beyanlarının doğruluğunu sağlamayı amaçlayan “Green Claims Directive” (Yeşil Beyanlar Direktifi) teklifi, son dönemde oluşan siyasi gelişmelerin ardından durma noktasına geldi. Önce Avrupa Komisyonu’nun geri çekilme sinyalleri vermesi, ardından da İtalya’nın desteğini çekmesiyle birlikte, dosyanın ilerlemesi neredeyse imkânsız hale geldi.
Direktif Ne Getiriyordu?
2023 baharında önerilen ve müzakere süreci devam eden Green Claims Direktifi, şirketlerin “çevre dostu”, “karbon nötr”, “doğaya zararsız” gibi iddialarını bilimsel ve doğrulanabilir temellere oturtmayı hedefliyordu. AB içindeki “yeşil aklama” (greenwashing) vakalarının artması üzerine gündeme gelen düzenleme, şirketlerden bu tür iddialarını belgelemelerini ve kamuoyuna açık şekilde doğrulamalarını zorunlu kılacaktı.
Direktif, mikro ölçekli işletmeleri başlangıçta kapsam dışında bıraksa da, müzakereler ilerledikçe bu işletmelerin de düzenlemeye tabi olabileceği ihtimali doğmuştu. Bu durum ise, hem Komisyon hem de bazı üye ülkeler nezdinde siyasi temelli ciddi çekincelere yol açtı.
Ne Oldu da Süreç Askıya Alındı?
Geçtiğimiz hafta Avrupa Komisyonu, sürecin geldiği noktayı “basitleştirme gündemi” ile uyumsuz bulduğu gerekçesiyle direktifi geri çekme niyeti taşıdığını açıkladı. Bu açıklama, hem Avrupa Parlamentosu hem de üye ülkelerde kafa karışıklığına neden oldu. Zira müzakereler hâlâ devam ediyordu ve taraflar anlaşma arayışındaydı.
İtalya’nın hafta sonu verdiği kararla desteğini tamamen çekmesi, sürece son darbeyi vurdu. Bu kararla birlikte, müzakereleri yürüten AB Konseyi Dönem Başkanlığı, artık direktif üzerinde ilerlemek için yeterli siyasi desteğe sahip değil.
Şimdi Ne Olacak?
Aslında Komisyon’un resmi olarak çekilme kararı alıp almayacağı henüz netlik kazanmış değil ancak mevcut siyasi atmosfer, Green Claims Direktifi’nin bu haliyle yasalaşmasının zor olduğunu gösteriyor. AB içinde “yeşil yıkama” iddialarının düzenlenmesine yönelik kapsamlı ve bağlayıcı bir mevzuat arayışı, şimdilik rafa kalkmış görünüyor.
Değerlendirme
Green Claims Direktifi’nin askıya alınması, Avrupa Birliği’nin sürdürülebilirlik hedeflerine giden yolda önemli bir sapma olarak okunabilir. Kurumsal bazdaki çevre beyanlarının doğruluğunu sağlamak amacıyla hazırlanan bu düzenleme, yalnızca tüketici güvenini artırmayı değil, aynı zamanda çevre dostu üretim iddialarının gerçeklerle uyuşmasını amaçlıyordu. Dolayısıyla bu geri adım, hem şirketlerin iklim iddialarını şeffaflaştırma çabalarına hem de döngüsel ekonomi hedeflerine darbe vurabilir.
Özellikle AB Yeşil Mutabakatı’nın bir parçası olarak sunulan bu direktifin rafa kalkması, diğer sürdürülebilirlik politikalarını da dolaylı biçimde etkileyebilir. Zira Green Claims Direktifi, geniş bir eko-etiket sisteminin ve sürdürülebilir ürün piyasasının hukuki temelini oluşturacaktı. Bu boşluk, hem tüketicilerin güveninde aşınmaya hem de çevresel taahhütlerde geri kaymalara yol açabilir.
Türkiye Açısından Ne Anlama Geliyor?
Türkiye, 2021 yılında yayımladığı Yeşil Mutabakat Eylem Planı’yla AB ile ticaretinde sürdürülebilirlik kriterlerini ana gündemine almış durumda. Özellikle ihracat odaklı sektörlerde çevresel beyanlar giderek daha fazla önem kazanıyor. Green Claims gibi düzenlemeler, Türk şirketlerinin AB pazarında nasıl konumlanacağını ve ne tür doğrulama süreçlerine tabi olacaklarını da belirliyordu.
Bu direktifin geri çekilmesi, kısa vadede Türk ihracatçıları için idari yüklerin artmasını engellemiş olabilir. Ancak orta ve uzun vadede AB’nin sürdürülebilirlik politikalarındaki bu tür belirsizlikler, yatırım kararlarını ve stratejik planlamaları zorlaştırabilir. Ayrıca kendi iç pazarını düzenlemeyi hedefleyen Türkiye için bu gelişme, benzer bir çevresel beyan düzenlemesinin ertelenmesine neden olabilir. Oysa küresel tedarik zincirlerinde daha şeffaf ve hesap verebilir sistemler kurmak, Türkiye gibi üretici ülkeler için bir rekabet avantajı yaratacaktır.
Bundan Sonrası
Green Claims Direktifi şimdilik durdurulmuş olsa da, yeşil iddiaların düzenlenmesine duyulan ihtiyaç ortadan kalkmış değil. Özellikle çevre duyarlı tüketicilerin ve yatırımcıların beklentileri, piyasa standartlarını yönlendirmeye devam edecek. Bu nedenle şirketlerin gönüllü doğrulama, şeffaflık ve izlenebilirlik araçlarına yatırım yapmaları, yalnızca regülasyonlara uyum için değil, aynı zamanda güvenilirlik ve itibar açısından da stratejik önem taşıyor.
Türkiye için bu gelişmeler, pasif bir izleyiciden çok, aktif bir politika geliştirici olmanın önemini bir kez daha gösteriyor. Yeşil geçişin, sadece mevzuat takibiyle değil, kendi iç normlarımızı oluşturmakla mümkün olduğunu unutmamak gerekiyor.

yeşilbüyüme.org

Okumaya devam et

GÜNCEL

Trump: “Çin ile ticaret anlaşması imzaladık, sorada Hindistan var”

ABD Başkanı Donald Trump, Çin ile ticaret anlaşması imzaladıklarını, Hindistan ile de “büyük” bir anlaşma yapabileceklerini söyledi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Trump, Beyaz Saray’da düzenlenen etkinlikte, ekonomiye dair açıklamalarda bulundu.

ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, Ticaret Bakanı Howard Lutnick ve Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer’ın ülkelerle ticaret anlaşması yapmak için “fazla mesai” yaptıklarını ifade eden Trump, “herkesin anlaşma yapmak istediğini” dile getirdi.

Trump, birkaç ay önce basının “Gerçekten ilgilenen birileri var mı?” diye sorduğuna işaret ederek, “Daha dün Çin ile imzaladık. Herkesle anlaşma yapmayacağız. Bazılarına sadece bir mektup gönderip ‘Çok teşekkür ederiz, yüzde 25, 35, 45 tarife ödeyeceksiniz.’ diyeceğiz.” ifadesini kullandı.

“Harika” anlaşmalar yaptıklarını belirten Trump, “Belki Hindistan ile çok büyük bir anlaşma yolda. Hindistan’ı açacağız. Çin anlaşmasında ise Çin’i açmaya başlıyoruz. Daha önce asla mümkün olmayan şeyler gerçekleşiyor. Her ülkeyle ilişkimiz çok iyi durumda.” diye konuştu.

Trump, tarifeler sayesinde yapılan yatırımlara ve kurulacak fabrikalara değinerek, çip şirketi Texas Instruments’ın de ABD’de 60 milyar dolar harcayacağını bildirdi.

“Fed’in faiz oranını düşürmesi faydalı olurdu”

Trump, ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Jerome Powell’a yönelik eleştirilerine de devam ederek, “Eğer Fed’de faiz oranlarını biraz düşürecek bir kişi olsaydı, bu faydalı olurdu. Bu adamla mücadele etmemiz gerekiyor, işini yapmıyor.” dedi.

2 puan faiz indirilmesinin 600 milyar dolar tasarruf sağlayacağını öne süren Trump, “Sadece bir kalem darbesiyle, bir cümleyle 1 trilyon dolar tasarruf edebilirsiniz. En yüksek faiz oranlarından birine sahip olmamız utanç verici. En düşük biz olmalıydık.” ifadesini kullandı.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Şirketlerde Bağımsız Yönetim Kurulu Üyeliği Neden Şart Olmalı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Şirketlerin kâr ederek sürdürülebilir şekilde büyümek ve marka değerlerini artırabilmeleri için, kurumsal yönetim ilkelerini benimseyerek kurumsallaşma yolculuğuna çıkmaları artık bir zorunluluk.

Bu süreçte en önemli sermaye ise şüphesiz kaliteli insan kaynağı. İnsan kaynağı deyince şirketin her departmanında görev yapan çalışanlar akla gelse de, bu yazımda şirketin geleceğine yön verecek vizyon ve stratejiler ortaya koyması gereken, icra kuruluna hedef belirleyecek ve bu hedeflerin takibini yapacak Yönetim Kurulu üyeleri özelinde bağımsız üyelere değinmek istiyorum.

Bağımsız Yönetim Kurulu Üyeliği Nedir?

Malum şirketlerde genelde hissedar üyeler, işin doğası gereğince yönetim kurulu üyeleri olurlar. Hissedarların, şirket yönetim kurulu üyesi olabilmeleri için taşımaları gereken belirlenmiş özel şartlar yok. Ancak şirketin geleceğine yön verecek böylesine önemli bir kurulda yer alacak kişilerin günümüzün zorlu rekabet şartlarında asgari üniversite mezunu olması, en az bir yabancı dil konuşabilmesi, işin gerektirdiği deneyim ve bilgiye sahip olması beklenir.

Peki ama şirketi başarılı bir şekilde yönetmek, kurumsal bir yapıya evirerek daha da büyütmek, gelecek nesillere devredebilmek için sadece hissedar yönetim kurulu üyeleri yeterli mi? Maalesef hayır. Okuyucularımızın akıllarına, şirketlerin zaten profesyonel icra kurulları, genel müdürleri, direktörleri yok mu düşüncesi gelebilir. Tabi ki çoğu şirkette bu kişiler mevcut ama icra organları ile yönetim kurulunun görevlerinin net bir şekilde ayrılması ve icrada yer alan kişilerin aynı zamanda yönetim kurulu üyeliği şapkasını taşımaması gerektiğini artık hepimiz biliyoruz diye düşünüyorum. İşte bu nedenle şirketlerde bağımsız yönetim kurulu üyesi şart.

Her ne kadar Türk Ticaret Kanun’una göre bağımsız yönetim kurulu üyeliği yasal bir zorunluluk olmasa da Sermaye Piyasası Kanun’una göre halka açık şirketlerde bu bir zorunluluk. Nitekim, SPK tarafından yayımlanan Kurumsal Yönetim Tebliğinde de yönetim kurulu içerisindeki bağımsız üye sayısı toplam üye sayısının üçte birinden az ve her durumda bağımsız üye sayısı ikiden az olamayacağı düzenlenmiştir.

Konunun özüne değindiğimize göre, bağımsız yönetim kurulu üyesi nedir bu soruya cevap verecek olur isek, icrada görevli olmayan, üyelik haricinde şirkette başkaca herhangi bir idari görevi veya kendisine bağlı icrai mahiyette faaliyet gösteren bir birim bulunmayan ve şirketin günlük iş akışına ve olağan faaliyetlerine müdahil olmayan kişi olarak tanımlanabilir.

Kimler Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi Olabilir?

Kurumsal Yönetim Tebliğine göre özetle aşağıdaki kriterlerin tamamını taşıyan yönetim kurulu üyesi bağımsız üye olarak nitelendirilir:

  • Şirket hissedarı olmamalı
  • Son beş yıl içerisinde, şirkete önemli ölçüde hizmet ve ürün sağlayan firmaların herhangi birisinde ortak, çalışan veya yönetim kurulu üyesi olmamalı
  • Son beş yıl içerisinde, başta şirketin denetimi (vergi denetimi, kanuni denetim, iç denetim de dahil), derecelendirilmesi ve danışmanlığı olmak üzere, yapılan anlaşmalar çerçevesinde şirketin önemli ölçüde hizmet veya ürün satın aldığı veya sattığı şirketlerde, hizmet veya ürün satın alındığı veya satıldığı dönemlerde, ortak (%5 ve üzeri), önemli görev ve sorumluluklar üstlenecek yönetici pozisyonunda çalışan veya yönetim kurulu üyesi olmaması.
  • Bağımsız yönetim kurulu üyesi olması sebebiyle üstleneceği görevleri gereği gibi yerine getirecek mesleki eğitim, bilgi ve tecrübeye sahip olması.
  • Bağlı oldukları mevzuata uygun olması şartıyla üniversite öğretim üyeleri hariç, kamu kurum ve kuruluşlarında üye olarak seçildikten sonra tam zamanlı çalışmıyor olması.
  • Gelir Vergisi Kanunu’na göre Türkiye’de yerleşik olması.
  • Şirket faaliyetlerine olumlu katkılarda bulunabilecek, şirket ortakları arasındaki çıkar çatışmalarında tarafsızlığını koruyabilecek, menfaat sahiplerinin haklarını dikkate alarak özgürce karar verebilecek güçlü etik standartlara, mesleki itibara ve tecrübeye sahip olması.
  • Şirket faaliyetlerinin işleyişini takip edebilecek ve üstlendiği görevlerin gereklerini tam olarak yerine getirebilecek ölçüde şirket işlerine zaman ayırabiliyor olması.
  • Şirketin yönetim kurulunda son on yıl içerisinde altı yıldan fazla yönetim kurulu üyeliği yapmamış olması.
  • Aynı kişinin, şirketin veya şirketin yönetim kontrolünü elinde bulunduran ortakların yönetim kontrolüne sahip olduğu şirketlerin üçten fazlasında ve toplamda borsada işlem gören şirketlerin beşten fazlasında bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak görev almıyor olması

Sonuç

Günümüz dünyasında eğer bir şirketin yönetim kurulu, şirketin yeni ufuklara yelken açmasını sağlayabilecek vizyona sahip, hızlı ve rasyonel kararlar alabilen, icra kuruluna şirketin vizyonu doğrultusunda yön verebilen, strateji belirleyen, tabiri caiz ise şirketin beyni olabilecek insanlardan oluşuyor ise o şirketin bir geleceği olması mümkün. Bu kurulun üyelerinin sadece hissedarlardan oluşması ise maalesef yeterli olmamakta. Mutlaka alanında uzman profesyonel yönetici, mali işler & finans uzmanı, hukukçu, mühendis veya akademisyen olan bağımsız üyelerin şirket yönetim kurulunda yer almaları bu anlamda son derece önemli ve değerli bir kazanım. Bu kişiler, çıkar çatışmasından uzak kalarak, icrada görevli olmayan yönetim kurulu üyeleri içerisinde görevlerini hiçbir etki altında kalmaksızın yapabilme olanağı ile de tüm paydaşlara ayrıca güven verebilirler.

Son söz olarak, gerek hissedar kökenli gerekse bağımsız olsun, şirketlerimizde kadın yönetim kurulu üyelerimizin sayısının artması da en büyük temennimiz.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.