Connect with us

BANKA HABERLERİ

Prof. Dr. Elif Binhan YILMAZ: Borç paranın maliyeti

Yayınlanma:

|

Hazine ve Maliye Bakanlığı Ağustos ayına ait aylık bütçe gerçekleşmelerini yayımladı.

Merkezi Yönetim bütçesi Ağustos ayında 129,6 milyar TL açık verirken kümülatif bütçe açığı 973,6 milyar TL’ye ulaştı. Açık, 2023’ün aynı dönemine göre yüzde 154 oranında artmış.

Bütçe giderleri geçen yılın Ocak-Ağustos dönemine göre yüzde 84 artarken vergi gelirlerindeki artış yaklaşık yüzde 70 düzeyinde kaldı. Bütçe giderlerinin dağılımında sıralama değişmedi; en önemli kalemler cari transferler, personel giderleri ve faiz giderleri olmaya devam etti.

Bütçe açığındaki artışın yanında faiz dışı açık ağustos ayında 32,5 milyar TL oldu. Faiz dışı açık kümülatif olarak 209,5 milyar TL ile oldukça yüksek bir seviyeye yükseldi. Bu yüksek seviye net bir şekilde ortaya çıkarıyor ki, bütçeden yapılan borç faiz giderleri bütçe açığının temel belirleyicisi olmaya devam ediyor.

Faiz dışı denge (açık/fazla) aynı zamanda bütçe gelirlerinin, faiz hariç bütçe giderlerini karşılama kapasitesidir. Yani bütçe gelirleri söz konusu faiz hariç giderleri de karşılayamıyorsa, sorun büyük demektir. O nedenle bütçe açığı mali disiplin göstergesi olarak ön planda olsa da, açığın boyutunu ve sürdürülebilirliğini faiz dışı denge belirgin bir şekilde ortaya koyar.

Peki nedir bu borç faiz giderleri? Her borç ilişkisinde olduğu gibi kamu borçlanmasında da alacaklı ve borçlu (Hazine) olmak üzere iki taraf var. Alacaklı, bir vade sonunda anapara yanında o günkü tüketimden vazgeçmenin bir karşılığı olan faiz vb getirileri bekler. Hazine de borçlanmaya gittiğinde, anapara, faiz ve diğer ödentileri vadesinde geri ödemek üzere ödünç almış demektir. Alacaklıların finansman fazlalarını kendine transfer ettiğine göre, vadesinde bu ödentileri yerine getirmekle yükümlüdür.

Borç paranın en önemli maliyeti olan bu borç faiz giderleri, iç ve dış borçlanma sonucunda ortaya çıkıyor. Türkiye’de borç faiz giderlerinin en önemli kısmı iç borç faiz giderlerine aittir. Örneğin 2001 krizinde sadece iç borç faiz ödemeleri bütçe giderlerinin yüzde 40’ına yaklaşıyordu. Bu pay 2016, 2017 yıllarında yüzde 10’un altına kadar gerilemişti. Ancak 2018 yılından bu yana artış eğiliminde.

Dış borç faiz giderleri ise 2001 krizinde de çok yüksek değildi, burası daha stabil, bütçe giderleri içindeki payı yüzde 2-3 aralığında devam ediyor. Hazine zaten CDS yükselişteyse ya da rezerv paralara talep yüksekse dış borçlanmayı tercih etmiyor, çünkü böyle bir ortamda alacaklıya neredeyse tefeci faizi teklif etmesi gerekecek.

Borç paranın maliyeti önümüzde dönemde ne olacak?

Politika faizi Mart ayından bu yana yüzde 50’de sabit. TÜFE, baz etkisiyle gerilerken Hazine pozitif reel faiz vermeye başladı. Alacaklı memnun da bütçeden ödenecek faiz giderleri artıyor.

Geçtiğimiz hafta TLREF faizi yüzde 53 ile bant aralığının üst sınırına ulaşmıştı. Hazine’nin 9 Eylül tarihli DİBS ihalesinde 4 yıl vadeli TLREF’e Endeksli Devlet Tahvili için ortalama yıllık bileşik faiz yüzde 61,27 oldu. Üstelik Hazine sadece bu ihaleyle 41,5 milyar TL borçlandı.

Bu arada Ağustos sonunda Hazine’nin üç aylık borçlanma stratejisi yayımlandı. Eylül-Ekim-Kasım aylarındaki borç servislerinin yüzde 90’ı faiz ödemesinden oluşuyor. Bu da bütçenin önümüzdeki aylarda faiz gideri kaleminde sıçramalar olacağı anlamına gelir.

Bir de HMB’nın Kamu Borç Yönetimi Raporlarındaki projeksiyonlara bakalım. Aşağıdaki iki grafik önümüzdeki bir yıllık dönemde iç ve dış borç servisinin nasıl şekilleneceğini gösteriyor.

Grafiklerde görüldüğü gibi iç borç servisinin neredeyse tamamı faiz ödemelerinden oluşuyor. Hazine önümüzdeki dönem borcun faizini de yeniden borçlanarak ödeyecek gibi duruyor.

Çünkü bütçe açıklarının finansmanı için alınan borçların faiz ödemeleri, bütçe giderleri arasında yer alıyor. Borç düzeyi arttıkça, alacaklıya verilen faiz arttıkça (ihalede belirlenen ortalama yıllık bileşik faiz) bütçe giderleri içindeki faiz ödemelerinin hacmi genişliyor ve faiz ödemeleri bütçe açıklarının belirleyicisi oluyor. Şimdi de bütçe açıklarının finansmanı için yeniden borçlanma zorunluluğu doğuyor. Bu duruma literatürde açık-borç-faiz kısır döngüsü deniyor.

Başka bir sorun daha var: Borç faiz giderleri artış trendi içindeyken kamuda tasarruf nasıl olacak?

Bütçenin mümkün olan en detay veri setinden kamuda tasarrufu üç ayda bir izliyorum ve bu köşede yazıyorum. Üçüncü çeyrek verilerini gelecek ay yazacağım, ama bugün bütçe giderleri dağılımına çok kısa göz attım, tasarruf genelgesinde yer alan kalemlere göre kamuda tasarrufun iyi gitmediğini söyleyebilirim. Hâlâ taşıt giderleri, temsil-ağırlama giderleri, enerji giderleri ya da sosyal tesis giderlerinde beklenen düşüş gerçekleşmediği gibi artış devam ediyor. Borç faiz giderlerinin bütçede görünen ve gelecek aylardaki boyutunu yukarıda bahsettim, sadece bu sebeple bile acil tasarrufa ihtiyaç var.

Goldman Sachs, Bank of America gibi uluslararası finans kuruluşları, TCMB’nin sıkı para politikasını devam ettirmesini önerirlerken, artık maliye politikası da kamuda tasarruf ile sıkılaşmak zorunda.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Garanti BBVA’dan 3,5 trilyon TL’lik sürdürülebilir finansman taahhüdü

Garanti BBVA belirlediği 400 milyar TL’lik sürdürülebilir finansman hedefini, 2025’in ilk yarısında tamamladığını yeni hedefinin ise 2029 yılının sonuna kadar 3,5 milyar dolar olarak açıkladı.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Garanti BBVA, 2018–2025 dönemi için belirlediği 400 milyar TL’lik sürdürülebilir finansman hedefini, 2025’in ilk yarısında tamamladığını açıkladı. Bu başarının ardından banka, 2018–2029 yıllarını kapsayan yeni hedefini 3,5 trilyon TL olarak paylaştı.

Garanti BBVA bu taahhütle; iklim değişikliğiyle mücadele, doğal sermayenin korunması, döngüsel ekonomi, sosyal kalkınma ve finansal kapsayıcılık alanlarında güçlü etki yaratmayı amaçlıyor.

Bu rakam, Türkiye’de faaliyet gösteren bankalar arasında en yüksek sürdürülebilir finans taahhüdü oldu.

Garanti BBVA, 2029 yıl sonuna kadar yaklaşık 3,1 trilyon TL’lik yeni kaynağı sürdürülebilir yatırımlara yönlendireceğini taahhüt ediyor

Garanti BBVA Genel Müdürü Mahmut Akten, bu performansta, sürdürülebilirliği stratejik öncelik haline getirmelerinin önemli bir rol oynadığını vurguladı. Akten, yeşil/sosyal kredilerden çevreci taşıt kredilerine, sürdürülebilir tahvillerden, çevresel ve sosyal yatırımlarda aktif danışmanlık hizmetlerine ve su verimliliğiyle ilgili projelere yönelik “mavi finans” gibi sürdürülebilir finansman ürünü sunduklarını söyledi.

Mahmut Akten, yeni hedefi ise şu sözlerle değerlendirdi: “Şimdi, bu başarıyı daha ileri taşıyarak 2029 yılı sonuna kadar 3,5 trilyon TL’lik sürdürülebilir finansman sağlamayı taahhüt ediyoruz. Bu yeni hedef, yalnızca hacim açısından değil, sürdürülebilir finansman hızımız açısından da çarpıcı bir sıçrama anlamına geliyor. 2025’in ikinci yarısından 2029 sonuna kadar yaklaşık 3,1 trilyon TL’lik yeni kaynağı sürdürülebilir yatırımlara yönlendireceğiz. Bu taahhüdün büyüklüğü, Türkiye’nin düşük karbonlu ve kapsayıcı bir geleceğe geçişinde Garanti BBVA’nın giderek daha da etkin bir rol üstleneceğini gösteriyor.”

BBVA Grubu’nun küresel taahhüdü 1 trilyon euro

Garanti BBVA’nın ana hissedarı BBVA Grubu, 2018-2025 yılları için ilk etapta 100 milyar euro sürdürülebilir finansman hedefi koymuştu. Hedef önce 300 milyar euroya çıkarıldı ve 2024 yılı sonunda tamamlandı. Grup şimdi, 2025–2029 dönemi için 700 milyar euroluk yeni taahhütle toplam hedefini 1 trilyon euroya yükseltti.

BBVA’da Türkiye’nin Payı yüzde 9’a yükseldi

2025’in ilk dört ayında BBVA Grubu’nun sağladığı toplam sürdürülebilir finansmanın yaklaşık 140 milyar TL’si Garanti BBVA tarafından sağlandı. Bu rakamla Türkiye’nin BBVA Grubu içindeki payı sürdürülebilir finansman rakamların raporlanmaya başlandığı 2018 yıllarındaki yüzde 3 seviyesinden bugün yüzde 9’a yükselmiş durumda.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Tahvil Yerine Kredi: Türk Şirketlerinin Finansman Kaderi

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye’de reel sektörün finansman ihtiyacını karşılamak için en çok başvurduğu yöntem banka kredileridir. Oysa gelişmiş finansal sistemlerde şirketler, uzun vadeli ve daha uygun maliyetli fon sağlamak için sermaye piyasalarında borçlanma araçlarına, özellikle tahvil ihraçlarına yönelmektedir. Peki Türkiye’de reel sektör neden bu imkândan yeterince yararlanamıyor?

Tahvil İhracının Önündeki Ekonomik Engeller

Tahvil piyasasının gelişmesi; makroekonomik istikrar, faiz oranlarının öngörülebilirliği, düşük enflasyon, istikrarlı döviz kuru, düşük kamu borçlanma ihtiyacı ve yüksek kredi notu gibi birçok değişkene bağlıdır. Ancak:

  • Türkiye’nin ülke kredi notu düşüktür ve bu doğrudan özel sektörün notunu da sınırlamaktadır.

  • Yüksek enflasyon ve faiz oranları, borçlanma maliyetlerini tahvil piyasasında da yükseltmektedir.

  • Kamu kesiminin sürekli yüksek borçlanma ihtiyacı, özel sektörün tahvil ihraçlarını piyasadan dışlama etkisi (crowding out) ile sınırlamaktadır.

Hukuki ve Kurumsal Güven Eksikliği

Sadece ekonomik değil, hukuki ve politik güvensizlik de yabancı ve yerli yatırımcıların özel sektör tahvillerine ilgi göstermemesine yol açıyor. Güçlü bir ikinci el tahvil piyasası oluşmadığı için yatırımcılar uzun vadeli bağlayıcı enstrümanlara mesafeli durmaktadır.

Banka Kredilerine Bağımlılığın Sonuçları

Bu nedenlerle reel sektör, finansmana erişimde tek kanal olarak bankaları kullanmak zorunda kalıyor:

  • Yüksek maliyetli ve kısa vadeli kaynaklara mahkûm olunuyor.

  • Kredi sınırlamaları, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde işletmeleri zorluyor.

  • Kredi vadelerinin kısalığı ve esneklik eksikliği, uzun vadeli yatırım planlarını zorlaştırıyor.

Finansman Araçlarında Çeşitlilik Şart

Türkiye’de reel sektörün daha güçlü, sağlıklı ve uzun vadeli kaynaklara erişebilmesi için:

  • Makroekonomik göstergelerin iyileştirilmesi,

  • Sermaye piyasalarının derinleştirilmesi,

  • Hukuki güven ortamının sağlanması,

  • Tahvil piyasası için ikincil piyasa likiditesinin artırılması büyük önem taşımaktadır.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

 

Okumaya devam et

Ali Coşkun

YÜKSEK BANKA KREDİLERİ

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankalar ekonomik sistemin en önemli finansal aktörleri olarak faaliyet gösterir. Her banka özünde kâr amacı güden bir ticari kuruluştur.

Kredi verirken öncelikle kendi risklerini ve menfaatlerini gözetmek zorundadır. Kullandırdıkları kredilerin faiz oranı veya kar payı, komisyon yapısı, vade şartları da bu doğrultuda belirlenmektedir.

Bugün piyasada bileşik faiz oranları TL cinsi kredilerde %60-65, döviz cinsi kredilerde ise %14-16 bandındadır.

Ayrıca bankaların sigorta, dosya masrafı, kredi tahsis ücreti ve banka ürün satışları gibi birçok kalemi kredi paketine dahil ettiği görülüyor.

Yani faiz veya kar payı dışında çok sayıda gizli maliyetle karşı karşıya kalınıyor.

Firmalar bu şartlar altında yalnızca finansmana erişmekle kalmıyor aynı zamanda ağır bir maliyet yükünü de sırtlanıyorlar.

Bankalar, firmalara kredi limitleri oluştururken sektörel karlılık oranlarına azami dikkat ederler. Ancak burada ciddi bir çelişki var. Bankalar kredi tahsisinde sektörün brüt kâr marjlarını esas alırken, mevcut kredi maliyetleri bu oranları çoktan aşmış durumdadır.

Brüt kâr marjı sektörlere göre ortalama %25-30 arasında değişirken, firmalar %65’in üzerinde bileşik faizle TL borçlanıyor.

Bu koşullarda, kâr eden değil borcunu çevirebilen firma başarılı kabul ediliyor. Bu ne finansal sürdürülebilirliğe ne de sağlıklı bir ekonomiye hizmet eder.

Şu an firmalar yalnızca yüksek faizle değil aynı zamanda yüksek enflasyon, düşük iç talep, yüksek maliyetler, düşük kâr, kur baskısı, iç ve dış pazarlardaki daralma, krediye erişim ve jeopolitik risklerle mücadele etmek zorunda kalıyor.

İhracatçı firmalar için döviz kuru reel anlamda destekleyici olmaktan çıkmış, rekabet gücünü zayıflatıcı bir unsura dönüşmüştür.

Bu koşullar altında firmaların ayakta kalması tesadüf değil direnç ve stratejik yönetimin bir sonucudur. Ama bu direncin ne kadar sürdürülebileceği ise meçhuldür.

Bugün konkordato alan, iflas eden şirketlere şaşırmak yerine bu ortamda hâlâ üretmeye, istihdam yaratmaya, ihracat yapmaya devam eden firmalara hayranlık duymalıyız.

Asıl konuşulması gereken, bu firmaların nasıl hayatta kaldığı ve ne tür stratejiler geliştirdiğidir. Zira bu firmalar sadece kendi faaliyetlerini değil aynı zamanda ekonominin can damarlarını da ayakta tutmaktadır.

Enflasyonla mücadele elbette gereklidir.Ancak bunu yaparken reel sektörü göz ardı etmek hastayı tedavi ederken organlarını iflas ettirmek gibidir.

Faiz politikaları ve sıkılaşma adımları kısa vadede enflasyonu aşağı çekebilir ama ardında üretim yapamayan, borç yükü altında ezilen ve finansmana erişemeyen bir özel sektör kalırsa bu başarı neye yarar?

Bugün geldiğimiz noktada reel sektörün sesine daha fazla kulak verilmesi gerekiyor.

Kredi maliyetlerinin düşürülmesi, finansmana erişimin kolaylaştırılması ve firmaların üzerindeki dolaylı maliyetlerin azaltılması şarttır.

Aksi takdirde sadece bugünü değil yarının üretim kapasitesini ve ekonomik bağımsızlığını tehlikeye atmış oluruz.

Ali COŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
[email protected]

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.