Connect with us

EKONOMİ

Doç.Dr.Evren Bolgün: Finansal 4.0 Döneminde İnsanoğlu Açgözlülükte Sınır Tanımıyor

2000 yılı Mart ayında ABD’de hisse senedi piyasalarında patlayan internet dot-com balonu öncesinde bugünün çok iyi bilinen Google şirketi henüz…

Yayınlanma:

|

2000 yılı Mart ayında ABD’de hisse senedi piyasalarında patlayan internet dot-com balonu öncesinde bugünün çok iyi bilinen Google şirketi henüz halka arz edilmemişti. (Google IPO: 19/08/2004) Ancak 1994-1999 yılları arasında Yahoo, Expedia…vs. gibi internet tabanlı iş geliştiren şirketlerin birbiri ardından borsaya gelmesi ile birlikte, özellikle birçok teknoloji şirketi o tarihler için yüksek sayılabilecek şirket çarpan değerleri ile halka açılmaya başlamışlardı. Tabii o dönemde söz konusu olan kriz, gelişen bilgisayar ve internet teknolojilerine yatırım yapan risk sermayesi şirketlerinin yatırımlarının geri dönüşünü sağlayamamaları sonucunda bu sektörlerden çekilmeleri sonucunu da beraberinde getirmiştir.

Nasdaq Bileşik Endeksi (1994-2003)

O tarihlerden bugüne kadar geçen yaklaşık 30 yıl sonunda iş dünyasının teknolojik imkanlarında muazzam ilerlemeler ve inovatif akıllı iş çözümlemeleri gibi bir çok alanda oldukça olumlu sayılabilecek gelişmelerin kaydedildiğini görebilme imkanımız oldu. Ancak bu kadar geçen uzun bir zaman dilimi içerisinde aynı zamanda değişmeyen tek bir gerçek de oldu. “İnsanoğlunun Hiç Bitmeyen Açgözlüğü, Hırsı ve Egosu” Geçtiğimiz 2 haftadır kripto para piyasasında en son $32 Milyarlık piyasa değerine sahip olan “FTX” kripto borsa şirketinin 1-2 gün gibi çok kısa bir süre içerisinde şirket değerinin sıfıra inerek yaşadığı iflas hikayesini takip ediyoruz. Şirketin 30 yaşındaki CEO ve kurucusu Sam Bankman-Fried’in MIT Üniversitesi Fizik ve Matematik bölümlerinden lisans diplomasının olduğunu da öğrendik. Aynı zamanda matematiğe olan ilgisi ve sayılarla küçük yaşından itibaren olan yakın birlikteliğinin ona geçmişinde yarışmalarda ödüller kazandırdığını okudum. Anne ve Babasının Stanford Üniversitesinde Hukuk profesörleri olması da kendisine Amerika’nın IVY League adı verilen en iyi okulunda yüksek öğrenim imkanı sağlaması da söz konusu olmuş. Şöyle bir kağıt üzerinde hikayesini okuduğunuzda küçük yaşlarından itibaren Amerika’da çok şanslı bir azınlık grubu içerisinde yer aldığını söylebiliriz. Hikayenin buraya kadar anlattığım kısımı yabancıların ifadesi ile söylecek olursam “Doğru Olabilmesi İçin Çok İyi” şekline gözüken oldukça ışıltılı bir yaşam. Hatta geçtiğimiz günlerde sosyal medya’da gördüğüm “Ne Oldu?” başlıklı kısa video da Sam Bankman-Fried hakkındaki ilk izlenimleri çok iyi bir şekilde veriyor.

What Happened? https://youtu.be/zgoLpOTUeCE

Videoyu izlediğinizde göreceğiniz gibi kripto yatırımcılarından topladığı paralar, yatırımcıların kripto borsa aracılık işlemlerinden elde ettiği komisyonlar ve vatandaşların paralarını kendisine ait bir hedge fon şirketine aktararak nitelikli dolancılık işlemlerine imza atmaya hazırlandığını görüyoruz. Piyasanın güvenini kazanmak için moda dünyasından ünlüler, çeşitli devlet başkanları, NBA spor klüp sponsorluğu, Fortune gibi ekonomi dergilerinde kapak reklamları şeklinde bir çok farklı yönden nitelikli dolandırıcılık çalışmalarına son dönemde epeyce bir hız vermiş. Yatırımcıları kandırmada en çok beğendiğim görseli ise, paraları toplarken eski model bir Toyotta Corolla araca binmeye devam ettiğini ifade eden oldukça mütevazi bir insan izlenimi çabası, diğer taraftan da topladığı paralarının çok ufak bir kısmını ($39 Milyon) aktardığı Bahamalardaki 4.000 m2’lik malikanesinin iç dekorasyonundaki incelikler oldu.

https://www.dirt.com/gallery/moguls/finance/ftx-sam-bankman-fried-penthouse-bahamas-nassau-1203601395/

ABD ve Japonya kripto borsalarındaki çeşitli kriptopara fiyatlama farklılıklarındaki arbitraj işlemleri ile başladığı ticari hayatına kısa süre sonunda 30 yaşın altındaki Dünya’nın en zengin genç iş insanı ünvanı ile taçlandırmış bir kişilikten bahsediyoruz.

The Richest Person Under 30 In The World

https://youtu.be/wo-nJi36biQ

Şirketin iflas başvurusunda Hong Kong’da kayıtlı bulunan kantitatif kriptopara alım/satım şirketi olan Alameda Research’ün 10 ila 50 milyar dolar arasında borcu bulunduğu açıklandı. Ayrıca FTX.com’un yanı sıra FTX US, Alameda Research ve “yaklaşık 130 ek bağlı şirketi” içeren FTX Group, bir basın açıklamasına göre Chapter 11 iflas işlemleri için başvuruda bulunduğu da söyleniyor. Nitekim listedeki şirketler arasında kripto para borsasının Türkiye Şubesi FTX TR ve ABD şubesi FTX US de yer aldığı gözükmektedir.

Sam Bankman Fried’a Bağlı Şirketler Ağı

Özellikle son 2-3 yıl içerisinde çok hızlı bir şekilde yaşanan iflaslar, piyasa manipülasyonları, nitelikli akıllı cüzdan dolandırıcılık operasyonları neticesinde kriptopara borsalarındaki şirketlere, ihraç edilen kriptoparalara, sektör paydaşlarına yönelik olarak güven çok ciddi bir şekilde zedelenmiş durumdadır. Bu kadar sık ve kısa bir süre içerisinde yaşananlar sonrasında kripto borsalarındaki yazılım platformlarının güvenlik seviyelerinin önümüzdeki dönemde yoğun bir şekilde irdeleneceğini düşünüyorum. Piyasada yaşanabilecek ilave zincirleme iflasların bir çok başka büyük ölçekli firmayı da zor durumda bırakacağı açıktır. Örneğin kripto kredi platformu firması “Genesis”, FTX şirketinin iflasını açıklaması sonrasında şirketin para çekme taleplerinin mevcut nakit pozisyon sınırlarını aştığını, dolayısı ile yatırımcılara borç verme ve yeni kredi oluşturma işlemlerini askıya aldıklarını ifade ettiğini görüyoruz. Öte yandan kripto para alım-satım işlemleri yanında müşterilerine faizli mevduat ve kredi hizmetleri de sunan “BlocFi” şirketinin de iflas başvurusunda bulunmaya hazırlandığı yönünde söylentiler piyasada konuşulmaktadır.

Son yıllardaki bir çok konuşmamda “Finans 4.0” şeklinde adlandığım bir “Dijital Çağ” evreni içerisinde yaşamaktayız. Özellike bu dönemde bir çoğumuz geçmişin iş yapma düşüncelerini alıp geleceğin iş yapma kalıplarına doğru hızlıca ve zorlayarak sokuşturuyoruz ancak bir türlü istediğimiz şekilde uyum sağlanmadığını görüyoruz. Bu hızlı dönüşüm döneminde müşteriler, yatırımcılar, şirketler, markalar ve düzenleyici kurumlar için oldukça sıkıntılı bir kabus süreci olsa da avukatlar ve danışmanlar için harika sayılabilecek bir dönem olduğunu düşünebilirsiniz. Zira çok fazla sayıda gerçekleşen ticari, yönetimsel hatalardan önemli tecrübeler elde edilmektedir.

Dolayısı ile yaşadığımız bu döneme “Maksimum Karmaşa Çağı” da diyebiliriz. Adeta dijital ortası bir çağdayız. Yaşanan yıkıcı kuvvetler, değişime dair süren engin arzular, karmaşanın her geçen yıl bir kat daha ivme kazanması, geçmişin kâr marjları için dövüşen şirketlerin stresi şeklinde liste uzayıp gidiyor. İşte içten dışarıya, dışarıdan içeriye doğru hızlanan bu enerji patlaması içerisindeyiz şimdilik. Karmaşa yaşamımızın her safhasında olanca hızıyla sürüp gidiyor, o koşuşturma içerisinde bir çok yeniliği fark etmiyoruz bile çünkü artık hepimiz her gün gelmekte olan yeni’nin olağanüstü mucizesine aşık olmuş bir durumdayız.

Tüm bu deneyimlerimizle, algılanan tüm hataları bir arada tutan, geleceğe giden yolu daha olumlu kılan şey ise, bugüne kadar olan dijital öncesi çağın düşüncelerini doğru yorumlayıp onu rasyonel, objektif dijital bir mercekten geçirerek değerlendirmek olmalıdır. Her davranışı, ürünü veya fiziksel nesneyi alıp hayret verici biçimde az veya çok değiştirdik. Eskiyi yeninin içinden dönüştürdük, eski şeyleri yeni kalıplarla çok az geliştiriyoruz ve asla neyin mümkün olabileceğini düşünmüyoruz.

Boston Dynamics şirketinin geliştirdiği atlayan, zıplayan, insan hareketlerini birebir taklit edebilen robotlar yapabiliyoruz ama tümüyle yeni iş yapma modellerini de aynı şekilde düşünmemiz gerekmiyor mu? Bunların hepsi zor olanın süreci yeniden düşünmek olduğunu bizlere gösteriyor. Değişmesi gereken şey ise, altta yer alan ana sistem aslında.

Artık bu dijital sonrası çağda teknoloji çağındaki insanı düşüneceğiz, teknolojinin kendisini değil. Fiziksel perakendeyi yeniden icat edeceğiz çünkü çevrimiçi davranışlar aradığımızı hızla bulmayı, alacağımızın yanında gidecek şeyleri görmeyi, ödeme için asla sırada durmamayı beklediğimiz anlamına geliyor. İşin doğrusu eleştirel bir yönden bakınca esasında modern dünyanın çoğu, inanılmaz biçimde çok az değişmiş görünüyor. Bugün gördüğümüz her şey geçmişin bir tekrarından, ek teknoloji ile eskiye getirilmiş kademeli iyileştirmelerden ibaret durumda olduğunu rahatlıkla düşünebilirsiniz. Dijital sonrası çağda dijital teknoloji yaşamın kusursuz omurgasını oluşturan muazzam, sessiz bir unsur olacaktır. İnternet yalnızca ara alandaki bir araç görevinde olacak; ancak yokluğu ile fark edilecek. Akıllı evler tıkır tıkır işleyecek. Dijital yayın izleme sistemleri bizi yakından takip edecek. Dijital içerikler için düzenli paralar ödenecek ve hepsi oldukça kusursuz ve zahmetsiz bir şekilde gerçekleşecektir.

Digital Döneme Geçiş (2020-2080)

Teknoloji ve Finans alanındaki bu işbirliklerinin önümüzdeki 10 yıllarda da hızlı bir şekilde devam edeceğini göz önüne almamız gerekiyor. Bu noktada sizlere ABD’li fizikçi, tarihçi ve bilim felsefecisi Thomas Kuhn’dan kısaca bahsetmek istiyorum. Kuhn, 1962 yılında “Bilimsel Devrimlerin Yapısı” adlı bir kitap yazdı ve “Paradigma Kayması” adı verilen bir terimi gündeme getirdi.

Kuhn’un kitabı bilimsel bilginin gelişme biçimine odaklanıyor. Kitap, herkesin bir araya gelerek dünyayı belli bir taraftan görecek şekilde aynı yerde durduğunu ve bu görüş biçiminin de sabitlendiği fikrini tartışıyor. Genelde, insanların dünyayı anlamlandırmasını sağlayan inanç sistemleri veya bakış açıları veya evrensel doğrular şeklinde oluyor. Herhangi bir zamanda bu inançlar, insanların çoğunluğunun sabit oldukça mutlu olduğu şeklinde varsayımlara dayalıdır.

Bu bakış açısı ve zihinsel çerçeve diğer deneylerin ve usullerin temelini oluşturur, idealde bunlar bu yaklaşım veya paradigma üzerine güven inşa etmeye devam edeceklerdir. Ancak bazen öyle bir ilerleme gerçekleşir ki daha önce düşündüğümüz her şeye meydan okur. Bu noktada malum addettiğimiz her şey, sabit saydığımız her özellik veya değişken artık öyle olmayabilir. Bu bakış açısından bu devasa kaymaya da “Paradigma Kayması” adı verilir.

Paradigmanın tehlikesi şudur; “Paradigmayı yıkmaktan çok, paradigmayı anlamaya çalışıyoruz.” İnsanlık basitleştirmede huzur buluyor, haklı olmaktan, her şeyin anlamlı olmasından keyif alıyoruz. Hatalı olabileceğimizi, daha iyi bir yol olabileceğini kabullenmekse huzurumuzu kaçırıyor. Hayatta çoğu kez hatalı olup diğer herkesin de hatalı olması, iyiye ulaşmaya gayret edip haklılığında yalnız olmaktan daha iyidir. Çoğu şirket bu hissi isterse rahatlıkla anlayabilir.

Kuhn’un paradigma kuramı genelde yalnızca bilimsel inançlara veya dünya görüşüne uygulanıyor. Ancak zamanı gelince, başkalarını ezip geçmeden varsayımları düzelten insan grupları arasındaki gerilim fikrinde de “Erdem” var ve bu şekilde devasa ilerleme sağlandığını göreceğimizi umut ediyorum.

İnsanlar yaşamda doğaları gereği genellikle riskten kaçınırlar. İnsanoğlu bir tür olarak kayıpları azaltıp, kazançları azami kılacak biçimde evrimleşmiştir. Bizi en çok, aşağılanmadan kaçınma ihtiyacı güdülüyor, açık ara galip olma ihtiyacı değil. Hem insanların hem de şirketlerin en çok nefret ettiği iki şey var: “Bir Şeylerin Değişmemesi” ve “Bir Şeylerin Değişmesi.” Bu yüzden oldukça karmaşa içinde, yoğun bir hızla ve inanılmaz belirsizlikler dolu bir şekilde değişen bir çağda daha en baştan kişisel risk düzeyinizin ne olduğunu iyi belirlemeliyiz? Malum hayatta değişim ve dönüşüm bir zaman alır ve oldukça yoğun kişisel bir çaba ve efor ister. Bir çok alınan zor kararlar neticesinde ise, başarıya ulaşabilen dönüşümler oldukça sınırlı sayıdadır.

Yazımın son bölümünde sizlere önümüzdeki dönemde yaşanacakları kısaca özetlemek istiyorum.

Küresel ölçekte son yıllarda bir yatırım seçeneği olarak popüler hale gelen dijital paralar ve bunun özel bir türü olan kripto paraların ortaya çıkmasının önemli nedenlerinden birisi, özellikle 2008 krizi ile borsaların çökmesi ve 2010/14 arasında yaşanan Avrupa kamu borç sorunun ardından hükümetlerin ve Merkez bankalarının ekonomileri kontrol etmekteki başarısızlıkları olmuştur.

Ancak, kripto varlıkların ortaya çıkışı bu varlıkların makro ekonomi ile para politikasının yönetimi, finansal istikrar, ödemeler sistemi, finansal piyasalar ve yatırımcıların hakları ve güveni ile kayıt dışı ekonomi-kara para trafiği üzerinde olası etkileri ulusüstü ve uluslararası kurumların ilgisini çekmiş ve konuyu gündemlerine almalarına neden olmuştur.

Son yıllarda yaşanan olumsuz gelişmeler neticesinde kripto piyasasasının ruhuna uygun olabilecek düzeyde, blokzinciri teknolojisinin getirdiği merkezi olmayan yapının nüvesini fazla bozmadan, yatırımcıların tasarruflarını güvenceye alabilecek bir çerçevede IT güvenlik açıklarının giderileceği, piyasada yer alan tarafların taşıdıkları risk düzeylerine bağlı olarak gerekli minimum sermaye gereksinimlerinin sağlandığı ve denetlendiği bir küresel yapıya doğru evrilmekte olacağımızı düşünüyorum.

Düzenleyici otoritelerin kripto varlıklar konusunda genelde odaklandıkları altı ana faktör olduğu ileriye sürülebilir:

  • Bir düzenleyicinin tanıyacağı/kabul edeceği dijital varlık çeşitleri
  • Düzenleyicinin token ihraç edenlere ve ICO’lara karşı yaklaşımı
  • Kripto para borsalarının düzenlenmesi
  • Madencilikle ilgili düzenlemeler
  • Para transferi hizmeti verenlerin düzenlenmesi
  • Kripto para birimlerinin vergilendirilmesi

Son Söz: Hayat biter, insanın şehvet, şöhret ve servet arzusu hiç bitmez….

Doç.Dr.Evren Bolgün | Beykoz Üniversitesi Öğretim Üyesi – paraanaliz.com

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.