Connect with us

EKONOMİ

KRİZLERE FELSEFE NASIL YAKLAŞIR?

Yayınlanma:

|

Kriz dönemlerinde felsefe, bireylere ve toplumlara çeşitli şekillerde yardımcı olabilir. İşte bazı önemli yönleri:

1. Anlam Arayışı ve Dayanıklılık

Kriz zamanlarında insanlar sık sık “Neden?” ve “Bu durumun anlamı ne?” gibi sorulara yönelir.
Felsefe, bu tür varoluşsal soruları ele alarak bireyin içsel dayanıklılığını artırır.

Örneğin: Stoacılık, kontrol edemediğimiz şeyler üzerinde üzülmek yerine, kendi tutum ve davranışlarımıza odaklanmayı öğütler. Bu da kriz zamanlarında zihinsel gücü destekler.

2. Eleştirel Düşünme

Felsefe, doğru ile yanlışı, bilgi ile inancı ayırt etmemizi sağlayan bir düşünme biçimidir.
Krizlerde bilgi kirliliği ve yönlendirmeler artar. Felsefi düşünce, sağlıklı kararlar almak için güçlü bir filtredir.

3. Etik Perspektif Sağlar

Toplumsal krizlerde (örneğin pandemi, ekonomik buhran) ahlaki ikilemler ortaya çıkar:
“Kaynaklar nasıl bölüştürülmeli?”, “Kimin hayatı öncelikli?” gibi…
Felsefe, bu sorulara etik teoriler aracılığıyla yaklaşır.

4. Toplumsal Sorgulama

Felsefe, mevcut sistemlerin (ekonomik, siyasi, kültürel) temellerini sorgular.
Krizler, bu sistemlerin zayıf yönlerini görünür kıldığında felsefi analizler, alternatif çözüm yolları geliştirmeye katkı sağlar.

Örnek: Marx, krizi kapitalizmin yapısal bir sonucu olarak görür.
Hannah Arendt, totaliter rejimlerin krizlerden nasıl faydalandığını sorgular.

5. İçsel Sükûnet ve Bilgelik

Doğu felsefeleri (örneğin Zen, Taoizm) ve bazı Batı düşünürleri, kriz anlarında şimdiye odaklanma, kabullenme ve bilgelikle hareket etme yollarını öğretir.

Kısaca:

Felsefe, krizlerde sadece bir entelektüel araç değil, aynı zamanda varoluşsal bir destek sistemidir. Hem birey olarak ayakta kalmamıza hem de toplumun yeniden inşasına katkıda bulunur.

Felsefenin Krizlere Çözümü Ne Anlama Gelir?

Krizler, ister bireysel ister toplumsal olsun, hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Ekonomik buhranlar, politik çalkantılar, varoluşsal bunalımlar… Tüm bu sarsıntılarda insanlar genellikle “ne yapmalıyım?” ya da “bu durumun anlamı nedir?” sorularıyla baş başa kalır. İşte tam bu noktada, felsefe bir kriz çözüm aracı olarak devreye girer. Felsefe, ne yapılacağını adım adım söyleyen bir kılavuz değil, nasıl düşünüleceğini öğreten bir zihinsel disiplindir.

Aşağıda, felsefenin krizlere nasıl “çözüm” sunduğuna dair beş temel başlık yer almaktadır:

1. Kök Nedenleri Sorgulamak

Felsefe, krizlerin sadece yüzeydeki belirtilerine değil, temel nedenlerine odaklanır. Bir ekonomik kriz yalnızca sayısal verilerin oynaklığından değil, insan davranışlarından, değer sistemlerinden ve yapısal çelişkilerden kaynaklanabilir. Felsefe, “Niye kriz oldu?” yerine “Nasıl bir sistem ya da düşünce tarzı bu krize yol açtı?” sorusunu sorar. İşte bu sorgulama, kalıcı ve daha derin çözümler geliştirmenin ilk adımıdır.

2. Zihinsel Dayanıklılık Sağlamak

Kriz zamanlarında insanlar genellikle panik, korku ve belirsizlik duygularına kapılır. Felsefe, bireyin bu duygularla başa çıkması için bir “içsel pusula” iş görür. Stoacı felsefe, kontrol edilemeyen şeylere takılmak yerine, kontrol edebileceğimiz tutum ve tepkilere odaklanmamızı öğütler. Bu bakış açısı, kriz karşısında zihinsel gücün korunmasını sağlar.

3. Ahlaki Rehberlik ve Sorumluluk

Krizler, ahlaki ikilemleri beraberinde getirir. “Kimin hakkı korunmalı?”, “Kimin önceliği var?”, “Ne kadar fedakarlık yapmak gerekir?” gibi sorular ortaya çıkar. Felsefe, bu sorulara etik teorilerle yaklaşarak karar alma sürecini daha bilinçli hale getirir. John Rawls’un “cehalet perdesi” kavramı, adaletli kararlar vermek için tarafsız bir bakış geliştirmemizi sağlar. Ahlaki felsefe, krizlerde bireylerin ve toplumların sorumluluklarını netleştirir.

4. Yeni Sistem Tasarımı

Felsefe, yalnızca mevcut düzeni eleştirmekle kalmaz; aynı zamanda alternatif düşünme biçimleri sunar. Karl Marx, mevcut ekonomik sistemin krizler ürettiğini söylerken; daha adil ve eşitlikçi bir toplumu nasıl kurabileceğimizi de tartışmıştır. Bu nedenle felsefe, yeni sistemlerin zihinsel altyapısını kurar. Gelecekte aynı krizlerin yaşanmaması için gerekli teorik temelleri atar.

5. Bireysel Olarak Anlamlı Yaşam Kurmak

Felsefe, bireyin kriz anlarında “bu hayatın anlamı ne?” sorusunu sormasını teşvik eder. Varoluşçu felsefe, insanın kendi anlamını yaratabileceğine inanır. Albert Camus’ün “Sisifos” metaforu, her şeye rağmen yaşama tutunmanın ve başkaldırının değerini anlatır. Bu anlayış, kriz anlarında bireyin çökmesini değil, kendi anlam dünyasını inşa etmesini sağlar.

Sonuç:

Felsefe, krizleri sadece “geçiştirilecek” bir sorun olarak değil, “dönüştürecek” bir fırsat olarak görür. Bu nedenle felsefe, çözümler vermez; ama düşünmeyi, sorgulamayı ve anlamlandırmayı öğretir. Ve belki de kalıcı çözümler, işte bu zihinsel devinimle mümkün olur.

Okumaya devam et

EKONOMİ

ASO Başkanı Ardıç: Dayanacak gücümüz kalmadı, yatırımı bırak üretim yapamıyoruz

Ankara Sanayi Odası Başkanı Seyit Ardıç, “Dayanacak gücümüz kalmadı, yüzde 60’ın üstünde faizle yatırımı bırak üretim yapamıyoruz. Sanayiciler yüksek enflasyonun yarattığı çoklu tahribatla ayakta kalmaya çalışıyor. Son 1 ayda yaşanan gelişmeler enflasyon beklentilerini olumsuz etkiledi. Güven algısına zarar verecek gelişmelerin uzağında durmalıyız” dedi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı, Muğla’nın Sarıgerme ilçesinde yapıldı. Toplantının açılışında konuşan ASO Başkanı Seyit Ardıç, küresel gelişmeler ve ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Trump’ın yarın ne açıklayacağı konusunda kimsenin bir öngörüde bulunamadığını belirten Seyit Ardıç, dünya ticaretinin çoklu belirsizliklerin olduğu yeni bir döneme girdiğini bildirdi.

Küreselleşmenin yerini farklı kutuplaşmaların aldığını belirten Ardıç, dış ticarette yakın ve dost ülkelerin öne çıkacağını aktardı.

Avrupa ve Çin’e uygulanan yüksek tarifelerin yüzde 10 vergiye tabi Türkiye için avantaj teşkil edebileceğini söyleyen Ardıç, bu avantajın kullanılması için yapılması gerekenler olduğuna değindi.

“Yatırımcılar için uygun iklimi tesis etmeliyiz”

Gündemin ilk sırasında dünya ekonomisinden daha fazla pay alınması ve sürdürülebilir büyümeye odaklanılmasını öneren Seyit Ardıç, “Ekonomide güven algısına zarar verecek her türlü gelişmenin uzağında kalmalıyız, yatırımcılar için uygun iklimi tesis etmeliyiz” dedi.

İtalya’dan, Suudi Arabistan’a kadar uzanan coğrafyada en büyük sanayi üssünün Türkiye olduğunu dile getiren Ardıç, gelişen altyapı ile birlikte ülkemizin yeni üretim üslerinden birisi olma potansiyeli bulunduğunu belirtti.

Potansiyelin iyi kullanılabilmesi için reel sektöre daha fazla ağırlık verilmesini isteyen Ardıç, “Yüksek teknoloji ve katma değerli üretime yoğunlaşmalı, beşerî sermayemizi çok daha verimli kullanmalıyız. Küresel üretim üssü olma hedefi doğrultusunda sektörel ve tematik önceliklendirme yapmalıyız” diye konuştu.

Tarifeler sonrası değişen tedarik zincirinde hangi ülkeye ve sektörlerde yoğunlaşılması gerektiğini ortaya koyan planlar yapılması gerektiğini dile getiren Ardıç, Ankara’da; savunma sanayi, makine, müteahhitlik, medikal ve bilişim gibi sektörlerin ön plana çıkabileceğini aktardı.

Enflasyon görünümünün yavaş da olsa iyileşmeye devam ettiğini bildiren Ardıç, son bir ayda yurt içinde yaşanan gelişmelerin beklentileri olumsuz etkilediğini kaydetti.

“Maalesef yine başa döndük”

Nisan’daki 250 baz puanlık indirim ile politika faizinin yüzde 40’lara ineceğini beklediklerini hatırlatan Seyit Ardıç, “Bugün geldiğimiz nokta gecelik borç verme faizinin yüzde 49 çıkmasıyla, aslında faizlerde 9 puanlık bir artışı ile karşı karşıya kaldık” değerlendirmesinde bulundu.

Dezenflasyon programının 22 aydır devam ettiğini söyleyen Ardıç, sanayicilerin hem yüksek enflasyon hem de bunun yarattığı çoklu tahribatla ayakta kalmaya çalıştığını, tüm umutlarının enflasyonda iyileşmeyle birlikte faizin de makul seviyeye gelmesi olduğunu anlattı ve “Maalesef yine başa döndük” diye konuştu.

Enflasyonla mücadelede kontrolün kaybedilmemesi gerektiğinin altını çizen Ardıç, “Ama artık dayanacak gücümüz de kalmadı. Yüzde 60’ların üzerine çıkan bir kredi maliyeti ile sanayicinin, bırakın yatırım yapmayı, üretimine devam edebilmesi bile mümkün değildir” şeklinde konuştu.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Türkiye’de enflasyon niçin düşmüyor?

Yayınlanma:

|

Yazan:


Türkiye’de Enflasyonun Düşmemesinin Temel Nedenleri:

  1. Para Politikası Geçişkenliği Gecikiyor

    • 2021-2023 arasında çok gevşek para politikası uygulandı.

    • Faizler aşırı düşük tutuldu.

    • O dönem verilen aşırı kredi genişlemesi ve bütçe harcamaları hâlâ enflasyonu yukarı itiyor.

    • 2024’te faizler artırılsa da etkisi gecikmeli görülüyor (en az 12-18 ay sürer).

  2. Maliyet Enflasyonu Çok Yüksek

    • Döviz kuru arttıkça ithalat maliyetleri artıyor.

    • Enerji (doğalgaz, petrol), gıda (buğday, yağ) ve ara mal fiyatları zaten çok yükseldi.

    • Üretim maliyetleri patlayınca fiyatlara yansıyor.

  3. Enflasyon Beklentileri Bozulmuş

    • Şirketler, vatandaşlar ve piyasalar “zaten fiyatlar artacak” diye düşünüyor.

    • Bu da otomatik zam davranışı oluşturuyor (ücretlere, ürünlere, kiralara).

  4. Kamu Zamları ve Vergi Artışları

    • Elektrik, doğalgaz, akaryakıt gibi temel ürünlerde devlet zam yapıyor.

    • Dolaylı vergiler (KDV, ÖTV) artırılıyor.

    • Bu da direkt mal ve hizmet fiyatlarını artırıyor.

  5. Ücret-Fiyat Sarmalı

    • Asgari ücret, memur maaşı artışları çok yüksek yapıldı.

    • İşverenler bu artışı fiyatlara yansıttı.

    • Bu da yeni bir enflasyon dalgası yarattı.

  6. Kur Korumalı Mevduatın Yan Etkileri

    • KKM sistemi için devlet sürekli bütçeden kaynak aktardı.

    • Bu da piyasaya fazla TL sürülmesine yol açtı, talep canlı kaldı.

  7. Talep Hâlâ Canlı

    • İnsanlar ileride fiyatların daha da artacağını düşündüğü için erken alım yapıyor.

    • Ev, araba, beyaz eşya gibi harcamalar öne çekiliyor.

    • Talep canlı kalınca fiyatlar da düşmüyor.

  8. Güven Sorunu ve Dolarizasyon

    • İnsanlar TL’ye güvenmediği için tasarruflarını döviz, altın ve arsa gibi araçlara kaydırıyor.

    • TL kullanım oranı düştükçe fiyat istikrarı da zorlaşıyor.

Kısaca:

Enflasyon Türkiye’de hem geçmiş politikaların etkisiyle hem de şu anki yapısal kırılganlıklar yüzünden bir türlü düşmüyor.
Para politikasının etkisi çok gecikmeli olduğu için en az 2025 ortalarına kadar ciddi bir düşüş beklenmesi zor.

Okumaya devam et

EKONOMİ

KÜRESEL EKONOMİDE DURGUNLUK ENDİŞESİ ARTTI

Yayınlanma:

|

Yazan:

2025 yılında küresel ekonomide bir durgunluk (resesyon) riski ciddi şekilde artmış durumda. Uluslararası kuruluşlar ve önde gelen ekonomistler, özellikle ABD’nin uyguladığı yüksek gümrük tarifeleri ve artan ticaret savaşları nedeniyle küresel büyüme tahminlerini aşağı yönlü revize ettiler.

Küresel Ekonomik Görünüm

  • IMF, 2025 küresel büyüme tahminini %3,3’ten %2,8’e düşürdü. Bu düşüşün ana nedenleri arasında ABD’nin uyguladığı yüksek gümrük tarifeleri ve artan ticaret savaşları gösteriliyor.

  • Dünya Bankası, küresel büyümenin 2025-26 döneminde %2,7 seviyesinde kalacağını öngörüyor. Ancak bu düşük büyüme oranının sürdürülebilir kalkınma için yetersiz olabileceği belirtiliyor.

ABD ve Ticaret Politikalarının Etkisi

  • ABD Başkanı Donald Trump’ın 2 Nisan 2025’te duyurduğu “Liberation Day” kapsamında uygulamaya koyduğu yüksek gümrük tarifeleri, küresel ticaret savaşlarını tetikledi. Bu durum, ABD ve dünya genelinde ekonomik belirsizlikleri artırdı.

  • IMF, bu politikaların küresel ekonomik büyümeyi olumsuz etkilediğini ve 2025 için büyüme tahminlerini düşürdüğünü belirtti.

Türkiye’ye Etkisi

  • Türkiye ekonomisi, küresel ticaret gerilimlerinden ve ekonomik yavaşlamadan etkilenebilir. Özellikle ihracat pazarlarındaki daralma ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar, Türkiye’nin ekonomik performansını olumsuz etkileyebilir.

2025 yılında küresel ekonomide bir durgunluk riski artmış durumda. Özellikle ABD’nin ticaret politikaları ve küresel ticaret gerilimleri, ekonomik büyüme üzerinde baskı oluşturuyor. Bu gelişmeler, Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkenin ekonomisini etkileyebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.