Connect with us

ŞİRKETLER

BYD, SEAL U DM-i modelini Avrupa’da ilk kez Türkiye’de satışa sunacak

Yayınlanma:

|

Elektrikli araç üreticisi BYD, şarj edilebilir hibrit aracı BYD SEAL U DM-i modelini 2024’ün ikinci çeyreğinde Türkiye’de satışa sunacak.

Şirketten yapılan açıklamaya göre, BYD, 2024’ün ikinci çeyreğinden itibaren BYD SEAL U modelinin şarj edilebilir hibrit versiyonu BYD SEAL U DM-i’yi Türkiye’de satışa sunmaya hazırlanıyor.

Açıklamada görüşlerine yer verilen BYD Türkiye Genel Müdürü İsmail Ergun, BYD’nin çok hızlı büyüyen bir marka konumuna geldiğini belirterek, ‘2022’de yıllık 2 milyon ve 2023’te yıllık 3 milyonluk satış hacmine ulaştı. Böylece dünyada en çok satış gerçekleştiren ilk 10 marka arasına girmeyi başardı.’ ifadelerini kullandı.

 ‘BYD, Avrupa’da ve Türkiye’de hızlı bir şekilde büyümeyi hedefliyor’

İsmail Ergun, BYD olarak Türkiye’de müşterilere yenilikçi modeller sunmaya çalıştıklarını kaydederek, şu açıklamalarda bulundu:

‘Bu çalışmalar kapsamında sunacağımız yeni modelimiz, BYD’nin şarj edilebilir hibrit modeli BYD SEAL U DM-i olacak ve bunu 2024’ün ikinci çeyreğinde Türk tüketicisi ile buluşturmayı planlıyoruz. Giderek globalleşen BYD markası, Avrupa’da ve Türkiye’de hızlı bir şekilde büyümeyi hedefliyor. Bu kapsamda yeniliklerimizi kademeli olarak ülkemizde de sunmaya devam edeceğiz. 2024 stratejimiz çerçevesinde BYD’nin şarj edilebilir hibrit modeli olan BYD SEAL U DM-i, Avrupa’da ilk kez Türkiye’de satışa sunulacak.’

Ergun, BYD’nin Türkiye’nin köklü markalarından biri olmayı hedeflediğini, elektrikli araçların ithaline ilişkin yürürlüğe giren tebliğin ardından farklı bir süreç yönetmeye başladıklarını, bu noktada ürün stratejilerinde değişiklikler yapmak durumunda kaldıklarını ve bazı modellerin lansman tarihlerini öne çektiklerini anlattı.

Türkiye’de satış ve satış sonrası yapılanmalarının da geniş kapsamlı uygulandığına değinen Ergun, yeni bir markanın müşterilerine satış, servis, yedek parça yatırımlarını gerektiği şekilde yapmasının önem arz ettiğini bildirdi.

‘BYD Türkiye pazarı için üretimde öncelik tanıdı’

İsmail Ergun, BYD’nin Türkiye pazarını her zaman stratejik olarak önemli bir konumda değerlendirdiğini belirterek, mevcut şartlarda hızlı çözümü bulmak adına BYD’nin Avrupa ile yakın işbirliği yaptığını kaydetti.

BYD SEAL U DM-i’nin, D-SUV modeli olarak markanın özelliklerini yansıttığını kaydeden Ergun, şu bilgileri verdi:

‘Daha önce Türkiye’de BYD ATTO 3 modeline gösterilen ilginin BYD SEAL U DM-i modeline de fazlasıyla gösterileceğine inanıyorum. Özellikle Türkiye’de henüz elektrikli araç kullanmayıp, elektrikli sürüş keyfini yaşamak isteyenlerin büyük beğenisini toplayacağına inanıyorum. Ailelerin yanı sıra sportif tarza sahip araçları sevenler de, BYD SEAL U modelini tercih edeceklerdir. 1.5 litrelik benzinli motoru elektrik motoruyla birleştiren BYD SEAL U DM-i, 1000 kilometreyi aşan sürüş menziline sahip. BYD SEAL U DM-i modelini, D-SUV segmentinde rekabetçi bir fiyatla satışa sunacağız.’

BANKA HABERLERİ

Faizle Enflasyon Düşmez: Çözüm Üretimde!

Yayınlanma:

|

Nur içinde yatsın İ.Ü. SBF’de Maliye Politikası dersini Prof. Dr. Sevim GÖRGÜN hocadan alma şansını yakalamıştım. Hocamız, “İktisat Teorisi, İktisadi olayların nasıl oluştuğunu” araştırır derdi ve devam ederdi: “Günümüzde uygulanan iktisat politikalarında amaçlar genellikle, tam istihdam, fiyat istikrarı, yüksek bir büyüme, gelişme hızı ve gelir bölüşümündeki aşırı farklılıkların giderilmesidir” diye sözlerine devam ederek makro büyüklüklerin altını çizerdi.

İ.Ü. İktisat Fakültesi’nde Yüksek Lisans derslerinde Prof. Dr. Esfender KORKMAZ, Prof. Dr. İzzettin ÖNDER yine nur içinde yatsınlar Prof. Dr. Nihat FALAY ve Prof. Dr. Tülay ARIN hocalarımız da Makro denge ve önceliklere önem verirdi. İ.Ü. SBF’deki Prof. Dr. Ali Ülkü AZRAK gibi hukukçu hocalarımız da Bağımsız Hukuksal yapının ülke kalkınmasındaki ödemenin altını tekrar tekrar çizerdi…

Son yıllarda Enflasyon ile mücadele tüm önceliklerin önüne geçti. Fakat bunun da taktiksel ana aracı Faiz oranlarına kitlenip kaldı. “Talebi  daraltarak Enflasyonu kontrol altına almak” ise temel Enflasyon Politikası haline gelmiş durumda. Bu Politikanın doğruluğu ve Alternatifleri yeterince sorgulanmadı. Talep daraltmak için alım gücünün düşürülmesi, sosyal gelir dağılımı bozulması, neden değil sonuç olarak karşımıza çıkarken; özellikle son iki yıldır uygulanan sıkı para politikası İBB Başkanı İmamoğlu tutuklanması ile devam eden süreçte net sekteye uğradığı gibi ortaya çıkan sonuçları ile makro taşların henüz yerine oturmadığını, makro dengelerin ne kadar kırılgan olduğunu da yaşayarak öğrenmiş olduk. İki yıllık Talebi Baskılayarak Enflasyonu düşürme stratejisinde GÜVEN ortamı oluşmadığı için, rakamlara yansıyan bir düşüş de görülmedi, TÜFE %38’e sıkışıp kaldı. Döviz Rezervlerinden çıkan 50 milyar USD üzerinde döviz dışında örneğin, %46’lara kadar düşen Ticari Kredi faiz oranının %55-60 bandına çıkması, kredilerin daralması, kredi takip ve konkordatoların artması gibi olumsuzlukların maddi kaybını henüz hesaplamaya vakit bile bulamadık.  Alınan ilk sonuçlar bile bu sürecin iyi yönetilemediği ve yıkıcı olduğunun işaretleri dolu! Yaşayarak bir kez daha öğrendik ki “sıcak para siyasi gergin ortamları sevmez“.

Benim asıl üzerinde duracağım nokta Talebi bastırarak Enflasyonu düşürme yerine “Üretimi/arzı artırarak enflasyon düşürülemez miydi?” Hangi makro ekonomi politika kısa/orta/uzun vadede daha kalıcı olurdu? Bunu üzerinde kafa yormanın faydası var diye düşünüyorum!

Teoride üretim arzını artırmak, yani arz yönlü bir politika izlemek, talebi baskılamaya göre daha sürdürülebilir ve yapıcı bir çözüm olabilir. Ancak bu yaklaşımın Türkiye gibi yapısal sorunları olan bir ülkede uygulanması zorluklarını yaşayarak öğrendik.

Talep Kısmak ya da Arz Artırmak ne gibi sonuçlar doğurur

Kriter Talep Kısma (Faiz artırımı, kredi daraltma) Arz Artırma (Üretim, yatırım, verimlilik)
Kısa vadede etkisi Hızlı etki eder Yavaş ama kalıcı etki sağlar
Büyüme üzerindeki etkisi Negatif Pozitif
İşsizlik üzerindeki etkisi Artırır Azaltabilir
Enflasyona etkisi Tüketim düşer, fiyatlar gerileyebilir Mal arzı artar, fiyatlar denge bulur
Zorluk seviyesi Daha kolay (merkez bankası kararı yeterli) Daha zor (yatırım, teşvik, teknoloji gerek)

Neden sadece arz artırılamıyor?

  1. Yatırım ortamı güvensiz: Kur belirsizliği ve enflasyon riski yatırım iştahını bastırıyor.

  2. Finansmana erişim zor: Ticari kredi faizleri çok yüksek, yüksek faiz ile orta/uzun vadede yatırım cazip değil.

  3. Girdi maliyetleri çok yüksek: Özellikle enerji, hammadde, işgücü maliyetleri benzer ülkelere göre olumsuz ayrıştı.

  4. Sanayide dışa bağımlılık yüksek: Üretim artışı döviz ihtiyacını artırıyor, girdi maliyetlerinde ciddi artış var. Baskılanan kur ortamında İhracat Döviz Dönüşüm kur desteği (%2 ile başlayıp %3 ile devam eden) yetersiz kaldı. İhracatçıların rekabet koşulları ağırlaştı.

  5. Yapısal reformlar eksik: Verimliliği artıracak, hukuk, eğitim, tarım ve sanayi politikaları sınırlı.

Peki Arz Artırma Yoluyla Enflasyon Nasıl Düşürülür?

  1. Verimlilik Artışı: Dijitalleşme, otomasyon, enerji verimliliği yatırımları

  2. Yatırım Teşvikleri : Sanayi bölgeleri, ihracat odaklı üretim teşvikleri

  3. Tarım Reformları: Gıda fiyatları üzerinde doğrudan etkili

  4. Lojistik ve Enerji Maliyeti Düşüşü: Ulaştırma ve enerji altyapı yatırımları

  5. İstihdam ve Teknoloji Yatırımları: Uzun vadede üretim kapasitesini artırır

Özetlemek gerekirse; Türkiye’de kısa vadeli enflasyonla mücadelede talep daraltıcı politikalar etkili olabilir ancak orta-uzun vadede enflasyonu kalıcı biçimde düşürmenin yolu arzı artırmaktan geçer. Bu da ancak yatırım, üretim, verimlilik ve kurumsal reformlarla mümkündür. Yoksa sadece Talebi daraltalım stratejisi uygulanır ise Vatandaş ürün almasın, Esnaf ürün satamasın, Sanayici üretmesin sonucu elimizde kalır ki henüz bunun ekonomi ve sosyal alandaki sonuçları hakkında oluşacak sorunları kimse dillendirmiyor. Sonucun İflaslar, İşsizlik, batan krediler, kriminal ortamın oluşması gibi liste uzatılabilir. Tahmin etmek için de ekonomist ya da kahin olmak gerekmiyor! Klasik söylem olacak ama aynı yöntemleri deneyerek farklı sonuçlar beklenmeyeceği için yeterince deneyim edinmedik mi?

Erol TAŞDELEN-Ekonomist        www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

Ali Coşkun

Kur, Faiz ve Döviz Cinsinden Kredi Tercihleri: Şirketlerin Finansman Stratejilerinde Yanılgılar

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye’de ihracatçı firmalar, doğası gereği döviz gelirine sahiptir. Bu firmaların döviz pozisyonları güçlü olduğu için genellikle yabancı para (YP) cinsinden borçlanmaları daha rasyonel görünür.

Ancak son dönemde piyasada gözlemlenen bazı uygulamalar, bu ekonomik rasyonaliteyle çelişmektedir.

Döviz geliri olan firmaların Türk lirası (TL) cinsinden kredi kullanması ve döviz geliri olmayan firmaların YP krediye yönelmesi finansal yönetim açısından önemli riskler taşımaktadır.

Özellikle döviz geliri olan firmaların, “ kur artacak ” beklentisiyle yüksek faizli TL kredi kullanmaları, kısa vadede mantıklı gibi görünse de uzun vadede ciddi maliyet doğurabilir.

TL faiz oranları %55-60 seviyelerindeyken aynı firmaların döviz bazlı kredi kullanması halinde karşılaşacakları maliyet çok daha düşük olabilir.

ABD Merkez Bankası faizleri %4.5 civarındadır. Bu durumda teorik bir yaklaşımda kredi hesabı yapılırken sadece yerli faiz değil, global faiz de hesaba katılmalıdır.

Yani kredi maliyeti analizi yapılırken ABD faizi + Türkiye risk primi ya da TL faizi karşılaştırılmalıdır.

Bir örnek ile açıklarsak :

ABD’de dolar faizi %4.5, Türkiye’de TL kredi faizi %55 ise ve kurun yıllık artış beklentisi %30 civarındaysa, döviz cinsinden borçlanmak daha ucuzdur.

Çünkü bu durumda TL ile borçlanan bir firma yıllık %55 faiz öderken, dövizle borçlanan firma %4.5 faiz + %30 kur artışı (toplam %34.5) ile borçlanmış olur. Aradaki %21.5 fark doğrudan finansman maliyetidir.

Elbette kurun gelecekte nasıl hareket edeceği kesin olarak öngörülemez. Ancak bu belirsizliği yönetmek için firmaların finansal modelleme ve senaryo analizleri yapmaları gerekir. Kredi stratejisi, sadece faiz oranlarına değil aynı zamanda döviz kuru beklentisine, firmanın doğal korumasına (hedging), nakit akış yapısına ve bilanço yapısına göre belirlenmelidir.

Bazı firmalar, “ kur artışı TL faizden daha yüksek olacak ” öngörüsüyle hareket ederek TL kredi kullanmaktadır. Ancak bu tercih, kurun beklenenin altında artması durumunda firmaya zarar yazdırır. Aynı şekilde, döviz geliri olmayan bir firmanın dövizle borçlanması ve kurun artması, hem faiz hem kur farkı nedeniyle firmanın mali tablosunu bozabilir.

Sonuç olarak, ihracatçı firmalar için en doğru yaklaşım, döviz gelirine karşılık döviz cinsi borçlanmak ve böylece kur riskini doğal olarak dengelemektir.

Kredi maliyeti hesaplanırken “ sadece faiz ” değil, “ toplam finansman yükü ” dikkate alınmalıdır.

ABD faizleri + kur artışı beklentisi toplamı, TL faizinden düşük kalıyorsa dövizle borçlanmak daha avantajlıdır. Ancak bu denge sürekli değiştiği için finans yöneticilerinin düzenli analiz yapması ve gelişmeleri yakından takip etmesi gerekir.

Finansal kararlar, sadece bugünün faiz oranlarına değil geleceğin kur dalgalanmalarına da yön vermelidir.

Doğru strateji, riski yönetmek ve her adımda kazanç sağlamak için her iki unsuru dengelemektir.

Ali ÇOŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
bankeralicos@gmail.com

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Prof. Dr. KORKMAZ: Dış Açıklar Hepimizden Götürdü

Yayınlanma:

|

Yazan:

Hepimizin bildiği kurbağa hikayesi vardır… Bir kurbağayı kaynayan suya koyarsanız, zıplayarak kazandan çıkmaya çalışacaktır. Fakat eğer onu ılık suya koyar ve suyu yavaşça ısıtırsanız, su ısındıkça, kurbağa rahatlar ve uyuşur. Sonrasında ölür.

Her seferinde ilgililer, ithalata bakmıyor, dış açığa bakmıyor, ihracatta patlama diyor. Etkisi gecikmeli ve yavaş olduğu dış açıkların ve cari açıkların getirdiği maliyetler kısa dönemde fark edilmiyor. Ama Cumhuriyet döneminde dış açıklar hem döviz şoklarına neden oldu, hem krizlere neden oldu, hem de ülkeyi ve insanımızı yoksul bıraktı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1923–1950 arasında Türkiye dış ticarette denge sağlandı.

1950-1960 arasında sürekli cari açık verdik.

1960-2002 arasında, kriz yılları olan 1994 ve 2001 yıllarında, devalüasyon ve üretimde düşüşten dolayı cari fazla oluştu. Diğer yıllar hep açık verdik.

Son yıllarda 2003 sonrası dış açıklar arttı. 2003’ten bugüne dış ticaret fazlamız olmadı. Yalnızca 2019 yılında pandemi nedeni ile ithalat azaldı ve cari fazla verdik.

  • 2003-2025 Ocak-Şubat arasında geçen 22 yıl 2 ayda 741 milyar 755 milyon dolar cari açık
  • 2003 -2025 ocak- Mart arasında geçen 22 yıl 3 ayda toplam 1 trilyon 142 milyar 651 milyon dolar dış ticaret açığı

Bu nedenledir ki ülkemiz ve halk yoksullaştı. Zira cari açık, dış ekonomik ilişkiler kaybından açık, yurt dışına kaynak ve servet transferi demektir.

Elimize faiz havucu vermişler. Ekonomi yönetimi olarak, halk olarak, medyanın tamamı ve maalesef bazı akademisyenler dahil, bu havuçla oyalanmaktan gerçek tehlikeyi göremiyoruz. Türkiye ekonomisi için gerçek tehlike dış açıklardır.

TÜİK, 2025 yılı Ocak-Mart dış ticaret verilerini açıkladı. Üç aylık dış ticaret açığımız 20 milyar dolardır. Böyle giderse yıl sonuna kadar 80 milyar dolar civarında olacaktır. 

Neden bu kadar dış açık veriyoruz?

1- Milli dış ticaret politikamız yoktur.

Aşağıdaki tabloya bakarsak;

  • Üç ayda toplam dış ticaret açığımız 20 milyar dolar, ama ihracatımızın yalnızca yüzde 3,6 sını yaptığımız Çin ve Rusya’ya olan dış ticaret açığımız daha fazla 20,8 milyar dolardır.
  • Buna karşılık ihracatımızın yüzde 49,6’sını yaptığımız AB ve İngiltere’ye 4,5 milyar dolar dış ticaret fazlamız var. Avupa’dan kazanıp, Çin ve Rusya’ya veriyoruz.

Çin’e ve Rusya’ya mecbur değiliz. Çünkü Çin’den teknoloji ithal etmiyoruz. Rusya’dan ithalatımız içinde petrol ve doğal gazın payı yüzde 37’dir.

Çin’den ithalata sınır getirmeliyiz, Rusya ‘ya alternatif ithalat imkanlarını aramalıyız.

2- Üretimde ithal girdi payı yüksektir. 

Toplam ithalat içinde, üretimde girdi olarak kullanılan aramalı ile hammadde oranı yüzde 71,2’dir. Yatırım malı ithali düşük yüzde 133 tür. Bu ithalat mevcut yatırımların amortismanı – yenilenmesine ancak yeter. Tüketim malı ithalatı yüzde 15,7’dir. İki yıl önce bu oran yüzde 12 dolayında idi. (aşağıdaki tablo)

Dış ticaret açığından kurtulmak için Türkiye’de üretimde kullanılan ithal girdi payını azaltmak gerekiyor.Bunun içinde;

  • Yüksek ithal girdi kullanan sektörlerde İthal İkamesi politikası uygulamak gerekir. 
  • Ara malları ve hammadde üretimine yüksek teşvik vermek gerekir.
  •  Kamu yatırımlarında ve alımlarda yerli üretim öncelik vermek gerekir.
  • Yüksek teknoloji yatırımlarını artırmak ve bu paralelde Üniversite-sanayi iş birliğini geliştirmek gerekir.
  • Bu uygulamaları sektörel ve bölgesel kalkınma planları doğrultusunda yapmak gerekir.

Elbetteki başta yatırım altyapısını oluşturmalıyız. Ama sonrasında niyet etmek ve başlamakta işin yarısını çözmek demektir.

Prof. Dr. Esfender KORKMAZ– esfenderkorkmaz.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.