TBB verilerine göre bankalar 2020 yılında 258 şube kapadı. Özel bankalar 1.548 personel azalırken; Yabancı sermayeli bankalar 1.844 personel azalttı. Kamu dışındaki bankalar 3.392 personel azaltırken Kamu bankaları 1.227 personel artış yapmasına rağmen sektör 2.170 çalışan azalması ile yılı kapadı. Bütün bunlar personel başına karlılık verimine yansıdı mı ? 1 Nisan 2020’de personel çıkarılma yasağı uzatılmaması halinde sektörde 7 ile 10 bin personel azaltılması bekleniyor.
Bankalar 2020 yıl sonu mali verileri ve Faaliyet Raporlarını yayınladı. Özel ve Yabancı bankalar arasından en fazla personel çalıştıran 9 bankayı personel net karlılık verimliliği açısından ele aldık. Çıkan sonuçlarda bankalar arasında büyük farklılıklar olduğu ortaya çıktı. Bankaların personel başına karlılıkta ilk 4 sırayı dört büyük banka aldı.
AKBANK açık ara önde
Personel başına karlılıkta AKBANK Rakiplerine 2019 yılında olduğu gibi fark atmış durumda. 2020 yılında 6 milyar 267 milyon TL Net Karlılık açıklayan AKBANK 12.459 personel ile yılı kapatarak personel başına 503 bin TL Net karlılık ile rakipleri ile arayı açarak açık ara birinci oldu.
GARANTİ BBVA ikinci sırada yer aldı
2020 yılını 6 milyar 238 milyon TL Net Kar ile kapatan GARANTİ BBVA 18.540 personel çalıştırıyor. GARANTİ BBVA personel başına 336 bin TL ile AKBANK’ın arkasından ikinci sırada yer aldı.
YAPI VE KREDİ BANKASI üçüncü oldu
Kamu dışındaki dört büyük bankalardan biri olan YKB 2020 yılında bu bankalara göre net karlılığını en fazla artıran banka oldu. Bu şekilde personel başına karlılıkta da 317 bin TL ile üçüncü sıraya yerleşti. YKB 2020 yılını 5 milyar 79 milyon TL Net karlılıkla kapatırken personel sayısında da 16.037 ile yılı kapadı.
T. İŞ BANKASI dördüncü sırada yer aldı
Rakiplerinin çoğu Hizmetli Kadroyu ve Güvenliği Taşerona devredince T. İŞ BANKASI’nin kendi bünyesinde yer alan bu kadrolar personel sayısını içinde yer aldığı için dördüncü sırada yer almasına rağmen gerçek yeri burası olmadığını sektörün içinde olanlar biliyor. 2020 yılında 6 milyar 810 milyon TL Net karlılık ile Kamu Dışındaki bankalar arasında en yüksek karlılığı yakalayan bankanın bünyesinde 23.193 personel bulunuyor. 2020 yılını da personel başına 294 bin TL Net karlılık ile kapadı.
2020 yılında en fazla personel azaltan QNB Finansbank beşinci sırada
2020 yılında 976 personel azaltan bankanın sektörde en fazla personel azaltan banka oldu. 2020 yılını 11.111 personel ile kapatan banka 2 milyar 487 milyon TL Net Karlılık ile personel başına 224 bin TL gelir elde etti.
HSBC ve ING Personel başına karlılığı hayal kırıklığı yarattı
Yıllardır ING BANK ve HSBC personel ile ilgili uygulamaları ile sektöre ilham kaynağı olurken en son ING BANK şubelerden Operasyon servisini kaldırarak personel azaltmaya gitmiş, 2019 yılında en fazla personel çıkaran bankalardan olmuştu. İki bankanın personel uygulamalarının başarıya ulaşıp personel başına karlılığı artması beklenirken rakamlar bekleneni vermediği ortaya çıkardı.
HSBC 2020 yılında 430 milyon TL Net kar yaparak 1.948 olan personel başına net karlılığı 221 bin TL’de kaldı. ING BANK ise 626 milyon TL Net karlılığa karşılık 3.442 personel ile personel başına karlılığı 182 bin TL ile ortalama karlılığın altında kaldılar.
DENİZBANK en fazla GMY çalıştıran banka olarak Karlılık verimini artıramıyor
Bir zamanlar 24 Genel Müdür Yardımcısı – GMY istihdam eden DENİZBANK halen 21 GMY sayısını ile sektörde en fazla GMY çalıştıran banka. Buna rağmen personel başına karlılığı bir türlü artıramıyor. Karşılaştırılan bankalar içinde TEB’den sonra personel başına 150 bin TL ile sondan ikinci olabildi. DENİZBANK 2020 yılını 1 milyar 193 milyon TL Net karlılıkla kapatırken bünyesinde 11.926 personel bulunuyor.
TEB personel karlılıkta sonuncu oldu
2020 yılını 1 milyar 177 milyon TL Net Kar ile kapatan TEB 8.778 personel çalıştırıyor. KOBİ Segmente en fazla hitap eden banka şikayetsiz hizmet için personel azaltmazken personel başına 134 bin TL ile karşılaştırılan 9 banka arasında sonuncu olmaktan kurtulamadı.
Kredimi Mevduat Hesaplarda (KMH), yani halk arasında daha çok bilinen adıyla “ek hesap” ya da “artı para”, vatandaş için acil nakit ihtiyaçlarında kolay bir çözüm gibi görünse de içinde dikkat edilmesi gereken pek çok tuzak barındırır. İşte bu tuzaklar ve riskler:
1. Yüksek Faiz Oranları
KMH’lerde uygulanan faiz oranları genellikle ihtiyaç kredilerinden daha yüksektir.
Aylık faiz oranı %4 ila %5 arasında değişebilir.
Ayrıca gecikme durumunda gecikme faizi + vergiler de devreye girer.
Örnek: 10.000 TL’lik bir KMH bakiyesi 3 ay kapatılmazsa 1.500 TL’ye kadar faiz yükü oluşabilir.
2. Günlük İşleyen Faiz
KMH faizi, kullanılan gün kadar işler.
Parayı 1 gün bile çekseniz faiz hesaplanır.
Hesaba para girdiğinde otomatik tahsilat yapılır, bu da maaşlara direkt el koyma etkisi yaratır.
3. Psikolojik Rahatlık ve Sürekli Kullanım Riski
“Nasıl olsa açık hesap var” rahatlığı, kişiyi sürekli borçla yaşamaya iter.
Borç döngüsüne girilmesine neden olur.
KMH, finansal disiplini bozar.
4. Kredi Notuna Olumsuz Etki
KMH limitinin sürekli kullanılması ya da limit aşımı, kredi notunu düşürür.
Bu da ileride daha uygun faizli kredilere ulaşma şansını azaltır.
5. Vergi ve Masraflar
KMH faizinin yanında BSMV (Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi) ve KKDF (Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu) gibi ek yükler de alınır.
Bu oranlar toplamda faiz yükünü %30’a kadar çıkarabilir.
6. Mevduat Hesabı Sanılıyor
Vatandaş bazen KMH’yi “kendi parası” sanabiliyor.
Oysa bu banka tarafından verilen kısa vadeli kredidir ve iadesi zorunludur.
7. Bankalar İçin Karlı, Vatandaş İçin Tuzaklı
Bankalar için KMH, düşük maliyetli ve yüksek getirili bir ürün.
Vatandaş için ise kontrolsüz kullanıldığında “borç tuzağı” halini alabilir.
Vatandaş Ne Yapmalı?
✅ KMH limiti açtırmadan önce ihtiyacın gerçekten acil olup olmadığını düşün. ✅ KMH’yi sürekli değil sadece acil durumlar için kullan. ✅ Maaş yatınca hemen kapat. ✅ Mümkünse düşük faizli bireysel kredi alternatiflerini değerlendir. ✅ KMH limitlerini sınırla ya da tamamen kapattır.
KMH, doğru ve dikkatli kullanılırsa işe yarar bir araç olabilir. Ancak bilinçsiz kullanıldığında, vatandaş için sessiz bir borç kapanı haline gelir.
KGF Desteği Görünümlü Risk Devrinin Yeniden Sahne Almaması Umuduyla
Yakında açıklanması beklenen yeni KGF kefaletli kredi paketi, reel sektör için umut olsa da, geçmiş deneyimler ciddi bir temkin gerektiriyor. Çünkü daha önceki KGF uygulamaları, amacından sapmış, gerçek bir destek yerine bankalar için bir “risk tahliye operasyonuna” dönüşmüştü.
O dönemde birçok banka, daha önce teminatsız ya da düşük teminatla verdiği mevcut kredileri, yeni açılan KGF paketleriyle kapatmıştı. Yani şirketlerin kasasına yeni bir para girmemiş, sadece mevcut krediler kapatılarak yerlerine KGF destekli krediler kullandırılmıştı. Bu yolla bankalar kendi risklerini kamuya devretmiş, reel sektöre ise sadece kâğıt üzerinde bir “kredi desteği” sunulmuştu.
Sonuç olarak kamu eliyle verilen destek, ekonomiye yeni bir kaynak olarak değil, bankaların bilançosundaki sorunlu kredilerin güvenceye alınması için kullanılmıştı.
Şimdi yeni bir KGF dönemi başlarken, aynı oyunun yeniden sahneye konmaması için dikkatli olunmalı. Gerçek destek, yeni kaynağın reel sektöre ulaşmasıdır. Kredi destekleri, bankaların teminat oyunlarına değil, üretim ve istihdama can suyu olacak projelere yönelmelidir.
Bankalar kurnaz olabilir, ama kamunun görevi uyanık olmaktır.
Yokse geçmiş deneyimlerdeki gibi Zombi firmaların Zombi kredilerini finans edilerek yükü KGF üstüne yüklemek için kullanılmaması dileğiyle…
“Bir iş, tamamlanması için ayrılan süre kadar genişler.” — Cyril Northcote Parkinson
Günümüzde iş hayatında verimlilik ve zaman yönetimi her zamankinden daha kritik bir hâle geldi. Toplantıların uzaması, projelerin sürüncemede kalması ve gün içinde ertelediğimiz basit görevler… Tüm bunların temelinde Parkinson Yasası yatıyor olabilir.
Parkinson Yasası Nedir?
İngiliz tarihçi ve yazar Cyril Northcote Parkinson, 1955 yılında The Economist dergisinde yayımladığı bir makalede bu kavramı ortaya attı. Parkinson Yasası’na göre:
“Bir görev, ona ayrılan süre kadar genişler.”
Yani bir işe ne kadar süre verirseniz, o iş kendini o kadar yayar. İşin doğası gereği belki 1 saat yeterliyken, siz 1 gün verirseniz, bilinçli ya da bilinçsiz şekilde o iş bir günü doldurur.
İş Hayatında Parkinson Yasasının Önemi
1. Verimsizlikle Mücadele Aracı
Çoğu çalışan ve yönetici, bir işe gereğinden fazla zaman tanıdığında detaylara takılır, mükemmeliyetçilik tuzağına düşer ya da işi sürekli erteler. Bu durum, verimliliğin düşmesine yol açar. Parkinson Yasası, gereksiz zaman tüketimini azaltarak verimliliği artırma fırsatı sunar.
2. Zaman Yönetiminde Kullanımı
Parkinson Yasası’nın sunduğu bakış açısıyla kısa ama gerçekçi teslim süreleri belirlemek, işlerin daha odaklı ve hızlı yapılmasını sağlar. “Zaman kısıtı”, dikkat dağınıklığını azaltır ve işin özüne odaklanmayı teşvik eder.
3. Toplantı ve Proje Planlamasında Etkisi
Belirsiz süreli toplantılar genellikle konu dışına sapar ve verimsiz hâle gelir. Aynı şekilde, proje teslim sürelerinin gereğinden uzun olması, motivasyonu düşürür. Bu nedenle Parkinson Yasası ışığında, net ve kısa zaman aralıklarıyla planlama yapmak, kurumsal disiplini artırır.
4. Yapay Yoğunlukların Fark Edilmesini Sağlar
Kurumsal yapılarda sıkça karşılaşılan “meşgul görünme” çabası, aslında Parkinson Yasası’nın bir yansımasıdır. Çalışanlar kendilerine ayrılan süreyi doldurmak için bazen gereksiz iş üretir. Bu durum, organizasyonel verimliliği düşürür.
Uygulamada Ne Yapılmalı?
Öneri
Açıklama
Kısa teslim süreleri koyun
Aynı iş daha kısa sürede bitirilebilir.
Zaman blokları oluşturun
Her iş için ayrı süre blokları belirleyin.
Toplantılara zaman sınırı koyun
15-30 dakikalık odaklı toplantılar etkili olur.
Gereksiz detaylardan kaçının
“Yeterince iyi” olanı üretin, mükemmeliyetçilik zaman kaybıdır.
Parkinson Yasası, sadece bir zaman yönetimi ilkesi değil; aynı zamanda iş hayatında farkındalık kazandıran bir aynadır.
Zamanı yönetmek, iş süreçlerini sadeleştirmek ve gereksiz yükleri ortadan kaldırmak isteyen herkes için Parkinson Yasası güçlü bir rehberdir.