Connect with us

GÜNCEL

Aşırı Düşünmenin 3 Türü ve Mücadele Yöntemleri

Yayınlanma:

|

Günümüzün iş dünyasında aşırı düşünmeye neden olan pek çok durum var. İster yeni bir piyasa trendinin sonuçları üzerinde düşünmek, ister büyük bir müşteriye gönderilecek e-postanın tonu üzerinde kafa yormak, isterse de bir çalışanın geri bildirime vereceği tepki yüzünden uykusuz kalmak olsun, liderlerin aşırı düşünme döngüsüne girmesi için sayısız neden vardır.

Her zamankinden daha fazla bilgiye erişebildiğimiz ve daha fazla talebe maruz kaldığımızdan dolayı, yetişkinlerin neredeyse dörtte üçünün çok fazla düşündüğünü itiraf etmesi şaşırtıcı değil. On yılı aşkın bir süredir dünyanın en iyi şirketlerinden profesyonellere koçluk yaptıktan sonra, ortak bir örüntü gözlemledim: Dışarıdan başarılı görünen bazı insanlar her şeyi aşırı karmaşıklaştırma, karar verme süreçlerine katmanlar ekleme ve gerekenden çok daha uzun süre düşünme eğilimindedir. Bu eğilim özellikle Hassas Mücadeleciler olarak adlandırdığım bir grupta daha belirgindir. Bu grup, çevrelerindeki dünya üzerine daha derinlemesine düşünmek için yaratılmıştır ve genellikle kendilerini en sert şekilde eleştirenler yine kendileridir.

Sürekli düşünmek yorucu olabilir ve kontrol edilmezse, aşırı düşünmek kaygıya ve tükenmişliğe katkıda bulunabilir. Bunun kuruluşlar için de geniş kapsamlı sonuçları vardır. Bireyler – veya bütün olarak ekipler – alışkanlık olarak aşırı düşündüklerinde bir darboğaz yaratırlar. Karar alma süreci yavaşlar, fırsatlar kaçırılır ve riskten kaçınma kültürü yerleşerek işlerin büyümesini engelleyebilir.

İşyerinde aşırı düşünmenin üstesinden gelmek için daha etkili çözümlere acil bir ihtiyaç var. Ancak bu sorunla gerçekten başa çıkabilmek için öncelikle aşırı düşünmenin aslında üç şekli olduğunu kabul etmeli ve anlamalısınız: ruminasyon, geleceğe takılmak ve aşırı analiz. Bu bilgiyi edindikten sonra, çalışanlar ve kuruluşlar için anlamlı ve kalıcı bir değişim sağlayacak, hedefe yönelik stratejiler geliştirebileceksiniz.

İşte üç aşırı düşünme türünün her birinin nasıl tespit edileceği ve ele alınacağı.

Ruminasyon

Ruminasyon geçmişe takılıp kalmak veya olumsuz, üzücü olan geçmiş olaylar üzerinde durduğunuz zihinsel bir döngü olarak tanımlanır. Geçmişe takılıp kalan insanlar genellikle pişmanlık, suçluluk ve “yapsaydım, yapmalıydım, yapabilirdim” senaryolarından oluşan bir girdaba sürüklenirler. Neyin yanlış gittiğini anlamaya çalışırlar fakat, genellikle kendilerini suçlarlar. Burada aşırı düşünmenin odağı geçmiştir ve zihin geçmişte takılıp kalır.

Dikkat edilmesi gereken işaretler:

  • Olumsuz geri bildirimlere takılmak.
  • Başkalarıyla konuşurken sık sık geçmişteki başarısızlıkları, aksilikleri veya hataları gündeme getirmek.
  • Hatalardan kaçınmak istediğiniz için aşırı temkinli davranmak ve bir işi iki veya üç kez kontrol etmek.

Nasıl ele alınmalı? 

Bahsedeceğim bu yöntem size mantıksız gelebilir ama endişelenmek için belirli bir zaman aralığı planlamanız faydalı olabilir. Tüm gün geçmişe takılıp kalmak yerine bu aşırı düşünme dürtüsünü yönetilebilir bir aralıkla sınırlayın (ör. 15 ila 30 dakika). Günün sizin için uygun olan bir saatini seçin (yatmadan hemen önce olmasın) ve endişe zamanınız için belirli bir yer seçin. Bu belirli bir sandalye, oda veya hatta parkta bir yer olabilir. Endişelerinizi iki kategoriye ayırın: kontrol edebilecekleriniz ve edemeyecekleriniz. Kontrolünüz altındaki endişeler için olası eylemler veya çözümler hakkında beyin fırtınası yapın. Örneğin, bir teslim tarihine yetişme konusunda endişeleniyorsanız, eylem adımlarınız başka bir teklife hayır demeyi içerebilir. Kontrol edilemeyen bir endişe ortaya çıktığında, görselleştirmeyi deneyin. Endişeyi bir balonun içine koyduğunuzu ve gökyüzüne bıraktığınızı hayal edin.

Bu düşünceleri ele almak için belirli bir zaman ayırdığınızda, onları uzaklaştırmak için sürekli bir savaş içinde olmazsınız. Sadece onları daha uygun bir zamana ertelemiş olursunuz. Belirlediğiniz endişe zamanının dışında ruminasyona düşerseniz, kendinize nazikçe “Şimdi değil, bunu daha sonra ele alacağım” diye hatırlatın. Böylelikle düşünce kalıplarınızın daha iyi farkına varabilir, onları daha iyi kontrol edebilirsiniz.

Geleceğe takılmak

Geleceğe takılıp kaldığınızda ileride olabileceklerden endişe duyarsınız. Öngörülü davranmak bir dereceye kadar faydalı olsa da her olasılık üzerine düşünmek sizi geride bırakabilir. Ne olacağının belirsizliği, başarısızlık potansiyeli ve bilinmeyenden duyulan korku, aşırı düşünmenin zorlu bir biçimi haline gelebilir.

Dikkat edilmesi gereken işaretler:

  • Her türlü olasılığa karşı hazırlıklı hissetmek adına olası her senaryoyu planlamak için aşırı enerji harcamak.
  • Her zaman bir sonraki adımı düşünmekten dolayı başarıları kutlamakta zorlanmak.
  • Fazla iddialı yapılacaklar listeleri yüzünden sık sık huzursuz ya da tedirgin hissetmek.

Nasıl ele alınmalı?

İleriye bakma yeteneğinizi kendi avantajınıza kullanın. Gelecekte mevcut endişelerinizin artık geçerli olmayacağı bir zamanda olduğunuzu hayal edin.

Örneğin, bir pazarlama müdürü olan Caelin, yeni bir ürünün lansmanı nedeniyle bunalmış durumda. Son teslim tarihi yakın, beklentiler yüksek ve ekibi büyük bir baskı altında. Caelin kampanya stratejisi, ekibin iş yükü ve potansiyel müşteri tepkileriyle ilgili endişe duyuyor.

Caelin öğle yemeği molası sırasında sessiz bir konferans odası bulur. Gözlerini kapatır ve beş yıl sonrasında olduğunu hayal eder. Kariyer yolunu düşündüğünde daha üst düzey bir görevde çalıştığını gözünde canlandırır. Bu gelecek perspektifinden bakıldığında Caelin, ürün lansmanının başarıyla bitirdiği pek çok projeden yalnızca biri olduğunu fark eder. Yani bu bakış açısı sayesinde ürün lansmanının önemli olsa da, kariyerinin belirleyici bir anı olmadığını fark eder. Bazı hususların planlandığı gibi gitmediğini ama aynı zamanda ekibin bu deneyime nasıl uyum sağladığını ve bu deneyimden nasıl ders çıkardığını hatırlar.

Zamansal mesafe koymak olarak bilinen bu strateji, endişelerinizin aciliyetini ve yoğunluğunu azaltarak daha sakin, daha dengeli bir zihniyetle bugüne odaklanmanıza yardımcı olabilir.

Gereksiz stres faktörlerine maruz kalmanızı azaltarak “seçici cehalet” uygulamayı da seçebilirsiniz. Özellikle haber kaynaklarında ve sosyal medyada tükettiğiniz bilgiler konusunda bilinçli olun. Piyasa dalgalanmaları, sektör tahminleriyle ilgili güncellemeler, KPI gösterge tabloları veya finansal hesapları sürekli kontrol etmek geleceğe takılma dürtüsünü tetikleyebilir. Belirli güncellemeler veya veriler günlük işlerinizi veya karar verme sürecinizi etkilemiyorsa, gerekli olmayabilir. Hakkında bir şeyler yapabileceğiniz bilgileri almayı önceliklendirin.

Aşırı analiz

Ruminasyon ve geleceğe takılmak zamana bağlıdır. Aşırı analiz ise düşüncelerin derinliğiyle ilgilidir. Bir konunun, düşüncenin veya durumun inanılmaz derecede derinine dalmayı ve bunu yaparken aşırıya kaçmayı içerir. Bu bazen derin içgörülere yol açabilse de, çoğu zaman konuyla pek de ilgili olmayan ayrıntılarda boğulmakla sonuçlanır.

Dikkat edilmesi gereken işaretler:

  • Daha fazla araştırma yapmak için harekete geçmeyi ertelemek.
  • Kendi analizinize güvenmediğiniz için sık sık başkalarından onay istemek.
  • Yüksek öncelikli ve düşük öncelikli görevler arasında ayrım yapmakta zorlanmak ve bu nedenle verilecek karar sayısının artması.

Nasıl ele alınmalı?

Mükemmel bir karar vermek için çabalamak yerine, tatmin edici olabilecek “yeterince iyi” olan bir karar verin. Bir karar, belirlediğiniz kriterleri karşıladığında ve tatmin edici olduğunda, potansiyel olarak daha iyi başka bir seçenek olsa bile, bu kararla devam etmelisiniz. Her seçeneği incelemek ve bir karara varamayıp fırsatlar veya sonuçlar aramaya devam ederek zarar etmek gibi bir maksimizasyon hatasına düşmeyin. Bu hataya düşen kişiler aşırı analiz yapmaya daha yatkındır, kararlarının sonuçlarından mutlu olma olasılıkları daha düşüktür ve kendilerini başkalarıyla olumsuz bir şekilde kıyaslama olasılıkları daha yüksektir.

Temel karar kriterleri – ilkeler, yönergeler veya gereklilikler – bir kararda en önemli değişkenlere öncelik vermenize yardımcı olur. Karar kriterleriniz profesyonel veya kişisel olabilir. Örneğin, ürününüz veya hizmetiniz için yeni bir özellik sunup sunmama konusunda analiz felcine yakalandığınızı varsayalım. Karar kriterleriniz şunları içerebilir: maliyet, kârlılık, çaba, risk seviyesi veya etki. Diyelim ki yeni bir iş için taşınıp taşınmama gibi kişisel bir karar vermeye çalışıyorsunuz. Rolün güçlü yönlerinize ne kadar uyduğu, maaş veya rolün gelecekteki hedeflerinizle uyumlu olup olmadığı gibi kriterleri göz önünde bulundurabilirsiniz. En fazla üç kriter seçin, bunlardan biri diğerlerinden daha üstün olsun. Grup halinde karar verecekseniz, herkesin beyin fırtınası yapmasını ve kriterler üzerinde birlikte anlaşmasını sağlayın.

. . .

Burada amaç tüm derin düşünceleri ortadan kaldırmak değildir. Aksine bunların verimsiz düşünce türlerine dönüşmesini engellemektir. Sizin ya da ekibinizin nasıl bir aşırı düşünme türünden mustarip olduğunu belirlemek, aşırı düşünmenin pençesinden kurtulmanın ilk adımıdır. Bu beceri, hızlı ama iyi düşünülmüş karar alma ihtiyacının yüksek olduğu bu dönemde her zamankinden daha önemlidir.

HBR

Okumaya devam et

GÜNCEL

AB, Anti-Greenwashing Düzenlemesini Askıya Alıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Avrupa Birliği’nin, greenwashing vakalarını önlemeyi ve şirketlerin çevresel beyanlarının doğruluğunu sağlamayı amaçlayan “Green Claims Directive” (Yeşil Beyanlar Direktifi) teklifi, son dönemde oluşan siyasi gelişmelerin ardından durma noktasına geldi. Önce Avrupa Komisyonu’nun geri çekilme sinyalleri vermesi, ardından da İtalya’nın desteğini çekmesiyle birlikte, dosyanın ilerlemesi neredeyse imkânsız hale geldi.
Direktif Ne Getiriyordu?
2023 baharında önerilen ve müzakere süreci devam eden Green Claims Direktifi, şirketlerin “çevre dostu”, “karbon nötr”, “doğaya zararsız” gibi iddialarını bilimsel ve doğrulanabilir temellere oturtmayı hedefliyordu. AB içindeki “yeşil aklama” (greenwashing) vakalarının artması üzerine gündeme gelen düzenleme, şirketlerden bu tür iddialarını belgelemelerini ve kamuoyuna açık şekilde doğrulamalarını zorunlu kılacaktı.
Direktif, mikro ölçekli işletmeleri başlangıçta kapsam dışında bıraksa da, müzakereler ilerledikçe bu işletmelerin de düzenlemeye tabi olabileceği ihtimali doğmuştu. Bu durum ise, hem Komisyon hem de bazı üye ülkeler nezdinde siyasi temelli ciddi çekincelere yol açtı.
Ne Oldu da Süreç Askıya Alındı?
Geçtiğimiz hafta Avrupa Komisyonu, sürecin geldiği noktayı “basitleştirme gündemi” ile uyumsuz bulduğu gerekçesiyle direktifi geri çekme niyeti taşıdığını açıkladı. Bu açıklama, hem Avrupa Parlamentosu hem de üye ülkelerde kafa karışıklığına neden oldu. Zira müzakereler hâlâ devam ediyordu ve taraflar anlaşma arayışındaydı.
İtalya’nın hafta sonu verdiği kararla desteğini tamamen çekmesi, sürece son darbeyi vurdu. Bu kararla birlikte, müzakereleri yürüten AB Konseyi Dönem Başkanlığı, artık direktif üzerinde ilerlemek için yeterli siyasi desteğe sahip değil.
Şimdi Ne Olacak?
Aslında Komisyon’un resmi olarak çekilme kararı alıp almayacağı henüz netlik kazanmış değil ancak mevcut siyasi atmosfer, Green Claims Direktifi’nin bu haliyle yasalaşmasının zor olduğunu gösteriyor. AB içinde “yeşil yıkama” iddialarının düzenlenmesine yönelik kapsamlı ve bağlayıcı bir mevzuat arayışı, şimdilik rafa kalkmış görünüyor.
Değerlendirme
Green Claims Direktifi’nin askıya alınması, Avrupa Birliği’nin sürdürülebilirlik hedeflerine giden yolda önemli bir sapma olarak okunabilir. Kurumsal bazdaki çevre beyanlarının doğruluğunu sağlamak amacıyla hazırlanan bu düzenleme, yalnızca tüketici güvenini artırmayı değil, aynı zamanda çevre dostu üretim iddialarının gerçeklerle uyuşmasını amaçlıyordu. Dolayısıyla bu geri adım, hem şirketlerin iklim iddialarını şeffaflaştırma çabalarına hem de döngüsel ekonomi hedeflerine darbe vurabilir.
Özellikle AB Yeşil Mutabakatı’nın bir parçası olarak sunulan bu direktifin rafa kalkması, diğer sürdürülebilirlik politikalarını da dolaylı biçimde etkileyebilir. Zira Green Claims Direktifi, geniş bir eko-etiket sisteminin ve sürdürülebilir ürün piyasasının hukuki temelini oluşturacaktı. Bu boşluk, hem tüketicilerin güveninde aşınmaya hem de çevresel taahhütlerde geri kaymalara yol açabilir.
Türkiye Açısından Ne Anlama Geliyor?
Türkiye, 2021 yılında yayımladığı Yeşil Mutabakat Eylem Planı’yla AB ile ticaretinde sürdürülebilirlik kriterlerini ana gündemine almış durumda. Özellikle ihracat odaklı sektörlerde çevresel beyanlar giderek daha fazla önem kazanıyor. Green Claims gibi düzenlemeler, Türk şirketlerinin AB pazarında nasıl konumlanacağını ve ne tür doğrulama süreçlerine tabi olacaklarını da belirliyordu.
Bu direktifin geri çekilmesi, kısa vadede Türk ihracatçıları için idari yüklerin artmasını engellemiş olabilir. Ancak orta ve uzun vadede AB’nin sürdürülebilirlik politikalarındaki bu tür belirsizlikler, yatırım kararlarını ve stratejik planlamaları zorlaştırabilir. Ayrıca kendi iç pazarını düzenlemeyi hedefleyen Türkiye için bu gelişme, benzer bir çevresel beyan düzenlemesinin ertelenmesine neden olabilir. Oysa küresel tedarik zincirlerinde daha şeffaf ve hesap verebilir sistemler kurmak, Türkiye gibi üretici ülkeler için bir rekabet avantajı yaratacaktır.
Bundan Sonrası
Green Claims Direktifi şimdilik durdurulmuş olsa da, yeşil iddiaların düzenlenmesine duyulan ihtiyaç ortadan kalkmış değil. Özellikle çevre duyarlı tüketicilerin ve yatırımcıların beklentileri, piyasa standartlarını yönlendirmeye devam edecek. Bu nedenle şirketlerin gönüllü doğrulama, şeffaflık ve izlenebilirlik araçlarına yatırım yapmaları, yalnızca regülasyonlara uyum için değil, aynı zamanda güvenilirlik ve itibar açısından da stratejik önem taşıyor.
Türkiye için bu gelişmeler, pasif bir izleyiciden çok, aktif bir politika geliştirici olmanın önemini bir kez daha gösteriyor. Yeşil geçişin, sadece mevzuat takibiyle değil, kendi iç normlarımızı oluşturmakla mümkün olduğunu unutmamak gerekiyor.

yeşilbüyüme.org

Okumaya devam et

GÜNCEL

Trump: “Çin ile ticaret anlaşması imzaladık, sorada Hindistan var”

ABD Başkanı Donald Trump, Çin ile ticaret anlaşması imzaladıklarını, Hindistan ile de “büyük” bir anlaşma yapabileceklerini söyledi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Trump, Beyaz Saray’da düzenlenen etkinlikte, ekonomiye dair açıklamalarda bulundu.

ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, Ticaret Bakanı Howard Lutnick ve Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer’ın ülkelerle ticaret anlaşması yapmak için “fazla mesai” yaptıklarını ifade eden Trump, “herkesin anlaşma yapmak istediğini” dile getirdi.

Trump, birkaç ay önce basının “Gerçekten ilgilenen birileri var mı?” diye sorduğuna işaret ederek, “Daha dün Çin ile imzaladık. Herkesle anlaşma yapmayacağız. Bazılarına sadece bir mektup gönderip ‘Çok teşekkür ederiz, yüzde 25, 35, 45 tarife ödeyeceksiniz.’ diyeceğiz.” ifadesini kullandı.

“Harika” anlaşmalar yaptıklarını belirten Trump, “Belki Hindistan ile çok büyük bir anlaşma yolda. Hindistan’ı açacağız. Çin anlaşmasında ise Çin’i açmaya başlıyoruz. Daha önce asla mümkün olmayan şeyler gerçekleşiyor. Her ülkeyle ilişkimiz çok iyi durumda.” diye konuştu.

Trump, tarifeler sayesinde yapılan yatırımlara ve kurulacak fabrikalara değinerek, çip şirketi Texas Instruments’ın de ABD’de 60 milyar dolar harcayacağını bildirdi.

“Fed’in faiz oranını düşürmesi faydalı olurdu”

Trump, ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Jerome Powell’a yönelik eleştirilerine de devam ederek, “Eğer Fed’de faiz oranlarını biraz düşürecek bir kişi olsaydı, bu faydalı olurdu. Bu adamla mücadele etmemiz gerekiyor, işini yapmıyor.” dedi.

2 puan faiz indirilmesinin 600 milyar dolar tasarruf sağlayacağını öne süren Trump, “Sadece bir kalem darbesiyle, bir cümleyle 1 trilyon dolar tasarruf edebilirsiniz. En yüksek faiz oranlarından birine sahip olmamız utanç verici. En düşük biz olmalıydık.” ifadesini kullandı.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Şirketlerde Bağımsız Yönetim Kurulu Üyeliği Neden Şart Olmalı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Şirketlerin kâr ederek sürdürülebilir şekilde büyümek ve marka değerlerini artırabilmeleri için, kurumsal yönetim ilkelerini benimseyerek kurumsallaşma yolculuğuna çıkmaları artık bir zorunluluk.

Bu süreçte en önemli sermaye ise şüphesiz kaliteli insan kaynağı. İnsan kaynağı deyince şirketin her departmanında görev yapan çalışanlar akla gelse de, bu yazımda şirketin geleceğine yön verecek vizyon ve stratejiler ortaya koyması gereken, icra kuruluna hedef belirleyecek ve bu hedeflerin takibini yapacak Yönetim Kurulu üyeleri özelinde bağımsız üyelere değinmek istiyorum.

Bağımsız Yönetim Kurulu Üyeliği Nedir?

Malum şirketlerde genelde hissedar üyeler, işin doğası gereğince yönetim kurulu üyeleri olurlar. Hissedarların, şirket yönetim kurulu üyesi olabilmeleri için taşımaları gereken belirlenmiş özel şartlar yok. Ancak şirketin geleceğine yön verecek böylesine önemli bir kurulda yer alacak kişilerin günümüzün zorlu rekabet şartlarında asgari üniversite mezunu olması, en az bir yabancı dil konuşabilmesi, işin gerektirdiği deneyim ve bilgiye sahip olması beklenir.

Peki ama şirketi başarılı bir şekilde yönetmek, kurumsal bir yapıya evirerek daha da büyütmek, gelecek nesillere devredebilmek için sadece hissedar yönetim kurulu üyeleri yeterli mi? Maalesef hayır. Okuyucularımızın akıllarına, şirketlerin zaten profesyonel icra kurulları, genel müdürleri, direktörleri yok mu düşüncesi gelebilir. Tabi ki çoğu şirkette bu kişiler mevcut ama icra organları ile yönetim kurulunun görevlerinin net bir şekilde ayrılması ve icrada yer alan kişilerin aynı zamanda yönetim kurulu üyeliği şapkasını taşımaması gerektiğini artık hepimiz biliyoruz diye düşünüyorum. İşte bu nedenle şirketlerde bağımsız yönetim kurulu üyesi şart.

Her ne kadar Türk Ticaret Kanun’una göre bağımsız yönetim kurulu üyeliği yasal bir zorunluluk olmasa da Sermaye Piyasası Kanun’una göre halka açık şirketlerde bu bir zorunluluk. Nitekim, SPK tarafından yayımlanan Kurumsal Yönetim Tebliğinde de yönetim kurulu içerisindeki bağımsız üye sayısı toplam üye sayısının üçte birinden az ve her durumda bağımsız üye sayısı ikiden az olamayacağı düzenlenmiştir.

Konunun özüne değindiğimize göre, bağımsız yönetim kurulu üyesi nedir bu soruya cevap verecek olur isek, icrada görevli olmayan, üyelik haricinde şirkette başkaca herhangi bir idari görevi veya kendisine bağlı icrai mahiyette faaliyet gösteren bir birim bulunmayan ve şirketin günlük iş akışına ve olağan faaliyetlerine müdahil olmayan kişi olarak tanımlanabilir.

Kimler Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi Olabilir?

Kurumsal Yönetim Tebliğine göre özetle aşağıdaki kriterlerin tamamını taşıyan yönetim kurulu üyesi bağımsız üye olarak nitelendirilir:

  • Şirket hissedarı olmamalı
  • Son beş yıl içerisinde, şirkete önemli ölçüde hizmet ve ürün sağlayan firmaların herhangi birisinde ortak, çalışan veya yönetim kurulu üyesi olmamalı
  • Son beş yıl içerisinde, başta şirketin denetimi (vergi denetimi, kanuni denetim, iç denetim de dahil), derecelendirilmesi ve danışmanlığı olmak üzere, yapılan anlaşmalar çerçevesinde şirketin önemli ölçüde hizmet veya ürün satın aldığı veya sattığı şirketlerde, hizmet veya ürün satın alındığı veya satıldığı dönemlerde, ortak (%5 ve üzeri), önemli görev ve sorumluluklar üstlenecek yönetici pozisyonunda çalışan veya yönetim kurulu üyesi olmaması.
  • Bağımsız yönetim kurulu üyesi olması sebebiyle üstleneceği görevleri gereği gibi yerine getirecek mesleki eğitim, bilgi ve tecrübeye sahip olması.
  • Bağlı oldukları mevzuata uygun olması şartıyla üniversite öğretim üyeleri hariç, kamu kurum ve kuruluşlarında üye olarak seçildikten sonra tam zamanlı çalışmıyor olması.
  • Gelir Vergisi Kanunu’na göre Türkiye’de yerleşik olması.
  • Şirket faaliyetlerine olumlu katkılarda bulunabilecek, şirket ortakları arasındaki çıkar çatışmalarında tarafsızlığını koruyabilecek, menfaat sahiplerinin haklarını dikkate alarak özgürce karar verebilecek güçlü etik standartlara, mesleki itibara ve tecrübeye sahip olması.
  • Şirket faaliyetlerinin işleyişini takip edebilecek ve üstlendiği görevlerin gereklerini tam olarak yerine getirebilecek ölçüde şirket işlerine zaman ayırabiliyor olması.
  • Şirketin yönetim kurulunda son on yıl içerisinde altı yıldan fazla yönetim kurulu üyeliği yapmamış olması.
  • Aynı kişinin, şirketin veya şirketin yönetim kontrolünü elinde bulunduran ortakların yönetim kontrolüne sahip olduğu şirketlerin üçten fazlasında ve toplamda borsada işlem gören şirketlerin beşten fazlasında bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak görev almıyor olması

Sonuç

Günümüz dünyasında eğer bir şirketin yönetim kurulu, şirketin yeni ufuklara yelken açmasını sağlayabilecek vizyona sahip, hızlı ve rasyonel kararlar alabilen, icra kuruluna şirketin vizyonu doğrultusunda yön verebilen, strateji belirleyen, tabiri caiz ise şirketin beyni olabilecek insanlardan oluşuyor ise o şirketin bir geleceği olması mümkün. Bu kurulun üyelerinin sadece hissedarlardan oluşması ise maalesef yeterli olmamakta. Mutlaka alanında uzman profesyonel yönetici, mali işler & finans uzmanı, hukukçu, mühendis veya akademisyen olan bağımsız üyelerin şirket yönetim kurulunda yer almaları bu anlamda son derece önemli ve değerli bir kazanım. Bu kişiler, çıkar çatışmasından uzak kalarak, icrada görevli olmayan yönetim kurulu üyeleri içerisinde görevlerini hiçbir etki altında kalmaksızın yapabilme olanağı ile de tüm paydaşlara ayrıca güven verebilirler.

Son söz olarak, gerek hissedar kökenli gerekse bağımsız olsun, şirketlerimizde kadın yönetim kurulu üyelerimizin sayısının artması da en büyük temennimiz.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.