Connect with us

GÜNCEL

Dünyadaki En Zengin Beş Kişinin Serveti İki Katına Çıkarken Beş Milyar İnsan Daha Da Yoksullaştı!

Türkiye’de ise en zengin 16 milyarderin serveti halkın en alt %50’lik kesiminin servetinden fazla. Halbuki dolar milyoneri ve milyarderlerine uygulanacak bir servet vergisi ile her yıl 12,5 milyar dolar gelir yaratılabilir. Bu gelirle sağlık bütçesi %47, eğitim bütçesi %54 ve sosyal harcamalar bütçesi %139 artırılabilir.

Yayınlanma:

|

KEDV’in de üyesi olduğu uluslararası Oxfam Konfederasyonu’nun Inequality Inc. (Eşitsizlik A.Ş.) raporu, 15 Ocak’ta Davos’ta gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forumu ile aynı zamanda yayımlandı. Gelir eşitsizliklerine ve şirketlerin küresel ölçekte ele geçirdikleri güce odaklanan rapora göre, dünyanın en zengin 5 erkeği, servetlerini iki katından fazla artırırken, yaklaşık 5 milyar insan ise daha da yoksullaştı. Mevcut eğilimler devam ederse, dünya 10 yıl içinde ilk trilyonerine sahip olacak. Ancak yoksulluk 229 yıl daha ortadan kaldırılamayacak.

Oxfam’ın bu seneki raporu gelir eşitsizliklerine ve şirketlerin küresel ölçekte ele geçirdikleri güce odaklanıyor. Rapora göre, dünyanın en zengin beş erkeği, servetlerini 2020’den bu yana iki katından fazla artırarak (saatte 14 milyon dolar) 405 milyar dolardan 869 milyar dolara çıkardı. Bu süre içerisinde yaklaşık 5 milyar insan daha da yoksullaştı. Mevcut eğilimler devam ederse, dünya on yıl içinde ilk trilyonerine sahip olacak. Ancak yoksulluk 229 yıl daha ortadan kaldırılamayacak.

İngilizce “Eşitsizlik A.Ş.” Raporunu İndirin!

  • En zengin beş erkeğin serveti 2020’den bu yana yüzde 114 arttı.
  • Oxfam, dünyanın ilk trilyonerine yalnızca on yıl içinde sahip olabileceğini ve yoksulluğun sona ermesinin ise iki yüzyıldan fazla zaman alacağını tahmin ediyor.
  • Artık dünyanın en büyük 10 şirketinden 7’sinin başında bir milyarder var.
  • En büyük 148 şirketin kârı 3 yılda ortalama yüzde 52 arttı ve 1,8 trilyon dolar oldu. Yüz milyonlarca kişi maaşlarında kesintiye uğrarken zengin hissedarlara büyük kâr payları ödendi.
  • Oxfam kaliteli kamu hizmetleri, özel sektör düzenlemeleri, tekelleşmenin önlenmesi, kalıcı servet ve aşırı kâr vergilerinin yürürlüğe konması da dahil olmak üzere devletin daha aktif olduğu yeni bir dönem çağrısında bulunuyor.

İş dünyasının elitlerinin İsviçre’nin tatil kasabası Davos’ta bir araya geldiği bu günlerde, Oxfam yayımladığı “Eşitsizlik Ltd.” (Inequality Inc.) raporuyla dünyanın en büyük on şirketinden yedisinin CEO’su veya ana hissedarının bir milyarder olduğunu ortaya koyuyor. Bu şirketlerin değeri 10,2 trilyon dolar. Bu rakam Afrika ve Latin Amerika’daki tüm ülkelerin toplam GSYİH’sından daha fazla.

Oxfam International’ın Genel Direktörü Amitabh Behar, “Milyarlarca insanın salgın, enflasyon ve savaşın ekonomik şok dalgalarını omuzladığı, milyarderlerin ise servetlerini katladığı ve bu nedenle eşitsizliklerin keskinleştiği bir dönemin başlangıcına tanık oluyoruz. Bu eşitsizlik bir tesadüf değil. Milyarder sınıfının şirketleri herkesin zararına olacak şekilde kendilerine daha fazla zenginlik sağlıyor. Şirketlerin ve tekellerin kontrolden çıkmış gücü, eşitsizlik üreten bir makine. Şirketler işçilerin çalışma koşullarını zorlaştırarak, vergi ödemeyerek, devleti özelleştirerek ve iklim krizini körükleyerek ultra zenginlere sonsuz servetler aktarıyorlar. Ama aynı zamanda gücü de aktarıyorlar, demokrasilerimizi ve haklarımızı baltalıyorlar. Hiçbir kurum ya da bireysel güç, ekonomilerimiz ve hayatlarımız üzerinde bu kadar güce sahip olmamalı. Kimsenin bir milyar doları olmamalı.” açıklamasında bulundu.

Milyarderler 2020 yılına göre 3,3 trilyon dolar daha zenginler ve servetleri enflasyon oranından üç kat daha hızlı arttı. Küresel nüfusun yalnızca yüzde 21’ini temsil etmelerine rağmen Küresel Kuzey’deki zengin ülkeler, küresel servetin yüzde 69’una sahipler ve dünyadaki milyarder servetinin yüzde 74’üne ev sahipliği yapıyorlar. Hisse sahipliği de çoğunlukla en zenginlere fayda sağlıyor. Bugün en tepedeki yüzde 1, tüm küresel finansal varlıkların yüzde 43’üne sahip durumda. Orta Doğu’daki finansal zenginliğin yüzde 48’i, Asya’dakinin yüzde 50’si ve Avrupa’dakinin yüzde 47’sı onların elinde.

Şirketler de 2023 yılında yıllık kâr rekorlarını kırmaya hazırlanıyorlar. Dünyanın en büyük şirketlerinden 148’i, Haziran 2023’e kadar toplam 1,8 trilyon dolar net kâr elde etti. Bu rakam 2018-2021 yılları arasında elde edilen ortalama net kârın yüzde 52’sinden fazla. Bu dönemde bu şirketlerin beklenmedik kârları neredeyse 700 milyar dolara yükseldi. Rapor, Temmuz 2022-Haziran 2023 yılları arasında 96 büyük şirketin elde ettiği her 100 dolarlık kârın 82 dolarının zengin hissedarlara ödendiğini ortaya koyuyor. Oxfam’ın raporu aynı zamanda şirketlerin yürüttüğü “vergi karşıtı savaşın” efektif kurumlar vergisi oranının son yıllarda yaklaşık üçte bir oranında düşmesini sağladığını ve şirketlerin kamu sektörünü acımasızca özelleştirdiğini gösteriyor.

Diğer yandan sıradan insanlar genellikle güvencesiz ve riskli işlerde çok düşük maaşlar karşılığında daha fazla ve daha uzun saatler çalışmaya devam ediyorlar. Yaklaşık 800 milyon işçinin ücretleri enflasyona yenik düştü ve işçiler son iki yılda 1,5 trilyon dolar kaybettiler. Oxfam’ın dünyanın en büyük 1.600’den fazla şirketine ilişkin World Benchmarking Alliance verilerine dayanarak yaptığı yeni analiz, bu şirketlerin yüzde 0,4’ünün işçilere geçim ücreti ödemeyi ve değer zincirlerinde geçim ücretini desteklemeyi taahhüt ettiklerini gösteriyor. Sağlık sektöründe ve sosyal hizmetler sektöründe çalışan bir kadının, en büyük 100 Fortune şirketindeki ortalama CEO’nun bir yılda kazandığı parayı kazanması için en az 1.200 yıl çalışması gerekiyor.

Türkiye’de de durum farklı değil

En zengin 16 milyarderin serveti halkın en alt %50’lik kesiminin servetinden fazla. Halbuki dolar milyoneri ve milyarderlerine uygulanacak bir servet vergisi ile her yıl 12,5 milyar dolar gelir yaratılabilir. Bu gelirle sağlık bütçesi %47, eğitim bütçesi %54 ve sosyal harcamalar bütçesi %139 artırılabilir. Ayrıca bu vergi geliri ile;

  • 1 çocuk için eğitim yılı boyunca günlük 100 TL beslenme öğünü verilerek, 20 milyon çocuğa erişilebilir.
  • 550.000 uzman doktor daha istihdam edilebilir.
  • Emekli maaşı alan yaklaşık 16 milyon kişiye her ay ek 2.000 TL ödenebilir.
  • Kayıtlı 5 milyonun üzerindeki çiftçinin her birine yıllık 70 bin TL tarımsal destek verilebilir.
  • 2023’te Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın “Kadını Güçlendirme Programı”na ayırdığı 1 milyar 76 milyon TL’lik bütçe 12 katına çıkarılabilir.
  • 4.350 meslek lisesinin her birine her yıl 86 milyon TL kaynak sağlanabilir.
  • 0-5 yaş arası çocukların her biri için her yıl okul öncesi eğitime 1.250 dolar yatırım yapılabilir.
  • Tüm engelliler için kişi başına yılda 3.700 dolar bakım hizmeti ayrılabilir.

Oxfam, hükümetlere süper zenginlerle toplumun geri kalanı arasındaki uçurumu hızlı ve radikal bir şekilde azaltma çağrısında bulunuyor:

  • Devleti etkinleştirin! Dinamik ve etkili bir devlet aşırı kurumsal güce karşı en iyi siperdir. Hükümetler sağlık ve eğitim hizmetlerine evrensel erişimi sağlamalı, enerji ve ulaşım dahil kritik sektörlerde halka doğrudan hizmet ve mal sunmak için farklı seçenekleri araştırmalıdır.
  • Tekelleşmenin önüne geçmek, patent kurallarını demokratikleştirmek de dahil olmak üzere kurumsal gücü dizginleyin! Bu aynı zamanda geçinmeye yetecek ücretler için yasal düzenleme yapılması, CEO maaşlarının sınırlandırılması ve süper zenginler ile şirketlere yönelik kalıcı servet ve aşırı kâr vergileri de dahil olmak üzere yeni vergiler anlamına da geliyor. Oxfam, dünyadaki milyonerlere ve milyarderlere uygulanacak bir servet vergisinin yılda 1,8 trilyon dolar kaynak yaratabileceğini tahmin ediyor.
  • İş yapış şekillerini yeniden tanımlayın! Rekabetçi ve kârlı işletmelerin hissedarların açgözlülüğü tarafından ele geçirilmesi gerekmiyor. Demokratik işleyişe ve ortaklığa sahip işletmeler, özel sektör gelirlerini daha iyi eşitlerler. ABD’deki işletmelerin yalnızca yüzde 10’u çalışanların mülkiyetinde olsaydı, ABD nüfusunun en yoksul yarısının servet payı ikiye katlanabilirdi.

İngilizce “Eşitsizlik A.Ş.” Metodoloji Belgesini İndirin!

KEDV-KADIN EMEĞİNİ DEĞERLENDİRME VAKFI

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

Türkiye’de Sıfır Atık Hibe Programı: 6.3 Milyon Avroluk Fırsat

Yayınlanma:

|

♻️ Türkiye, çevresel sürdürülebilirliği güçlendirmeye yönelik yeni bir adım atıyor. Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve toplam 6.300.000 Avro bütçeye sahip olan Sıfır Atık Hibe Programı, yerel düzeyde atık oluşumunu azaltmayı, kaynak verimliliğini artırmayı ve karbon salımını minimuma indirmeyi amaçlıyor.

🌍 Programın Amacı

Giderek büyüyen çevresel sorunlar karşısında, Sıfır Atık Hibe Programı şu hedeflere odaklanıyor:

  • Karbon salımının azaltılması

  • Atık oluşumunun önlenmesi

  • Sıfır atık yaklaşımının yaygınlaştırılması

Bu hedefler, sadece çevreye duyarlı politikaların hayata geçirilmesiyle sınırlı değil. Aynı zamanda yerel yönetimlerin ve toplumun farklı katmanlarının bu dönüşüme aktif şekilde dahil edilmesi hedefleniyor.

🎯 Öncelikli Alanlar

Programın odaklandığı başlıca öncelikler şu şekilde sıralanıyor:

  • Yerel yönetimlerin altyapı ve kurumsal kapasitesini geliştirmek

  • Sıfır atık uygulamalarının farklı sektörlerle entegre şekilde yaygınlaştırılması

  • Atık yönetim planlarının hazırlanması ve karar destek araçlarının geliştirilmesi

  • Kaynak verimliliği, geri dönüşüm ve yeniden kullanım konularında farkındalık yaratılması

Bu sayede hem çevresel fayda sağlanması hem de döngüsel ekonomiye geçişin hızlandırılması amaçlanıyor.

👥 Kimler Başvurabilir?

Hibe programı, aşağıdaki kurumları hedef kitle olarak belirlemiştir:

  • Belediyeler

  • İl özel idareleri

  • Katı atık yönetim birlikleri

Bu kurumların hazırlayacakları projeler, yerel düzeyde sıfır atık stratejilerinin etkin biçimde uygulanmasına katkı sağlayacaktır.

📅 Başvuru Takvimi

Program kapsamında proje fikirleri için ön tekliflerin son başvuru tarihi:
🗓 15 Eylül 2025

Başvuruların çevresel etki, uygulanabilirlik, sürdürülebilirlik ve ortaklık yapısı gibi kriterler doğrultusunda değerlendirileceği öngörülmektedir.

🔍 Detaylı Bilgi ve Başvuru

Başvuru rehberi ve ayrıntılı bilgiye Avrupa Komisyonu’nun resmi web sitesi üzerinden ulaşmak mümkündür:

➡️ https://ec.europa.euFundingCall for ProposalsZero Waste Grant Programme (ZWGP)

Bu resim için alternatif metin açıklaması yok

♻️ Neden Önemli?

Türkiye’de sıfır atık vizyonu, yalnızca çevre koruma politikası değil; aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın, ekonomik verimliliğin ve sosyal bilinçlenmenin de önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu program, kaynakların daha verimli kullanılmasını ve atıkların ekonomik değer zincirine tekrar kazandırılmasını teşvik ederek hem çevresel hem de finansal anlamda katma değer yaratacaktır.

Okumaya devam et

Ali Coşkun

Gayri Resmi İşlemler ve Finansal Tablolara Etkisi: Görünmeyen Riskler

Yayınlanma:

|

Yazan:

Birçok firmada geçmişe kıyasla azalmış olsa da, gayri resmi ticari işlemler hâlâ yaygın şekilde sürmektedir. Özellikle nakit yoğun sektörlerde ve KOBİ ölçeğindeki firmalarda, bu durum daha belirgin şekilde gözlemlenmektedir.

Bu kapsamda yapılan bazı ödemeler banka kanalları yerine doğrudan elden gerçekleştirilmekte; bu da işletmenin resmi mali tablolarını doğrudan olumsuz etkilemektedir.

Gayri resmi ödemelerde kullanılan resmi gelirler, muhasebe sisteminde denge bozulmalarına yol açar. Bu bozulmalar en çok dönen varlık kalemlerinde kendini gösterir:

  • 🧨 Yüksek kasa bakiyeleri

  • 🧨 Ortaklara ait alacak senetleri

  • 🧨 Ortaklardan alacaklar

  • 🧨 İş avanslarında ortaklara ait tutarlar

Bu kalemlerde zamanla meydana gelen olağandışı artışlar, finansal tablo kullanıcıları için önemli risk sinyalleri taşır.

Başlangıçta küçük görünen bu tutarlar, süreç içinde büyüdükçe bilanço üzerinde ciddi baskı yaratır. Bu durum, kredi veren bankaların da dikkatinden kaçmaz.

Bankaların Yaklaşımı

Kredi değerlendirme süreçlerinde bankalar, bu tür şişirilmiş kalemleri tespit eder ve analiz aşamasında bu tutarları mali düzeltmeye tabi tutar. Yani:

Bu bakiyeler, özkaynaklardan düşülerek şirketin gerçek finansal durumu ortaya konur.

Bu düzeltmeler sonucunda:

  • Özkaynaklar ciddi şekilde azalır

  • Borç/özkaynak oranı önemli ölçüde bozulur

  • Finansal kaldıraç artış gösterir

Bazı firmalarda bu tür düzeltmelerin ardından özkaynaklar negatif seviyeye dahi gerileyebilir. Bu da:

  • Yasal olarak kredi kullanımı önünde engel oluşturur

  • Krediye erişimi zorlaştırır, hatta imkânsız hâle getirir

  • Firmanın sektörel itibarı ve ticari ilişkileri üzerinde olumsuz etki yaratır

Kredi Notuna Etkisi

Kredi veren kurumlar tarafından oluşturulan kredi risk puanı (raiting) da bu tabloya göre şekillenir.
Gayri resmi işlemler kaynaklı mali dengesizlikler:

  • Raiting notunun düşmesine

  • Kredi maliyetlerinin artmasına neden olur

Neler Yapılmalı?

Firmaların, özellikle 31 Mart, 30 Haziran, 30 Eylül ve 31 Aralık bilanço tarihlerinde bu tür kalemlerdeki bakiyeleri minimuma indirmesi büyük önem taşır.

Aksi takdirde:

  • Bankalar,

  • Bağımsız denetçiler,

  • Yatırımcılar ve

  • Potansiyel iş ortakları

firmanın güvenilirliğini sorgulamaya başlayabilir.

Kısa Vadeli Kazançlar, Uzun Vadeli Riskler Yaratır

Kısa vadede pratik ve kolay gibi görünen gayri resmi ödemeler, uzun vadede firmaların büyüme kapasitesini, yatırım alabilirliğini ve finansmana erişimini ciddi biçimde sınırlar.

Kurumsallaşmak ve finansal yapısını güçlendirmek isteyen her işletme:

Bu tür uygulamalardan uzak durmalı, mali disiplini ve kurumsal itibarını öncelik haline getirmelidir.

Ali COŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
[email protected]

Okumaya devam et

GÜNCEL

ZİHİN SAĞLIĞI KRİZİ KAPIDA!

Yayınlanma:

|

Yazan:

İş Dünyası Ne Kadar Hazır? Türkiye’de durum nasıl?

Günümüz iş dünyası, hızla değişen dinamiklerin ve artan belirsizliklerin ortasında, çalışan esenliği konusunda ciddi bir sınav veriyor. Pandemiyle birlikte önemi daha da anlaşılan çalışan zihin sağlığı, ne yazık ki hala birçok kurum için “ekstra” bir kalem olarak görülüyor. Oysa kapımızda bekleyen zihin sağlığı krizi, sadece bireylerin yaşam kalitesini değil, şirketlerin verimliliğini, bağlılığını ve nihayetinde kârlılığını da doğrudan tehdit ediyor. Peki, şirketler bu kritik dönüşüm için ne kadar hazır?

Sessiz Salgın: Durgunluk ve Görünmeyen Maliyetler

Elkin Consultancy Kurucusu Elif Elkin, konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Çalışan esenliği denince genellikle fiziksel sağlığa odaklanılır, ancak buzdağının görünmeyen kısmı çok daha büyük ve yıkıcıdır: languishing (durgunluk) ve presenteeism (işte verimsiz bulunma). Klinik olarak depresyonda olmasalar bile, çalışanların önemli bir bölümü durgunluk haliyle boğuşuyor; motivasyonsuz, enerjisiz ve tükenmiş hissediyorlar. Bu durumdaki çalışanlar fiziksel olarak işte olsalar da, zihinsel olarak bağlantısız, yaratıcılıktan uzak ve düşük verimlilikle çalışıyorlar. Bu “sessiz istifa” hali, şirketlere yüksek görünmeyen maliyetler çıkarıyor; çünkü işgücünüzün tam potansiyelini kullanamadığı her an, kaçırılmış bir fırsat ve doğrudan bir kayıptır.”

Stresin Yıkıcı Etkisi ve Türkiye’nin Gerçekleri

Zihin sağlığının belki de en somut ve yaygın göstergesi olan stresin, iş performansına yönelik en büyük tehditlerden biri olduğuna dikkat çeken Elif Elkin, “Gallup’un Küresel Duygu Durumu araştırması, Türkiye’nin bu konuda çarpıcı bir tablo çizdiğini gösteriyor: Ülkemiz, yüzde 64’lük ‘Önceki gün stresli hissettiniz mi? Evet’ oranıyla dünya sıralamasında Afganistan ve Lübnan’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Aynı araştırmada ‘Önceki gün öfkeli hissettiniz mi?’ sorusuna verilen yanıtlarda da ikinci sıradayız.

Araştırmalarda, kadınların her kategoride erkeklere göre daha fazla stres yaşadığı da dikkat çekici. Bu yüksek stres seviyesi, sadece bireysel tükenmişliğe yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda şirketlerin iş-yaşam dengesini destekleme konusundaki yetersizliğini de ortaya koyuyor. Genç profesyonellerin yalnızca yüzde 32’si, deneyimli profesyonellerin ise yüzde 46’sı şirketlerinin iş ve özel hayat dengesine önem verdiğini belirtiyor. Pazartesi sendromunun ötesine geçen bu durum, çalışanların işe enerjik başlama oranlarındaki ciddi düşüşlerle de kendini gösteriyor” dedi.

Bütünsel Esenliğe Geçiş: Neden Artık Bir Lüks Değil?

Elif Elkin, çalışan esenliği programlarının bir ekstra değil, gereklilik olduğuna da değindi: “Global Wellness Institute’un 2024 raporu, küresel esenlik ekonomisinin 2023’te 6.3 trilyon dolara ulaştığını ve 2028’de 9.0 trilyon dolara yükseleceğini öngörüyor. Bu raporun altını çizdiği gibi, esenlik artık tüketiciler için bir lüks veya isteğe bağlı bir harcama değil, sağlıklı bir yaşam sürdürmek, bağışıklığı güçlendirmek, uzun ömürlülüğü artırmak ve zihinsel dayanıklılığı geliştirmek için temel bir gereklilik haline geldi.

İş yerleri için bu, bütünsel bir esenlik yaklaşımını benimsemek anlamına geliyor. Sadece fizyolojik ihtiyaçlara odaklanmak yeterli değil; zihinsel ve duygusal esenlik (stres yönetimi, psikolojik destek), finansal esenlik (finansal okuryazarlık, ücretlendirme adil politikaları) ve sosyal esenlik (güçlü ekip kültürü, iş-yaşam dengesi, adil yönetim) de bu bütünün ayrılmaz parçalarıdır. Çalışanlar, hayatlarındaki stres faktörlerinin (finansal kaygılar, ailevi sorunlar, zihinsel yorgunluk) doğrudan iş performanslarını etkilediğinin farkındalar. Dolayısıyla, esenlik programları bir “ekstra” değil, çalışan verimliliğinin ve bağlılığının temelini oluşturan stratejik bir yatırımdır.”

Liderlerin Rolü: Dönüşümün Anahtarı

Zihin sağlığı krizine karşı iş yerlerini hazır hale getirmenin anahtarının, liderlerin proaktif yaklaşımında yattığının altını da çizen Elkin, “Öncelikle, ihtiyaç analizi yaparak çalışanların gerçek sorunlarını ve beklentilerini anlamak gerekiyor. Her şirketin dinamikleri farklıdır ve tek tip çözümler yerine, şirkete özgü, kapsayıcı programlar tasarlanmalıdır.

En kritik adım ise liderlik taahhüdü ve katılımıdır. Esenlik programları sadece İnsan Kaynakları departmanının sorumluluğu olmaktan çıkarılmalı, üst yönetimden başlayarak tüm liderler bu kültürü benimsemeli ve desteklemelidir. Çalışanlar, yöneticilerinin kendilerinin ve ekip üyelerinin zihinsel sağlığına ne kadar değer verdiğini ve bu konuyu ne kadar ciddiye aldığını görmelidir. Liderlerin kendi kırılganlıklarını paylaşması, destekleyici bir dil kullanması ve empati göstermesi, güven ortamının oluşmasında ve çalışanların yardım isteme cesaretini bulmasında hayati önem taşır.

Ayrıca, programların etkisi ölçümlenmeli ve sürekli iyileştirilmelidir. Katılım oranları, devamsızlık verileri, çalışan memnuniyeti anketleri ve hatta sağlık giderlerindeki değişimler gibi metrikler takip edilmeli, geri bildirimlerle programlar dinamik olarak güncellenmelidir. Ölçülemeyen bir şeyi yönetmek mümkün değildir” dedi.

Sonuç: Esenlik Odaklı Bir Gelecek İnşa Etmek

Elif Elkin son olarak, “Zihin sağlığı krizi kapıda değil, zaten içindeyiz” diyerek sözlerini şöyle noktaladı: “Ancak bu kriz, aynı zamanda şirketler için bir dönüşüm fırsatı sunuyor. Çalışanların zihinsel ve bütünsel esenliğine yatırım yapmak, artık sadece insani bir sorumluluk değil, aynı zamanda verimliliği artıran, yetenekleri çeken, mevcut yetenekleri elde tutan ve sürdürülebilir büyümeyi destekleyen akıllı bir iş stratejisidir.

Liderler, bu “kusursuz fırtına” döneminde eski alışkanlıklarından vazgeçme ve ezberleri unutma cesaretini göstererek, krizden bir dönüşüm yaratabilirler. Çalışanlarını sadece birer kaynak değil, potansiyelleri beslenmesi gereken değerli bireyler olarak gören kurumlar, geleceğin rekabetçi iş dünyasında yalnızca ayakta kalmakla kalmayacak, aynı zamanda gelişecektir. Zihin sağlığının önceliklendirildiği, esenlik odaklı bir şirket kültürü inşa etmek, hem insanlar için daha iyi bir dünya hem de işletmeler için daha parlak bir gelecek anlamına geliyor.”

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.