Yurt içi ve yurt dışı açısından olağan üstü bir ortamdan geçiyoruz. Ekonomik krizler, siyasi çekişmeler, adaletsizlikler, hainlikler, ticaret savaşları, savaşında bir kuralı olduğunu unutan zalimler, yıllardır bizlere demokrasi, insan hakları dersi verip arka planda ikiyüzlü tavır sergileyenler.
Son 40 yılda pek çok krizler yaşandı ancak bugünkü gibi bir ortam asla olmadı. Şu an o kadar çok risk var ki bu kadar riski şirketlerin yönetmesi hiç de kolay değil.
Bir firma yalnızca kâr eden bir yapı değildir; aynı zamanda ailelerin umudu, bir ülkenin yarınıdır. O nedenle firmaları yaşatmak, sadece ekonomik bir gereklilik değil toplumsal bir sorumluluktur. Zira bir firmayı yaşatmak, geleceği yaşatmak demektir.
Her sabah ışıkları erken yanan bir fabrikanın bacası, o şehirdeki umutların tüttüğüne işarettir. O firmada çalışan bir işçinin alın teri, çocuklarının geleceği için akmaktadır. Bir muhasebecinin, bir mühendis kadının ya da bir ustabaşının emeği, görünmez bir zincirin halkası gibi ekonomiye, istikrara ve büyümeye bağlanır.
Firmalar, sadece istihdam değil, aidiyet üretir. Bir insanın yıllarını verdiği bir iş yerinde oluşturduğu değer, yalnızca mali tablolarla ölçülemez. Bir markanın yıllar içinde kazandığı itibar bir ülkenin dünyadaki yüzüdür. O markaların kaybolması, yalnızca ekonomik kayıp değil aynı zamanda bir belleğin silinmesidir.
Ekonomi durağan bir deniz değil, dalgalı bir okyanustur. Bu okyanusta ayakta kalabilen firmalar, toplumun fırtınalara karşı direncidir. Pandemiler, savaşlar, krizler. Her biri yeni sınavlar getirir ve bu sınavlarda güçlü duran firmalar, ülkenin omurgasını oluşturur. Onlar ayakta kalmazsa, sadece işsizlik artmaz; umutlar azalır, güven sarsılır.
Üretim bir ülkenin kalbidir, firmalar ise bu kalbin atışıdır. Tarımdan sanayiye, teknolojiden hizmete kadar her alanda varlığını sürdüren firmalar sayesinde ülke kalkınır, şehirler büyür, bireyler gelişir. Her kapanan iş yeri, aslında bir hikâyenin yarım kalması demektir. Kim bilir belki bir öğrencinin bursu, bir annenin mutfak alışverişi ya da bir gencin hayali o firmadaki gelirle şekillenmişti.
Firmalar sadece bugünü değil yarını da inşa eder. Genç girişimcilere ilham verir, yeni iş modellerine öncülük eder. Ar-Ge yatırımlarıyla geleceği şekillendirir. Onlar olmazsa yenilik olmaz, gelişme olmaz.
Güçlü firmalar güçlü bir toplumun temelidir. Ekonomik bağımsızlık ancak ayakta duran, üretmeye devam eden, çalışanına sahip çıkan firmalarla mümkündür.
Firmaları yaşatmak; bir toplumun huzurunu, bir bireyin umudunu ayakta tutmaktır. Bu yalnızca ekonomi politikalarının değil ortak vicdanımızın meselesidir. Çünkü bir firmayı yaşatmak, aslında hep birlikte ayakta kalmaktır.
Bu millet yıkılsa da tekrar ayağa kalkmasını bilen bir millettir. Çünkü Türk’ün karakteri, “ pes etmek ” kelimesini bilmez.
Türk milleti ticarette de savaşta olduğu gibi vazgeçmeyi bilmez; zorluklar karşısında yıkılmaz, yeniden kurar, yeniden başlar.
Emek, Sabır, Zafer…
Ali ÇOŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
[email protected]