Connect with us

EKONOMİ

ÇARŞIDA PANİK HAVASI!

Kurdaki volatilite, yüksek enflasyon, hammadde fiyatlarındaki artış ve terminlerdeki sıkıntı iç piyasada düzeni alt üst etti. ‘Beklenti enflasyonu’ fiyatlama mekanizmasını bozarken, vadeli kontratlar peşine döndü. Artık vade isteyenlere dövizli kontrat yapılıyor.

Yayınlanma:

|

Kur, enflasyon ve emtia fiyatlarındaki artış piyasada hem üretimin hem de ticaretin dengesini bozdu. Birçok sektörde vadeli kontratlar yerini peşine bırakırken, sattığı malı yerine koyamayan hammaddeci çeşitli formüllerle süreci atlatmaya çalışıyor. Tahsilatlarda da sorun yaşanmaya başladığı öğrenilirken, son 2 ayda işlerin eskiye göre yüzde 40-50 düşeceği endişesi birçok sektörü sardı. DÜNYA’ya konuşan iş dünyası temsilcileri acil olarak stabilitenin sağlanması gerektiğinde hemfikir.

Dünya Gazetesinden Merve Yiğitcan’ın haberine göre; Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektör Meclis Başkanı Şeref Fayat, yüksek volatilitenin toptancıların ve hammaddecilerin fiyat vermesine engel olduğunu söylerken, kontratların çok zor yapılabildiği, vade konuşulmayıp peşin alışverişin zorunlu olduğu bir döneme girildiğini söyledi. Satıcının vadeli mal satarken, alış fiyatını bağlayamadığına dikkat çeken Fayat, “Böyle olunca sattığı malı bu kez daha pahalıya almak zorunda kalabiliyor. Sattığı malı yerine koyamama endişesi var. Volatilite kaldığı sürece bu durum devam edecek” dedi. Konfeksiyon tarafında iç piyasada vadelerin normal zamanda 2-6 ay arasından olduğunu aktaran Fayat, “Şimdi bırakın 2 ayı, 2 gün bile tahammül edilemiyor. Emtia fiyatları bile dolar bazında ciddi artarken, TL ile uzun vadeli kontrat yapmak büyük bir risk. Herkes için öngörülemez bir dönemdeyiz” ifadelerini kullandı.

Sermayelerini korumaya çalışıyorlar

Türkiye Makina Federasyonu (MAKFED) Başkanı Adnan Dalgakıran, üretici fiyatlarıyla tüketici fiyatları arasındaki farka dikkat çekerek, üreticinin kendi maliyetlerini fiyatlara yansıtamadığını, elindeki hammaddeyi ilk aldığı fiyattan yerine koyamadığını aktardı. Oynaklığın olduğu yerde işletmelerin kendi sermayelerini korumak zorunda olduğunu vurgulayan Dalgakıran, “Zaten işletmelerimizin çoğunun sermaye sıkıntısı var. Bu piyasada üreticiler kötülerden birini seçmek zorunda kalıyor. Malını elde tutanları stokçulukla suçlayamayız. Bu stokçuluk değil, iş dünyasının sermayesini koruyabilme çabasıdır. İşletmeler hem sermayesini hem de insan kaynağını korumak zorundalar” dedi. Tahsilatlardaki gecikmelere de değinen Dalgakıran, tahsilatlarını geciktirenlerden bir kısmının nakde sıkışmasa da fırsatçılık yaptığını, dövizini elinde tutup piyasayı bahane ederek ödemesini geciktirdiklerini kaydetti. Makine sektöründe sipariş alındıktan 3-4 ay sonra teslimatın yapılabildiğini hatırlatan Dalgakıran, bu yapısı nedeniyle sektörün fiyat vermekte zorlandığını, ihracata ağırlık verdiğini kaydetti. Dalgakıran ayrıca iç piyasanın makine talebinin yavaşladığını da sözlerine ekledi.

Kimse malını TL ile vadeli satmak istemiyor

İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Üyesi Murat Akyüz, ciddi boyutta hammadde sıkışıklığı olduğunu, kurdan dolayı üreticilerin aynı malı yerine koyamadığını dile getirdi. Akyüz, “Vadeler nakde döndü. Kimse malını TL ile vadeli satmak istemiyor. TL ile içeriye satıp vade beklemektense, dövizle yurtdışına satıp beklemek istiyor. Piyasanın bu tepkisi çok normal. Sadece TL’de değil, Euro/dolar paritesi de değişiyor. Dolarla hammaddesini alıp Euro ile satanlar çok ses çıkarmıyordu ama şimdi orada da dolar değerlenince, bu kesim de rahatsız olmaya başladı” dedi. Akyüz ayrıca, bazı sanayicilerin fabrikasını ya da arsasını satıp inşaata girdiğini sözlerine ekledi.

2022’de bu fiyatlar olmayacak

İstanbul Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı Ahmet Güleç, sektörün Kasım 2020’den bu yana hammadde sıkıntısı çektiğini hem hammadde tedariki hem de fiyat artışlarıyla adeta perişan olduklarını, buna karşın ihracatta gösterdikleri başarılı performansla bunu toparlamaya çalıştıklarını dile getirdi. Şu anda hammaddeyi uygun fiyata bulma ve sürekli teslim alabilmeyle ilgili ciddi sıkıntılar yaşadığını aktaran Güleç, yüzde 2,5- 3 oranında vade farkı istendiğini söyledi. Mobilyanın kendi müşterisine uzun vadeli satış yapan bir sektör olduğunu hatırlatan Güleç, iç piyasanın oldukça durgun olduğunu, ancak tam mobilya alınması gereken bir döneme girildiğini kaydetti. Güleç, “Maalesef 2022’de bu fiyatlar bulunamayacak. Şu anki durumda bile zamlar 2022’de yüzde 50’yi bulur. Biz 2021’deki maliyet artışlarımızı bile henüz yansıtamadık” diye konuştu.

Altın olan hammadde ‘teneke’ olsun istemiyorlar

Plastik Sanayicileri Federasyonu (PLASFED) Başkanı Ömer Karadeniz, sadece plastikte değil, genel olarak tüm sektörlerde vadeli kontratların yerini peşin ödemeye bıraktığı eğilimini gözlemlediklerini aktardı. Sanayicinin zor dönemden geçtiğini vurgulayan Karadeniz, piyasanın stabiliteye, güvene ihtiyaç olduğunu söyledi. Hammaddenin bu dönemde kıymetli olduğunu kaydeden Karadeniz, üreticinin hammaddesini kullanmayıp elinde tutmasının böyle dönemlerde sık rastlanan bir durum olduğunu vurgulayarak, “Üreticinin, ‘Altın olan hammaddem teneke olacaksa ben bunu üretmem’ demesi çok normal. Yani 5 liraya aldığı hammaddeyi üretip, yüzde 10 karla 5,5 TL’ye 3 ay vadeli sattığında, daha çeklerinin ödemesini bile almadan hammaddesi 7 TL’ye çıkarsa, o zaman işte altın olan hammadde teneke olur. Bu durumda üretim duruyor, sanayi engelleniyor. Bütün kar, böyle dönemlerde aracılara gidiyor. Böyle zamanlarda insanlar o ülkede sanayiden kaçar. Bu dönemde birçok insan var ki fabrikasının yarısını kapatıyor, kalan kısımla inşaat yapmaya başlıyor. Ya da tamamını kapatıp inşaata giriyor. Bu bir ülke için çok kötü bir durum. Sanayiyi, üretimi el üstünde tutmalıyız. Bu ülkeyi kurtaracak olan sanayidir” ifadelerini kullandı.

Elektronikçileri çipten sonra kur vurdu

Türk Elektronik Sanayicileri Derneği (TESİD) Başkanı Yaman Tunaoğlu, kurun nereye gideceği ile ilgili belirsizliğin üreticilerde ‘sattığı ürünü yerine koyamama’ endişelerini artırdığını belirtti. Stokçuların bu dönemde üretenlerden daha fazla kazandığını belirten Tunaoğlu, “Çipte bu sorunu yaşıyoruz. Önceden 3 liraya aldığımız çipi 60 dolara aldığımız oldu. O üretimi yapana kadar çipi alıp satsanız daha fazla kazanıyorsunuz. Elektronikçileri bu dönemde esas yoran hala çip krizi. Bir de üzerine bu volatilite gelince işler daha da zor oldu. İhracat yapanlarda çok problem görünmese de yurt içine satış yapanlarda problem var. Vadeler peşine döndü. Eğer firma sizi tanımıyor ya da güvenmiyorsa peşin istiyor. Ama size güveniyorsa diyor ki TL ile olan vadeyi dolarla devam ettiriyoruz. Dolarla olan anlaşmaları vadeli yapabiliyoruz” diye konuştu.

“İç piyasa durma noktasına geliyor”

İstanbul Tüccarlar Kulübü Derneği Yönetim Kurulu Başkanı İlker Önel, iç piyasada tahsilatta da sorunlar başladığını belirtirken, dolarla alıp TL ile satanların içeride sene başından bu yana çok ciddi kur farkı yediğini vurguladı. Gıda sektöründe faaliyetleri bulunan Önel, “Kurdaki dalgalanma nedeniyle müşterinin istediği tonajı vermekten çekiniyoruz, hatta bu nedenle müşterimizle aramız bozuluyor. Ama aldığımız malı yani hammaddeyi yerine koyamıyoruz. Şu an bizim hammadde aldığımız yerde çoğu zaman paranız varsa da mal alamıyorsunuz, telefonlarımız açılmıyor. Peşin de verseniz satmıyor, çünkü 1 hafta sonra sattığında daha çok prim yapabileceğini biliyor” ifadelerini kullandı. Malını satmak yerine deposunda tutmak isteyenlerin de kendince haklı olduğunu söyleyen Önel, “Tarım ürünleri tarafından bakarsak neredeyse yılbaşından bu yana fiyatlar hep yukarı gitti” dedi. Hane halkının satın alma gücünün çok düşmesi ve satıcının malını satmak istememesi nedeniyle, yılsonu olmasına rağmen iç talepte ciddi düşüş olacağını öngören Önel, “Tekstil, temel gıda gibi ertelenecek ürünlerde talepte daralma olacak. Cirolarda düşüşler olacak, rakamlara da yansıyor zaten. Mesela bu ay toplam cirolarda düşüş var, sanayi üretim verileri 2-3 aydır aşağı yönlü gidiyor. Biz normalde bu dönemde mal yetiştiremezdik, ama durum bu yıl çok farklı. İç piyasa durma noktasına geliyor. Geçmiş yıllara göre bu son 2 ay yüzde 40-50 düşüş olacak” diye konuştu. Bu volatilitenin bir an önce durması gerektiğini vurgulayan Önel, 1994 ve 2001’deki gibi herkesin ‘beklenti enfl asyonu’ ile hareket ettiğini, piyasadaki fiyatlama mekanizmasının kontrolden çıktığını sözlerine ekledi.

ATO Başkanı Baran: Satış sözleşmelerine riayet edin

ATO Başkanı Baran, son dönemde maliyet artışlarını gerekçe gösteren bazı üretici firmaların imzalanmış sözleşmelere riayet etmediğini belirterek, “Verilmiş sözleri yerine getirmeyerek satış yapanlar, toptancıları ve dağıtıcıları zor durumda bırakıyor ve piyasa ekonomisinin işleyişini sekteye uğratıyor.” ifadelerini kullandı. Ankara Ticaret Odası (ATO) Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran, üretici firmalara satış sözleşmelerine riayet etmeleri çağrısında bulundu. Tedarik zincirlerinin bozulması, hammadde temininde yaşanan sıkıntılar ve ham madde fiyatlarının yükselmesi nedeniyle tüm dünyada üretim maliyetlerinin yükseldiğini hatırlatan Baran, enerji fiyatlarındaki yükselme ve kurdaki dalgalanmaların da maliyet artışlarına sebep olduğunu bildirdi.

Üretim maliyetleri arttı

Baran, maliyet artışlarının fiyatlara yansıdığına ve bunun normal olduğuna işaret ederek, “Salgın süreciyle birlikte dünya tedarik zincirinde bozulmayla başlayan süreç enerji ve ham madde fiyatlarında yükselişe, bu yükseliş üretim maliyetlerinde artışa ve satış fiyatlarına yansıdı. Bunda sorun yok ancak son dönemde maliyet artışlarını gerekçe gösteren bazı üretici firmalar imzalanmış sözleşmelere riayet etmiyor. Verilmiş sözleri yerine getirmeyerek satış yapanlar, toptancıları ve dağıtıcıları zor durumda bırakıyor ve piyasa ekonomisinin işleyişini sekteye uğratıyor. Üreticiyle toptancı arasındaki alım satımlarda, maliyet artışları gerekçe gösterilerek sözleşme fiyatlarına sadık kalınmamaya, sözler tutulmamaya ve verilen siparişler yerine getirilmemeye başlandı.” değerlendirmesinde bulundu. Baran, toptancıların, ürünleri sipariş ettiği fiyattan alıp alamayacağı konusunda tedirginlik yaşadığını ve önünü görmekte zorlandığını vurguladı.

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.