Washington, aynı gün hem Çin ile ‘ticari barışa’ hem de Hindistan-Pakistan krizinde ateşkese öncülük etti. ABD ile Çin arasında Cenevre’de yapılan üst düzey ticaret görüşmeleri, tarafların “önemli bir uzlaşı” sağladığını açıklamasıyla olumlu bir atmosferde tamamlandı. ABD Ticaret Temsilcisi Greer, “Çinli ortaklarımızla bir anlaşmaya vardık” diyerek görüşmeleri yapıcı ve hızlı ilerleyen bir süreç olarak tanımlarken, Çin Başbakan Yardımcısı He Lifeng de müzakerelerin samimi, derinlikli ve verimli geçtiğini vurguladı. Her iki taraf da detayların bugün kamuoyuyla paylaşılacağını belirtirken, yeni bir ekonomik danışma platformu kurulacağı açıklandı.
Taraflardan henüz tarifelere ilişkin geri adım gelmese de, görüşmeleri Trump yönetiminin 2025 başından itibaren sert şekilde artırdığı tarifelerle donmuş ticaret ilişkilerinde bir çözülme sinyali olarak değerlendiriyoruz. Cenevre’de gerçekleşen yüz yüze buluşma, ABD’nin 1,2 trilyon dolarlık dış ticaret açığını azaltma hedefi doğrultusunda önemli bir adım olarak öne çıkarken, görüşmeler küresel piyasalarda tedirginlikle beklenen ticaret normalleşmesini başlatabileceğini umut ediyoruz.
Öte yandan, Başkanı Trump’ın arabuluculuğuyla Hindistan ve Pakistan arasında sağlanan ateşkes, günler süren çatışmaların ardından sınır bölgelerine geçici bir nefes aldırdı. Keşmir’de tansiyon hâlâ yüksek olsa da, Trump’ın hem taraflara ticaret artışı sözü vermesi hem de Keşmir sorununa çözüm bulma yönündeki açıklamaları, diplomatik sürecin yeniden canlanabileceğine dair umutları artırdı.
Çin ile ticaret, Asya’da ateşkes derken, Rusya Devlet Başkanı Putin, üç yılı aşkın savaşın ardından Ukrayna ile doğrudan barış görüşmeleri yapılmasını teklif etti. Görüşmelerin 15 Mayıs Perşembe günü İstanbul’da gerçekleşmesini öneren Putin’in bu çağrısı, ABD Başkanı Trump’ın sert müdahalesi ile yeni bir boyut kazandı. Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy, Trump’ın baskısının ardından Türkiye’de Putin’le doğrudan görüşme teklifine olumlu yanıt verdiğini ve Perşembe günü İstanbul’da onu bekleyeceğini açıkladı. Bu açıklama, Trump’ın Zelenskiy’e ateşkesi beklemeden Putin’le masaya otur çağrısının ardından geldi. Avrupa liderleri ve Ukrayna ise önce otuz günlük koşulsuz ateşkes talep ederken, Kremlin “önce temel sorunlar konuşulmalı” diyerek bu şartı reddetti. Putin’in şahsen katılıp katılmayacağı ise belirsizliğini koruyor.
Hafta sonuna doğru tarifelere ilişkin iyimserliğin güç kazanmasıyla birlikte, küresel mali piyasalar haftanın son işlem gününü ılımlı bir seyirle tamamladı. Trump’ın ilk 100 gününde izlediği sert politikalar, kamuoyu yoklamalarında onay oranının %36 seviyesine kadar gerilemesine yol açarken, bu oran modern ABD başkanları arasında en düşük başlangıç desteği olarak kayıtlara geçti. FED Başkanı Powell’a yönelik “ahmak” çıkışı ve görevden alma tehdidi, yatırımcıların dolardan hızla uzaklaşmasına neden olmuştu. Ancak Trump’ın söylemlerini kısmen yumuşatması, piyasaların da kademeli şekilde normalleşmeye başladığını gösteriyor. İngiltere ile ABD arasında varılan sınırlı ticaret anlaşması ve FED’in faiz indirimine gitmemesi, geçtiğimiz haftanın son işlem gününde risk iştahını destekleyen unsurlar arasında öne çıktı. Bu sınırlı iyimserlik, yeni haftanın ilk saatlerine de yansıyarak küresel piyasalarda temkinli bir toparlanma havası yarattı.
Ticaret cephesindeki iyimserlik, jeopolitik tansiyonun da düşmesiyle birleşince piyasalara kısa vadeli rahatlama sağladı. ABD ile Çin arasında Cenevre’de gerçekleşen ticaret görüşmeleri, her ne kadar somut bir anlaşmayla sonuçlanmasa da “önemli uzlaşı” ve “yapıcı ilerleme” vurgularıyla piyasalarda iyimserliği tetikledi. Çin tarafı yeni bir ekonomik diyalog mekanizması kurulacağını açıklarken, ABD’li yetkililer görüşmeleri “anlamlı ilerleme” olarak niteledi. Bu gelişmeler, küresel çapta resesyon kaygılarını bir miktar törpüleyerek risk iştahını artırdı. ABD borsalarının vadeli işlemlerinde bu sabah %2’ye varan yükselişler hâkim olurken, pasifiğin diğer ucunda da hâkim rengin yeşil olduğunu görüyoruz. Çin hisseleri toparlanırken, Japonya ve Güney Kore borsaları sınırlı da olsa yükseliş kaydetti.
Riskli varlıklara yönelişin güçlenmesiyle birlikte altın fiyatı son haftalardaki yükselişini tersine çevirerek %1,5 düşerken 3,280 dolar seviyesine geriledi. Sahne sırası gelen Bitcoin ise haftayı 104bin dolar seviyesinde kapatarak neredeyse son üç buçuk ayın zirvesine yükseldi. BTC/XAU rasyosunun da son dört haftadır Bitcoin lehine ilerlediğin görüyoruz (bakınız grafik). Petrol fiyatlarının da ticaret umuduyla (ekonomik yavaşlamanın çok sert olmayacağı beklentisi) yükselişe geçtiğini not edelim. Geçen hafta pazartesi günü 58,50 dolar seviyesine kadar gerileyen Brent cinsi ham petrolün varil fiyatı bu sabah 64 dolar seviyesini aştı.
Dolar, güvenli limanlara karşı güç kazanırken, sepet bazında DXY 101 seviyesine yaklaşarak son bir ayın zirvesine yükseldi. EURUSD paritesi 1,12 seviyelerinin diplerine gevşedi. FED’in faiz indirimine yönelik beklentiler ise zayıflamaya devam ettiğini görüyoruz. Piyasa vadeli kontratlarına göre haziran ayında indirim olasılığı %17’ye geriledi. Tarifelerin enflasyon üzerindeki etkisinin netleşmesiyle birlikte faiz indiriminin Eylül’den önce gelmesinin zor olduğunu tahmin ediyoruz. Yılın geriye kalanına ait üç kez faiz indirim beklentisi korunurken, piyasalar, FED Başkanı Powell’ın bu hafta yapacağı konuşmayı yakından izleyecek.
Türkiye cephesinde ise geçtiğimiz haftanın en önemli gündem maddesi enflasyon verileriydi. Bu noktada Nobel ödüllü iktisatçı Milton Friedman’ın meşhur “Enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur” sözüne kısmen itiraz edeceğiz. Evet, parasal sıkılaşma bir araç olabilir; ancak TÜİK verilerinin alt kırılımlarına baktığımızda, talebin bir miktar gevşediği görülse de, enflasyona en yüksek katkıyı konut (özellikle kira), sağlık ve eğitim kalemlerinin yaptığı göze çarpıyor. Dolayısıyla bizce sorunun kökünde yatan yapısal nedenlere çözüm üretmeden sadece para politikasıyla bu sorunu çözmeye çalışmak, teşhisi doğru koymadan tedavi uygulamak anlamına geliyor. Örneğin konut tarafında ciddi bir arz sorunu yaşanırken, eğitimde ise bir zamanlar kaliteli eğitim veren devlet okulları yerine artık özel okullara adeta servet ödüyoruz. Peki, bu durumda TCMB faiz silahıyla ne yapabilir?
TCMB demişken, 8 Mayıs valörlü işlemler itibarıyla Merkez Bankası’nın net döviz pozisyonunun 0,35 milyar dolar gerilediğini görüyoruz. Bu gerilemede altın fiyatlarındaki düşüşün de rezervler üzerinde aşağı yönlü baskı yarattığı anlaşılıyor. Böylece TCMB’nin manşet rezerv pozisyonu 12,4 milyar dolara indi. 19 Mart sonrası değişen siyasi iklime karşılık, TCMB’nin sert tepki verdiği ve 18 Nisan’dan bu yana piyasada iş gören faizin %48,99 seviyesine oturduğu görülüyor. Aynı dönemde hızla gerileyen rezervlere karşı faiz silahının çekilmesi ve miktarsal sıkılaştırma adımları, krediye erişimi zorlaştırırken reel sektör üzerindeki baskı da artmış durumda. Öyle ki, eski ekonomi bakanı Nihat Zeybekci bile mevcut faiz oranlarıyla üretim yapılmasının mümkün olmadığını dile getirdi. Tüm bu gelişmeleri fiyatlayan piyasada, Borsa İstanbul Bankacılık Endeksi son yedi haftada değerinin üçte birini kaybetti. USDTRY kuru bebek adımları ile 38,70’li seviyelere gelirken, CDS risk primi ise 334 baz puan seviyesinde yatay bir seyir izliyor.
Yeni haftada Türkiye’de terörün sona ermesi anlamında atılan kritik adımları takip edeceğiz. Kongresini toplayan terör örgütünün aldığı fesih kararını kısa sürede açıklaması bekleniyor. Böyle bir gelişmeye Türk mali piyasalarının olumlu tepki vereceğini düşünüyoruz. Haftanın makro ekonomik veri takvimi yoğun görünüyor. ABD’de yarın açıklanacak TÜFE enflasyonu önemle takip edilecektir. Türkiye cephesinde ise bugün ticaret verileri, yarın ödemeler dengesi, haftanın son iş günü ise konut verileri ile Piyasa Katılımcıları anketi var.
BTCXAU

Emre Değirmencioğlu