Eski bankacı Erol Taşdelen, Merkez Bankası’nın 2021 sonu enflasyon tahminini yüzde 14,1’den yüzde 18,4’e; 2022 yıl sonu için ise yüzde 7,8’den yüzde 11,8’e yükselttiğine dikkat çekerek, bu koşullarda yüzde 7-8 ile verilecek kredilerin kamu bankalarını zarar ettireceğini vurguluyor. Bu nedenle de daha fazla indirim yapılmayacağını düşündüğünü belirtiyor.
İktidarın seçim algoritmasının devreye girdiğini düşünmemizi gerektirecek çok alamet var. Merkez Bankası faiz indiriyor, kamu bankaları onu takip ediyor, küçük esnafa yönelik Kredi Garanti Fonu (KGF) garantili yeni bir kredi paketinin açılacağı söyleniyor… İktidarın ekonomide attığı adımların siyasette ne anlama geldiğini önümüzdeki dönemde bol bol tartışacağız; bugün bu gelişmelerin vatandaşın tüketici kimliği için ne anlama geldiğine bakalım. Pek çok soru var: Bu seviyeden kredi kullanılır mı, özel bankalar da indirim yapar mı, yapılandırma mümkün mü…? Bu soruları eski bankacı Erol Taşdelen’e sordum…
1) Kamu bankaları konut kredisinin faizinde ne kadar indirim yaptı?
Aylık faiz yaklaşık yüzde 1.38 civarındaydı. Bu, yılda yaklaşık yüzde 16.44’lük faize karşılık geliyordu. Son indirimle kamu bankaları faizi yüzde 1.29’a çekti. Bunun da karşılığı yüzde 15.48. (Vakıfbank, 1 milyon TL üzerindeki krediler için ise faizi yüzde 1.34 olarak uyguluyor.)
2) Faizdeki bu düşüş krediye ödenecek parayı ne kadar azaltacak?
500 bin liralık bir ev için 250 bin lira kredi kullanacağınızı varsayalım. Faizin yüzde 1.38’den yüzde 1.29’a indirilmesi, ödeyeceğiniz tutarı sadece 20 bin lira düşürüyor. Ev sahipleri ve inşaat şirketleri, “Faizler indi, talep arttı” diye fiyata 20-30 bin lira zam yaparsa, sıfıra sıfır, elde var sıfır olacak…
Hesap şöyle: Yüzde 1.29’dan 10 yıl vadeli kredi kullananlar toplamda 492 bin lira, yani 242 bin lira faiz ödeyecek. Son indirim öncesindeki faiz oranı olan yüzde 1.38’den kredi kullananlar ise 263 bin lira faiz ödüyordu. Kısacası son indirim, 250 bin liralık kredinin faizinde sadece 21 bin lira fark ettiriyor.
Peki 2020 yazında kısa bir süre için uygulanan yüzde 0.64’lük faizden kredi kullanan şanslı vatandaşlar 250 bin lira için ne kadar faiz ödemişti? Sadece 108 bin TL! Aradaki fark çok büyük. Ya da şöyle bakalım: 0.64’ten kredi kullananlar ayda 2.990 TL taksit ödüyordu, bugünkü orandan kredi kullananlar aylık 4.150 TL ödeyecek. Ciddi fark var…
3) Kamu bankalarının faiz indirimi konut fiyatlarında artışa yol açar mı?
2020’deki 0.64’lük faiz oranları önce satışları, sonra fiyatları patlatmıştı. Geçen hafta yapılan indirimin aynı etkiyi yaratması zor, çünkü yukarıdaki hesapta görüldüğü gibi yapılan indirim ödenecek taksitleri çok değiştirmiyor. Oysa 2020’deki 0.64’lük faiz ciddi anlamda değiştirmişti.
4) Konut faizi daha düşer mi?
Kamu bankaları konut kredisinin faizini, 2020’deki gibi yüzde 0.64’e ya da onun biraz üzerine çeker mi? Erol Taşdelen, Merkez Bankası’nın 2021 sonu enflasyon tahminini yüzde 14,1’den yüzde 18,4’e; 2022 yıl sonu için ise yüzde 7,8’den yüzde 11,8’e yükselttiğine dikkat çekerek, bu koşullarda yüzde 7-8 ile verilecek kredilerin kamu bankalarını zarar ettireceğini vurguluyor. Bu nedenle de daha fazla indirim yapılmayacağını düşündüğünü belirtiyor.
Yine de seçim yaklaştıkça ve anketlerde AKP’nin oyları erimeye devam ettikçe iktidar “bütün silahlar”ı çekmeyi deneyebilir. Konut kredisinde dampingle piyasayı hormonlu şekilde canlandırmak o silahlardan biri.
5) Bugünkü seviyeden kredi kullanan vatandaşlar, yarın faizler daha da indirilirse yapılandırma ile yeni orana geçebilir mi?
Bankadan yapılandırma talep etmek mümkün ama bu talebin kabul edileceğinin garantisi yok. Bankaların kredi kapatma taleplerini yerine getirmesi yasal zorunluluk ama ödeme planının değiştirilmesi yani yapılandırma ile ilgili bir zorunluluk yok.
Ayrıca bankanın çıkaracağı yeni ödeme planı, ürkütülen kuşa değmeyebilir. Şuna bakmak gerekiyor: Bankanın isteyeceği komisyon (Bankaların yapılandırma için yüzde 2 kredi istemesi olağan) ile birlikte ödenecek tutar, yapılandırma yapılmasa ödenecek tutardan ciddi şekilde az mı?
Özetle yapılandırma için eski ödeme planı ile banka tarafından çıkarılan yeni ödeme planını karşılaştırmak ve dip toplamlara bakmak lazım. Erol Taşdelen’in sözleriyle, “Bankalar kendi lehlerine olmayan bir şeyi kolay kolay kabul etmez.”
6) Özel bankalar da indirime katılır mı?
Kendi hallerine bırakılırlarsa hayır. Enflasyon yüzde 20’ye dayanmışken ve Merkez Bankası’nın iyimser tahminlerinin aksine, birçok güvenilir ekonomist fiyat artışlarının yavaşlamayacağı, hatta artacağını öngörürken faizde indirim yapmak zarar etmek anlamına gelir. Özel bankaların çoğu yabancı sermayeli. Kâr etmek için Türkiye’deler. Zaten yasalar da bütün işletmelerin basiretli bir tüccar gibi davranmasını zorunlu kılar ki, onun da birinci koşulu zarar etmemektir.
Bununla birlikte pandemi döneminde bankaları daha fazla kredi vermeye zorlamak için “aktif rasyosu” diye bir rasyo icat eden iktidar, benzeri bir yönteme yine başvurabilir. Ya da 2019 ve 2020’de yapıldığı gibi banka yöneticilerine telefonlarla “ricalar” iletilebilir. Öyle olursa özel bankalar da indirime katılır.
7) Kamu bankalarının indirime rağmen konut kredisi vermekte isteksiz davrandığı söyleniyor, bunun sebebi ne?
Çünkü kamu bankalarında kaynak yok. “Faizi düşürdüm” demek yetmiyor, kamu bankalarına kaynak da sağlamak gerekiyor. Parasal kaynak yaratmadan kamu bankalarının iştahlı davranması zor, çünkü yüzde 15.48 yıllık faizle kredi vermek, enflasyonun yüzde 20’ye dayandığı bir ortamda zarar etmek anlamına geliyor. Kamu bankalarının görev zararını sineye çekmesi için iktidarın kaynak sağlaması, bankalara sermaye koyması lazım.
Erol Taşdelen’le yaptığım söyleşinin detayları video kaydında…
İsrail ile İran arasında çıkabilecek uzun süreli bir savaş, sadece çatışmanın merkezindeki ülkeleri değil, çevre ülkeleri ve küresel sistemi de etkileme potansiyeline sahiptir. Türkiye, jeopolitik konumu, enerji bağımlılığı, ekonomik yapısı ve diplomatik ağı nedeniyle bu savaşın en çok etkilenecek ülkelerinden biri olacaktır.
Bu analiz, savaşın Türkiye’ye olası etkilerini altı temel başlık altında ele almaktadır:
1. 🛢️ Enerji ve Ekonomi Üzerindeki Etkiler
İran’ın enerji üretimi ve Hürmüz Boğazı’nın kontrolü, küresel petrol ve doğal gaz arzı için kritik önemdedir. Savaşın bu hattı etkilemesi durumunda:
Enerji fiyatlarında sert artış yaşanacaktır. Türkiye’nin petrol ve doğal gazda yüksek dışa bağımlılığı, enerji ithalat faturasını şişirecek, cari açık büyüyecektir.
Enflasyonist baskı artar. Akaryakıt ve üretim maliyetlerinin yükselmesi, gıda ve temel tüketim ürünlerinde zincirleme fiyat artışına neden olur.
Sanayi ve ulaşım sektörlerinde maliyet artışıyla birlikte tüketici harcamalarında daralma görülebilir.
2. ⚖️ Jeopolitik Denge ve Dış Politika Baskısı
Türkiye, Batı bloku (NATO-ABD) ile İslam dünyası arasında denge kurmaya çalışan bir dış politika izlemektedir. Savaş derinleşirse:
Çift yönlü baskı oluşur. ABD, Türkiye’den İsrail lehine daha net bir pozisyon almasını bekleyebilirken; iç kamuoyu ve İslam ülkeleri Filistin-İran eksenine daha yakın bir tavır talep edebilir.
Denge politikası zorlaşır. Türkiye, arabulucu rolünü korumak isterken tarafsızlığını da kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir.
3. 🤝 Diplomasi ve Göç Yönetimi
Savaş bölgesine yakın olan Türkiye, bölgedeki göç hareketlerinden doğrudan etkilenebilir.
Yeni mülteci dalgası riski doğar. İran, Irak ve Suriye’deki çatışma ve insani krizler nedeniyle Türkiye sınırlarına yeni göç baskıları oluşabilir.
İç politikada göç tartışmaları artar. Halihazırda Suriyeli göçmenler konusunda hassas olan kamuoyunda yeni bir göç dalgası sosyal ve siyasi gerilimlere yol açabilir.
4. 🛡️ Güvenlik ve Askeri Riskler
Savaş, bölgedeki tüm askeri dengeleri etkileyebilir ve Türkiye’nin güvenlik ortamını doğrudan sarsabilir.
Sınır ötesi gerginlikler: Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki operasyon bölgelerinde İran yanlısı milis gruplarla sıcak temas ihtimali artar.
Terör riski ve iç güvenlik tehditleri: İran destekli yapıların Türkiye içinde veya sınır hattında provokatif eylemlere yönelmesi riski oluşur.
5. 📉 Finansal Piyasalara Etkisi
Savaş ortamı, küresel finansal piyasalarda risk algısını artırır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler bu dalgalanmalardan doğrudan etkilenir.
Borsa İstanbul’da dalgalanma görülür. Yabancı yatırımcıların riskten kaçışı, Borsa İstanbul’da satış baskısını artırabilir.
Döviz kurları ve altın fiyatları artabilir. TL üzerindeki baskı artar; bireyler ve yatırımcılar güvenli liman olarak döviz ve altına yönelir.
6. 🚢 Ticaret ve Sanayiye Etkisi
Türkiye’nin Orta Doğu ve Orta Asya’ya olan ticareti, savaş nedeniyle sekteye uğrayabilir.
Dış ticaret yollarında sorun: İran ve Irak güzergâhlarında güvenlik riskleri, lojistik maliyetleri artırır.
İhracatçı üreticiler zarar görür. Özellikle makine, inşaat, tekstil ve otomotiv yan sanayi sektörleri sipariş iptalleri ve pazar kaybı riskiyle karşı karşıya kalır.
Sonuç: Türkiye Çok Boyutlu Riskle Karşı Karşıya
İsrail-İran savaşının uzun sürmesi; ekonomi, dış politika, güvenlik, diplomasi ve toplumsal alanlarda zincirleme etkiler yaratır. Türkiye bu süreci, enerji stratejilerini gözden geçirerek, iç güvenlik politikalarını güçlendirerek ve diplomatik dengesini koruyarak yönetmek zorunda kalacaktır.
Kriz, bir şirketin itibarını, finansal yapısını ve operasyonel devamlılığını tehdit eden olağanüstü bir durumdur. Ancak artık krizler sadece doğal afet, ürün hatası ya da skandallardan ibaret değil; dijital linçler, sosyal medya kampanyaları ve siber saldırılar da modern kriz tanımının bir parçası haline gelmiştir.
Bu bağlamda kriz yönetimi, geleneksel yöntemlerin ötesine geçerek çok boyutlu, hızlı ve veri odaklı bir yapıya dönüşmüştür. İşte yeni nesil kriz yönetimi yaklaşımları:
1. Gerçek Zamanlı İzleme ve Erken Uyarı Sistemleri
Artık krizleri tahmin etmek ve erken müdahale etmek mümkündür. Sosyal medya dinleme araçları sayesinde olası bir krizin sinyalleri önceden yakalanabilir. Bu araçlar kullanıcı şikayetlerini, anahtar kelimeleri ve duygu analizlerini anlık olarak takip ederek alarm verir.
2. Senaryo Tabanlı Simülasyonlar ile Hazırlık
Başarılı kurumlar, olası kriz senaryolarını önceden simüle ederek kriz anında hangi adımları atacaklarını netleştiriyor. Ürün geri çağırma, siber saldırı veya itibar krizleri gibi olaylara karşı önceden denenmiş çözümler hazır tutuluyor.
3. Çok Paydaşlı İletişim Yönetimi
Krizler yalnızca kamuoyu ile değil, çalışanlar, yatırımcılar, müşteriler ve resmi kurumlar gibi çok sayıda paydaşla da doğru iletişimi gerektirir. Her paydaş grubu için özel mesajlar, farklı iletişim kanallarıyla sunulmalıdır.
4. Veri Odaklı Karar Verme Süreçleri
Kriz anında refleksle değil, veriye dayalı stratejiyle hareket etmek hayati önem taşır. Sosyal medya verileri, müşteri geri bildirimleri, kriz yayılma analitiği gibi göstergelerle doğru adımlar belirlenebilir.
5. Dijital Kriz Müdahale Ekipleri
Geleneksel kriz masaları yerini artık dijital kriz ekiplerine bırakıyor. Özellikle sosyal medya krizlerinde, deneyimli ekipler anında devreye girerek içerik üretimi, yorum yönetimi ve doğru bilgilendirme ile süreci kontrol altında tutuyor.
6. Şeffaflık ve Samimi İletişim Dili
Geleneksel kriz iletişimi genellikle soğuk, resmi bir dille yürütülürdü. Ancak günümüzde tüketici daha empatik, samimi ve içten bir yaklaşım bekliyor. CEO açıklamaları, kısa videolar ve açıklayıcı infografikler daha fazla etki yaratıyor.
7. Kurum İçi Kriz Eğitimleri
Kriz yönetimi sadece yönetime değil, tüm çalışanlara aittir. Bu nedenle özellikle ön cephede görev yapan çalışanlara kriz anında nasıl davranmaları gerektiği eğitilmelidir. Kriz bilinci, kurum kültürünün bir parçası haline getirilmelidir.
8. Kriz Sonrası Rehabilitasyon Planları
Kriz atlansa bile etkisi devam eder. İtibar kaybı, müşteri güveni ve çalışan motivasyonu gibi konularda kriz sonrası rehabilitasyon süreci başlatılmalı; iletişim kampanyaları, itibar onarma projeleri ve iç iletişim aksiyonları devreye alınmalıdır.
9. Siber Güvenlik Odağında Kriz Hazırlığı
Dijitalleşmenin getirdiği en büyük risklerden biri de siber saldırılardır. Kurumlar, sadece BT birimlerinin değil tüm organizasyonun siber krizlere hazırlıklı olması için yeni stratejiler geliştiriyor.
10. Kurumsal Hafıza ve Öğrenen Organizasyon Yaklaşımı
Her kriz, gelecekteki krizler için bir öğrenme fırsatıdır. Kriz sonrasında detaylı analiz yapılmalı, neyin işe yaradığı ve neyin işe yaramadığı kayıt altına alınmalı ve bu bilgiler kurumsal hafızaya entegre edilmelidir.
Krizler Kaçınılmaz, Yönetim Şekli Tercih Meselesidir
Krizlerin ne zaman çıkacağını kestirmek zor olabilir; ancak nasıl yönetileceği tamamen kurumsal hazırlıkla ilgilidir. Yeni nesil kriz yönetimi; çevik, şeffaf, veri temelli ve insan merkezli bir yaklaşımla ilerlemektedir. Bu yöntemleri benimseyen kurumlar, sadece krizleri aşmakla kalmaz, aynı zamanda krizlerden güçlenerek çıkar.
ABD Hazine Bakanlığı’na bağlı Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi (OFAC), yaptırımların uygulanması konusundaki kararlılığını bir kez daha ortaya koydu. OFAC, Rusya’ya yönelik yaptırımların ihlali nedeniyle San Francisco merkezli yatırım firması GVA Capital Ltd.’ye tam 215.988.868 dolarlık ceza verdi.
Ceza Gerekçesi Ne?
OFAC, GVA Capital’in, yaptırım uygulanan Rus oligark Süleyman Kerimov adına bilerek yatırım yönettiğini tespit etti. Daha da dikkat çekici olan, şirketin Kerimov’un yaptırım statüsünden haberdar olmasına rağmen bu işlemleri yürütmüş olması.
GVA Capital’in ayrıca, OFAC tarafından yürütülen soruşturma kapsamında gönderilen resmi celbe yanıt vermemesi, cezanın bu denli yüksek belirlenmesinde etkili oldu.
OFAC Değerlendirmesi
Yetkililer, GVA Capital’in davranışını “kötü niyetli ve ağır ihlal” olarak nitelendirirken, şirketin bu süreci kendi rızasıyla ve gönüllü bir şekilde açıklamamış olmasını da cezayı artırıcı faktör olarak değerlendirdi.
Bu karar, ABD makamlarının yaptırım kurallarına uymayan finansal aktörlere karşı hoşgörüsüz bir yaklaşım sergilemeye devam edeceğinin açık bir göstergesi olarak yorumlandı.
OFAC SDN Listesine Yeni Eklemeler
Aynı gün OFAC, terörle mücadele çerçevesinde Özel Olarak Belirlenmiş Kişiler ve Kuruluşlar Listesi’ni (SDN Listesi) de güncelledi.
Yeni Eklenen Şahıs:
Adı: Nasr Mohsen Ali Huthele
Lakabı: Al-Shammari, Nasr
Uyruğu: Irak
Bağlantısı: İran destekli Şii milis örgütü Harakat al-Nujaba
Bu gelişmeler, özellikle yatırım ve finans sektöründe faaliyet gösteren uluslararası kuruluşlar için net bir uyarı niteliği taşıyor. OFAC’ın bu kararı:
Yaptırım listesinde yer alan kişi ve kurumlarla bağlantılı her tür finansal faaliyetin ağır sonuçları olacağını,
Şirketlerin yalnızca yaptırım uygulanan varlıklarla değil, uyum süreçleriyle ilgili yükümlülüklere de dikkat etmeleri gerektiğini,
Ve en önemlisi, ihlal sürecinde iş birliği yapılmamasının ceza miktarını katlayabileceğini göstermektedir.
Finans sektöründe faaliyet gösteren şirketler için yaptırım uyumu, artık yalnızca bir hukuk meselesi değil; aynı zamanda kurumsal itibarı ve geleceği doğrudan etkileyen stratejik bir sorumluluk haline gelmiştir.
GVA Capital örneği, bu sorumluluğun ihmal edilmesi durumunda yıkıcı sonuçların kaçınılmaz olduğunu göstermektedir.