EKONOMİ
KRİZE ÇARE: ‘SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ’ Mİ? -I
Avrupa Genelinde, Almanya özelinde Ekonomide ana politika SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya’nın ekonomik atağının teorik altyapısını oluşturan Sosyal Piyasa Ekonomisi kriz dönemlerinde kurtarıcı formül haline gelerek diğer ülkelere de yayıldı. AB’nin oluşmasında bu ortak aklın katkısı büyük oldu. Erol TAŞDELEN Sosyal Piyasa Ekonomisi koşullarının genel yapısı ve Türkiye’de uygulanabilirliği açısında bir yazı dizisi ele aldı…

Yayınlanma:
2 ay önce|
Yazan:
Erol Taşdelen
Sosyal piyasa ekonomisinin, ekonomik ve politik düşüncesinin ayrıntılarını incelemeden önce, onun ortaya çıktığı ortama kısaca bakmak yardımcı olabilir. 1936 yılından 1948 yılına kadar, gerek Hitler ve gerekse Müttefik İşgali dönemlerinde, Alman ekonomisi sıkı denetimlere tabi olmuştu. Fiyatların dondurulması, karne uygulaması ve umutsuz bir şekilde yetersiz olan para sistemi, yıkıcı ekonomik sonuçlar doğurmuştu: Üretim düşmüş, karaborsa yaygınlaşmış, normal parasal mübadelenin yerini takas almıştı[1].
Sosyal piyasa ekonomisinin uygulamadaki gelişimi üzerinde ileride durulacağı için, burada teorik çerçevenin Almanya’da oluştuğunu ve uygulamanın da Almanya’da gerçekleştiğini belirtmekle yetinelim.
Ekonomik politikanın başarılı olabilmesi için konseptler[2] şeklinde sunulması gereklidir. Zira, ekonomi politikası konseptleri, ekonomik politikasına ilişkin ilke, yöntem, amaç, araç ve amaca uygun kurumlarla, belirlenen önlemleri karşılıklı ilişkiler açısından tutarlı biçimde sunan temel çerçeve ve kurallar bütününden oluşmaktadır. Ekonomide belirlenen genel ekonomi politikası konseptinin, özünde ekonomik sistem ve düzen konsepti yer almaktadır. Arzulanan ekonomik düzeni korumaya ve geliştirmeye yönelik olan ekonomik düzen politikasında, belirlenen temel ilke, amaç ve araçlarla önlem bütününün bir içsel tutarlılığa sahip olması gereklidir. Ayrıca ekonominin o andaki mevcut durumuna uygun olarak hazırlanması ve böylece dışsal tutarlılığa sahip olması zorunludur[3].
Oluşturulan ekonomik düzen politikası konseptleri, ekonomik düzenlerin temel yönlendirme ve koordinasyon ilkelerine uygun olarak, ya piyasa mekanizmasına ya da merkezden yönetime (bununla merkezi planlamaya) dayandığı görülmektedir. Konumuzun piyasa ekonomileriyle sınırlı olması nedeniyle burada sosyalist ekonomik düzen konseplerine girmiyoruz.
Piyasa ekonomisine ilişkin temel ekonomik düzen konseptlerinin ilk bilimsel analizleri, Freiburg Okulu olarak da adlandırılan Ordo- liberalleri tarafından geliştirilmiştir. Ordo- liberallerinin ekonomik düzen konsepti W. Eucken’in çalışmalarına dayanır.
Eucken, serbest piyasa ekonomisi içinde tam rekabetin bir “ordronaturel” (doğal-düzen) olarak kendiliğinden var olmayıp, bir “Ordro-Social” (Sosyal-Düzen) olarak devlet tarafından organize edilmesi ve yasal önlemlerle korunması gerektiğini savunmuştur. Bunun için devletin bilinçli olarak bir ekonomik düzen politikası izleyerek, ekonomik düzeni yasal ve kurumsal çerçeve olarak yaratılması ve düzenlenmesi gereğini ortaya koymuştur. Eucken’e göre serbest piyasa ekonomik düzenin var olmasını sağlamak veya yaratmak için yedi temel ilke belirlenmektedir. Bunlar:
- Tam rekabet, (rekabet fiyatının oluşması),
- Para istikrarı,
- Açık piyasa,
- Özel mülkiyet,
- Sözleşme özgürlüğü,
- Özel birimlerin faaliyetlerinin sonucunda tam sorumlu olmaları,
- Ekonomi politikasının sürekliliği ve değişmezliğidir.
Serbest rekabet düzeninin işlerliğini sürdürebilmesi için dört düzenleyici ilke daha söz konusudur:
- Monopol denetimi,
- Piyasa gelir dağılımının maliye politikası ile düzeltilmesi,
- Üretim faktör ve kaynaklarının korunması (sosyal güvenlik),
- Asgari ücretin belirlenerek işgücünün konjoktür dalgalanmalarından korunması[4].
Eucken’in bilimsel düzeyde geliştirdiği bu ilk ekonomik düzen politikası konsepti, yetersiz ve ütopik bulunmuştur. Özellikle “tam rekabet” varsayımının pratik değeri olmadığı, bu yüzden Orda-liberallerinin[5] ekonomik konseptlerinin tarihsel bir değeri olduğu savunulmaktadır.
Ancak bu alandaki tartışmalar piyasa ekonomisi için pratik değeri olan sosyal piyasa ekonomisi konseptinin gelişmesini sağlamıştır. A. Müller-Armack’ın teorik olarak geliştirdiği; önce Erhard tarafından uygulanan ve sonra sosyal demokratlar dahil olmak üzere geliştirilerek B.Almanya’da savaş sonrası dönemden beri kesintisiz uygulanmaktadır[6].
Sosyal piyasa ekonomisinin bilimsel formülasyonu ilk olarak A. Müller-Armack (1945) tarafından gerçekleştirilerek, klasik liberalizm yada ilkel kapitalizmle sosyalizm arasında üçüncü bir yol ve yeni bir sentez olarak sunulmuştur.[7]
Sosyal piyasa ekonomisinin temel biçimi[8]:
- Çalışma ve başarı rekabeti (fonksiyonel rekabet), tüketici isteklerine daha iyi cevap vermekte ve aynı zamanda sosyal gelişmenin temeli olmaktadır.
- Özgür çalışmanın, özel girişimcilik ve özel mülkiyetin önkoşulu olan sosyal dengeleme. Sosyal güvenlik, çevrenin insalcıllaştırılması, eğitimin imkanlarının genişletilmesi gereklidir. Sosyal dengeleme aynı zamanda da, çalışma ve başarı rekabetinin düzenlenmesi ve geliştirilmesinin temelidir.
Böylece piyasa ekonomisi, rekabet düzeni olarak korunmakta ancak, bu düzen sosyal açıdan dengelenmektedir. Müller-Armack’a göre piyasa ekonomisinin temel formülü ancak ikisi ile birlikte ortaya konmaktadır.
Birinin ihmal edilmesi, sosyal piyasa ekonomisi dışında kalan ilkel kapitalizme ya da sosyalizme kayma tehlikesini yaratır. Bu yaklaşımda sosyal dengeleme ve sosyal güvenlik, ekonomik özgürlüklerinin ve rekabetin, dolayısıyla serbest çalışma, özel girişimcilik ve özel mülkiyetin önkoşulu ve garantisi olmaktadır. Rekabet sistemiyse ekonomik gelişmenin dinamik öğesidir. Bu ikisinin yarattığı “diyalektik sürecin birlikteliği” sayesinde ekonomik sistem canlı, dinamik ve gelişme yeteneğine sahip olur. Burada piyasa ve rekabet özgürlüğüyle sosyal dengeleme bağdaştırılmıştır. Böylece toplumda sosyal uzlaşma ve barış amaçlanmaktadır. Sosyal piyasa ekonomisi özde bir piyasa ekonomisidir, ancak bundan öte, “sosyal” bir piyasa ekonomisidir[9]. “Sosyallik ilkesi, bireyin piyasadaki özgürlüğünü sosyal dengeleme ile bağdaştıran bir yaklaşım olmaktadır. Bu nedenle Müller-Armack, Sosyal piyasa ekonomisini, sosyalizmin ve Sosyalist ekonomik sistem konseptinin seçeneği olarak görmektedir[10]. Piyasada bireysel özgürlükler savunulurken, piyasada sosyal sorumluluk da (Social- responsibility) savunulmaktadır[11].
Bu yaklaşımda piyasa ekonomisinin rekabetle düzenlenmesi gereği vurgulanmaktadır. Bu nedenle sosyal piyasa ekonomisinde şu politikalar izlenir[12]:
- Rekabet düzeni, çalışma ve başarı rekabeti olarak gerçekleştirilecek bir aktif rekabet politikası,
- Rekabetin tamamlanmasını sağlayacak ve etkin olmadığı alanlarda devletin müdahalesini düzenleyen, sektörel, bölgesel ve yapısal nitelikli aktif bir ekonomi politikası,
- Rekabetin istikrara kavuşması için aktif bir konjonktür, para ve büyüme politikası,
- Rekabet sonuçlarının düzeltilmesini sağlayacak bir gelir dağılımı ve sosyal güvenlik politikası şeklinde oluşturulan politikalar önerilmektedir.
Sosyal piyasa ekonomisinde toplumsal uzlaşma: Müller-Armack sosyal piyasa ekonomisinin, toplumsal uzlaşma ve barışa (Soziale İrenik, irenik: Yunancada barış sevgisi anlamına gelmektedir) dayanmaktadır. Katoliklerin ortaçağda geliştirdikleri korporasyon (ahilik benzeri mesleki, sosyal amaçlı organizasyonlar) ve düzen düşüncesi, prostanların sosyal ve çalışma ahlakı; sosyalizmin sosyallik düşüncesi ve liberalizm inceleme konusu olmuş, yaşanan dünyanın şekillendirilmesinde bunların uzlaşma sağlayabileceği alan ve ortak nokta olarak sosyallik düşüncesi belirlenmiştir. Sosyallik düşüncesi, sosyalizmin geleneksel isteği, katolikliğin düzen düşüncesi, protestanlığın mesleki dayanışma ve karşılıklı yardımlaşma anlayışı ile yeni liberalizmin organizasyon düşüncesinin ortak temeli olmaktadır[13].
Rekabet içindeki dünya görüşlerinin yaklaşım ve uzlaşmasını sağlamaya yönelik olan sosyal piyasa ekonomisi, bu zıtlıkların birliğini gerçekleştirmeye yönelik olduğu için “diyalektik bir yöntem” olarak görülmektedir. Zira zıtlıkları gidermeyi veya bağdaştırmayı amaçlamakta, bunlardan bir bütün oluşturmaya çalışmaktadır.
Sosyal piyasa ekonomisinde birey yalnızca üretici veya tüketici fonksiyonunu yerine getiren bir ekonomik birim değildir. Aynı zamanda bireyin kişiliği ve bunun geliştirilmesine önem vermektedir. Genel toplumsal düzen içinde bireye ve kişiliğinin gelişmesine özel bir önem verilmektedir[14].
Sosyal piyasa ekonomisinin dayandığı temel toplumsal düzen düşüncesi, devlet, ekonomi, toplum ve hukuk alanlarını birlikte dikkate almaktadır. Sosyal piyasa ekonomisinde klasik liberallerde olduğu gibi “sınırlı” devlet düşüncesi değil; ancak fonksiyonel açıdan daha iyi işleyen devlet düşüncesi egemendir. Zira gerek piyasa düzeninde rekabetin korunup gelişmesi; gerekse “Sosyal” politika önlemlerinin alınması ve bunun ötesinde konjonktür ve büyüme politikalarının, rekabet ve sosyallik ilkeleriyle bağdaşır biçimde uygulanması ”daha az devlet değil, daha iyi işleyen devleti” gerektirmektedir. Fakat sosyallik ilkesini aşırı genişleterek, devletçiliğinin sistem değişimine yönelmesine karşıdır. Sosyal dengelemenin sınırı, -piyasa ekonomisinin korunması ilkesine uyularak- devletle, piyasanın veya özel ekonomik planlarının rekabete düştüğü yere kadar uzanmaktadır[15].
İşçi sınıfı partisinden halkın partisine dönüşmekle gururlanan sosyal demokrat parti tarafından öne sürülen liberal sosyalizm (treiheitticher sociatismus) Willy Brandt’ın şu sözleri ile bayrak açıyordu, “olabildiğince rekabet, gerektiği kadar planlama”[16]. Başka bir deyişle, Alman Sosyal demokrasisinin programında, piyasa ekonomisi kuraldır; planlama, daha doğrusu devlet müdahalesi, istisnadır. Bu müdahale, kapitalizmin eksiklerinin, çarpıklıklarını gidermekiçin ve ekonominin genel dengelerini, hatta özgür rekabetini sağlamak için öngörülmüştür[17].
Sosyal piyasa ekonomisinde, rekabete dayalı sistemin sosyal dengelenmesi olumsuz yan etkileri gidermeye yönelik olmalıdır. Devletin işlevi, kişilere daha çok kaynak aktarmak değil, bireye daha çok sosyal sorumluluk ve olgunluk imkanı yaratarak refahının artırılması şeklinde anlaşılmaktadır. Yani buradaki devlet endüstri toplumu öncesinin “devlet babası” değil, endüstri toplumunu “organize edici” ve “yönlendirici” devlettir[18].
Sosyal piyasa ekonomisi, piyasa düzeniyle toplumsal dayanışmayı bağdaştıran bir ekonomi politikası ya da politik ekonomi oluşturmuştur. Rekabetle sosyal dayanışma, endürtri toplumunun ekonomik başarısıyla sosyal güvenlik sistemiçelişen değil, birbirini bütünleyen öğeler olarak ele alınmıştır. Bu yönleriyle klasik ve neo-klasik yaklaşımlardan ayrılmaktadır. Bu yaklaşım sayesinde eski tarzdaki sınıf kavramı ortadan kaldırılmış, uzlaşma, dayanışma ve sosyal barış içinde çözümler gündeme gelmiştir[19].
Sosyal piyasa ekonomisi toplumun organizasyon yapısının çok aşamalı ve merkezi olmayan, yani ademi merkeziyetçi bir özellik göstermesini öngörür. Bağımsız ve özgür birimlerin ekonomik sürece olabildiğince katılımını amaçlayan sosyal piyasa ekonomisinin bunu sağlayacak bir organizasyon yapısı göstermesi öngörülmektedir. Sosyal piyasa ekonomisi doğmatik olmaktan çok pragmatiktir. Bu nedenle toplumdaki mülkiyet ve karar yapısında çoğulculaşmaya fırsat tanır. Açık toplum esas alınması, enformasyon yapısının herkese açık olmasını öngören bir politikaya dayanır. Rekabet süreciyle düzenlenen piyasalarda ekonomik birimler birbirini kontrol eder. Özetle, sosyal piyasa ekonomisi, ekonomi politikasıyla sosyal politikayı bütünleştirdiği gibi, bunlarla uyumlu bir kültür ve eğitim politikası, demokratikleşme, katılım ve açık toplum politikası izlemektedir[20].
Sosyal piyasa ekonomisinin varlık ve işleyisini belirleyen öğeleri şöyle özetleyebiliriz[21].
- Başarı rekabeti: Piyasa sisteminin varlığı ve işleyişini belirleyen temel öğe başarı rekabetidir. Burada rekabet, “bırakınız yapsınlar” ilkesine göre değil, ekonomik birimlerin başarı yarışı şeklinde düzenlenmesine bağlı olarak oluşmaktadır. Yani yasal ve kurumsal olarak düzenlenmiş rekabet söz konusudur.
- Sosyal dengeleme: Burada sosyal dengeleme, ihtiyaç içindeki insanlara yardım etmekten çok, çeşitli kurumsal organizasyonlar içinde onları ekonomik süreçle bütünleştirmek anlamına gelmektedir.
- Başarı rekabeti ve sosyal dengelemenin birlikteliği: Sosyal piyasa ekonomisinin varolabilmesi için başarı rekabetiyle sosyal dengeleme birlikte ve aynı ağırlıkta uygulanmalıdır. Sosyal piyasa ekonomisi, yalnızca kuru bir ekonomizme bağlanmayıp, toplumsal bütünün sosyal boyutunu da dikkate almaktadır. Piyasa ve devlet işlevsel bir bütün oluşturmakta, bu sayede sosyal anlaşma, sosyal barış, sosyal güvenlik, sosyal adalet ve sosyal refah gibi temel toplumsal amaçların gerçeleşmesi sağlanmaktadır.
- Yasal ve kurumsal düzenlemeler: Devlet anayasalarında belirlenen temel hak ve özgürlüklerden başyayarak, sözleşme özgürlüğü, açma ve yerleşim yeri özgürlüğü ve özel mülkiyet hakkı başta gelir. Rekabetin işleyişini düzenleyen yasalarla rekabet –karter- kurumunun düzenlenişi, sosyal güvenlik ve çalışmayla ilgili yasal düzenlemeler sosyal piyasa ekonomisinin önemli önkoşullarıdır. Öte yandan mali düzen ve para düzeni, yani bütçe, vergi, merkez bankası ve bunların işleyişinin düzenlenmesi, sosyal piyasa ekonomisi için gerekli önkoşullardır. Bütün bu yasalar ve kurumsal yapı, merkeziyetçi olmayan karar ve koordinasyon yapısının varlığını belirlemektedir.
- Ekonomi politikaları: Ekonomi politikaları sosyal politikalarla bütünleştirilmelidir. Uygulanan ekonomi politikası fiyat istikrarını sağlamalıdır. Çünkü fiyat istikrarının bozulduğu bir ortamda rekabet ve piyasa ilişkileri de bozulur. Fiyat istikrarıyla birlikte istihdam ve gelir dağılımı da dikkate alınmalıdır. Sosyal piyasa ekonomisinin sosyal boyutu, istihdam ve gelir dağılımıyla herkese “refah” sağlar. Herkese refah sağlanmasının en kolay yolunun büyümeden geçtiğinin bilincindedir. Gelir dağılımının yanında, serveti kitlelere yaygınlaştıracak bir servet politikası oluşturmak amacındadır.
- Başarı(çalışma) motivasyon ve kontrolü: Sosyal piyasa ekonomisinin “temel motivasyon sistemi” başarı ve başarıya eşdeğer bir ödüllendirilmeye dayanır. Bu da ancak, sosyal sıfatla bütünleşen rekabet süreci içinde gerçekleşir. Burada ekonomik birimlerin çaba ve başarısı, kar ve fayda olarak ödüllendirilirken, başarısızlıklarından da yine kendileri sorumludur. Ekonomik birimlerin kendi faaliyetlerinin sonucundan ancak kendilerinin sorumlu olması durumunda sistemin motivasyon ve kontrol mekanizması etkin işlemektedir.
- Ekonominin belirli düzeyde maddi, personel ve kurumsal altyapıyla donatılmış olması: Sosyal piyasa ekonomisinin etkin olarak varlığı için, mal ve faktör akışkanlığının, üretimin, tüketimin yeterli düzeyde gerçekleşebildiği maddi altyapı donatımı, bu sayılanların gerçekleşmesi için miktar ve nitelik olarak yeterli insan gücü (personel) donatımı gereklidir.
- Sosyal piyasa ekonomisine uygun kültür ve eğitim politikalarıyla çoğulcu demokrasinin varlığı: Sosyal piyasa ekonomisi çatışmacı değil uzlaşmacı bir kültür politikasıyla bağımsız kişiliğe sahip, başarıya yönelik, dinamik insanların bulunduğu bir ortamda varolabilir. Bu kültürel ortam da ancak çoğulcu parlamenter demokraside gerçekleşebilir. Sosyal piyasa ekonomisi açık bir toplum programıdır. Bu nedenle kültür, eğitim ve demokrasi politikasının bu anlayışa dayandırılması gereklidir.
Erol TAŞDELEN – Ekonomist www.bankavitrini.com
[1] N.P.Barry, “Yeni Sağ”, Çeviren:Dr. C. Aykan, Tisamat, 1989, s.201.
[2] Ülkemizde “konsept” karşılığı olarak “Model” kavramı kullanılmaktadır. Oysa “model”, bir olgunun basite indergenmiş soyut düşünsel düzeydeki teorik yapısıdır. Sınırlı değişkenler arası ilişki basit ve kapalı bir sistem oluşturur.
Konsept ise, içerik olarak kapsamlı ve açık system oluşturan; kendi içinde ve mevcut durumla uyumlu ekonomi politikası paketlerinin oluşturduğu bütündür. Bu nedenle ikisi farklı anlam ve içeriğe sahiptir.(H.Erkan’ın notu)
[3] H.Erkan, “Sosyal Piyasa Ekonomisi – ekonomik sistem ve piyasa ekonomisine işlerlik kazandırılması –“, Konral adenauer Vakfı, İzmir, 1987,s.107.
[4] H.Erkan, a.g.e., s.108-109.
[5] Bu hareket içindeki düşünürlere genellikle Alman Yeni-Liberalleri denilmiştir. Fakat bunlar için sık kullanılan isim, “Ordo”adı altında çıkardıkları yıllıktan dolayı, “Ordo-Liberaller” olarak adlandırılır.
[6] H.Erkan, a.g.e., s.109.
[7] H.Erkan-C. Erkan, “Ekonomide Sosyal Demokrat Alternatif”, Altın kit. Yay. 1989.
[8] H.Erkan, a.g.e., s.110.
[9] H.Erkan-C. Erkan, a.g.e., s.103-104.
[10] Daha geniş bilgiiçin bakınız, Müller-Armack, A. (1978), “Die Grund formen der Sozialen Marktwirtshaft”, Ludwig-Erhard- Vakfı: Symposion I: Soziale Marktwirtschaft als nationale und internationale-Ordnung, Bonn-Aktuell, Stuttgart.
[11] H.Erkan, a.g.e., s.110-111.
[12] H. Erkan, a.g.e., s.111. H.Erkan-C. Erkan, a.g.e., s.104.
[13] H. Erkan, a.g.e., s.111.
[14] H.Erkan, a.g.e., s.112.
[15] H.Erkan, a.g.e., s.112-113.
[16] F.Fejtö, “herşeye Rağmen Sosyal Demokrasi”, Çeviri:T. Güneş-N.Güneş, Verso yay., Ank., 1989, s.158.
[17] İ.Cem, “Sosyal Demokrasi Nedir, Ne Değildir?”, Cem yay.1984.
[18] H.Erkan-C.Erkan, a.g.e., s.104-105.
[19] H..Erkan-C.Erkan, a.g.e., s.105-106.
[20] H..Erkan-C.Erkan, a.g.e., s.106-108.
[21] H..Erkan-C.Erkan, a.g.e., s.108-111.
İlginizi Çekebilir
EKONOMİ
DİSKAR: TÜİK’in tüketici enflasyonu verilerini iyice şaibeli hale getirmiştir

Yayınlanma:
2 gün önce|
07/06/2023Yazan:
BankaVitrini
TÜİK’in Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) verileri giderek tartışmalı hale geliyor. TÜİK’e göre Mayıs 2023 dönemi tüketici enflasyonu aylık yüzde 0,04 olarak gerçekleşti. Mayıs 2023 enflasyonun aylık 0,04 olarak gerçekleşmesinin temel nedeni TÜİK’in doğal gaz fiyatını sıfır kabul etmesidir. TÜİK 29 Mayıs 2023 tarihinde yaptığı açıklamada 2023 yılı TÜFE hesaplamaları kapsamında hanelerde bedava kullanılan doğal gaz için sıfır fiyat uygulaması yapacağını açıklamıştı. Enflasyon madde sepeti için yüzde 2,9 ağırlığı olan doğal gazın fiyatı sıfır kabul edildiği için aylık enflasyon yüzde 0,04 olarak açıklandı.
Aylık enflasyonun yüzde 0,04 olarak gerçekleşmesi sonucunda Ocak-Mayıs dönemi beş aylık enflasyon oranı yüzde 15,2 olarak açıklandı. Temmuz 2023’te açıklanacak enflasyon oranında da aylık 25 m3 doğalgaz fiyatı düşülerek hesaplama yapılacak. Yaz aylarında doğalgaz tüketimin düşmesi nedeniyle bu durum da enflasyonda aşağı doğru bir baskı yaratacak ve muhtemelen Haziran 2023 enflasyonu da beklenen ve yaşanandan düşük çıkacak. Böylece Temmuz 2023’te altı aylık enflasyona göre zam alacak işçiler büyük kayba uğrayacak.
2 Haziran 2023 tarihinde kamuoyuna yaptığımız açıklamamızda da vurguladığımız gibi TÜİK’in enflasyon ölçümünde doğalgaz fiyatını sıfır olarak kabul etmesi çalışanların ekmeğiyle oynamaktır. Doğalgaz bedelinin bir bölümünün veya tamamının Hazine tarafından karşılanması bir gelir desteği, sübvansiyondur. Bu tip desteklerin enflasyon hesabından düşülmesi bu desteklerin yarattığı ek gelirin enflasyon hesaplaması yoluyla geri alınması anlamını taşır ve gelir desteklerini anlamsız kılar. TÜİK enflasyonu hesaplarken benimsediği doğalgazda sıfır fiyat uygulamasıyla gelir destekleri ve sübvansiyonların yaratacağı olumlu etkiyi de sıfırlamaktadır. Bu kabul edilemez.
TÜİK, DİSK tarafından açılan davada verilen yargı kararına rağmen madde fiyat listesini açıklamayan, uzun zamandır veri karartarak şaibeli enflasyon oranları açıklamış ve doğalgazda “sıfır fiyat” uygulaması ile enflasyonu düşük göstererek milyonlarca emekçinin geliriyle oynamıştır.
Gerek yargı kararına rağmen madde fiyat listesinin karartılmaya devam edilmesi ve gerekse doğalgazda sıfır fiyat uygulaması TÜİK’in tüketici enflasyonu verilerini iyice şaibeli hale getirmiştir. Her ay TÜİK verilerinden yararlanarak hesapladığımız düşük gelirli ve emeklilerin gıda enflasyonuna ilişkin sonuçların da bu durum dikkate alınarak değerlendirilmesi yararlı olacaktır. TÜİK verilerindeki sağlıksız olması nedeniyle gelir gruplarına göre enflasyon oranlarının da gerçekte olduğundan daha düşük olabileceği uyarısı ile çalışmamızı paylaşıyoruz.
TÜFE’deki (2003=100) değişim 2023 Mayıs ayında bir önceki aya göre yüzde 0,04, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 15,26, on iki aylık ortalamalara göre yüzde 63,7 ve bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 39,5 olarak gerçekleşti.
Ancak TÜİK tarafından yayımlanan resmi ortalama enflasyon oranları farklı gelir gruplarının gerçeğini yansıtmıyor. Resmi ortalama enflasyon oranları düşük gelirlilerin, emekçilerin günlük yaşamda karşılaştığı ve hissettiği oranlar değildir. Bu nedenle DİSK-AR olarak TÜİK’in ham verilerinden yararlanarak emeklilerin, dar gelirlilerin, düşük gelirlilerin hissettiği gıda enflasyonunu yeniden hesaplıyoruz. Yaptığımız hesaplamaya göre gıda enflasyonu ortalama yüzde 52,5 olarak gerçekleşirken emeklilerde gıda enflasyonu yüzde 66,9 oldu. Üçüncü yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu yüzde 57,1 olurken, düşük gelirli ikinci yüzde 20’lik grubun gıda enflasyonu yüzde 67,7, en yoksul yüzde 20’lik gelir grubun gıda enflasyonu ise yüzde 77,5 olarak gerçekleşti.
Dördüncü yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu yüzde 52 olurken, en yüksek gelir grubunun gıda enflasyonu ise yüzde 38,6 oldu. Böylece en yoksul gelir grubu yüzde 38 oranında gıda enflasyonu hissederken, en yüksek gelir grubu ise yüzde 77 oranında gıda enflasyonu hissetmiş oldu. Bu durum enflasyonun gelir gruplarına göre önemli ölçüde farklı hissedildiğini ortaya koyuyor. TÜİK’e göre Yurt İçi-Üretici Fiyatları Endeksi (Yİ-ÜFE) (2003=100) ise 2023 Mayıs ayında bir önceki aya göre yüzde 0,65 puan artarak yıllık yüzde 40,7 olarak gerçekleşti. TÜFE ile Yİ-ÜFE arasındaki makas Mayıs 2023’te yaklaşık 1,17 olarak gerçekleşti.
TÜFE ve gıda fiyatları endeksi artmaya devam ediyor. 2005 yılında 116 olan TÜFE, 2023’te 1,300’e yükseldi. 2005’te 111 olan gıda fiyatları endeksi ise 2023’te 1.980 puana yükseldi. Böylece 2005’ten bu yana TÜFE 1.184 puan, gıda fiyatları endeksi 1.869 puan arttı. 2005’te yüzde 8,7 olan enflasyon oranı 2023’te yüzde 39,5’e yükseldi. 2005’te yüzde 4,8 olan gıda enflasyonu ise 2023’te yüzde 52,08 yükseldi.
Öte yandan son yıllarda gıda enflasyonu ile genel enflasyon arasındaki fark açılmaya devam ediyor. 2003:100 bazlı TÜFE 1.300 olurken, gıda enflasyonu endeksi 1.980 oldu.
Metodolojik not: Dar gelirlilerin ve emeklilerin gıda enflasyonu hesabında, TÜİK’in gelire göre tüketim harcamasının ve temel gelir kaynağının hanehalkı tüketim harcamasının türlerine göre dağılımı (2019) verileri ile ana harcama gruplarına göre TÜFE verileri esas alındı.
DİSKAR-DİSK Araştırma Merkezi
EKONOMİ
Daron Acemoğlu: Türkiye iki büyük tehditle karşı karşıya
Prof. Dr. Daron Acemoğlu, “Erdoğan’ın seçimleri bu kadar kolayca kazanması benim için sürpriz oldu” dedi, Türk demokrasisi ve ekonomisini bekleyen tehlikelere dikkat çekti.

Yayınlanma:
3 gün önce|
06/06/2023Yazan:
BankaVitrini
Dünyaca ünlü ekonomist Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim galibiyetini “Bu kadar kolay kazanabilmiş olması benim için açıkçası sürpriz oldu” sözleriyle değerlendirdi. Deutsche Welle’nin (DW) sorularını yanıtlayan Acemoğlu, Türkiye ekonomisinin “çok kritik” bir eşikte bulunduğuna dikkat çekerek “Durum bence hiç iyi değil” ifadelerini kullandı. Türk ekonomisi için aslında parlak bir gelecek fırsatı bulunduğunu, ancak bunun için kapsamlı politika değişikliğine gidilmesi gerektiğini söyleyen Acemoğlu, “Şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bunu yapmakla ilgilendiğinden ya da yapsa bile tam anlamıyla inandırıcı olacağından çok da emin değilim” dedi.
Mehmet Şimşek’in Türkiye ekonomisinde önemli bir rol üstlenmesinin çok iyi olacağını, ancak bunun tek başına yeterli olamayacağını vurgulayan Acemoğlu, “Erdoğan hâlâ arka planda ekonomiyle ilgili politikaları belirlerse, tabii ki o zaman sanki Mehmet Şimşek daha çok vitrinde duruyormuş gibi bir durum olur” dedi. “Türk demokrasisinin ayakta kalacağı konusunda hâlâ umutluyum” diyen Acemoğlu, Erdoğan’ın inşa ettiği ve “emperyal başkanlık” olarak nitelendirdiği rejimin, Türkiye’de yol açtığı dönüşüme ilişkin de dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu.
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) öğretim üyesi Prof. Dr. Daron Acemoğlu’na yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
DW: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidardaki ilk on yılına istikrarlı ekonomik büyüme damgasını vurdu. Hatta bu süreçte bir reformcu olarak nitelendirildi, övgü topladı. Bugün ise enflasyonun felç ettiği bir ekonomiyi yönetiyor ve oldukça otoriter bir lider imajına sahip. Nasıl bu noktaya gelindi?
Daron Acemoğlu: Bu çok çetrefil bir soru. Erdoğan iktidara ilk geldiğinde zayıf bir konumdaydı, Türkiye’de 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ağır mali kriz nedeniyle zaten uygulanmış olan reformları devralmıştı ve bunları tamamıyla ortadan kaldırarak yerine yeni bir şey koyacak durumda da değildi. Ve o dönem zaten Türk ekonomisinde ve kurumlarında çok sağlıklı ve yüksek verimlilik performansına sahip bir iyileşme dönemiydi. Ama bu çok sürmedi, 10 yıl değil, belki 5 beş yıl kadar, kısa bir dönemdi. Ama bence asıl yabancı basının Erdoğan sevdası daha uzun sürdü. Hatta bu sevda, Erdoğan iktidar üzerindeki kontrolünü iyiden iyiye artırdığında, partisi, Türk devleti ve ekonomi bürokrasisinde denetim sistemini inşa ettiğinde de sürdü, çünkü yabancı basın Müslüman bir demokrasi için rol model arayışındaydı. Ama artık günümüzde bu sürecin son aşamasındayız. Artık daha otoriter bir şahsiyet olarak ortaya çıkmış durumda. Özellikle medya, kısıtlamalar ve tehditler nedeniyle tamamen çöktü, artık yürütmeyi denetleme imkanı çok sınırlı. İcracı cumhurbaşkanlığını inşa etti, ya da buna aşırı miktarda gücü başkanın elinde toplayan emperyal başkanlık da, diyebiliriz. Muhalefet hâlâ bölünmüş ve etkisiz kalıyor, bu kısmen de Erdoğan’ın sebep olduğu, adil olmayan oyun alanından kaynaklanıyor. Ama benim için yine de sürpriz oldu. Çünkü ekonomi çok kötü durumda, yıkıcı deprem gerçekten yüzyılda bir görülen bir olaydı ve çok iyi yönetilmedi, depremden belirli bölgelerin çok ağır şekilde etkilenmesinde yolsuzluk çok etkiliydi, bütün bunlara rağmen seçimleri bu kadar kolay kazanabilmiş olması benim için açıkçası sürpriz oldu. Bugüne kadar kazanması en zor seçimi yine bir şekilde kolayca kazandı.
Seçimlerden sonra yaptığınız sosyal medya paylaşımlarında, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili endişelerinizi paylaştınız. Bu endişelerinizi biraz açar mısınız?
Ben aslında çok, çok, çok karamsar değilim. Yani Türkiye’de, insan hakları ve demokrasi zaten geriye gitti. Bu, son 10 sene içinde yaşadığımız bir süreç. Demokrasi zayıfladı, yargı kurumları bağımsızlıklarını neredeyse tamamen kaybettiler ve basın çok büyük baskı altında. Neredeyse tüm televizyon ve gazeteler artık özgür bir şekilde haber ya da yorum yapamıyorlar… Bundan sonra ne olacak? Bu biraz parlamentoya bağlı olacak, biraz da başka konjonktürel olaylara bağlı olacak. Demokrasinin bundan sonra daha da zayıflaması tabii ki mümkün, çünkü şu anki başkanlık sistemi gücü bir kişinin elinde çok yoğunlaştırıyor. Ama hâlâ Türkiye’deki demokratik sürecin tamamen çökmemesi, parlamento içinde de olsa muhalefet bir şekilde devam edebilsin diye umutlu olmaya çalışıyorum. Bundan sonraki seçimde bakalım ne olacak? Örneğin yerel seçimlerde demokrasinin nasıl çalıştığını göreceğiz.
Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu en önemli sınamalar sizce ne?
Şu anda Türkiye’nin iki büyük tehditle karşı karşıya bulunduğunu söylemek mümkün. Birincisi demokrasi ile ilgili bunu biraz önce konuştuk, ikincisi ekonomi. Ekonominin durumu bence hiç iyi değil. Ve kimin seçimi kazandığından bağımsız olarak bu zaten problem olacaktı. Yani Erdoğan seçildi ekonomi daha kötü diyebilir miyiz? Belki… Ama muhalefet gelseydi de ekonominin durumu bir anda iyileşmeyecekti ve hatta bence muhalefet de ekonominin bu baskısı altında, çok zor zamanlardan geçecekti. Şu anda Türkiye ekonomisinin hem yapısal sorunları hem de daha orta vadeli sorunları var. Ve ikisi de çok ciddi.
Bunları biraz açar mısınız?
Yapısal olarak Türkiye ekonomisi kurumsal bozukluklardan ötürü, bir açıdan da demokrasinin zayıflığından ötürü, üretkenliğini arttıramıyor, verimliliğini arttıramıyor, teknolojiyi güzel kullanamıyor. Ve bu, son 15 sene içinde artık çok net olarak görebildiğimiz bir şey. Ekonominin yeni sektörlere geçmesi, yatırım yapması, bunların hepsi çok yavaşladı. Aynı zamanda orta vadeli problemler de var…
Bunlar neler?
Bunlar cari açıkla ilgili, enflasyonla da ilgili ama daha da derin olarak şirketlerin ve bankaların bilançolarının zayıflığı ile ilgili. Bu nedenden dolayı Türkiye’nin çok daha derin reformlara ihtiyacı var, yeni kaynaklara ihtiyacı var. Problemler ciddi gibime geliyor, özellikle Türkiye yeterince ihracat yapamadığı ve yeterince dışarıdan yatırım alamadığı için sürekli Merkez Bankası’nın rezervlerini kullanmak zorunda kaldı. Bu rezervler bayağı azaldı. Aynı zamanda hükümet sürekli daha fazla harcamada bulunmaya başladı ve bu da bütçe dengesizliğini yarattı. Bunların hepsi gelecek 6 ay içinde bence daha da baş ağrısı yaratacak şeyler ve ciddi reformlara, ciddi yeni kaynaklara ihtiyaç var ve bunların nereden geleceği belli değil… Erdoğan hükümetinin büyük bir reform paketini uygulayacağına inanmıyorum, belki yanılıyorum ama hani büyük bir değişim yapacaklar gibime gelmiyor ve böylece bu problemler devam edecek ve bu Türkiye’nin potansiyelinin altında büyümesi, yüksek genç nüfusunun potansiyelini gerçekleştirmemesi anlamına geliyor. Bu da bence çok maliyetli bir şey zaten…
Erdoğan Türk ekonomisini eski Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek ile kurtarmak istiyor. Sizce Mehmet Şimşek Türk ekonomisini kurtarabilir mi?
Birincisi, sayın Mehmet Şimşek çok yetenekli, bilgili, deneyimli bir kişi. Onun Türkiye ekonomisinde önemli bir rol oynaması tabii ki Türkiye için çok iyi olur. Ama eğer Mehmet Şimşek gelir ama Erdoğan hâlâ arka planda ekonomiyle ilgili politikaları belirlerse, tabii ki o zaman sanki Mehmet Şimşek daha çok vitrinde duruyormuş gibi bir durum olur. Eğer Mehmet Şimşek’e gerçekten yetki verilir ve onun ekonomiyi değiştirmesine izin verilirse, o zaman da soru şu: Ne kadar yetki verilecek? Neler yapabilir, örneğin IMF’ye gidebilir mi? Yoksa başka yerden kaynak bulabilir mi? Bir diğer soru da yabancı sermayenin buna inanıp inanmayacağı. Tüm bunlar, tabii ki yanıtlarını bilemeyeceğimiz sorular. Şu anda Mehmet Şimşek ile Recep Tayyip Erdoğan arasındaki diyalogları ben bilmiyorum tabii ki ama yani Türkiye için şu anda kritik bir durumdayız. Mehmet Şimşek gibi onun grubunda olan, onunla beraber çalışan yetenekli bilgili insanların katkıda bulunması Türkiye ekonomisi için iyi olur ama bunun tek başına Türkiye’yi, Türkiye ekonomisini birdenbire daha sağlıklı bir çizgiye getireceğine inanmıyorum, çok daha fazla şeylere ihtiyacımız var.
Yabancı yatırımcılar Türk ekonomisine güvenlerini kaybetti, Türkiye’den ayrıldı. Erdoğan’ın yeniden güveni tesis edebilmesi, gidişatı tersine çevirmesi için ne gerekli?
Bence yabancı yatırımcılar Erdoğan konusunda nispeten affedici ve iyimserdi. Ayrıca Avrupa ve ABD’deki uluslararası faiz oranları çok düşüktü, bu nedenle Türkiye’deki daha yüksek getirilere gitmek için bir nedenleri vardı. Bu durum değişti, dolayısıyla uluslararası yatırımcılar artık çok daha seçici ve onları Türkiye’ye geri dönmeye ikna etmek daha da zor olacak. Bu imkansız değil, Türk ekonomisinin hâlâ güçlü temelleri var, ülkenin muazzam bir konumu var, çok iyi eğitimli insanları var. Dolayısıyla Türk ekonomisi için parlak bir gelecek var ancak bunun gerçekleşmesi için çok farklı bir politika ortamının yaratılması, çok farklı bir kurumsal ortamın oluşturulması gerekiyor. Şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bunu yapmakla ilgilendiğinden ya da yapsa bile tam anlamıyla inandırıcı olacağından çok da emin değilim.
Öte yandan Türkiye, Rusya ile turizm gibi alanlarda ekonomik işbirliğini artırdı. Erdoğan, Putin ile birlikte Akkuyu nükleer santralinin açılışını yaptılar. Erdoğan, Rus enerjisine olan bağımlılığını artırmak için bilinçli bir tercih yapmış gibi görünüyor. Rus enerjisine olan bu artan bağımlılık sizce Türkiye’nin stratejik yönelimi hakkında ne anlama geliyor?
Erdoğan son 10 yılda, artan oranda otoriterleştikçe, Batı’dan uzaklaşmaya başladı. Bunun nedeni kısmen Batı basınından gelen eleştiriler ve kısmen de onun manevra alanını kısıtlayan, yabancı hükümetlerden gelen baskılar. Dolayısıyla ilkesel olarak Batı’ya, NATO’ya bağlı hissetmiyor. Ve ekonomik olarak gittikçe köşeye sıkıştıkça, içeride Batı karşıtı milliyetçi duyguları körüklüyor. Şu anda hem Batı, hem Rusya ile transaksiyonel, al-ver ilişkisi var. Erdoğan’ın Rusya’nın müttefiki olma taahhüdü yok. Bazen Rusya’nın çıkarlarına karşı tutum sergiliyor, hatta Ukrayna-Rusya savaşında bile her iki tarafı da ustalıkla idare ettiğini görüyoruz. Bence tüm bunlar, jeopolitik bağlamda görülmeli, Erdoğan her iki güç merkeziyle ilişkilerini, transaksiyonel bir yaklaşımla idare edebileceğini düşünüyor. Ve onun ciddi bir kaynak ihtiyacı var. Bu nedenle Rus enerjisi, Rus turizmi ve Rusya ile daha yakın ilişkiler ona muazzam fırsatlar sağlıyor. Çünkü Batılı yabancı yatırımcılar, artık daha seçici ve daha az istekli. Dolayısıyla Rusya’nın parası ve bazen Körfez ülkelerinin parası onun ihtiyaçlarını karşıladı. Bence Erdoğan bu transaksiyonel yaklaşımını sürdürecek. Putin’in müttefiki olacağını sanmıyorum. Hem Rusya hem de Ukrayna ile çalışmaya devam edecek, çünkü bunun kendisinin ve Türkiye’nin çıkarına olduğunu düşünüyor. Ama aynı zamanda, yine bunun kendi çıkarına olacağını düşünmesi halinde, ABD ile de yakınlaşma olacağı ihtimalini de dışlamıyorum.
Son bir soru: Erdoğan’ın Türkiye’nin küresel sahnedeki rolünü hem ekonomik hem de jeopolitik olarak ne ölçüde geri dönülmez bir şekilde değiştirdiğini düşünüyorsunuz?
Bu harika bir soru ve ben bu sorunun yanıtını bilmiyorum. Türk kurumlarını temelden dönüştürdü, demokrasiyi zayıflattı ama aynı zamanda daha önceki, daha laik rejimler altında, seslerini duyuramadıklarını düşünen daha taşralı, dindar, muhafazakâr ve daha az eğitimli bazı toplum kesimlerini güçlendirdi. Ülkedeki siyasi dinamikleri değiştirdi, zaten Türkiye’de askeri diktatörlükler ve laik hükümetler dönemlerinde de çok zayıf olan medya özgürlüğünün daha da kısıtlanmasına yol açtı. Türkiye’deki güvenlik kurumlarında değişime yol açtı. Son 15 yılda yaratılan büyük zaafiyetler var ama ben hâlâ Türk demokrasisinin ayakta kalacağı konusunda umutluyum. Önümüzdeki beş yılın ne anlama geleceğini hepimiz göreceğiz. Türkiye’nin uluslararası alanda oynayacağı rol ise elbette demokratik yapısıyla bağlantı. Bu aynı zamanda, aslında Erdoğan’ın kendisinin cesurca başlattığı ancak sona ermesinin ardından takındığı daha milliyetçi duruşla da ilgili. Türkiye son 10 yılda daha milliyetçi bir ülke oldu ve bu dış politikasını da etkileyecektir. Türkiye’de milliyetçilik duygusu ve yabancı güçlere, özellikle de Batı’ya karşı duyulan şüphe endemik hale geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesinde bununda etkili olduğunu gördük. Tüm bunlar Türk dış politikasını ve Türkiye’nin bölgedeki rolünü etkileyecektir. Ne ölçüde geri dönülmez sonuçlar doğuracağını ise bekleyip göreceğiz.
DW
EKONOMİ
Türkiye imalat sanayinin 5 yılı sektör sektör mercek altına alındı

Yayınlanma:
3 gün önce|
06/06/2023Yazan:
BankaVitrini
Türkiye’nin imalat sanayinin izlediği seyir mercek altına alındı. T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin ekonomik yapısı içinde önemli bir paya sahip olan imalat sanayiini ana sektörler bazında inceleyen “Türkiye İmalat Sanayiinin Yapısal Analizi (2015-2020 Dönemi)” kitabı yayımlandı.
Kitap aynı zamanda bakanlık web sayfası üzerinden de kamuoyuyla buluşacak.
“Türkiye İmalat Sanayiinin Yapısal Analizi (2015-2020 Dönemi)” kitabına ve daha önce Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş. tarafından yayımlanmış olan “Türkiye İmalat Sanayiinin Analizi (2005-2010 Dönemi, 22 Ana Sektör İtibarıyla)” kitabı ve “Türkiye İmalat Sanayiinin Yapısal Analizi ve Sektörel Performans Değerlendirmesi (1997-2006 Dönemi)” kitabına pdf formatında Bakanlığın resmi internet sitesinde bulunan “Plan, Program, Raporlar ve Yayınlar” bölümündeki süresiz yayınlar altında yer alan; https://www.sanayi.gov.tr/plan-program-raporlar-ve-yayinlar/suresiz-yayinlar/cr1304011103
Plan, Program, Raporlar ve Yayınlar | T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
adresinden ulaşılabiliyor.
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (440)
- BANKA ANALİZLERİ (121)
- BANKA HABERLERİ (1.983)
- BASINDA BİZ (50)
- BORSA (192)
- CEO PERFORMANSLARI (24)
- EKONOMİ (2.397)
- GÜNCEL (693)
- GÜNDEM (2.409)
- RÖPORTAJLAR (29)
- SİGORTA (81)
- ŞİRKETLER (956)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (179)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (599)
- Abbas Karakaya (50)
- Arif Öztan (7)
- Erden Armağan Er (40)
- Erol Taşdelen (343)
- Gizem Taşdelen (4)
- Gülbeyaz Gergün (35)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (22)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (59)
- Tuncer Dede (9)
- Uğur Durak (33)
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
YAZARLAR

Bakan Şimşek, bankalarla bir araya gelecek

Anadolubank’tan İGE A.Ş. iş birliği ile ihracata destek

SINAV STRESİNE KARŞI 8 ÖNERİ

Türkiye’ye tatile gelmek isteyen 5 bin gurbetçiyi dolandırdılar

TCMB’den duruş değişikliği: Kur ait olduğu yere doğru ilerliyor. Sıra faizde!

60 yıllık inşaat devi konkordato istedi

DİSKAR: TÜİK’in tüketici enflasyonu verilerini iyice şaibeli hale getirmiştir

ABD’de Binance’ten sonra Coinbase’e dava

85 milyon TL ve 1 milyon Euro’luk ‘Forex’ vurgununda ikinci dalga operasyonu: 11 gözaltı

İş Bankası, 388,25 milyon euro ve 224 milyon ABD doları tutarında sendikasyon kredisi anlaşmasını imzaladı

TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci

Prof. Dr. Demiralp: MB için adı geçen Erkan hakkındaki sahte bilgiler, CEO’su olduğu bankanın batışını gizleme amaçlı olduğunu düşündürüyor

KEŞKE YANILSAYDIK: KREDİLER DURDU, ÇEKLER ÖDENMİYOR, REEL PİYASA ŞAŞKIN

YAPI KREDİ ’ORTAK OPERASYON MODELİ’ne geçiyor

EYT’Lİ BANKACILARA YENİ İŞ ALANI: SİGORTACILIK

DENİZBANK Kredisi batan Aqua Florya AVM’nin yeni ortağı oldu!

Airfryer’lara Vergi Zammı Geliyor!

Siyasette bilmem ama Reel Piyasalarda Geliyor Gelmekte Olan!

İmkânsız üçleme bir kez daha test edilecek: TL neden değer kaybetmeli?

Seçim öncesi frene basan bankalar kredi musluklarını açmadı
- Wall Street'te işsizlik verisi sonrası yatay açılış 08/06/2023
- ABD haftalık işsizlik verisinde beklenmedik artış 08/06/2023
- KKM artışı sürüyor 08/06/2023
- Fitch'ten çip savaşı raporu 08/06/2023
- Çeyrek altın, gram altın ne kadar? Altın fiyatları 8 Haziran 2023 Canlı! 08/06/2023
- Biden’dan ‘enflasyon daha da düşecek’ mesajı 08/06/2023
- Ark Invest CEO'su Wood'dan iddialı Bitcoin tahmini 08/06/2023
- Morgan Stanley’den TCMB tahmini 08/06/2023
- AB'den teknoloji projelerine 8,1 milyar euroluk destek 08/06/2023
- NuLook/Yıldırım: Ulaşım turizmde çok büyük bir problem 08/06/2023
- Sasa borçlanma aracı ihracı için SPK'ya başvuracak 08/06/2023
ALTIN – DÖVİZ
KRIPTO PARA PİYASASI
BORSA
ABONELIK
Popüler
-
GÜNDEM2 sene önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
BANKA HABERLERİ6 gün önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
GÜNCEL1 ay önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK : Tekaüt Sandığı Vakfı (Sandık) SGK devri için hazırlıklar tamam
-
BANKA ANALİZLERİ9 ay önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNCEL5 ay önce
Eskişehir’de zimmetine 9 milyon lira geçiren banka müdürü tutuklandı
-
BANKA HABERLERİ10 ay önce
AKBANK ÖZEL FİRMAYA 22.000 LİRA MAAŞ PROMOSYONU VERDİ
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK krizinin perde arkası