Connect with us

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz

Altın, döviz ve mevduatta vergi avantajı nasıl olacak?

Yayınlanma:

|

30 Eylül 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 3031 ve 3032 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ve ekleriyle kambiyo işlemleri ve TL mevduatlarla ilgili iki yeni düzenleme hayata geçti. İlki yetkili kuruluşlarla yapılan döviz, altın alım-satımında uygulanan Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (BSMV) oranının yüzde 1’den binde 2’ye indirilmesi, ikincisi TL mevduat faizlerinin stopaj oranlarının düşürülmesi.
Önce $, € gibi döviz ve altın alım-satımına vergi avantajı sunan düzenlemeden başlayalım: 30 Eylül 2020 itibariyle BSMV oranı düşürülmeden önce, 24 Mayıs 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile BSMV’nin oranı, 5 kat artarak binde 2’den yüzde 1’e yükseltilmişti. Bu düzenleme döviz satışlarını engelleyebilir mi, soruları sorulurken BSMV ile ilgili başka gelişmeler yaşanmıştı. 4 Ağustos 2020’de nakit döviz çekimine bankalar tarafından komisyon uygulanması gündeme gelmiş ancak Ağustos sonunda uygulamadan vazgeçilmişti. 
BSMV oran artışından dört ay sonra eski uygulamaya geri geldik. Oran artışı ile amaçlananlar ve elde edilen kazanımları incelediğimizde, dört ayın sonunda eski düzene neden dönüldüğünü anlayabiliriz.
Mayıs ayındaki BSMV oran artışının ardında öncelikle verginin fiskal amacının olduğu çok açıktı. Örneğin bankadan 100 $ alındığında 1 $ karşılığı TL’nin BSMV aracılığıyla Hazine’ye gelir kaydedilmesi planlandı. Üstelik kur yükselirken ve altın değerlenirken, kambiyo işlemlerindeki vergi oranı artışı, fiskal amacı daha da ön plana çıkardı.
Aradan geçen dört ay içinde BSMV’de vergi hasılatı artışı sağlandı mı? Bakalım:
-Öncelikle kambiyo işlemlerine yüksek oranlı vergi devam ederken, kurdaki artış dikkat çekiciydi. 25 Mayıs’ta $ kuru 6,79’du, 30 Eylül’de 7,81’e çıktı. Aynı tarihlerde gram altın da 376 TL’den 471 TL’ye yükseldi. TL’nin değer kaybına karşılık bu yüksek değerlerden alım-satımın vergi gelirlerini beslemesi gerekirdi.
-Mayıs ayında 1.502 milyon TL’lik vergi geliri sağlayan BSMV’den Temmuz ayında 2.278, Ağustos ayında da 2.403 milyon TL vergi geliri elde edildi.
-Ancak Ağustos 2019’da BSMV gelirinin vergi gelirleri içinde payı yüzde 3,8 iken Ağustos 2020’de bu payın yüzde 3,2’ye gerilediğini gördük.
BSMV oran artışına gidildiği bu dönem, pandeminin ilk dalgasının yaşandığı, bazı kesimlerin gelir kaybı, bazılarının yüksek kârlar elde ettiği bir dönemdi. BSMV’nin konusu ve oranındaki genişleme, tasarruf ve yatırımların yöneleceği araçların (döviz, altın) ve bu araçların temin edileceği kanalların (?tezgahaltı?) seçimi üzerinde doğrudan etkili olacaktı. Nitekim döviz alım-satımı dolarize olmuş ekonomide açıkça belliyken, işlemlerin gerçekleştiği kanalların yetkili kuruluşlarla olmaması ihtimal dahilindeydi. Öyle ki BSMV hasılatındaki değişim kurdaki yükseliş trendiyle birlikte değerlendirildiğinde, kambiyo işlemlerinde verginin ağırlaştırılmasının Hazine’ye beklediği vergi gelirini sağlamadığı ortaya çıkıyor.
BSMV oran artışının diğer etkisi, tasarruf, yatırım ve işlem kararlarında döviz yerine TL’nin tercih edilmesi olasılığıydı. Ekonomide dolarizasyonun yüksek olduğu bu dönemde TL’ye olan güveni tazeleme amacını taşıyordu. Ancak TL değer kaybetmeye devam ediyordu, TL mevduat üzerinde stopaj yüksekti. Sonuçta TL mevduat getirisi enflasyon oranının altında kalıyordu.
Döviz bozdurulup TL’ye geçilmediği ortaya çıktı. BSMV oranı yüksekliğinin de etkisiyle döviz hesapları bu dört aylık dönemde çözülmedi. Şimdi BSMV oranındaki indirim ve TL mevduatına stopaj avantajı ile sürecin tersine dönmesi amaçlanıyor. Dövizden TL’ye geçiş mümkün olacak mı?
Peki tüm tasarruflar dövizde mi? Tabiki hayır. Enflasyon oranı altında faiz geliri elde edilmesine rağmen, TL mevduat tutarı BDDK’nın 18 Eylül verisine göre yaklaşık 1.600 milyar TL. Yabancı Para mevduatı ise 1.850 milyar TL düzeyinde. Döviz mevduatına olan rağbet Temmuz başında başlayan sıçramayla beraber günümüze kadar geldi. Halen bankalardaki TL mevduat, döviz mevduatından daha az.
TL’ye dönüş amacıyla TL mevduat faiz gelirinde bugünkü stopaj düzenlemesi şu şekilde:
-Kısa vadeli (vadesiz, ihbarlı ve 6 aya kadar (6 ay dahil)) vadeli TL mevduat hesapları faiz gelirinden yüzde 15’lik gelir vergisi stopajı yüzde 5’e indi.
-1 yıla kadar (1 yıl dahil) vadeli TL mevduat hesapları faiz gelirinden yüzde 12’lik stopaj yüzde 3’e düşürüldü.
-1 yıldan uzun vadeli hesaplarda ise stopaj oranı yüzde 0 oldu.
-Bu arada katılım bankalarının ödediği kar paylarından kısa vadeli (vadesiz, ihbarlı ve özel cari hesaplar ile 6 aya kadar (6 ay dahil)) hesaplar için stopaj yüzde 5,
-1 yıla kadar (1 yıl dahil) vadeli hesaplar için yüzde 3 oldu.
-1 yıldan uzun vadeli hesaplar için de stopaj oranı yüzde 0 olarak belirlendi.

Bu düzenleme TL mevduat getirisinde dolaylı yoldan faiz gelirinde artış ortaya çıkarıyor. Ancak yine de enflasyon oranının altında kaldığını hesaplayabiliriz:

Örneğin 10.000 TL’lik mevduata yıllık yüzde 10 faiz oranıyla, brüt yıllık faiz geliri 1.000 TL, yüzde 15 stopaj sonrası net faiz geliri 850 TL’dir. Aslında 10.000 TL mevduata verilen faiz oranı vergi sonrası yüzde 8,5 olmaktadır. Bugünkü düzenlemeyle yüzde 3 stopaj sonrası net faiz geliri 970 TL’dir. Yeni faiz oranı vergi sonrası net yüzde 9,7’ye yükseliyor. Enflasyon oranının hala altında bir getiri.   

Bu basit hesaplama, TL mevduatta stopaj oranının düşürülmesiyle “dolaylı faiz artırımı” olarak algılanabilir. Bankaların maliyetine girmeyen, vergi oranı azalışı ile sağlanan bir faiz artırımı bu. Fakat tersten okursak, bugüne kadar TL mevduat stopajı ile mevduatın getirisinin nasıl azaltılmış olduğu görülebilir.

Kur riskinin ve ekonomide dolarizasyonun devam ettiğini görüyoruz. Gerek BSMV oran indirimi gerekse TL mevduatta stopaj indirimi, döviz hesaplarının düşük BSMV maliyetiyle TL hesaplara kaydırılacağı beklentisini içinde barındırıyor.

Fakat yapılması gereken, önce TL’ye güveni tesis etmek, ardından döviz talebi zaten düşecektir. Bir başka deyişle, TL’yi yeniden değerli hale getirmek, ona enflasyon oranının üzerinde bir getiri sunmak gerek. Sonunda TL’nin değersiz halinin getirdiği maliyetlerin, şimdi avantaj olarak sunulan vergi gelirlerinden yapılacak fedakârlıktan çok daha yüksek olduğu anlaşıldı.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

GÜNCEL

İmalat sektörü zorda: PMI, 14 aydır düşüşte

İçeride finansman koşulları sıkı, gelecek belirsiz, güven sorunu var. Dezenflasyon sürecinin devamı için para politikasına maliye politikasının katkı sunması gerekir. İhracatta yeni pazarlar ve içeride ekonomik güven inşa edildiğinde İmalat PMI bugünkü seviyenin bir miktar üzerine çıkabilir

Yayınlanma:

|

Satın Alma Yöneticileri Endeksleri (PMI), ekonomik faaliyet koşullarının ölçümünde iç ve dış finansal piyasaların izlediği önemli bir ekonomik/finansal göstergedir.

İşletmelerin büyüme tahminlerini belirlemeye yönelik olarak satın alma yöneticileri için düzenlenen anketten elde edilen ISO Türkiye İmalat PMI, her ayın ilk iş gününde yayınlanır.

Bugün gelen veri ile İmalat PMI, 47,2 ile 14 aydır düşüş seyrini devam ettirdi.    

İSO, geçen hafta açıkladığı Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Araştırması-2024 ile basında geniş yer tutmuştu. Son iki yıldır finansman giderlerindeki artışa, üretimdeki yavaşlamaya ve yeni siparişlerdeki daralmaya dikkat çekmişti.

Eylül 2024’te 44,3 ile pandemiden sonraki en düşük düzeyine inen PMI’da, 2024 yılı son çeyrekte dezenflasyon sürecinde alınan yol dikkate alınarak faiz indirim beklentisi oluşunca yükseliş ortaya çıktı. Dolayısıyla kredi olanaklarının artacağı ortamda imalat sanayi toparlanacaktı. Ekim 2024’te İmalat PMI 45,8 oldu, kasım ve aralık aylarında 48-49 civarına geldi. TCMB aralık ayında faiz indirimine başlasa da, Trump’ın yarattığı tarife belirsizlikleri dış talep koşullarını zorlarken içeride ekonomik ve hukuki belirsizlikler ard arda geldi.

Peki satın alma yöneticilerinin bir ay öncesine göre ve genel olarak üzerinde önemle durduğu riskler neler?

– Girdi maliyetleri, 19 mart süreciyle TL’de yaşanan değer kaybı nedeniyle artış gösterirken, girdi talebinde de zayıflama eğilimi artıyor.

– Firmalar hem girdi hem de nihai ürün stoklarını azaltıyor.

– Yeni siparişler yavaşladıkça, istihdam hacmi de daralıyor, işten çıkarmalar artış gösteriyor.

– Üretim, talep koşullarındaki durgunluktan ve enflasyonist baskılardan olumsuz etkileniyor.

– Rekabet gücü yüksek firmalar girdi maliyetlerindeki yükselişe bağlı olarak satış fiyatlarını artırabilirken, diğerlerinin fiyatlama gücü, özellikle talepteki durgunluktan olumsuz etkileniyor.

Dolayısıyla mayıs PMI verisinden satın alma yöneticilerinin tutumlarını görebiliyoruz. O nedenle geleceğe yönelik sinyal olumlu değil. Ancak mayıs ayında 10 sektörden -giyim ve deri ürünleri ile metalik olmayan mineral ürünler olmak üzere- yalnızca ikisinde üretim artışı ortaya çıkmış durumda.

Öte yandan kapanan firma sayısı da hızla artıyor. Nisan 2024’te 2.819 şirket kapanırken, bu yılın mart ayında kapanan şirket sayısı 3.100’e ve Nisan ayında da 3.607’ye ulaştı.

Özellikle tekstil ve giyimde son üç ayda kapanan firma sayısı 2.000’in üzerine çıktı. Kurban Bayramı tatili kapasite kullanımı ve ekonomik aktivite üzerinde olumsuz etki yaratacağı gerekçesiyle resmi olarak uzatılmadı ama çoğu firma bayram öncesi ve sonrası çalışmama kararı aldı, çalışanlarını da ücreti-ücretsiz izine gönderdi.

Küresel PMI verileri ne durumda, toparlanma var mı?

Euro Alanında Mart 2022’den bu yana en hızlı üretim artışı kaydedilince ve siparişlerde yaşanan düşüş yerini artışa bırakınca, PMI zirveye oynamaya başladı Ancak elbette bu iyi haber Euro alanındaki her ülke için geçerli değil. İmalat PMI Yunanistan ve İrlanda’da 53’ün üzerine çıkarken, Hollanda’da 49’un üzerinde tutunmaya çalışıyor.

Asya-Pasifik’te ise İmalat PMI Hindistan’da 58,2 ile rekor düzeyde. Pakistan, Avustralya, Kazakistan ve Çin’de de endeks 50’nin üzerinde. Bu görünüm söz konusu ülkelerde ekonomik faaliyet koşullarının iyi olduğunu gösteriyor. Ancak Tayvan, Güney Kore ve Endonezya’da hem küresel ticaret belirsizliği hem de üretimde ve yeni siparişlerdeki daralmanın göstergesi olarak bir önceki aya göre düşüşler söz konusu (47 düzeyinde).

Son olarak bir de ABD’ye bakalım. Tüm dünyayı gümrük vergileri ile tehdit eden ABD’de İmalat PMI mart ve nisan aylarında 50,2 düzeyinde değişmeden kaldı. Ancak geleceğe yönelik beklentiler bozuk ve tarifelerin yarattığı enflasyonist baskı fiyatları artırmaya başladı bile.

Gelelim ülkemiz gerçeğine. İçeride finansman koşulları sıkı, gelecek belirsiz, güven sorunu var. Dezenflasyon sürecinin devamı için para politikasına maliye politikasının katkı sunması gerekir. İhracatta yeni pazarlar ve içeride ekonomik güven inşa edildiğinde İmalat PMI bugünkü seviyenin bir miktar üzerine çıkabilir.

Okumaya devam et

GÜNCEL

İş aramaktan neden vazgeçildi?

TÜİK’e göre işsiz sayısı sadece 2 milyon 807 bin kişi ama işsizlerin yüzde 80’i bir yıldan az süredir iş ararken, kalan yüzde 20’lik kesim 2-3 yıldır iş arıyorlar. Yakında bu nüfus iş aramaktan vazgeçerse, TÜİK onları da işsizlik oranına dahil etmeyecek

Yayınlanma:

|

Son yıllarda birçok ülkede en rahatsız edici trendlerden biri, işsizlik oranındaki yükseliştir. Ama hangi işsizlik oranı? Birden fazla işsizlik oranı tanımı var. Doğal, yapısal, friksiyonel, geniş tanımlı, gönüllü-gönülsüz işsizlik gibi.

Bu tanımlardan biri olan doğal işsizlik oranının, sağlıklı işleyen bir ekonomide bir zamanlar yüzde 3-4 olması normaldi. Sıklaşan krizler sonrası (küresel kriz, pandemi krizi, demografik kriz, yönetimsel krizler vb.) yüzde 6 ve ötesi normal kabul edilmeye başlandı.

TÜİK mart ayına ilişkin işsizlik ve istihdam verilerini yayımladı. TÜİK’e göre işsizlik oranı bir önceki aydaki yüzde 8,2 seviyesinden gerileyerek yüzde 7,9 olduGeniş tanımlı işsizlik ise 28,5’ten 28,8’e yükseldi.

Erkeklerde işsizlik oranı yüzde 6,5 ve kadınlarda yüzde 10,6. Genç işsizlik oranı ise yüzde 15,1. Genç işsizlik oranında da kadın-erkek eşitsizliği devam ediyor. Genç erkeklerde bu oran yüzde 11 iken genç kadınlarda iki katı.

TÜİK istihdam oranını ise mart ayında yüzde 49,2 olarak açıkladı. Bu oran hâlâ yüzde 50’nin altında. Genç, kadın ve üniversite mezunu işsizliğinin yüksekliği nedeniyle istihdam oranı dar bir banta sıkışmış durumda.

Tüm bu oranların nüfustaki payı da şöyle: Türkiye’de Çalışabilir Nüfus 66.245 bin kişi olmasına rağmen İstihdam Edilenler 32.597 bin kişiİşsiz sayısı 2.807 bin kişi.

Ancak Çalışabilir Nüfusun çok önemli bir kısmı daha var, onlar; İşgücüne Dahil Olmayanlar.

Formülü hatırlatalım:

Çalışabilir nüfus = İstihdam Edilenler + İşsizler + İşgücüne Dahil Olmayanlar.

Bu formüle göre İşgücüne Dahil Olmayanlar, 30.840 bin kişi ve çok büyük bir nüfustan bahsediyoruz.

Milyonlarca kişi neden iş gücüne dahil değil?

Acaba iş aramaktan vaz mı geçtiler? Gönülsüz işsizlik mi yüksek yoksa işsizlik gönüllü bir durum mu ya da umudu kırılmış iş arayanlar mı var veya emekli ya da hastalar mı?

Cevabı bulmak için geniş tanımlı işsizlik, potansiyel iş gücü oranı gibi verilere bakmak gerekiyor. İşgücü istatistiklerinde sadece manşet işsizlik oranına bakarak gerçekleri göremiyoruz.

İşgücüne dahil olmayan milyonlarca kişi arasında iş bulma ümidi olmayanlar, çalışabilir durumda olup iş aramayanlar ve iş arasa da çalışamayacak olanlar var (bu üçünün toplamıyla potansiyel işgücü oranı hesaplanıyor).

Ayrıca ev işleriyle meşgul olanlar, emekliler, hastalık ve yaşlılık nedeniyle çalışamaz durumda olanlar ve diğerleri de var.

Şimdi de İşgücüne Dahil Olmayanların kendi içindeki paylarına ve yıllar itibariyle ne kadar değişim gösterdiğine bakalım. (Bkz. Grafik)

Kaynak: TÜİK

Son verilere göre potansiyel işgücü oranı 4.750 bin kişi ve işgücüne dahil olamıyor. 2,5 milyon kişinin iş bulma ümidi yok, 2,1 milyon kişi iş başı yapabilir ancak iş aramıyor.

Ev işleriyle meşgul olduğu için işgücüne dahil olmayan 6 milyon kişi var. Burada kadın-erkek ayrımı var ama erkeklerin payı sıfır, kadınlar yüzde 100 olarak bu alanda yer alıyor.

Eğitim-öğretimde olduğu için işgücüne dahil olmayan kişi sayısı 2024’te 3,9 milyon oldu. Ancak 2023’te 4,5 milyondu. Mevcut ekonomik güçlükler nedeniyle gençler bir şekilde erken yaşta hayatın yükünü sırtlanmaya başlamışlar anlaşılan.

2024 yılında 4,1 milyon kişi emekli olduğu için işgücüne dahil olmamış, ama EYT ile emekli sayısının arttığı 2023’te emekli olduğu için işgücüne dahil olmayan emekli sayısı 5,1 milyondu. Emekli maaşlarının sosyal yardım gibi olduğu bir durumda emeklinin çalışmaktan başka çaresi kalmıyor.

Son olarak hasta ve yaşlı olduğu için çalışamaz halde olanlar, 2024 yılında 6,8 milyon kişiymiş. Ancak 2023’te 5,6 milyon kişi hasta ve yaşlı olduğu için çalışamıyordu. Bir yılda bir milyonun üzerinde kişinin hastalık ve yaşlılık nedeniyle istihdamdan kopması çok düşündürücü.

Bu arada TÜİK’e göre işsiz sayısı sadece 2 milyon 807 bin kişi ama işsizlerin yüzde 80’i bir yıldan az süredir iş ararken, kalan yüzde 20’lik kesim 2-3 yıldır iş arıyorlar. Yakında bu nüfus yukarıda anlattığım işgücüne dahil olmama nedenlerinden herhangi biri gerçekleşir ve iş aramaktan vazgeçerlerse, TÜİK onları da işsizlik oranına dahil etmeyecek, biliyorsunuz.

İşsizliğin boyutu ve nedenleri doğru ölçülmezse doğru kararlarla yönetmek ve ekonomiyi rayına sokmak zorlaşır.

Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.