Connect with us

GÜNCEL

Monoton hayatların yorgun kahramanları: Beyaz yakalılar

Rutin, monoton ve sıkıcı” olarak tanımladıkları günlük yaşamlarında beyaz yakalılar, finansal özgürlük ve iş-yaşam dengesi düşlüyor. Ancak ekonomik belirsizlikler ve yetersiz motivasyon, bu hayallere ulaşmalarının önündeki en büyük engeller. Peki, beyaz yakalıların hayalindeki yaşam nasıl şekilleniyor? Yanıtlar, Marketing Türkiye adına YouGov’un gerçekleştirdiği “Beyaz Yakalıların Hayalindeki Yaşam” araştırmasından geliyor…

Yayınlanma:

|

Türkiye’de beyaz yakalı çalışanların yaşam tarzı ve iş motivas­yonları, giderek artan ekonomik belirsizlikler ve iş-yaşam den­gesizliği nedeniyle derin bir dönüşüm geçiriyor. Marketing Türkiye adına YouGov’un gerçekleştirdiği “Beyaz Yakaların Hayalindeki Yaşam” araştırması, yedi yıl önce gerçekleştirilen aynı çalışmayla karşılaştırmalı olarak beyaz yakalı çalışanların günlük yaşam­larını ve hayallerini mercek altına alıyor. İş-özel yaşam dengesi hakkında ne düşünüyorlar? Temel motivasyon kaynakları neler? Hayalleri ve bu hayallere kavuşmalarının önündeki en büyük engeller neler? Gelin yanıtlara hep birlikte bakalım…

İşe git, eve gel, evden çık, işe git…

Monoton hayatların yorgun kahramanları: Beyaz yakalılar

Bir beyaz yakalı çalışanın “Günlük yaşantınızı nasıl tasvir edersiniz?” sorusuna verdiği yanıtlar, adeta onların hayatlarının bir özeti… Beyaz yaka çalışanların günlük yaşantılarını tasvir etmek için en yüksek oranda kullandıkları sıfatlar sırasıyla “rutin” (yüzde 11), “monoton” (yüzde 10) ve “sıkıcı” (yüzde 7). Yedi yıl önce yine YouGov’un (o zamanki adıyla Wizsight) Marketing Türkiye için ger­çekleştirdiği “Beyaz Yakalıların Büyük Çaresizliği: Sıkışmışlık” araştırmasında ilk üç sırada yer alan “mutluluk” duygusu artık listede kendine yer bulamıyor.

Mesai saati dışında da çalışıyorlar

Monoton hayatların yorgun kahramanları: Beyaz yakalılar

Yüzde 90’ı tam zamanlı bir işte çalışan beyaz yakalar, ortalama olarak haftada 40 saat mesai yaparlarken her 10 beyaz yakalıdan 4’ü (yüzde 39) mesai saatleri dışın­da da çalıştığını belirtiyor. Bu kapsamda beyaz yaka ça­lışanlar haftada ortalama 41 saat civarı çalışıyorlar ve bu ortalama pandemi öncesinde yapılan araştırmada çıkan ortalama 46 saate göre düşüş göstermiş durum­da. Bu çalışma koşulları içerisinde işinden memnun olduğunu belirten beyaz yakaların oranı yüzde 47 olur­ken yüzde 32’lik bir kesim “ne memnunum ne değil” diyor, yüzde 21’lik bir kesim ise işinden memnun değil.

İşten kalan zaman TV başında geçiyor

Zamanlarının büyük kısmını çalışarak geçiren beyaz yakaların son üç ay içerisinde işten arta kalan zamanlarını ise genel olarak televizyon izleyerek (yüzde 64) ve alışveriş yaparak (yüz­de 42) geçirdikleri görülüyor. Arkadaşlarla za­man geçirmek ise yüzde 40 ile üçüncü en yay­gın aktivite.

Beyaz yaka olmayanlar daha sakin

Monoton hayatların yorgun kahramanları: Beyaz yakalılar

Beyaz yaka mesleklerde çalışmayanların de­ğerlendirmeleri incelendiğinde beyaz yakalı çalışanlara kıyasla daha olumlu bir tablo çıkı­yor ortaya. Beyaz yakalı olmayan çalışanlar da hayatlarını monoton (yüzde 10), rutin (yüzde 7) ve sıkıcı (yüzde 5) olarak nitelendiriyor fakat beyaz yakalılara kıyasla daha düşük oranlarda. Yüzde 5’lik bir kısmı ise hayatını “sakin” olarak değerlendiriyor. Bu oran beyaz yakalı çalışan­larda sadece yüzde 1. Beyaz yakalı çalışanların yüzde 68’i gelecekte kendi işini kurmak istiyor. Yedi yıl önce gerçekleştirilen araştırmaya göre bu oran tam altı kat artmış görünüyor.

Bütçe yurt dışına yetmiyor!

Büyük çoğunluk (yüz­de 74) imkanı olsaydı yurt dışında yaşa­yacağını belirtiyor. Beyaz yakalı olma­yan çalışanların Tür­kiye’de yaşamaktan daha yüksek oranda memnun olduğu ve yurt dışında yaşamaya niyet etme oranlarının da daha düşük olduğu (yüzde 69) araştırmaya yansıyor. Öte yandan beyaz ya­kalı çalışanların yüzde 42’si ise yurt dışına ta­şınmalarının mümkün olmadığı görüşünde; en büyük engel ise finansal kaynaklarının yeterli olmaması (yüzde 50) ve ailelerini bırakamaya­cak olmaları (yüzde 47).

Denize yakın, sağlıklı, huzurlu bir hayat en büyük düş

Monoton hayatların yorgun kahramanları: Beyaz yakalılar

Finansal zorluklar beyaz yakalıların gündem­lerini şekillendirdiği kadar hayallerini de şekil­lendiriyor. Beyaz yakalı çalışanlara “en büyük hayalleri” sorulduğunda yüzde 43 ile finansal özgürlüğe sahip olmak başı çekiyor. Onu yüz­de 39 ile ailelerine ve çocuklarına daha iyi bir yaşam standardı sunmak takip ediyor. Yüzde 30’luk bir kesim emekliliğinde rahat yaşamayı isterken yüzde 25’lik bir kesim de hayalinde­ki evi almak istiyor. Fakat finansal yetersizlik (yüzde 61) ve ekonomik belirsizlikler (yüzde 49) hayallerine ulaşmalarında engel teşkil ediyor.

“Nerede yaşamak is­terdiniz?” sorusu yö­neltilen beyaz yakala­rın düşlerini, denize yakın bölgeler yüzde 49 ile domine ediyor. İdeallerinde yaşamak istedikleri hayatı en iyi anlatacak üç kelime ise: Sağlık (yüzde 55), hu­zur (yüzde 51) ve mut­luluk (yüzde 37)…

Türkiye’de yaşamaktan memnun değiller!

Monoton hayatların yorgun kahramanları: Beyaz yakalılar

Her iki beyaz yakalı çalışandan biri, yani yüzde 49’u, finansal açıdan kendini güvende hissetmiyor ve Türkiye’de yaşamaktan memnun değil. Beyaz yakalı çalışanların yüzde 49’u kendini ekonomik açıdan güvende hissetmediğini be­lirtirken benzer oranda katılımcı da (yüzde 45) geçtiğimiz seneye kıyasla eko­nomik durumunun kötüye gittiğini belirtiyor. Beyaz yakalı olmayanların geç­tiğimiz seneye kıyasla ekonomik durumlarını daha kötü olarak değerlendirme oranlarının anlamlı olarak daha düşük (yüzde 33) olması ise dikkat çekiyor. Hal böyle olunca beyaz yakalıların neredeyse yarısı (yüzde 46) Türkiye’de ya­şamaktan memnun değil ve bu yedi sene öncesiyle hemen hemen aynı.

Monoton hayatların yorgun kahramanları: Beyaz yakalılar

Maaş ve yan haklar motive ediyor

Monoton hayatların yorgun kahramanları: Beyaz yakalılar

Peki, beyaz yakalıları işlerine dair motive eden unsurlar ve bu kapsamda ha­yalleri neler? Şaşırtıcı olmayan bir şekilde en büyük motivasyon maaş ve yan haklar (yüzde 52) olarak öne çıkarken onu takiben çalışma ortamı ve iş arka­daşları (yüzde 35) geliyor; öte yandan bu iki motivasyon arasında yaklaşık 20 puanlık bir fark olduğuna dikkat çekmekte fayda var. İş-özel yaşam dengesini kurabilmek (yüzde 27), yeni bilgiler öğrenmek (yüzde 26) ve kendini geliştir­mek ise (yüzde 25) diğer öne çıkan motivasyonlar. Yöneticilerden gelen takdir ve destek sadece yüzde 14’lük bir kesimi motive ediyor. Bir diğer öne çıkan bulgu ise uzaktan çalışma fırsatlarının beyaz yakalıların işiyle ilgili en düşük motivasyonu sağlayan konu olması. Şu an beyaz yakaların büyük çoğunluğu her gün ofise gidiyor (yüzde 73) ve onlara kalsa ya bazı günler (yüzde 37) ya da tamamen (yüzde 36) uzaktan çalışmak istiyorlar. Fakat beyaz yakaların sadece yüzde 12’si uzaktan çalışmaktan motive olduğunu belirtiyor.

Yüksek maaş ve adil ücret bekleniyor

Monoton hayatların yorgun kahramanları: Beyaz yakalılar

Beyaz yakalılara hayallerindeki çalışma koşullarını sorulduğunda yüksek maaş (yüzde 66) ilk sırada geliyor. Bunu, adil yönetim (yüzde 34), esnek çalışma sa­atleri (yüzde 27), pozitif iş ortamı (yüzde 26) takip ediyor. Sadece yüzde 27’lik bir kesim fiziksel sağlığını iyi olarak değerlendirirken ruh sağlığını iyi olarak değerlendirenlerin oranının yüzde 23’te kalıyor. Çalışanların fiziksel açıdan kendilerini iyi hissetmek istediklerinde önceliklendirdikleri şeyler sağlıklı bes­lenmek (yüzde 64), stres faktörlerini azaltmak (yüzde 47) ve düzenli spor yap­mak (yüzde 34) olurken ruh sağlığı açısından önceliklendirilenler sevdikleriyle zaman geçirmek (yüzde 61), doğada vakit geçirmek (yüzde 49) oluyor.

Peki ya “beyaz yaka” ‘item’ları?”

Monoton hayatların yorgun kahramanları: Beyaz yakalılar

“Beyaz yaka item’ları olarak sosyal med­yada çokça konuşulan airfryer, Stanley termos, Dyson süpürge gibi ürünlere sa­hip olma oranları da araştırmada mercek altına alındı. Buna göre otomatik kahve makinesi (yüzde 45) ve airfryer (yüzde 42) gibi mutfak aletleri, beyaz yakalıların evlerinde sıklıkla bulunan ürünler arasın­da yer alıyor. Bu durum, pratik ve hızlı yaşam tarzının mutfak alışkanlıklarına da yansıdığını gösteriyor. Robot süpürge (yüzde 31) ve Dyson süpürge (yüzde 26) gibi temizlik teknolojileri de katılımcılar arasında oldukça popüler. Öte yandan PlayStation, Apple Watch, Stanley termos gibi ürünler de beyaz yaka çalışanların ya­şamında önemli yer edinen ürünlerden…

Çalışan değil insan olarak görün

Monoton hayatların yorgun kahramanları: Beyaz yakalılar
N. Özge Akçizmeci
YouGov Genel Müdürü

✓ İşverenlerin aslında yapabileceği en önemli şeylerden biri çalışanları insan olarak görebilmek ve onların fiziksel ve ruhsal sağlığına önem vermek. Çalışanların yarısının finansal olarak güvende hissetmediği yerde, en önemli konulardan birisi enflasyon endeksli ücret politikaları ve yan haklar olacaktır.

✓ Öte yandan beyaz yakalılar, imkanları olsa düzenli spor yapacağını (yüzde 58), dengeli ve sağlıklı beslenmeye özen göstereceğini (yüzde 38) ve gün içerisinde daha çok hareket edeceğini belirtiyor (yüzde 36). Bu bağlamda spor salonu üyeliği düşünülebilir.

✓ İş yaşam dengesini belirli bir seviyede tutmak hayli önemli. Her ne kadar pandemiden sonra çalışma saatleri düşmüş olarak gözükse de stressiz yaşamın önemi arttı. Bu bağlamda çalışanlarının streslerini azaltmak üzere sunabileceği izin günleri çalışanları sakinleştirebilir. Ebeveyn olan çalışanların annelik/babalıklarını da daha rahat yapabileceği ortamlar yaratılabilir.

✓ “Eleman” yeteneklerine değil çalışan insanların kişiliklerine ve gelişimine katkıda bulunmak iyi bir KPI olabilir. Şirket içi müzik grupları, yelken takımları veya bireysel hobilere indirim olanağı sağlanabilir.

Araştırmanın metodolojisi:

Marketing Türkiye adına YouGov Araştırma’nın gerçekleştirdiği “Beyaz Yakalının Hayalindeki Hayat” araştırması, Türkiye temsili 6 ilde gerçekleştirildi. Araştırma kapsamında 18-55 yaşları arasında toplam 802 kadın ve erkekle görüşüldü.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

RİSK YÖNETİMİ YENİDEN TANIMLANIYOR

Yapay zekâ, sigorta sektöründe sadece bir trend değil, devrim niteliğindeki dönüşümün anahtarı oluyor. Opinion AI’ın yapay zeka çözümleri ile sağlık sigortacılığında hız, doğruluk ve verimlilik yeni boyutlara ulaşıyor.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Günümüzün belirsizliklerle dolu dünyasında, sigorta sektörü geleneksel risk yönetimi yaklaşımlarını radikal bir şekilde dönüştürmek zorunda olduğu bir dönem yaşıyor. Artık sadece geçmiş verilere bakmak yeterli değil; geleceği öngörme ve proaktif adımlar atma yeteneği, sektörün hayatta kalması ve büyümesi için vazgeçilmez hale geldi. Bu noktada, yapay zekâ teknolojileri devreye girerek sigorta şirketlerinin risk yönetimi stratejilerine yepyeni bir boyut kazandırıyor.

İş Yapış Biçimleri Temelden Değişiyor

Sigorta sektöründe yapay zekâ teknolojisi ile yenilikçi çözümler sunan Opinion AI’ın Kurucu Ortağı Elif Elkin, konuyla ilgili şunları söyledi: “Yapay zekâ, sigorta sektörüne sunduğu derinlemesine analiz yetenekleri ve otomasyon gücüyle, risk yönetimini sadece bir maliyet merkezi olmaktan çıkarıp, stratejik bir rekabet avantajına dönüştürüyor. Geleneksel yöntemlerle haftalar süren analizler, yapay zekâ sayesinde saniyeler içinde tamamlanabiliyor, bu da karar alma süreçlerinde eşi benzeri görülmemiş bir hız ve doğruluk sağlıyor.

Yapay zekâ, sigorta sektöründe sadece bir teknolojik gelişme değil, aynı zamanda iş yapış biçimlerini temelden değiştiren stratejik bir zorunluluktur. Riskleri daha iyi anlamak, müşterilere daha hızlı, adil hizmet sunmak ve sektörü geleceğin belirsizliklerine karşı dirençli hale getirmek için yapay zekâya yapılan yatırımlar kritik öneme sahip.

Sigorta şirketleri, yapay zekâyı risk yönetimi süreçlerine entegre ederek, sadece operasyonel verimliliklerini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda müşteri deneyimini iyileştiriyor, finansal performanslarını güçlendiriyor ve geleceğin zorluklarına karşı çok daha donanımlı hale geliyor.”

Yapay Zekânın Sigorta Risk Yönetiminde Yarattığı Dönüşüm Alanları

Elif Elkin, özellikle risk yönetimi konusunda yapay zekanın büyük bir dönüşüm sağlama potansiyeli olduğunun altını çizdi ve dönüşüm alanlarını şöyle anlattı:

Hassas Risk Değerlendirmesi ve Kişiselleştirilmiş Fiyatlandırma: Yapay zekâ algoritmaları, demografik bilgiler, sağlık kayıtları, davranışsal veriler, çevresel faktörler gibi muazzam veri setlerini analiz ederek, her bir müşterinin risk profilini çok daha detaylı ve kişiselleştirilmiş bir şekilde ortaya koyuyor. Bu sayede sigorta şirketleri, poliçe fiyatlandırmalarını daha adil ve rekabetçi hale getirirken, potansiyel zararları en aza indirecek şekilde optimize edebiliyor. Artık, her birey için risk düzeyi neyse, primler de o kadar doğru belirleniyor.

Proaktif Suistimal Tespiti ve Önleme: Sigorta sektörünün kanayan yarası olan suistimal, yapay zekâ sayesinde çok daha etkili bir şekilde tespit ediliyor ve önleniyor. Yapay zekâ sistemleri, anomali tespiti ve ileri analitik yetenekleriyle şüpheli kalıpları, tutarsız talepleri veya olağandışı davranışları erken evrede belirliyor. Bu, uygunsuz ödemelerin önüne geçerek sigorta şirketlerine milyarlarca dolarlık finansal tasarruf sağlarken sektörün güvenilirliğini artırıyor.

Geleceğe Yönelik Risk Tahmini ve Stratejik Planlama: Yapay zekâ, sadece mevcut riskleri değil, gelecekteki potansiyel risk eğilimlerini de öngörebilme yeteneğine sahip. Geçmiş verilerdeki kalıpları ve iklim değişikliği, ekonomik dalgalanmalar, salgınlar gibi dış faktörleri analiz ederek şirketlerin proaktif stratejiler geliştirmesini sağlıyor. Bu sayede sigorta şirketleri, piyasa değişikliklerine ve yeni risklere karşı daha hazırlıklı bir duruma geliyor, portföylerini geleceğe göre şekillendirebiliyor.

Operasyonel Verimlilik ve Maliyet Tasarrufu: Manuel süreçlerin otomasyonu, hata oranlarının düşürülmesi ve suistimallerin önlenmesi, sigorta şirketlerine önemli operasyonel verimlilik ve maliyet tasarrufu sağlayabilir. Kaynaklar daha etkin kullanılırken, insan kaynakları daha stratejik ve yüksek değerli görevlere odaklanabilir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

GÜNCEL

Prof. Dr. BORATAV: ABD-Çin ilişkileri: Bir gezinti

Geçmişe uzanarak ABD-Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ilişkilerinin elli yıllık dalgalı gelişimi üzerinde panoramik bir gezinti yapalım.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Amerikalı uzmandan itiraf: ‘Ekonomik savaşı Çin kazandı’

Donald Trump’ın 2 Nisan 2025’de gümrük tarifelerini yükselterek başlattığı Ticaret Savaşı’nın gerçek hedefinin Çin olduğu ve ilk sonuçların ABD aleyhine seyrettiği bu köşede vurgulandı, tartışıldı (soL, 18 Nisan ve 23 Mayıs 2025).

Benzer sonuca ulaşan Michael Froman, ABD-Çin ilişkilerine katkı yapmış iddialı bir uzman. ABD’nin etkili, prestijli düşünce kuruluşu Council on Foreign Relations başkanı. ABD-Çin ekonomik ilişkilerini değerlendiren bir yazısı, başkanı olduğu Konsey’in dergisinde yayımlandı.1 Yazının dipnottaki uzun başlığını “Çin uluslararası sistemi şimdiden biçimlendirdi: Dünya Beijing’in oyun kurallarına ayak uydurdu” olarak çevirelim.

Başlıktaki genel değerlendirmeyi, yazının sonunda yer alan şu ifadeler tamamlıyor: “Temel bir gerçeği algılamak önemlidir: ABD, Çin ile ilişkilerinde… milliyetçi bir devlet kapitalizmi ile karşı karşıya geldi. Bu savaş şimdilik son buldu: Çin kazandı.” 

Bu güncel tespitten geçmişe uzanarak ABD-Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ilişkilerinin elli yıllık dalgalı gelişimi üzerinde panoramik bir gezinti yapalım.

Piyasaya açılma; ABD beklentileri…

Mao’nun ölümünden üç yıl sonra (1979’da) Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP’nin) yeni lideri Deng Şiaoping, ekonomi politikalarında niteliksel bir dönüşümü “reform ve açılma” başlığı altında başlattı. Piyasa ilişkilerinin yaygınlaşması ve yabancı sermayeye açılma, dönüşümün iki dayanağını oluşturuyordu.

Bu dönüşüm, ABD iktidar çevrelerinde Çin’de sistem değişikliği beklentilerini yaygınlaştırdı. Beklenti, mekanik materyalist bir öngörüye dayanıyordu: Ekonomik liberalizm siyasal üstyapıya kendiliğinden aynı doğrultuda yansıyacaktır… 

Bu senaryo Çin’de değil; ekonomik reformlarla meta üretimine sürüklenmiş olan SSCB’de on yıl sonra gerçekleşecektir; ama “kendiliğinden” değil, ABD’nin etkili müdahaleleriyle… Sosyalizm bunalıma girmiştir. Sistem değişikliğinin kritik adımı, Marksist-Leninist (“komünist”) parti iktidarının son bulmasıdır. 

İlk aşama, siyasal iktidar için yarışan çok partili bir siyasal sisteme geçiştir. Reel sosyalizmin halk demokrasisi, temsilî demokrasi ile yer değiştirecektir. 

İktidarın sınıfsal içeriği ABD kaynaklarıyla beslenerek oluşturuldu. İşbirlikçi Yeltsin seçimleri kazandı; SSCB, Rusya Federasyonu’na dönüştü.

ÇHC-SSCB farklılığı

Deng Şiaoping, Gorbaçov ve Yeltsin’den farklıydı. 20 yaşında ÇKP üyesi olmuş, Mao’un yakın yoldaşı, Marksist-Leninist öğretiyi özümsemiş bir devrimciydi. Marx’ın iyi bilinen tezini Çin sosyalizmine uyguluyordu: Üretim güçlerini geliştiremeyen bir sistem ayakta duramaz. 

Radikal reformların ÇKP öncülüğü korunarak uygulanmasında kararlıydı. Bu nedenle 1989’da Tienanmen’de patlak veren protestolar ÇKP iktidarını tehdit eden bir nitelik ve boyut kazandığında ordu birliklerini devreye soktu; bastırdı. Aynı tarihte SSCB’ye son vermekte olan senaryonun Çin’e taşınmasını önledi.

Sonraki dönemlerde reformlar sürdürüldü; meta üretimi ve kapitalist ilişkiler Çin’de yaygınlaştı. Ama Rusya’dakini andıran bir karşı-devrim Çin’de gündeme gelmedi. Temel neden, ÇKP’nin toplumdaki öncü rolünün sürdürülmesi ve halk demokrasisi ilişkilerinin canlılığıdır. 

Bugünkü lider Şi, ÇKP öncülüğüne ayrıca özen gösterdi. Güçlü özel şirketlerin iktidarı paylaşma, etkileme girişimlerini durdurdu. Parti saflarında bürokratik yozlaşmayı sistematik ayıklamalarla frenledi.

ABD-Çin ilişkilerinin normalleşmesi

Piyasaya ve dış dünyaya açılmanın Çin’de “rejim değiştirici” işlevi üzerinde ABD’nin “iyimser” beklentileri öncesinde (1972’de) Başkan Nixon Çin’i ziyaret etmişti. İki ülke arasında diplomatik ilişkiler de o tarihte başladı.

Dahası, Çin devletinin BM’de (ve daimî üye olarak Güvenlik Konseyi’nde) Taiwan yerine ÇHC tarafından temsil edilmesi de ABD’nin onayı ile 1979’da gerçekleşti.

Çin’de “reform ve açılma” programının bir uzantısı, ÇHC’nin 2001’de Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyeliği için başvurması oldu. ABD itiraz etmedi; Çin’in üyeliği kabul edildi. 1972-2001 yılları da ABD-ÇHC ilişkilerinin adım adım normalleşerek iyileştiği dönemdir.

Sonraki yıllarda Çin iktisadının dinamizmi, ülkeyi ABD’nin ekonomik rakibi konumuna taşıyacaktır.

ABD saldırganlaşıyor; Çin gündem dışı…

George W. Bush’un 2001-2009 başkanlık yılları, Suudi vatandaşı Usama bin Ladin liderliğindeki El Kaide’nin İkiz Kuleler saldırısı ile başlar. Bu saldırının türevi olan “Teröre Karşı Savaş”, sonraki dönemde ABD dış siyasetinin saldırganlaşmasının bir gerekçesi olur. İkinci bir gerekçe de icat edildi: Bush yönetiminde yer alan neo-con yobazlar, 2001’i ABD hegemonyasını yerleştirecek Amerikan Yüzyılı’nın başlangıcı ilan ettiler.

Emperyalist saldırganlık, Bush yönetiminin “kitle imha silahları üreten, El Kaide destekçisi terörist rejim” yalanları ile suçladığı Saddam Hüseyin rejimini devirmeyi hedefleyen Irak işgali ile başlar. Sonrasında Orta Doğu ve ötesinde milyonlarca ölüme yol açan kıyımlar, bunları dahi aşan göçmen akımları tırmanacak; Gazze soykırımı ile günümüze ulaşacaktır. Çin, bu gündemin dışındadır.

İşin ilginci, Yes, we can… sloganıyla simgeleşen liberal bir reform platformu ile; ayrıca da 2009 finansal krizinin tetiklediği Wall Street’i İşgal… eylem dalgasından da yararlanarak seçimi kazanan Barack Obama dahi Bush’un başlattığı saldırganlığı Orta Doğu ve ötesinde sürdürdü.

Bu yörünge kaymasının milyonlarca ölüm ve göçmen akımları ile sonuçlanan kanlı, trajik bilançosuna burada girmeyelim. Bush ve Obama’nın 16 yıllık başkanlık dönemlerinde ABD’nin hedeflediği liderlerin tek tek öldürülmelerinin kayıtlarını TV’lerde gözledik: Saddam Hüseyin (2006), Usama bin Ladin (Mayıs 2011), Mohammed Kaddafi (Ekim 2011). Gazze soykırımını da günü gününe izlemekteyiz.

ABD-Çin ilişkilerinde sertleşme: Başlatan Obama…

Obama’nın başkanlık sicilinin bir başka özelliği de var: Çin’e karşı ABD dış politikasını hasmane bir yörüngeye oturtacaktır.

Obama liderliğinde tasarlanan Trans Pacific Partnership (TPP), Pasifik’te kıyısı olan tüm ülkeleri hedefleyen, ticaret, yatırım ve diğer ekonomik bağlantıları tümüyle içeren iddialı bir ortaklık programıydı. Çin peşinen dışlanmıştır.

TPP ana sözleşmesi ABD gözetiminde uluslararası sermaye temsilcileri tarafından hazırlandı; ABD Kongresi’nde 2016’da acil ve gizli bir gündemle görüşüldü. Sözleşmenin uygulanmasında da devletlerin rolü hemen hemen sıfırlanacaktır. Sistem tümüyle şirketler tarafından yönetilir. Şirket-hükümet ve şirketler-arası uzlaşmazlıklar da ulusal yargı organlarınca değil, dev şirketlerin temsil edildiği Tahkim Kurulları’nca çözülecektir.

Devletlerin külliyen dışlandığı, sadece sermaye grupları, şirketler tarafından yönetilen, düzenlenen, denetlenen bir uluslararası ekonomik sistem… Bu tasarımı o tarihlerde bir mutlak kapitalizm modeli olarak adlandırmıştım. Ne var ki Trump 2017’de ABD’yi anlaşmadan çekti; tüm üyelerce onaylanmadığı için TPP yürürlüğe geçmedi.

Obama yönetimi, Amerika’nın ekonomik hegemonyasını tehdit eden temel ekonomik güç olarak algıladığı Çin’i TPP’den dışlamıştı. Bu algılamayı sonraki ABD yönetimlerine de aktardı. Çin-karşıtı ekonomik önlemlerin çeşitlenmesini bugüne kadar izledik. Bunları ÇKP’yi hedef alan anti-komünizm platformuna önce Trump taşıdı; gümrük tarifelerine dayalı ticaret savaşını tetikledi. Biden, gümrük savaşını sürdürdü; bunları, sermaye, hatta işgücü hareketlerini kapsayan teknolojik baltalama yöntemleriyle zenginleştirdi.

Bu uygulamalara daha “olgun” bir perspektiften bakan Michael Froman, yazısında şu genellemeyi yapıyor: “Beijing’i yırtıcı iktisat politikalarından vaz geçiremeyen ve Çin’i dengelemek için TPP gibi bir ticaret blokunu da başlatamayan Washington sadece tek bir seçenekle karşı karşıyadır: ABD, Çin’e daha fazla benzemelidir.” 

Biden, Güvenlik Danışmanı Sullivan’ın benzer önerilerini izlemiş; teşviklere dayanan IRA ve Çip yasaları ile bu doğrultuda adımlar atmıştı. Beklenen sonucu alamadı.

Froman, beyhude fazlasını umuyor. Çin’e öykünmenin sınırlarına ulaşılmıştır.

1 “China Has Already Remade the International System: How the World Adopted Beijing’s Economic Playbook”, Foreign Affairs, 25.III.2025

Prof. Dr. Korkut BORATAV– sol.org.tr

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.