Connect with us

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz

Nedir Bu Reel Faiz Dedikleri?

Yayınlanma:

|

Reel Faizde Gelişmeler – 1 : Reel Faizinizi Kaç Alırsınız?
Bir banka şubesinde vadeli hesap açtırmak isteyenlerin cevabını merak ettikleri en önemli sorular şunlardır: “Banka yüzde kaç faiz veriyor? Faiz gelirine uygulanan stopaj yüzde kaç? Vade sonunda tasarrufumun gerçek getirisi ne olacak?” Tüm bu sorulara bankanın cevabı da, “reel faizinizi kaç alırsınız?”
Bugünkü tüketimden vazgeçerek borç verenler/tasarruf ve yatırıma aktaranlar için bir fırsat maliyeti, diğer adıyla bir beklenti ortaya çıkar. İşte faiz, bugünkü tüketimden vazgeçenlerin beklentileri ve karşılığıdır.
Ekonomide fon talep edenler ile arz edenler arasındaki denge, piyasa faiz oranını belirler. Faiz oranı; tasarruf ile doğru, yatırım ve tüketim ile ters orantılıdır. Yüksek faiz oranı tasarruf güdüsünü, tasarrufun bankada değerlendirilme talebini arttırır. Ancak kredi faiz oranı yüksekse tüketiciler ve yatırımcılar için yeni kredi olanakları daha pahalı hale geleceğinden tüketim ile yatırımlar üzerinde negatif etki ortaya çıkar. Tersine düşük faiz oranı tasarruftan vazgeçilmesine neden olur, tüketimi canlandırır, ekonomide beklentilerin iyileştiği, güvenin sağlandığı ortam varsa yatırımların ve üretimin artışını beraberinde getirir.
Bir bankanın mudisine mevduatı karşılığında ödediği faiz, nominal faiz oranı olmakla beraber bir menkul sermaye iradı olan faiz geliri gelir vergisine tabi olduğundan vergi sonrası hesaplanan faize, net nominal faiz oranı denir. Ancak risk priminin ve enflasyonun yüksek olduğu ekonomiler için nominal faiz oranı yerine reel faiz oranı daha büyük önem taşır. Çünkü enflasyon oranı yükseldikçe belli bir faiz oranı üzerinden getiri beklentisi azalır. Özellikle fiyat düzeyindeki artış ile nominal faiz oranı eşit ise yatırımcı hiçbir getiri elde edemez. Bu durumda reel faiz “0”dır. Enflasyon oranı nominal faizden ne kadar yüksekse, negatif reel faiz o kadar artar.
Tasarruftan elde edilecek getirinin belli bir vadesi olduğundan, vade sonundaki nominal faiz oranı ile vade sonunda beklenen enflasyon oranı, reel faizin belirleyicisi olacaktır. O nedenle enflasyon ve olumsuz bekleyişler nedeniyle önem kazanan reel faiz oranı şu şekilde hesaplanacaktır: 
Reel Faiz Oranı= ((1+Nominal Faiz Oranı) / (1+Enflasyon Oranı))-1
Ağustos 2019’dan itibaren TCMB Başkanının da değişimiyle beraber TCMB politika faizinde aşağı yönlü seyir hızlandı. Buna paralel olarak mevduat faizleri de düşüş göstermeye başladı (Grafik 1). Ancak bu iniş trendine enflasyon oranı dahil olmadı, aksine Kasım 2019’dan itibaren çift hanelere yükseldi (Grafik 2).

Kaynak : TCMB, EVDS
Merkez Bankası’nın gerçekleştirdiği faiz indirimleri, reel faizi önce “0” noktasına kadar taşıdı. Nominal faiz oranı ile enflasyon oranı arasındaki makas açıldıkça da reel faiz negatife dönmeye başladı. TL mevduatta reel faiz oranı Haziran 2020’de -%4, Temmuz’da -%3,2 ve Ağustos’ta -%1,3 olarak gerçekleşti (Grafik 2).

TÜİK’in TÜFE ile ilgili metaverilerine göre TÜFE veri kaynakları; Hanehalkı Bütçe Anketi, kurumsal nüfus, bireysel tüketim harcamaları anketi, turizm anketi ve idari kayıtlardan elde edilen harcama ve ciro bilgileridir (cep telefonu-sabit telefon görüşme ücretleri, şans oyunları, sigortalar vs). Bu bilgiler ağırlıklandırılarak enflasyon verileri elde ediliyor. Ağırlıkların tespitinde ve endeks hesaplamasında 418 madde kapsama alınıyor.
Söz konusu 418 maddenin olduğu sepet ve ağırlıklar her yılın sonunda güncelleniyor. Yeni maddeler endekse dahil edilip, önemini kaybeden maddeler endeksten çıkarılıyor ve yeni maddeler yeniden ağırlıklandırılarak endeks hesabında kullanılmaya başlanıyor. Ama 2020 yılı sonunda bir güncelleme öngörülmüyor.
TÜİK’in TÜFE ile ilgili bu metodolojisinin Eurostat’a dahil uluslararası ve bölgesel standartlar ile arasında önemli bir fark bulunmuyor.
TÜFE metaverileri ve açıklamaları bilgi edinmemizi sağlasa da hissedilen enflasyon açıklanandan yüksek olabiliyor. Bu durumda nominal faiz oranı ile hissedilen/beklenen enflasyon oranı arasındaki makas, faiz oranı aleyhine açılıyor.
Negatif reel faiz, bugünkü satın alma gücünden vazgeçildiğinde beklenen getiriyi sunmuyor. Sonuçta TL satın alma gücünden vazgeçilmesine rağmen TL’de getiri elde edemeyenler, yabancı para birimlerini daha çekici buluyor. Bu şekilde dövize talep arttıkça döviz kurlarında yükseliş yaşanıyor. TL’de negatif reel faizin döviz kuru üzerinde ne derece etkili olduğu açık bir şekilde görünüyor.
BDDK verilerine göre 2020 Mayıs sonundan 2020 Eylül başına kadar (TL’de negatif reel faiz dönemi) TL mevduattaki artış %7 oranındayken, yabancı para birimi mevduattaki artış %16 olarak gerçekleşti. Görüldüğü gibi faiz oranını düşürmeye odaklanmanın, para ikamesine yol açma şeklinde bir sonucu oldu.

EKONOMİ

Mart ayı bütçe görünümü

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı. İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili.

Yayınlanma:

|

Mart ayı merkezi yönetim bütçe gerçekleşmeleri açıklandı. Genel görünüm, bütçe gelir ve giderlerinde uyumdan uzaklaşıldığına, mali disiplinin sağlanabilmesindeki zorluklara işaret ediyor.

Öncelikle mali disiplin açısından iki temel göstergeye bakalım: İlki bütçe açığı. Mart ayı bütçe açığı şubat ayına göre yüzde 36 oranında artarak 209 milyar TL’ye ulaştı. Üç aylık kümülatif bütçe açığı ise 513,5 milyar TL oldu. Oysa 2023’ün aynı ayında bütçe açığı 47,2 milyar TL idi.

Mali disiplinin diğer göstergesi de faiz dışı denge. Bütçe açığından iç ve dış borç faiz giderleri düşüldüğünde denge ya da fazla elde ediliyorsa, borçluluğun yarattığı faiz ödemeleri bütçe üzerinde baskı yaratmıyor demektir. Tersi durumda, yani faiz dışı açık varsa borç düzeyine ve faiz yüküne bakmak gerekir.

En son 2017 yılında faiz dışı fazla elde edilmişti. Faiz dışı açık geçen yıl 1,3 trilyon TL’yi aşmış ve bütçe tahmininin iki katı olarak gerçekleşmişti. 2024 yılı bütçe tahmininde de faiz dışı açık 1,4 trilyon TL.

Ama sadece bir ayda bütçedeki borç faiz giderleri yüzde 37 oranında artış gösterdi. Öte yandan brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaşırken, iç borç stoku son bir yılda 1 trilyon TL daha artarak 4 trilyon TL’yi aştı.

2024 mart ayından itibaren iç ve dış borç faiz ödeme projeksiyonunu gösteren aşağıdaki grafikleri incelerseniz, bu yılki bütçe tahmininin oldukça üzerinde bir faiz dışı açıkla karşılaşmak şaşırtıcı olmayacaktır.

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı.

İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili. 2021’de 57,5, 2022’de 72 milyar TL kâr açıklayan TCMB, 2023 yılını 818,2 milyar TL zararla kapattı.

2023 ağustos ayına kadar TL’den KKM’ye dönenlerin kur farkları bütçeden ödenirken, dövizden KKM’ye dönenlerinki TCMB tarafından karşılandı. TL’den dönen mevduata 2022 mart-2023 temmuz arasında kur farkları bütçeden ödendi, en son temmuz 2023 itibariyle bütçeden 34,5 milyar TL’lik ödeme yapıldı.

Sonra Ağustos 2023’te TL’den dönen KKM’nin ödemelerini TCMB üstlendi. Çünkü genel seçimler bitmiş ve TL’de değer kaybı başlamıştı. Dolar/TL genel seçimler öncesinde (13 mayıs) 15,5 TL’den, iki ay sonra (13 temmuz) 26 TL’nin üzerine çıkmıştı.

OVP’ye göre bütçe açığının GSYH’ye oranı zaten deprem harcamaları öngörülerek yüzde 6,4 olarak yüksek programlanmıştı. Ancak bütçe bu kur artışı karşısında KKM’nin yükünü daha fazla taşıyamayacaktı.

TCMB de o esnada genel seçimler sonrasında artık sıkı para politikasına geçmişti. Politika faizini kademeli olarak arttırıyor, ardından mevduat faizi de arttıkça TL’ye güven tesis edilmesini bekliyordu. Bu ortamda KKM hesapları hızla çözülecekti. Para ikamesi son bulacaktı.

Ancak 2021 aralık ayı sonunda kur riskine karşı kendisine güvence arayanlar için bir finansal araç olan KKM, ulaştığı hacimle ve çözülme sürecindeki zorluklarla gündemde kaldı. Enflasyon da düşmedi, para ikamesi devam etti. Ekonomiye güven oluşmadıkça döviz KKM’ler varlığını devam ettirdi. Şimdi izlerini en son TCMB zararında görebiliriz. Bu zararda KKM kur farkının kaç milyar TL olduğu kadar, ekonomiye olan güvensizlik ve gelir dağılımında adaletsizliğin boyutu ve izleri de önem taşıyor.

Mart ayı bütçe açığını görünce insanın aklına geliyor. Peki TL’den ya da dövizden dönen KKM kur farkları bütçeden ödenseydi ne olurdu?

MB, Kamu Borç Yönetimi Raporu, Mart, 2024

Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Bretton Woods ikizleri (IMF ve Dünya Bankası) ve Türkiye

Dünya Bankası’nın Türkiye’ye açtığı krediler ve iş birlikleri ile ilgili örnekler çoğaltılabilir. Ancak projenin onaylanması tamamlanacağı anlamına gelmez. Beş yıl süreyle banka tüm süreci takip ediyor, projenin aşamalarında bir sorun yoksa devam eden projenin bütçesini kullandırtıyor. Haliyle hem kamu hem de özel sektörün borçluluğu artıyor, brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaştı. Özel sektör dış borç stoku 250 milyar iken kamu sektörününki 202,5 milyar dolar

Yayınlanma:

|

Dünya üzerinde birbirini bazen tamamlayan bazen dışlayan iki farklı yapı olduğu hiç kimsenin gözünden kaçmıyor. Bir yanda rezerv paraya sahip ve elinde büyük fonlar bulunduran bir yapı, diğer yanda ise kalkınmasını kendi olanakları ile finanse edemeyen ve dış finansmana ihtiyaç duyan bir yapı.

Bu iki yapı coğrafi olarak birbirinden uzak. Finansal ilişki olarak ise bir “tık”lama kadar yakın. Ancak birbirlerine güvenmedikleri için güvenilir kurumların aracılığına ve garantörlüğüne ihtiyaç duyuluyor. Bu da çoğunlukla IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşlarının iş birliğini, kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmelerini ön planda tutuyor.

Uluslararası finans kuruluşları, kuruluşu ve sermayesine birden fazla ülkenin katıldığı, finansal faaliyetlerinden de birden fazla ülkenin yararlandığı kuruluşlardır.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Bretton Woods anlaşmasının imzalanması, IMF ve Dünya Bankası’nın başını çektiği Uluslararası Finans Kurumu (IFC), Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA), Avrupa Yatırım Bankası (EIB), İktisadi İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), İslam Kalkınma Bankası (IDB) gibi uluslararası finansal aktörlerin birbiri ardına kurulması, dış borçlanmaların bu kuruluşlar aracılığıyla yürütülmesine neden oldu.

Uluslararası finans kuruluşlarının gelişmekte olan ülkeler nezdinde en popüler olanları, IMF (Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası’dır. Bu iki kuruluş, Bretton Woods İkizleri olarak da bilinir. 1944 yılında toplanan Bretton Woods Konferansı’nda kabul edilen esaslar üzerine kurulup, 1947’de finansal operasyonlarına başladılar, Türkiye de o tarihte bu iki kuruluşa birden üye oldu.

IMF, ülkeler arasında ticaretin devamını sağlamak ve uluslararası refahın düşmesini önlemek için ödemeler dengesi sorunu yaşayan ülkelerle, en bilinen imkanlarının başında gelen stand-by anlaşmaları imzalar. IMF o ülkenin borcunu ödemesini sağlayacak önlemleri almak kaydıyla, maddi destek sağlar. O nedenle IMF’nin destek sağladığı ülkeye uygulattığı ekonomi politikası önerilerinin arasında; dış ticaretin ve sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, devalüasyona gidilmesi, sıkı maliye ve para politikalarının uygulanması, bazen daha da ileri giderek ücretlerin dondurulması yer alır. İşte IMF’nin stand-by anlaşmaları, bu kararların uygulandığı ülkelerde “acı reçete” olarak hafızalarda yerini korur. 

Türkiye IMF ile ilk kez 1958 moratoryumu ile tanıştı. Günümüze kadar 19 stand-by anlaşması imzaladı. 22 yıldır iktidarda olan AKP yönetimi, seçimle iktidara geldiğinde IMF ile devam eden bir stand-by anlaşması vardı. Ayrıca ilerleyen yıllarda AKP iktidarı IMF ile yeni bir stand-by anlaşması daha yaptı.

Dünya Bankası ise gelişmiş ülkelerin mali olanaklarını gelişmekte olan ülkelere kanalize ederek dünya genelinde yaşam kalitesini artırmak ve yoksulluğu azaltmak için proje ve program kredileri verir. Banka finanse edilecek projeleri, ekonomik, teknik, idari, mali ve işletmecilik açılarından ayrıntılı olarak inceler, kredi verildikten sonra da yürütülen projeyi takip edip, her aşamada rapor ister ve gönderilen uzmanlar aracılığıyla yerinde denetler.

Dünya Bankası aslında bir şemsiye kuruluş, onunla özdeşleşen beş kuruluş var: Bunlar; Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD) Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA), Uluslararası Finans Kurumu (IFC), Çoktaraflı Yatırımlar Garanti Ajansı (MIGA) ve Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi (ICSID).

Dünya Bankası Türkiye’nin de dahil olduğu kalkınma çabası içinde olan Mozambik, Pakistan, Burundi, Ürdün, Ukrayna, Etiyopya, Tanzanya, Moritanya, Somali, Cibuti, Zimbabwe ve benzeri gelişmekte olan (azgelişmiş ülke tanımı kullanılmadığı için gelişmekte olan ülke denmekte) ülkelere program ve proje kredisi vermeye devam ediyor.

Dünya Bankası’nın şu anda aktif 2570 projesi var. Bu projeler 152 ülkede uygulanmaya devam ediyor. Devam eden projelerin toplam büyüklüğü ise 342,5 milyar dolar.

Türkiye’de Dünya Bankası grubunun 39 projesi devam ediyor. Bu projeler ile sağlanan toplam kaynak 11,1 milyar dolar. Onaylanan son projeler, yeşil enerji alanında.

Türkiye, Dünya Bankası kaynaklarından uzun yıllardır yararlanıyor. Ekonomiden sağlığa, sosyal güvenlik sisteminden kamu mali yönetimine kadar ekonomik ve sosyal yapımızın dönüştürülmesinde hep iş birliği yapıldı. Örneğin 1980 dönüşümü ve 24 Ocak kararlarının uygulanması için 3 ayrı yapısal uyum kredisini veren Dünya Bankasıdır.

Dünya Bankası kredilerinin son 20 yılda sayısı ve hacmi giderek artmış durumda. Ama hâlâ kalkınamadık.

2010 sonrası Dünya Bankası grubundan IBRD ile yapılan anlaşmaların hangi kamu kurumlarıyla yapıldığı, tutarı gibi bilgilerin yer aldığı bir tablo hazırladım, yazının sonunda yer alıyor, inceleyebilirsiniz.

Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Şimşek, Dünya Bankasından sağlanan 18 milyar dolarlık bir kredi anlaşmasına varıldığını duyurdu. Bu anlaşmalar, 2023 yılının yaz aylarında başvurusu yapılan ve şubat ayı sonundan itibaren sonuçlandırılan projeler. Konuları ise, yeşil ihracat, endüstriyel emisyonların azaltılması, sosyal kapsayıcı yeşil dönüşüm ile ilgili. Türkiye’nin kalkınırken çevresel sosyal etkilere dikkat etmesi gerekecek.

IBRD’den sağlanan kaynağı elde edecek kuruluşlar arasında, Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bulunuyor. Bu projelerle hedeflenen; Türkiye’nin seçilmiş illerinde kilit sektörlerden kaynaklanan öncelikle hava kirleticilerinin ve sera gazlarının emisyonlarını azaltmak.

Görüldüğü gibi IBRD kamu kurumlarının projelerine kredi açıyor. Dolayısıyla kamu sektörü borç stokunu artırıcı özelliğe sahip. Dünya Bankası grubunda ayrıca özel sektör projelerine kredi veren bir de IFC bulunuyor.

IFC, Antalya Havalimanının kapasitesinin yeşil dönüşümle artırılması için TAV ile toplam 1,9 milyar Euro’luk bir anlaşma gerçekleştirildi. Şu anda 62,5 milyon Euro’luk kısmı verilmiş durumda. IFC’nin Türkiye’deki KOBİ’lere verdiği destek de var. 4 Nisan günü onaylanan dijitalleşme ile ilgili bir projenin kapsamı bir yazılım için (İkas). IFC’nin aralık 2023’te onayladığı bir proje, Türkiye’de elektrikli araç üretimi ve ihracatının desteklenmesiyle ilgili. Karsan ile yapılan iş birliği kapsamında 35 milyon Euro’luk destek sağlanacak. Ayrıca aynı günlerde depremin hasarının giderilmesi ve sürdürülebilirlik çerçevesinde Sanko holdinge de 350 milyon Euro’luk bir kaynağı IFC onaylamış durumda.

Dünya Bankası’nın Türkiye’ye açtığı krediler ve iş birlikleri ile ilgili örnekler çoğaltılabilir. Ancak projenin onaylanması tamamlanacağı anlamına gelmez. Beş yıl süreyle banka tüm süreci takip ediyor, projenin aşamalarında bir sorun yoksa devam eden projenin bütçesini kullandırtıyor. Haliyle hem kamu hem de özel sektörün borçluluğu artıyor, brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaştı. Özel sektör dış borç stoku 250 milyar iken kamu sektörününki 202,5 milyar dolar.

Gerek yukarıda bahsettiğim Dünya Bankası’nın çalışma prensibinden gerekse aşağıdaki tablodan gördüğünüz gibi, bu krediler ile (Sn. Şimşek’in bahsettiği 18 milyar dolar) sağlanan meblağ piyasaya girerek kurun düşmesine yardımcı olacak özelliğe sahip değil. Ama önemli bir özelliği var; o da brüt dış borç stokunu artırmak.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Orta sınıf kayboluyor

Yayınlanma:

|

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre 29 Mart haftasında toplam kredi kartı harcamaları 278,5 milyar TL ile en yüksek seviyesine ulaştı.

2023 yılında ise kredi kartı borcu 2,5 kat artışla 1 trilyon TL’yi aşarak rekor kırdı.

Kredi kartıyla ilgili çeşitli düzenlemelerin geleceğine dair yerel seçimlerden önce yetkililerden çok sayıda işaret geldi.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, kredi kartı kullanımına ve kredilere sınırlama getirileceğinin mesajını Eylül ayında verdi.

Şimşek, “Kredi kartları, bireysel kredi, taşıt kredisi ve ikinci konut kredisinde sadece faizleri artırarak değil, bankalar üzerinden kredi verme iştahını keserek de kredi büyümesini düşüreceğiz. Başkasının parasıyla, krediyle, kartla zenginlik olmaz” dedi.

Kredi kartı düzenlemesi açısından yerel seçimlerden sonra atılan ilk adım, kredi kartında aylık azami akdi faizinin yüzde 4,25’e yükseltilmesi oldu.

Böylece kredi kartına asgari ödeme yapanlar dahil borcu bulunan kişilerin ödeyeceği faiz miktarı arttı.

Peki kredi kartı kullanımı neden bu kadar yüksek? Kredi kartı kullanımına düzenleme getirmek yerine hangi adımların atılması gerekir?

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, kredi kartı kullanımının artmasına ilişkin, BBC Türkçe’ye şunları söyledi:

Enflasyonist süreç kart kullanımını artırdı

“Artan fiyatlar, enflasyonist süreç, vazgeçilmeyecek harcamaların kredi kartıyla yapılmasını sağladı. Bugün tartıştığımız kredi kartı kullanımındaki artış sorunu, asgari ödeme tutarını ödeyemeyenlerin sayısının artması, yasal takiplerin varlığı, bir dönem yol alınamaması ya da bir dönem de yol alınmak istenmesine rağmen beklenen, arzu edilen sonuçların alınamaması nedeniyle karşımıza çıkıyor.

Sıkı para politikası uygulaması sonrasında kredi kartıyla yapılan gıda harcamaları tam üç kat artmış. Bu durumun sebebi söz konusu ürünlerdeki fiyat artışıdır. Eğitimdeki, gıdadaki, akaryakıttaki fiyat artışlarıdır.

Sıkı para politikası vatandaşı borçlu yakaladı

Düşük faiz politikası beklenenden daha fazla uzadığı için kart borçlarını diğer kartlarla kapatmak ya da ihtiyaç kredileriyle kapatmak bir alışkanlık haline geldi. Fakat gevşek para politikasından sıkı para politikasına geçilince hem ihtiyaç kredilerine ulaşmak zor ve maliyetli oldu hem de bir kartın borcunu diğer kartla kapatmak çok maliyetli hale geldi. Bu politika değişikliğine hem hane halkı hem de işletmeler borçlu şekilde yakalandı.

Asgari ücrette 6 ayda bir artış yoksulluğu gizlemiyor

Sadece 6 ayda bir asgari ücretin artışı yoksulluğu gizleyemiyor maalesef. Ya da kartlardaki sorunu gizleyemiyor. Ücret nominal olarak artıyor, reel olarak artmıyor. Reel olarak satın alma gücü enflasyon nedeniyle düşük. Buı sebeple kartın kullanımı yüksek hale geliyor.

Orta sınıfın kaybolduğu süreçteyiz

Orta sınıfın kaybolduğu, kaybolmakta olduğu bir süreçten geçiyoruz. Kredi kartı sınırlama yerine, büyüme değil gelir dağılımında adalet sağlama amacını öne çıkararak, eğitime, sağlığa ya da gıdaya yönelik alışverişlerin taksitlendirilmesi gerekiyor. Bu kesimlerin desteklenmesi gerekiyor. Bu gelir düzeyi çünkü çok yaygın.”

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – Ekonomim

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.