Son yıllarda Türkiye’de küçülme stratejisi izleyen ING BANK 2021 ilk yarı verilerinin ortaya çıkması ile kan kaybının devam ettiği görüldü. Banka 2021 ilk yarısında bilançosunu sektör ortalamasının altında kalarak sadece % 4,2 büyütürken, kredilerde küçüldüğü, Net Faiz ile ücret ve komisyon gelirlerinde ciddi kayıplar yaşadığı; Net Karlılığında 2020 ilk yarısın göre bilançosunu açıklayan bankalar % 50’lere kadar büyüme gösterirken; ING BANK’ta % 39 düşerek kar erozyonu yaşandığı görüldü. Buna karşılık bankanın üst yönetici giderleri %28,5 artmış durumda.
Bilançoyu yeterince büyütemedi
2020 sonunu 61,2 milyar TL Toplam Varlıklar ile kapatan banka yılın ilk yarısında sektör ortalama büyümenin altında kalarak sadece % 4,2 büyüme ile 63,8 milyar TL bilanço büyüklüğüne ulaşabildi. Toplam Varlıklar içinde Finansal Varlıklar ise 18,7 milyar TL’den 20,3 milyar TL’ye ulaştı.
Kredilerde küçüldü
2020 sonunu 38,7 milyar TL Nakdi Kredi ile kapatan banka 2021 ilk yarısında küçülmeye giderek kredi hacmini 38,5 milyar TL’ye düşürürken, asıl küçülme Gayri Nakdi Kredilerde yaşandı. Bankanın 2020 sonunda 10,7 milyar TL olan Gayri Nakdi Kredi hacmi 8,6 milyar TL’ye gerileyerek %19,6 düştü. Akreditif kredilerde ise 723 milyar TL olan hacim yarı yarıya %5,6 eriyerek 357 milyon TL düzeyine düşmüş durumda. Bankanın 2020 sonundaki % 5,7 olan Kredi Takip oranı ise ilk yarıda %6,57’ye geriledi.
Mevduat arttı
2020 sonunu 40,2 milyar TL mevduat ile kapatan banka mevduatını yılın ilk yarısında 45,1 milyar TL düzeyine çıkardı.
Gelirler düştü
2020 ilk yarısında 1,5 milyar TL Net Faiz Geliri sağlayan banka kredilerde büyüyememenin cezasını net faiz gelirlerini düşürerek çekti. 2021 ilk yarısında Net Faiz geliri %24,5 düşererek 1,1 milyar TL düzeyine geriledi. 2020 ilk yarısında 249 milyon TL Net Ücret ve Komisyon Geliri yaratan bankanın bu geliri % 18,9 düşerek 2021 ilk yarısında 202 milyon TL’ye gerilemiş durumda. Bankanın Ticari İşlemler Geliri ise 105 milyon TL’den 84 milyon TL’ye geriledi.
Kar erozyonu yaşadı
2021 yılında çoğu banka karlılığını %50’lere varan şekilde artırırken ING BANK’ın Karlılıkta ciddi kayıplar yaşadığı görüldü. 2020 ilk yarısında 2,2 milyar TL Brüt Kar yapan banka 2021 ilk yarısında % 21,6 kayıpla 1,7 milyar TL karlılığa gerilerken; 494 milyon TL olan Net Karlılık ta % 39,3 düşerek 300 milyon TL’ye gerilemiş durumda.
Üst Yönetim ödemeleri arttı
Banka Üst Yöneticilerine 2020 ilk ayrısında 14,4 milyon TL öderken 2021 yılında %28,5 artış ile 18,5 milyon TL ödeme yaptı. Aynı dönemde Personel genel Giderleri ise % 7,9 arttı.
Karlılık Rasyoları düştü
2020 ilk yarısında Bankanın Özkaynak karlılığı %7,18 iken 2021 ilk yarısında % 6,57’ye düşerken; % 1,06 olan Aktif Karlılığı ise % 0,94’e düşmüş durumda.
Sermaye Yeterlilik rasyosu düştü
Bankanın 2020 sonunda % 25,12 olan Sermaye Yeterlilik rasyosu 2021 ilk yarısında %19,87’ye gerilemiş durumda.
Şube sayısı değişmedi 175 personel azaldı
ING BANK 2020 sonundaki 191 olan şube ağını 2021 ilk yarısında korurken 3.442 olan persolen sayısı 175 azalarak 3.267 çalışanına düşmüş durumda.
Ödüller
Banka 2021 yılında; Governance, Risk& Compliance kategorisinde ”The New Approach is a New Era of AML isimli, AML AI çözümleri projemizle birincilik, Uzak Ofis Son Kullanıcı Sistemlerinin Etkin ve Güvenli Yönetimi projesi ile üçüncülük ödülü aldı.
DenizBank, Dünya Çiftçiler Günü’nü Tarıma Özel Kampanyalarla Kutluyor
Tarımın finansmanı ve çiftçinin üretiminin devamlılığı için çalışan DenizBank, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü, Üretici Kart ile yapılan alışverişlerde nakit avans fırsatı ve toplamda altı aya varan vade avantajı gibi çiftçinin hayatını kolaylaştıran kampanyalarla kutluyor.
DenizBank,tarımın finansmanı için geliştirilmiş yenilikçi ürünü Üretici Kart ile MobilDeniz üzerinden 1 ay faizsiz 25.000 TL nakit avans imkânının yanı sıra, anlaşmalı iş yerlerinden yapılan alışverişlerde Mayıs sonuna kadar geçerli 5 aya varan vade avantajı sunuyor. Ayrıca çiftçiler, MobilDeniz uygulaması aracılığıyla banka şubesine gitmeden, doğrudan bayiden 4 milyon TL’ye kadar traktör kredisi başvurusunda bulunabiliyor.
“Çiftçilerimiz ülkemizin geleceğidir”
DenizBank KOBİ Bankacılığı, Tarım Bankacılığı ve Kamu Finansmanı Grubu Genel Müdür Yardımcısı Engin Eskiduman, konuyla ilgili değerlendirmesinde şunları söyledi: “DenizBank olarak çiftçilerimizin ülkemiz ve geleceğimiz için taşıdığı değeri biliyor; üretim güçlerini desteklemeyi öncelikli görevimiz kabul ediyoruz. Bu özel günde de, tüm şubelerimizde onlarla bir araya geliyor, ziraat odalarımızla etkinlikler düzenleyerek Dünya Çiftçiler Günü’nü coşkuyla kutluyoruz. Bugün itibarıyla 300 tarım şubemizde, çoğunluğu ziraat mühendisi ve çiftçi ailelerinin çocuklarından oluşan 1500 kişilik ekibimizle sahadayız; tüm ihtiyaçlarında üreticilerimizin yanında olmaktan büyük gurur duyuyoruz. Önümüzdeki dönemde de, ülkemizin her köşesinde, özellikle kırsal bölgelerde üretimin sürekliliğini sağlamak amacıyla gerekli finansal desteği sağlamak üzere kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz. Emekleriyle tarımı ayakta tutan tüm çiftçilerimizin 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü içtenlikle kutluyor, verdikleri emek için teşekkürlerimizi sunuyoruz.”
Bir çok şirkette hâkim olan bir anlayış var. Sipariş varsa satış vardır, satış varsa büyüme vardır, büyüme varsa işler yolundadır. Bu durum umut verici görünse de arka plandaki finansal gerçekler çoğu zaman ihmal ediliyor. Özellikle büyümenin tamamen banka kredileriyle finanse edildiği şirketlerde bu durum ilerleyen dönemlerde ciddi sorunlara yol açıyor.
Bilançoların %70’i banka borçlarından oluşmaktadır. Şirketlerin çoğu kısa vadeli banka kredileriyle günlük operasyonlarını döndürmeye, uzun vadeli yatırımları ise işletme sermayesiyle karşılamaya çalışıyor. Bu yapısal sorun, finansmana erişimin iyice kısıtlandığı, bugünkü gibi yüksek faizli bir ortamda daha da riskli hale geliyor.
Bugün TL faiz oranları basitte %55 – 60’lara dayanmış durumdadır. Bileşiği ise tefeci faizlerine gelmektedir. Bu faiz oranlarıyla mevcut kredi borçlarının çevrilmesi, ödenmesi neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
Peki, neden şirketler bu kadar fazla banka kredisi kullanıyor?
Çünkü çoğu patron için kredi bir tür “ öz sermaye ” gibi görülüyor. Oysa bu en büyük ve en tehlikeli yanılgılardan biridir.
Kredi, bir finansman aracıdır. Örneğin tedarikçiden alınan vadeli mal gibi bir gün ödenmesi gereken bir borçtur. Sermaye değildir. Ortakların koyduğu, özkaynak hiç değildir.
Kredi riski, şirkete değil bankaya aittir sanılıyor ama durum tam tersidir.
Üstelik bu kredi bağımlılığı, iş dünyasında “büyüme tutkusu” ile birleşince daha da tehlikeli hale geliyor. Patron sipariş almanın heyecanıyla yeni yatırımlara koşuyor, üretim kapasitesini artırıyor, yeni makineler alıyor ama bu harcamaların tamamı krediyle finanse ediliyor.
Satışlar artsa da kârlılık aynı oranda artmıyor. Çünkü artan faiz yükü, nakit çıkışlarını eritiyor. Firma büyüdükçe özkaynağı zayıflıyor, borç/özsermaye oranı bozuluyor ve finansal yapı kırılgan hale geliyor.
Bugün konkordato ilan eden firmaların çoğu “büyüme dönemlerinde” kontrolsüz borçlanan firmalardır. İşler iyi giderken alınan kredilerin geri ödemesi, ekonomi yavaşladığında ya da faizler bugünkü gibi yükseldiğinde imkânsız hale gelir. Aslında ortada bir krizden çok kötü yönetilen bir finansman yapısı vardır.
Büyüme ciro ile ölçülmemelidir. Karlılık, nakit akışı, özkaynak karlılığı, borç çevirme oranı gibi göstergelerde önemlidir. Aksi halde bilançosu hormonlu şişmiş, borç yükü altında ezilen firmalarla dolu bir ekonomik yapı oluşur.
Ve bunun en temel sebebi şudur:
Kredinin, özkaynak olmadığı gerçeğinin farkında olunmamasıdır.
Patronlar artık şunu net bir şekilde anlamalı ;
Kredi bir borçtur. Bir gün geri ödenmek zorundadır. Kâr etmeyen, nakit sağlamayan bir yapının borçla büyümesi sürdürülebilir değildir.
Bu yolun sonu konkordatodur, iflastır.
Finansal disiplini olmayan bir büyüme çöküşün habercisidir.
İş dünyasının yaşaması için “krediye değil, kârlılığa” odaklanan bir zihniyet değişimi şarttır.
Özkaynak olmadan büyümek temelsiz bina yapmaya benzer. İlk sarsıntıda yıkılır.
• Türkiye hisse senetleri, İBB Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından artan iç siyasi belirsizlik nedeniyle önemli bir oynaklık yaşamıştır.
• Ekonomik reformlara olan bağlılığa dair son güvenceler, uzun vadeli tezi desteklemektedir.
• HSBC, Türkiye’ye yönelik “ağırlığını artır” tavsiyesini koruyor ve altı “en iyi fikir” hisseyi vurgulamaktadır: Türk Hava Yolları, Akbank, BİM, Turkcell, Migros ve Torunlar.
• Yakın vadeli zorluklara rağmen, Türkiye hisse senetleri için temel uzun vadeli katalizörün, geleneksel ekonomik politikaya olan güçlü bağlılık olduğuna inanılmaktadır.
• Türkiye hisse senetleri için en büyük risk, döviz çıkışlarından kaynaklanan sürekli baskılardır.
• TCMB’nin temel öncelikleri, dolar talebini kontrol altına almak ve döviz istikrarını korumaktır.
• Yabancı yatırımcı pozisyonları yılbaşından bu yana artsa da, nispeten küçüktür ve bu da daha fazla çıkışın sınırlı olabileceğini göstermektedir.
• 14 Mart’a kadar, yılbaşından bugüne Türkiye hisse senetlerine 860 milyon USD giriş olmuştur, ancak 2024 boyunca 2,6 milyar USD çıkış yaşanmıştır.
• Türkiye’nin öz sermaye piyasasındaki yabancı sahipliği, 2020 öncesindeki %65 seviyesinden %37’ye düşmüştür.
• Türk bankaları, makroekonomik gelişmelerle yakından ilişkili oldukları ve yüksek yabancı pozisyonlarına sahip oldukları için, devam eden gelişmelerden en çok etkilenen sektör olarak görülmektedir.
• Bununla birlikte, bankaların yıl sonuna kadar faiz indirimlerinin gerçekleşmesiyle olumlu etkileneceği düşünülmektedir.
• Türkiye ekonomisinin temelleri sağlamdır ve 2025’in başındaki veriler, kurumsal kazançlara önemli bir destek sağlayacak şekilde ekonominin dirençli olduğunu göstermektedir.
• Yüksek enflasyon ortamında, Türk tüketicileri fiyat konusunda daha hassas hale geldikçe, temel tüketim malları ve indirimli perakendeciler iyi performans göstermektedir.
• Türkiye’de havacılık sektörü, güçlü büyüme görünümüyle öne çıkmaktadır.
• Ülke, 2024’teki 62,3 milyon ziyaretçiye kıyasla bu yıl 65 milyon ziyaretçi ağırlamayı beklemektedir.
• Türkiye, Ukrayna, Gazze, Lübnan ve Suriye gibi bölgelerdeki potansiyel yeniden yapılanma çabalarından faydalanabilecek stratejik bir konuma sahiptir.
• Savunma sektörü, AB’nin savunma bütçelerini artırma yönündeki önemli çabasından yararlanmaya hazırlanmaktadır. Aselsan tavsiye edilmektedir.
• Türk savunma ve havacılık ihracatı 2024’te %29 artarak 7,1 milyar USD’ye ulaşmıştır.